Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Açılan icra takibe hem borçlunun hemde vekilinin ayrı ayrı itiraz etmesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-01-2011, 19:16   #1
Ayşe KARHAN AKÇADAĞ

 
Varsayılan Açılan icra takibe hem borçlunun hemde vekilinin ayrı ayrı itiraz etmesi

Değerli meslektaşlarım,

Müvekkilime karşı başlatılan kambiyo senetlerine mahsus icra takibine yasal süresi içerisinde İcra Hukuk Mahkemesinde itiraz davasını açtık.

Ancak bugün öğrendiğimiz üzere müvekkilim de ödeme emrinin tebliğ edildiği ilk gün kendisi bir itiraz dilekçesi yazarak dava açıyor.

Şimdi tek takip iki itiraz söz konusu

Her iki dava farklı mahkemelere düşmüş durumda, ancak duruşmaları halen yapılmadı,

Tam net olamadığım konu, davalardan birinden feragat edeceğiz bu durumun sebebi olarak sehven açılan davayı mı göstermeliyim ?

Karşı taraf vekiline vekalet ücreti doğar mı?

Nasıl bir yol izlemem gerekir. Deneyimi olan meslektaşlarımın bilgi paylaşımında bulunmasını rica ediyorum.

Herkese iyi çalışmalar.
Old 27-01-2011, 10:55   #2
Veli KARATAŞ

 
Varsayılan

Merhabalar Sayın Meslekdaşım,
Aşağıdaki kanun maddesi ve yargıtay kararına göre davaların birleştirilmesini isteme imkanınız bulunduğunu düşünmekteyim.Faydalı olması temennisiyle....

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu Madde 45 - (Değişik madde: 16/07/1981 - 2494/9 md.)

Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir.

Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı nedeni ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır.

Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU <> E: 2004/21-226 <> K: 2004/223 <> T: 14.04.2004

* DAVALARIN AYRILMASI
* BAĞLANTILI DAVALARIN BİRLİKTE GÖRÜLMESİ


Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde, davaların arasında bağlantı var sayılır.

Temyiz mercilerinin ayrı olması, davalar için bir ayırma sebebi değildir.

Birbirleriyle bağlantılı olan davaların birlikte açılıp, sonuçlandırılması olanaklı olup salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olması ve ispat şekillerinin farklı olması gerekçeleri ile ayrılmalarına karar verilemez.

(506 sayılı SSK. m. 6, 79) (1086 sayılı HUMK. m. 45, 46) (2797 sayılı Yargıtay K. m. 14)

Taraflar arasındaki "çalışma tesbiti ve tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Pazar/Tokat Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.5.2002 tarih ve 2000/81 E. 2002/59 K. s. kararın tetkiki davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesinin 23.1.2003 tarih ve 10164-329 s. ilamı ile; (... Sigortalılığa ilişkin, "hizmet tespiti" davaları Sosyal Güvenliğe yönelik ortaya çıkan davalardır. Kanuni dayanağını 506 s. Kanunun 6. ve 79/10. maddelerinden almaktadır. Sözü edilen 6. madde de, çalıştırılanların, işe alınmaları ile kendiliğinden sigortalı olacaktan, sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği belirtilmiştir. 79/10. madde de ise sigortalıların çalışmalarının tespiti ile ilgili dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu bakımdan bu tür davalar Sosyal Güvenlik hakkı ve Kamu düzeni ile ilgilidir. Kamu Hukuku içinde yer alan bir hukuk dalında kişi iradesi önemli değildir. Doğrudan kanuni statüsü gereği içinde bulunduğu durum dikkate alınır. Hakimin doğrudan gerçeği bulma yükümü bulunmaktadır.

işçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 s. Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.

Bu durumda; her iki davanın kanuni konumları birbirinden tamamen farklıdır. Her iki dava arasında; birlikte görülmelerini veya birleştirilmelerini gerektiren bir neden bulunmamaktadır. Kaldı ki, birbirinden bağımsız sonuçlandırılmalarında da yarar bulunmaktadır. Öte yandan, bu davaların Yargıtay inceleme mercileri de farklıdır; ayrı ayrı açılıp, görülmeleri gerekli bu tür davaların birleştirilmek suretiyle birlikte görülmeleri usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

Mahkemenin bu maddi ve hukuksal olguları gözetmeksizin, birbirinden tamamen farklı iki davayı birlikte bir arada görmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.

Yapılan iş her iki davayı ayırmak ve yargılamayı birbirinden bağımsız olarak sonuçlandırmaktan ibarettir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalılar vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, hizmet tespiti ve işçilik alacaklarının tahsili isteğine ilişkindir.

Davacı, davalı Ü.... Belediyesinde 25.5.1992 gününde mevsimlik işçi olarak işe başladığını, daha sonra daimi işçi olarak görevlendirildiğini, 1946 yılı çalışmasının her nasılsa Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmediğini; 1999 yılında 53 günlük çalışmasının eksik bildirildiğini; Sendikaya üye olduğu için hiçbir ihtar yapılmaksızın 1.11.1999 gününde işten çıkartıldığını; Sosyal Sigortalar Kurumuna eksik bildirilen 1996 yılına ilişkin 120 gün, 1999 yılına ilişkin 53 tarih çalışmasının tespitine, fazlaya ait haklar saklı kalmak kaydıyla 246.786.232 TL. ihbar tazminatı; 762.393.150 TL. kıdem tazminatı; 109.910.000 TL. senelik izin ücreti; 740.358.696 TL. kötüniyet tazminatı ve ödenmeyen zorunlu tasarruf (nemasının) davacının işten çıkartılmasından itibaren kanuni faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Ü........ Belediye Başkanlığı vekili davanın reddini savunmuş, Yerel Mahkemece davanın kısmen kabulüne ait olarak verilen karar, özel Dairece yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkeme ile özel Daire arasındaki uyuşmazlık, hizmet tespiti davası ile işçilik alacakları davasının birlikte görülüp görülmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

öncelikle davacı işçinin birlikte açtığı her iki davanın hukuksal nitelikleri üzerinde durulmalı ve ardından da bu iki davanın usul hükümleri çerçevesinde birlikte görülme olanağının bulunup bulunmadığı hususu yani uyuşmazlığın kilitlendiği nokta irdelenmelidir.

ilkin sigortalı hizmetin tespiti davalarının hukuksal niteliği ve yargılama yöntemi üzerinde durulmasında yarar vardır.

Ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olması gerektiği durumda Kurumun bilgisi dışında çalıştırılan büyük bir kitlenin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu sebeple sigortalı hizmetin tespiti davaları iş mahkemelerini ve giderek de Yargıtay'ın ilgili dairelerini en çok meşgul eden uyuşmazlıklar arasında yer almaktadır.

Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda "sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir". Bu esası göz önüne alan anayasa koyucu "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve ödevler" başlığı altında sosyal güvenlik hakkını da düzenlemiş ve 60. madde ile "herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" hükmünü getirmiştir.

Görüldüğü gibi vatandaşlara bu konuda Anayasal bir hak tanınırken, devlete de onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama

görevi yüklenmiştir. Bu Anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen kanuni düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.

506 s. Sosyal Sigortalar Yasasının 79/10. maddesi genel olarak sosyal güvenliğin sağlanması araçlarından birisidir. Söz konusu düzenlemenin özel amacı ise, yasanın sair maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde daha açık şekilde ortaya çıkar. Anılan maddede "yönetmelikle tesbit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tesbit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme tarih ve sayıları nazara alınır" hükümü yer almaktadır.

Yine aynı kanunun 6/1. maddesinde, "çalıştırılanlar işe alınmakla kendiliğinden sigortalı olurlar" denilmektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında "sigortalı olmak hak ve yükümünden vazgeçilemeyeceği" öngörülmüştür.

Gerçekten, işe başlamakla sigortalılık niteliği kazanılır ve sigorta kollarına tabi olunur. Ne var ki, tek başına sigortalılık bazı sigorta kollarının sağladığı birtakım haklardan yararlanmak için yeterli değildir. Bunun için belirli bir süreden beri sigortalı olmak ve/veya o sigorta kolu için belirli bir prim ödeme tarih sayısına ulaşmak gerekir. Sigortalı hakkındaki böylesine önemli bilgilerin, bu doğrultuda işlem yapılabilmesi için Kuruma ulaşması gerekir. Bunu sağlamak için de sigortalı çalıştıran işverenlere sosyal sigorta ilişkisi çerçevesinde bazı yükümlülükler getirilmiştir.

işveren öncelikle işyerini (SSK m.8) ve çalıştırdığı sigortalıları (SSK m.9) Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmek zorundadır. Böylelikle Kurum, işyeri ve sigortalıdan haberdar olur, onları takip edebilir, işveren ayrıca çalıştırdığı sigortalı sayısı, sigorta primleri hesabına esas tutulacak kazançlar toplamı (SSK m.77), prim ödeme tarih sayıları ve sigorta primleri miktarını da Kuruma bildirmelidir. (SSK m.79/1). Bu da örnekleri Sosyal Sigortalar işlemleri Yönetmeliğinde gösterilen "aylık sigorta primleri bildirgesi" (SSlY m.16) ve "dört aylık sigorta primleri bordrosu" (SSlY m.17) düzenleyerek yapılır, işveren bu yükümlülüklerini yerine getirmez, Sosyal Sigortalar Kurumu da bunu tesbit edemezse Kurumun bilgisi dışında, sigortalı çalıştırılması söz konusu olur.

Diğer taraftan, işverenin bildirim yükümlerini yerine getirmemesi çalışanın yalnızca sigortalılığını değil, buna bağlı bütün haklarını kazanmasını engeller ki bu da Anayasa ve yasalar karşısında kabul edilebilir bir durum değildir, işte bu noktada SSK m.79/10'daki hükmün amacı, sigortalıların açacakları bir dava ile işverenin Kuruma vermediği belgelerde bulunması gereken hususların tesbit edilerek bunun Kurum tarafından nazara alınmasını sağlamaktır. Bu özelliği sebebiyle de çoğu zaman hizmet tespiti istemleri ile işçilik haklarından kaynaklanan istemlerin iç içe girmeleri, aynı davada iteri sürülmeleri söz konusu olmaktadır.

Sosyal Sigortalar Yasasının 79/10 maddesinde sözü edilen dava, nitelik itibariyle bir olumlu tesbit davasıdır. Ne var ki, bu dava ileride açılacak olan eda davasına esas teşkil edecek bir tesbit davası olarak nitelenemez. Yasal düzenlemeye göre davacı, açacağı davada sigortalı hizmetlerinin tespitini isteyecek; talebi kabul edilirse alacağı ilamı gerekli işlemleri yapması için Kuruma iletecektir. Davacının bu davayı açmaktaki hukuki yaran bizzat yasa koyucu tarafından açıkça öngörülmüştür.

Sigortalı hizmetin tespiti davasında davacı, tespitini istediği süreler bakımından sigortalı niteliğini taşımalıdır. Taraf sıfatına sahip olabilmesi için bu şarttır. Burada sözü edilen sigortalı zorunlu sigortalıdır. Sigortalı hizmetin tespiti davasını açabilecek olan zorunlu sigortalılar ise yasanın lafzından ve yorumundan çıkan şekliyle, iş ilişkisi kural olarak hizmet akdine dayanan, SSK m.5'teki istisnalara girmeyen ve işini işverene ilişkin işyerlerinde yapan kişilerdir. Bu kişilerin iş Yasası kapsamında olmaları gerekmez, iş ilişkisi hizmet akdine dayanan kişilerin yanında memuriyet ilişkisine dayanarak çalıştırılan koruma bekçileri (SSK m.2/2) ile istisna akdine dayanarak çalıştırılan sanatçı, düşünür ve yazarlar (SSK Ek m.10) da sigortalı sayılmışlardır. Sigortalı sayılmada önem taşıyan bir sair husus da işin işverene ilişkin bir işyerinde yapılmasıdır. Yasa işyerini SSK m.2'de belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yer olarak tanımlamış, eklentileri ve araçları da işyerinden saymıştır (SSK m.5). Görüldüğü gibi, işyeri tanımlanırken sigortalı esas alınmıştır. Sair taraftan, Sosyal Sigortalar Yasasının 79/10 maddesinde sigortalı hizmetin tespiti davasının kime karşı açılacağı konusunda bir düzenleme yoktur. Ancak yargı kararları ile davanın işveren ile birlikte Kuruma karşı da açılması gereği vurgulanmaktadır. Gerçekten, Sosyal Sigortalar Kurumu tesbit ilamını aldığında işverenden o döneme ilişkin prim belgelerini vermesini ister.

Aksi durumda bunlar Kurumca re'sen düzenlenir. Tesbit edilen döneme ait primler de gecikme zammı ve faizi ile birlikte Kurum tarafından tahsil olunur. Ayrıca tesbit edilen hizmet süresi, prim ödeme tarih sayısı ve aylık kazanç toplanılan Kurum tarafından yapılacak yardımlarda ve bağlanacak aylıklarda dikkate alınır. Bu yüzden Kurumun sonucunda alınacak ilamı infaz edeceği ve hak alanını ilgilendiren bir davada taraf olması doğaldır. Dava yalnızca işverene veya Kuruma karşı açılmışsa davacıya diğerini de davaya dahil etmesi için süre verilecektir. Kanunda açık bir hüküm bulunmamasına rağmen sosyal sigorta ilişkisinin ve hizmet tespiti davasının özellikleri göz önünde tutularak bu husus kabul edilmiştir.

Bu noktada davalı işveren üzerinde kısaca durmakta yarar vardır. SSK m.4/1 sigortalı çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerin işveren sayılacağını belirtmiştir. Koruma bekçileri koruma ve ihtiyar meclislerince seçilirler, atamaları vali ya da kaymakamca yapılmasına rağmen (Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Yasa m.7/2) bunların işverenleri kendilerini seçen meclistir. Dava tespiti istenen dönemdeki işverene karşı açılır. O tarihler arasında işyeri el değiştirmişse husumetin bu dönemdeki tüm işverenlere yöneltilmesi gerekir. Kendilerine husumet yöneltilmeyen işverenler karşı usulüne uygun olarak dava açılmazsa onların işverenliği dönemi tespite konu olmaz.

Ayrıca, Hukuk düzeni alacakların sahipleri tarafından uzun süre takip edilmeden öylece bırakılmalarına izin vermemiş; bu haldeki alacakların ya tamamen ortadan kalkacaklarını ya da varlıklarını sürdürmekle beraber artık talep edilemeyeceklerini çeşitli düzenlemelerle hükme bağlamıştır. Bu tip bir düzenleme SSK m.79/10'da mevcuttur. Maddede sigortalıların sigortalı hizmetin tespiti davasını "....hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde...." açmaları gerektiği öngörülmektedir.

Davacı hizmet tespiti davasında belirli bir dönemdeki çalışmalarının tespitini ister. Bu istek, dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olmasa da prime esas kazançlarının ve prim ödeme tarih sayılarının tespiti talebini de içerir. Mahkeme ilamı işverenin Kuruma vermediği bildirgeler yerine geçecek belge niteliğindedir. Bu sebeple mahkeme de dava sonunda vereceği kararda, tesbit edilen dönem için aylar itibariyle prim ödeme tarih sayıları ile SSK m.77'ye göre hesaplanacak olan "o dönemdeki" bir günlük ücreti belirtecektir. Ücretlerin miktarlarının farklı olduğunun saptanması halinde, bütün devre

için aynı günlük ücret esas alınamaz. Farklı ücret miktarları kararda ayrıntılı olarak gösterilmelidir. Tesbit edilen dönemde işveren tarafından yatırılmış primler varsa bunların o dönemdeki toplam prim ödeme tarih sayısından indirilerek karar verilmesi gerekir. Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında tesbit için incelemenin hangi sıraya göre yapılması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre öncelikle SSK m.79/10'da sözü geçen belgelerin işverence verilip verilmediği veya çalışmanın Kurumca tesbit edilip edilmediği araştırılacaktır. Belgeler verilmişse yada çalışma Kurumca tesbit edilmişse dava hukuki yarar yokluğundan reddedilecektir. Sonra tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı (işyerinin o dönemde gerçekten varolup olmadığı, yasa kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı, yapılan işin yasa kapsamına girip girmediği vb.) araştırılmalıdır. Hizmet sigortalı bir hizmet değilse dava taraf sıfatının yokluğundan reddedilmelidir. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilir, işe giriş bildirgesinin işlevi Kurumu sigortalının çalışmaya başladığından haberdar etmek olduğundan bildirgenin verilmiş olması mutlaka çalışıldığını göstermez. O sebeple çalışma olgusunun ispatı başka delillere ihtiyaç gösterir. Sigortalı hizmetin tespiti için verilen kararlarda bu davaların özel bir duyarlılığı gerektirdiği ve suistimallere açık olduğu düşünülmelidir.

Çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Ücret miktarı HUMK m.288'deki sınırları aşıyorsa, hüküm altına alınabilmesi için yazılı delil aranmalıdır. Bu sınırın altında kalan miktar için tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ilişkin yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür (HUMK m.292). SSK m.78/1'de prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK m. 288'deki sınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Çünkü zaten SSK m."78/2'ye göre, "....günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır." ücretin alt sınırla tesbit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.

Sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olması sonucunda işverenin kabulü ya da davacının feragati tek başına hükme etkili olmaz (HUMK m. 95). Feragat veya kabule rağmen hakim delilleri hep birlikte değerlendirerek bir karara varacaktır. Yine aynı sebeple bu davalarda yemin teklif olunamaz (HUMK m. 346). Buna rağmen hakim taleple bağlıdır (HUMK m. 74). Talepten fazlaya karar verilebilmesi ancak davalının muvafakatiyle mümkündür (HUMK m. 185/2). Kurum sigortalı hizmetin tespiti davası sonucunda mahkemenin verdiği ilamın gereğini yerine getirmek zorundadır. Aksi durumda davacı infaz hukuku çerçevesinde ilgili mercilere başvurabilir.

işçilik haklarına gelince; bu tür davalar 1475 s. Yasadan kaynaklanmaktadır. Kişi iradesi önemli rol oynadığı gibi, taraf anlaşmaları dahi geçerlidir. Ayrıca bu tür haklardan her zaman için vazgeçilebilir. Alacak ve tazminat türü davalardandır.

Bu davaların anılan nitelikleri, kendine özgü olmakla birlikte hizmet tespiti davalarından tamamen ayrı, bağlantısız kabul edilemez. Zira her iki dava ayrı açılsalar bile verilecek hükümler sair dava için kesin delil olarak ele alınabilmektedir. Çoğu zaman iç içe ve birbirinin doğal sonucu olarak açılabilmektedirler. Zira işçinin sigortalı hizmetinin tespiti çoğu zaman işçilik haklarını etkilediği gibi, işçilik haklarının tesbit edilmiş olması da sigortalı hizmetin tespiti davalarında kesin delil olarak ele alınmaktadır.

Yeri gelmişken Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına ait hükümlerinin ve bu konudaki uygulamanın irdelenmesinde yarar vardır.

1086 s. Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 45. maddesinde; "Aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında, istem üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir. Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı sebebi ile birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ait kararın kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır. Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır. Temyiz mercii ayrı olan davaların bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu durumda temyiz incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı

doğuran asıl hukuki ilişkiye ilişkin kararları inceleyen Yargıtay dairesince yapılır... (Değişik: 26.2.1985-3156/4 md.)." Hükümü yer almaktadır.

Yine aynı Kanunun 46. maddesinde; "Mahkeme, yargılamanın iyi bir biçimde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her safhasında', istem üzerine veya kendiliğinden karar verebilir." 48. maddesinde de;" Birleştirme ve ayırma istekleri, dilekçe ile veya duruşmada sözlü olarak da yapılabilir. Aynı mahkemede görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki kararlar hakkında ancak hükümle birlikte temyiz yoluna gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına bozma nedeni teşkil etmez." Denilmektedir.

Görüldüğü üzere, kanunun bu açık düzenlemesi karşısında davaların temyiz mercilerinin ayrı olması bir ayırma sebebi olamayacağı gibi, ayırma kararı verilmemiş olması da tek başına bozma sebebi yapılamaz.

Diğer taraftan, her iki davanın birbirine açık etkisi gözetildiğinde "Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması halinde bağlantı var sayılır." Hükümü karşısında aralarında bağlantının bulunduğu da açıktır.

Ayrıca usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarının getirilmesi sebebi davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve az zamanda sonuçlanmasını, sağlamaktadır. Gerek Sosyal Güvenlik gerek iş Hukukuna ait davalar süratle sonuçlanması gereken, ekonomik yönden güçsüz durumdaki işçinin taraf olduğu davalardır. Yasanın aradığı anlamda aralarında bağlantı bulunan davalar birlikte açılmış, görülmüş bitirilmişken yalnızca temyiz mercilerinin ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulması yukarda açıklanan hükümler karşısında kanuni olarak da mümkün olmadığı gibi, bu hükümlerin getirilmesindeki amaca da uygun düşmeyecektir.

iki davanın birlikte açılması durumu, uygulamada sıklıkla görülmektedir. Örneğin muvazaaya dayalı iptal ve tenkis davaları birlikte kademeli olarak açılabilmektedir. (22.5.1987 gün 1986/4 E., 1987/5 K. s. Yargıtay içtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı; Tenkis-Muvazaaya dayalı iptal; miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçılar, tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Yasanın 18. maddesine dayalı muvazaa sebebiyle iptal, tescil davası da açabilirler.)

Yargıtay Yasasının 14. maddesinde dairelerin görevleri belirlenmiştir. Anılan maddeye göre bir davada birkaç Hukuk dairesinin görevine giren uyuşmazlık söz konusu ise, temyiz incelemesi uyuşmazlığı doğuran asil hukuki ilişkiye ilişkin hüküm ve kararları inceleyen dairece yapılır.

Açıklanan durum karşısında sigortalı hizmetin tespiti davası ile işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak davalarının birbirleriyle bağlantılı olduğu, birlikte açılıp, sonuçlandırılmalarının olanaklı olduğu, anılan davaların salt temyiz inceleme mercilerinin ayrı olduğu ve ispat şekillerinin farklı olduğu gerekçesiyle ayrılmaları gerektiği hususunun bozma sebebi yapılamayacağı sonucuna varılmış ve direnme kararı açıklanan bu gerekçeyle yerinde görülmüştür.

Ne var ki işin esasına ait temyiz itirazları incelendiğinden gerek hizmet tespiti gerek işçilik haklarından kaynaklanan tazminat ve alacak istemleri yönünden işin esasına yönelik temyiz incelemesinin yapılması için dosyanın Özel Dairesince gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarda açıklanan sebeplerle direnme uygun bulunduğundan dosyanın işin esasına yönelik temyiz itirazlarının tetkiki için dosyanın (21. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE), 14 4.2004 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

Kaynak: YKD Ağustos 2004 Sayfa: 1186
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İlama Bağlı Yargılama Giderleri Ayrı Ayrı Takibe Konulabilir mi? erdal7 Meslektaşların Soruları 96 08-08-2018 14:15
sıralı senetler ayrı ayrı takibe konmuşsa ALAMUT Meslektaşların Soruları 15 30-05-2012 15:32
Her biri Ayrı ayrı Talep Olunacak Hususlarda müştereken talepte bulunulması Av.Hale Meslektaşların Soruları 1 16-07-2008 13:14
Aynı Konu İki Ayrı İlam ve Bu İlamlara Göre Açılan İki Ayrı Takip avmehmetatli Meslektaşların Soruları 1 02-02-2008 15:16
İki davalı lehine birlikte hükmedilen vekalet ücretinin ayrı ayrı takibe konulması Selahattin Meslektaşların Soruları 5 11-04-2007 12:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04707193 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.