Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Sinema ve Televizyon Filmler ve diziler üzerine sohbetler

yeni bir dizi

Yanıt
Old 25-09-2006, 13:15   #1
ahmetsacit

 
Varsayılan yeni bir dizi

Eğer televizyonda farklı bir dizi izlemek istiyorsanız
Sağır Odayı tavsiye ediyorum..

ayrıntılı bilgi için,

http://www.sagiroda.gen.tr/

http://www.kanald.com.tr/dizi/sagiroda/

Her pazartesi saat 20.00 de..
Old 27-09-2006, 14:43   #2
AV.DEMİR

 
Varsayılan

Kurtlar Vadİsİnİ İzlemedİm Ama Bİ Kanaatİm Var O Fİlm Hakkinda Sagir Oda Ninda O Fİlmİn BaŞka Bİr Versİyonu OlduĞunu DÜŞÜnÜyorum.....
Old 28-09-2006, 17:14   #3
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Radikal İki'de çıkan bir yazı...

Sağır Oda'da altın günü

Merakla beklenen 'Sağır Oda'da Mahir Günşıray da (sağda) oynuyor.
Soner Yalçın ve Cüneyt Özdemir, derin devlet içtihadının televizyondaki yorumunun kapanmadığını gösterecek yeni bir projeye imza attı. Hem de artarak devam eden derin devlet heyülasına yeni halkalar ekleyerek

10/09/2006 (3143 defa okundu)
GÖKHAN YÜCEL (Arşivi)
Daha yayına girmeden büyük ilgi uyandıran 'Sağır Oda' isimli televizyon dizisi büyük tartışmalara yol açacağa benziyor. Öyle ya, 'Kartallar Yüksek Uçar' ile başlayan sermaye, aile bağları ve mafya temalı yapımlar bu işe emek ve sermaye harcayanları şimdiye kadar hiç utandırmadı. Alan ve satan hep memnun oldu. Türkiye'nin 1980 sonrası yaşadığı sosyal ve siyasi metamorfoz sayesinde karanlık ilişkiler hayatımızın sıradan birer parçası haline geldi. İnsanların varoluşsal sorunlarına cevap aramak için bu karanlık ilişkileri bilme ihtiyacı fazlalaştı. İmdada devletin derinliklerine yapılan dalışlarda günışığına çıkarılan 'Deliyürek' ve 'Kurtlar Vadisi' yetişti. Şimdilerde her kanalda derin bir hikâyeye yer vermek neredeyse farz oldu.
Bu şekilde halkın derin devlet inancını neredeyse teolojik bir imana dönüştüren ve hatta artarak teleolojikleşen biçimde yeni bir kimliğin oluşumunu besleyen derin devlet 'vahiyleri' gönderilmeye başlandı. İnsanlar bu apokaliptik söylemi seyretti, inandı, benimsedi, uyarladı ve ona göre değişti. Kendilerini hep daha fazlasını istemeye ve görmeye alıştırdılar. Farklı bir mutluluk olarak apokatastasis inancın gerçekliğine tanıklık ettiler. Her biri kendi dünyasında egemeni, aynı zamanda kötüyle bağdaştırdı; böylece siyaset tanrısı şeytanla barıştırıldı.
Soner Yalçın ve Cüneyt Özdemir şimdi derin devlet içtihadının televizyondaki yorumunun kapanmadığını gösterecek yeni bir projeye imza attı (Dizinin ilk bölümü yarın Kanal D'de). Hem de artarak devam eden derin devlet heyülasına yeni halkalar ekleyerek. 'Kurtlar Vadisi' gibi bir 'konsepti' kurgulayan ve içine çeşitli politik mesajları serpiştirerek büyük bir ticari başarı yakalayan ekibin bazı isimleri önümüzdeki yayın döneminde Türk insanını 'altın' gibi en hassas noktalarından bir tanesiyle ekran başına çekmeyi amaçlıyor. Bilhassa derin devlet azizlerinin kutsal pazarlama hitapları ve sansasyonal buyruklarına tehlike çanlarının sesini da katarak: "Türkiye'nin bir sırrı aydınlanıyor! Tüm bildiklerinizi unutun... 'Sağır Oda' ezberinizi bozacak... Eğer MOSSAD altınları bulursa Türk ekonomisi çöker mi? Annelerimizin bilezikleri tehlikede mi? İş dünyasından magazin dünyasına, söylenemeyenler, tartışılamayanlar bu dizide...".

Altın ve Türkler
Altın, şüphesiz Türk toplumunun en zayıf noktalarından birisi olageldi. İnsanlar, altına hem sahip olmak hem de onu kolay yoldan bulmak özlemiyle yanıp tutuştu. Onun görgünün, efsanelerin, adetlerin ve sosyalleşmenin metasal bir izdüşümü işlevi hiç eksilmedi. Özellikle hanımların altına olan düşkünlüğünü, düzenledikleri altın günlerini, her tür düğün ve kutlamadaki uzun takı kuyruklarını, Haliç'in dibindeki Bizans hazinesi efsanesini ve hatta Anadolu'yu köşe bucak dolaşarak yurdun dört bir tarafını köstebek yuvasına çeviren define avcılarını da içine alan bu izdüşüm insanımızın en 'lüks' ve tutkulu meraklarından birisi haline geldi. Şimdi bu işten para kazanan kuyumcular, metal dedektör satıcıları, define haritası pazarlayıcıları, düğün davul ve zurnacıları kadar televizyon sektörü de üzeri bu merakla damgalanmış kendi başına birer altın külçesi olan dizi bölümlerini üreterek pastadan payını alacak.
Ve eğer 'Kavgam'ı 'bestseller' yapmış halkımız Üçüncü Reich'a olan ilgisi ile, bir tarafta Yahudilerin hamiliği ve diğer tarafta dünyanın aslında gizli hakimi olduklarını varsayan diyalektik tarih tezine inancını sürdürür de eskiden beri mahalle ve köy kahvelerinde yankılanan rivayetlerde anlatılan Tito'nun emaneti ve Moskova'dan getirilen altınlarla yapılan servetleri zikretmeyi devam ettirirse...
Konusu ve kurgulayıcılarının profili itibarıyla belgesel olmaya daha müsait olan bu hikâyenin niye bir televizyon dizisi olarak ekranlara taşındığını tahmin etmek, halk arasındaki rivayetlerin yalancısı olarak bunları hatırlayınca pek de zor değil aslında. Bu açıdan Soner Yalçın ve Cüneyt Özdemir bu sefer bir taşla iki değil birçok kuş vuracağa benziyor. Nazi Altınları mevzusu Türk izleyicilerin damak tadına göre şekillendirilip devrin devlet, istihbarat, aşk ve entrika kalıbına dökülerek ilgiye sunulacak. 'Kurtlar Vadisi'ndeki kıvam tutturulabilirse bu bir ilgiye sunma işinden çok, ekran başında milyonları toplayan kitlesel altın günlerine dönüşecek. Elbette içeriği bakımından biraz daha maço bir altın gününe.
Açıkçası, dizinin hikâyesine olan kişisel ilgim, geçen hafta içinde Cüneyt Özdemir'in 'Sağır Oda'dan bahseden açıklamalarıyla yeni bir boyut kazandı. Nitekim Özdemir, Bekir Hazar'a "Bizler haberciyiz... Bazen her şeyi haberlere yansıtamıyorsunuz doğal olarak... Ancak bunları dizi mantığı içinde vermekte mahsur yok... Dizideki birçok olay gerçek" şeklinde konuşmuş. Dizi daha başlamadan hakkında konuşulanlardan dolayı şaşkınlığını ifade etmiş. Dizi, bir yıldır senaryo aşamasındaymış ve sadece ilk bölüm 57 kez yazılmış. Bu kısmı yorumsuz aktarmak istedim. Lakin denilenler doğruysa, gazeteciliğin mesleki varoluş sebebi olan haza bir 'haber' atlanıyor ve yerine bir dizi yapılıyor demeye dilim varmadı.
Benimki, çok geniş bir coğrafyayı ilgilendiren ve ll. Dünya Savaşı sonrası üzerinde en fazla kafa yorulan komplo teorilerinin başında gelen 'çalıntı Nazi altınları' konusunun akademik ilgisinden ibaret. Zira, son bir yıldır ll. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin savaş ekonomilerini ayakta tutmak üzere, işgal ettikleri merkez bankalarından ve toplama kamplarındaki Yahudilere ait özel eşyalardan aşırdıkları altınlar konusunu araştırıyorum. Bu yüzden dizinin konusu beni salt bir seyirci olmaktan daha fazla, akademik merakım gereği heyecanlandırıyor. Ama ne yalan söyleyeyim daha konu hakkında topladığım binlerce sayfa malzemeyi ve konunun uzmanlarıyla yaptığım mülakatları derleyip kağıda aktaracak bırakın 57'yi, bir dakikalık fırsatım bile olmadı.
Kayıp altınlar ile ilgili olarak tarihsel arka planda kısaca değinilmesi gereken birkaç nokta var: İlk olarak, 'Nazi altınları', ll. Dünya Savaşı sonrasında hem akademik alanda hem de komplo teorisyenleri tarafından en çok tartışılan konulardan bir tanesidir.
İkincisi, bu hırsızlık mevzusunun kayıp altınlar boyutu kadar, tarihi eser, sigorta poliçeleri, mal ve toprak, kölelik, bonolar, özel eşyalar gibi yan konuları mevcut ve tümü büyük bir bütünü oluşturur. Konuya aşina birçok isim bu bütünü anlamadan tek tek altbaşlıkların bir şey ifade etmeyeceği görüşünü benimser. Bu da araştırmacıların işini zorlaştırır.
Üçüncüsü, 'kayıp altınlar' anabaşlığı hem Almanların savaş devam ederken çalarak Reichsbank'a koydukları kısmını, hem Bavyera'da ortaya çıkarılan çalıntı altınların Amerikalı askerlerin de karıştığı bir skandalla ortadan kaybolmasını hem de bu kayıp altınların savaş süresince ve sonrasında Naziler tarafından Almanya dışına çıkarılmasını kapsar.
Dördüncüsü, 'çalıntı altınlar' konusunun diplomatik miladı olarak 1944 yılı alınır. Nitekim 1944'de toplanan Bretton Woods Konferansının VI. bildirgesi tarafsız ülkelerde bulunan Nazi mal varlıklarının, altın stoklarının ve ticari tüm ilişkilerin dondurulmasını öngörürür. Tarafsız ülkelerdeki durumu yakından takip etmek amacıyla 'Safehaven' adlı bir program yürütülür. Bu dönüm noktasından sonra savaşın da sona ermesiyle beraber bir dizi gelişme yaşanır. 'Kayıp altınlar'a merak artar. Özellikle Amerikalılar Almanya'da dağ, tepe, köy, bucak, maden demeden 'goldrush' adı verilen bir arama seferberliği başlatır. Dönemin askeri istihbarat servisi OSS (Office of Strategic Services) işe el koyar. ABD Üçüncü Ordu'ya bağlı 90. birlikten iki asker, 1945'te tesadüf eseri Merkers potasyum madeninde gizlenmiş Nazi hazinesine ulaşır. İngiliz Devlet Arşivi Belgelerine göre 1950 itibarıyla kaybolan çalıntı altınların yüzde 58'lik bölümünün yeri tespit edilir.
Beşincisi, ll. Dünya Savaşı biter bitmez Soğuk Savaş patlak verir ve kayıp altınlara, özelinde belirlenen öncelikler bir anda unutulur.
Türkiye dahil 40 devlet
Ta ki, Soğuk Savaşın sona ermesiyle yeniden hareketlenen ve başını Dünya Yahudi Kongresi ile B'nai B'rith gibi uluslararası lobi gruplarının çektiği tartışma başlayana kadar. Özellikle Clinton döneminin etkili senatörlerinden Alfonse D'Amato'nun Maryland'deki devlet arşivlerinde çalıştırdığı araştırma asistanlarının elde ettikleri sonuçlar bir çığır açar. İşin peşi bırakılmaz. Yıl 1997...Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 40 devlet kayıp altınları görüşmek üzere Londra'da toplanır. Londra Toplantısı'nda sıkı işbirliği kararı alınır. Bir yıl sonrasında Washington Konferansı toplanarak Londra'da karara bağlanan işbirliğinin yanı sıra her bir ülkenin arşivlerini açması ve soykırım eğitimini artırmaları konusunda dikkatleri çekilir. Sadece kaybolan sanat eserlerini görüşmek üzere Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta 2000 yılında üçüncü bir konferans düzenlenir. Bu üç toplantıda da Türkiye Cumhuriyeti adına isimleri belli olan akademisyenler, çeşitli bakanlıklardan yetkililer, merkez bankasından görevliler, diplomatlar ve Yahudi cemaatinin temsilcileri hazır bulunur.
Tüm bunlar olurken ABD hükümeti, 1996'da dünyanın bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük araştırma ekiplerinden birinin başına Hazine Bakanlığı Müsteşarı ve ABD'nin AB'deki temsilcisi Stuart Eizenstat'ı getirdi. Doğrudan Başkana bağlı olan Eizenstat, altında çalışan tarihçi William Slany ile birlikte yaklaşık 15 milyon belgeyi tarayarak, 1997 ve 1998 yıllarında iki adet rapor yayınladı. Kendisi de Yahudi asıllı olmasından ötürü Eizenstat, görevini her zaman bir dava olarak benimsedi. Tüm mesaisini dünyayı gezerek, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine sayısız ziyarette bulunarak, Yahudi cemaatlerini bilgilendirmeye ve konunun takipçisi olmaya adadı. İsviçre ile çalıntı altınların iadesi ve tazminatları için yürütülen pazarlıklarda ABD heyetine başkanlık etti. Bu arada New York'ta, Doğu Bölgesi Mahkemesi yargıçlarından Edward Korman tarafından yürütülen ve tarafların anlaşmasıyla sonuçlanan davada İsviçre karşısında büyük bir zafer kazanılmasında başrolü oynadı.
Gelelim olayın Türkiye'yi ilgilendiren ve görünürde Soner Yalçın ile Cüneyt Özdemir'e ilham kaynağı olan kısmına.. Her ne kadar tüm 'Nazi altınları' konusu içinde büyük bir yere sahip olmasa da, Türkiye'nin savaşta tarafsız kalması, Almanlara önemli madenlerin satılması, çalıntı altınların bu ticarette kullanılması, sözü geçen altınların Merkez Bankası kasalarında saklanması dikkatlerden kaçmadı. Türkiye'nin 1939 ile 1945 yılları arasındaki altın stoklarının yaklaşık 15 milyon dolar değerinde artığı anlaşıldı. Bu bakımdan ll. Dünya Savaşı esnasında yaşanan savaş diplomasisi ve Naziler ile yapılan altın karşılığı ticaret, Türkiye'nin, 1996'da yeniden açılan dosyalar ışığında 'çalıntı altınlar diplomasisi' olarak adlandırabileceğimiz görüşmelerde taraf veya muhatap olmasına vesile oldu. Eğer Radikal İki'nin editörleri bana bir yazılık daha yer ayırma nezaketini gösterirlerse, 1945 ve 2002 yılları arasında Türkiye'yi ilgilendiren gelişmeleri 'Sağır Oda'nın Dili' başlıklı yazımda haftaya ele alacağım.
Editörün notu: Heyecanla bekliyoruz.
GÖKHAN YÜCEL: Oxford Üni.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dizi Pusulası Dosyanın Bir Parçası Mıdır Av.Ömer KAVİLİ Meslektaşların Soruları 6 27-01-2009 10:13
Dizi filmler ve HUKUK ahmetsacit Hukuk Sohbetleri 17 02-11-2008 13:00


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03274608 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.