Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yeni Anayasa

Yanıt
Old 31-08-2007, 13:31   #31
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan

Sivil anayasa tartışmaları bir yana,kadınlardan söz eden tek bir siyasetçi veya hukukçu olmaması özellikle dikkatimi çekti.

Kadın vekil sayımız çoğaldı(gereken düzeyde olup olmadığı tartışılır)artık haklarımız daha çok konuşulacak derken;mecliste vekillerin talebi üzerine "makyaj odaları" açılması,"bayan kuaförleri"nin sayılarının arttırılması,"manikür pedikür"elemanları alınması için çalışmalar başlatılması hevesimizi kursağımızda bıraktı desem yeridir

Alıntı:
Yazan erkanaga

isterseniz bu taslağı hiç gözönüne almadan yeni anayasada biz hangi hükümlerin, nasıl yer alması gerektiğini istiyoruz şeklinde de tartışmayı devam ettirebiliriz.
O zaman birkaç örnek:
-Anayasada "kadın sivil toplum örgütlerinin desteklenmesi" ilkesine yer verilmelidir.

-Anayasaya "cinsler arası eşit temsil ve katılım" ilkesi konulmalıdır.Bu ilkenin hayata geçebilmesi için devletin gereken bütün yükümlülüklerini yerine getirmesi anayasal güvence altına alınmalıdır.

Bunlardan daha önemlisi yeni anayasa tüm siyasi partilerin,kadın örgütlerinin,baroların ve ilgili bütün sivil toplum kuruluşlarının görüşleriyle beraber,burdan doğacak toplumsal mutabakatla çıkarılmalıdır.

Saygılarımla.......
Old 31-08-2007, 14:20   #32
erkanaga

 
Varsayılan

X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Bence mevcut anayasımızda yer alan bu hükmün yeni anayasada da yer alması kadın erkek eşitliği açısından yeterlidir.
Ayrıca unutmayalım ki yeni anayasanın kesinlikle kazuistik olmaması gerekir,malum kazuistik olunca neler oluyor gördük
Old 31-08-2007, 20:36   #33
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan yeni anayasa :)

sayın görkem anayasanın toplumsal mutakabatla çıkarılması yönündeki görüşünüze katılıyorum.madem ki anayasa tüm ülkeyi ilgilendirip herkes için bağlayıcı,o zaman başta sivil toplum örgütleri olmak üzere geniş bir toplumsal katılımla hazırlanılmalı.insan merkezli bir anayasa olacağı söyleniyor.mevcut anayasamızın merkezi neydi diye sormalıyım o zaman.mevcut anayasada yapılan onca reform niteliğindeki değişikliğin merkezinde uzaylılar mı vardı?mevcut anayasayı beğenmeyebiliriz ama objektif yorumlar yapılmalı.yeni anayasada özellikle hukuk devleti ilkesine yakışır düzenlemeler olmalı.bunlar

1)kamu görevlisi hakkında savcılık kurumunun soruşturma açabilmesi için ilgili kamu görevlisinin bağlı bulunuğu idareden izin alınması uygulamasından vazgeçilmeli

2)milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılmalı.ancak kürsü dokunulmazlığı da dediğimiz yasama sorumsuzluğu devam etmeli milletvekilleri mecli içi ve aksi bir karar alınmadıkça meclis dışında fikirlerini hür olarak beyan edebilmeli.

3)mevcut anayasada yargı denetiminden muaf tutulmuş işlemler(örneğin cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler) yargısal denetime açılmalı

4)anayasa mahkemesi başta olmak üzere yargı organlarında hukukçu olmayan üyelere yer verilmemeli,yer verilecekse bile yargı organına yardımcı ayrı bir organ oluşturulup hukukçu olmayan kişiler ilgili yardımcı organda üye sıfatıyla yargı organına yardımcı tutulabilir.

dilerim bu konularda düzenlemeler yapılır. hukukçu arkadaşların bu yeni anayasa bölümüne daha fazla ilgi göstermelerini beklerdim.her arkadaşımız fikirlerini bu konuda beyan etmeli gündemde yeni anayasa var.
Old 01-09-2007, 12:21   #34
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan erkanaga
X. Kanun önünde eşitlik
MADDE 10. – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Bence mevcut anayasımızda yer alan bu hükmün yeni anayasada da yer alması kadın erkek eşitliği açısından yeterlidir.

Sayın Erkanaga;

Bahsi geçen madde yeterli olsaydı bugün meclisteki kadın temsilci oranının bu kadar düşük olmaması gerekirdi.Bizim beklentimiz sadece görünüşte bir eşitlik değil.Somut olgularla desteklenebilir bir eşitliğin sağlanması da ancak devlete anayasal güvencede yükümlülükler yükleyici(gerekirse detaylı olmalıdır),gerçek ilkelerle gerçekleştirilebilir...


Saygılarımla.......
Old 01-09-2007, 12:47   #35
erkanaga

 
Varsayılan

Sayın Görkemm;
Kadınların mecliste temsili ya da kadın-erkek eşitliğinin sağlanması gibi konularda haklı olabilirsin ancak bu konunun çözüm yeri anayasa olmamalıdır.
Saygılarımla...
Old 02-09-2007, 00:53   #36
yargıç isa

 
Kitap ...........

Syn görkemin kadın milletvekili sayısının az oluşunun faturasını anayasa çıkarmış olmasını anlamış değilim. Salt Maddelerle sorun çözülseydi galiba bugün bambaşka bir konumda olurduk. Tüm kişiler için kabul edilen bir eşitlik ilkesi mevcut iken bunun uygulamada istenilen sonucu vermemesi toplumsal bir sorundur, çözülmesi gerekir; lakin çözümü anayasaya başka bir hüküm koyup bunu düzeltmeye çalışmak değildir. Eşitsizlik konusundaki sorunu özele indirgeyip , buna çözüm arama yeri değildir anayasa. Sivil toplum kuruluşları hakkında kanun çıkarırsınız, orayada "kadın sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi" şeklinde ibare koyarsınız. İleride anlam ifade etmediği vakit kaldırırsınız.

Ayrıca cinsler arası eşit temsil ve katılım dan birşey anlamış değilim.
Old 02-09-2007, 09:46   #37
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan

bir anayasadan belirli konularda ayrıntılı düzenleme beklemek yanlış olur.anayasa hukukunda düzenleyici ve çerçeve olmak üzere 2 tür anayasa olduğunu biliyoruz.düzenleyici anayasa hemen her konuda ayrıntılı düzenleme getirmeye çalışır.çerçeve anayasa ise daha dar bir alanda kısa hükümler içeren bir anayasa türüdür.mevcut anayasadaki 10. madde bence yeterli.görkemin bahsettiği pozitif ayrımcılık içeren düzenlemelerin ayrıntılı şekilde anayasada yer alması gereksizdir.cinsler arası eşit temsil ve katılımı ise anlamakta güçlük çekiyorum.meclisteki her milletvekili kadın ve erkek tüm milletin temsilcisi.ayrıca bizim ülkemizde kadınların siyasete çok da düşkün olmadığı toplumsal bir gerçek.hem mevcut anayasamızda anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesinden ayrı 41. maddede de devletin ödevleri arasında gösterilmiş kadını ve çocuğu korumak.

tüm bunları geçelim şunu soralım biri cevaplarsa da sevinirim bir anayasa bu şekilde mi hazırlanır?bir grup akademisyen diyoruz ama kim bunlar,kim tarafından hangi ölçüte göre seçilmişler.ergun özbudun dışındakileri tanımıyorum ve kendilerine okuyup bitirdiğim anayasa hukuku kitaplarında atıfta bulunulduğunu bile görmedim.toplumsal katılımcılığı sağlamak şöyle dursun akademisyen katılımcılığı bile yok.demek ki bu ülkede hiç hukuk fakültesi yok ya da olan hukuk fakültelerinde anayasa kürsüsünde anayasa hukukçusu yok.bu ülkenin üniversitelerinin görüşlerine başvurulmaya gerek bile görülmemekte.yangından mal kaçırmıyoruz anayasa yapıyoruz.taslak metin ak parti hukukçularınca şekillendirilecekmiş.hazırlık aşamasında toplumsal katılımcılık sağlanılmadıktan sonra son şekli verilerek işte anayasa tartışın demenin bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüyorum.ülkemde hukukun olması gerekeni değil istenileni yapması ya da yapmaya çalıştırılması gerçekten üzüntü verici.bilmiyorum belki de hatalıyım bu konuda sizin de fikirlerinizi öğrenirsem memnun olurum.saygılar.
Old 02-09-2007, 12:56   #38
Av.Görkem TURGUT

 
Varsayılan

Sayın yargıç isa;


Kadınların eşit ve etkin temsilinin önündeki en büyük engel;erkek egemenliğine dayalı ekonomik yapı ve siyasi kültürdür.Bu engeller "Kadın ve erkek yasalar önünde eşittir", "Bırakın isteyen her kadın siyasete katılsın" anlayışıyla aşılamaz,aşılamayacağını da gördük zaten.Çünkü kadınlar eşit olmayan koşullar altında yaşamaya mahkum edilmekte,yasal fırsatlardan eşit bir biçimde yararlanamamaktadır.Kadınların bu mağduriyetini giderecek özel önlemler alınmadıkça,yasa önündeki eşitlik;hakları kullanma eşitliğine dönüşemez...


Bu nedenle pek çok ülke "olumlu ayrımcılık" "fırsat önceliği" "kota" gibi özel önlemlere anayasalarında yer vermiştir.Anayasalara bu gibi özel maddelerin konması dünyada yaygın olan bir uygulamadır,bunu uygulayan ilk ülke Türkiye olmayacaktır...


Bu önlemleri talep edenler bunların sorunu kökünden çözmeyi sağlamayacağının,yalnızca bu maddelerin,doğal oluşumlarla eşit temsil sağlanana kadar,demokratik yaşam için hayat kurtarıcı bir emniyet kemeri olduğunun da farkındadırlar...



Kadınların kendi yaşamları üzerinde verilen kararlarda yeterince söz sahibi olamaması;ekonomik yaşamdan aile yaşamına,sağlığa şiddete kadar bütün sorunların oluşmasını sağlayan başlıca etkendir.Bu sorunu ortadan kaldırmadan anayasada yapacağınız değişikliklerde,temel hak ve özgürlükler açısından yetersiz kalacaktır.Daha da önemlisi Türkiye bu sorunu çözmeden asla yeterince demokratik bir ülke olamayacak,kadın temsili oranlarını yansıtan anketlerde adı hep üçüncü dünya ülkeleriyle beraber anılacaktır...



Bütün kadın kuruluşlarının ortak temennisi(basında takip ettiyseniz eğer);"Kadın ve erkek eşittir" ibaresinden sonra "Devlet kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlamak için gerekli tüm önlemleri almalıdır" ibaresinin anayasaya eklenmesi ve böylece eşitliğin sağlanmasının "anayasal güvence" ye kavuşmasıdır.Bu durumla ilgili daha kapsamlı bir madde eklenmeyeceğinin zaten herkes farkındadır



Ayrıca unutmamak gerekir ki;Türk Kadını "Seçme ve Seçilme Hakkı"na dünyada ki birçok kadından önce sahip olmuş(5 Aralık 1934),zaman içinde diğer ülkeler gereken önlemleri almış,ancak Türkiye yerinde saymaktanda öte bu konuda geriye gitmiştir.ATATÜRK Türkiyesi'ne yakışan,Onun kadınlar konusundaki ülkülerini bir an evvel gerçekleştirmektir...



Saygılarımla.......
Old 04-09-2007, 09:53   #39
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan yeni anayasa

yapım aşamasındaki bir anayasanın muhteviyatından önce yapım şekline ilişkin fikirlerin beyan edilmesi gerekir.ancak onca yazıma ve sizin de fikirlerinizi öğrenmeye dönük suallerime karşın ilgilenen olmadı.bir hukukçu önce meşruiyet sorgulaması yapmalı,olması gerekeni öne sürmeli.bu anayasanın bu şekilde yapılması size göre doğru demek ki,çünkü hiç oralı bile olmuyorsunuz yazdım o kadar ciddiye alanda olmadı galiba.nasıl yapılırsa yapılsın biz içeriğiyle ilgileniriz diyorsanız bilemem.sorgulamamak,olması gerekeni en azından fikir bazında öne sürmemek hukukçuda olmaması gereken özelliklerdir.ülke gündemine ve foruma bakınca düşünüyorum meğer anayasa yapmak ne kadar kolaymış bir yere topla kendi seçtiğin birkaç akademisyen yazsın çizsin sen de son şeklini ver.olması gereken buysa size iyi tartışmalar buyrun tartışın eşitlik ilkesini.
Old 04-09-2007, 11:37   #40
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

24 nolu mesajımda bu konuyu ben de dile getirmiştim.

Ülkemizde ilk defa demokratik bir ortamda? anayasa hazırlıkları yapılıyor.

Fakat, bunun olması gerekenleri ile ilgili deneyimimiz
yok.Yapılacak anayasa ne kadar meşru olacak,bu yönde
somut bilgiye ihtiyaç var.

Toplumsal uzlaşı? sivil toplum örgüleri? diğer devletlerin deneyimleri? kendi gerçeklerimiz?

Daha hazırlık aşamasında olan bu taslağın, bazı evrelerden de geçeceği muhakkak.Zannediyorum meşruiyet
aşaması o zaman gelecek?

Ufak bir ayrıntı;Laikliği korumak, din derslerinin seçmeli hale getirilmesi ile mümkün mü?

25 yıldır bir darbe anayasası olan 1982 anayasasını
eleştirip durduk.Bunlar madde madde belli artık.

Bu ülkenin anayasa profesörlerinin ortak müşterekleri olması gerektiğini düşünüyorum.

Siyasallaşmadan uzak, kökü ve özü insan olan hükümlerin olduğu ve ayrıca T.C.nin temel niteliklerinin korunacağı bir anayasa hayali kuruyorum.

Ve daha önce de belirttiğim gibi, ülkede siyasi temsil sorunu var, seçim barajının aşağıya çekilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Saygılarımla...
Old 06-09-2007, 16:49   #41
hayyam

 
Varsayılan :)

Yeni anayasa ile ilgili tartışma kadın haklarına gelmiş dayanmış gördüğüm kadarıyla..Bu konunun yeri anayasa değil diyenlere "Venezuella Anayasasını" incelemelerini tavsiye ederim.. bir örnek madde 88 "
"Devlet, çalışma hakkından yararlanma konusunda kadın ile erkeğe eşitlik güvencesi sağlar. Devlet, ev içinde harcanan emeğin, toplumda değer üreten ve toplumsal refah ile servet üretimine katkıda bulunan bir ekonomik faaliyet olduğunu tanır. Bu yasa uyarınca ev kadınları, Sosyal Güvenlik hakkına sahiptir."

İlgili anayasanın incelenmesi ile nasıl toplumsal bir anayasa oluşturulabilir yönünde merakı olanlara bir fikir verecektir düşüncesindeyim. Saygılarımla
Old 09-09-2007, 11:44   #42
ahmetsacit

 
Varsayılan İşte yeni anayasanın en çok tartışılan 2 maddesi

Prof. Dr. Özbudun, laikliğe yeni tanım getirmediklerini belirterek zorunlu din eğitimini kaldırdıklarını, Cumhuriyet'in temel niteliklerini koruduklarını söyledi
09/09/2007 (678 kişi okudu)
ADNAN KESKİN (Arşivi)
ANKARA - Radikal, sivil anayasa taslağında en tartışmalı konular olan 'laiklik' ile 'din ve inanç özgürlüğü' maddeleriyle ilgili değişiklik önerilerinin tam metnine ve gerekçelerine ulaşırken taslağı hazırlayan kurulun başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, Cumhuriyet gazetesinin anayasanın 'değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez' maddelerinin değiştirildiği ve laikliğin yeniden tanımlandığı yollu dünkü haberinin gerçeği yansıtmadığını söyledi.
Özbudun, haberde vahim çarpıtmalar olduğunu, haksız noktadan kendilerine hücum edildiğini savunurken "Biz laikliği yeniden tanımlamadık, aksine din eğitimini isteğe bağlı hale getirerek, laikliğin inançsızlığı da koruması gerektiğini belirterek laikliği güçlendirdik" dedi. Özbudun, Anayasa'nın değiştirilmez denilen maddelerinin değişmediğini, temel niteliklerinin korunduğunu belirtirken, 24. maddedeki değişiklikte 14. maddeye atıf yapılan bölümün çıkarılmasıyla ilgili düzenlemenin de çarpıtıldığını savundu.
Özbudun, Radikal'in sorularını şöyle yanıtladı.
Vahim çarpıtma: Bu konuda açıklamada bulunmak isterim, son derece vahim bir çarpıtma. Biz laikliğe yeni tanım getirmedik, bilakis laikliği güçlendiriyoruz, bu yönde ilkeler var; din eğitiminin isteğe bağlı olması gibi. Dolayısıyla gazete manşeti zaten bir çarpıtma. Haberde bizim taslağımızda olmayan bölümler var.
Laikliğe iki boyut: Anayasa'da laiklik zaten değişmez hükümdür. Madde gerekçesinde klasik anlamda laiklik izah ediliyor, hem devlet, hem bireye hitap eden boyutları açıklanıyor, devletin din kurallarına dayandırılamayacağı da anlatılıyor. Bu ifadeler her anayasa ders hukuk kitabında bulunabilecek ifadelerdir.
Bu gerekçeler yeni değil: 24. maddede din ve vicdan hürriyetiyle ilgili, orada da aşağı yukarı 82 Anayasası'yla benzerdir. Hatta din eğitiminin isteğe bağlı hale getirilmesi söz konusu, bu yönüyle de çok daha demokratik ve laiktir.
Haksız noktadan hücum: Bu haberle bize haksız noktadan hücum edildi. Kapsamlı değişiklik talepleri ve bizim bugün söylediklerimiz yeni değişiklikler değildir, geçmişte CHP dahil, SHP, DYP tarafından ve 90'lı yıllardan bugüne kadar söylenegeldi. haberde taslağımızın maksatlı gizli bir planların parçası vs. gibi gösterilmesi son derece üzücü.
Endişeler için gerekçeye ek yaptık: ('Laikliğin yeniden tanımlanması tutumunuz yok mu' sorusu üzerine) Kesinlikle öyle bir çabamız, laikliğe yeni bir tanım yok, ne ifadelerde ne gerekçelerinde. Haberlerde buna kanıt gösterilen gerekçe de tabii eksik. Biz gerekçelerimizi taslağı bitirdikten sonra yazdık ve daha sonra da bunda değişikliklere de gittik. Bugünkü haberde ise bu değişiklikler yok, yani o gazetenin elindeki metin daha eski metindir.
Eski metin de çok farklı bir şey değildi. Ve biz gerekçemizi elden geçirirken, kamuoyundaki endişeleri de dikkate alarak, laikliği ifade eden, alışık olunan o bildik keskin ifadelere yakın ifadeler de kullandık, ama laikliği yeniden tanımlamadık. Biz madde gerekçesindeki gerekçelere tereddütleri gidermek için eklemeler yaptık, bunun bilinmesi lazım.
İnançsızlığa da koruma: Laikliği bırakın zayıflatmayı, güçlendirici çok önemli ilaveler yapıldı; bunlardan en önemlilerinden biri gerekçemize laikliğin inançsızlığı da koruma altına aldığı, laik devletin tüm din ve mezheplere eşit mesafede olacağını da belirttik. Ancak haberde o kısımlar atlanmış, herhalde. Din ve vicdan hürriyetiyle ilgili kısımlar öne çıkarılmış diğer kısımlar ihmal edilmiş.
Anayasada laikliğin tanımı olmaz: Taslak çok yakında kamuoyuna deklare edilecek. Birtakım tereddütler de ortadan kalkacak. Haberde yazıldığı gibi, laikliğin yeniden tanımlanması yok. Zaten anayasada bir bilim kitabı anlamında laikliğin tanımı olmaz. Anayasa neyin yasak neyin serbest olduğu kuralları yazar. Örneğin 50 ayrı düzenlemede siyasi parti lafı geçer ama siyasi parti tanımı anayasada yapılmaz, buna gerek yoktur çünkü."

İnsan haklarına dayanan devlet
Prof. Dr. Ergun Özbudun, Anayasa'nın 'düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü'yle ilgili 26. maddede öngörülen ve bu özgürlüğün 'Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması amacıyla sınırlanabileceğini' belirten fıkranın madde metninden çıkarılmasına yönelik eleştirileri de haksız buldu. Her hürriyeti düzenlerken, devletin bölünmez bütünlüğü anlamında tekarının anlamsız olduğunu belirten Özbudun, Terörle Mücadele Yasası'nda bölünmez bütünlük aleyhine propaganda yasağı getiren 8. maddenin kaldırılmasına da dikkat çekti.
Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri arasında yer alan bazı ifade değişikliklerinin temel niteliği değiştirme anlamına gelmeyeceğini belirten Özbudun, mevcut 2. maddede Türkiye Cumhuriyeti'ni 'insan haklarına saygılı' devlet olarak tanımlarken kendilerinin 'insan haklarına dayanan' ifadesini getirdiklerine de dikkat çekerek şunları söyledi: "Şimdi biz bu maddeyi değiştirmiş mi olduk, hayır. Taslak ile insan hakları kuvvetlendirildi 'birey odaklı anayasa' olduğu için insan haklarına saygı değil insan haklarına dayanan devlet dedik, daha güçlü ifade."

Taslakta değiştirilmeyen Madde 2

Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.


Mevcut Anayasa'da Madde 2'nin gerekçesi:
Türkiye Cumhuriyeti'nin her şeyden önce Atatürk milliyetçiliğine bağlı; yani bütün fertlerinin kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, diğer bir deyişle, milli dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde yaşayan bir toplum olduğu açıklanmıştır. Bu toplum, insan haklarına saygılı, başlangıçta belirtilen Atatürk ilkelerine dayanan siyasi rejimler içinde insan haysiyetini en iyi koruyan, gerçekleştiren ve teminat altına alan demokratik rejim benimsenmiştir. Demokratik rejimin de, laiklik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine dayandığı belirtilmiştir. Demokrasi, egemenliğin millete ait olduğu bir siyasi rejimdir. Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir.
Sosyal hukuk devleti ise, bizzat devletin koyduğu hukuk kurallarına uyacağı ve çalışan, çalıştığı halde elde ettiği ürün ile mutlu olabilmek için, tasarladığı maddi ve manevi değerlere sahip olamayan kişilerin yardımcısı olacağı ilkesini belirtmektedir.

Taslakta Madde 2'deki laiklik ilkesinin gerekçesi
Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olan laiklik, Türkiye'de siyaseten ve hukuken en çok tartışılan kavramlardan biridir. Kavramsal olarak, laikliğin biri devlete, diğeri birey ve topluma hitap eden iki boyutu vardır. Devlete hitap eden yönüyle lâiklik, din kurallarının yönetimde gerek kanun koyarken gerekse uygularken belirleyici olmaması anlamına gelmektedir. Bunun nedeni, laik düzenlerde siyasî iktidarın kaynağında halk veya millet iradesi gibi tamamen dünyevi kavramların bulunmasıdır. Diğer yandan laiklik, devletin de din kurallarını değiştirmeye ve yorumlamaya kalkışmasını engelleyen bir ilkedir.
Laik bir sistemde, devletin resmî dinî bulunmaz ve devlet bütün dinlerin mensuplarına eşit davranır.
Laikliğin bireye yönelik cephesinde ise din ve vicdan hürriyeti vardır. Ancak, burada da muhatap devlettir. Devletin, tüm dinî inanışlar karşısında eşit mesafede durarak, herkesin inançlarına uygun şekilde yaşaması için gerekli ortamı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. 1982 Anayasası'nın 2'nci maddesinin gerekçesinde laikliğin bu anlamına dikkat çekilmiştir. Buna göre, "Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir." Bu anlamda laiklik, farklı dinî inançlara sahip olanlar kadar hiçbir dinî inanca sahip olmayanların
da hak ve hürriyetlerini koruyan bir ilkedir.

Mevcut Anayasa'da Madde 24
MADDE 24- Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine s ahiptir.
14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

Mevcut Anayasa'da Madde 24'ün gerekçesi:
Bu maddedeki anlamıyla din ve vicdan hürriyeti, kimsenin dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden ve dini inancının gereklerini yerine getirip getirmemesinden dolayı kınanamayıp, suçlanamamasıdır. Maddenin üçüncü fıkrasında yer alan bu husus, birinci fıkranın tabii bir sonucudur.
Keza, birinci fıkranın tabii sonuçlarından bir diğeri de, kamu düzenine, genel ahlaka ve bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, ibadet, dini ayin ve törenlerin serbest oluşudur.
Üçüncü fıkra hükmüne göre, istismar ve suiistimali önlemek amacıyla, din ve ahlak eğitim ve öğretimi devlet denetimi ve gözetimi altına alınmıştır. Keza bu eğitim, ilk ve ortaöğretimde zorunludur. Gayrimüslimler, bu zorunlu eğitim dışında bırakılmışlardır.
Nihayet, maddenin son fıkrası ile de dinin ve dini duyguların siyasi amaçlara alet edilmesi yasaklanmıştır.
İlave etmek gerekir ki, bu anlamda dini inanç ve kanaat hürriyeti, niteliği gereği hiçbir sınırlamaya tabi tutulamayacaktır. Bu husus 15'inci maddede açıkça belirtilmiştir.
(Milli Güvenlik Komisyonu Anayasa Komisyonu'nun değişiklik gerekçesi)
14'üncü madde hükümleri de göz önünde bulundurularak maddeye açıklık getirilmiş ve maddenin dördüncü fıkrasında yer alan "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olup, devletin denetimi ve gözetimi altında yapılır. İslam dinine mensup olmayan kişilerin din derslerini takibi isteklerine bağlıdır" şeklindeki hükmü, "Din ve ahlak eğitimi ve öğretimi devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır" şeklinde değiştirilmek suretiyle din eğitim ve öğretiminin, devletin denetimi ve gözetimi altında olmak kaydıyla kişilerin kendi isteğine, küçüklerin ise kanuni temsilcisinin talebine bağlı olduğu, ancak din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında, okutulması gerekli zorunlu dersler
arasında yer alacağı gösterilmiştir.

Taslakta Madde 24
Madde 24- (1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini de içerir.
(2) Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç, düşünce
ve kanaatlerinden ve bunları değiştirmekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tabi tutulamaz.
(3) İbadet ve dinî ayin ve törenler, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla sınırlanabilir.
4'üncü fıkra iki alternatifli:
Alternatif 1:
(4) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din eğitim ve öğretimi, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Devlet bu taleplerin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür.
Alternatif 2:
(4) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder.
Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bu dersten muafiyet, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.
5'inci madde üç alternatifli:
Alternatif 1
(5) Din ve inanç hürriyeti, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz.
Alternatif 2
(5) Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya şahsî çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
Alternatif 3
(5) Din ve inanç hürriyeti, anayasal düzeni din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz.
Taslakta Madde 24'ün gerekçesi:
Din hürriyeti, inanç ve ibadet hürriyetinden oluşur. İnanç hürriyetinin muhtevasında ise, birincisi, herkesin dilediği inanç ve kanaate sahip olabilmesi şeklinde olumlu, ikincisi de, dilerse hiçbir inanca sahip olmama şeklinde olumsuz, birbirinden farklı ve birbirini tamamlayan iki yön bulunmaktadır. İnanç hürriyeti sadece bireylere herhangi bir dine inanma hürriyetini tanımakla kalmaz, onlara inançlarının içeriğini ve niteliğini tamamen kendi kanaatlerine göre belirleme ve dilediği takdirde bunları değiştirebilme hakkını da verir. Devletin din kurallarının anlam ve içeriklerinin belirlenmesi ve yorumlanması konusunda hiçbir müdahalesi söz konusu olamaz. İbadet hürriyetine gelince, bu da kişinin inandığı dinin gerektirdiği bütün ibadetleri, ayin ve törenleri serbestçe yapabilmesi ve başkaları üzerinde cebir ve şiddet kullanmamak, genel ahlaka ve kamu düzenine aykırılık oluşturmamak şartıyla inancına göre yaşayabilmesini ifade eder.
Bu düşünceler temelinde, din hürriyeti ile ilgili olarak 1982 Anayasası'nın 24'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin, ve törenler serbesttir" hükmüne, gereksiz bir tekrar olduğu için yer verilmemiştir. 14'üncü maddede düzenlenen kötüye kullanma yasağı, tüm hakları kapsayan genel bir hüküm olduğu için, temel hak ve hürriyetleri düzenleyen maddelerde ayrıca belirtilmesine gerek yoktur. Kaldı ki, bu maddenin son fıkrası din hürriyeti için özel bir kötüye kullanma yasağı da içermektedir.
Bu maddenin ikinci fıkrası din hürriyetinin mutlak, üçüncü fıkrası ise sınırlı boyutunu ifade etmektedir. 'İbadet, dinî ayin ve törenler', Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde bu hak için öngörülen sınırlamalara
tabi kılınmıştır.
Maddede yer verilen en önemli hükümlerden biri, devlete çocukların eğitimi alanında ebeveynin dinî ve felsefî inançlarını dikkate alma yükümlülüğü getiren düzenlemedir. Bu hüküm, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek
1 Nolu Protokolün 2'nci maddesine paralel olarak düzenlenmiştir.
Alternatif 1
Dördüncü fıkrada din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasından çıkarılarak, 1961 Anayasası'nda olduğu gibi din eğitimi ve öğretimi isteğe bırakılmıştır. Ancak, 1961 Anayasası'ndan farklı olarak, devlete kişilerin ya da küçüklerin kanunî temsilcilerinin din eğitimi ve öğretimi konusundaki taleplerinin gereğini yerine getirme yükümlülüğü yüklenmiştir. Bu düzenleme, bir yandan 1982 Anayasası'nın 24'üncü maddesinde yer alan zorunluluğu ortadan kaldırması, diğer yandan da sadece bu eğitimden yararlanmak isteyenlerin talepte bulunmalarını gerektirmesi sebebiyle hem laik düşünceyle, hem de hürriyetçi bir zihniyetle bağdaşmaktadır.
Alternatif 2
Dördüncü fıkrada, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında bulunmasına yönelik düzenleme korunmakla birlikte, isteyenlerin bu derslerden muaf tutulacakları belirtilmiştir. Bu şekliyle, fıkra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle de uyumlu hale getirilmiştir. Zira Strasbourg organları, muaf tutulma yollarının açık olması ve derslerde "Devletin, ebeveynin dinî ve felsefî inançlarına saygı gösterilmediği değerlendirmesine fırsat verecek şekilde bir aşılama (endoktrinasyon) amacı gütmemesi" durumunda zorunlu din dersleri uygulamasını Sözleşmeye aykırı bulmamaktadırlar.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=232402
Old 10-09-2007, 10:15   #43
ahmetsacit

 
Varsayılan

[Prof.Dr. Ergun Özbudun] Herkesin rahatlıkla kabul edebileceği bir sivil anayasa taslağı hazırladık!

Türkiye, 1961 yılından bu yana yaklaşık yarım yüzyıldır darbeler sonrasında askerî otoriteler tarafından hazırlanan anayasalarla yönetiliyor. 1961'de askerî cunta öncülüğünde hazırlanan anayasa 1980'de yine bir darbeyle kaldırıldı. Şimdiye kadar 71 maddesi değiştirilen 1982 Anayasası ise gelişen Türkiye'ye uymayan dar ve yamalı bir elbiseyi andırıyor. Sivil anayasa talepleri sık sık gündeme getirilmesine, hatta kampanyalar düzenlenmesine karşılık bu rüya bir türlü gerçek olmadı. Daha önceki nafile çabaların aksine sivil anayasa hedefi bu sefer hayata geçecek gibi görünüyor. 22 Temmuz seçimlerinde halkın yaklaşık yüzde 47'sinin desteğini alan AK Parti, seçim vaatlerinin başında gelen "sivil anayasa" girişimini hiç zaman kaybetmeden başlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talebi üzerine Türkiye'nin önde gelen anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun başkanlığında oluşturulan akademik kurul bir taslak hazırladı. AK Parti bünyesinde Dengir Mir Mehmet Fırat'ın başkanlığını yaptığı anayasa komisyonu, geçtiğimiz hafta taslağı inceleyerek değerlendirme ve önerilerini akademik kurul üyelerine iletti. Herkesin merakla beklediği sivil anayasa taslağının kısa bir süre içinde kamuoyuna açıklanması bekleniyor. Anayasa çalışmalarının gizli saklı yürütüldüğü eleştirilerini haksız bulan Prof. Dr. Ergun Özbudun, ön çalışma aşamasının tamamlanmaması nedeniyle taslağın şimdiye kadar kamuoyuna açıklanamadığını söylüyor. Toplum sözleşmesi anlamına gelen anayasanın halkın değişik kesimlerinin taleplerini yansıtması gerektiğini vurgulayan Özbudun, taslak tartışmaya açıldıktan sonra siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve medya olmak üzere her kesimden gelecek görüş ve önerilerin değerlendirilerek gerekli değişikliklerin yapılacağını ifade ediyor. Sivil anayasa çalışmalarının başmimarlığını yürüten Özbudun, taslakta yer alan düzenlemeler ve anayasa tartışmalarıyla ilgili merak edilen konuları Zaman'a anlattı.

Türkiye, cumhurbaşkanının kim olacağını ve seçimleri tartışırken birdenbire sivil anayasa gündeme oturdu. Sivil anayasa girişimi ne zaman ve nasıl gündeme geldi?
Sivil ve demokratik bir anayasa tasavvuru Türkiye'de uzun zamandan beri mevcut. 1982 Anayasası'nın kabulünden itibaren bu anayasa tartışılmaya başlanmıştır. Sayın Başbakan beni seçimlerden önce 8 Haziran'da makamına davet ederek, anayasa taslağı hazırlayacak bir komisyon oluşturmamı ve başkanlığını yürütmemi talep etti. Bu teklifi memnuniyetle kabul ettim. Çünkü AK Parti'nin seçim beyannamesinde yeni anayasanın parametreleri yer alıyordu. Bunun sivil, demokratik, insan haklarını evrensel düzeye yükselten ve parlamenter rejim ilkeleriyle uyumlu bir anayasa olacağı millete taahhüt ediliyordu. Bunlar benim de idealimdeki anayasaya uygun düştüğü için bu teklifi onur duyarak kabul ettim.
Taslağın sizin başkanlığınızdaki 6 öğretim üyesinin yer aldığı bir akademik kurul tarafından hazırlandığı basına yansıdı. Bu komisyonu AK Parti mi oluşturdu?
Hayır. Başbakan'ın taslak hazırlama teklifini kabul ettikten sonra bu komisyonu ben oluşturdum. Komisyon üyelerinin hepsi tam anlamıyla demokrat, liberal, laik görüşlü ve alanlarında kendilerini fazlasıyla kanıtlamış değerli hukukçulardır. Komisyonu oluşturduktan sonra zaman zaman bir araya gelerek 100 saati geçen ortak çalışmalar yaptık. Toplantılar arasında kalan sürelerde de her üye bireysel olarak taslak üzerinde çalıştı, daha sonra ortak bir metin oluşturduk.
Örnek aldığınız bir taslak ya da bir yabancı ülkenin anayasası var mı?
Bir ülkenin anayasasından ya da bir taslaktan değil; ama çok sayıda örnekten esinlendik. Uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından, Avrupa anayasalarından, Türkiye'de şu ana kadar yapılmış anayasa taslaklarından, TÜSİAD'ın desteklediği demokrasi raporlarından ve bilimsel literatürden yararlandık.
1982 Anayasası çok kriz üreten bir anayasa oldu. Son olarak cumhurbaşkanlığı seçimi Anayasa maddelerinin farklı yorumlanması nedeniyle kilitlendi. Sivil anayasa fikri bunlara bir tepki olarak mı gündeme geldi?
Bu anayasa taslağı bir tepki zihniyetiyle hazırlanmamıştır. Türkiye'nin daha demokratik, daha hürriyetçi bir anayasaya ihtiyaç duyduğu çok çeşitli çevreler tarafından dile getirilmiştir. Daha önce hazırlanan taslak çalışmaları da aynı zihniyetle hazırlanmıştır. Bunların hepsi daha demokratik bir Türkiye amacını gütmektedir. Belli olaylara karşı bir tepki değil, toplumdaki ihtiyacın bir sonucudur.
Adı sivil anayasa olmasına rağmen taslağın kamuoyuna açıklanmaması, çalışmanın sivil toplumdan gizli yürütüldüğü eleştirilerine yol açtı.
Bir ön çalışmanın kamuoyuna açık yapılması mümkün değil. Gerek bizim yaptığımız çalışma gerek AK Parti'nin kendi içinde yaptığı değerlendirme mahiyeti itibarıyla aleniyet içinde yürütülecek faaliyetler değil. Toplumdan gizli saklı bir şeyler gerçekleştiriliyor düşüncesi son derece yanlış bir algılama. Bizim yaptığımız akademik bir ön çalışmadır. Projenin asıl sahibi sivil anayasayı millete taahhüt eden AK Parti'dir. Bizim önerdiğimiz taslak 6 kişiyi bağlar. Ancak AK Parti taslağı benimseyip kamuoyuna deklare ettiği zaman bu projenin siyasi bir anlamı olacaktır. AK Parti kısa bir süre içinde bu taslağı kamuoyunun bilgisine ve tartışmasına açacak, aylar süren yoğun bir tartışma süreci olacak. Gerek partiler, gerek akademik çevreler, sivil toplum kuruluşları, medya bu tartışma sürecine dahil olacak. Bunun neticesinde taslaktaki bazı hükümler muhtemelen yeni biçimler alacak. Daha sonra Meclis'e sunulacak, resmi bir öneri biçiminde orada da Anayasa Komisyonu'nda tartışılacak. Genel Kurul'da tartışılacak. Yine muhtemelen bazı hükümleri değişecek. En son aşama olarak da halkoyuna sunulacak. Toplumdan gizli saklı gerçekleştirilen bir faaliyet asla söz konusu değil.
Anayasa hukukçusu meslektaşınız AK Parti Mersin Milletvekili Zafer Üskül'ün ideolojisiz ve renksiz anayasa görüşü tartışma yarattı. Sizin hazırladığınız taslağın bir ideolojisi var mı?
Liberal demokrat bir anayasanın ideolojisiz olması esastır. Belli bir ideolojinin değerleri anayasaya yansıdığı takdirde o ideolojiyi paylaşmayan bireyler ve siyasi partiler gayri meşru konuma düşebilir. Mesela sosyalist ideolojiyi yansıtan bir anayasal sistemde liberal bir partinin faaliyet yapması zordur. Bu bakımdan anayasaların ideolojik değer içermemesi, çeşitli ideolojilere eşit mesafede olması temenni edilir. Elbette taslakta da bunun gerçekleştirilmesine gayret edilmiştir.
Anayasanın ideolojiden arındırılması, laikliğin korunması noktasında bir zaafa yol açabilir mi?
Tam aksine bizim hazırladığımız taslak, laikliğin gerçek anlamına uygun ve laikliği güçlendirecek nitelikte hükümler ihtiva etmektedir. Bu taslakla laikliğin altının oyulmakta olduğu endişeleri tamamen yersizdir hatta bir paranoyadır.
Atatürk'ün ismi ve ilkelerine yeni anayasa taslağında yer verilmediği şeklinde iddialar var.
Mevcut 1982 Anayasası'nda Atatürk ilkelerinden söz ediliyor; ancak bu ilkeler tek tek sayılmıyor. Mesela devletçilik açık olarak ne 61 Anayasası'nda vardı ne de 82 Anayasası'nda var. 1982 Anayasası'nın uygulandığı ilk yıllarda devletçilik ilkesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nden özelleştirme aleyhine kararlar çıktı. Anayasa'da devrimcilik kelimesi de yok. İlkeler deyince bunların hukuken uyulması zorunlu kurallar olarak kabul edilmesi problem yaratıcı mahiyettedir. Öte yandan Atatürk ilkelerinin cumhuriyet, laiklik, milliyetçilik gibi ilkeleri Anayasa'nın diğer hükümlerinde somutlaşmıştır. Bunlar mevcut anayasada olduğu gibi bizim taslağımızda da muhafaza edilmiştir. Dolayısıyla Atatürk ilkeleri anayasadan çıkarılıyor gibi bir iddia tamamen mesnetsizdir. Atatürk ismi ve ilkeleri hem başlangıç bölümünde hem de yemin metinlerinde yer almaktadır.
Anayasa'nın ilk üç maddesinin değiştirilemeyeceğini öngören dördüncü maddenin yeri neden değişiyor?
Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri bizim hazırladığımız taslakta da aynen korunuyor. Biz mevcut anayasa kuralları içinde bir anayasa değişikliği gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yeni anayasa şu anda yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın 175. maddesindeki usullere uyularak yapılacaktır. Bu nedenle ilk 3 maddenin değişmezlik ilkesi korunmaktadır. Bu maddelerin değiştirilemeyeceğine ilişkin 4. maddenin ise sadece yeri değiştirilmiştir. Bu hüküm, Anayasa'nın değiştirilmesine ilişkin bölüme alınmıştır. Bu şekilde olması daha mantıklıdır.
Taslakta başörtüsüyle ilgili düzenleme olup olmadığı konusunda basına farklı bilgiler yansıdı. Sizin, taslağa alternatif bazı öneriler koyduğunuz gündeme geldi. Ancak AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, Anayasa'da başörtüsü konusunda bir hükmün yer almayacağını söyledi. Sizin hazırladığınız taslakta başörtüsü yasağının kaldırılmasına ilişkin bir öneri var mı?
Bizim önerilerimiz tamamen akademik nitelikte ve bu çalışmaya katılan 6 kişiyi bağlar. Nihai siyasi değerlendirme AK Parti tarafından yapılacaktır. Bizim inancımız, üniversite düzeyinde öğrencilere yönelik bir kılık kıyafet kısıtlamasının olmamasıdır. Dolayısıyla taslağımızda bu yönde iki alternatif ifade vardır. Biri "Yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir" biçiminde, diğeri ise "Yükseköğretim kurumlarında kimse kıyafet nedeniyle öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" şeklindedir.
Anayasa'da ve kanunlarda başörtüsünü yasaklayan bir hüküm bulunmadığı, bu yasağın Anayasa Mahkemesi'nin kararındaki bir yoruma dayandırıldığı belirtiliyor. Anayasa'da başörtüsüyle ilgili bir düzenleme yapılmazsa mahkemenin bu yasaklayıcı yorumu devam mı edecek?
Anayasa'da ve kanunlarda üniversitelerde türbanı yasaklayan bir hüküm olmadığı doğru. Ben de Sayın Fırat'a hak veriyorum. Anayasa'nın kılık kıyafetle ilgili bir hüküm ihtiva etmemesi gerekir. Hatta bu, dışarıdan bakınca komik karşılanabilir. Ne var ki ortada bir Anayasa Mahkemesi kararı var. Bunu da Anayasa'ya bir hüküm koymadan başka bir şekilde aşmak mümkün görünmüyor.

DÜNYACA TANINAN BİR BİLİM ADAMI Türkiye'nin önde gelen anayasa hukuku ve siyaset bilimcisi olan Prof. Dr. Ergun Özbudun, aynı zamanda bilimsel eser ve makaleleriyle dünyaca tanınan bir isim. 1937 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra 1975 yılında aynı üniversitede profesör oldu. Amerika'nın ünlü Harvard Üniversitesi'nde bir süre araştırmacı olarak çalıştı. Chicago, Paris, Columbia ve Princeton üniversitelerinde misafir profesör olarak dersler verdi. Türk anayasa hukuku, Türkiye'nin siyasî rejimi, siyasi partiler, seçim sosyolojisi ve demokratikleşme konularında çok sayıda Türkçe ve İngilizce kitap ve makalesi var. Kendi kaleme aldığı bilimsel kitap ve makalelerinin yanı sıra çok sayıda yabancı temel eseri de Türkçeye çevirdi. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Avrupa Konseyi Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu), Milletlerarası Siyasî İlimler Derneği (IPSA) ve Journal of Democracy Editörler Kurulu, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) gibi uluslararası ve yerel kuruluşların üyeliklerinde bulundu. Ergun Özbudun, uluslararası sosyal bilimler endeksinde kitap ve makalelerine en çok atıf yapılan Türk bilim adamı olarak öne çıkıyor. 1996-1999 yılları arasında uluslararası sosyal bilimler endeksinde Türk anayasa hukukçularının eserlerinden yapılan 34 alıntının 25'i tek başına Özbudun'a ait. Türk anayasa hukukunun gelişimini inceleyen Prof. Dr. Kemal Gözler, Ergun Özbudun'u kendi kuşağının en değerli anayasa hukukçusu ve aynı zamanda en seçkin siyasal bilimcilerden biri olarak nitelendiriyor. Bir dönem Anavatan Partisi'nin yönetiminde bulunan Özbudun, 1994 yılından bu yana Bilkent Üniversitesi'nde anayasa hukuku ve siyaset bilimi dersleri veriyor.

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/ha...haberno=586304
Old 10-09-2007, 10:16   #44
ahmetsacit

 
Varsayılan

OHAL ve sıkıyönetim dönemlerinde yetkili mercilere verilen öldürme yetkisi yeni taslakta yok. Yine OHAL dönemlerinde Bakanlar Kurulu'na tanınan 'sansür-sürgün' yetkisi de kaldırılıyor
10/09/2007 (586 kişi okudu)
ADNAN KESKİN (Arşivi)
ANKARA - AKP yönetiminin bir grup akademisyenle birlikte üstünde çalıştığı yeni anayasa taslağında yaşam hakkı güçlendiriliyor ve darbe koşullarında dahi öldürme yetkisi tırpanlandı. Taslakta, mevcut Anayasa'daki olağanüstü hal (OHAL) ve Sıkıyönetim dönemlerinde, yetkili mercilerin emirleriyle silahla öldürme yetkisi veren düzenleme yer almıyor. OHAL dönemlerinde yargı denetimi dışında tutulan ve geçmişte sansür-sürgün (SS) kararnameleri olarak adlandırılan kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisine de son veriliyor.
12 Eylül'ün 27. yılına denk gelen ve 12 Eylül darbesini gerçekleştirenlere yargı yasağı getiren geçici 15. maddenin kaldırılması önerisi de yer alan 'sivil anayasa' taslağında, askeri yönetim dönemlerinde sıkça ihlal edilen yaşam hakkı güvence altına alınıyor. Mevcut anayasadaki 17. maddede konuya ilişkin şu düzünleme yer alıyor: "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."
Maddenin son bölümünde sıralanan 'istisnalar', OHAL ve sıkıyönetim dönemlerinde yaşam hakkının yüzlerce kez ihlal edilmesine adeta 'anayasal güvence' olmuştu.
Anayasa taslağında, OHAL ve sıkıyönetim koşullarında yaşam hakkının ihlaliyle öldürmeye koruma sağlayan ifade madde metninden çıkarıldı. Taslağı hazırlayan bilim ekibinin başkanı Prof. Ergun Özbudun, Radikal'in ilgili sorusuna, "Bu öldürme yetkisi kalktı. Referansı da maddedeki yaşam hakkı. Bu yetki madde metninden yani yaşam hakkını düzenleyen hükümden (17.madde) çıkarıldı" yanıtını verdi.

KHK yetkisine son
Mevcut Anayasa'nın 121. maddesinde olağanüstü hal süresince Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanacak Bakanlar Kurulu'nun olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda KHK'ler çıkarabileceğini belirliyor.
Doğu ve Güneydoğu Aanadolu bölgelerindeki birçok il yıllarca OHAL şartlarıyla yönetilirken Bakanlar Kurulu'nca onlarca KHK çıkarılmış, olağan yasaların yerine bölge sansür-sürgün kararnameleri (SS) olarak da anılan bu KHK'lerle yönetilmişti. OHAL kararnamelerinin uygulanması sonucu binlerce hak ihlali yaşanmasına karşın, kararnameler Meclis gündemine de yargı denetimine de getirilememişti.
Prof. Dr. Özbudun, taslakta hukuk devleti olma, insan odaklı bir anayasa yapma ve sivil bir anayasa yapma hedefindeki önemli düzenlemelerden birinin de OHAL hukukuna dokunulması olduğunu şöyle açıkladı:
"Hazırladığımız taslakta, OHAL dönemlerinde kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisine son veriliyor. OHAL kararnamesi bizim taslağımızda kalktı. Çünkü, bu KHK'ler yargı denetimine de tabi değildi ve bugüne kadar da çok tartışmalı konuydu. Dedik ki OHAL kanunlarında çok geniş yetkiler var ve bunlar yargı denetiminin dışında. Bu düzenlemeler hukuk devletine uymuyor. Kaldırılması gerekiyordu.
Hukukçular, anayasada yaşam hakkı konusundaki düzenlemelerin yetersiz kalacağını düşünüyor ve polise sıkıyönetim ve OHAL kanunları kadar 'hukuku zorlayan' yetkiler veren Polis Vazife ve Selahiyetleri Hakkında Kanun'da da acil değişikliğin şart olduğuna, aksi halde anayasadaki kısmi iyileştirmelerin kâğıt üzerinde kalacağına dikkat çekiyor.


Temel haklarda kriter Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
AKP'nin taslağında, mevcut Anayasa'da temel hak ve hürriyetlerle, din ve vicdan özgürlüğünün sınırını çizen 14. maddenin yerine yapılacak olan düzenleme de belli oldu.
14. Maddenin 1. fıkrasında yer alan "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz" ifadesi, taslaktaki son öneriye göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 17. maddesinde yer alan "Bu anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, bu hürriyetleri yoketmek ve anayasada tanınandan daha azını tanımak amacıyla kullanılamaz" hükmü ile değiştirilecek.
Edinilen bilgiye göre üzerinde hala çalışılan taslakta, bu çerçeve konusunda birden çok öneri yer alıyar. İlk öneride taslaktaki düzenlemenin aynen kalması görüşü benimsendi. Diğer öneride bu düzenlemenin madde metninden çıkarılması isteniyor. Son öneride ise çıkarılacak fıkradan sonra temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını önlemek konusunda bölünmez bütünlüğün ve laikliğin korunması yerine Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 17. maddesinin ölçü alınması istendi.
Özbudun: Klasik tanım bu
Taslağın mimarlarınan Prof. Özbudun, 14. maddede bu değişikliğe gidilme gerekçesini "AİHS'nin 17. maddesine paralel bir düzenleme önerdik. Buradaki ölçü çok klasik bir tanımdır. AİHS'de aynen bu ölçü vardır" diye açıkladı.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=232494
Old 10-09-2007, 14:16   #45
yargıç isa

 
Kitap ...........

Alıntı:
Yazan hayyam
Bu konunun yeri anayasa değil diyenlere "Venezuella Anayasasını" incelemelerini tavsiye ederim.. bir örnek madde 88 "
"Devlet, çalışma hakkından yararlanma konusunda kadın ile erkeğe eşitlik güvencesi sağlar. Devlet, ev içinde harcanan emeğin, toplumda değer üreten ve toplumsal refah ile servet üretimine katkıda bulunan bir ekonomik faaliyet olduğunu tanır. Bu yasa uyarınca ev kadınları, Sosyal Güvenlik hakkına sahiptir."
syn hayyam;

Bu , kadının toplumda, daha da indirgermiş haliyle aile içinde, yer aldığı konum(ev hanımlığı) dolayısıyla karşılaştığı maddi-maduriyet durumunu düzeltmeye ilişkindir. Sizin cevap vermek istediğiniz husus, kadın sivil toplum örgütlerinin desteklenmesine yönelik bir düzenlemenin anayasada yer almasının gerekli olup olmadığıdır. Çünkü ben syn görkemin mesajında bu yöndeki talebine karşılık BUNUN YERİ ANAYASA DEĞİLDİR demiştim." Kadınların toplum içerisindeki eşitsiz konumundan dolayı her yönden desteklenmesi ve bu durumu gidermeye yönelik gerekli yasal düzenlemelerin yapılması, uygulamaya konması" şeklinde bir düzenleme getirebilrisiniz. Lakin dahada ayıklayıp bu sorunun çözümlerinden biri olan kadın sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi hükmünün anayasada yer almasının uygun olmadığını düşünüyorum.İlgili kanunlarla bu pekala yapılabilir.

Kadın erkek eşitsizliğinin bir çok kaynağı vardır. Kızların okutulmama oranlarının yüksek olması da kadın erkek eşitsizliğine zemin hazırlayan sorunlardan biridir. Bunun için kızlarını okutmayan aileleri ayrıca bir yaptırıma tabi tutmak gerekir. Buna ilişkin düzenlemeyide ilgili yasalarda yapmak durumundayız. Yine okuyan kızlara erkeklere nazaran daha fazla maddi yardım yapılması da ilgili kanunlarda düzenlenir. Sivil toplumda erkeklerin kadınlara nazaran çok daha baskın rol almasıda eşitsizliğe zemin hazırlayacak sorunlardan biridir ve kadın sizil toplum kuruluşlarının desteklenmesi gerekir. Buna ilişkin düzenleme de ilgili kanunlar ile yapılmalıdır. Belki bu sorunlar daha da çoğaltılabilir. Lakin bu konuda esas alınacak anayasak dayanak yukarıda kalınca yazarak belirttiğim yada buna benzer bir düzenleme olmalıdır. Uygulamalarımız da bu hükme paralel olmalıdır. Kadının toplumsal hayatın her kesminde yeralabilmesi için (özellikle mecliste) gerekleri düzenlemelerin yanında çok iyi bir şekilde bunları uygulamaya da geçirebimek gereklidir. Elbetteki sadece anayasadaki EŞİTLİK ibaresi ile bu sorun çözülmez, ama anayasada yer alacak boyutu bundan veya bu durumun sağlanmasını istemekten ibarettir.Bunu sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak devletin görevidir. Bizim bunu uygulamamız gerekir. Buda bireyleri eğitmek ile sağlanır. Kadınların çeşitli alanlarda desteklenmesi, arkasında olunması ile sağlanır. Herşeyin iyisini erkek bilir anlayışının yıkılması ile ; "ben bilmem beğim bilir" diye düşünen kadınlara bir birey olduğunu hatırlatmamızla sağlanır.

saygılarımla...
Old 12-09-2007, 17:21   #46
mutlakadalet

 
Varsayılan

Özbudun anayasa taslağını açıkladı


Sivil anayasa taslağını hazırlayan Bilim Kurulu'nun Başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, taslağı ilk kez CNN TÜRK ekranlarından açıkladı. 137 maddeden oluşan ve 47 sayfa gerekçesi olan taslak, cumhurbaşkanının yetkilerinden üniversitelerde türbana ve dokunulmazlığa, bazı yeni düzenlemeler içeriyor.


CNN TÜRK'te Taha Akyol'un sorularını yanıtlayan Prof. Özbudun, anayasa taslağının gizli kapaklı hazırlandığı iddialarını, "Bu bir ön hazırlık çalışması. Özgür bir akademik çalışmanın aleni olması, doğası gereği mümkün değil" diyerek reddetti.

Prof. Özbudun, bu iddiaların ya "samimi ama yanlış bir algılama" ya da "karalama"dan ileri geldiğini söyledi.

Özbudun, taslağın bundan sonra sivil toplum örgütlerinden akademik çevrelere kadar geniş bir kesimin önerilerine açık olduğunu belirtti.

Metinde değişiklik ve iyileştirme yapılabileceğini söyleyen Ergun Özbudun, taslağın daha sonra da Meclis'te ele alınacağını hatırlattı.

Ergun Özbudun, taslak anayasayı "sivil, demokratik, insan hakları standartlarını evrensel düzeye yükselten, devlet kurumları arasındaki ilişkiyi parlamenter rejime göre düzenleyen bir anayasa" olarak niteledi.

Taslak anayasanın liberal bir ideolojiye angaje olmadığını vurgulayan Özbudun, bu taslakla, sosyalist bir parti iktidara gelse piyasa ekonomisinden karma ekonomiye geçilebileceğini, liberal bir hükümet için de benzer uygulamaların söz konusu olabileceğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Gül'ün durumu

Bu arada Prof. Özbudun, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün durumuna ilişkin sorulara da açıklık getirdi. Özbudun, ekim ayında yapılacak referandumdan "Cumhurbaşkanını halk seçsin" sonucu çıksa bile, Gül'ün bundan etkilenmeyeceğini kaydetti.

Özbudun, "Cumhurbaşkanı seçildiği anda mevcut kurallara göre seçilir, görevine devam eder. 7 yıllık görev süresi ise, referandumda kabul gördüğü takdirde 5 yıla inecektir. Hakim görüş de 5 yıl olmasıdır" değerlendirmesinde bulundu.

Özbudun'un taslağın ayrıntılarına ilişkin olarak verdiği bazı bilgiler şöyle:

DİN VE İNANÇ HÜRRİYETİ

Özbudun, yeni taslakla mevcut Anayasa arasında din ve inanç özgürlüğü konusunda hiçbir ciddi içerik farkı olmadığını söyledi.

Yeni hazırlanacak anayasa ile laikliğin altının oyulmakta olduğu yolundaki iddiaların bilgisizlige dayandığını söyleyen Özbudun, aksine sivil anayasa taslağında laiklik ve din ve vicdan hürriyeti açısından iyileştirmeler olduğunu kaydetti.

Özbudun, taslakta devlet düzeninin din kurallarına dayandırılamayacağının belirtildiğini, din değiştirme hürriyetinin açıkça zikredildiğini, zorunlu din dersi eğitiminin ise ihtiyari (İstege bağlı, seçmeli) hale getirildiğini kaydetti.

ÜNİTER DEVLET

Yeni taslakta "devletin dili" yerine "resmi dil" ifadesi kullanıldı.

Taslakta "idari vesayet" (Merkezi idarenin mahalli idareler ve yerel yönetimler üzerinde icra ettiği bir denetim yetkisi) kabul ediliyor. Özbudun, bunun "üniter devletin vazgeçilmez unsurlarından biri" olduğuna dikkat çekti.

Taslakta "üniter devlet" konusunda en ufak bir tereddüt olmadığını kaydeden Özbudun, "Bu anayasanın federasyon zemini hazırladığını söylemek ya tam bir cehalettir ya da provokasyon amaçlıdır" diyerek, eleştirileri yanıtladı.

"TÜRK" KAVRAMI

Özbudun, "Türklük" kavramının hem bir üst siyasi kimlik, hem de etnik köken sorunu olarak algılanabileceğini, yeni taslakta "Türk" kavramının "anayasal sadakat" ve "vatandaşlık" olarak geçtiğini belirtti.

DOKUNULMAZLIK

Mevcut Anayasa'da dokunulmazlığın kaldırılmasının Meclis kararıyla mümkün olduğunu hatırlatan Özbudun, daha önceki yıllarda Meclis'e sunulan, ancak onaylanmayan ve Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Deniz Baykal, Mesut Yılmaz'ın imzasını taşıyan teklifi "makul bir orta noktada canlandırmaya çalıştıkları"nı kaydetti.

Özbudun yeni taslakta; dokunulmazlığın tümüyle kalkmadığını, ancak bazı suçlarda sorgulama ve yargılama yapılabildiğini, vekilin fiziki olarak TBMM'deki görevini yapmasına engel olacak tutulma ve tutuklama hallerinin Meclis iznine bağlı olduğunu söyledi.

"Dokunulmazlığı tümüyle kaldırmak doğru değil" diyen Ergun Özbudun, "Önemli bir parlamenter bağışıklıktır. Hemen hemen her Avrupa ülkesi bunu muhafaza ediyor. Amaç vekili hukukun üzerine çıkarmak değil, vekilin asılsız olabilecek suç isnatlarıyla görevini ifadan alıkonulmamasıdır" diye konuştu.

CUMHURBAŞKANININ YETKİLERİ

Mevcut Anayasa'nın cumhurbaşkanına geniş yetki verdiğini belirten Özbudun, anayasa hukukçularının 1982 Anayasası'nın kabulünden bu yana bu durumu eleştiri konusu yaptıklarını belirtti.

Taslakta cumhurbaşkanına sembolik yetkiler verildiğini kaydeden Ergun Özbudun, cumhurbaşkanının hangi işlemleri tek başına yapabileceğinin de belirtildiğini dile getirdi.

Buna göre, cumhurbaşkanı yargı ve üniversiteler alanında atama da yapamıyor.

ÜNİVERSİTELERDE TÜRBAN

Özbudun, sivil anayasa taslağında "kılık kıyafetinden dolayı hiçkimsenin yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamayacağı"na dair bir madde de bulunduğunu kaydetti.

YÖK

Yeni anayasa taslağına göre YÖK, üniversitelerde sadece planlama ve koordinasyon işlevi görüyor. Özbudun, rektörlerin belirlenmesinin tamamen üniversitelere bırakıldığını söyledi.

YARGI BAĞIMSIZLIĞI

Taslakta yargının bağımsız ve tarafsızlığına da vurgu yapılıyor. Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değiştiriliyor. Yüksek mahkemenin 17 üyesinden 8'ini Meclis belirliyor.

http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber...haberID=390600[/font]

Anayasa taslağı için: http://www.cnnturk.com/Turkiye/anayasa.asp

Saygılarımla.
Old 13-09-2007, 15:33   #48
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan iŞTE TASLAĞIN SON ŞEKLİ

"Türk vatandaşı" yerine "vatandaş"
1982 Anayasası'nda "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." ifadesi din, ırk ve dil ayrımını ortadan kaldırmak için "Devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır" ifadesi getiriliyor.
.................................................. ..............
'Dil' yerine 'resmi dil'
Anayasa'nın 'değiştirilemez maddeleri' içindeki 3. maddede Türkiye devletinin 'Dili Türkçe'dir' ibaresi yerine 'resmi dili Türkçe'dir' ibaresi önerildi. Ayrıca "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" ifadesi kaldırıldı. Yerine "Türkçeden başka dillerde eğitim ve öğretim yapılması ile ilgili esaslar, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kanunla düzenlenir." ifadesi kullanıldı.
.................................................. .
Parti kapatmak zorlaşıyor
Taslağa siyasi partilerin kapatılmalarını zorlaştıran düzenlemelere eklendi. Parti programı ve tüzüğünün bölünmez bütünlüğe ve laikliğe aykırı olması halinde Anayasa Mahkemesi'ne doğrudan dava açmak yerine, öncelikle partilerin kapatılmasına neden olan mensuplar için öngörülen yaptırımlar da hafifletildi. Partilerin mali denetimleri de Anayasa Mahkemesi'nden alınarak Sayıştay'a verildi

..................................................
Darbecilere yargı
1982 Anayasası'nın 12 Eylül darbesini gerçekleştiren komutanların o dönem ki karar ve işlemlerinde sorumlu tutulamayacakları ve yargılanamayacaklarının düzenleyen geçici 15. madde dahil tüm geçici maddeler kaldırıldı

.................................................. .......
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanlarına Yüce Divan
Anayasa Mahkemesi ve Yüce Divan'ın oluşumu ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapısı tümden değiştirilirken, ilk kez Yüce Divan'da yargılanacaklar arasına TBMMM Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da eklendi

.................................................. .....
Köşk için lise yeter
Cumhurbaşkanı beşer yıllık iki dönem için halk tarafından seçilecek. Seçilmek için yükseköğrenim şartı kaldırıldı. Aynı alternatif öneride cumhurbaşkanı adaylarının 20 milletvekili veya 200 bin seçmen tarafından gösterilmesi benimsendi. Dokunulmazlık da getirildi

...........................................
İlk kez girenler
Taslakta bazı temel haklar ilk defa anayasaya alınıyor. Örneğin, bilgi edinme hakkı. Çocuk hakları ve yaşama hakkı güçlendirildi. İşkence de yine ilk defa bağımsız maddeyle yasaklandı. Kişisel bilgilere saygı, 'Adil yargılama hakkı' da yine ilk olarak bağımsız biçimde metinde

.....................................
Anayasa'dan çıkanlar
1) Madde. 44, Toprak mülkiyeti,
2) Madde. 45, Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması,
3) Madde. 57, Konut hakkı,
4) Madde. 58, Gençliğin korunması,
5) Madde. 59, Sporun geliştirilmesi,
6) Madde. 62, Yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşları,
7) Madde. 107, Sanatın ve sanatçının korunması,
8) Madde. 107, Cumhurbaşkanı Genel Sekreterliği,
9) Madde. 108, Devlet Denetleme Kurulu,
10) Madde. 115, Tüzükler,
11) Madde. 133, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna ilişkin hükümleri,
12) Madde. 134, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
13) Madde. 157, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi,
14) Madde. 162, Bütçenin görüşülmesi,
15) Madde. 163, Bütçelerde değişiklik yapılabilme esasları,
16) Madde. 165, Kamu iktisadi teşebbüslerinin denetimi,
17) Madde. 166, Planlama,
18) Madde. 170, Orman köylüsünün korunması,
19) Madde. 171, Kooperatifçiliğin geliştirilmesi,
20) Madde. 173, Esnaf ve sanatkarların korunması
Old 13-09-2007, 15:40   #49
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan Devami

Köşk'ün yetkisi Meclis'e
Cumhurbaşkanı'nca TBMM'ye tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen kanunun meclis tarafından aynen kabul edilirse kanunun Cumhurbaşkanınca üç gün içinde yayınlanması esası kabul edildi. TBMM Başkanı'nca Cumhurbaşkanı'nın onbeş gün içinde geri göndermediği veya yayınlanmadığı kanunları yayınlama hakkı verildi
...............................................
Cumhurbaşkanı'na yargı zırhı
Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler yargı denetimine açıldı. Cumhurbaşkanının kişisel suçlardan dolayı yasama dokunulmazlığı hükümlerine tabuu olacağı hükme bağlandı

..................................
Zorunlu din dersi kalkıyor
Sivil anayasada zorunlu din dersleri kaldırılıyor. Ancak isteyen velilerin öğrencilerine din dersleri verilecek.
Yeni Anayasa taslağında:
(1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini de içerir.
(2) Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç, düşünce ve kanaatlerinden ve bunları değiştirmekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tâbi tutulamaz.
(3) İbadet ve dinî ayin ve törenler, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla sınırlanabilir.

1982 Anayasası'nın 24. Maddesi:
Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.

..................................................
Askeri yargıya tırpan
Sivillerin Askeri mahkemelerde yargılanması engelleniyor. Askeri Yargıtay üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi esası terk edildi. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırıldı. YAŞ kararları yargı denetimine açıldı. Ordudan uzaklaştırılanlar Danıştay'a dava açabilecek

..................................
Türbana serbestlik
Yeni Anayasa taslağında "Eğitim ve öğrenim hakkı" başlıklı 45. maddede alternatif iki öneri var

Alternatif 1 (6) Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz.

Alternatif 2 (6) Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir

..............................
Kişisel bilgilere saygı
Mevcut anayasada özel hayatın gizliliği ve bunun korunması, 20. madde ile düzenleniyor. Taslakta bu konu "Kişisel bilgilerin korunması" başlığı altında toplanıyor.

Madde 20- (1) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel bilgi ve verilerin korunması hakkına sahiptir.
(2) Bu bilgiler, ancak kişinin açık rızasına veya kanunla öngörülen meşru bir sebebe dayalı olarak kullanılabilir. Herkes, kendisi hakkında toplanmış olan veya kayıtlarda yer alan bilgilere erişme, bunlarda düzeltme yaptırma ve bu bilgilerin amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenme hakkına sahiptir

...............................
Jandarma MGK'da yok, Başkomutan'lık için başbakan teklifi
Milli Güvenlik Kurulu'nun başbakanın başkanlığında toplanması, Jandarma Genel Komutannın kurul üyeliğinden çıkartılması ve kurul gündeminin başbakan tarafından belirlenmesi kabul edildi. Başkomutanın TBMM kapalıyken TSK'nın kullanılmasına karar vermesi başbakanın teklif şartına bağlandı

.....................................
YÖK'ün yetkilerine kısıtlama
Rektörlerin doğrudan doğruya öğretim üyelerince seçilmesi esası benimsendi. YÖK'ün yetkisi koordinasyon ve planlama ile sınırlandırıldı. Üyelerinin seçimi ve görev süreleri yeniden düzenlendi. YÖK'le ilgili düzenlemeler yeni taslakta şöyle:

Madde 101

(1) Öğretim elemanı yetiştirilmesini planlamak, üniversitelerce önerilen öğrenci kontenjanlarını onaylamak ve üniversiteler arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla YÖK kurulur.
(2) YÖK onbir üyeden oluşur. En az dördü farklı üniversite ve yükseköğretim kurumlarında görevli profesörler arasından olmak üzere, üyelerden altısı Bakanlar Kurulu tarafından seçilir. Üyelerden beşi ise farklı üniversite ve yükseköğretim kurumlarında görevli profesörler arasından kanun tarafından belirlenen usullere göre üniversitelerce seçilir.
(3) YÖK üyelerinin görev süresi üç yıldır. Kurul, kendi üyeleri arasından üç yıl için bir Başkan seçer. Aynı kişi tekrar Başkan seçilemez

.................................................. ......
Çocuk hakları
Taslakta ilk kez bağımsız olarak yer verilen haklardan birisi de çocuklarla ilgili:
"Madde 44
(1) Her çocuk, kendi iyiliği için gereken himaye ve bakımdan yararlanma hakkına sahiptir. Çocuklar görüşlerini serbestçe açıklayabilir ve bu görüşleri kendilerini ilgilendiren konularda, yaşlarına ve olgunluklarına göre dikkate alınır.
(2) Kamu veya özel kurum ve kuruluşlarca çocuklarla ilgili olarak yapılan eylem ve işlemlerde, çocuğun azamî iyiliği gözetilir.
(3) Her çocuk, kendi menfaatine açıkça ters düşmedikçe, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir"

...................................
İşkence ve kötü muamele yasağı
Mevcut anayasada kimseye işkence ve eziyet edilemeyeceği 17.madde de ancak, sadece bir fıkra olarak düzenlenirken, bu yasak taslakta ilk kez bir bağımsız madde olarak ve şöyle düzenlendi: "Madde 16
(1) Kimseye işkence ve kötü muamele yapılamaz. Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.
(2) Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; kimse rızası olmadan bilimsel ve tıbbî deneylere tâbi tutulamaz"

........................................
Atatürk ve laiklik
Sivil anayasa taslağında toplumun bugüne kadar yoğun olarak tartışığı tüm anayasa maddeleri yeniden düzenlendi. Atatürk milliyetçiliğinin etnik köken çağrışımı yapan Türk milliyetçiliği kavramına göre daha kuşatıcı olduğu tespitine yer verilen taslakta, mevcut anayasanın 2. maddesindeki laiklik tanımından 'ne anlaşılması' gerektiği, anlatılırken 1982 anayasasının, bu konudaki gerekçesi de madde metnine ilave edilerek laiklik ilkesinin zayıflatıldığı eleştirileri karşılandı

....................................
Devrim kanunlarına koruma sürüyor
Sivil anayasada rejim tartışmaları açısından çok önemli görülen ve bugüne kadar ihlal edildiği savunulan ve üzerinde tartışılan ve aralarında Tevhid-i Tedrisat kanunun da bulunduğu "İnkılap Kanunlarının", korunması başlıklı 174. Maddesindeki düzenleme aynen korunuyor

.................................................. .......
hEPİMİZE HAYIRLI OLSUN..
Old 14-09-2007, 09:49   #50
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan yeni anayasa

kağıt üstündeki düzenlemeler ne olursa olsun bir ülkede fikri yapı değişmediği ya da olgunlaşmadığı müddetçe o ülke için gelişimden bahsedilemez.özgürlükler tabi korunmalı güvence altına alınmalı ancak toplumun büyük kesimi dil birliğinden yana olmasına karşın farklı dillerde eğitim ve diğer haklar serbest bırakılırsa çoğunluğun rejimi olduğunu iddia ettiğimiz demokrasiyle ters düşmüş oluruz.tekil devlet yapısından yana olduğunu iddia edip demokrasi,temel hak ve özgürlükler gibi soyut kavramların ardına sığınarak üniter yapının altını oymak anayasanın meşruiyetini başından itibaren tartışılır hale getirir. mevcut anayasadaki vatandaşlık tanımını şoven duygularla hareket edip ırkçı olarak nitelemek yapılacak en büyük hatadır mevcut anayasa vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes türktür diyor bundan daha yerinde bir düzenleme nasıl olur bilemiyorum.dili türkçedir diyemeyip resmi dili türkçedir demek kime ne kazandırır bilemem ancak ayrıntılarda birşeylerin gizli olduğu açıktır.liberal felsefeyle hazırlanmaya çalışılan bu anayasanın tarihten bugüne güçlü merkezi otoriteye alışmış devleti sadece toplumsal sözleşmenin bir ürünü olarak değil aynı zamanda kutsiyetle anan bir millet için ne kadar hayırlı olacağını bilemiyorum,olması gereken bu muydu diye sormadan edemiyorum,azınlıkların temel hak ve özgürlükleri için kaleme alınmış bu anayasa çoğunluğun gerçeklerine ne kadar çözüm getiriyor birlik ve beraberliğimizi ne kadar sağlamlaştırıyor büyük bir soru işareti var bu noktada.
Old 14-09-2007, 20:19   #51
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan yeni anayasa

arkadaşlar bir sorum olacak.uluslararası sözleşmelere yeni yapılan anayasada daha önemli atıflarda bulunulacağı ve normatif yapılarının hiyerarşik sıralamada daha önde tutulacağı belli oluyor.mevcut anayasamızda kanun değerinde olan bu sözleşmelerin,yeni yapılacak anayasayla iç hukukun asli düzenleyicisi konumuna getirilmesi ne kadar doğru?milli hukuk sistemi açısından bunun bir sakıncası olabilirmi?sayın ergun özbudun evrensel hukuk sisteminden ve uluslararası sözleşmelerden sürekli bahsediyor fakat türkiye toplumunun gerçekleri ortadayken ve bu gerçekler göz önüne alınarak millet iradesini temsil eden yasama organınca toplumsal ihtiyaçları karşılayacak nitelikte düzenlemelr yapılabilecekken uluslararası sözleşmelere bu derece öncelik tanınması iç hukukumuz açısından toplumsal meşruiyeti sarsmaz mı?milli hukuk sistemi açısından bu durumun neticeleri neler olacaktır. vereceğiniz cevaplar için şimdiden teşekkürler.
Old 19-09-2007, 16:58   #52
Veysel

 
Varsayılan

YÖK Bşk. Sayın Erdoğan TEZİÇ’ in 19.07.2007 tarihli Milliyet gazetesinde yayımlanan demecinden bir bölüm :

Yürürlükteki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası günümüze değin pek çok değişikliğe uğradı ve uğramaya da devam etmektedir. Anayasa'nın tamamı değil, ancak devletin temelini oluşturan değiştirilemeyecek cumhuriyet, laiklik, Atatürk milletçiliği, bölünmezlik, insan haklarına dayalı demokratik sosyal hukuk devleti olması hükümleri dışında kalanları değiştirilebilir.


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Abdurrahman YALÇINKAYA ‘ nın 19.07.2007 tarihli Miiliyet Gazetesinde yayımlanan demecinden bir bölüm.

Mevcut Anayasa'nın başlangıç kısmı; değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği belirtilen ilk 4 maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde, bir bütünlük, bir tamamlayıcılık oluşturduğunun dikkate alınmasını isteyen Yalçınkaya, bu durumda başlangıç kısmındaki temel ilke ve esaslardan bir kısmı çıkartıldığında, değiştirememe yasağı bulunan ilk 4 maddedeki ilke ve esaslardan ikinci maddenin üçüncü satırında yazılı olan ''başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan'' ibaresinin sınırlandırılmış, kısıtlanmış, yönlendirilmiş olacağını ve dolayısıyla yasağın da ihlal edilmiş sayılacağını ifade etti.


Merhaba ;

Bu konuda yazdığım 17 no' lu mesajımda, mevcut anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif edilemeyeceğini düşündüğümü ifade etmiştim. Ancak daha sonra cevap yazan bazı üyelerimiz Anayasanın tamamı değiştiği için hukuken bir sorun bulunmadığını ifade ettiler.

Bu günkü gazetelerden okuduğum kadarıyla ve yukarıda alıntı yaptığım YÖK Bşk. Sayın TEZİÇ ve Yargıtay Cumhuriyer Başsavcısı Sayın Abdurrahman YALÇINKAYA' da benzer ifadeler kullanmıştır.

Acaba yanlış okuyup yanlış mı yorumluyorum ?

Saygılarımla.
Old 20-09-2007, 12:04   #53
kasvetlim

 
Varsayılan

değerli arkadaşlar bu hoş tartışmalar ve değerlendirmeler için sizlere teşekkürlerimi sunmak isterim.güncel sosyo-politik+hukuki gelişmeleri yakından takip etmek ve ivedilikle irdelemek herkesten önce biz hukukçuların asli sorumluluğudur.bir çok açıdan yeni anayasanın tartışmalı olduğu ve oturmasının en azından toplumun münferit kesimlerinde sancılı olacağı aşikardır. tarihten beri bu böyle olmuştur; hiçbir değişim kolay benimsenmemiştir. ancak bu anayasa değişikliğinin şart olduğu toplumdaki her kesim tarafından mütabık olunan tek nokta gibi. değiştirelim ama nasıl? darbeci yaklaşımların dışınıa çıkılsın ''sivil'' olsun mantığıyla yola çıkılmış ve herkesin ıyı bir hukukçu olduğundan şüphe dahi duymadığı isim ergun özbudun ve ak parti hukukçularınca hazırlanan bir anayasa taslak-tasarısı sözkonusu. çok değerli arkadaşım olan hukukçu-1987 nin endişelerine hak vermemek elde değil. ancak bu ülkenin canalıcı problemlerini aşmak için de kucaklayıcı ve demokrat bir çerçevede insan haklarına saygı çerçevesinde gerekli haklar topluma tanınmalıdır. ancak hiçbir temel hak ve özgürlük bu ülkenin istikbaline gölge düşürecek biçimde (hakkın kötüye kullanılması biçiminde) kullanılamaz. bardağa dolu tarafından bakmak ve realist politikalar yürütmek şu an benimseyeceğimiz en mantıklı yoldur. yine kadın erkek eşitliğinin anayasada çözülme çabaları gündeme gelmiş. bence bu konuda endişe taşımamalıyız. ben bu ülkede kadın erkek ayrımının(varsa) anayasaya eklenerek çözülmesinden ziyade toplumuz zihniyetinde aşılması taraftarıyım.

atalarımızın da dediği gibi: EĞİTİM ŞART...
Old 20-09-2007, 19:25   #54
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan

madde 4: Anayasanın 1 inci maddesindeki devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile,2 nci maddesindeki cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez. hal böyleyken ilk 3 madde de değişiklik yapılmasının imkanı yok. ancak anayasa mahkemesinin anayasa değişikliklerine ilişkin düzenlemeler üzerindeki denetim yetkisi teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı ile sınırlıdır.yeni bir hukuki yorum ortaya atılmadıkça anayasa mahkemesinin yeni anayasaya dönük esasa varan inceleme yapması olanak dahilinde görünmemektedir. 1982 anayasasının çelişik kaldığı konulardan biri de budur.bu noktada anayasa mahkemesi hukuk devleti ölçülerinde kalarak yeni bir içtihad oluşturmalı ya da mevcut anayasanın 4. maddesi değiştirilmeli ya da mevcut anayasanın ilk 3 maddesi değiştirilmemeli.anayasanın tamamının değişmesi mevcut anayasal düzenlemelerin göz ardı edileceği anlamına gelmez.hukuki bir tıkanıklığa mahal bırakmadan mevcut anayasanın 4. maddesinin değiştirilmesi en mantıklı çözüm olarak gözükmektedir.ne de olsa anayasa mahkemesinin esasa dönük denetim yetkisi yok her maddeyi değiştiririm anlayışında olmamak gerekir.yeni anayasa öncelikle hukuk devleti ilkesine yakışır şekilde yürürlüğünü almalıdır,hukuki meşruiyet olgusu açısından bu gereklidir.aksi takdirde her siyasi iktidar kendini hiçbir yasal sınırla bağlı hissetmez ve hukuk devleti olma ya da olabilme hayali sadece dillerde kalır. saygılar...
Old 22-09-2007, 15:52   #55
Zabunoğlu

 
Varsayılan

Sn. Veysel,

öncelikli olarak şu anda yapılan şey bir DEĞİŞİKLİK DEĞİLDİR. şu anda gerçekleştirilmeye çalışılan şey YENİ BİR ANAYASA'dır ve biz yeni anayasanın yapım sürecini yaşamaktayız. (Bu ne yazık ki ülkemiz yurttaşları için çok az görülen bir hadise değil).

82 Anayasasının 4. maddesi hükmü ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ve hatta değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini düzenlemektedir. Şimdi eğer, kapsamlı bir anayasa değişikliği söz konusu olsaydı, Anayasa yapıcı, ilk 3 maddeye dokunamyacak, onda bir değişiklik yapamayacaktı. Ancak yeni bir anayasa yapma sürecinde anayasa yapıcı 82 Anayasasıyla bağlı kabul edilemez.

Sn. Yargıtay Başsavcısı'nın "başlangıç kısmındaki temel ilke ve esaslardan bir kısmı çıkartıldığında, değiştirememe yasağı bulunan ilk 4 maddedeki ilke ve esaslardan ikinci maddenin üçüncü satırında yazılı olan ''başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan'' ibaresinin sınırlandırılmış, kısıtlanmış, yönlendirilmiş olacağını ve dolayısıyla yasağın da ihlal edilmiş sayılacağı" görüşü hukuken kabul edilemez. Herşeyden evvel, bu bir değişiklik olsaydı bile, anayasanın 4. maddesi ilk üç maddenin değiştirilmesini yasaklamaktadır ki burdan yola çıkarak başlangıçta değiştirilemez demek anayasa yapıcının alanına tecavüz etmek demektir.

yukarıda da belirttiğim üzere, yeni bir anayasa yapım süreci yaşandığı için, ortada 82 anayasasının yasakladığı bir durumun ihlal edilmesi gibi bir olgu mevzu bahis değildir.

kaldı ki, 1995-99 ve 2001 değişikliklerinden sonra anayasa hukukçularının ittifaken birleştikleri nokta değişiklikler sonrasında anayasanın ruhundan kaynaklanan bir biçimde birbiriyle örtüşmeyen kurallar içermeye başladığı noktasıdır. ki bunda da en etkin yer başlangıç hükümleridir.
Old 22-09-2007, 16:15   #56
Veysel

 
Varsayılan

Sayın Zabunoğlu ;
Size katılmıyorum. Yapılmak istenenin yeni bir Anayasa olduğunu, değişiklik olmadığını ben de biliyorum. Anlatmak istediğim şu; İlk 3 madde devletin rejimini,üniter yapısını belirleyen, 4 ncü maddesi de bunları koruyucu hükümdür. 1924, 1961 ve 1982 Anayasasında bunlara dokunulmamış olması size göre bir tesadüf mü? O zaman her 367' yi bulan yeni bir Anayasa yapsın, Devletin rejimine, sosyal, siyasal ve üniter yapısına yeni bir tanım getirsin sizce bu olur mu?

Saygılarımla.
Old 22-09-2007, 17:22   #57
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,

Sayın Zabunoğlu'na katılmak mümkün değil.

Bu,yeni anayasa, bir değişiklik mi yoksa anayasanın yeniden yapılması mı?( Anayasa teorisi açısından brincisine tali Kurucu İktidar Diğerine asli Kurucu iktidar Denilmektedir.)

Asli kuruculuk,yani anayasanın yeniden yapılamasında,Daha önceden hiçbir kuralı ile bağlı olmadan ona hukuk/siyasi statüsünü veren yani anayasayı ilk kez ya da yeniden yapan iktidardır.(erdoğan teziç,anayasa hukuku,shf.147.)

Tali kuruculuk, anayasanın değiştirilmesini ifade eder.

Şimdi tekrar soruna dönersek, yeni anayasa ile yapılan, anayasanın yeniden ve önceden hiçbir kurala bağlı olmadan yapılması mı? yoksa anayasanın değiştirilmesi mi?

Yeni anayasa denen şey, eski anayasanın değiştirilmesidir.

Yeni Anayasa Taslağını hazırlayan kişilerden biri olan Levent Köker de şöyle demektedir: "Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun “Anayasayı Kurucu Meclis yapar” iddiasını ise, hukuk fakültelerinde birinci sınıf öğrencilerine verilen dersi anlatarak yanıtlarken, anayasanın sıfırdan, yeni bir devlet için yapılmadığının, değiştirildiğinin altını çizdi; “Bunu bilmeyen sınıf geçemez zaten” diye ekledi."(http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=269160)

Yani Başsavcının açıklamaları tamamen haklı ve yerindedir. Anayasa ancak değiştirilebilir, yeni(yeniden) bir anayasa yapılamaz.Anayasa yapıcı 1982 anayasası ile bağlıdır. Yukarıda 43' no'lu iletiyi okursanız, Ergun Özbudun şöyle demektedir:

"Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri bizim hazırladığımız taslakta da aynen korunuyor. Biz mevcut anayasa kuralları içinde bir anayasa değişikliği gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Yeni anayasa şu anda yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın 175. maddesindeki usullere uyularak yapılacaktır. Bu nedenle ilk 3 maddenin değişmezlik ilkesi korunmaktadır. Bu maddelerin değiştirilemeyeceğine ilişkin 4. maddenin ise sadece yeri değiştirilmiştir. Bu hüküm, Anayasa'nın değiştirilmesine ilişkin bölüme alınmıştır. Bu şekilde olması daha mantıklıdır."


Belki THS'deki şairimizin dediği gibi, devrim (ihtilal)olursa, o zaman hiç bir kuralı bağlı olmadan yeni bir anayasa mümkündür.(belki olmuştur da bizim haberimiz yok )
Old 22-09-2007, 17:39   #58
erkanaga

 
Varsayılan

Devleti hukuki ve siyasi bir kurum olarak kuran iktidara,kurucu iktidar denir.Kurucu iktidar kaynağı ve yetkileri bakımından asli kurucu iktidar ve tali(türev)kurucu iktidar olarak ikiye ayrılır.
Asli kurucu iktidar şu üç durumda ortaya çıkar;

1-Yeni bir devletin kurulması(Örn;1787 de ABD nin yeni bir olması)
2-Bir savaş sonucu yok olan devletin yeniden ortaya çıkması(2. Dünya savaşı sonucu Batı Almanya 'nın 1949 Anayasası ile tekrar yeni bir devlet olarak belirmesi gibi)
3-Var olan anayasal bir düzenin bir ihtilal ya da darbe ile ortadan kaldırılması durumlarıdır.(1848' de Fransa,1917' de Rusya,1961 ve 1982' de Türkiye gibi)

Asli kurucu iktidar hukuk düzeni oluştururken,eski hukuk düzeninin ortadan kalktığı,ya da hukuki bir boşluk bulunduğu varsayımına dayanır ve buna göre yeni bir hukuk düzeni oluşturur.
Anayasanın değiştirilmesi söz konusu olduğunda ise tali kurucu iktidardan sözedilir.Anayasaların değiştirilmesinde üzerinde hayli tartışılan iki temel sorun ortaya çıkıyor.Bunlardan birincisi Asli kurucu iktidar tarafından değiştirilemez hükmü konulan maddelerin değiştirilip değiştirilemeyeceğidir.Kamu hukukçuları anayasalarda değiştirilemeyeceği öngörülen maddelerin hukuki açıdan bir değeri olmadıklarını belirtmektedir.Çünkü belli bir dönemin kurucu iktidarının geleceğin kurucu iktidarından daha üstün olamayacağı ileri sürülüyor.Kurucu iktidar yasaklayıcı maddeyi ortadan kaldırıp ikinci aşamada değiştirlmesi yasaklanan maddeleri kendi siyasi tercihlerine düzenleyebilir.
Anayasaların değiştirilemesinde ortaya çıkan bie diğer sorun ise tali kurucu iktidarın mevcut anayasayı bütünüyle değişitirip değiştiremeyeceğidir.Doktrinde bazı yazarlar tali kurucu iktidarın anayasayı bütünüyle değiştiremeyeceğni ileri sürerler.Bunlara göre anayasanın temel ilkeleri değiştiğinde,anayasal düzen ortadan kalkmış sayılır.Türev kurucu iktidarın anayasayı değiştirme yetkisinin ancak ''kendisine meşruluk kazandıran Anayasanın lafzı ve ruhu ile hukuken bağlı olmak şartıyla''kullanabileceği belirtilmektedir.

Buna karşılık pozitivist hukukçular ise tali kurucu iktidara anayasanın bütününü değişterebilmek açısından hukuki bir engel tanımamaktadır.

Not:Erdoğan Teziç Anayasa hukuku adlı kitabından alıntı yapılmıştır.
Old 22-09-2007, 17:45   #59
erkanaga

 
Varsayılan

Yukarıda yazdıklarımdan yola çıkarak şu anda yapılan değişiklerin özellikle değiştirilemez hükmü olan ilk 4 maddenin değiştirilmesinde(ki bunlara değişiklik denirse) anayasanın lafzına ve ruhuna aykırı bie durum görmüyorum.


NTVMSNBC, anayasa taslağını hazırlayan hukukçu ekipten Prof. Levent Köker’e 12 Eylül anayasası ile yeni anayasa taslağının şifrelerini sordu. Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde Siyaset Bilimi ve Kamu Hukuku dersleri veren Prof. Köker, vatandaşlığın tanımındaki “Türk” ve “Türkiye halkı” kavramlarının, devletin niteliklerindeki “insan haklarına saygılı” ve “insan haklarına dayanan” ifadelerinin neleri değiştireceğini anlattı. Özellikle ‘vatandaşlık’ tanımına dikkat çeken Köker, bu madde 12 Eylül rejimindeki gibi kalırsa “Heyet olarak üzüleceklerini” ifade etti. Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun “Anayasayı Kurucu Meclis yapar” iddiasını ise, hukuk fakültelerinde birinci sınıf öğrencilerine verilen dersi anlatarak yanıtlarken, anayasanın sıfırdan, yeni bir devlet için yapılmadığının, değiştirildiğinin altını çizdi; “Bunu bilmeyen sınıf geçemez zaten” diye ekledi. Köker ayrıca, anayasa değişikliğinin anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir merci olmadığını, Meclis’in bu görevi yapacağını da kaydetti.

Prof. Köker’in de içinde bulunduğu hukukçular, anayasanın “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddelerini değiştirerek işe başlamıştı. 1961 anayasasında da “değiştirilemez” vurgusuyla var olan, ancak bu vurguya rağmen 12 Eylül’de “değiştirilen” maddeler, yine 1961’deki şekline getirildi. Prof. Köker, “Bu maddeler 12 Eylül rejiminin istediği biçimde kalırsa, yeni anayasa amacına ulaşmış olur mu?”, sorumuza “Hem evet, hem hayır” karşılığı verdi:

RESMİ DİL, DİL VE ANADİL

“Değiştirilemez maddelerden ilkinde ‘Türkiye devleti bir cumhuriyettir’ deniyor. Bunda zaten değiştirilecek, tartışılacak bir şey yok. 2’nci madde ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’dır, dili Türkçedir’ diyor. ‘Dili Türkçedir’ ifadesi, 1982 anayasasının yaptığı düzenleme. Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan önceki anayasaları hep ‘devletin resmi dili’nden bahseder; yani ‘Resmi dili Türkçedir’der. Devletin zaten dili olmaz. Devlet tüzel bir kişiliktir, hukuki bir varlıktır; dolayısıyla hukuki varlığın insan gibi dili olmaz, hukuki dili olur, onun da adı ‘resmi dil’dir. Biz de buna açıklık getirmek istedik. 1924, yani Atatürk döneminin anayasasına ve 1961 anayasasına uygun olarak... Zaten hukuk mantığı da onu gerektiriyor. Türkiye’de bir sürü insanın ana dili farklı. Kürtçe, Lazca, Çerkezce konuşan var. Bir sürü hiç Türkçe bilmeyen vatandaşımız var.

’İNSAN HAKLARINA SAYGILI’ NE DEMEK?
“Bunun dışında, 12 Eylül darbesini yapanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerinde değişiklik yapmışlar. 1961 anayasasında Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerinden biri ‘insan haklarına dayanan devlet’ olmasıydı. Bunu değiştirip, ‘insan haklarına saygılı devlet’ dediler.
İnsan haklarına saygılı devlet demek başka şeydir, insan haklarına dayanan devlet başka şeydir. İkisinin arasında zihniyet farkı var. Bir devlet eğer insan haklarına dayanıyorsa insan hakları kavramı ve insan haklarıyla ilgili uluslararası hukuk, o devletin temel dayanaklarından biridir. İnsan haklarına saygılı devlet dediğimiz zaman ise devlet bir tarafta vardır, bir tarafta da insan hakları vardır ve devlet onlara saygı gösterir. Yani insan hakları kısmı devletin dışında kalır. Dayanmakla saygı göstermek birbirinden farklı kavramlardır.

SİLAHLI KUVVETLERİN YAPTIĞINI MECLİS YAPAMAZ MI?
Peki, AK Parti iktidarı bu maddeleri aynen muhafaza ederse, ne anlama gelir? Prof. Köker’in yanıtı net: 1982 anayasasının getirdiği bu düzenlemeleri aynen muhafaza ettiği anlamına gelir. Köker’in asıl itirazı başka:

“Benim canımı sıkan unsur; Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleriyle ilgili hakikaten değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerin, Silahlı Kuvvetler’in yapmış olduğu bir darbe neticesinde değiştirilmiş olduğunu biliyoruz. Yani Silahlı Kuvvetler bir darbe yapıyor ve o darbenin neticesinde anayasanın değiştirilemez maddeleri değiştiriliyor. Şimdi ortada darbe marbe yok, edebiyle seçilmiş güzel bir Meclis var, yüzde 84 katılımla. Kullanılan oyların yüzde 87’sinin Meclis’te sandalye karşılığı var. Bunların tartışıp yapacağı bir anayasa girişimine daha başından bir blokaj konmak isteniyor. Değiştirilemez maddelerle oynanıyor, deniyor. Oysa böyle bir şey yok. 1961 anayasasının gerçekten çağdaş ve özgürlük düzenine uygun bir düzenlemesi vardı; biz onu geri getirdik o kadar. 1982 anayasasını yapanlar, değiştirilemez maddeleri değiştirmişlerdir. Yani 12 Eylül darbecileri değiştirilemez maddeleri değiştirinc
Old 22-09-2007, 19:41   #60
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan

toplumsal bir talep var yeni bir anayasa konusunda ancak yönetime gelen her siyasi iktidarın bundan sonra onlar yapmıştı biz neden yapmayalım düşüncesiyle yeni anayasa yapma girişimleri gözardı edilmemeli.

ülkemizde olağanüstü bir hal ya da rejim krizi şeklinde tanımlanabilecek bir durum yokken ve 1982 anayasası geçirdiği onca değişiklikle zaten temel haklar noktasında değişime elverişli bir yapıya sahipken ve yapıldığı ilk zamanki felsefesinden tamamen uzaklaşmışken gereken yerlerde değişikliğe gidilmesiyle netice elde edilebilecekken yeni bir anayasa yapılmak istenmesi gelecek açısından kaygı vericidir.

bu düşünsel yapı devam ettiği müddetçe anayasanında alalade kanunlardan pek bir farkının kalmayacağını vurgulamak isterim.yeni anayasa yapmak mevcut anayasayı kökten değiştirmektir yani sonuç itibariyle anayasada değişikliğe gidilmektedir.

hal böyleyken yeni anayasa yapılıyor mevcut anayasanın 4. maddesi bu noktada bağlayıcı değildir demek anayasa hukuku açısından yanlış olmasının yanı sıra her iktidara gelenin istediği gibi anayasa yapmasına yol verecek hukuk ve devlet yönetimi açısından kaygı verici ve hatalı bir söylem ve düşüncedir.

toplumsal talep mevcut anayasa da yapılacak belli başlı değişikliklerle karşılanacak seviyededir.ülkemizde tali kurucu iktidarların asli kurucu iktidarlaşması problemi yaşanmamalı.aksi takdirde hukuk devletinden bahsetmek komik olacaktır.

saygılar...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Adalet Bakanlığı tarafından yeni CMK Yönetmeliği ve yeni CMK Ücret Tarifesi Yayınland Av.Duran Küçüköner Hukuk Sohbetleri 10 04-07-2007 11:49
Anayasa Deişikliklerinin Anayasa Mahkemesince Denetlenmesiyle İlgili Bir Soru Batu Han Meslektaşların Soruları 2 24-01-2007 13:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,12976193 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.