Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

7- Tanıkla ilgili içtihatlar

Yanıt
Old 12-10-2009, 08:46   #1
halit pamuk

 
Varsayılan 7- Tanıkla ilgili içtihatlar

TANIK



1.Tüzel kişilerin taraf oldukları davada, o tüzel kişiliğin temsilcisi durumundaki kişiler, tanık olarak dinlenebilir mi?


Tüzel kişinin taraf oldukları davada tüzel kişiliğin kanuni temsilcileri tanık olarak dinlenemez. Bu kişilerin isticvap yoluyla çağrılması gerekir.

“Usulüne uygun olarak dosyaya sunulan belgelerde yer alan ibarelerin şerhlerin açıklanması hususunda, belgelerde imzası bulunanların mahkemece dinlenmesi mümkün olup, tüzel kişilerin dava sırasındaki temsilcileri tanık olarak dinlenemezler, davadan daha önceki temsilcilerin tanık olarak dinlenmesine kanuni engel yoktur. Bu sebeple mahkemenin tanık dinletme talebinin reddine dair ara kararı yerinde olmamıştır” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas : 2007/11-438 Karar : 2007/432)



2.Köy ortak mallarını ilgilendiren davalarda tanık olarak köylüler dinlenebilir mi?


Köy orta mallarını ilgilendiren davalarda köy halkı taraf olduğu için tanık olarak dinlenemez. Yargıtay bir kararın da HUMK.254 gerekçe yaparak köy halkının tanık olamayacağına karar vermiştir. “Davacı dava konusu taşınmazın kültür arazisi olduğunu ileri sürdüğüne ve davalılar da bu yerin köye ait mer'a bulunduğunu savunduklarına göre, tanıkların aynı köyden değil, komşu köylerden seçilip dinlenmeleri gerekir. HUMK. nun 254. maddesi hükmüne göre, davada yararı bulunan kimselerin tanık olarak dinlenmesi mümkün değildir. O itibarla, tarafların komşu köylerden bilirkişi ve tanık göstermeleri yönüne gidilmesi ve bundan sonra tanıkların celp edilip dinlenmeleri ve birlikte değerlendirildikten sonra uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekir.” (8. HUKUK DAİRESİ E. 1985/9277 K. 1985/9508 T. 15.10.1985)

3. Davaya ihbar edilen kişi tanık olarak dinlenebilir mi?

Kendisine dava ihbar edilen kişi, davaya katılıp taraf sıfatını kazanmadığından, tanık olarak dinlenmesi mümkündür.( HUKUK GENEL KURULU E. 1983/11-267 K. 1985/97 T. 15.2.1985)



4. Taraf vekilleri tanık olarak dinlenebilir mi?

“Davalı tarafından davacı vekili tanık olarak gösterilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 245/4. ve 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 36/1-2. maddesi gereğince yapılacak iş davacı asilden muvafakat edip etmediği, davacı vekilinden de tanıklıktan çekinip çekinmediğini sormak sonucuna göre işlem yapmaktır. Bu yön gözönünde tutulmadan yazılı gerekçe ile tanığın dinlenmemesi savunmayı kısıtlayan sonuca etkili önemli usul hatası olup bozmayı gerektirir”( .” (2. HUKUK DAİRESİ E. 1997/11134 K. 1997/12714 T. 24.11.1997)



5. Tanıklıktan çekinen kimsenin çekinme talebini, tanığı göstermiş olan taraf kabul etmezse;

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 251. ve devamı maddeler gereğince hakim bu konuda hadise şekline inceleme yapar karar verir.

“Davalı tanığı Osman Uğur Esmerli masrafı davalı tarafından verilmiş ve davetiye ile çağrılmıştır. Fakat tanık 18/04/1994 günlü dilekçe ile şahitlikten çekindiğini bildirmiştir. Tanık şahitlikten imtina ederse sebebinin yanında delillerini de bildirmek zorundadır. ( HUMK. m. 250 ) Tanık taraflarla akrabalık durumunu belgelememiştir. Tanık çekinirse Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 251. ve devamı maddeler gereğince hakim bu konuda hadise şekline inceleme yapar karar verir. Bu yönler üzerinde durulmadan davalı tanığının dinlenmemesi sonuca etkili usul yanlışlığıdır.” (2. HUKUK DAİRESİ E. 1994/12296 K. 1994/1222 T. 2.2.1995)

6. Mahkeme re’sen tanık dinleyebilir mi?

Mahkeme, dava dosyasına usulüne uygun biçimde girmiş belgelerde isimleri yazılı olan kişileri kendiliğinden tanık olarak dinleyebilirler.


7. Davalı, cevap dilekçesinde, tanıkların isim ve adreslerini bildirmiş ve giderleri de yatırmış ancak ondan sonraki duruşmaya gelmemiş ise, davalının göstermiş oldukları tanıklar dinlenir mi?


“Davalı hakkında gıyap kararı ittihaz edilmeden önce mahkemeye gönderdiği dilekçesinde şahitlerini göstermiş ve masraflarını da yollamış olduğu halde bu delillerini nazara alınmadan …… davanın kabulü ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır.” (HGK.m.13.1965, 2/12-19)


“Davalı taraf, 24.9.2003 tarihli dilekçesi ile tanıklarını mahkemeye bildirmiştir. Mahkemece, davalının yokluğunda yapılan 10.2.2004 tarihli oturumda, masrafları verildiği takdirde tanıklar adına davetiye çıkarılması şeklinde ara kararı verilmiş; ancak, tanıklar dinlenilmeksizin hüküm oluşturulmuştur.

Tanık bildiren tarafın, tanık ücreti ve davetiye giderini peşin olarak karşılaması asıldır. Aksi halde, mahkemece tarafa bu yönde olmak üzere kesin süre verilmesi ve yerine getirilmemesi durumunda da tanık deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılması gerekir. (HUMK.m.414). Bu noktada, ara kararının açık ve net; sonuçlarının da kesin ve anlaşılabilir bir şekilde ilgili tarafa anlatılması, tutanağa da aynı biçimde yansıtılması gerekir. (HUMK.m.163). Sair yandan, ilgilisinin yokluğunda verilen ve aleyhe sonuçlar içeren ara kararlarının bildirilmesi ve bunun da 7201 s. Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak yapılması; giderlerin ise, taraflardan alınması veya suçüstü ödeneğinden karşılanması gerekir. (HUMK.m.415). Somut olayda, mahkemenin yukarda yazılı ara kararı usule uygun bulunmadığı gibi; ilgilisine bildirilmediği için sonuç doğurucu nitelikte değildir. Bu nedenle, davalının tanık deliline dayanmaktan vazgeçtiği de benimsemez. Mahkemece, açıklanıp gösterilen usul kuralları uyarınca işlem yapılmak üzere kararın bozulması gerekmiştir.”(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas : 2004/10327 Karar : 2005/4392)


8) Tanık listesi sunulması için kesin süre verilmişse;


a) Taraf, kesin süre içinde tanık listesini vermezse,

tanık dinletme hakkı düşer.


b) Kesin sürede tanık listesi verilmemiş ancak ilk oturumda tanıklar hazır edilmişse,


tanık gösterme hakkının düşmesinden bahsedilemez. Yargıtay içtihatlarına göre de;

“Davalıya 4.6.2004 tarihli oturumda delillerini sunmak üzere 20 günlük kesin mehil verilmiş duruşma 29.9.2004 gününe bırakılmıştır. Davalı kesin süreden sonra 24.8.2004 gününde tanık listesi vermiş ve duruşmanın atılı bulunduğu 29.9.2004 tarihinde tanıklarını hazır ettiğini bildirmiştir. Kesin mehil amacına ulaşmıştır. Davalı tanıklarının dinlenerek delillerinin birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar vermek gerekirken yazılı biçimde karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas : 2005/2486 Karar : 2005/4311)


“ Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal, tesçil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davacının 10 günlük kesin önel içinde delil listesi bildirmediği için davanın reddine karar verilmiştir.Gerçekten, 6.11.2001 günlü oturumda mahkemece, tarafların delillerini bildirmeleri için 10 günlük kesin önel verilmiş, davacı vekili tanık listesini bu süre geçtikten sonra 19.11.2001 gününde vermiş ancak bir sonraki 29.1.2002 günlü oturumda tanıklarını hazır bulundurarak dinlenilmelerini istemiştir.
Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır.Bu sürelerin bazılarını yasa bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Yasal süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu sebeple HUMK.nun l59. maddesinde açık hükmünde belirtildiği gibi yasanın tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı kanunun l63. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekirki,ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine kanuni olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazan davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, yasanın amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ait ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önliyecek şekilde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkca anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olaya gelince, yukarıda değinildiği üzere, kesin önelin esas amacı, davanın gereksiz yere uzatılmasını önlemek, adaletin bir an önce tecellisini sağlamaktır.Davacı, kesin önel içinde tanık listesini bildirmemiş ise de, sonraki celseye tanıklarını bizzat getirmiştir.Öte yandan mahkemece öteki delillerde tam olarak toplanmamıştır.Bu halde yeni bir oturum tayinine sebebiyet verildiğinden davanın uzaması veya uzatılmasından söz edilemez.Gerekli ve yerinde olmayan kesin önele yaptırım uygulanması doğru değildir.
Hal böyle olunca, davacıların tanıklarının dinlenilmesi ve bundan sonra bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan sebeplerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine 29.5.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi”( Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas : 2002/6216 Karar : 2002/6900)


c) Verilen kesin süre, “delillerin gösterilmesi” şeklindeki genel bir ifadeye dayanıyorsa, bu durumda kesin süre içinde tanık listesini sunmayan tarafın tanık gösterme hakkı düşer mi?


Tarafa verilen kesin sürenin tanık göstermek için verildiğini kararda açıkça belirtilmelidir. “Delillerin gösterilmesi için kesin süre verilmesi” şeklindeki ifade, tarafın tanık gösterme hakkının düşmesine neden olmaz.

“19.06.2002 günlü ilk oturumda mahkeme ( taraflara bütün delillerini 10 tarih içerisinde yazılı olarak bildirip, karşılıklı tebliğ ettirmek üzere kesin süre verilmesine, sonuçları anlatıldı) karar vermiştir.Davacı vekili 10 günlük kesin süre içerisinde ara kararı gereğini yerine getirmemiş, fakat takip eden 17.09.2002 tarihli oturumda tanık listesini vermiş ve hazır bulunan tanıklarının dinlenmesini istemiştir. Bu oturum ara kararının (l). maddesiyle delil listesi süresinde verilmediğinden davacı vekilinin tanık dinletme isteği reddedilmiş, (2). maddesiyle de davalı vekiline tanık ücreti ve davetiye giderini yatırması için süre verilmiş ve duruşma 14.11.2002 gününe talik edilmiştir.
İlk oturumda verilen kesin süre yalnızca delillerin gösterilmesine ait olup; açıkça tanık listesi verilmesi ve davetiye çıkarılması konusunda kesin bir mehil söz konusu değildir. Kesin mehilin amacı davanın biran önce sonuçlanmasını sağlamaktır.Olayımızda tanık listesinin 10 tarih içerisinde verilmemesi duruşmanın ertelenmesine sebep olmamıştır.Tanık listesinin 10 günlük kesin süre içerisinde verilmesi halinde de 17.09.2002 günlü oturumda yine davacı tanıklarının dinlenmesine ve bu amaçla gereken giderlerin yatırılmasına karar verilecekti. Nitekim aynı oturum (2) s. ara kararı ile bu konuda davalı vekiline mehil verilmiştir. Kaldı ki davacı vekili dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayandığına göre; davacının listesini verdiği tanıkların dinlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı biçimde karar verilmesi doğru bulunmamıştır. ( H.G.K. 6.4.1994 tarih, 6/945 195 S. Kararı)” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas : 2003/2404 Karar : 2003/3655)


9) İkinci tanık listesi verilemez. Tanık listesinde ek tanık listesini verme hakkını saklı tutmak suretiyle ikinci tanık listesi verilebilir mi?


“Davada ek tanık listesi verilemez. Ancak listenin altına konan, "sonradan adresi tesbit edilecek diğer tanıkların da bildirileceğine" dair ihtirazi kayıt geçerlidir ve bu suretle bildirilen tanıkların da dinlenilmesi gerekir.” (HUKUK GENEL KURULU E. 1980/2-2351 K. 1983/708 T. 22.6.1983)

Ancak bu halde, tarafa kesin süre verilerek tanıklarını göstermesi istenmelidir. Aksi takdirde, ikinci tanık listesi verme yasağından kolayca kurtulma imkanı sağlanmış olur.

10. Karşı tarafın muvafakati ile ikinci tanık listesi verilebilir mi?

Muvafakatle ya da ıslahla ikinci tanık listesi verilmesi mümkün değildir. (Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü-2.c.Shf.1780.) “H.U.M.K.nun 274. maddesi hükmüne göre bir davada ikinci tanık listesi verilemez.Karşı tarafın açık kabulü veya sessiz kalması dahi bu emredici usul kuralını değiştiremez” (8. HUKUK DAİRESİ E. 2000/1880 K. 2000/5708 T. 4.7.2000)



11. Tanıkların hepsi ölmüşse, ikinci tanık listesi verilebilir mi?

Tanıkların ölümü için yasada özel bir açıklama yoktur. Özel durum değerlendirilmeli ve davalının göstereceği tanıklar dinlenmelidir. (4. HD 27.03.1972, 264/2609)

12. Yetkisiz mahkemede tanık listesi sunulduktan sonrada yetkili mahkemede ikinci tanık listesi verilebilir mi?

Yetkisiz mahkemede verilen tanık listesinden sonra ayrıca yetkili mahkeme de tanık listesi verilemez. (2. HUKUK DAİRESİ E. 2000/4449 K. 2000/7548 T. 6.6.2000)

13. Dava dilekçesi ile tanıkların bildirilmesi tanık listesi niteliğinde midir?

Dava Dilekçesinde tanıkların bildirilmesi de tanık listesi niteliğindedir. (8. HUKUK DAİRESİ E. 2003/4785 K. 2003/5884 T. 29.9.2003)

14. Bir taraf tanık listesi vermeden tanıklarını dinletmişse, daha sonra tanık listesi verebilir mi?

Bir taraf,tanık listesi vermeden, tanıklarını dinletmişse, ondan sonraki oturumlarda yeni tanık listesi veremez; yani tanık listesi vermiş gibi işlem görür. (Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü- 2.c.Shf.1780)

15. a) Karşı taraf, tanık listesini veren tarafın dinlenmesinden vazgeçmiş olduğu tanıkların dinlenmesini kendisi isteyebilir mi?

Bununla birlikte; bir taraf karşı tarafın muvafakati aranmaksızın tanık dinletmekten vazgeçebilirse de, karşı taraf diğer tarafın vazgeçtiği tanıkların dinlenmesini kendisi isteyebilir. Öyle ki, daha önceden tanık listesi vermiş olsa ve bu listede karşı tarafın listesinde yer almasına karşılık daha sonra vazgeçtiği tanığın ismi yazılı bulunmasa bile, diğer tarafın dinlenmesinden vazgeçtiği tanıkların dinlenmesini isteyebilir. Bu halde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 274. maddesindeki ikinci tanık listesi verme yasağı uygulanmaz. Çünkü karşı taraf, o tanıkları diğer tarafın delil listesinde bulunması nedeniyle kendi tanık listesine yazmamış olabilir. (HUKUK GENEL KURULUE. 2007/8-424K. 2007/431 T. 20.6.2007)

b) Tanık listesini veren tarafın dinlenmesinden vazgeçmiş olduğu tanıkların dinlenmesine mahkeme resen karar verebilir mi?

Bir tarafın dinlenmesinden vazgeçtiği tanıkların dinlenmesi karşı tarafça istenmemiş ise, mahkeme, kendiliğinden re'sen vazgeçilen tanığı yada tanıkları çağırıp dinleyemez. ( Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü İstanbul 2001 6.Baskı Cilt 3 Sayfa:2595 vd, Dr.Mesut Ertanhan, Medeni Yargılama Hukuku, Tanık ve Tanıklık, Seçkin Yayınları Ankara 2005 sayfa 201 ) .” (HUKUK GENEL KURULUE. 2007/8-424K. 2007/431 T. 20.6.2007)



16. Tanık listesini veren taraf, tanık ücretlerini ve davetiye giderlerini ödemek zorundadır. Hakim tarafından verilen kesin sürede masraf yatırılmazsa;

Taraf, tanık dinletmekten vazgeçmiş sayılır.

“Hukuk usulüne göre iddia veya savunmasını tanıkla ispat etmek isteyen taraf öncelikle tanıklarını hangi konuda dinleteceğini mahkemeye bildirir. Mahkeme bunun üzerine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 218. maddesine göre o konunun tanıkla ispat edilmesinin mümkün olup olmadığını inceler ve bir karar verir. Mahkeme, ispat edilmek istenen konunun tanıkla ispatının olanaklı olduğu sonucuna varırsa, tanık gösterme talebinde bulunan tarafa tanıklarını göstermesi için uygun bir süre verir. Tanık listesi veren taraf gösterdiği tanıkların ücretlerini ve davetiye giderlerini mahkeme veznesine ödemek zorundadır. Yargıç tarafından verilecek kesin süre içinde ücret ve giderleri ödemeyen taraf tanık dinletme isteğinden vazgeçmiş sayılır.

Somut olayda davalı tarafça 5/5/1999 tarihli dilekçeyle mahkemeye tanık listesi verilmiştir. 29/6/1999 tarihli oturumda davacı vekili davalı tarafın tanık dinletme isteğine karşı yazılı beyanda bulunacağını ifade etmiş ise de sonraki oturumda tanıklar dinlenmeden hüküm kurulmuş ve mahkemece isteğin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar Hukuk Usulünün 218, 289, 292, 294, 414 ve 423. maddelerine aykırı olup savunma hakkını kısıtlar niteliktedir. Bu sebeple bozulmalıdır.(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas : 1999/10359 Karar : 2000/1456)

a) Mahkeme tanık ücretini ve davetiye giderlerini yatırılması şeklinde genel bir ifade ile yetinirse, kesin süreye uyulmaması durumunda yine tanık dinletmekten vazgeçmiş sayılır mı?

“Kesin süre verilirken tanık ücretleri ve çıkartılacak davetiyelerin giderlerinin ne olduğu açıklanmamıştır. Usulüne uygun verilmeyen kesin süre ile ilgili ara kararı sonuç doğurmaz.” (2. HUKUK DAİRESİ E. 2004/16477 K. 2005/2581 T. 22.2.2005)

“Tanıklara davetiye çıkartılması için taraflara mahkemece verilecek sürelerin hukuken sonuç doğurabilmesi için gerekli giderlerin eksiksiz ve duraksamaya yol açmayacak şekilde gösterilmesi ve gereğinin yerine getirilmemesi halinde bunun sonuçlarının açıklanarak ihtarda bulunulması gerekir.”( 2. HUKUK DAİRESİ E. 2005/11351 K. 2005/13769 T. 10.10.2005)

b) Kesin sürede masraf yatırılmamasına rağmen sonraki oturumda tanıkları hazır etmişse, tanıklar dinlenebilir mi?

Kesin mehil verilmesinin amacı yargılamanın uzamasına engel olmaktır. Somut olayda, tanık ücreti yatırılması için kesin mehil verilmiştir. Davacı kesin mehil verilen oturumdan sonraki oturumda tanıklarını hazır ettiğini bildirmiş, yargılamanın uzamasına yol açmamıştır. Bu durumda hazır edilen tanıkların dinlenmesi gerekirken, kesin mehil nedeniyle tanık dinletme talebinin reddedilmesi hatalıdır”( 2. HUKUK DAİRESİ E. 2005/1835 K. 2005/4142 T. 17.3.2005)

c) Kesin süre, masraf yatırılması için değil de, tarafın tanığını duruşmaya getirilmesi için verilmişse, bu kesin süre hukuki sonuç doğurur mu?

Davanın tanığını duruşmada hazır bulundurması gibi yasal bir yükümlülüğü yoktur. Bu konuda davalı tarafa süre verilmesi de doğru değildir. Kaldı ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 253. maddesi uyarınca hakim davetiye tebliğine rağmen gelmeyen tanığın ihzaren celbine de karar verebilir. Davalı tarafın savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. (9. HUKUK DAİRESİ E. 2005/31199 K. 2006/2546 T. 7.2.2006)

17. Mahkeme bildirilmeyen ya da yanlış bildirilen adres nedeniyle tebligat yapılamayan tanık için doğru adresi bildirmesi için kesin süre verilip tanık dinletmekten vazgeçmiş sayabilir mi?

“Davacı vekili, mahkemece verilen kesin süre içerisinde tanıklarını bildirmiş ve bildirdiği üç tanık için, ara kararında gösterilen tanıkların yol ücretlerini ve çağrı masraflarını yine kesin süre içerisinde (tanık listesini verdiği tarihte) yatırmıştır. Tanıklardan üçü de davetiye tebliği suretiyle 03.12.2004 günlü oturuma çağırılmışlardır.Bedrettin Küçük'ün davetiyesi gösterilen adreste bulunmadığından bahisle tebliğ edilememiş, sair iki tanığın davetiyesi usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir. Bunlardan Korkut Ali, 03.12.2004 günlü celse de dinlenmiş, sair tanıklar"..kesin süreye rağmen gelmediklerinden.."söz edilerek dinlenmemişlerdir. Davacı vekili bu tanıklardan vazgeçmemiştir. Davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmeyen tanık Aytekin' in ihzar edilmesi (HUMK. md. 253/son), davetiyesi tebliğ edilemeyen tanık Bedrettin'in de yeni adresini davacı vekilinden sorulması, bildirildiği takdirde duruşmaya çağrılarak dinlenmesi gerekirken eksik tahkikatla hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas : 2005/13230 Karar : 2005/16531)

Yanların delil listesinde bildirdikleri tüm tanıklar dinlenilmeden karar verilmesi durumunda kararın eksik inceleme nedeniyle bozulması gereklidir. Ancak davacının tanıkların adreslerini bildirilmemesi ve onları hazır edemeyeceğini beyan etmesi karşısında mahkemenin hüküm tesis etmesi doğrudur”(HGK. 1998/8-45 E 1998/97 K)

18. Tanıklar ayrı ayrı dinlenir.

Ancak,Tanıklar beraber dinlenmişse;

Tanıkların ayrı ayrı dinleneceği HUMK.nun 265. maddesinde açıklanmıştır. Kanunda öngörülen bu hususun nazara alınmaması ve tanıkların beraberce dinlenmesi usule aykırı ve işbu usule aykırılık sonuca etkili ve temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA,” (8. HUKUK DAİRESİ E. 1978/9978 K. 1978/10913 T. 26.12.1978)

Ancak, gerekirse yüzleştirilebilir.

Mahkemece davacı tarafın bildirmiş olduğu tanıkların taşınmaz başında dinlenilmesi, ifadelerinin kararda tartışılıp değerlendirilmesi, katılan tarafın tanık ifadeleri ile aykırılık görülmesi durumunda yüzleştirilmek suretiyle aykırılığın giderilmeye çalışılması toplanan delillere göre karar verilmesi gerekir” (8. HUKUK DAİRESİ E. 2003/3348 K. 2003/4913 T. 1.7.2003)



19. Mahkemenin kaza çevresi dışında bulunan tanıkların dinlenmesi gerekiyorsa;

Mahkemenin kaza çevresi dışında bulunan tanıkların dinlenmesi için başka yer mahkemesi aracılığı ile istinabe yoluyla dinlenilmesi mümkündür. “Mahkemenin kaza çevresi dışında bulunan tanıkların dinlenmesi için başka yer mahkemesinde istinabe yolu ile ifadeleri alınırken duruşma gününden taraflara haber verilmesi gerekir.” (2. HUKUK DAİRESİ E. 1974/5385 K. 1974/5211 T. 23.9.1974)

Bu durumda, tanık, istinabe olunan mahkeme tarafından çağrılır.

20. Hakim bizzat tanığı sorguya çeker. Müstesna hallerde, iki tarafın muvafakatleri ve hâkimin tensibiyle, tâyin olunacak müddet zarfında cevaplarını tahriren beyan etmek üzere şahide bir sual varakası gönderilebilir. Buradaki “müstesna hal” den ne anlamak gerekiyor?

“Tanık delili taktiri delillerdendir. Zayıf bir beyyinedir. Bundan dolayı delili küçük meblağlarda ve senede bağlanması imkansız olan hukuki işlemler ve hukuki fiillerde kabul edilmiştir. Bu nedenden olacak ki tanıkların dinlenmesi kanunda teferruatlı olarak düzenlenmiştir. Kural olarak herkes ( Türk yargısına tabi olmak şartı ile ) tanıklık etmek zorundadır. Bu zorunluluk tanık olarak yapılan davet üzerine mahkemeye gelmeyi tanıklık etmeyi kapsar ( HUMK. md. 253 ve 271 ). Tanığı göstermiş olan taraf onun çekinme beyanını kabul etmezse hakim iki tarafı dinleyip tanığın çekinme isteği hakkında karar verir. Tanıklar Tebligat Kanununa göre tebliğ olunacak davetiye ile mahkemeye çağrılır ( HUMK. md. 258 ). Tanıktan dinlenme esnasında öncelikle hüviyeti iki taraf ile akrabalığı, derecesi tanıklığa itimadı kaldıracak ilgi ve alakaları sorulur ( HUMK. 260 ). Tanıklar ayrı ayrı dinlenir icabında yüzleştirme yapılır ( HUMK. md. 265 ). İki taraftan her biri tanıklığın tavzihi ve ikmal için lazım olan yeni sualler sorabilir ( HUMK. 267 ). Kural olarak tanık bildiğini şifahen söyler. Yazılı notlar kullanması memnudur ( HUMK. 269 ). Tanıklığın mecburi olduğu hallerde cevaptan veya yeminden imtina eden tanık derhal cezalandırılır ( HUMK. 271 ). Hakim tanıklık sırasında tanığın yalan söylediği veya menfaat temin ederek tanıklık ettiği yönünde kuvvetli delil ve emare elde ederse durumu Cumhuriyet Savcısına ihbar ile tutuklar ( HUMK. 273 ). Yalan yere tanıklık Türk Ceza Kanununun 186. maddesindeki suçu oluşturduğu gibi muhakemenin iadesi sebebini oluşturur ( HUMK. 445/4 ). Bütün bunlar için hakim tanıkları bizzat dinler ( HUMK. md. 266 ). Bu hükmün istisnası olarak tanık davaya bakan mahkemeye ( HUMK. 255 ) veya bulunduğu yer mahkemesine ( HUMK. 257 ) gelemeyecek kimselerden ise o zaman hakim tanığı ikametgahında dinler ( HUMK. 255 ).Görülüyor ki açıklanan tüm hükümler tanığın doğruyu söylemesini temin, tarafların ve hakimin tanığın doğru söylediğini algılamaları amacına yönelik olup, zorlayıcı sebepler kesin bir biçimde ortaya çıkmadıkca bu prosüdürden ayrılmak amaca uygun düşmez. Şu halde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 256. maddesinde yer alan "Müstesna hallerde, iki tarafın muvafakatları ve hakimin tensibiyle, tayin olunacak müddet zarfında cevaplarını tahriren beyan etmek üzere şahide bir sual varakası gönderilebilir" hükmünü bu çerçevede yorumlamak ve burada yer alan "Müstesna halleri" şahidin hukuki yardım alma imkanı bulunmayan ülkede oturması gibi hallerle sınırlamak doğru olacaktır ( Y. 2. H. D. nin 15.11.1996 tarihli 10721-11701 sayılı kararı ).” (2. HUKUK DAİRESİ E. 2001/2269 K. 2001/3659 T. 12.3.2001)

21. Taraflardan her biri, tanığın davada hukuki yararı bulunduğu gibi bir nedenle doğru söylemediğini iddia ederlerse;

“Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. ( HUMK.254 ) Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların olmamışı olmuş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu da yoktur. O halde kocanın güven sarsıcı davranışlarına ilişkin tanık beyanlarına ve olaylara çok yakın tanık sözlerine değer verilerek isteğin kabulü gerekirken bu yön gözönünde tutulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır... )” (HUKUK GENEL KURULU E. 2005/2-113 K. 2005/184 T. 16.3.2005)
“Davada çıkarı bulunmak gibi kuşku gerektirecek nedenlerin varlığı iddia ve ispat edilmemiş ise, tanık anlatımlarının doğru olduğu kabul edilmelidir.” (HUKUK GENEL KURULU E. 2006/11-160 K. 2006/208 T. 19.4.2006)

22. Tanık hakkında yalan tanıklıktan dolayı ceza kovuşturması yapılması, hukuk davasını nasıl etkiler?

“Tanıklar hakkında Menemen Cumhuriyet Savcılığının 2004/130 sayılı iddianamesiyle yalancı tanıklık suçundan kamu davası açıldığı anlaşıldığından ceza davasının sonucu beklenmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir” (YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2004/11348 K. 2005/5997 T. 22.2.2005) Ancak Baki Kuru aksi görüştedir.



23. Taraflarca dinletilmek istenen tanık sayısı mahkemece sınırlanabilir mi?

Yargıtay’a göre, mahkeme hakkın kötüye kullanılması durumu olmadıkça şahit sayısına müdahale edip sayıyı tespit edemez. (2. HD 28.02.1996, 873/1824)
Old 12-10-2009, 08:54   #2
halit pamuk

 
Varsayılan

Tasarıdaki Düzenleme:

Tanık gösterme şekli
MADDE 243- (1) Davanın tarafları dışında üçüncü kişiler tanık olarak gösterilebilir.
(2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı
ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş
olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.
(3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa
adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya
gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır.

Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi
MADDE 244- (1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek
istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmesinden
vazgeçilmesine karar verebilir.

Tanıklığın izne bağlı olduğu hâller
MADDE 245- (1) Kamu görevlileri, görevlerinden ayrılmış olsalar bile, görevleri gereğince sır
olarak saklamak zorunda oldukları hususlar hakkında, sırrın ait olduğu resmî makamın yazılı izni
olmadıkça tanık olarak dinlenemezler. Bu izin, milletvekilleri hakkında Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında Cumhurbaşkanı ve diğerleri hakkında bağlı oldukları
bakan veya kuruluşun amiri tarafından verilir.
(2) Tanıklık kamu yararına aykırı bulunmadıkça izin verilmesinden kaçınılamaz.
(3) Bu izin, mahkeme kararı üzerine yazı ile istenir ve izin verilince tanık davet edilerek dinlenir.

Tanığın davet edilmesi
MADDE 246- (1) Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır
bulundurulan tanık da dinlenebilir.
(2) Davetiyenin duruşma gününden en az yedi gün önce tebliğ edilmiş olması gerekir. Acele
hâllerde tanığın daha önce gelmesine karar verilebilir.
(3) Tanığı davet, gerektiğinde telefon, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak
suretiyle de yapılabilir. Ancak, davete rağmen gelmemeye bağlanan sonuçlar, bu durumda
uygulanmaz.

Davetiyenin içeriği
MADDE 247- (1) Tanıklara gönderilecek davetiyede;
a) Tanığın adı, soyadı ve açık adresi,
b) Tarafların ad ve soyadları,
c) Tanıklık yapacağı konu,
ç) Hazır bulunması gereken yer, gün ve saat,
d) Gelmemesinin veya gelmesine rağmen tanıklıktan ya da yemin etmekten çekinmesinin hukukî
ve cezaî sonuçları,
e) Adalet Bakanlığınca hazırlanan tarife gereğince ücret ödeneceği,
yazılır.

Çağrıya uyma zorunluluğu
MADDE 248- (1) Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes
gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık
zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasına kadar disiplin para
cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan
bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.

Tanığa soru kağıdı gönderilmesi
MADDE 249- (1) Hâkim gerekli görülen hâllerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek
süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kağıdı gönderilmesine karar verebilir.
Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hususunu hâkimin
takdir etmesine engel olamaz. Hâkim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması hâlinde, tanığı
dinlemek üzere davet edebilir.

Tanıklıktan çekinme hakkı
MADDE 250- (1) Kanunda açıkça belirtilmiş olan hâllerde, tanık olarak çağrılmış bulunan
kimse, tanıklık yapmaktan çekinebilir.
(2) Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme sebeplerinin varlığı hâlinde, hâkim tanık olarak
çağrılmış kimsenin çekinme hakkı bulunduğunu önceden hatırlatır.

Kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinme
MADDE 251- (1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilirler:
a) İki taraftan birinin nişanlısı.
b) Evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi.
c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu.
ç) Taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar.
d) Üçüncü derece de dahil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış
olsa dahi kayın hısımları.
e) Koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk.

Sır nedeniyle tanıklıktan çekinme
MADDE 252- (1) Kanun gereği veya nitelikleri bakımından sır olarak korunması gereken
bilgiler hakkında tanıklığına başvurulacak kimseler, bu hususlar hakkında tanıklıktan çekinebilirler.
Ancak, Avukatlık Kanunu hükmü saklı kalmak üzere sır sahibi tarafından sırrın açıklanmasına izin
verildiği takdirde, bu kimseler tanıklıktan çekinemezler.

Menfaat ihlâli tehlikesi nedeniyle tanıklıktan çekinme
MADDE 253- (1) Aşağıdaki hallerde tanıklıktan çekinilebilir:
a) Tanığın beyanı kendisine veya 251 inci maddede yazılı kimselerden birine doğrudan doğruya
maddî bir zarar verecekse.
b) Tanığın beyanı kendisinin veya 251 inci maddede yazılı kimselerden birinin şeref veya
itibarını ihlâl edecek ya da ceza soruşturmasına veya kovuşturmasına sebep olacaksa.
c) Tanığın beyanı, meslek veya sanatına ait olan sırların ortaya çıkmasına sebebiyet verecekse.

Tanıklıktan çekinme hakkının istisnaları
MADDE 254- (1) 251 ve 252 nci maddeler ile 253 üncü maddenin (a) bendindeki hâllerde;
a) Bir hukukî işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimse o işlemin esası
ve içeriği hakkında,
b) Aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında,
c) Aile bireyleri arasında, ailevî ilişkilerden kaynaklanan malî uyuşmazlıklara ilişkin vakıalar
hakkında,
ç) Taraflardan birinin hukukî selefi veya temsilcisi olarak kendisinin yaptığı işler hakkında,
tanıklıktan çekinilemez.

Çekinme sebeplerinin bildirilmesi ve incelenmesi
MADDE 255- (1) Tanıklıktan çekinen kimse, çekinme sebebini ve bu sebebi haklı gösterecek
delilini, dinleneceği günden önce yazılı veya davet edildiği duruşmada sözlü olarak bildirmek
zorundadır.
(2) Çekinme sebeplerini ve bunun dayanaklarını önceden bildirmiş olan tanık belli günde
mahkemeye gelmek zorunda değildir.
(3) Mahkeme, duruşmada bulunan tarafları dinledikten sonra tanıklıktan çekinmenin haklı olup
olmadığına karar verir.

Çekinmenin kabul edilmemesinin sonucu
MADDE 256- (1) Tanık, kanunî bir sebep göstermeden tanıklıktan çekinir, yemin etmez veya
göstermiş olduğu sebep mahkemece kabul edilmemesine rağmen tanıklık yapmaktan çekinirse beşyüz
Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına ve bu yüzden doğan giderleri
ödemesine hükmedilerek, yeniden dinlenilmek üzere yargılama başka güne bırakılır.
(2) Tanık kendisine sorulan sorulara cevap vermez veya yemin etmemekte direnirse o
mahkemece onbeş günü geçmemek üzere disiplin hapsine mahkum edilir.

Tanığın kimliğinin tespiti
MADDE 257- (1) Dinleme sırasında öncelikle tanıktan adı, soyadı, doğum tarihi, mesleği, adresi,
taraflarla akrabalığının veya başka bir yakınlığının bulunup bulunmadığı, tanıklığına duyulacak
güveni etkileyebilecek bir durumu olup olmadığı sorulur.

Tanıklara itiraz
MADDE 258- (1) Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu
gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.

Tanığa görevinin önemini anlatma
MADDE 259- (1) Tanığa dinlenmeden önce;
a) Gerçeği söylemesinin önemi,
b) Gerçeği söylememesi hâlinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı,
c) Doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği,
ç) Duruşmada mahkeme başkanı veya hâkimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk
edemeyeceği ve gerekirse diğer tanıklarla yüzleştirilebileceği,
anlatılır.


Yeminsiz dinlenecekler
MADDE 260- (1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlendiği sırada onbeş yaşını bitirmemiş olanlar.
b) Yeminin niteliğini ve önemini kavrayamayacak derecede ayırt etme gücüne sahip olmayanlar.

Yeminin zamanı ve şekli
MADDE 261- (1) Yemin, tanığın dinlenilmesinden önce eda edilir.
(2) Yemin eda edilirken, hâkim de dahil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar.
(3) Hâkim tanığa, “Tanık sıfatıyla sorulacak sorulara vereceğiniz cevapların gerçeğe aykırı
olmayacağına ve bilginizden hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız
bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyor musunuz?” diye sorar. Tanık da cevaben, “Sorulacak
sorulara, hiçbir şey saklamadan doğru cevap vereceğime namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün
inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” demekle yemin eda edilmiş sayılır.

Tanıkların mahkemede dinlenilmesi
MADDE 262- (1) Tanıklar davaya bakan mahkemede dinlenir.
(2) Gerçeğin ortaya çıkması için gerekliyse, mahkeme, tanığın olayın gerçekleştiği veya şeyin
bulunduğu yerde dinlenilmesine karar verebilir.
(3) Hasta veya özürlü olmasından dolayı mahkemeye gelemeyen tanığı mahkeme bulunduğu
yerde dinler.
(4) Mahkemenin yargı çevresi dışında bulunan tanığın, bulunduğu yer mahkemesi tarafından
dinlenmesine karar verilebilir. İstinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilen tanığın, nerede, hangi gün
ve saatte dinleneceği hususu, talepleri hâlinde taraflara tebliğ edilir. Bu durumda, tanığın, hangi
hususlardan dolayı dinleneceğini hâkim belirler.

Tanığın bilgilendirilmesi
MADDE 263- (1) Tanık, dinlenmeden önce hakkında tanıklık yapacağı olayla ilgili olarak,
hâkim tarafından kendisine bilgi verilir ve tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi
istenir.

Tanığın dinlenilme şekli
MADDE 264- (1) Tanıklar, hâkim tarafından ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş
olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilirler.
(2) Tanık, bildiğini sözlü olarak açıklar ve sözü kesilmeden dinlenir. Dinlenilme sırasında, tanık,
yazılı notlar kullanamaz. Şu kadar ki, tanık tarihleri ve rakamları tespit etmek veya bazı hususları
açıklamak ya da hatırlayabilmek için yazılarına bakmak zorunda olduğunu hâkime söylerse, hâkim
derhâl yazılarına bakmasına veya belirleyeceği duruşmada yeniden dinlenmesine karar verebilir.
(3) Hâkim, tanık sözünü bitirdikten sonra, ifade ettiği hususların açıklanması veya tamamlanması
amacıyla başka sorular da sorabilir.
(4) Toplu mahkemede başkan, hâkimlerden her birinin tanığa doğrudan doğruya soru sormasına
izin verir.
(5) Tanığın sözleri tutanağa yazılarak önünde okunur ve tutanağın altı kendisine imza ettirilir.

Tarafların isteği üzerine soru
MADDE 265- (1) Taraflardan her biri tanığa, sözlerini açıklaması veya tamamlaması için
gereken yeni sorular sordurabilir. Bu soruların yerinde olup olmadığına hâkim karar verir.

Yasak davranışlar
MADDE 266- (1) Tarafların, tanığa doğrudan soru sormaları, sözünü kesmeleri, söz veya hareketle
onu övmeleri veya tahkir etmeleri yasaktır. Buna aykırı davranan taraf veya vekili, hâkimin uyarısına
rağmen davranışını devam ettirecek olursa, 84 veya 156 ncı maddeler uyarınca işlem yapılır.
T
ercüman ve bilirkişi kullanılması
MADDE 267- (1) Tanık Türkçe bilmezse tercümanla dinlenir.
(2) Tanık, sağır ve dilsiz olup okuma ve yazmayı biliyorsa, sorular kendisine yazılı olarak
bildirilir ve cevapları yazdırılır; okuma ve yazma bilmediği takdirde, hâkim, kendisini işaret dilinden
anlayan bilirkişi yardımıyla dinler.

Yalan yere veya menfaat temin ederek tanıklık edilmesi ve sonuçları
MADDE 268- (1) Hâkim, tanığın tanıklığı esnasında yalan söylediği veya menfaat temin ederek
tanıklık ettiği hakkında yeterli delil veya emare elde ederse bir tutanak düzenler ve bu tutanağı derhâl
Cumhuriyet başsavcılığına gönderir.
(2) Hâkim, tanığın ve suçta ortakları varsa onların tutuklanmasına da karar verebilir ve
kovuşturma yapılmak üzere Cumhuriyet başsavcılığına sevk eder.

Tanığa ödenecek ücret ve giderler
MADDE 269- (1) Mahkeme tarafından çağrılan tanığa, her yıl Adalet Bakanlığınca hazırlanan
tarifeye göre, kaybettiği zaman ile orantılı bir ücret verilir. Tanık hazır olmak için seyahat etmek
zorunda kalmışsa yol giderleri ile tanıklığa çağrıldığı yerdeki konaklama ve beslenme giderleri de
karşılanır.
(2) Birinci fıkra hükmüne göre ödenmesi gereken ücret ve giderler, hiçbir vergi, resim ve harca
Old 24-08-2012, 15:08   #3
sebepsiz zenginleşme

 
Varsayılan

bir davamda tanığı bir kez sinlettim ancak hakim çalışma süreleri ile ilgili ayrıntılı sormadı bilirkişide deidki saatler belirgin değildir peki ben tanıklardan yazılı yazılı kağıt alsam çalışma sürelerine ilişkin beyan dilekçesi olarka koysam olur mu yada en çok istediğim tanıklarımı getirsem tekrar dinletebilir miyim
Old 29-08-2012, 07:57   #4
halit pamuk

 
Varsayılan

Bir tanığın aynı davada birkaç kez tanıklık yapması olanaklıdır. Yani eksik kalan hususlarda beyanını tamamlamak veya yeni ortaya çıkacak bir hususta bilgisine başvurmak üzere yeniden dinlenebilir. (Dr. Mesut ERTANHAN- Medeni Yargılama Hukukunda Tanık Ve Tanıklık- Sh.267)
Old 30-10-2013, 20:24   #5
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Katkısı olabilir kanaati ile...

13. Hukuk Dairesi 2002/7949 E., 2002/9957 K.

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, kendisine ait taşınmazın davalılar tarafından rızası dışında ekilip mahsulün alındığını, aralarında yaptıkları anlaşma ile davalıların taşınmazını kendisine ekmek üzere verdiklerini, davalıların anlaşmalarına göre verdikleri taşınmaza buğday ektiğini, ancak mahsulü davalıların aldığını bildirilip, mahsul bedeli 1.900.000.000.-TL.nın faizi ile tahsilini istemiştir.

Davalılar, davacı ile aralarında iddia edilen şekilde anlaşma olmadığını, kendi taşınmazlarına davacının hakkı olmadığı halde ektiği mahsulü aldıklarını bildirip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 770.925.000.-TL.nin dava tarihinden itibaren davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının ektiği taşınmazı tapu malikinden satın aldığını, ancak davalıların bu taşınmazı ekmiş olmaları nedeniyle davalıların rızaları ile davalılara ait başka bir taşınmaza buğday ektiğini, ancak davalıların ekilen mahsulü aldığını bildirerek bu davayı açmıştır. Davacı kendisine ait taşınmazla ilgili bir talepte bulunmayıp, davalıların rızası ile onların tasarrufunda bulunan taşınmaza ektiği ve davalıların aldığı buğdayın bedelini istemiştir. Davalılar, davacının bu iddiasını kabul etmemişlerdir. Davalılar tarafından kaldırılan mahsulün, davacı tarafından ekildiği sabit ise de bu mahsulün davalıların rıza ve muvafakati ile ekildiğini davacı ispat etmek zorundadır. Dava konusunun miktarı, davalıların açık muvafakatinin bulunmaması nedeni ile olayda tanık dinlenemez.

Mahkemece 18.6.2001 tarihli celsede, tarafların tanık dinletilmesine muvafakat ettiklerine dair beyanı gözetilerek tanık dinlenilmiştir. Oysa HUMK. 289. maddesi gereğince, karşı tarafın muvafakati ile tanık dinlenebilmesi için, hakimin şahit dinletmek isteyenin karşısında olan tarafa "uyuşmazlıkta şahit dinlenmesinin mümkün olmadığı, ancak şahit dinlenmesine muvafakat ederseniz o zaman bu olayda şahit dinlenebilir" şeklinde yasa hükümlerini hatırlatması ve tutanağa geçirip, karşı taraf muvafakat ettiği takdirde, bu muvafakatin bir hakdan feragati da içermesi nedeniyle HUMK. 151/son maddesi gereğince bu beyanın imzalatılması gerekir. Mahkemece, yasanın öngördüğü bu prosedürü uygulamamıştır. HUMK. 289. maddesindeki koşullar yerine getirilmeden tanık dinlenemez ve tanık beyanları ile hüküm kurulamaz.

Davacı iddiasının yazılı belge ile isbatı gerekir. Davacı iddiasının yazılı belge ile ispat edememiş ise de, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayandığına göre davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç : Yukarıda açıklanan gerekçelerle hükmün davalılar yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 1.10.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: http://emsal.yargitay.gov.tr/VeriBankasiIstemciWeb/
Old 30-10-2013, 23:35   #6
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
13. Hukuk Dairesi 2002/7949 E., 2002/9957 K.
...Mahkemece 18.6.2001 tarihli celsede, tarafların tanık dinletilmesine muvafakat ettiklerine dair beyanı gözetilerek tanık dinlenilmiştir. Oysa HUMK. 289. maddesi gereğince, karşı tarafın muvafakati ile tanık dinlenebilmesi için, hakimin şahit dinletmek isteyenin karşısında olan tarafa "uyuşmazlıkta şahit dinlenmesinin mümkün olmadığı, ancak şahit dinlenmesine muvafakat ederseniz o zaman bu olayda şahit dinlenebilir" şeklinde yasa hükümlerini hatırlatması ve tutanağa geçirip, karşı taraf muvafakat ettiği takdirde, bu muvafakatin bir hakdan feragati da içermesi nedeniyle HUMK. 151/son maddesi gereğince bu beyanın imzalatılması gerekir. Mahkemece, yasanın öngördüğü bu prosedürü uygulamamıştır. HUMK. 289. maddesindeki koşullar yerine getirilmeden tanık dinlenemez ve tanık beyanları ile hüküm kurulamaz. ...

Karar tarihinde yürürlükte olan HUMK m.289'un* gerekçesi de, Yargıtay HGK'nun 18.05.1979 tarih, E: 1977/11-654, K: 1979/483 sayılı kararında:
"...maddenin gerekçesinde ...."yazılı olarak sözleşilmiş ise yahut duruşma tutanağında yer almış ve imzalanmış bulunan açık bir muvafakatın mevcudiyeti halinde, hukuki işlemlerin tanıkla ispatı mümkün hale getirilmiş olmaktadır"..." şeklinde belirtilmiş...

*
6100 sayılı HMK m.200/2: "Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir."
Old 31-10-2013, 08:14   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Nevra Öksüz
Karar tarihinde yürürlükte olan HUMK m.289'un* gerekçesi de, Yargıtay HGK'nun 18.05.1979 tarih, E: 1977/11-654, K: 1979/483 sayılı kararında:
"...maddenin gerekçesinde ...."yazılı olarak sözleşilmiş ise yahut duruşma tutanağında yer almış ve imzalanmış bulunan açık bir muvafakatın mevcudiyeti halinde, hukuki işlemlerin tanıkla ispatı mümkün hale getirilmiş olmaktadır"..." şeklinde belirtilmiş...

*
6100 sayılı HMK m.200/2: "Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir."

Uygulamada sıkça rastlanıldığı üzere, diğer tarafça "Tanık dnletme talebine rızamız yoktur." denilmektedir ki buna gerek yoktur.
Old 02-11-2015, 15:40   #8
sydakrrsln

 
Varsayılan Kazazedenin tanık olması

SGK'nın açmış olduğu geçici iş göremezlik ödeneğine ilişkin davada kazazede tanık olarak dinlenilebilir mi?
Old 09-08-2016, 15:50   #9
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/11075
K. 2011/12684
T. 29.11.2011

> HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE TAZMİNAT ( Davacının 21 Adet Tanık Gösterdiği – Davacıdan Gösterdiği Tanıklar İçinden Dava Dilekçesindeki Farklı Olguları İspata Yönelik Bilgisi Olanların İsimleri Sorularak Bu Tanıklar Dinlendikten Sonra Bir Karar Verileceği )

> TANIK DELİLİ ( Davacının 21 Adet Tanık Göstermesi TMK’nun 2. Md.sinde Düzenlenen İyiniyet Kuralı İle Bağdaşmadığı – Dava Dilekçesindeki Farklı Olguları İspata Yönelik Bilgisi Olanların İsimleri Sorularak Bu Tanıklar Dinlendikten Sonra Bir Karar Verileceği/Haksız Eylem Nedeni İle Tazminat )

> ÇOK SAYIDA TANIK GÖSTERİLMESİ ( Haksız Eylem Nedeni İle Tazminat/Davacının 21 Adet Tanık Göstermesinin İyiniyet İlkelerine Aykırı Olması – Davacıdan Gösterdiği Tanıklar İçinden Dava Dilekçesindeki Farklı Olguları İspata Yönelik Bilgisi Olanların İsimleri Sorularak Bu Tanıklar Dinlendikten Sonra Bir Karar Verileceği )

> DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRILIK ( Haksız Eylem Nedeni İle Tazminat – Davacının 21 Adet Tanık Göstermesi TMK’nun 2. Md.sinde Düzenlenen İyiniyet Kuralı İle Bağdaşmadığı/Farklı Olguları İspata Yönelik Bilgisi Olanların İsimleri Belirlenip Dinlemesi Gerektiği )

4721/m.2

1086/m.241

6100/m.240,241

ÖZET : Dava, haksız eylem nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesindeki iddialarını ispat için 21 adet tanık gösterdiği, tanıkların dinletilmesi istemi hakkında bir karar verilmeden hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Davacının 21 adet tanık göstermesi, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde açıklanan iyiniyet kuralı ile bağdaşmamaktadır. Ancak, davacıdan, dava dilekçesindeki iddialarını ispat için hangi tanıkların hangi olgu hakkında tanıklık yapacakları HUMK’nun 241, HMK’nun 240-241 doğrultusunda sorularak farklı konulara ilişkin tanıklık yapacak kişiler belirlenmeli ve davacıya maddi ve manevi zararını ispat için imkan tanınmalıdır. Davacıdan gösterdiği tanıklar içinden dava dilekçesindeki farklı olguları ispata yönelik bilgisi olanların isimleri sorularak bu tanıklar dinlendikten sonra bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Davacı B. E. tarafından, davalı T. Y. aleyhine 24/11/2005 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 10/05/2007 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 29/11/2011 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil B. E. geldi, karşı taraftan davalı adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, haksız eylem nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı, 1992 yılından beri kiracısı olduğu dükkanın davalıya harici satış sözleşmesi ile satıldığını, aleyhinde tahliye davası açmakla birlikte gayri kanuni yollara da girişerek tehdit ve hakaret ile , yangına sebep olarak, mala zarar vererek ve benzeri şekillerde tahliyesini sağlamaya çalıştığını, bu nedenlerle maddi ve manevi kayba uğradığını ileri sürerek uğradığı zararın ödetilmesini istemiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazın tapusuz olduğunu, kendisinin harici satış sözleşmesi ile satın aldığını, davalının taşınmazı tahliye etmek için kendisinden para istediğini, davalı aleyhinde tahliye davası açtığını, kanuni haklarını kullandığını, iddiaların asılsız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece, davacının davalı tarafından zarara uğratıldığını ispata yarar delil bulunmadığı, davalının gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi nedeni ile tahliye davası açmasının hukuki hak arama özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, nihayetinde davacının tahliyesine karar verildiği, tahliye sırasında oluşan zararın bu davanın kapsamına girmediği gerekçesi ile istemi reddetmiştir.

Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesindeki iddialarını ispat için 21 adet tanık gösterdiği, tanıkların dinletilmesi istemi hakkında bir karar verilmeden hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Davacının 21 adet tanık göstermesi, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” şeklinde açıklanan iyiniyet kuralı ile bağdaşmamaktadır. Ancak, davacıdan, dava dilekçesindeki iddialarını ispat için hangi tanıkların hangi olgu hakkında tanıklık yapacakları HUMK’nun 241, HMK’nun 240-241 doğrultusunda sorularak farklı konulara ilişkin tanıklık yapacak kişiler belirlenmeli ve davacıya maddi ve manevi zararını ispat için imkan tanınmalıdır.

Şu durumda, davacıdan gösterdiği tanıklar içinden dava dilekçesindeki farklı olguları ispata yönelik bilgisi olanların isimleri sorularak bu tanıklar dinlendikten sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmiş bulunması isabetli olmayıp kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) sayılı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 29.11.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 27-08-2016, 09:47   #10
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

İşe İade, Hukuki Dinlenilme Hakkı (Davalı tanıklarının dinlenmemesi bozma sebebidir)











7. Hukuk Dairesi 2015/20820 E. , 2015/21206 K.

"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Zonguldak 3. İş Mahkemesi
Tarihi : 20/03/2015
Numarası : 2014/701-2015/173

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, kendisinin vardiya nezaretçisi olduğunu, ekip formeni Erdem kendisini çağırarak işten çıkaracaklarını bu nedenle emrindeki işçilerle işi yavaşlatmasını istediğini, kabul etmediğini, bu olayı hazmedemeyen formenin, vardiyada çalışan M.. A..'a, N.. A..'ün “arabasına hurda attım” diye etrafa yay, onu işten atalım seni de onun yerine nezaretçi yapalım” diye vaatte bulunduğunu, bu vaadi alan M.. A..'ın da hemen tüneller şefi Ersoy “ Ben N.. A..'ün arabasına hurda attım o da aldı götürdü” diyerek tezgah zincirini tamamladığnıı, Tüneller Şefi böyle bir şeyin olmadığını söylese de iş aktine son verildiğini, davalı şirketin “ arabaya hurda malzeme attım” diyen M.. A..'ın da işine son vererek şikayette bulunması üzerine M.. A..'ın, karakolda verdiği ifadede “ Ben N.. A..'e iftirada bulundum. Bu Erdem Üstünsoy tarafından hazırlanan bir senaryo idi. Tamamen kışkırtma ile N.. A..'e iftira attım” diyerek olayın gerçek oluş şeklini anlattığı, soruşturmanın halen devam ettiğini, davalı şirketin hem Erdem Üstünsoy'un hem de M.. A..'ın da iş aktini sonlandırdığını, dolayısıyla yazılı bir fesih bildirimi verilmeksizin geçersiz bir sebeple işten çıkarıldığını belirterek feshin geçersizliğinin tespitine, işe iadesine, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücreti ve diğer haklara karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının çalıştığı Üzülmez tünel şantiyesinde biriken suları çekmesi için Cumartesi günü M.. A..'ın mesaiye bırakıldığını, Pazar günü çalışma olmadığını, Pazartesi günü ise Hacı isimli aynı şantiyede çavuş olarak çalışan kişinin İNVERT iksalarında kullanılan demirlerin Cumartesi bırakılan miktardan oldukça az olduğunu bildirdiği, bunun üzerine şirket yetkilileri ve şantiye şefi Soner aynı şantiyede formen ( ekip başı) olan diğer şüpheli Erdem üstünsoy ile görüşülerek olayın açıklığa kavuşturulması istendiği, aynı gün akşamüzeri Erdem Üstünsoy olayı çözdüğünü, malzemelerin M.. A.. tarafından çalındığını tespit ettiğini bildirdiğini, davacı ise çalınma olayının olduğu şantiyede Tünel Çavuşu olarak çalıştığını, davacının iş aktinin hırsızlık nedeniyle feshedilmediğini, davacının iş aktinin “ işverenin güvenini kötüye kullandığı vs doğruluk ve bağlılığa uymayan sebepler” gerekçesiyle feshedildiğini, davacının hırsızlık olayını bildiği veya kendi sorumluluğunda olan bir yerde bilmesi gerektiği için iş aktinin “ işverenin güvenini kötüye kullandığı vs doğruluk ve bağlılığa uymayan sebepler “ gerekçesi ile İş Kanununun 25/2 maddesi uyarınca sonlandırıldığını, 4857 SK 25/2-ı maddesinde belirtildiği üzere davacının sorumlusu olduğu iş yerinden eşya çalınmasını üstlerine bildirmeyerek veya yeterince özen göstermediği için çalınmış olması dahi başlı başına işveren için haklı neden oluşturduğunu, davacının tünel çavuşu olarak sorumlu olduğu şantiyede hurdalar çalınmış ise bundan öncelikli olarak davacının sorumlu olacağını, işçilerle birinci derecede iletişimde bulunan ve şantiyeden çıkan malzemelerden birinci derecede sorumlu olan davacının işe iade davası açamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı işveren tarafından yapılan fesih işleminin geçerli nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Öncelikle mahkeme gerekçesinde yer alan “...SGK evrakları ve iş yeri adresinden tünel inşaatının bulunduğu yer Üzülmezde 2.Makas olarak tanımlanan ve ağırlıklı olarak geçimlerini hurdacılıkla yapan Roman vatandaşlarının oturduğu yerdir...” ibarelerinin değerlendirilmesi gereklidir.
Anayasa'nın başlangıç metninde, her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirmek hak ve yetkisine doğuştan sahip olacağı; 2.maddesinde de cumhuriyetin nitelikleri sıralanırken insan haklarına saygılı ve sosyal bir hukuk devleti olduğu; 10.maddesinde herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce... ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu ve hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı gibi devlet organları ve idari makamların da bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uymak zorunda olduğu belirtilmiş ve devam eden diğer maddelerinde de bu hususların ayrıntıları da düzenlenmiştir.
Dolayısıyla devlet denilen mekanizmanın yargı erkini oluşturan mahkemelerinin de gerek kararlarında ve gerekse de işlemlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak ayrımcılık oluşturacak söz ve davranışlardan kaçınmaları temel kuraldır.
Buna rağmen mahkeme gerekçesinde yukarıda belirtilen ibareler ile toplumumuzun ayrılmaz bir parçası olan belli bir kesime yönelik yanlış anlaşılmaya müsait, ayrımcılık olarak değerlendirilebilecek nitelikte amacını aşan kullanımlarda bulunulması hatalıdır.
Dairemizce mahkeme gerekçesi ile ilgili yukarıda yapılan değerlendirmesinde sonra mahkemenin tanık dinlememesi ile ilgili olarak;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.03.2007 tarih ve 2007/8-161 E., 2007/155 K. sayılı kararı ile de belirtildiği üzere adil yargılanma ve dinlenilme hakkının bir gereği olarak hakim, taraflara duruşmalarda hazır bulunmak, iddia ve savunmalarını bildirmek için imkan vermeli, tarafları usulüne uygun bir biçimde duruşmaya davet etmelidir. Fakat tarafların kendilerine tanınan bu imkana rağmen, duruşmaya gelmek zorunluluğu yoktur. Hukuk davalarında duruşmaya gelmemenin müeyyidesi, dava dosyasının işlemden kaldırılması veya yargılamanın gelmeyen tarafın yokluğunda devam edilmesidir.
Dava ile ilgili olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin muhataba bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın çıkarıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal dinlenme ve savunma hakkı kısıtlanmış olur.
AİHM'ye göre de iç hukuktaki duruşmada hazır bulunma hakkını kullanıp kullanmamaya karar verecek olan davanın bir tarafına, duruşmaya katılma imkanı verecek şekilde duruşmanın bildirilmemesi, silahlarda eşitlik ve çekişmeli yargılama ilkelerini özünden yoksun bırakır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir..
Bu kapsamda hukuki dinlenilme hakkı, bilgilenme/bilgilendirme, açıklama yapma, yargı organlarınca dikkate alınma ve kararların gerekçeli olması gibi hususları içerdiği açıktır. Bilgilenme hakkı, yargılamanın içeriğine dair tam bir bilgi sahibi olmanın yanında gerek karşı tarafın gerekse de yargı organlarının dosya içeriğine yapmış oldukları işlemleri öğrenmelerini kapsar. Bilgilenme/ bilgilendirme hakkının etkin biçimde kullanılabilmesi için gönderilecek tebligat ve davetiyelerde kanunda öngörülmüş şekil şartlarına sıkı sıkıya uyulması gerekmektedir. Ayrıca bu hak sadece davanın başındaki iddia ve savunmalar açısından değil yargılamanın her aşamasında dikkate alınmalıdır. Bu kapsamda devam eden bir yargılamada, tarafların açıklamaları için bilgilendirme yeterli olmayıp yargılamada yer alan diğer kişilerin ( tanık, bilirkişi gibi) açıklamaları açısından da önemlidir. Bilgilenme hakkının usulüne uygun kullanımı ile tarafların haklarında öğrendikleri isnat ve iddialara karşı beyanda bulunabilme, davaya yönelik bilgi ve belge verebilme yani açıklama yapma hakkı da hukuki güvenceye bağlanmaktadır. Böylece davanın her iki tarafına eşit şekilde açıklama yapma hakkı tanınması ile adaletin görünür kılınması sağlanacaktır. Açıklamada bulunma hakkı, tarafların, yazılı veya sözlü şekilde iddia ve savunmalara karşı itirazda bulunabilme, davaya ilişkin beyanda bulunmalarını sağlar.
Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, yargılama makamlarının işlemlerinin çelişkili bulunmaması gerekmektedir. Yani mahkemece, adaletin görünür kılınmasını sağlayacak usul ve esaslara uyulurken, taraflarda farklı anlamlandırılabilecek işlemlerden kaçınılması gerekmektedir. Örneğin, taraflara tebliğ edilen davetiyelerde kesin süre verilmesine rağmen kesin süre sona ermeden karar verilmesi gibi...
Somut olayda mahkemece davalı işverene 13.01.2015 tarihli duruşmanın 2 nolu ara kararında kesin süre verilmiş, çıkarılan muhtıra da davalıya 27.01.2015 tarihinde tebliğ edilmiş, 03.03.2015 tarihli duruşmaya davalı vekili katılmış ve “tanıklarımız hazırdır dinlensin. Tanıklık ücretini yatırmadık” dediği zapta geçmiş, davacı vekili ise “ verilen kesin süre içerisinde işlem ifa edilmediğinden ve masrafı yatırılmadığından tanık dinlenmesine muvafakatımız yoktur” demesi üzerine mahkemece “ kesin süre içerisinde ifa edilmediği gibi tanıklık ücretinin de yatırılmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin tanık dinletilmesi talebinin reddine” dair ara kararı verilerek yargılamaya devam edilmiş, duruşma 17 gün sonrasına 20.03.2015 gününe bırakılmış ve o tarihte de davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dolayısıyla mahkemece, aynı duruşmada karar verilmemiş ancak davalının bizzat hazır ettiği tanıkları ise dinlenmemiştir.
Oysa tarafların hazır ettiği tanıklarının dinlenmemiş olması savunma hakkını kısıtlayıcı niteliktedir. Tanığın beyanının hükme esas alınması ile tanığın dinlenmesi aynı sonucu doğurmaz.



Davalının hak arama özgürlüğü kapsamında savunma hakkı ihlal edilerek gösterilen delilleri toplanmamak ve hazır edilen tanıkları dinlenmemek suretiyle hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmiştir.
Yapılacak iş; davalı tarafın tüm delilleri toplanarak çıkacak sonuca göre bir karar vermektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması ve usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 03.11.2015tarihinde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.
Old 30-08-2018, 23:51   #11
Av. Tolga Ersoy

 
Varsayılan

Tanıkların davacı işçiyle benzer davalarının olmasına karşın beyanlarının tutarlı ve samimi bulunması ile ilgili bir içtihat:

T.C.
YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2017/11755
KARAR NO: 2017/3320
KARAR TARİHİ: 07.03.2017

Her ne kadar bu dosya ve emsal dosyada dinlenen davacı tanıklarının benzer davasının olduğu görülmüş ise de; tanıklarca her bir davacı işçi için kıdemleri ile tutarlı farklı ücret miktarlarının ve çalışma koşullarının beyan edildiği, beyanlarının dosya içerikleri ile tutarlı ve samimi olduğu ve bu konudaki işverenin yalan tanıklık (iftira) hakkındaki suç duyurularında dahi şüphelilerin beyanının diğer tanık beyanları ile uyumlu olması karşısında haklarında kovuşturulmasına yer olmadığına dair
kararların verildiği görülmüştür. Açıklanan nedenlerle davacı tanık beyanlarına değer verilmelidir.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, dosyadaki ve aynı gün temyiz incelemesi yapılan emsal dosyalardaki bilgi, belge ve tanık beyanları dikkate alındığında, davacının aylık net gerçek ücretinin 155 TL. yol parası ve asgari geçim indirimi dahil net 2.000,00 TL. olarak belirlenmesinin dosya kapsamına uygun düşeceği anlaşılmıştır. Hesaplamalar bu miktar üzerinden yapılmalıdır.

Davacının tanık olarak dinlendiği ve aynı gün temyiz incelemesi yapılan 2015/21915 E. sayılı dosyada davalı işyerinde 3’lü vardiya şeklinde çalışma olduğunu beyan etmiştir. Bu beyanı kendisini bağlayıcı niteliktedir. Açıklanan nedenle fazla çalışma ücret alacağının reddine karar verilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Davacı, kıdem tazminatı ile ücret alacağı, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, asgari geçim indirimi alacağı, zam farkı alacağı, ulusal bayram ve genel
tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde davalılardan ST. .... avukatı tarafından duruşma talep edilmiş, taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş ise de; HUMK.nun 438.maddesi gereğince
duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı, iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini iddia ederek kıdem tazminatı ile fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti, asgari geçim indirimi, 12 günlük ücret ve zam farkları alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

Kararı taraflar temyiz etmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları
yerinde değildir.

2-Davacı işçinin aylık ücret miktarı taraflar arasında uyuşmazlık konusudur. Davalı işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalışan davacı işçi aylık net 2.000,00 TL. civarında ücret aldığını, davalı işveren ise kayıtlarda görünen ücretin gerçek ücret olduğunu savunmuştur.

Yargılama safhasında yapılan emsal ücret araştırmasında işçi sendikasınca verilen cevabî yazı ve davacı tanık beyanları iddiayı, İTO’nun cevabî yazısı ile davalı
tanık beyanları ise savunmayı doğrular mahiyettedir. Mahkemece kayıtlardaki ücrete itibarla hüküm kurulmuştur.

Davacı tanıklarının davası bulunmakta olup, beyanlarına ihtiyatla yaklaşılmalıdır.

Davalı işyerinde güvenlik görevlisi olup aynı taleplerle dava açan işçilerin davasının (2015/12656, 2015/12657, 2015/12658, 2015/21915 ve 2017/11755 Esas sayılı dosyalar) temyiz incelemesi aynı gün yapılmıştır. Emsal dosyalarda güvenlik görevlisi olarak çalışan davacı işçilerinin pozisyonları aynı olsa da kıdemlerinin ve iş sözleşmelerinin farklı olduğu, bazı iş sözleşmelerinde işverenin her yıl Ocak ayında zam yapılacağına ilişkin bağlayıcı düzenlemenin bulunduğunun görülmesine karşın davacılarının hepsi için kayıtlardaki ücretin 915 TL. net olarak gösterildiği görülmüştür. Her ne kadar bu dosya ve emsal dosyada dinlenen davacı tanıklarının benzer
davasının olduğu görülmüş ise de; tanıklarca her bir davacı işçi için kıdemleri ile tutarlı farklı ücret miktarlarının ve çalışma koşullarının beyan edildiği, beyanlarının
dosya içerikleri ile tutarlı ve samimi olduğu ve bu konudaki işverenin yalan tanıklık (iftira) hakkındaki suç duyurularında dahi şüphelilerin beyanının diğer tanık
beyanları ile uyumlu olması karşısında haklarında kovuşturulmasına yer olmadığına dair kararların verildiği görülmüştür. Açıklanan nedenlerle davacı tanık beyanlarına
değer verilmelidir.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre, dosyadaki ve aynı gün temyiz incelemesi yapılan emsal dosyalardaki bilgi, belge ve tanık beyanları dikkate alındığında, davacının aylık net gerçek ücretinin 155 TL. yol parası ve asgari geçim indirimi dahil net 2.000,00 TL. olarak belirlenmesinin dosya kapsamına uygun düşeceği anlaşılmıştır. Hesaplamalar bu miktar üzerinden yapılmalıdır.

3-Davacı zam farkından kaynaklanan alacak talebinde bulunmuştur. Dosyada mevcut 23.01.2007 başlangıç tarihli iş sözleşmesinin 10 uncu maddesinde, “Ücret artışlar yıllık enflasyon oranında her yıl Ocak ayında artırılır.” düzenlemesi mevcut olup, bağlayıcı olan bu düzenleme karşısında fark alacağının kabulü yerinde ise de fark alacak gerçek ücrete göre hesaplanıp hüküm altına alınmalıdır.

4-Davacı işçinin fazla çalışmasının olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması gereklidir. Davacının tanık olarak dinlendiği ve aynı gün temyiz incelemesi yapılan
2015/21915 E. sayılı dosyada davalı işyerinde 3 lü vardiya şeklinde çalışma olduğunu beyan etmiştir. Bu beyanı kendisini bağlayıcı niteliktedir. Açıklanan nedenle fazla çalışma ücret alacağının reddine karar verilmelidir. Eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 07.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
tanık Av. Yasin ÖZÇELİK Meslektaşların Soruları 1 14-08-2009 07:36
Tanık Dinletmekten Vazgeçmeden Sonra Tanık Dinletme İsteği Kemosabe Meslektaşların Soruları 9 14-03-2009 21:22
tanık dinletme av.zonguldaklı67 Meslektaşların Soruları 2 16-02-2009 17:31
tanık ücreti/ tanık dinletme beyazbulut Meslektaşların Soruları 1 01-04-2008 12:27
tanık listesinde tanıdığın soyadının yanlış yazılması halinde bu tanık dinlenirmi? dilekgulsen Meslektaşların Soruları 6 16-03-2007 10:56


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05505300 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.