Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Memurluktan Çıkartma 98/b ?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-11-2019, 19:55   #1
av.omergorkemoz

 
Varsayılan Memurluktan Çıkartma 98/b ?

Memur olan müvekkil hakkında açılmış olan ceza davası devam ederken açılmış olunan ceza davası ilgili idareye bildiriliyor. (Asliye Ceza da dava devam etmektedir.) İlgili idare tarafından müvekkilin savunması alınıyor ve savunmasında üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini ceza yargılamasında bu durum ortaya çıkacağını beyan etmiş. Ancak idare Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 5/1/b maddesinde yer alan "atamaların dini öğrenim şartı esas alınan unvanlarda itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olması" şeklinde ki nitelik şartını kaybettiği gerekçesiyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 98/b maddesi gereği görevine son verilmesini uygun görmüştür.( idare aynı karar evrakında ilk olarak kınama sonra görevine son verilmesine karar vermiş )
Şimdi yapmış olduğum araştırma da ceza davasının sonucunun beklenilmesine gerek olmadan idare disiplin soruşturması açıp ceza verebileceği yönünde görüşlerle karşılaştım. ( Ceza dosyasında tanık bulunmamakta. Sanık olan müvekkil savcılık ve emniyette vermiş olduğu ifadelerde üzerine atılı suçlamayı kabul etmiyor. Yine idare verdiği savunmada da aynı şekilde kabul etmemekte) Bu durumda idare karar verirken ceza davasının sonucunun beklenip beklenilmemesi ile ilgili görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim. Cevaplar için şimdiden teşekkürler.
Old 07-11-2019, 08:45   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.omergorkemoz
Şimdi yapmış olduğum araştırma da ceza davasının sonucunun beklenilmesine gerek olmadan idare disiplin soruşturması açıp ceza verebileceği yönünde görüşlerle karşılaştım. Bu durumda idare karar verirken ceza davasının sonucunun beklenip beklenilmemesi ile ilgili görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim.
657 sayılı Kanun'un "Cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi" başlıklı maddesinde "Madde 131 - Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez. Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz." hükmü bulunmaktadır.

Bu Kanun hükmüyle disiplin kurulu ceza davasıyla bekletilemez veya durdurulamaz.

Fakat idare mahkemesi ceza davasının sonucunu beklemelidir:
Eğer dava açılırsa idare mahkemesince, ceza mahkemesinin beraat kararının göz önüne alınması gerektiğine ilişkin Danıştay kararı aşağıda sunulmuştur.

Beraat kararının gerekçesinin de önemi vardır: Delil yetersizliğinden beraat kararı idare mahkemesinde etkisizdir. Fakat o suçun işlenmediğine ilişkin beraat kararı idare mahkemesini bağlar.

T.C. Danistay

İdari Dava Daireleri Kurulu
Esas: 2010/1391
Karar: 2011/273
Karar Tarihi: 21.04.2011


İŞLEMİN İPTALİ İSTEMİ - DAVACININ DEVLET MEMURLUĞUNDAN ÇIKARMA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASI - CEZA YARGILAMASI SONUCUNDA BERAATİNE KARAR VERİLMESİ DURUMUNDA BERAAT KARARININ İDARİ YARGI YERLERİNCE YAPILACAK YARGILAMADA BAĞLAYICI NİTELİK TAŞIYACAĞI

ÖZET: Bir kamu görevlisinin işlediği iddia edilen disiplin suçunun aynı zamanda ceza yasasına göre de suç niteliğinde olması ve ceza yargılaması sonucunda suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun işlenmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle kişinin beraatine karar verilmesi durumunda, bu beraat kararının disiplin hukuku yönünden idari yargı yerlerince yapılacak yargılamada bağlayıcı nitelik taşıyacağı; bu durumda, davacının devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına neden olan rüşvet almak suçundan dolayı İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda suçun unsurları oluşmadığından beraatine karar verilmiş olduğundan aynı suçtan verilen disiplin cezasında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesince, bozma kararına uyulmayarak davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

(657 S. K. m. 125, 130)

İstemin Özeti: İzmir 2. İdare Mahkemesinin 24.3.2010 günlü, E:2010/392, K:2010/378 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Danıştay Tetkik Hakimi Burakhan Melikoğlu'nun Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Gül Filiz Ercan Aslantaş'ın Düşüncesi: Danıştay Onikinci Dairesinin 26.1.2010 günlü, E:2009/5707, K:2010/258 sayılı bozma kararında belirtilen gerekçeler doğrultusunda temyiz isteminin kabulü ile temyize konu İdare Mahkemesinin ısrar kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; Adnan Menderes Havalimanında Gümrük Muhafaza Memuru olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-(g) maddesi uyarınca <Devlet memurluğundan çıkarma> cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İzmir 2. İdare Mahkemesi 28.7.2008 günlü, E:2008/1190, K.2008/1259 sayılı kararıyla; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/E-(g) maddesine göre, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmanın Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektirdiği, 130. maddesinin 2. fıkrasında da, memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması hallerinin, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamayacağı hükmüne yer verildiği; olayda, İzmir Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğünde gümrük muhafaza memur olarak görev yapan davacının 11.5.1999 günü Arena programında yayınlanan, personelin iş sahipleri ile para alışverişi ve rüşvet olaylarına ilişkin görüntülerde yer aldığının saptanması üzerine disiplin soruşturması başlatıldığı, soruşturma sonucu düzenlenen raporda, davacı ile bir miktar para aldığı iş takipçisi tarafından, görüntülerdeki kişilerin kendileri olduğunun kabul edildiği, bu hale göre, davacının kayıt işlemleri sırasında iş takipçisi olan kişi ve başka bir şahıs tarafından çekmecesine bırakılan parayı aldığının açıkça görülmesi karşısında, davacı ile iş takipçisi ve başka bir şahıs arasındaki para alışverişinin sabit olduğu, bu fiilin davacı açısından memuriyet sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici harekette bulunmak niteliğinde olduğu sonucuna varıldığı; bu durumda, disiplin soruşturması neticesi davacının sübuta eren bu eylemi nedeniyle Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı; her ne kadar, davacı tarafından, ceza verme yetkisinin zamanaşımına uğradığı ve ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılamada beraat ettiği iddia edilmekte ise de, yargı sürecinin uzaması ve mevzuat değişiklikleri nedeniyle geçen sürenin ceza zamanaşımına bir etkisinin bulunmadığı, diğer yandan, ceza yargılaması sonucunda davacının beraatine hükmedilen İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.12.2002 günlü, E: 1999/486, K:2002/510 sayılı kararında, dosyada kaset dışında delil bulunmadığı, kasetin suçun oluşmasında ve unsurlarının gerçekleşmesinde yeterli olmadığı ve unsurları oluşmayan suçtan davacının beraatine karar verildiği, bu kararda suçun unsurlarının oluşmaması durumunun delil yetersizliğine bağlandığı, bu nedenle ceza yargılaması yönünden delil yetersizliğine bağlı olarak verilen bu hükmün, yapılan soruşturma sonucu sübuta eren memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunma eylemini ortadan kaldırmadığı, söz konusu kararda isnat edilen eylemlerin kesin olarak davacı tarafından gerçekleştirilmediği yönünde bir belirleme olmadığı, sadece davacının ceza hukuku yönünden cezalandırılabilmesi için kasetin yeterli delil olamayacağının hüküm altına alındığı; dolayısıyla anılan Ceza Mahkemesi kararının davacının disiplin cezası ile cezalandırılması açısından bağlayıcı olmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda, Danıştay Onikinci Dairesinin 7.4.2009 günlü, E:2008/6445, K:2009/1975 sayılı kararıyla onanmış, ancak, aynı Dairenin 26.1.2010 günlü, E:2009/5707, K:2010/258 sayılı kararıyla; karar düzeltme istemi kabul edildikten sonra onama kararı kaldırılarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/E-g maddesinde, memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiilinin devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılacağı hükmüne yer verildiği; İzmir Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü'nde Gümrük Muayene memuru olarak görev yapan davacının, 11.5.1999 günü Kanal D Televizyonu <Arena> programında yayınlanan görüntülerde, iş takipçisi olan bir kişinin bıraktığı parayı aldığının görülmesi üzerine açılan soruşturma sonucunda 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 125/E-g maddesi hükmüne göre devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırıldığı; öte yandan, basit rüşvet almak, haksız mal edinmek suçlarından yapılan yargılama sonucunda, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.12.2002 günlü, E: 1999/486, K:2002/510 sayılı kararı ile, suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği, kararın Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 24.6.2004 günlü, E:2003/2066, K:2004/5231 sayılı kararı ile onandığı; bir kamu görevlisinin işlediği iddia edilen disiplin suçunun aynı zamanda ceza yasasına göre de suç niteliğinde olması ve ceza yargılaması sonucunda suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun işlenmediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle kişinin beraatine karar verilmesi durumunda, bu beraat kararının disiplin hukuku yönünden idari yargı yerlerince yapılacak yargılamada bağlayıcı nitelik taşıyacağı; bu durumda, davacının devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına neden olan rüşvet almak suçundan dolayı İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda suçun unsurları oluşmadığından beraatine karar verilmiş olduğundan aynı suçtan verilen disiplin cezasında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesince, bozma kararına uyulmayarak davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

Davacı, İzmir 2. İdare Mahkemesinin 24.3.2010 günlü, E:2010/392, K:2010/378 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddine, İzmir 2. İdare Mahkemesinin 24.3.2010 günlü, E:2010/392, K:2010/378 sayılı kararının onanmasına, kullanılmayan 28,15.-TL harcın istemi halinde davacıya iadesine, 21.04.2010 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının Danıştay Onikinci Dairesinin kararı doğrultusunda bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

GEREKÇEDE KARŞI OY

Anayasanın 20. maddesinde, kişilerin özel yaşamlarının gizliliği güvence altına alınmış; 38/6. maddesinde ise, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiştir.

Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde de özel yaşamın gizliliği korunmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ise, özel yaşamın gizliliği ilkesine aykırı olarak elde edilen delillerin İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine aykırılık teşkil edeceği kabul edilmiştir. (Örneğin 26.4.1985 tarihli Malone- İngiltere ve 24.4.1990 tarihli, Fransa-Kruslin/Huoin kararı).

Anayasa ve uluslarararası sözleşme kurallarının gereği olarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 206/2. maddesinde yasa ve hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı açıklanmıştır.

Anılan hükümlerin yorumlandığı, Anayasa Mahkemesinin 22.6.2001 günlü, E: 1999/2, SPK: 2001/2 sayılı kararında; <... Yasaklanan deliller hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerdir. Hukuka aykırılıktan kasıt ise, tüm pozitif hukuk kuralları ile birlikte hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine aykırılıktır. Bu anlamıyla yasadışılıktan daha geniş bir içeriğe sahiptir. ...Anayasal haklara ağır bir müdahale söz konusu ise, özel kişiler tarafından hukuka aykırı bir şekilde elde edilen delillerin de delil yasakları kapsamına girmesi gerekir. Çünkü delil yasaklarının asıl amacı, temel insan hak ve özgürlüklerini korumaktır....Buna aksi bir görüşü savunmak, özel kişilere bireylerin temel hak ve özgürlüklerini ihlal etme imkanı verir ki, bu bir hukuk devletinde kabul edilemez insan hakları çiğnenerek elde edilen delillerin mahkemeler tarafından dikkate alınması .... mümkün değildir. Özel konuşmaları kaydedilen kişilerin en temel hakları ihlal edilmiştir. Çünkü Anayasanın 20. maddesinde özel hayatın gizliliğine dokunulamaz, .... Bu yol bir kez açılacak olursa, hukuk devletinin temel kurallarından birisi olan ve varlığını Anayasanın 2. maddesindeki 'hukuk devleti ilkesinden' alan delil yasaklarına ilişkin kanun maddesi tüm etkisini yitirecektir. Usul hukukumuzdaki ilkelerden olan 'dürüst işlem ilkesi' de bu şekilde elde edilen bir delilin kullanılmasına olanak vermez. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil/dürüst yargılanma hakkı, kişilerin hukuk devletinin kuralları çerçevesinde yargılanmalarını öngörür. Bu kurala aykırılık, işlemin adil olmasını ve dürüst işlem ilkesini ihlal edecektir.> denilmiştir.

Öğretide kişilerin sır (mahrem) alanı ve özel-ailevi yaşam alanı dışında kamuya açık ortak yaşam alanındaki, <hileli ve saklı> kamera çekimlerinin de (habercilik faaliyeti çerçevesinde kişilerin bilgisi dahilinde yapılan çekimler hariç) kişilerin özel hayatına müdahale niteliğinde ve hukuka aykırı olduğu kabul edilmektedir. (Hasan Tahsin Gökcan, Gizli Kamera Kaydı Delil Olarak Kabul Edilebilir mi?, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Sayı:42, Şubat 2010, s.73

Anayasa Mahkemesinin, hukuka aykırı delillerin niteliğini açıkladığı ve hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin yasaklanmasının amacını <temel insan hak ve özgürlüklerini korumak> olarak saptadığı kararı ve buraya kadar yapılan diğer açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde, kişilerin özel hayatının gizliliği ilkesine müdahale niteliği taşıyan gizli kamera çekimlerinin disiplin soruşturması kapsamında da delil olarak kabul edilmesinin hukuken olanaklı olmadığı sonucuna varılmaktadır.

Aksinin kabulü, disiplin soruşturması gerekçesiyle temel insan hak ve özgürlüklerin idare tarafından ihlal edilmesinin önünü açacaktır.

Davacı hakkında yürütülen disiplin soruşturmasında, temel delil olarak, bir özel televizyon kanalınca çekilen gizli kamera görüntüleri kullanılmış, bu çekimlerden hareketle, görüntülerde yer alan davalı idare personelinin ifadelerine de başvurulmuştur.

Alınan ifadelerde ise, davacı ile davacının çekmecesine para bırakan iş takipçisi tarafından, görüntülerde yer alan kişilerin kendileri olduğu ve olayın görüntülerde yer aldığı şekilde gerçekleştiği kabul edilmiş, ancak, paranın çekmeceye ne amaçla bırakıldığı konusunda açıklama getirilmemiştir.

Bu durumda, çalışma saatleri içinde, davacının çalışma odasına girilerek yapılan gizli kamera çekimleri sonucu elde edilen görüntülerin, disiplin soruşturmasında tek başına delil olarak kullanılması ve disiplin cezasına dayanak alınması hukuken olanaklı değilse de, görüntülerden hareketle alınan ifadelerde davacı ile iş takipçisi kişi tarafından, görüntülerde yer alan kişilerin kendileri olduğu ve olayın görüntülerde yer aldığı şekilde gerçekleştiği kabul edilmiş olduğundan, davacının üzerine atılı fiili işlediği sonucuna varılmaktadır.

Söz konusu fiilin, gümrük teşkilatında çalışan davacı açısından memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak fiili kapsamında olduğu da açıktır.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesi kararının belirtilen gerekçeyle onanması gerektiği görüşüyle, karara katılmıyoruz.




Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hastayı Yoğun Bakımdan Çıkartma Konuk Hasta Hakları Hukuki Destek Merkezi (HASDEM) 1 28-12-2016 15:47
Çocuklarıma nüfus cüzdanı çıkartma Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 12-10-2012 12:45
memurluktan çıkarma can hukukcu Meslektaşların Soruları 1 09-01-2011 15:44
Soy Ağacı Çıkartma Emre GENÇ Site Lokali 6 28-08-2007 11:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04007792 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.