Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Nur'un Merdiveni

Yanıt
Old 27-05-2010, 12:39   #151
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Aşkta mantık olsaydı, hiç pervaneler ışık için yanar mıydı?

Yel değirmeni mi bu?

Pervanesiz yel değirmeni icat etmenin vakti gelmiş demek ki!
Old 27-05-2010, 13:42   #152
Nur Deniz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Yel değirmeni mi bu?

Pervanesiz yel değirmeni icat etmenin vakti gelmiş demek ki!

Bu pervane o pervane değil ki, durduk yere yeni icatlar çıkarmayalım başımıza.
Old 29-05-2010, 02:48   #153
Nur Deniz

 
Varsayılan Ölüm Üzerine

Ölümden korkmayan var mı? Ya da ölümü düşünmeyen? Hiç sanmıyorum. Hepimiz aklımızın erdiği zamandan bu yana düşünürüz ölümü. Nasıldır? Sonuç mu, başlangıç mı? Birçok şey dinleriz yaşayanlardan. Çünkü henüz bunu yaşayıp da anlatabilene rastlamadık.

En çok genç ölümlerine, kanser gibi ağır hastalıklara, kazalara, ya da bedensel olarak acı çektiğine inandığımız insanlara içimiz acır. Bebek-çocuk ölümleri, yeni evli çiftelerin balayına giderken ayrılmaları sızlatır içimizi.

Yaşam boyunca merak ederiz kendi ölümümüzü. Yazarız, okuruz, birşeyler bırakmaya çalışırız yaşadığımızı ispatlarcasına. Bilinmezi bilmek için uğraşır dururuz.

Bazen bir yakınımızın kaybı hayat dengemizi altüst eder. Ruh halimizi ve karakterimizi değiştirir. Ya çok kırılgan, ya çok dengesiz ya da çok sessiz olabiliriz. Uzunca bir zaman yas dönemine girer her sözü kaybettiğimize yorarız. Bazen bir ömür boyu aklımızdan çıkmaz bu kayıplar. Vicdan hesaplaşmaları yapar, Ah keşke yaşasaydı! larla dolu cümleler kurarız.

Nereden aklıma geldiyse bu gecenin vaktinde yine ölümü düşünüp aslında ne kadar bencil olduğumu/olduğumuzu farkettim. Birgün mutlaka başımıza gelecek bir şeyi hergün düşünmenin anlamsızlığını ve bencilliğini farkettim. İnsanlar ölecek! Her canlı ölecek! Annelerimiz, babalarımız bizden önce ya da sonra çocuklarımız (eğer varsa), mahallenin bakkalı, köşedeki simitçide ölecek! Ölüme olan isyanımızın özlem duygusundan kaynaklandığını düşünüyorum. Bir daha görememek, dokunamamak, koklayamamak, sarılamamak. Sözlerin ve hayallerin yarım kalması. Bizimle ilgili yani.

Oysa kaybettiklerimiz bizi özlemiyor ve bunu hissetmiyor. Bunu yaşayan biziz. Özlem duygusu ile başa çıkabildiğimiz zaman ölüm acısının hafifleyeceğini düşünüyorum. Şöyle ki: Gidenin arkasında kalan boşluk bizim içimizde. Asla yeri doldurulamaz gibi mi davranalım, yoksa ölümü bir son nokta olarak mı görelim? Ölümü hayatın bir parçası olarak mı görmek lazım, yoksa hayatı ölümün bir parçası olarak mı görmeliyiz?

Birçok kayıp yaşadım. Özlemediklerimi kolayca atlatırken benim için, beni çok sevdiğine, hayatın her alanında yardımcı olacaklarına inandığım kişilerin kaybı daha zor geldi/geliyor. Bundan şunu anladım ki, ölümü bencillikle kınıyoruz.

Düşündüm de, aslında hayat ölümün bir parçası. O zaman bütüne savaş açmak, lanetlemek neden?

Aldığımız bu sondan kaçıncı nefes hiç düşündük mü? Ya bütün planlarımız yarım kalırsa?

Birçok sıfatlar koyar olduk ölümün önüne.Onurlu ölüm, zor ölüm, istenilen ölüm, ani ölüm, yavaş ölüm. Ne gereği varsa? Ölüm ölümdür.

Kısaca: Benden sonrası kıyamet. Yaşarken başa çıkamayacağımız duyguları yaşamayalım da. Hiç kimse yaşamasın!

O zaman bilinmezden az da olsa uzağa çekilmek lazım. Yaşamak. Kaybedince özleyeceklerimizi düşünerek yaşamak. En güzeli bu sanırım.

Ben düşündüm, siz düşünmeyin. Doğru bir sonucu yok bu gerçeğin.

Saygılarımla.
Old 30-05-2010, 14:10   #154
Nur Deniz

 
Varsayılan

Sizin için vicdan azabı duyan kimseyi teselli edecek kadar vicdanlı olmayınız.
Old 01-06-2010, 21:52   #155
Nur Deniz

 
Varsayılan

Küçüktüm
Çocuktum
Zil çalardı
Koşardım
Açardım
Evimin/evinin kapısını

Ellerine bakardım
Boş olmazdı ellerin
Sonra, boynuna atlardım
Keşke...
Ve hep
Gözlerine baksaydım

Çocuk aklım suçlu
Her çalışında
Kapımı/kapını
İlk önce
Sarılsaydım
Babacığım!...
Old 02-06-2010, 00:06   #156
Nur Deniz

 
Varsayılan Babam'la Bahar

Cılız, üflesen uçacak, iştahsız, hareketli,uykudan nefret eden, o zaman da geveze bir kız çocuğuydum.

Kışlar çok uzun sürerdi. Bahar neredeyse Mayıs ortasından sonra yüzünü gösterirdi. Sonradan öğrendik neden böyle olduğunu, coğrafya dersinde, karasallık ve yüksekliktenmiş.

Kaçamaklar yapardık baharda babamla birkaç yere. Gezmeye götürürdü beni. Hiç ''sus'' demezdi. Katlanır ve gülümserdi nefessiz konuşmalarıma.

Hiç unutmam, 6 yaşındaydım, ilk kez Antalya'ya amcamın yanına gittik. Hem de annem evde yokken ''Hadi!'' demesiyle. Nasılsa nerede olduğumuzu, oradan haber verirdik. Kırmızı el örgüsü bir hırkam vardı, yalnızca onu almıştım üzerime. Zor yetişmiştik otobüse. Hatta son metrelerde ensemden kavradığı gibi kucağına alıp koşmuştu, o zaman bana göre çok güçlü babam.

Üşümüştüm otobüste Mayıs ortasında. Ellerimi avuçlarına alıp ısıtmıştı öperek. Dizinde uyumuştum, V yakalı kazağı üzerimde örtülüyken. Isparta üzerinden gittiğimiz için otobüs beklerken hemen kalın bir kaban almıştı. Hazırlanmamıştık ki... Yakışıklı adamdı babam. Güzel giyinirdi. 25 yıl önce güneş gözlüğü takardı örneğin, kısa kollu gömleklerini kot pantolunun üzerinde bırakarak. Hergün boyardı ayakkabılarını. Yapmak istediğimde izin vermesine çok sevinmiştim. Ellerimle birlikte boyamıştım ayakkabılarını. Sonradan bağlarını da boyadığımı benden gizli yıkarken gördüğümde anlamıştım. Ama hiç söylemedim, söylemedi.

İlk kez o zaman görmüştüm denizi. Demişti ki:''Benim yaşama fırsatım olmadı deniz kenarında, inşallah sen yaşarsın!'' (Bunu ne zaman yapacağım bilmiyorum ama yapacağım!)

Haber verdik anneme. Doğrusu, söyledik ve hemen kapattık telefonu. Göz kırpmıştı bana.

Üç gün sonra döndük. Surat astılar ikimize de, hem annem hem abilerim. Doğrusu sussak bile çok da umursamadık.

Kasapların önündeki kediler gibi beklerdim babamı pürdikkat. Camda, balkonda. En çok odalardan birindeyken zilin çalması heyecanlandırırdı beni.Çünkü o zaman geldiğini göremezdim. Babam bana şeker, sakız, balon, top getirecek diye. Getirirdi. Her gelişinde olmasa da haftada en az üç kez. Elindekini aldıktan sonra kucaklardım. Çocuk aklı...

Ben babama hep ''Hoşgeldin babacığım!'' derdim. Hiçkimse öğretmedi. Bir öpücük alırdım yanağıma. Nefes almadan konuşurdum. Hiç bitmezdi ev içindeki hergün olan şeyleri anlatmam. Sabırla dinlerdi.

Kötü bir gün geçirdim bugün. Yoğun bir stres yaşadım. Tüm günümü çalışmaya verdim bu nedenle. Kimselere iş düşürmedim. Kolilerce ilaçlar servise geldiğinde çocuk gibi el çırptım.

Dönerken oğlumu aradım. O da çocuk. Bu akşam yeğenlerimle oynayacağını ,yarın gelmek istediğini söyledi, gelmedi. Yalnız kaldım.

İş edindim kendime, eniştem rahatsız, teyzemlere uğradım. Kaldım orada. Küçük çocukların babaları geldi. Karşıladılar. ''Hoşgeldin!'' dediler. O zaman büyümediğimi anladım. Ve her geçen günün özlemimi artırdığını. Gözlerim doldu. Evime geldim. Severim aslında evimi, evde olmayı. İçim buruk bu akşam. Yorgunluk ve hüzün konuğum.

Kapı zili çaldı. Ruh halim darmadağın oldu. Keşkelerle gözyaşı döktüm.

Koskoca kadın oldum. Neredeyse boyuma yakın oğlum var. Belki bin kez hem içimden hem de dışarıya en kesin olan sözcükle ''Babam öldü!'' dedim, kabullenemedim. Daha da çok özledim.

Küçük kızlarınızı sevin. Bir gün onları yalnız bırakacaksınız ve sizi çok özleyecekler. Bu gece mi? Yarın mı? Kim bilir? Ne zaman olursa olsun...
Old 02-06-2010, 21:32   #157
Nur Deniz

 
Varsayılan

Keçi boynozu gibi hayat, bir damla mutluluk için bir çuval odun çiğnemeye benzer!
Old 05-06-2010, 13:43   #158
Nur Deniz

 
Varsayılan

Bu bahçenin son gülüsün be güzelim
Dökme yapraklarını
Güneşin ışığına aldırma

Selvilerin gölgesinde kaldır başını güne
Yıldızlar altında dinlen
Çiy damlası kanasın renginde
İşte bence öyle değerlisin...
Old 06-06-2010, 00:03   #159
Nur Deniz

 
Varsayılan

Dünya dönüyormuş
Güneş batınca anladım
Yeniden anlayacağım döndüğü
Ben uykudayken
Güneş doğunca...
Old 07-06-2010, 00:44   #161
Nur Deniz

 
Varsayılan

Sayısal Düş/ünme

Yorgun uyanacağım sabah
Bu gece bin yüz
Bin insan ve bin yaşam düşüneceğim
Yetmeyecek

Bin gece, bin gün
Bin defa biri
Beni düşüneceğim
Faydasız

Bin defa biri düşünmek
Bir ben etmiyor
Bir etmeyen yaşamı düşünmek
Zor iş

Birini düşüneceğim
Ama
Bin defa bir yüz düşünmek
Çok yorucu
Uyuyacağım...
Old 07-06-2010, 19:04   #162
Nur Deniz

 
Varsayılan

Kanatsız martıya
Kuyruksuz yılana
Renksiz portakala
Yağmursuz buluta
Dilsiz bülbüle
Elsiz eldivene
Gecesiz dolunaya
Gülmeyen bir çocuğa sormak gerekli
Kaybetmek ne?
Old 11-06-2010, 17:45   #163
Nur Deniz

 
Varsayılan

Hiç Hep

Dişlerin fildişi kadar bile değerli değil
Tırnağın bir ağaca vermemiş adını
Merkezi olmadığın gibi dünyanın
0 noktası bile değilsin üstelik
Altın boynuzların arasında dönmüyoruz evrende
Sen sadece birimizsin
Hepimiz de seniz aslında

Egon yanıltıyorsa seni, mantığına sor
Ya da al eline bir ayna
Bak aynaya
Sen misin aynadaki
Aynadaki mi sen?
Sendeki gözlere değil
Sana bakan gözlere inan...
Old 11-06-2010, 17:52   #164
Nur Deniz

 
Varsayılan

Kasap Halıcı Kuyumcu

Kasap da benim deri de
Vururum yerden yere
Severim bildiğim gibi

Halı da benim halıcı da
Siler, silkelerim tozumu
Döverim
Dokuduğum gibi

Gümüş de benim kuyumcu da
Parlatırım,
Ya da atarım çamura
Değerini/mi bildiğim gibi
Old 28-06-2010, 16:36   #165
Nur Deniz

 
Varsayılan

Büyük ölçekli haritada zor görülen bu şehrin kaldırımları her öğleden sonra ıslanıyor. Bu hafta 3 kez dolu yağdı. Gökyüzü öfkeli bize, güneş kızgın. Yaptıklarımızdan çok yapamadıklarımızın ceremesini çekiyoruz galiba. Herşeyi bir kenara bıraktım ve herkesi. Ne yapamadım diye düşündüm.

Temmuza giriyoruz, camlar halen buğulu. Güneş perdesinin arkasından bakıyorum sokağa. Arabalar peşpeşe geçiyor, insanlar kaçıyor yağmurdan. Balkondaki asmanın yanında dikiliyorum bomboş, gözlerimi kapatıp yüzümü dışarıya uzatıyorum. Soğuk damlalar düşüyor yorgun yüzüme. Saçlarım ıslanıyor az az. Nefes alıyorum, yaşıyorum. Pişman olacağım birşey olmadı hayatımda diyorum kendime, öyle olması gerektiği için öyle oldu, böyle olması gerekeceği için böyle olacak...

Bazı kelimeler beyaz sayfaları kirletir bilirsiniz. Yazılmaması en iyisidir. Dilden çıkanların ise kirletmeyeceği şey yoktur. Geri alamaz, silemezsiniz. Yanıtlamadığım soru olmadı, sustuklarımı saymazsak.

Hep kıymet bildim, aşklarımın, sevdiklerimin, yaşamımdakilerin. Hain olmadım, beni seveni yarı yolda bırakmadım, yüreğime de ihanet etmemeye gayret ederek. Sevmediklerime adil oldum, bilen bilir.

Serin hava, akşama daha serin olacak. İçimi ıstacak sıcak birşey düşünüyordum ki farkettim;

Sevgilim
Özür dilerim
Yüreğim de özür diliyor senden
Seni istediğin gibi değil de
Bildiğimiz gibi sevdiğimiz için
Pişman değilmişiz
Hain de
Aşklarımıza ihanet etmemişiz
En çok o aşkı sevmişiz o anda
Diyelim diyor yüreğim




Old 05-07-2010, 11:47   #166
Nur Deniz

 
Varsayılan

Dudaklarımda gülümseme
İçimde bir sevinç
Yeniden görebilme umudu
Hatta senin olma telaşı
Bir de benim olman gayreti
Şurada, beynimin bir köşesinde
Güzel anılar olmasaydı
Şehirler arası otobüs yolculuğu bitmeyecekti
Senden ayrılmak ne zor olacaktı
İzmir...
Old 08-07-2010, 22:49   #167
Nur Deniz

 
Varsayılan

Ah yine çocuk olsam...Yaşanmışlıklar ve öğrenmişlikler bir kenarda yaşanmamış ve öğrenilmemişler olarak kalsa.

Oyuna doymasam, ses tonuma dikkat etmek zorunda kalmadan kavgalar etsem komşunun oğlanlarıyla, evlerine kadar kovalasam. Ertesi sabah hiç birşey olmamış gibi saklambaç oynamaya çağırsam, gelseler, unutsalar dünü. Eteğime bahçemizin meyvelerini doldursam, arkadaşlarıma dağıtsam eteğim yukarı ne kadar sıyrıldı düşüncesi olmadan. Annem oyunun en tatlı yerinde eve yemeğe çağırsa, doymadan idareten kalksam sofradan , elimde ekmek parçası ile koşsam sokağa. Abilerim fesatlıklarından elime çatal batırsalar ''Yanlışlıkla oldu'' deseler tek yanlışları bu olsa...Gizli içtikleri sigara paketlerinin yerlerini babama ispiyonlasam, babam da ''Zaten başlamışlar, yapmayın desem, dinlemezler ki'' dese beni sakinleştirse...

Dondurmalar aksa en güzel elbiselerime, ağzıma yüzüme bulaşsa, tek derdim limonlu mu daha güzeldi çilekli mi diye düşünmek olsa. Keçi gibi tırmandığım erik ağacından çatıya çıksam orada uyuyup kalsam, herkes telaşlansa, arasa beni, uyansam en rahat uykudan inemesem aşağı, merdivenle zar zor indirseler, annem süpürgeye sarılmışken beni evden babam kaçırsa bu kez de... Erik ağacı kesilsin diye annem ısrar ederken, kandırıkçı babam üstten hiç çıkmadığım dalı kesip anneminde gönlünü alsa.

Yıllardır dilimiyle karpuz yemiyorum, ısırabileceğim kalınlıkta dilimi babam elime verse ısırınca yanaklarıma karpuzun suyu bulaşsa, öpse sonra yanaklarımı. Yüzümü yıkasa, cebinden çıkardığı bez mendiliyle incitmeden yüzümü silse, en samimi öpücük oydu galiba, şimdi düşünüyorum da...

Kandillerde her evden farklı pişi kokuları yayılsa sokağa, diş bulgurları yapsa komşu teyzeler, ''köstek kesseler'' yeni yürüyen çocuklar düşmesin diye, kocaman kadınlar koştursalar sokakta. Evden dışarı kokusu sızan yemek piştiğinde komşuların hakkı olsa bizim evdeki tencerenin yemeğinde. ''Canı çekmiştir çocukların'' bahanesi hazır olsa gelen-giden yemeklerde.

Bayramlarda bayramlığımı beğenmemek beni kahretse, yenisini aldırsam, eski aldıklarını üzerimden yine çıkarmasam.

Tül perdeleri kesip kuzenlerle en küçük en güzel kızı süslesek gelin gibi, bir köşeye oturtsak, kımıldasa bağırsak... Makası saklasak ama yerine yeni perde bulamasak, azar işitsek, süt dökmüş kediye dönsek de yine de ertesi gün unutsak suçumuzu, hem bize kızsalar hem de duymuyoruz sanarak gülseler.

Kirazdan küpe taksa babam kulaklarıma ''Foto Ekrem'' e gitsek, bir babamın dizinde, bir de beyaz ponponlu çoraplarımla ayrıca beni çekse Ekrem amca...Birkaç gün sonra görebilsek o günkü pozumuzu. Her yıl babam bana altın küpe alsa, kolye taksa kendi eliyle ''Düşürürsen üzülme!'' dese de ben yine düşürünce ağlasam, yenisiyle avunsam.

Eve gelen faturalar sadece bir kağıt parçası anlamını taşısa, ha bir de postacı amcanın tanıdık olması bizi mutlu etse...

Hastalansam, ateşlensem, kendime geldikçe alnımda sıcak bir el hissetsem, o hafta sadece benim için yemekler yapılsa. Dizlerim kanasa koşarken, durunca farketsem acısını, arkadaşlarım gelse yanıma birşeyler yapabilme umuduyla.

Apandisit ameliyatı olan, bademciklerini aldıran çocukların hastane anılarını dinlesek, oyunlardan en güzel yerleri onlara versek.

Yeni alınan topumu babası olmayan kıza ağladı diye hediye etsem, eve geldiğimde ''Patladı, güzeli değilmiş!'' diye yalanlar uydursam, Abilerim bu kez de beni ispiyonlasalar. Ağlasam suç bastırmak için, kendim inansam yalanlarıma. Uyku herşeyin çözümü olsa...

Babamın elinden tutup adımlarını izleyerek, ritmik zıplamalarla yanında yürüsem ''Yılmaz'ın Kahvesi'' ne gitsek. Belimden tutup, dut ağacının altındaki masanın kenarına oturtsa, oraletin limonlu mu portakallı mı olduğuna karar veremeyip Çamlıca gazoz içsem.

''Tatlı Çarşamba'' lar olsa, sınıf arkadaşım kızlar bize gelse, ben onlara gitsem, hava kararmadan evlere dönme telaşı olsa. Doğum günlerim hiç unutulmasa, bir gün önce her yeri dağıtsam ne aldılar merakıyla. Toparlayacağım derken yorulsam. Takvimden koparılan sayfaları zorla okuttursam. Resim yaparken uyuyup, kendi masallarımızın hayallerini kursam, Ayşegül ü merak edip, Haidi ye özensem...

Yemek yapma denemeleri yapsak, beceremesek, utancımızdan zorla yesek, karnımız ağrıdığında gülseler bize. Pamuk şekerleri bitiremesem, yarısını babama zorla yedirsem, O da sevmese ben de ama almaktan yine vazgeçmesek...

Tombala oynasak yılbaşlarında...

Amcam, dayım uzaktan geldiğinde benim hediyem ayrı gelse...

Hiç büyümesem hiç...

Şimdi herşey anlamını yitirdi galiba. Dondurma istediğimde ''Sen çocuk musun?'' denilir diye vazgeçiyorum istemekten. Zaten alan da yok.

Sanıyorum babamı özledim yine, küçük bir kız çocuğunun gözlerinde yine baba varsa mutsuzdur, değil mi?

Yıldızları sadece merak etsek, üzüntüyle bakmasak uzaklara...
Old 12-07-2010, 08:43   #168
Nur Deniz

 
Varsayılan 3 Temmuz 2010

İzmir İzmir...

Hayata sevdalı üç romantik, romantik ve duygu yüklü bir kentte , deniz kenarında, çay içmek için buluştuk.

Hocam ın sesini ilk duyduğumda gözlerim dolmuştu 2 ay kadar önce. Hani insan çok önem verdiği bir kaybını bulur ya hiç ummadığı bir anda, işte tam öyle idi...

Pasaport iskelesinin hemen yanında bekledi Hocam beni. Sürpriz yapmak istedim, beni tanıyamayacağından emindim çünkü. 14 yıl bende neler neler değiştirmişti görünüş olarak. Öncesinde telefonla konuşurken Hocam tanıyamayacağı endişesini taşıyordu, haklıydı. Bu endişeyi güzel bir heyecana dönüştürmeyi düşündüm. Çünkü bir paylaşım sitesinde fotoğraflarını gördüğüm kadarıyla hiç ama hiç değişmemişti Hocam, sesi de.Taksi den indiğimde her şeyden kopmuş durumda,çevreme bakmaya başladım. Ne içten, ne samimi ve ne candan sarılmaydı o, gözlerim sulandı, Hocam sizinkileri de gördüm. Çay içmeye başladık, kaç oldu hatırlamıyorum doğrusu, hiç susmuyoruz, hiç ama...Bir de baktık ki uzaktan bir afet geliyor, abartı filan değil vallahi arkadaşım Sabiş, ayağa fırladık, sarıldık, yine gözlerimiz doldu. Boş kaldıkça ellerimiz hemen diğerimizin yanına sokulduk. Hocam 14 yıl önce bizden ayrıldığı kadar yakışıklıydı en az.

Sağ kolum güneşten yanmış, farkında bile değilim. Sohbet o kadar koyu, hayat o kadar canlıydı ki, ne iyi etmişim demeye başladım.


Öğrenciliğimden kalma birkaç fotoğraf almıştım yanıma. Hocam ın eline verdim. Güldü, verdiği cezaları anımsadı. Verilen cezaların haklı olduğu konusunda biz büyümüşlükle cevaplar verdik. ''Ben olsam ben de kendime ceza verirdim.'' de dedim.


Biz herkesi oradan başladık kıskandırmaya, telefon açtığığımız herkes orada olmak istedi. Kahkahalarımız taştı...Başka bir yerden başka bir nedenle tanıdığım bir Ablam ın da sesini duyma fırsatım oldu, her an Bursa da alabilirim soluğu. Biliyorum ki hazırda bir demlik çayım var orada. O kadar içtendi anlayacağınız. Hayret birşey, birbirinin yüzünü dahi görmemiş insanların konuşması komik değil, gerçekti.

Yürüdük. Sağda solda bir sürü inek maketi vardı, bir süt firması İzmir i ineklerle donatmış, kimi mayolu, kimi elbiseli, kimi derili, bir yerde kocaman bir biberon vardı ki Hocam ın espirisi halen beni gülmekten yerlere düşürüyor ''Bu biberondan emecek ağızı düşünemiyorum bile!''

Etrafa bakmaya ne fırsat? Yanımda çok yakışıklı bir adam, diğer yanımda bir afet, biri arkadaşım biri Hocam, daha güzel bir manzara olabilir mi?

Takıcı kadına takıldık Sabiş le, O bana ben O na hediye aldık birer tane, beğendik kendimizi, çok seviyorum o küpeleri, yakıştı da hani?

Dondurma yedik külahta. Çok güzeldi, seneye kadar yeter bana.

Harika bir yere oturduk, 2 ay öncesi de güzel dostlarla oturmuştum o sokağa... (Miko'nun hemen bu öncesindeki restauranta, adını hatırlamıyorum ama çünkü etrafıma bile bakmıyordum.)Hocamız doyurdu bizi, menü seçimini O'na bıraktık, içecek seçimini O da bize bıraktı sağolsun. Garson a takıldık, Onlar bizim sohbetimize kulak kabarttı, diğer masadakiler hissettirmeden kıkırdadı espirilere ama biz gördük vallahi bizim çocukluğumuza ve doğallığımıza gülüyorlardı.

Bir gelin geçti ki yaldır yaldır önümüzden, burnu havalarda, zavallım damat bükmüş boynunu arkada gitsem mi gitmesem mi tereddütlü adımları.. Aslında akıl verdik ama duyamadı garip. Köşeye varınca gelin sağa , damat sola kıvrılıverecekti de gariban bırakamadı.

Masa değiştirdik, ikramlar geldi geçti, sohbetler koyuldu, dertlerimiz deşildi, kapandı, yaralarımızı anlayanlara anlattık. Kalktık oradan. Giderken aklıma gelipte bir türlü alamadığım hediyemi orada biraz da zorla da olsa Hocam a alabildim. Sağolsun beni kırmadı. Yakıştı ama. Küçücük bir armağan işte.

Oturduk yine Kordon a, çaylarımızı söyledik ve ben bi serzenişte bulundum, 3 Temmuz da İstanbul dan İzmire taşınan arkadaşım Adli Tip ve sevgili zevcesi için Hoşgeldin Toplantısı düzenleniyordu. Sadece söyledim, beni bundan da mahrum etmemek adına hem Hocam hem de Sabiş imle Karşıyaka ya geçtik. Adli Tip e yeri öğrenmek için telefon açtığımda ''Hangi balığı söyleyelim, kaç kişi geliyorsunuz?'' diye sormasıyla bu sürprizi kendim nasıl bozduğumu düşünmeye başladım. Ama o saatte orada olmam ve Onları da görebilecek olmam benim için de ayrıca bir sürprizdi çünkü.Herkes bıraktığım gibiydi. Armağan Abim in son gördüğümki gibi güleç ve kendinden emin mutlu yüzü, Sinem ciğim hanımefendi tavrı, her zamanki güzelliği, bizleri kıskandıracak kadar güzel giyimiyle nazik ablacığım Ege,Özgür Karabulut un o üzerinden atamadığı ve kendini olduğundan da genç gösteren gülümsemesi, Suat Abi'nin ilk ve son gördüğümde de değişmeyen tavrı ve tarzı,Cengiz Abi nin 45'lik hali(kendisi de öyle dedi valla), süperkardeşimin süper gülüşü, önünde yine köfte olması hiç şaşırtmadı da beni, Sn Selim Balku ile ilk kez tanıştım henüz şaka yapabilecek kadar tanımıyorum.Hocam yaşını söylediğinde (53 yaşında ve emekli olduğunu söyleyince) Suat Abi nin yüz ifadesi görülmeye değerdi.Neredeyse saçlarının boya olup olmadığı konusunda iddaya gireceklerdi. Keşke daha uzun süre kalabilseydik ama ne yazık ki Manisa ya geçeceğimiz için erken kalkmak zorunda kaldık.Birçok dostumla da bir süre sohbet etme fırsatım oldu. En değer verdiğim Abilerim den biri olan Armağan Abim Hocama ''Ne iyi öğrenciler yetiştirmişsiniz!'' dedi, çok gurur duydum kendimle, bizle, dostlarımla. Ege yi ve Sabiş i bundan sonra benimde katılacağım her toplantıya davet edeceğim. İtirazı olan varsa şimdiden söylesin.

Hepsi birden Gülümse Hanım dan haberin var mı deyince, endişelendim doğrusu kötü birşey olduğunu ve haberim olmadığını düşündüm. Neyse ki gelememe ihtimalinden haberim olduğu için endişem geçti. Eve gider gitmez aradım ve kısa bir süre konuşmakla iyi olduğundan emin oldum.

Toplantı toplantıya eklendi çok kısa sürede olsa...

Yüzümüzdeki gülümsemeler gerçek. Çok mutluyduk. Ve ben büyük bir mutluluğu, muhteşem bir hatırayı yüklenip Konya ya döndüm.

İçimde inanılmaz ve güzel bir heyecan var şimdi. 24 Temmuz a az kaldı, bu kez mezun olduğum okulun tüm mezunlarının katılacağı çok büyük bir toplantı var Konya da.

Az kaldı...
Old 12-07-2010, 22:02   #169
Nur Deniz

 
Varsayılan Giriş Gelişme Sonuç

Girişi vardır aşkın
Gözlerin büyür büyür kocaman olur
Kalbin çarpar, durduramazsın
Yanakların yanar alev alev
Söndüremezsin
Düşünde görür de
Uyanamazsın

Gelişmesi vardır aşkın
Cümleler kırar kabukları
Bakışlar yakınlaştırır iki yabancı insanı
Merak uyandırır
Bildikçe sever, öğrendikçe yaşarsın

Sonucu vardır aşkın
Öylesi de vardır böylesi de
Acısı ve tatlısı da vardır
Zamanlı ya da zamansızı
Ansızını vardır
Ama mutlaka bitişi vardır

Gidişi vardır yarin
Sessizce
Ardına bakmadan
Suskun…

7/7
Old 29-07-2010, 01:03   #170
Nur Deniz

 
Varsayılan

Hani ellerin vardı, kocaman
Saçlarımı okşardın...
Taş altından çıkmış gibi duyarsızım
Yağmurunu dökmüş bir bulut gibi umarsız, belki...

Dizine koyduğum başım, sağ
Avucunda ellerim, küçücük hala
Ben hiç büyümeyen kız çocuğu, bu gece
Seni, ellerini, sesini özledim
Bu da olmasa
İyiyim ben, babacığım...
Old 16-08-2010, 03:34   #171
Nur Deniz

 
Varsayılan Unutmayin, Unutturmayin!

Günlerdir aklımda aslında, yaşam ve ölüm. İki keskin çizginin ortasındayız her nefesimizde. İnsan güçlü denir, insan doğanın hakimi, insan dünyanın yöneticisi. Hayır, biz insanlar bir nefes alımı ile nabzın durması kadar basitiz.

17 Ağustos 1999, hatırlamayan var mı?

O gün insanlar, sevgililerinin yanında, eşlerinin kucağında uyurken, çocuklarının elleri tenlerine değerken, ya da uzun süredir göremediği bir dostunu, annesini, babasını göremeden hayata gözlerini kapattı. Beton duvarların altında kalarak, üzerlerinde binlerce ton ağırlıkla, gün ışığını göremeden. Birçoğu yardım seslerini duyuramadı. Aileler yarım kaldı, dostlar gitti. Halen daha kayıp insanlar aranıyor.

Ben 17 Ağustos tan değil, Ağustos ayından korkuyorum. Hiçbir dostumu, arkadaşımı, ailemden birini, hatta tanıdığım birini kaybetmememe rağmen korkuyorum depremden. İnsanların çaresiz kalmasından. Yiyeceksiz, açıkta, acılı kalakalmalarından.

En az 700 km uzaktaydım ben deprem olduğunda. Yeni bir bebek dünyaya gelmişti. Kız bir bebek. Yorgunlukla başımı koymuştum yastığıma. Uzakta, Aksaray'da, elektirikler kapandı. Kimsenin inanmadığı köpek sesleri duyuluyordu gerçekten. Kapı bile açılıp kapandı. Kalkıp, kapının arkasına bir sandalye koyup yeniden uzandım yatağıma.

Ve ertesi sabah...

Binlerce insan, anne, baba, çocuk, kardeş, sevgili, arkadaş, komşu güneşin doğmuş olduğunu gören ben kadar şanslı değildi.

Az sonra güneş doğacak.

Ve biz, hala nefes alanlar, kalbini yerinde hissedenler, dertli, çaresiz, kötü durumda olanlar, uykumuzu kaçıran sorunlar yaşayanlar düşünün lütfen, çok şanslıyız. Güneşin doğuşunu görebileceğiz.

Aksi ispatlanana kadar az sonra güneşin benim için doğduğunu varsayıyorum. Ayı görünce de ''En güzel ay bu akşam doğdu!'' diyeceğim.

Ve ben güneşle birlikte sevdiğim herkese bugün ''Seni seviyorum!'' diyeceğim. Aldığım nefesi daha çok çekeceğim içime. Suyun bile tadını alacağım. Şeftali kesince koklamadan yemeyeceğim. Bugün yalnızca yaşamanın ve sevdiklerimi kaybetmemenin ayırdına varacağım.

Lütfen!..

Depremi yaşayanlar, üzülmeyin... Onca yıl sonra yapması zor olsa da, bugün kayıplarınızı en güzel anıları ile anımsamaya çalışın.

Gün bitince, gecenin koyu rengi bir yorgan gibi üzerimizi örttüğünde ağlayalım. Utanmadan, aldırmadan. Bırakın içli, duygusal, ağlak desinler. Hatta deli desinler. Yaşamadığı birşey için ağlıyor desinler.

Dokunun sevdiklerinize, saçlarını koklayın...''İyi ki yanımdasın!''ı söyleyin ve ''İyi ki varsın!''

Yıkılan binaların diğer binalar arasında eksik kalması gibi olmasın, bugün herşeyi bütün kalbinizle sevin...

50.000'e yakın insan için 50.000'er sayfa yazılsa da, 50.000 hayat zor anlatılır. Daha kolay yolu var: Lütfen!

Unutmayın, unutturmayın!

Saygılarımla...
Old 04-09-2010, 00:29   #172
Nur Deniz

 
Varsayılan

Nereden geçtiyse elime
Şu saplı süpürge, bir de su...
Yıkarken, süpürürken, temizlerken merdiveni
Sarı, turuncu, kahverengi yapraklar arasında
Taze filizler, yeşil dallar da kayboluverdi
Şimdi en tepedeki basamaktan bakıyorum
İlk basamağa, yaşıma, yaşamıma
Acılar unutulmuş, hayaller yaşanmış
Hoş kokulu temizliğin ardından kalan
Ben, keyfim, bir de keyfimin kahyası...
Old 08-09-2010, 03:21   #173
Nur Deniz

 
Varsayılan

Dedim ki,
Seni seviyorum
Gözlerime baktı
Gece gözleriyle
Sustu...

Dedim ki,
Biliyor musun?
Sustu...
Baktı
Senin için herşeyi yaparım
Dedi ki,
O zaman içme şu dumanı
Sustum

Anladım ki,
Karşılıksız sevmiyorum
Sekiz yıllık bir yürek
Sevmeyi benden daha iyi biliyor
Utandım...
Ağladım...

07.09.2010

Not: Ben dün oğlumdan utandım. Bir gerçeğin ayırdına vardım. Sağlıklı değilim, hastayım. Bağımlılık bir hastalıktır. Ben dün, yaşamımın en büyük dersini minik bir varlıktan aldım.
Old 12-09-2010, 23:07   #174
Nur Deniz

 
Varsayılan

Uyu güzel gözlüm
En güzel düşünü gör
Uçsuz bucaksız bahçelerde koş

Uyu güzel gözlüm
En güzel sesinle şarkılarını söyle
Hayallerinden büyük aşklara dal

Uyu güzel gözlüm
Yarının alınmamış gibi
Yaşamına engel konulmamış gibi uyu

Uyu güzel gözlüm
Minik yüreğinle bir dilek tut
Belki tutar, belki geleceğin gelir geri...
Old 30-09-2010, 01:00   #175
Nur Deniz

 
Varsayılan

Bir kız çocuğu
Duvar dibine yaslanmış
Duymuyor kimseyi

Kabahatli belli
Gözleri yerde
Korkuyor ve düşünceli

Biraz umut kalmış elinde
Sıkıca kapattı ellerini
Koşarak evine gitti
Old 03-10-2010, 13:19   #176
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Bir kız çocuğu
Duvar dibine yaslanmış
Duymuyor kimseyi

Kabahatli belli
Gözleri yerde
Korkuyor ve düşünceli

Biraz umut kalmış elinde
Sıkıca kapattı ellerini
Koşarak evine gitti
Biçim olarak haikuya benzemese de içerik olarak haiku tadında nefis bir tablo çizmişsiniz. Öyle bir tablo ki, herkesin çocukluk anılarında yer alan bir hikayenin resmi. Kutlarım.

Saygılarımla
Old 04-10-2010, 22:06   #177
Nur Deniz

 
Varsayılan

Kalabalığın nefesini duyuyorum
Bazen uğulduyor başım
En çok dokunan
Duyulmayan çığlığım

Bu gece yalnızlığım kor ve alev
Isınmaya uzanmış ellerim
Uzaklaşan adımların sesi
Derin uykunun
Bilmem kaçıncı evresi
Old 04-10-2010, 22:16   #178
Nur Deniz

 
Varsayılan

Uykucu dediğim kız çocuğu
Sonunda itiraf etti
Meğer en güzel yaşamı
Düşlerde yaşıyormuş
Old 05-10-2010, 13:03   #179
Nur Deniz

 
Varsayılan

Yalındır, çıplaktır aşk
Ömürde bir kez gördünse yüzünü
Baktığın yüzlerde
Hemen tanırsın

''O'' haline, ''Bu'' haline çekmeye gelmez
Kırılgan, hassastır aşk
Aramak anlamsız çoğu zaman
Bazen gözlerini kaçırmak bile yeter
Old 14-10-2010, 20:50   #180
Nur Deniz

 
Varsayılan

Son'da Bahar

Sokak kapısından içeri
Serin rüzgar vuruyor
Ürperiyor içim...
Yapraklar heryerde
Sarı, turuncu
Kahvenin binbir tonu

Yer yer yeşillenmiş
Baharın son çimleri
Kağıt mendilim emiyor çiyleri

Bacalarda duman, erken...
Bulutlar aralansa da
Güneşin rengi cılız bir ışık
Isıtmıyor kimseyi, beni...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08660102 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.