Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

itirazın iptali davasında ıslaha karşı zamanaşımı itirazı

Yanıt
Old 22-07-2008, 10:41   #1
avNamLı

 
Soru itirazın iptali davasında ıslaha karşı zamanaşımı itirazı

Sayın meslektaşlarım;
Yaptığımız icra takibine karşı borçlu itiraz etti ve biz de süresinde fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutmak kaydıyla 1000 Ytl.lik itirazın iptali davası açtık ancak görev açısından büyük bir hata yaparak asliye hukuk mahkemesine verdik; bunu farkettiğimiz için müddeabihi artırarak asliye hukukun görev alanına sokmak için ıslah dilekçesi verdik ve müddeabihi artırdık. Fakat karşı taraf ıslahla talep edilen kalan kısım için itirazın iptali için sözkonusu olan bir yıllık süre geçtiğinden bahisle zamanaşımı itirazında bulundu. (ve evet süre geçti.)
Dava şu anda bu aşamada. Büyük ihtimalle ıslah dilekçesi kabul edilmeyerek görevsizlik kararı verilerak dosya sulh hukuk mahkemesine gönderilecek. Bu aşamadan sonra kalan kısım için izleyebileceğim yollar neler olabilir? Herhangi bir öneriniz var mı? Şimdiden teşekkürler.
Old 23-07-2008, 08:05   #3
avNamLı

 
Varsayılan

Takipteki esas alacak miktarı 15.000 YTL dir.

İcra takibine esas alacak miktarı 15.000 Ytl.'dir.

Dün bu konuyla ilgili internetten araştırma yaparken tam da benim soruma bir cevap buldum:

"Bu durumda kısmî davadan sonra talepten fazlası için zamanaşımı süresi dolan bir tazminat veya alacak davaya konu olmuşsa sorun nasıl çözümlenecektir? Aynı husus ek davada söz konusu olsaydı karşı taraf usulüne uygun olarak zamanaşımı def’ini ileri sürdüğünde ek davaya konu olan kısmın zamanaşımı sebebiyle reddine karar verilecekti. Islahta ise buna imkân bulunmamaktadır. Islah bir dava olmadığından ve medenî usul hukukumuzda ıslahtan sonra zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmadığından bu yönüyle ek davadan ayrılmaktadır. Islahtan sonra bu yönde karşı tarafa süre tanınması ya da sonraki celseye kadar zamanaşımı def’i ileri sürebileceği gibi çözümler hukukî değildir. Esasen ıslahı bir kez kabul ettiğimizde, kısmî dava tarihinde ıslah ile arttırılan kısım için de zamanaşımının kesildiği sonucu ortaya çıkar ki bu da ek davada olmayan bir durumdur." (http://www.yayin.adalet.gov.tr/10_sa...%87%C4%B0L.htm
Islah yoluyla dava konusunun artırılması- Şahin ÇİL)

Benim bu makaleden çıkardığım sonuç,kısmi ıslahta karşı tarafın zamanaşımı defi ileri sürmesinin mümkün olmadığı..
Old 23-07-2008, 09:59   #4
Av. Hakan GÜRGEZOĞLU

 
Varsayılan

Sn. Meslektaşım, malumunuz olduğu üzere ıslah ile başlayan süreç yeni bir süreç olmayıp, zamanaşımı ancak davanın ilk açılış tarihine göre değerlendirilir. Başka bir anlatımla davanın açılması ile zamanaşımı kesilmiş olup usulüne uygun ıslah (özellikle kamilen ıslah)işlemi ile dava ilk açıldığı andan itibaren ıslah edilmiş haliyle işlem görür. Buna ilişkin yargıtay kararları mevcut eğer isterseniz daha sonra emsal kararlar gönderebilirim. İyi çalışmalar...
Old 23-07-2008, 13:17   #5
avNamLı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hakan GÜRGEZOĞLU
Sn. Meslektaşım, malumunuz olduğu üzere ıslah ile başlayan süreç yeni bir süreç olmayıp, zamanaşımı ancak davanın ilk açılış tarihine göre değerlendirilir. Başka bir anlatımla davanın açılması ile zamanaşımı kesilmiş olup usulüne uygun ıslah (özellikle kamilen ıslah)işlemi ile dava ilk açıldığı andan itibaren ıslah edilmiş haliyle işlem görür. Buna ilişkin yargıtay kararları mevcut eğer isterseniz daha sonra emsal kararlar gönderebilirim. İyi çalışmalar...
Sn. Gürgezoğlu birkaç karar gönderebilirseniz çok sevinirim...
İyi çalışmalar
Old 23-07-2008, 14:32   #6
Av.Nilay TOPRAK

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2007/62
Karar: 2007/2353
Karar Tarihi: 11.04.2007
ÖZET: Ölümle sonuçlanan kazanın 31.12.1997 tarihinde gerçekleştiği sabittir. O halde ıslah tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleşmiş olduğundan ıslahla arttırılan toplam 18.916.272.700 TL. nın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmelidir.

(818 S. K. m. 126, 128)
Dava: Davac
ılar 1- E. Y. 2- S. Y. (Kendisine asaleten V., S., N., F. Y.'e velayeten ) ile 3- M. Y. davalılar 1- A. H. F., 2- Ş. G., 3- G…. Kol.Şti. arasındaki davadan dolayı Kartal 1. Asliye Hukuk Hakimliğince verilen 17.12.2004 gün ve 2003/1225-2004/745 sayılı hükmü bozan Dairemizin 18.09.2006 gün ve 2006/3647-5092 sayılı ilamı aleyhinde davalılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacıların murisinin davalılara ait inşaatın asansör yapımı sırasında vefatı nedeniyle açılan tazminat davasının reddine ilişkin mahkeme kararı davacıların temyizi üzerine Dairemizce bozulmuş, bozma ilamına karşı davalılar vekilince karar düzeltme isteminde bulunması nedeniyle dosya yeniden incelenmiştir.
1- Yargıtay ilamında belirtilen gerektirici nedenler karşısında davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme istemlerinin reddi gerekir.
2- Davada toplam 2.500.000.000 TL. tazminatın tahsili istenilmiş, 25.04.2003 tarihinde ıslah edilerek talep 21.416.272.720 TL. ya çıkartılmıştır. Davalılar vekilince ıslah edilen miktar bakımından zamanaşımı def'inde bulunulmuştur. Borçlar Yasası'nın 126/4. maddesince, bazı ayrık durumlar hariç eser sözleşmelerinde zamanaşımı süresi beş yıldır. Bu süre alacağın muaccel olduğu tarihte başlar (BK. 128. madde).
Somut olayda ölümle sonuçlanan kazanın 31.12.1997 tarihinde gerçekleştiği sabittir. O halde ıslah tarihi itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleşmiş olduğundan ıslahla arttırılan toplam 18.916.272.700 TL. nın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmelidir. Mahkemenin red kararının bu gerekçeyle kısmen onanması gerekirken zamanaşımı gözetilmeden kararın tümüyle bozulduğu anlaşılmakla bozma kararında belirtilen araştırmanın davadaki istem tutarı 2.500.000.000 TL. üzerinden yapılması için bozma kararına ilave yapılması uygun bulunmuştur.
Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair karar düzeltme istemlerinin reddine, 2. bent uyarınca Dairemizin 18.09.2006 gün ve 2006/3647 Esas 2006/5092 Karar sayılı bozma ilamına ilave edilmesine ve mahkeme kararının belirtilen nedenlerle kısmen BOZULMASINA, ödedikleri karar düzeltme peşin harcının istek halinde karar düzeltme isteyen davalılara geri verilmesine, 11.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 23-07-2008, 14:33   #7
Av.Nilay TOPRAK

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2008/4-326
Karar: 2008/325
Karar Tarihi: 16.04.2008
ÖZET: Dava, yaralanma ile sonuçlanan trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Uzamış zamanaşımı, suç sayılan eylemin failinin, tazminat davasının açılmasından önce veya davanın görülmesi sırasında ölmüş olduğu durumlarda, mirasçıları bakımından da uygulanır. Bu nedenle ıslah yoluyla artırılan maddi tazminat tutarı yönünden zamanaşımının gerçekleşmiş olduğunun kabulü ve ıslaha konu talep bölümünün zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
(818 S. K. m. 41, 60) (2918 S. K. m. 109) (765 S. K. m. 102, 103, 104)
Dava: Taraflar aras
ındaki <maddi ve manevi tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Üsküdar Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 7.12.2004 gün ve 1999/1045-2004/481 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.11.2006 gün ve 2005/10112-2006/12226 sayılı ilamı ile;
<
…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
Davaya konu olay 13.1.1996 tarihinde gerçekleşmiştir. Eldeki dava ise 22.11.1999 gününde açılmış ve 2.000.000.000. TL maddi tazminatın hüküm altına alınması istenilmiştir. Yargılama sırasında 25.2.2004 tarihli dilekçe ile bilirkişi tarafından bildirilen miktar itibariyle dava konusu 19.485.911.250 TL. olarak ıslah edilmiş ve mahkemece de bu miktara hükmedilmiştir. Islah her ne kadar önceden açılan bir davadaki isteklerin somut olayda olduğu gibi fazlasını içeren bir talep ise de; daha önce açılan dava ile ıslah edilen bölüm yönünden zamanaşımı kesilmiş olmaz. Davalı, ıslah edilen kısım ile ilgili olarak zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Islah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmuş olduğu da anlaşılmaktadır. O halde ıslah edilen bölüm yönünden zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerekirken istemin tümünün kabulü doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir
…> gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yaralanma ile sonuçlanan trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı Muzaffer Ayan vekili, 13.1.1996 tarihinde yaya olarak yolun karşısına geçmek isteyen davacıya, davalı Nurettin Türkmen
’in kullandığı 34 Y 3805 plakalı aracın çarparak yaralanmasına neden olduğunu, sonuçta davacının Sultanbeyli Devlet Hastanesince düzenlenen 16.9.1999 tarihli rapora göre %51 oranında sakat kaldığını, olayda tüm kusurun davalıda olduğunu; kaza nedeniyle davacının aylarca çalışamadığını, yeşil kart almak zorunda kaldığını, olayın yaralamalı trafik kazası niteliğinde olması nedeniyle beş yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğunu ileri sürerek, maddi tazminat miktarı yönünden fazlaya ait talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla, şimdilik iki milyar TL. maddi ve üç milyar TL. manevi tazminat olmak üzere toplam beş milyar TL. tazminatın olay tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş; yargılama sırasında maddi tazminat talebini ıslah yoluyla 19.485.911.250 TL. ye yükseltmiştir.
Davalılar (Nurettin Türkmen mirasçıları) İkbal Türkmen ve arkadaşları vekili, kazanın meydana gelmesinde kusurun, trafik ışığı ve trafik polisi bulunmayan bir yerde yolun karşısına geçmeye çalışan davacıda olduğunu, o nedenle tazminat isteyemeyeceğini, istenilen miktarın da fahiş bulunduğunu cevaben bildirmiş; 3.3.2004 günlü dilekçesinde ise, 2918 S.K. nun 109. ve TCK. nun 102/4.maddeleri uyarınca olayda beş yıllık uzamış zamanaşımının geçerli bulunduğunu, bu hususun dava dilekçesinde de ifade edildiğini, olayın 13.1.1996 tarihinde meydana geldiğini, aradan yaklaşık sekiz yıllık bir sürenin geçtiğini, bu durum karşısında ıslah dilekçesiyle talep edilen miktar yönünden zamanaşımı süresinin dolduğunu belirtmiş ve zamanaşımı definde bulunmuştur.
Yerel Mahkeme; Karayolları Trafik Kanunu
’nun 109. maddesi uyarınca olayda uzamış ceza zamanaşımının uygulanması gerektiğini, olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102/4. maddesine göre uygulanacak ceza zamanaşımı süresinin beş yıl olduğunu, davacının yarasının süreç içerisinde gelişme gösterdiğini, Sultanbeyli Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunun 21.9.1999 tarih ve 1999/549 nolu raporuna göre maluliyet oranı %51 iken, Haydarpaşa Numune Hastanesi Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen 2.2.2000 tarihli raporda maluliyet oranının %56 olarak belirlendiğini, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 18.4.2001 günlü raporunda ise %13 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiğinin açıklandığını, haksız eylemin etkileri devam ettiği sürece zamanaşımından söz edilemeyeceğini, davacının maluliyet oranı ile ararın kapsamını ancak Adli Tıp Kurumu raporu ile öğrenmiş olacağından, zamanaşımının Adli Tıp Kurumu raporunun tarihinden itibaren hesaplanması gerektiğini, bu durumda ise ıslah ile istenilen tazminat bölümü yönünden zamanaşımı süresinin dolmadığını gerekçe göstererek, kusur oranlarına ve tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporlarını esas almak suretiyle davanın kısmen kabulüne, 19.495.911.250 TL. maddi, 1.000.000.000 TL. manevi tazminatın 13.1.1996 olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiş; davalılar vekilinin temyizi üzerine Özel Daire metni yukarıda buluna ilamla kararı bozmuş; Yerel Mahkeme, gerekçesini tekrar ederek önceki kararında direnmiştir.
Yargılama sırasında ölen davalı Nurettin Türkmen yönetimindeki minibüsün, 13.1.1996 günü, yaya olarak yolun karşısına geçmekte olan davacıya çarptığı ve yaralanmasına neden olduğu çekişmesizdir. Görülmekte olan dava 22.11.1999 tarihinde açılmış; dava dilekçesinde fazlaya ilişkin hak saklı tutulmak suretiyle iki milyar TL. maddi ve beş milyar TL. manevi tazminatın tahsili istenilmiş, tazminat hesabı konusundaki 5.2.2004 tarihli bilirkişi raporunun sunulmasından sonra, davacı vekili 25.2.2004 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 19.485.911.250 TL. olarak ıslah etmiş; davalı vekili, ıslah yoluyla talep edilen miktar yönünden, usulüne uygun şekilde zamanaşımı definde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, ıslah yoluyla talep edilen maddi tazminat bölümü yönünden zamanaşımı gerçekleşmiş olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Olaydan sonra davacı hakkında Sultanbeyli Devlet Hastanesince düzenlenen 21.9.1999 gün ve 4664 sayılı sağlık kurulu raporunda, davacının mevcut durumunun iş ve gücüne %51 oranında mani olduğu belirtilmiş; Haydarpaşa Numune Hastanesince düzenlenen 2.2.2000 ün ve 614/E-38 nolu (özürlüler için) sağlık kurulu raporunda, sakat işçi olarak çalışabileceği, özür grubuna göre çalışma gücünde %56 oranında kayıp bulunduğu açıklanmıştır. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu
’ nca düzenlenen 18.4.2001 gün ve 1769 nolu raporda ise, davacının %13 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş olduğu yönünde görüş bildirilmiştir.
Somut olayda, davacının uğradığı zararın kapsamının Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu
’nca düzenlenen 18.4.2001 tarihli raporuyla belirlendiği ve davacının bu rapor içeriğini 11.9.2001 günlü oturumda elden yapılan tebliğ üzerine öğrenmiş olduğu davalı tarafın da kabulündedir.
Bu noktada, trafik kazalarından doğan maddi zararların tazmini istemiyle açılan davalarda zamanaşımı konusuna ilişkin olarak, yasal durum ve yerleşik uygulamaya egemen ilkeler hakkında şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.
Somut olayda olduğu gibi, trafik kazası sonucunda bir kimsenin yaralanmasına neden olunması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Borçlar Kanunu
’ nun 41. maddesinde genel olarak haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de, haksız fiilden zarar görenin, bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davanın, zararı ve faili öğrendi tarihten itibaren bir ve her halde haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu belirtilmiştir. Buna karşılık, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’ nun 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden Borçlar Kanunu’nun 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiş; anılan hükümdeki bir yıllık zamanaşımı süresi, bu tür tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, davanın cezayı gerektiren bir eylemden doğması ve Ceza Kanununun bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmesi halinde, bu sürenin, maddi tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olacağı hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere, Borçlar Kanunu
’nun 60. ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından bir yıl yerine, iki yıl olarak öngörülmesidir.
2918 S.K. nun 109/2. maddesindeki düzenlemenin gözden kaçırılmaması gereken yönü, ceza kanununa öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Eylemin ceza kanununda suç sayılmış olup olmadığı, kural olarak hukuk hakimince belirlenecektir. Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Ceza davasının açıldığı hallerde, sanığın mahkumiyet kararından önce veya sonra ölmüş olması da, sonuca etkili değildir. Yine, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından, sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayırım da yapılmamış; böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu öngörülmüştür.
Ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı (uzamış zamanaşımı) süresi, her halde olay tarihinden itibaren işlemeye başlar; sürenin işlemeye başlaması için, zarar görenin zararı ve onun failini öğrenmesi koşulu aranmaz. Ancak, zarar veya onun faili, uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenilmiş ise; davanın öğrenme tarihinden itibaren, 2918 S.K. nun 109. maddesindeki iki yıllık süre içerisinde açılması gerekir.
Öte yandan, uzamış zamanaşımı, suç sayılan eylemin failinin, tazminat davasının açılmasından önce veya davanın görülmesi sırasında ölmüş olduğu durumlarda, mirasçıları bakımından da uygulanır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde:
Görülmekte olan davadaki tazminat isteminin dayandırıldığı eylemin, aynı zamanda olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu
’nun 456. maddesi çerçevesinde müessir fiil suçunu da oluşturduğu; yaralanmanın derecesi ve anılan hükümdeki cezanın tür ve miktarı itibariyle, somut olayda 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/2. maddesi uyarınca, tazminat istemi bakımından, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102/4. maddesinde öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği açıktır. Esasen, bu konuda Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, söz konusu beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlayacağı noktasındadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, uzamış zamanaşımı süresi olay tarihinden itibaren işlemeye başlar. Bu kuralın dayanağı, somut olay bakımından 765 sayılı Türk Ceza Kanunu
’ nun 103. maddesindeki <Müruruzamanın başlangıcı tamamıyla icra olunmuş cürüm ve kabahatler hakkında fiilin vukuu gününden… itibar olunur> hükmüdür. Öte yandan, aynı Kanunun 104. maddesinde zamanaşımının kesildiği haller için salt ceza davaları yönünden öngörülen <yarı oranında uzama> kuralı, hukuk davalarında uygulanmaz.
Açıklanan bu duruma göre;
Görülmekte olan davadaki tazminat isteminin dayandırıldığı trafik kazası 13.1.1996 günü meydana gelmiş; dava 22.11.1999 tarihinde; yani, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
’nun 109/1. maddesinde öngörülen iki yıllık sürenin bitiminden sonra ve ancak aynı maddenin ikinci maddesi uyarınca uygulanması gereken beş yıllık uzamış zamanaşımı süresinin dolmasından önce, dolayısıyla da süresi içerinde açılmıştır.
Eldeki davada, davacının olay nedeniyle uğradığı zararının kapsamını, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun buna ilişkin 18.4.2001 tarihli raporunun tebliğ edildiği 11.9.2001 günlü oturumda öğrenmiş olduğu, taraflar arasında çekişmesizdir. Bu öğrenme tarihi itibariyle, beş yıllık uzamış zamanaşımı süresi dolmuştur.
Yukarıda değinildiği gibi, zararın veya failin uzamış zamanaşımı süresinin bitmesinden sonra öğrenildiği durumlarda, tazminat talebi, öğrenme tarihinden itibaren 2918 S.K. nun 109. maddesindeki iki yıllık zamanaşımı süresine tabidir; öğrenme tarihinden itibaren yeni bir uzamış (somut olaydaki gibi beş yıllık) zamanaşımı süresi işlemez. Buna göre uzamış zamanaşımı süresi içerisinde açılan ve fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulduğu eldeki davada, davacı, maddi tazminat talebini ıslah yoluyla en geç 11.9.2003 tarihine kadar artırabilecekken, ıslah konusundaki dilekçesini zamanaşımı süresinin bitiminden çok sonra 25.2.2004 tarihinde vermiş; davalı taraf da, süresi içerisinde ve usulüne uygun şekilde, ıslahla artırılan tutarla sınırlı olarak zamanaşımı definde bulunmuştur.
Hal böyle olunca, ıslah yoluyla artırılan maddi tazminat tutarı yönünden zamanaşımının gerçekleşmiş olduğunun kabulü ve ıslaha konu talep bölümünün zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
Yerel Mahkemece, Özel Dairenin aynı gerekçeye dayalı bozma ilamına uyulması gerekirken, olaya ve hukuksal duruma uygun düşmeyen gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
Sonuç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 23-07-2008, 14:42   #8
avNamLı

 
Varsayılan

Teşekkür ediyorum Nilay Hanım bu haliyle Yargıtay benimle aynı görüşte değil anlaşılan
Old 23-07-2008, 15:18   #9
av.d.d

 
Varsayılan

KARAR METNİ:
YARGITAY İLAMI

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarda gün numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak gereği görüşülüp düşünüldü.

Mirasçılık ve mirasın geçişi, miras bırakanın ölümü gününde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.

1- Davacı, dava dilekçesinde; murisin sağlığında davalılara satış suretiyle yaptığı temliklerin muvazaalı olduğunu mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını ileri sürerek davalılar adına olan tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini istemiş; sonradan 02.11.2004 gününde verdiği dilekçesi ile; murisin davalılara yaptığı temliklerle, tasarruf nisabını aşarak saklı payına el attığını belirterek dava dilekçesindeki talebini islah ederek tenkis isteğine dönüştürmüştür.(HUMK. md.83 - 90)

Mahkeme; islah gününe göre tenkis davasının zamanaşımına uğradığını belirterek davacı Miyase'nin davasını reddetmiştir. İslah edilen dava yeni bir dava olmayıp, islahtan önceki (ilk) davanın devamı niteliğindedir. İslah edilen dava, islah edilmiş şekliyle ilk dava tarihinde açılmış sayılır. İslah edilen davanın tabi olduğu zaman aşımı da (TKM. 513) bu tarihte kesilmiş olur. Bu sebeple dava süresi ilk dava ile muhafaza edilmiş olacağından zaman aşımı süresinin hesabında ıslah tarihinin değil ilk dava tarihinin esas alınması gerekir.(HGK.nun 30.1.2002 tarih 2002/2-63 esas, 2002/23 karar, 3.7.2002 tarih 2002/9-564 esas 2002/572 karar, 2. H.D'nin 14.01.2004 gün 2003/16376 esas, 2004/247 karar) Miras bırakan 8.9.1989'da ölmüş davacı Miyase'de davasını 13.10.1989'da açmıştır. Dava süresindedir. Bu yön nazara alınmadan işin esasını incelemesi gerekirken, islahla tenkis davasına dönüştürülmüş olan davanın süre yönünden reddedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2- Kabule göre de:

Türk Yasası Medenisinin 513. maddesinde yeralan süre zaman aşımı süresidir. Hakdüşürücü süre kabul edilmesi de hatalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarda 1. bentte gösterilen nedenle temyiz eden davacı yönünden BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 tarih içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi. 14.11.2006 Salı

MUHALEFET ŞERHİ

Davacı, 13.10.1989 gününde açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasının aradan 15 sene geçtikten sonra 2.11.2004 gününde islah ederek tenkise dönüştürmüştür. Dava tamamıyla ıslah edilmiştir.

Davanın tamamının ıslah edilmesi halinde, dava dilekçesi dahil tüm usulü işlemler yapılmamış sayılır. (HUMK. 87/1) Ancak islahın; ikrara (HUMK.236) keşfe (HUMK.363-366) Bilirkişi raporlarına (HUMK.275), tanık sözlerine (HUMK.245) etkisi yoktur. Bunların istisnalar olduğu da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 87. maddesinde gösterilmiştir. Taraflar kendi usulü işlemlerini ıslah edebilirler. Mahkemenin ve karşı tarafın işlemleri islahın konusu dışındadır.

Dava tümüyle ıslah edilip, tenkise dönüştürüldüğüne göre, tenkis davası tapu iptali davasının açıldığı 13.10.1989 gününde açılmış sayılır. Bir davanın açılması halinde zaman aşımı kesilir. (BK. 133/2) Ancak zaman aşımı kesilince, kesilmeden başlayarak yeni zaman aşımı işlemeye başlar. (BK. 135/1) Dava devam ederken kesilmiş olan zamanaşımı, davanın devamı süresince taraflardan birinin yargılamaya ait her işleminden, hakimin her emir ve kararından itibaren yeniden işlemeye başlar. (BK. 136/136/1) Tapu iptal davasının açıldığı 13.10.1989'da tenkise ait zaman aşımı da kesilmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 87. maddesine göre ıslah günü 2.11.2004'e kadar davacının yargılamaya ait bütün usulü işlemleri yapılmamış sayıldığına göre tenkise ait zaman aşımı ıslah tarihine kadar kesintisiz olarak devam etmiştir.

743 s. Türk Yasası Medenisinin 513. maddesi tenkis davasının, mirasçıların saklı paylarına tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren bir sene içinde açılabileceğini hükme bağlamıştır. Davanın açıldığı tarihle ıslah tarihi arasında bir senelik zaman aşımı geçmiştir. Çoğunluğun kararında örnek olarak gösterilen Hukuk Genel Kurulunun 30.1.2002 tarih ve 2002/2-63 sayılı, 13.07.2002 tarih 2002/9-564 ve Dairemizin 14.01.2004 tarih 2003/16376 s. kararlarından Borçlar Kanununun 133, 135 ve 136. maddeleri de belki de dava tarihiyle ıslah tarihi arasında davaya ait zaman aşımı süresi dolmadığı düşüncesiyle tartışılmamıştır. Mahkemece davanın zaman aşımı nedeniyle reddedilmesi doğrudur. Bu sebeple değerli çoğunluğun bozma kararına iştirak edilmemiştir.

Kaynak : Corpus Arşiv

[Copyright © CD MEDYA YAZILIM - Corpus™ Mevzuat ve İçtihat Programı]
Old 23-07-2008, 16:45   #10
Av. Hakan GÜRGEZOĞLU

 
Varsayılan

Sn meslektaşım umarım işinize yarar, iyi çalışmalar.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/7809
K. 2004/7800
T. 8.7.2004
• ISLAH ( Davanın Tamamen Islahı Durumunda Dava Dilekçesinden İtibaren Bütün Usul İşlemlerinin Yapılmamış Sayılacağı - Davanın İlk Dava Gününde Açılmış Sayılıp Hak Düşürücü Sürenin de Bu Tarihte Kesilmiş Olacağı )
• DAVANIN TAMAMEN ISLAHI ( Dava Dilekçesinden İtibaren Bütün Usul İşlemlerinin Yapılmamış Sayılacağı - Davanın İlk Dava Gününde Açılmış Sayılıp Hak Düşürücü Sürenin de Bu Tarihte Kesilmiş Olacağı )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Davanın Tamamen Islahı Durumunda - Davanın İlk Dava Gününde Açılmış Sayılıp Hak Düşürücü Sürenin de Bu Tarihte Kesilmiş Olacağı )
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Bir Yıllık Hak Düşürücü Süre İçinde Açılmamasından Dolayı Davanın Reddi Yerine Alacak Davası Olarak Devam Edilmesi Gereği )
• ALACAK DAVASI ( İtirazın İptali Davasının Bir Yıllık Hak Düşürücü Süre İçinde Açılmamasından Dolayı Davanın Reddi Yerine Alacak Davası Olarak Devam Edilmesi Gereği )
1086/m.87
ÖZET : Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması HUMK'nun 87. maddesi hükmü gereğidir. Belirtilen bu durumda yeni bir davanın açılmış sayılamayacağı, tamamen ıslah edilen davanın, ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğu gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda yerleşik ve hakim olan görüştür. O halde, davanın tamamen ıslah edilmesi halinde ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılır ve hak düşürücü süre de bu tarihte kesilmiş olur. Bu nedenle, dava süresi ilk dava ile muhafaza edilmiş olacağından, sürenin hesabında ıslah tarihinin değil ilk dava tarihinin esas alınması gerekir.

Kaldı ki; itirazın iptali davalarında, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmamasından dolayı davanın reddi yerine alacak davası olarak devam edilmesi gereğinin ( H.G.K. kararları ve daire içtihatları ) nazara alınmaması da doğru değildir.

DAVA : Dava dilekçesinde 89.352.000 lira alacağın, ıslah dilekçesi ile 69.352.000 liralık fazla ödemenin istirdatı için yapılan takibe vaki itirazın iptali, %40 tazminatın masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı, 12.11.2001 tarihli dava dilekçesiyle; davalıdan olan alacağı nedeniyle 77.352.000 TL.'lik takip yaptığını, itiraza uğradığını beyanla faizi ile birlikte 89.352.000 TL'nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında verdiği 16.12.2002 tarihli dilekçesinde ise, ıslah talebinde bulunarak asıl isteğinin itirazın iptali olduğu halde yanlışlıkla alacak davası açtığını, 69.352.000 TL. fazla ödemenin istirdadı yönünden takibe vaki itirazın iptali ile %40 tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, itirazın iptali davasına dönüştürülen davada 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiğini, ıslah talebinin reddedilerek davaya devam edilmesi gerektiğini, alacak yönünden de davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacının alacak davası olarak açtığı davayı, itirazın iptali için açılması gereken sürede açtığını ancak ilk dava dilekçesinin verildiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra davayı itirazın iptali olarak ıslah ettiğini, bu nedenle davaya itirazın iptali davası olarak bakılması gerektiği, bu dava için de hak düşürücü süre geçmiş bulunduğundan sözedilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması HUMK'nun 87. maddesi hükmü gereğidir. Belirtilen bu durumda yeni bir davanın açılmış sayılamayacağı, tamamen ıslah edilen davanın, ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğu gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda yerleşik ve hakim olan görüştür.

O halde, davanın tamamen ıslah edilmesi halinde ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılır ve hak düşürücü süre de bu tarihte kesilmiş olur. Bu nedenle, dava süresi ilk dava ile muhafaza edilmiş olacağından, sürenin hesabında ıslah tarihinin değil ilk dava tarihinin esas alınması gerekir.

Kaldı ki; itirazın iptali davalarında, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmamasından dolayı davanın reddi yerine alacak davası olarak devam edilmesi gereğinin ( H.G.K. kararları ve daire içtihatları ) nazara alınmaması da doğru değildir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 8.7.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
itirazın iptali davasında tebligat sorunu mnokay Meslektaşların Soruları 14 29-06-2017 13:51
Itirazın Iptali Davasında Teminatsız Tedbir Istenebilir mi? incitanesi Meslektaşların Soruları 1 18-10-2007 15:47
sebebsiz zenginleşmenin itirazın iptali davasında görülmesi stjav.umut Meslektaşların Soruları 0 14-06-2007 13:53
itirazın iptali davasında yetkili icra dairesi av.asen öznur Meslektaşların Soruları 8 25-01-2007 15:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05890393 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.