Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukukçunun Dili

Yanıt
Old 05-10-2006, 09:07   #61
mehmetseyrek

 
Varsayılan Uydurma İhanet Mİdİr

Boş bir tartışma.Anlamsız.Birileri bazı sözcüklerin uydurma olduğunu söylüyor.Başkaları buna yanıt veriyor:"Hayır uydurma değildir, doğrudur" diyor.
Ben başka bir şey söyleyeceğim.Uydurma iyidir.Evet, uydurma iyidir."İhanet" filan da değildir.Doğru bir davranıştır.
İlk insanları düşünün.Gürül gürül bir Türkçe, İngilizce ya da Arapça mı konuşuyorlardı.Hayır.Önceleri birtakım sesler çıkararak anlaşmaya çalışıyorlardı.Özellikle ünlem sözcükleri.Korku, ürkü, sevinç vb. ünlem sözcükleriyle anlaşmaya, iletişim kurmaya çalışıyorlardı.Giderek daha anlamlı sözler etmeye ve her türlü duygu , düşünce ve durumları anlatmak için uydurmalarda bulunmaya başladılar.
Size bir şey söyleyeyim mi? Kullanmakta olduğunuz her sözcük uydurmadır.Evet, uydurulmuştur.Birileri uydurmuştur.Biz de kullanıyoruz.Uydurma sözler kullanmayın bu ihanettir diyen kişiler de uydurulmuş sözcükleri kullanmaktadırlar.
Latince,Grekçe gibi ölü dilleri bir yana bırakırsak diğer diller canlı bir organizma gibidir.Sürekli yenilenir.Kimi sözcükler kullanımdan kalkar.Hatta bir bakarsınız Türkçe bir sözcük kullanımdan kalkar ve bunun yerine yine Türkçe olan bir başka sözcük kullanılmaya başlar.Bunun dilbilimsel bir açıklaması olamaz.Ne var ki bir gerçeklik olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle,uyduruk söz tartışmalarına son vermek gerektiğini düşünüyorum.Bu suçlamaları yapanlar uyduruk olmayan bir tek sözcük bulabilirlerse tartışmalarını sürdürebilirler.Bulamayacakları gün gibi ortadadır.
Sonuç olarak, Türkçe kök ve eklerden sözcükler uyduralım.Atalarımız nasıl uydurduysa biz de uyduralım.Arapların ve Frenklerin uydurdukları sözleri kullanacağımıza kendi uydurduklarımızla konuşalım.
Esen Kalın.
Av. MEHMET SEYREK
Old 05-10-2006, 15:46   #62
aeyesilkaya

 
Varsayılan "- sal" eki

Alıntı:
Yazan kağanulaş
Sayın Nephilis,

Bir televizyon programında Yavuz Bülent Bakiler'in -sal eki ile ilgili açıklamasını dinlemiştim. Türkçe ekleri arasında -sal şeklinde bir ek yokmuş. Latince kökenli -al (logic -> logical gibi )ekinin nereden geldiği belli olmayan s harfiyle birleşiminden oluşan "-sal" eki tamamıyla uydurukça diline aitmiş.

"... uydurukça diline aitmiş." mi demek doğru anlatım; yoksa, "... uydurmaymış" demek mi gerekiyordu?

"Uydurukça Dili" diye bir dil mi var?

"Türkçe ekleri arasında -sal şeklinde bir ek yokmuş" mu,"Türkçe'de "-sal" eki yokmuş" mu denilmek gerekir?

Sayın Nephilis'e yanıtınızdaki -mış'lar neyi kanıtlıyor?
Old 05-10-2006, 16:37   #63
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın Jeanne D'arc;

iletim önceki iletiye bir cevap niteliği taşıdığı için bence gayet açıktı. Ancak dikkati çektiğiniz üzere tekrar açıklamam gerekirse;

Konuya katılan birçok katılımcının belirttiği üzere Sayın Y. Bülent Bakiler bir zamanlar dil üzerine bir televizyon kanalında yaptığı programında bu ekin Türkçe olmadığını Latince'den dilimize geçtiğini savunmuştu. Ancak söz konusu ek, dilbilim ve sesbilim açısından ve ayrıca da kronolojik olarak incelendiğinde öz Türkçe'nin tüm özelliklerini göstermektedir. Bu haliyle ekten Türkçe değil diye bahsetmek ne kadar tutarlı olur? Bu konuda Orta Asya Türkçesi'nde bile kullanılan "kumsal" sözcüğü en iyi örneklerden biridir.

Türkçe kökenli bir sözcüğe Türkçe bir ek getirilip ve bu ek gerek sesbilim gerek dilbilim kurallarına uygun olarak kullanılıyorsa türeme sonucunda ortay çıkan yeni sözcüğün uydurukça olduğunu savunmak her şeyden önce Türkçe'ye hakarettir. Çünkü Türkçe'de yeni sözcüklerin oluşmasının en önemli yollarından biri sözcüklerin yapım ekleri kullanılarak türetilmesidir. Türkçe'nin ölümsüzlüğünün ve de kendi yaşamını sürdürebilmek adına ölü bir dile gereksinim duymamasının temelinde de bu özellik yatar.

Siz eğer kalkar bu özellik kullanılarak türetilen sözcükleri uydurukça diye aşağılarsanız kullanmış olduğunuz dili yermekten başka bir şey yapmış olmazsınız.

Sayın mehmetseyrek;

sözleriniz yeni oluşan bir dil için son derece yerinde ancak ilk oluşum aşamasını tamamlamış belli başlı kurallar edinmiş bir dil için pek de savunulası durmuyorlar. aksi halde söz konusu dil kurallarının tamamen göz ardı edilmesi ve aynı dili konuştuğunu iddia eden insanların birbirini anlamaması kaçınılmaz olur. Türkçe ek ve kökleri kullanarak "uydurmak" yerine kurallarına sadık kalarak "türetelim"..
Old 05-10-2006, 16:44   #64
aeyesilkaya

 
Varsayılan

Sayın Ergin,

Dilde yapılan yanlışlıkların düzeltilmesine ilişkin düşünceleriniz ve çabalarınız gerçekten övgüye değer. Dilerim, sürer gider; ilgi şu anda iyi görünüyor. Ancak, gelen yazıların bir çoğunda noktalama işaretlerinin pek de önemsenmediğini, bu nedenle de kullanılmadığını gözledim. Oysa, noktalama işaretleri, yazının anlaşılabilir olmasının olmazsa olmaz koşuludur. Anadiline, Türkçe'ye önem veren herkes, her zaman ve her yerde noktalama işaretlerini doğru olarak yerinde kullanmak zorundadır; chat de bile olsa... Büyük harf - küçük harf de mutlaka gözetilmelidir.

Daktilo ile ya da bilgisayar ekranında yazdığımızda, noktalama işaretinden sonra bir boşluk bırakmak zorundayız.

Yeni sözcükler doğaldır ki üretilecektir. Bunlardan benimsenenler kullanılacak, benimsenmeyenler yitip gidecektir. Benimsendiğinde, üretilmiş sözcüklere "uydurukça" diyenler bile onları kullanmaya başlayacaktır; istese de, istemese de. Örneğin "bilgisayar" sözcüğü benimsenmiştir. Okuyan-okumayan herkesçe kullanılmaktadır.Oysa, "bilgisayar" sözcüğü "uydurukça"dır(!)

Çalışma grubunuza - "Çalışma kurulunuza" desem, daha iyi olmayacak mı? En azından, farklı anlamlar içeren grup ve gurup sözcüklerinin hatalı kullanımı da önlenecektir.- Evet, çalışma kurulunuza başarılar diler, saygılar sunarım.
Old 05-10-2006, 17:15   #65
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Sayın aeyeşilkaya,

Öncelikle övgüler ve öneriler için teşekkür ederim. Ben de başlarken çok umutlu değildim. Ancak sizin gibi katılımcılar sayesinde ilgi de oldu; bilgi de...

Noktalama işaretleri konusundaki duyarlılığınızı da anlıyorum. Ancak bazı üyelerin bilgisayarıyla ilgili problemi var gibi. Bazı harflerde sorun yaşadıklarını sanıyorum. Ama bu çalışma grubuna yazı yazan arkadaşlar sanki daha özenli yazmaktalar...Şunu da hatırlatmakta fayda var: 3-4 ay öncesine göre THS' deki yazışmalar oldukça düzeldi...Ufak tefek eski alışkanlıklarını devam ettiren üyeler bulunmaktadır. Sanırım onlar da bir gün bizim grubumuzun çalışmalarını okumaya hatta çalışmalara katılmaya başlayacaklardır.

Biz yola çıkarken herkesin mükemmel bir dil, imla kullanmasını öngörmüyorduk. Ama olabildiğince göze ve kulağa hoş gelmeyen bariz hataları gidermeyi düşünmüştük. Şu an geldiğimiz noktaya bakınca "buna da şükür" diyoruz.

Sizin sözünü ettiğiniz şekilde yazma ve konuşma şekli sanırım en idealidir. Keşke bunu başarabilsek...Ancak bunun için ben de kendimi yetkin hissetmiyorum açıkçası...Dile hakim üyeler bu forumlara katıldıkça, biz de yanlışlarımızı düzelteceğiz.

"Bilgisayar" kelimesi hakkındaki yorumlarınıza da katılıyorum. Buna benzer halk tarafından benimsenmiş bir çok kelime vardır. Örneğin, olasılık, olanak gibi...Bu kelimeler kimse de alerji yaratmamaktadır. Benim kişisel kanaatim dayatmayla bir şey olmayacağı yönündedir. Halk benimserse sorun yoktur.

Katılımınız ve güzel düşünceleriniz için tekrar teşekkür ederim.

Saygılarımla
Old 05-10-2006, 19:18   #66
kağanulaş

 
Varsayılan

Sayın aeyesilkaya,

Yazımdaki "-mış"lar bir şeyi kanıtlamak için değil aktardıklarımın bir başkasına ait olduğunu vurgulamak için var. -miş ekinin hangi cümlelerde hangi amaçlarla kullanıldığı konusunda yeni bir tartışmaya gerek yok sanırım. Uydurukça diye bir dil olup olmadığı konusunda da herhangi bir ihtilaf olduğunu sanmıyorum, o kelime sadece anlatımı güçlendirmek için kullanılmıştı ve gördüğüm kadarıyla gayet yerinde bir tercih olmuş, diğer üyeler de (bazıları biraz müstehzi bir şekilde olsa da) yazılarında kullanıyorlar

Sayın Seyrek'e de katılmıyorum, tüm tek tanrılı dinlerde ilk insanın lisan bildiğine inanılmaktadır. Dolayısıyla ilk insanların zamanla çıkardığı sesleri geliştirerek dili bulduğu fikri bir teoridir, genel geçer bir doğru değildir.

Sayın Gerunsal'ın kumsal kelimesinin Orta Asya Türkleri tarafından bile kullanıldığı, Türkçe'nin tüm kurallarına uygun olduğu görüşünü neye dayandırdığını bilmiyorum ancak böyle olsa idi Y.B. Bakiler'in bundan haberi olurdu diye düşünüyorum. Ama sonuçta Bakiler babamın oğlu değil, söyledikleri mantıklı gelmişti burada aktardım, yanlış olduğu ispatlanırsa hatamızdan dönmesini biliriz. Ancak yanlış olduğuna kesin olarak inandığınız bu fikri savunanları dilbilgisinden habersiz veya bilinçaltında kötü niyet taşıyan insanlar olarak tanımlamanız biraz haksız bir tavır gibi geldi bana. Ben iddiamı Bakiler'e dayandırıyorum, adam edebiyatçı hatta dilbilimci, siz bunun doğru olmadığına dair fikrinizi neye dayandırıyorsunuz, onu açıklarsanız daha sağlıklı bir tartışma olur diye düşünüyorum.

"Bilgisayar" örneğine gelince, bu forum alanında daha önce yazdığım yazıları okursanız dile yeni kelime kazandırma konusunda Japonların ne kadar başarılı olduğuna dair ifadelerimi görebilirsiniz. Bilgisayar da Türkçe'deki başarılı örneklerden. Ancak benim itiraz ettiğim nokta hala anlaşılamamış galiba. Türkçe'de zaten var olan, anlamı hekesçe bilinen bir kelime yerine ille de bir başka kelime kullanma çabasının yersiz olduğunu ve dile zarar verdiğini söylüyorum. Yoksa dile yeni giren yabancı bir kelimenin Türkçe dil kurallarına uygun karşılığını bulmak ve bunun kullanılmasını sağlamaya çalışmak tabi ki doğru olan davranış.

Bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinesi gibi kelimeler, bu cihazlar toplum tarafından tam olarak tanınmadan önce güzel bir şekilde Türkçe'ye kazandırılmış. Ancak bugün dilimize yerleşmiş bir kelimenin mesela "motor"un Türkçe karşılığını bulmaya çalışırsanız bu Türkçe'ye ihanetttir, uydurukçaya hizmettir. Çünkü bu yapılan işin bir sınırı, kuralı olmayacaktır. Hangi kelimelerin karşılığı bulunacak, bunları kim bulacak ve kime göre bulunacak? Bunu belirleyemediğinizde dilde bir kaos yaşanır ve aynı dili konuşan insanlar birbirini anlayamaz hale gelir (bkz. olanak-sabun fıkrası)

Son olarak "biz türetelim kelimeleri herkes istese de istemese de kullanacaktır" görüşünü fazla jakoben hatta faşizan bulduğumu da söylemek istiyorum. Buna benzer bir zihniyet şu anda Türkmenistan'da yaşanıyor. Haftanın bir gününün, güzel kokulu bir çiçeğin ve daha başka bir çok şeyin adı devlet başkanı tarafından değiştirildi. Anlayış şu, ben devlet başkanıyım, haftanın günleri yüzyıllardır aynı olabilir, ben değiştirince isteseler de öğrenecekler istemeseler de.

Ülkemiz bir çok alanda daha yeni yeni demokratikleşiyor, dil alanında "ben yaptım oldu, istesen de kullanacaksın, istemesen de" gibi bir anlayışa ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum.
Old 05-10-2006, 19:57   #67
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Sayın Gerunsal,

Alıntı:
üzgünüm ancak sayın kağanulaş ben vermiş olduğunuz bu örneği anlayamadım.. vermiş olduğunuz örnekteki "duygusal" sözcüğünü nasıl uyduruk bir sözcük olarak nitelendiriyorsunuz? Tamamen Türk dilinin dilbilim ve sesbilim kurallarına göre oluşturulmuş bir sözcük nasıl uydurmaca olduğu için "Türkçe'ye ihanet"e kadar varan bir durumun oluşmasana sebebiyet verebilir ki?

Bu teziniz. Doğru olduğunu düşündüğünüz bir fikri beyan ediyorsunuz.

Alıntı:
...kaldı ki sayın Bakiler birçok kez bu ekin Türkçe olmadığı savını büyük içtenlikle söylemiştir. hatta forumda da dile getirildiği gibi bu ekten sinek kadar iğrendiğini de özellikle kendisi belirtmiştir.

Bu da tezinizin doğruluğunu ispat için istinad ettiğiniz cümle. Ancak Y.B.Bakiler bu fikri ile sizin düşüncenizin tam tersini söylüyor ve bu beyan az önceki tartışmada da karşıt görüş sahibince dile getiriliyor. Bu halde her ne kadar siz iletinizi gayet açık bulsanız da; bence mantık hatası var ve sadece buna dikkat çekmek istedim.

Türkçe konusunda ahkam kesecek kadar teorik bilgim olmadığından, kesin bir fikir beyanından sakınırım. Benim -sal eki ile ilgili konuya iştirakim; Sayın Kağanulaş'ın bir iletisi üzerine, -aynı programı izlemiş ve aynı noktaya dikkat etmiş olmak hasebiyle- gözlemimi aktarmaktan ibaret ve burada dahi bir fikir beyanı yoktur. Benim Türkçe konusundaki hassasiyetim yazarken ve konuşurken kullandığım kelimelere dikkat etmek, doğru söyleyip-yazmak noktasında maalesef.



Alıntı:

Osmanlıca kelimeleri seviyorum. Anlam itibariyle daha zengin daha mütehakim olduklarını düşünüyorum. Kaldı ki Osmanlıca'nın Türkçe olmadığını söylemek de reddi mirastır ki; ben hiçbir zaman reddi miras yapmadım.
şeklindeki iletimse eğer; ben -Osmanlı'ya olduğu kadar cumhuriyete de sahip çıkan biri olarak- buradaki düşüncemin ve aidiyet hissimin de tarafınızca tartışılmasına izin vermiyorum. İmasız, gayet net!
Old 06-10-2006, 09:36   #68
mehmetseyrek

 
Varsayılan

Sayın Gerunsal,
İlk yanıtım size.Sizin düşüncelerinizi kendime çok uzak bulmadığım için diğerleriyle aynı yazı içinde yanıtlamak uygun olmaz diye düşündüm.Ötekilere yanıtım başka bir yazının konusunu oluşturacak.
Yazınızda:
Sayın mehmetseyrek;

sözleriniz yeni oluşan bir dil için son derece yerinde ancak ilk oluşum aşamasını tamamlamış belli başlı kurallar edinmiş bir dil için pek de savunulası durmuyorlar. aksi halde söz konusu dil kurallarının tamamen göz ardı edilmesi ve aynı dili konuştuğunu iddia eden insanların birbirini anlamaması kaçınılmaz olur. Türkçe ek ve kökleri kullanarak "uydurmak" yerine kurallarına sadık kalarak "türetelim".. diyorsunuz

Başına ilk sözcüğünü koymuş olmanız sonucu dağiştirmez.Hiç bir dil hiç bir zaman oluşum aşamasını tamamlamış sayılmaz.Dil canlı bir organizmadir.Sürekli değişir ve gelişir.Elbette kullanılmakta olan diller belli başlı kurallar edinmişlerdir.Düşünceme göre dilde, önce kurallar konmuş sonra bu kurallara göre sözler ve sözdizimleri "uydurulmuş değildir.Aksine, önce insanlar iletişim kurmak için konuşmuşlar, yazmışlar ; bunun sonucu olarak da kurallar oluşmuştur.Yoksa her dilde bulunan yüzlerce"kural istisnasını" nasıl açıklardık?Bu durum özellikle bir yabancı dili öğrenirken karşımıza çıkar:Yeni bir kural öğrenirsiniz.Ancak hemen onun ardından bir çok "istisna"(kural dışılık) görürsünüz.Bir de onları öğrenmek zorundasınızdır.
Şunu da belirtmeliyim ki, düşünceme göre dil bir iletişim aracıdır.Bu nedenle insanların birbirini anlamamasına yol açacak düşünceler ileri sürmem olası değildir.Aksine daha iyi bir iletişim kurmanın bu biçimde daha kolay olacağına olan inancım nedeniyledir ki bu çabaları gösteriyorum.
Dediğim şudur:Gereksinimlerimize yanıt veren yeni sözcükler uydurabiliriz.Bu, kime neye ihanet olacak ki.Olsa olsa Arap'a, Acem'e, Frenk'e yani onların dillerine ihanet etmek olur ki doğrusu kendi dilime ihanet etmektense onların dillerine ihanet etmeyi yeğ tutarım.
Esenlikler Dileğiyle.
Av. MEHMET SEYREK
Old 06-10-2006, 15:55   #69
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın mehmetseyrek;

"Düşünceme göre dilde, önce kurallar konmuş sonra bu kurallara göre sözler ve sözdizimleri "uydurulmuş değildir.Aksine, önce insanlar iletişim kurmak için konuşmuşlar, yazmışlar ; bunun sonucu olarak da kurallar oluşmuştur." demişsiniz ve savınızda kanımca sonuna kadar haklısınız. Ancak bu kurallar varlıklarını korudukları sürece ve değişmeleri yolunda toplumsal bir karar olmadıkça bu kurallara aykırılık dile aykılık olacaktır kuşkusuz. Bu işi kuralına göre yapalım ki sonra karşımıza çıkan nedeniyle -biraz kaba bir tabir olacak ama- "dumur" olmayalım. Bu konudaki en güzel örnek e-mail için önerilen "elmek" karşılığında gün yüzüne çıkmıştı. "Elektronik" ve "mektup" sözcüklerinden oluşan "el-mek" Türkçe bir karşılık olarak önerilebildi!?! O yüzden uydurmak yerine türetmeyi yeğliyorum hala...

"Diğer bir deyişle sonunda -sal bulunan hiçbir kelime yoktur demiyor, bunlar yanlıştır diyor."

Sayın Jeanne D'arc; Sayın kağanulaş'ın yukarıya alıntıladığım tümcesini ilk okuduğumda sanki Sayın Bakiler'in böyle bir ek vardır ancak yanlış kullanılmaktadır dediği iddia ediliyor olarak algıladığım için iletimde bahsettiğiniz mantık hatası meydana gelmiştir. Şu an daha dikkatli okuyunca yanlışımı net olarak gördüm. İlginize teşekkürler... Ne sizi ne de tartışılmaz olarak gördüğünüz düşüncelerinizi ne tartışmaya ne de değiştirmeye gerek cürret gerekse de lüzum görmem. Taraftarlığınıza ve savunmanlığınıza elbetteki saygım sonsuzdur. Ancak malumunuz olduğu üzere sizden de aynı saygıyı beklemek en önde gelen haklarımdan biridir. Siz her ne kadar Osmanlıca ile günümüz Türkçe'si arasında bir halef-selef ilişkisi kursanız ve Osmanlıca'nın -aksi bilimsel gerçeklerle ispat edilebilecek olsa dahi- Türkçe olduğunu aksinin reddi miras olacağını savlasanızda bu düşüncenin tamamen karşısındayım.

Gerek yazı gerek konuşma dili olarak ele alındığında Osmanlıca'nın Türkçe ile yakından ya da uzaktan bir benzerliği olmadığı aşikardır. Türkçe'nin fonetik (sesbilim) açısından taşıdığı tüm kuralların Osmanlıca'da açıkça kıyıma uğratıldığı, Türkçe'nin sahip olduğu tüm gramer (dilbilim) kurallarının hiçe sayıldığı, kullanılan sözcüklerin Türkçe karşılığı olmasına karşın bilgeliği ortaya çıkardığı inancı ile özellikle Arapça ve Farsça sözcüklerin seçildiği, elde bulunan sayfalarca yazınsal metin baştan sona çözümlendiğinde Türkçe sözcüklerin diğer sözcüklere oranla yok denecek kadar az olduğu verileri gözönüne alındığında halihazırda Osmanlıca'dan Türkçe diye bahsetmek ne kadar gerçekçi olur merak ediyorum. Üstadım; bağışlamanızı dileyerek belirtmek isterim ki Osmanlıca'nın daha varsıl anlamlar barındırıdığını savlamak dün Saray "ulemasının" gittiği yolun takipçisi olmanın en açık kanıtı değil midir? İlk iletimde de belirtiğim üzere özellikle Osmanlı Fermanlar Döneminden itibaren başta siyasal yaşamda kendini gösteren üç kutupluluk dil üzerinde de bu şekilde kendini göstermektedir. Amacımız Türkçe'yi korumak, onu geliştirmekse bu amaca hizmet eden bir tavır sergilememiz gerekir. Gerek batı dillerinin boyunduruğunda gerekse de Osmanlıca'nın gölgesinde kalan bir Türkçe kendi öz bağlarından kopartılmış kendisine yabancılaştırılmış bir Türkçe'dir. Bu hali giderilmeden Türkçe'nin korunması ya da geliştirilebilmesi mümkün değildir.

Sayın kağanulaş;

"Son olarak "biz türetelim kelimeleri herkes istese de istemese de kullanacaktır" görüşünü fazla jakoben hatta faşizan bulduğumu da söylemek istiyorum."

Sondan başlıyorum . Aslına bakarsanız ilk okuyuşta bu cümle bende de pek iyi etkiler yaratmamıştı. Ancak bu tümceyle kastedilenin faşizanlıkla ilgisinin olmadığını örnek olarak vermiş olduğunuz "sabun-olanak" fıkrası sayesinde çok daha iyi anladım. Şu an Türkiye Türkçesi'ni bildiğini savlayan herhangi bir bireyin olanak için yaşam için ya da şu son yüz yılda dilimizde üretilen diğer yeni sözcükler için böyle bir yaklaşım sergilemesi çok uzaklarda kaldı. Halk elbetteki kendisinden olanı kendi diinden olanı çok daha kolay kabullenebiliyor.

Bakınız 1920 'li yıllardan beri süregelen 1930 lı yıllarda TDK'nın kurulması ile en pırıltılı günlerini yaşayan dilde arılaşma etkinliği kapsamında iletinizde vermiş olduğunuz Türkmenis'tan örneği gibi bir örnek yaşanmadı bu ülke de... Halk kendisi özümseyerek Türkçe'nin arılaşmasına katıldı. Hali hazırda halkın kendi kouştuğu dil de saray dili gibi olmaktan çok daha uzaktı.

"Sayın Gerunsal'ın kumsal kelimesinin Orta Asya Türkleri tarafından bile kullanıldığı, Türkçe'nin tüm kurallarına uygun olduğu görüşünü neye dayandırdığını bilmiyorum ancak böyle olsa idi Y.B. Bakiler'in bundan haberi olurdu diye düşünüyorum. Ama sonuçta Bakiler babamın oğlu değil, söyledikleri mantıklı gelmişti burada aktardım, yanlış olduğu ispatlanırsa hatamızdan dönmesini biliriz. Ancak yanlış olduğuna kesin olarak inandığınız bu fikri savunanları dilbilgisinden habersiz veya bilinçaltında kötü niyet taşıyan insanlar olarak tanımlamanız biraz haksız bir tavır gibi geldi bana. Ben iddiamı Bakiler'e dayandırıyorum, adam edebiyatçı hatta dilbilimci, siz bunun doğru olmadığına dair fikrinizi neye dayandırıyorsunuz, onu açıklarsanız daha sağlıklı bir tartışma olur diye düşünüyorum. "

demişsiniz. Türk dili konusunda en etkin oterite olduğu tartışılmaz olan 1980 öncesi TDK çalışmaları dayanağımdır. "-sel" eki ile türetilen sözcüklerin birçoğu bu kurumun üstün başarısıdır. Sayın Bakiler'in dil konusundaki tutumu gayet açıktır. Bugün Batı dilleri nasıl Latince'yi kendi ölü dilleri olarak görüp bu dili kendileri için yeni sözcük oluşturma adına bir kaynak gibi kullanıyorlarsa bizim de Osmanlıca'ya (Arapça- Farsça'ya) aynı muhameleyi yapmamızı savlıyor. Ancak Türkçe'nin varlığını ve canlılığını korumak adına bir ölü dile ihtiyacı olamadığı gerçeğini göz ardı ediyor. Beyfendi'nin "şeref" sözcüğü hakkında yapmış olduğu yorumu daha önceki iletimde de dile getirmiştim. Bu konu da kendisine katılmam ne yazık ki olası değildir. Beyfendi ile aynı düşünceyi paylaştığım tek nokta batı dillerinden sözcük almanın Türkçe'yi öldüreceği konusudur. "Şeref" ve "onur" sözcüklerine dönersek peki Bakiler hocaya katılalım -konuyu ne yazık ki araştıracak zaman bulamadım kendisinin savladığı gibi "onur" sözcüğünün Fransızca kökenli olduğunu varsayıyorum- "onur" sözcüğünü yabancı bir dilden geldiği için kullanmayalım. Ancak nesnel olmamız gerekirse aynı mantıkla "şeref"i de kullanmamamız gerekli değil mi? Doğrusunu üretmek yerine neden eski ile bağlanıp kalıyoruz? Yoksa Türkçe "şeref" ya da "onur" sözcüklerine karşılık üretemeyecek kadar aciz bir dil mi?

Saygılarımla...
Old 07-10-2006, 08:34   #70
gerunsal

 
Varsayılan

"Yaşar Büyükanıt ve komutanları bir devrim yaptılar.. Devrim sözcüğü geri
geldi.. 12 Eylül yönetimi, başta Kenan Evren, "Devrim" lafından nefret etmişlerdi, solcular kendilerine "Devrimci" dedikleri için.. Türkçenin en güzel
sözcüklerinden ikisi unutturulmaya çalışılıyordu, Ülkü de sağcıların adı
olduğundan..


İnkılap ve ideal aldı yerlerini, biri doğudan, biri batıdan.. Özellikle Evren ve komutanlarının "Atatürk ilke ve inkılapları" deyişine ifrit oluyordum.. Atatürk'ün en büyük devrimi "Dil" iken "Atatürk İnkılabı" demek, onun devrimini, söylerken inkâr gibi bir çelişki oluyordu.


Üstelik "İnkılap" söylenmesi zor bir laftı. "İnkilap" diyordu çoğu.. Yani
"Köpeklere dönüşen.."

Komutanlara yürekten bir teşekkür, Devrim'e itibarını iade ettikleri için.."

Sabah Gazetesi
Hıncal Uluç
6.10.2006



Yabancı kökenli sözcüklerin kullanılmasının başımıza nasıl dert olduğunun diğer bir göstergesi de Yanlış/yalnış Yazılan Kelimeler. Yalnız/yanlız Değiliz. başlığı ile açılan konu da sayın üyeler tarafında yazım yanlışı konusunda verilen örneklerdir. Bugün itibariyle söz konusu başlık altında 41 adet sözcük örnek olarak gösterilmiş durumda; bu sözcüklerinde 35 tanesi yabancı kökenli… Yorum sizin…
Old 07-10-2006, 10:20   #71
aeyesilkaya

 
Varsayılan

Sayın kağanulaş,

"ispat etmek" yerine, "kanıtlamak";
"naklettiklerimin" yerine, "aktardıklarımın";
"gaye" yerine, "amaç";
"iştirak etmiyorum" yerine, ""katılmıyorum";
"hatadan rücu etmek" yerine, "hatadan dönmek";
"kaide" yerine, "kural";
"şuur altı" yerine, "bilinçaltı";
"sıhhatli" yerine, "sağlıklı";
sözcüklerini kullanmanız, sizin yanıtınızın 4. paragrafının 4. cümlesiyle çelişki oluşturmuyor mu? "Türetilen ya da üretilen sözcükler benimsendiğinde, karşı çıkanlar da, isteseler de istemeseler de, bunları kullanacaktır." açıklamamı doğrulamıyor mu? Ülkemizde dilimizle ilgili gelişmelerin, sözünü ettiğiniz devlet başakanının davranışıyla, uzaktan ya da yakından, bir ilişkisi var mı? Siz hâlâ bakanlıkları eski adlarıyla mı seslendiriyorsunuz? Örneğin, "Milli Eğitim Bakanlığı" yerine, "Maarif Vekâleti" diyebiliyor musunuz? "Müddeiumumi" yerine, "savcı"yı önerenler dilimize ihanet mi etmişlerdir?

İkinci paragrafınızda, "lisan" sözcüğünü kullandıktan sonra her yerde, "dil" kullanmışsınız. Önce "lisan"; sonra, niçin "dil"?

Jakoben ya da faşizan nitelemeniz yerinde mi, acaba?

Yeni sözcükler üretilir ya da türetilir; bunlardan tutanlar/benimsenenler bizimdir, tutmayanlar düşer gider.

Umarım, bir gün "motor" karşılığı bir sözcük de üretilir ve tutar/benimsenir; üreten de, dilimize ihanet etmiş sayılmaz.

Saygılarımla.
Old 07-10-2006, 16:16   #72
kağanulaş

 
Varsayılan

Sayın aeyesilkaya,
Beni anlamamak konusunda gösterdiğiniz inadı şaşkınlıktan ziyade takdirle izlemeye başladım. Şimdi ben sizin daha önceki yazılarınızı incelesem, ingilizce, fransızca, arapça veya farsça kökenli (eyvah menşeili yerine kökenli dedim yine çeliştim) sözcükleri bulsam, sonra da size bu çelişki değil mi desem tartışmamız ne kadar verimli, diğer üyeler için ne kadar bilgilendirici olur değil mi? Hem sizin yazılarınızda kullandığınız yabancı kökenli kelimeler sizin tıpkı benim gibi bir Türkçe düşmanı olduğunuzu, Türkçe kelimelerden nefret ettiğiniz gösterir değil mi?

BEN ŞUNU SÖYLÜYORUM: DİL BELLİ BİR ZÜMRENİN TERCİHLERİNE GÖRE DEĞİŞTİRİLEMEZ. BİR DİLE YABANCI DİLDEN GİREN BİR KELİME TOPLUMDA YERİNİ BULMUŞSA BUNUNLA UĞRAŞMANIN, YERİNE YENİSİ ÜRETMENİN, TÜRETMENİN, UYDURMANIN DİLE BİR FAYDASI YOKTUR. DİLİ KİRLENMEKTEN KORUMAK İÇİN YENİ KELİMELERE, TOPLUMDA KULLANILMAYA BAŞLANMADAN ÖNCE TÜRKÇE KARŞILIK BULMAK GEREKİR. ZATEN KULLANILAGELEN BİR KELİMEYE İLLA DA TÜRKÇE KARŞILIK BULMA GAYRETİ ABESLE İŞTİGALDİR. DİLE FAYDASI YOKTUR BİLAKİS DİLE ZARARLIDIR. TÜRKÇE (VE DİĞER BİRÇOK BİR DİL) BAŞKA DİLLERDEN DE KELİME İTHAL EDEREK ZENGİNLEŞMİŞTİR. BEN TÜRKÇE'Yİ BÖYLECE SEVİYORUM, HER KELİMESİNİ KULLANIYORUM. TÜRKÇE YOZLAŞMASIN DİYE DE E-MAİL YERİNE E-POSTA, FORSE ETMEK YERİNE ZORLAMAK DEMEYE GAYRET EDİYORUM. BUNUN YETERLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.
Old 27-12-2006, 11:58   #73
a.tan

 
Varsayılan

Öncelikle 'kağanulaş'a katılıyorum, bir dil ne olursa olsun birilerinin istek ve uğraşlarıyla hatta zorlamasıyla dahi değiştirilemez. Genel kabul görmüş kelimeler artık Türkçe olmuşlardır zaten. Kaldı ki hiçbir dil için yabancı kelime almamak, neredeyse imkansızdır. Önemli olan gramer yapısını, kalıpları almamaktır. Yabancı kelimeler için, ancak dile yeni adapte olurken müdahale edilebilir. Yoksa Factoring'i kullanıp dururuz.
Hukuk dili açısından ise, terimleri değiştirmenin yararının olmayacağını, hatta zararlı olacağını düşünmekteyim. Birimizin söylediğini diğerimizin anlaması zorunludur. Nihayetinde hukukun da kendisini ifade edebilmek için dile ihtiyacı vardır.
Mesela müddeiumumi gibi bir kelimenin savcı olarak kullanılması son derece yerindedir. Ama mesela, feragat, tazminat ve hatta hukuk terimlerinin değiştirilme önerileri bana pek mantıklı gelmemektedir. Bu kelimeleri değiştirmeye başladığımızda bir daha nerede duracağız. Ayrıca her mesleğin de kendine has bir dili olması gerektiği gibi hukukun da tüm hukukçularla aynı şekilde kullanılan bir terim zenginliğine sahip olması zorunludur.
Old 26-02-2007, 23:59   #74
sekoya

 
Varsayılan z.osman saba

şiiri hatırlayanların hâfızasına sağlık...
Old 16-03-2007, 10:55   #75
Hekimbaşı

 
Varsayılan -sel eki Türkçe mi?

Sn.Katılımcılar,

Çok tartışıldığını gördüğüm için; -sel ekine bir katkıda bulunarak bu başlığa karşı yükümlülüğümü yerine getirmekle işe başlayayım.

TDK Yayınları 418: Dilbilgisi 4.baskı 1979 Tahir Nejat Gencan

-l, -el, -al, -il, -ıl, -ul, -ül; -sel, -sal, -sıl

Ad ve eylem soylu sözcüklere uyarına göre bu eklerden biri getirilir. Örnek; Yaşar Kemal' den verilmiş:

Varsılı, yoksulu, efendisi, ağası, kaymakamı, paşası ... generali, mareşali hepsi kanun derdinde. (Kaplumbağalar eserinden)

Güzel (Göz-el), yeşil (yaş-ıl), kumsal, yoksul, uysal

Türkçe kullanımlara örnek gösterilmiş. Dil devriminden sonra işlerlik kazandığı ve Arapçadan gelme -i ekiyle türemiş sözcükleri, birçok terimleri ve çeşitli kavramları karşılar olduğu belirtilerek örneklenmiş:

Sü-el, nice-l, yan-al, kur-al, gen-el, buz-ul, küre-sel, bilim-sel, tarih-sel, kimya-sal, neden-sel

'Kumsal' ın, hem kitapta örnek olarak gösterilmesi, hem de burada tartışmanın odağına oturması bana pek ilginç geldi. Ne dersiniz?

Saygılarımla,
Old 16-03-2007, 11:17   #76
Hekimbaşı

 
Varsayılan Yasalar ve yargı sadece hukukçular için mi?

Sn.Katılımcılar,

Görevini yerine getirmiş bir katılımcı olarak artık konuşma hakkım vardır herhalde.

Başlıktan ve açılıştan algıladığım kadarıyla hedef, hukuk dünyasında kullanılan dilin tartışılacağı bir ortam yaratmak olmalıydı; ama ayrıntılar daha çok tartışılmış durumda. Bense ana konuyla daha ilintili bir içerik üzerinde konuşmak isterim: Hukukçuların konuşma ve yazışma dili neden yazılı metinlere zincirlenmiş, onların peşinden sürüklenmektedir?

Tıp dünyasındakilerin yazılarında hemen her türlü yabancı sözcük bulunmaktadır. Buna karşın; bu sitede yazarken; Türkçe, üstelik olanak ve bilgilerim çerçevesinde de en özünü kullanmaya özen gösterdiğim ortadadır. Öte yandan; burası hukukçuların sitesidir, kendilerine kurdukları dünyada yazışırken zorluk çekmek elbette istemezler, benim de bunu beklemem anlamsız diye düşünerek; bazen yanımda sözlükle okumaya razı geliyorum. Ama buna hayret etmemek elimde değil. Çoğu hukukçu kullandığı sözcüklere hiç özen göstermiyor. Sanırsınız ki 1924 anayasası için çıkartılmış içtihatların diliyle düşünüp yazıyor. Bunu ürkütücü buluyorum; çünkü bu koşullar altında yasaların dilinin düzelmesi mümkün değil. Halbuki; benim bildiğim kadarıyla her yurttaşın yasaları bildiği, okuduğu ve anladığı varsayılıyor; cezaların verilebilmesi için de bu zorunlu. Kısacası; bizler 'Ne bileyim, yasada bu yazıyormuş; haberim yok!' diyerek cezadan kurtulamıyoruz. O zaman yasaların bizlerin anlayacağı açıklıkta olmalarını istemek hakkımız değil midir? Bu yetmez, ayrıca işlem ve belge adlarının da bizim anlayabileceğimiz sözcüklere çevrilmesi gerekmez mi? Yoksa, yasalar ve yargı sadece hukukçular için mi var?

Saygılarımla,
Old 17-03-2007, 17:32   #77
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Dr.Cem Hekimbaşı

Başlıktan ve açılıştan algıladığım kadarıyla hedef, hukuk dünyasında kullanılan dilin tartışılacağı bir ortam yaratmak olmalıydı; ama ayrıntılar daha çok tartışılmış durumda. Bense ana konuyla daha ilintili bir içerik üzerinde konuşmak isterim: Hukukçuların konuşma ve yazışma dili neden yazılı metinlere zincirlenmiş, onların peşinden sürüklenmektedir?


Sayın Hekimbaşı,

Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubu'na yaptığınız katkılar nedeniyle bir kere daha teşekkür ederim. Bazı yanlış anlamaların önüne geçmek için açıklama yapmak istiyorum. Bu forumun ilk mesajına bakarsanız; Çalışma Grubu'nun asıl amacının, hukukçuların konuşma ve yazı dilinde sıkça yaptığı yanlışlıkların önüne geçmeye çalışmaktır.

Amacımız öncelikle, dava/cevap dilekçesinde nelerin olması; nelerin olmamasının tartışılmasıdır. Yine dilekçelerde gerek meslektaşlarımıza, gerekse mahkeme ve diğer makamlara hitap şeklimizin nasıl olması gerektiğinin de tartışılması hedeflenmiştir. Bir dilekçenin nasıl yazılırsa anlaşılır; okunabilir olacağını tartışmak istemekteyiz.

"Yanlış/yalnış Yazılan Kelimeler..." başlıklı forumun tarihine bakın lütfen...Sonra da okunma sayısına bakın. Sonra da isim vermek istemiyorum ama Site Lokali'nde eğlencelik dediğimiz forumların okunma sayılarına bakın. Neden üyelerimiz "teveccüh" göstermiyorlar sizce?

"Yalnış" kelime kullanmadıkları için mi? "Yanlız" bundan dolayı olsaydıki bi şey demicektim. Yıllanmış avukatlarda aynı hataları yapmaktadır. Çare bulunulanabilinirmi?

En sonunda ilgi çeksin diye imzamı bile şimdiki haline getirdim. Sayın Dar'c "Ne o reklam almayı mı başladın" demişti...

Hal böyle iken, bizim Çalışma Grubumuzun ilk hedefinin Türkçenin arılaştırılması olmaması normal değil mi? Çalışma Grubu olabilmesi için, katılımcıların olması gerekmektedir. Bu nedenle üye olmak isteyen herkese kapımızı açmak zorundaydık. Bir kaç üye sayesinde bu alandaki çalışma fena sayılmazsa da; üye olup çalışma yapmak isteyen dahi yoktur. Bunun için, öz Türkçe veya Osmanlıca-Arapça ayrımı yapmaya da gerek duyulmadı.

Ben kendimi daha önce defalarca anlatmaya çalıştım. Bir çok örnek de verdim. Rahmetli Dönmezer Hoca, bütün sınıfa "Ben öz Türkçe möz Türkçe anlamam, sınav kağıdında kanunda ne yazıyorsa onu isterim" demişti. Sıkıysa "irade" yerine "istenç" yazın...Kanunda Osmanlıca yazar; onu okursunuz...Yargıtay kararlarında Osmanlıca yazar; onu okursunuz...Mahkemede hakim "delillerinizi ibraz edin" "tevsii tahkikat talebiniz var mı?" diye sorar; aklınıza ve bilinçaltınıza bu şekilde yerleşir. Aradan 3-5 yıl geçer; konuşma dilinize de onun yansıdığını görürsünüz. Oysa 3-5 sene önce arkadaşlarınızla mektuplaşırken; "mektup" yerine "yazıt" diyecek kadar öz Türkçe yanlısıydınız.

Öz Türkçe dilekçe yazıp; mahkemede de öyle konuşsak; İngiltere'de, Amerikan İngilizcesi ile konuşmuş gibi olacaktık.

Ancak beni ve benim gibileri sürekli karşı-devrimci gibi nitelediğinizi görüyorum. Kabul etmiyorsunuz ama yazdıklarınızdan bu anlam çıkmaktadır. Evet karşı-devrimi savunanlar olabilir ama genelleme yaparsanız hangi duruma düşersiniz biliyor musunuz? sizin Kadın ÇG'da şikayet ettiğiniz duruma düşersiniz. Çünkü bu alana yazdığınız hemen her yazıda birilerini dolaylı yoldan laf çarpıtıyorsunuz. Ya "kulağa küpe takıyorsunuz" ya da "bıyık altından gülüyorsunuz"...Siz böyle yaptıkça genç meslektaşlarımız belki de tartışmaya girmekten çekinmektedirler(İyimser bir tahmin oldu galiba).
Alıntı:
Kısacası; bizler 'Ne bileyim, yasada bu yazıyormuş; haberim yok!' diyerek cezadan kurtulamıyoruz. O zaman yasaların bizlerin anlayacağı açıklıkta olmalarını istemek hakkımız değil midir? Bu yetmez, ayrıca işlem ve belge adlarının da bizim anlayabileceğimiz sözcüklere çevrilmesi gerekmez mi? Yoksa, yasalar ve yargı sadece hukukçular için mi var?
Hukuk dilinin nasıl olması gerektiği de Çalışma Grubu kurulmadan çok tartışılmış; sayın Hulusi Metin başlatmış oraya göz attınız mı bilmiyorum ama çözüm bulamadıklarını görebilirsiniz.

Alıntı:
Tıp dünyasındakilerin yazılarında hemen her türlü yabancı sözcük bulunmaktadır. Buna karşın; bu sitede yazarken; Türkçe, üstelik olanak ve bilgilerim çerçevesinde de en özünü kullanmaya özen gösterdiğim ortadadır

Doktor olduğunuzu ama Sitede tıp terimleri kullanmadığınızı ifade etmişsiniz. Peki Site dışında tıp terimi kullanmıyor musunuz? Ya da Osmanlıca? Tamamen öz Türkçe konuşmayı becerebiliyor musunuz? Ben bir sürü doktor tanıdım; hemen hepsi tıp terimi kullanmaktalar. İrrite oluyorlar; bazılarını obsesif bulup; defectlerini ortaya çıkarabiliyorlar...

Anlaşılmak ve katkınızın devamı dileğiyle...

Saygılarımla
Old 17-03-2007, 20:31   #78
Hekimbaşı

 
Varsayılan Devrimcileri kim susturabilir, ben mi?

Sn.Ergin,

Hiçbir yazımda sizi veya belli bir bireyi karşı devrimci olarak nitelendirmedim. Her zaman belli bir görüşü hedef aldım. Bu nitelemeyi ortaya atan da ben değilim. Bu grupta açtığım iki başlığı incelerseniz, kimlerin bu nitelendirmede bulunduklarını anlamamanız mümkün değil. Ben de onlarla ve Atatürk' le aynı görüşteyim. Sn.Metin' in ve sizin bu konuda göstermiş olduğunuz çabayı da saygıyla karşılıyorum. Ama benim bu görüşlerimin gençleri ürküttüğü, kaçırdığı görüşünüze katılamayacağım ne yazık ki. Hiçbir devrimci onun, bunun, veya da benim görüşlerimle korkup susmaz. Susmamalı. Buyursunlar, burada veya diğer başlıklarda konuşsunlar. Yazık ki isterim diyemiyorum; ama isterdim ki, bana da yanlışlarımı göstersinler, sıkıştırsınlar, yerden yere vursunlar. Ne kadar mutlu olacağımı size anlatamam. Kızarım, ama yanlış yaptığım için kendime; sevinirim, bu ulus ve geleceğimiz adına.

Tıp dünyasından çıkıp da diğer öğretilerle veya halkla iletişim kurarken tıbbi terim kullananlar için Allah ıslah etsin demekten başka söyleyebileceğim birşey yok. Onlara halkımızın taktığı bir ad var zaten: ne oldum budalası. Tıp eğitiminin ilk yılında öğretilenlerin başında, her söylenenin anlaşılır olması gelir. Yoksa; toplumda kendinize yer edinemez, elde etmeniz gereken sonuca, yani toplum sağlığını yükseltmeye de ulaşamazsınız. Temel amacımızın bu olduğuysa açıkça ortadadır. Bunu ulusuna karşı bir görev olarak algılamaktan yoksun insanlara daha ne denebilir ki? Öte yandan, bu tür yaklaşımlar bana hep rahmetli babamın bir sözünü hatırlatır: 'Herkes b..k yiyorsa, senin de mi yemen gerekiyor?' Gerekmiyor. Ben de nerede, ne zaman olursa olsun, aynı yaklaşımı sergiliyorum; onun için vicdanım rahat.

Her ne kadar bu çalışma grubunun çok müşterisi olmasa da, en azından fikri haklar ve bilişim, hasta hakları gibi gruplardan fazla. Adlarını sayıp, unuttuklarım ve bilmediklerimi kırmak istemem; ama girişimi ciddiye alan birçok katılımcı görüyorum. Bence mutlu ve umutlu olmalısınız. İnşallah daha iyiye ve güzele ulaşacaksınız. Ulaşmalısınız; bu bir görev. En azından benim dileğim bu. Ancak; keşke imece usulüne daha uygun bir altyapı olsaydı; hedefe daha kolay ulaşılabilse, daha az zahmetle, daha verimli bir veritabanı oluşabilseydi.

Saygılarımla,
Old 21-03-2007, 14:50   #81
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

TDK'ya göre doğrusu "cübbe"dir.

Sayın avsoner,

Yazılışından emin olamadığınız bu tarz sözcükler de "Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubu'nun"

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=7060

"Yanlış/Yalnış Yazılan Kelimeler..." başlıklı forumuna nam-ı diğer "Eksi Sözlük'e" bakabilirsiniz. Bu forum, "yazım yanlışlarına" nazaran daha özel bir konuya "Hukukçunun Dili'ne" dairdir.

Saygılarımla.
Old 22-03-2007, 11:36   #82
mehmetseyrek

 
Varsayılan

Hangisi Doğru
Doğrusu artık hangisinin doğru olduğu konusunda bile bir kesinlik yok.Ben yıllardır cüppe diye yazar söylerim.Sayın avsoner'in sorusunu görünce de düşünmeden yanıtladım.Öyle ya yıllardır yanlış yazıyor olamazdım.Sonra sayın jeanne d'arc'ın yazısını görünce şaşırdım.
Elimdeki TDK Yeni Yazım Kılavuzu'na (8. baskı - 1975-)baktım.Evet, cüppe yazıyor.Sonra enternette TDK sözlüğüne baktım.Cübbe yazıyor.
Çok iyi arapça bilmem.Etimolojik bir çözümleme yapacak durumda da değilim.Bilenleri yardıma çağırıyorum.Özellikle
Sayın Hekimbaşı'nun araştırmacı yönüne güveniyorum.Nedir bu sözün aslı?Yoksa TDK ile Dil Derneği arasındaki bir çekişmenin kurbanı mıyız ya da biz eskilerde kaldık devran mı değişti?
Mehmet Seyrek
Old 22-03-2007, 11:56   #83
Admin

 
Varsayılan

Aynı çelişkiyi ve şaşkınlığı ben de yaşadım. Ben de yıllardır "cüppe" olarak bilir ve kullanırım ve THS'de de bu kelimeyi böyle kullanırken, Sayın Jeanne Darc uyardı ve TDK sözlüğüne atıf yaptı. Gerçekten de orada "cübbe" yazıyor. Bunun üzerine ben THS içindeki "cüppe"leri, "cübbe" olarak tashih ettim. Ama hala bu yazılış içime sinmedi. Yılların "cüppe"si nasıl "cübbe"ye dönüştü ben de çok merak ediyorum.
Old 22-03-2007, 13:25   #84
Hekimbaşı

 
Varsayılan TDK Ata'nın kalıtından soyutlanırsa olacağı budur

Sn.mehmetseyrek,

Atatürk' ün Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu adlı kurumların özerkliğine ne kadar özen gösterdiğini ve bunu sağlamak için mirasını bu iki kurum arasında paylaştırdığını pek iyi biliyoruz; defalarca belirttim. Daha önce devlet kurumu olarak TDK nun durumuyla ilgili görüşlerimi de yazmıştım. Şu anki konu da Türkçe' nin Araplaştırılması ve Arapça' nın hoş ve bizden gösterilmeye çalışılması aşamalarından biri ne yazık ki. Bu tuzaklara düşmemek gerek.

1. 1983 TDK Türkçe Sözlük 7.nci baskıda 'cüppe' yazar; aslı Arapçadır.

2. 1979 TDK Dilbilgisi 4.ncü baskıda ünsüzler çeşitli açılardan sınıflanmış ve 'b' ötümlü, 'p' ise ötümsüz süreksiz dudak çıkaklı ünsüzler olarak gösterilmiştir. Ayrıca:

a) sözcük sonlarında süreksiz ötümlü ünsüz olmaz - yani b, c, d, g olmaz
b) hece sonlarında da süreksiz ötümlü ünsüz olmaz - yani b ... olmaz [bu Türkçe' nin mantık örgüsündeki gücü gösterir; hece veya tümce, kural değişmez]
c) süreksiz ötümlü ünsüzler ötümsüzlerden sonra gelmez - yani p, ç, t, k dan sonra b, c, d, g gelmez
d) b ile başlayan ek olmadığından, öndeki ötümsüzlerle asla karşılaşmaz

En temel kural (Ata' mızın belirlediği, basitliği sağlayan ilk kuraldır), Türkçe' de her sesin bir harf karşılığı olmasıdır. Dolayısıyla, peşpeşe iki süreksiz ötümlü ünsüz kullanmanız mümkün değildir. Ötümlü ünsüzler, kendilerinden önceki sesi kesip sonrakine yol vererek varlıklarını ortaya koyarlar; yani 'b' ünsüzü 'cü' sesini kesip bir başka sese yol vermeli, bu arada da bir süre tınısı olmalıdır. Peki, o zaman ikinci 'b' neyle kendini var edecektir? Eğer peşpeşe iki tane 'b' söylemeye kalkarsanız, o tınının 'mmm' gibi bir şey olduğunu farkedersiniz. Bu Türkçe' nin en temel kuralına aykırıdır. Ama peşpeşe iki 'p' de bu olmaz, çünkü ilk 'p' öndeki ünlüyü keserken, ikinci 'p' sonraki ünlünün açılışını yapar; çünkü 'p' ÖTÜMSÜZ bir ünsüzdür. İşte bu da Türkçe' nin ne kadar eşsiz bir mantık örgüsü olduğuna ve Ata' mızın abecenin tasarlanması sırasında bunun korunmasına gösterdiği özene ilişkin bir başka kanıttır.

Aslı Arapçada 'cübbe' olarak seslenen şey, Türkçe' de 'cüppe' diye söylenir. Yukarıdaki seslere ilişkin açıklama ve (b) ile birarada değerlendirdiğinizde, eğer Türkçe' ye uygun okumak ve yazmak isterseniz, sözcüğü 'cüppe' olarak kullanmanız gerekmektedir. Özerk TDK nın son sözlüğünde de zaten böyle yazmaktadır. Kukla TDK nın ne dediği beni ilgilendirmez. Onlara gidip yukarıda sözü geçen ünlü/ünsüz, sürekli/süreksiz, ötümlü/ötümsüz nedir; Türkçe abece tasarlanırken Ata' mızın söyledikleri nelerdir; okumalarını, anlamaya çalışmalarını öneririm. 'cübibe' bile deseler, daha doğru olurdu.

Türkçe, yüzlerce yıl saray ve hanedanın çabalarıyla halktan koparılıp yokedilmeye çalışıldıktan sonra anadolunun bağrından yeniden doğmuş, doğarken de büyük bir özenle özüne kavuşması için gereken her türlü önlem alınmış bir dildir. Bu önlemleri alan Atatürk' tür; ortadan kaldırmaya çalışanların kimler olduğunu değerlendirmek de size kalmış.

Saygılarımla,
Old 22-03-2007, 14:20   #85
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Şimdi n'oldu?
Old 22-03-2007, 14:49   #86
Hekimbaşı

 
Varsayılan

Sn.Jeanne D'arc,

Yabancı her sözcük, Türkçe' nin temel kurallarına uydurularak kullanılır ve bütün seslerinin harflere yansıması gerekir. Özetle; Türkçe' de 'cübbe' diye okunan, yazılan bir sözcük olamaz; 'i' si daralmış bir 'cübibe' veya 'cüppe' olabilir. Ama özerkliğini yitirmiş TDK Ata' mızın yol göstericiliğini terk edip, temel ilkeleri de göz ardı ederek 'cüppe' olarak tanınan, bilinen bir sözcüğü 'cübbe' olarak değiştirmiştir. Ama artık TDK nun bir bağlayıcılığı olmadığına göre, Türkçe yazmak isteyenler 'cüppe', Arapça gibi yazmak isteyenler 'cübbe' yazabilirler. Ama kimse 'cübbe' nin Türkçe olduğunu ileri süremez; çünkü kurallar dizgesine aykırı. Arapça' da da zaten bu harflerle yazılmıyor. Dolayısıyla; TDK şu anda ne derse desin, 'cübbe' yok!

Saygılarımla,
Old 22-03-2007, 14:57   #87
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Sayın Admin,

Alın "cüppe'nizi", verin "üstad'ımı"!

Saygılar.
Old 22-03-2007, 16:27   #88
Av. Arzu Erkol Dursun

 
Varsayılan

Sayın Dr.Cem Hekimbaşı;
yazdıklarınız gerçekten çok faydalı bilgiler,görmek ancak nasip oldu.
Size bu faydalı bilgileriniz için teşekkürü bir borç bilirim.
Saygılarımla..
Old 22-03-2007, 19:26   #89
Doç. Dr. Özge Yücel

 
Varsayılan

Cem Hekimbaşı size aynen katılıyorum; Ata'nın kalıtı çiğnenerek devlet dairesi haline dönüştürülen TDK önceki TDK ile sadece ad benzerliği içindedir. Ama Türkçe sahipsiz değildir, eski TDK çalışanları, üyeleri bugün Dil Derneği çatısı altında çalışmalarını sürdürmektedir.
Old 30-04-2007, 17:05   #90
YALÇIN ÖNDER

 
Varsayılan

Sayın grup üyeleri,

Borçlar Kanununda yer alan tebliğat usulune ilişkin aşağıdaki maddeyi yorumlamaya çalışıyorum. Ama,anlayamama kaygılarımızı paylaşır mısınız?

" 6 - İCAP VE KABULÜN GERİ ALINMASI :

Madde 9 - İcabın geri alındığı haberi icabın vusulünden evvel yahut aynı zamanda mürselünileyhe vasıl olur yahut icaptan sonra vasıl olmakla beraber mürselünileyhe icaba muttali olmazdan evvel kendisine tebliğ olunursa, icap keenlemyekun addolunur."

Bu arada bulduğum bazı Türkçe karşılıklar:

İcab: (ilk) Öneri, teklif
Vusul, vasıl : Gelme, Ulaşma, varma,

Mürsil : Gönderici, gönderen
mürselünileyhe : Gönderilene

Muttali :Öğrenmiş, haberdar olmuş

keenlemyekun : Yokluk, Olmamış saymak.

Şimdi bu maddeyi Türkçe olarak nasıl anlamlandırmalıyız?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ayakların Dili Olsa Av. Adil Giray ÇELİK Hukuk Sohbetleri 1 23-05-2013 14:31
hukukçunun dili nasıl olmalı? Av.Suat Ergin Site Hakkında Yazışmalar 7 05-12-2006 16:53
Entellektüel Bir Hukukçunun Saçmalaması Av. Adil Giray ÇELİK Hukuk Sohbetleri 9 19-08-2006 11:15
Hukuk Dili ve Tercüme Mütercim/Tercuman Ticari Duyurular 0 17-07-2006 17:18


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08153510 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.