Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İcra Takibinde tebligat Yapılmadan İtiraz

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-12-2021, 12:11   #1
üye58149

 
Varsayılan İcra Takibinde tebligat Yapılmadan İtiraz

Meslektaşlarım merhaba,
Genel haciz yoluyla yaptığım takipte(ilamsız), ilk tebligat 20.11.2021 tarihinde iade döndü. Ben de 23.11.2021 tarihinde tebliğ mazbatası dönünce TK 21/2 istedim. 21/2 uyarınca tebligat henüz yoldayken borçlu haricen öğrenme ile 29.11.2021 tarihinde hiçbir adres ve telefon numarası bildirmeksizin takibe itiraz etti. Bu itiraz icra müdürlüğünce kabul edildi, bunun ardından da 1 Aralıkta 21/2 tebliğ oldu. Müdürlükten itirazın kabul edilmemesini talep ettim, ancak reddedilince icra mahkemesine şikayette bulundum. Yerel mahkeme şikayeti "her ne kadar tebliğ olmadan itiraz olmasa da alacaklının takibi devam ettirme iradesi olduğundan itirazın geçerli sayılacağı" gerekçesiyle reddetti.
Yargıtay kararlarında tebliğ olmadan itiraz süresi başlamaz, itiraz hakkı doğmaz diyor. Benim dosyama sunduklarımın(12. hukuk dairesi 2014/29725 esas ve 12.hukuk dairesi 2016/1451 esas) dışında örnek karar paylaşabilecek meslektaş var mı? Bu konuda mahkemelerin görüşü nasıl oluyor acaba? Dosya yüksek miktarlı olduğundan ve borçlu kayıp durumda olduğundan şu aşamada itirazın iptali davası açmayı düşünmüyorum.
Old 27-12-2021, 19:07   #2
marlboro

 
Varsayılan

Merhaba Meslektaşım,
Öncelikle mesajınızda bahsetmiş olduğunuz Yargıtay ilamlarını incelediğimde itiraz süresi veyahut itiraz hakkı hususlarına değinilmediğini tespit etmiş bulunmaktayım. Künye numaralarının tam halini paylaşabilirseniz benzer kararlar açısından daha geniş bir arama yapabilirim.

Şikayetin reddine ilişkin mahkeme kararı konusunda Yargıtay 12. HD 2010/985 E. 2010/13041 K. 27.05.2010 tarihli ilamı ile Yargıtay 12. HD 2008/24020 E. 2009/4299 K. 03.03.2009 tarihli ilamı uyarınca hukuka uyarlık olduğunu düşünmekteyim. Karşılaşmış olduğum dosyalarda da benzer şekilde kararlar çıkmıştır.
Şahsi düşüncelerim olup takdir sizlere aittir.
İyi çalışmalar dilerim.
Old 28-12-2021, 11:28   #3
üye58149

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan marlboro
Merhaba Meslektaşım,
Öncelikle mesajınızda bahsetmiş olduğunuz Yargıtay ilamlarını incelediğimde itiraz süresi veyahut itiraz hakkı hususlarına değinilmediğini tespit etmiş bulunmaktayım. Künye numaralarının tam halini paylaşabilirseniz benzer kararlar açısından daha geniş bir arama yapabilirim.

Şikayetin reddine ilişkin mahkeme kararı konusunda Yargıtay 12. HD 2010/985 E. 2010/13041 K. 27.05.2010 tarihli ilamı ile Yargıtay 12. HD 2008/24020 E. 2009/4299 K. 03.03.2009 tarihli ilamı uyarınca hukuka uyarlık olduğunu düşünmekteyim. Karşılaşmış olduğum dosyalarda da benzer şekilde kararlar çıkmıştır.
Şahsi düşüncelerim olup takdir sizlere aittir.
İyi çalışmalar dilerim.

Merhabalar meslektaşım,
12. Hukuk Dairesi 2015/31874 E. , 2016/1451 K.
"2)Borçlu ...'un (TC. Kimlik No: ....) temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İİK.'nun 62. maddesi hükmüne göre; genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinde her türlü itirazın,
ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yapılması zorunludur. Anılan
yasal düzenleme uyarınca, itiraz süresi ödeme emrinin tebliği ile başlar. Ödeme emri tebliğ edilmeden
borçlunun itiraz hakkı doğmaz.
Somut olayda, alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yolu ilamsız icra takibinde borçlu ... adına
çıkarılan örnek 7 numaralı ödeme emrinin ismen tanınmadığından bahisle iade edildiği, borçlunun
09.03.2015 tarihinde icra müdürlüğüne başvurarak itiraz dilekçesi verdiği, anılan itirazın yasal sürede
olmadığı gerekçesiyle icra müdürlüğünce reddedildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, adı geçen borçluya
ödeme emri tebliğ edilmediğine göre itiraz hakkının doğduğundan da bahsedilemez. Dolayısıyla,
borçlunun öğrenme üzerine icra dairesine yaptığı itiraz bu aşamada geçersiz olduğundan söz konusu
itirazın reddinin gerektiği açıktır"

12. Hukuk Dairesi 2017/4706 E. , 2018/9705 K.
"İİK 'nun 62/1. maddesinde; “İtiraz etmek istiyen borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliği tarihinden
itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur” hükmü yer
almaktadır.
Bu durumda, borçluya henüz ödeme emri tebliğ edilmediğinden, borçlunun icra dairesine itirazı sonuç
doğurmaz.
O halde mahkemece, şikayetin kabulüne karar verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir"

Benim faydalandıklarım bunlardı meslektaşım, uygulamada sanıyorum mahkemeler bu yönde pek karar vermiyorlar.
Old 28-12-2021, 16:42   #4
marlboro

 
Varsayılan

Merhaba Meslektaşım,
Yukarıdaki mesajımda belirtmiş olduğum Yargıtay ilamları Yavuz Süphandağ'ın kitabında geçtiği için hakimler açısından hem karara ulaşımın kolaylığı hem de yazarın isminin ağırlığı sebebiyle mahkemeler genelde mevzubahis durum özelinde aleyhe kararlar veriyorlar.
Nitekim Yargıtay HGK 2011/576 E. 2011/747 K. 07.12.2011 tarihli ilamında geçen
"...Nitekim, yargısal uygulamada, ödeme emri borçluya tebliğ edilmeden, borçlunun hakkındaki takipten haberdar olması durumunda dahi, İİK’nun 62.maddesine göre, borçlunun takibe itiraz edebileceği kabul edilmektedir." ifadesi de bu durumu desteklemektedir.
Old 29-12-2021, 10:03   #5
Av. Suat

 
Varsayılan

Borca itiraz edebileceğine ilişkin yasadaki süreler, itiraz süresinin üst sınırlarını kesin olarak çizip belirlemek ve böylece takibin sürüncemede kalmamasını sağlamak adına düzenlenmiştir.
Sürelere ilişkin hükmün lafzına sıkı şekilde bağlı kalınarak bundan önceki dönemlerde yapılacak olan itirazların henüz sürenin başlamadığı bir dönemde yapıldığı ve bu nedenle usulen yok hükmünde olduğu şeklindeki çıkarım aşırı şekilcilik olacaktır.
Bunun bir adım ötesi elektronik tebligatlardaki ilk 5 günlük ön süre içinde yapılan tüm işlemlerin de sırf bu nedenle geçersiz sayılması neticesini doğurabilecektir.
Hatta yargılaması devam eden davalarda bile kendisine herhangi bir işlemin yapılması için mahkemece kesin süre verilen taraf, bu işlemi aynı gün içinde ikmal ederse bu tür bir itiraz ile mi karşılaşacaktır.
Bu husus hem hukuk hem ceza yargılaması için geçerlidir.
Bu nedenle Yargıtay kararı da olsa doğurabileceği çarpıklıklar sebebiyle bu gibi aleyhe kararlara katılmak mümkün değildir.

Y 9. HD 15.05.2012 2012/16451 E 2012/17115 K
Hem HMK hem de HUMK ya göre önceki görevsizlik veya yetkisizlik kararı kesinleşmeden gönderme için başvuru yapılabilir. Bunda bir sakınca yoktur.

Buradan hareketle yasadaki sürelerin alt sınırlarının KESİN nitelikte olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Old 02-01-2022, 16:34   #6
Admin

 
Varsayılan

Hukuk Genel Kurulu 2018/602 E. , 2019/218 K.


Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.01.2013 tarihli, 2011/570 E., 2013/6 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 01.07.2013 tarihli, 2013/9934 E., 2013/18114 K. sayılı kararı ile;
"...Davacı, davalının 29.167,00 TL ödemeyi taahhüt ettiğini; ancak hiç bir ödeme yapmadığını, alacağın tahsili amacı ile başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline ve % 40 inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığından davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, alacağın tahsili amacı ile başlatılan takibe yapılan itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, icra dosyasında davalı borçlunun itiraz dilekçesi davacı tarafa tebliğ edilmemiş ise de; Mersin 2.İcra Hukuk Mahkemesinin 2009/1114 sayılı itirazın kaldırılması davasının 09/11/2009 tarihinde açılmış olduğundan davacının itirazı öğrenmiş oldukları, ÎİK.nun 67.maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin 09/11/2010 tarihinde dolmuş olduğu kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir. İİK'nun 67. maddesinin 1. fıkrası “ Takip talebine itiraz edilen alacaklı itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağın varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. ”hükmüne amirdir. Anılan maddeye göre itirazın iptali davasında süre tebliğden itibaren başlamaktadır. Somut olayda davacıya itiraz dilekçesi tebliğ edilmediğine göre hak düşürücü sürenin dolduğundan bahsedilemez. O halde mahkemece esasa girerek sonuca uygun karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 09.09.2011 tarihli dava dilekçesinde davalı hakkında başlatılan icra takibine haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, ödeme emrine itirazlarında da belirttikleri imzaya ve borca itirazlarını tekrarlayarak davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece her ne kadar davaya konu takip dosyasındaki ödeme emrine itiraz dilekçesi davacı tarafa tebliğ edilmemiş ise de; davacı alacaklının icra hukuk mahkemesinde 09.11.2009 tarihinde aynı itirazın kaldırılması yönünde dava açmış olması karşısında, bu tarihte itirazı öğrenmiş olduklarının kabulü ile 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 67. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü süre 09.11.2010 tarihinde dolmuş olduğundan davanın bu süreden sonra açılması ve aynı zamanda itirazın kaldırılması davasının da derdest bulunması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Bozma kararına karşı yerel mahkeme önceki karar gerekçelerini tekrar etmek suretiyle direnme kararı vermiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibinde borçlunun ödeme emrine itirazı kendisine tebliğ edilmemiş olan davacı alacaklının, aynı itirazın kaldırılması yönünde açtığı davanın İİK’nın 67. maddesinde itirazın iptali davaları için öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin başlamasını sağlayıp sağlamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle uyuşmazlığın odağında bulunan hak düşürücü süre kavramına kısaca değinmek gerekir.
Hak düşürücü süreler, hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde belirlenen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran sürelerdir ve kanunla düzenlenmeleri asıldır. Bu nitelikte süreler geçtiyse hak kendiliğinden son bulur (Tekinay, S.S./Akman, S./Burcuoğlu, H./Altop, A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, C. 2, İstanbul, 1985-1988, s. 1385 vd., Reisoğlu, S.: Genel Hükümler, 15. Bası, İstanbul 2002, s. 348).
Uyuşmazlığa konu dava itirazın iptali istemine ilişkin olup, bu davalar yönünden hak düşürücü sürenin başlangıcı, aşağıda ayrıntılarına değinileceği üzere, kanun lafzına göre ödeme emrine itirazın alacaklı veya vekiline “tebliğ”idir.
Bu noktada tebliğ kavramının hukuki anlam ve mahiyetinin irdelenmesi yerinde olacaktır.
Tebligat, hukuksal bir işlemin ilgili kimsenin bilgisine sunulması için yetkili makamın, kanunun öngördüğü esas ve usullere uygun bir biçimde yazı veya ilan yoluyla yaptığı belgeleme işlemidir (Yılmaz, E. /Çağlar, T.: Tebligat Hukuku, Ankara 2013, s. 39). Tebligatın iki boyutu vardır. İlk olarak tebligat ile ilgili kimse bir hukukî işlem hakkında bilgilendirilir. Ancak, bilgilendirme işleminin tebligat olarak nitelendirilmesi için belgelendirilmesi gerekmektedir. Belgelendirme, diğer bir ifade ile tevsik, tebligatın ikinci boyutunu teşkil eder (Pekcanıtez, H./Atalay, O./ Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, s. 168; Kuru, B./Yılmaz, E./Arslan, R.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, s.725).
Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, kişilerin kendileriyle ilgili hukuki bir prosedür hakkında bilgi sahibi olmalarını gerektir ve bu gereklilik ilgiliye yapılacak tebligatla sağlanacağından tebliğ işlemlerinin adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesi bakımından büyük önem taşıdığı açıktır (Konca, N. K.: Türk Hukukunda Tebligata İlişkin Güncel Sorunlar ve Çözüm Önerileri, TBB Dergisi, sayı: 2014-114, s. 240).
Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şekli olduğundan, gerek tebliğ işlemi, gerekse tebliğ tarihi kural olarak ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır.
İcra hukukunda da tebligat yapılmasına ilişkin pek çok yasal düzenleme mevcuttur ve icra dairelerince yapılacak tebliğ işlemleri kural olarak Tebligat Kanunu hükümlerine göre yürütülür.
Bu yönde İİK’da bulunan düzenlemelerden bir kısmı, somut olayla sınırlı olarak inceleme yapmak gerekirse, genel haciz yolu ile ilamsız takiplerde borçlunun ödeme emrine itirazının hükümden düşürülmesine ilişkin maddeler (m.67, 68) içerisinde yer almaktadır.
Anılan düzenlemelere göre, süresi içinde yapılan geçerli bir itiraz ile veya gecikmiş itiraz nedeninin icra mahkemesince kabulü üzerine duran icra takibine devam edebilmek için alacaklının başvurusu ile itirazın hükümden düşürülmesi lazımdır ve bunu temin gayesiyle alacaklının ya itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurması ya da genel mahkemelerde itirazın iptali davası açması gerekir.
Bu doğrultuda; takip konusu alacak İİK’nın 68, 68-a maddelerindeki belgelerden birine dayanmaktaysa, alacaklı dilerse icra mahkemesinde itirazın kaldırılması, dilerse mahkemede itirazın iptali davası açma (m.67) yoluna gidebilir.
Ancak yeri gelmişken belirtmek gerekir ki, alacaklı seçim hakkını mahkemede dava açmak suretiyle kullanmışsa, bu defa dava derdest iken bunu olduğu gibi bırakarak icra mahkemesinden itirazın kaldırılması yoluna başvuramaz. Hatta evvelce icra mahkemesine başvuran alacaklı, sonra mahkemeye başvurarak itirazın iptali davası açmışsa, bu davanın derdest olduğu sırada, tekrar icra mahkemesine dönerek ilk müracaatını yineleyemez. Bununla beraber önce itirazın kaldırılmasını talep eden alacaklı, bu yolu bırakarak itirazın mahkemede iptalini isteyebilecektir (Değnekli, A.: İtirazın İptali Davası, Ankara 2013, s.79).
Hem itirazın iptali davası, hem de itirazın kaldırılmasında kanun koyucu hak düşürücü süreler öngörmüş olup, bu süre itirazın kaldırılması için altı ay (m.68, 68-a), itirazın iptali davası için bir yıldır (m. 67). Her ikisinde de süre ödeme emrine itirazın alacaklıya veya vekiline Kanun’un 62/2. maddesi çerçevesinde tebliğinden itibaren başlar ve tebliğ yukarıda açıklandığı üzere Tebligat Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlanır.
Yerleşik uygulamada da bu sebeple ödeme emrine itiraz Tebligat Kanunu’nun düzenlediği şekilde alacaklı veya vekiline tebliğ edilmemişse, sair suretlerle itirazdan haberdar olunduğu ileri sürülse dahi hak düşürücü sürenin başlamayacağı kabul edilmektedir (Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2015 tarihli, 2013/19-2415 E., 2015/2335 K. sayılı kararı).
Ne var ki, bu yönde tebligat kendisine yapılmamış olsa bile alacaklının ödeme emrine itirazın hükümden düşürülmesi için öngörülen kanuni yollara başvurabilir ve bu hâlde salt ödeme emrine itiraz alacaklıya henüz tebliğ edilmediği gerekçesiyle erken dava açıldığından bahsedilemeyeceği açıktır. Alacaklı, bu şekilde itirazın kaldırılması yönünde icra hukuk mahkemesine başvurduğunda, başka bir anlatımla, ödeme emrine itirazın tüm hukuki anlam ve sonuçlarına vakıf olduğunu ve hükümden düşürülmesi gerektiğini mahkemeye verdiği dava dilekçesiyle bildirdiğinde, tebliğ ile aranan öğrenme ve belgelendirme unsurları aynı anda tümüyle gerçekleşmiş olacağından, itirazın kaldırılması dilekçesinin verilmesi ödeme emrine itirazın tebliği hükmünde sayılmalı ve hak düşürücü sürenin de bu tarihten itibaren işleyeceği kabul edilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta da davacı alacaklının Mersin 4. İcra Dairesinin 2009/10739 sayılı ilamsız icra dosyası ile başlattığı takip, davalı borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itirazı üzerine durmuştur. Alacaklıya bu itiraz tebliğ edilmemişse de alacaklı 09.11.2009 tarihli dilekçesi ile Mersin 2. İcra Hukuk Mahkemesinden (2009/1114 E. sayılı dosya) söz konusu itirazın kaldırılmasını talep etmiş, eldeki itirazın iptali davasını ise 09.09.2011 tarihinde açmıştır. Hâl böyle olunca yukarıda yapılan değerlendirme ve varılan sonuca göre İİK’nın 67. maddesinde öngörülen bir yıllık sürenin itirazın kaldırılması için icra mahkemesinde açılan dava tarihi (09.11.2009) itibariyle işlemeye başladığı ve itirazın iptali davasının hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığının kabulü gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, İİK’nın 67. maddesinde açıkça tebliğ şartı öngörüldüğü, tebliğin de hukuken hangi vasıfları haiz olması gerektiği ve ne şekilde yapılacağının mevzuatta sıkı koşullara bağlandığı, hak düşürücü sürelerin kamu düzeni ile ilgili olduğu ve ancak kanun koyucunun belirleyeceği hükümler çerçevesinde işlerlik kazanacağı, bu sebeple itirazdan itirazın kaldırılması davası ile haberdar olunmasının kanun koyucunun şart koştuğu tebliğ olarak kabul edilemeyeceğine işaret eden Özel Daire bozma kararının yerinde olduğu ve direnme hükmünün bozulması gerektiği yönünde ileri sürülen görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Tüm bu nedenlerle, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, direnmeye ilişkin gerekçeli kararın başlık kısmında 09.09.2011 olması gereken dava tarihinin sehven 12.03.2014 olarak gösterilmesinin mahallinde her zaman giderilebilecek maddi hata teşkil ettiği de değerlendirilerek, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 28.02.2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.




KARŞI OY

Yerel mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık itirazın iptali davasında İİK'nın 67. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin başlangıcına ilişkindir. Hak düşürücü süreler kamu düzeni ile ilgilidir ve bu nedenle uygulanma koşulları kanun hükümleri çerçevesinde belirlenir. Hâkim tarafından resen uygulanacak bu hükümler yoruma ve takdire göre değişen şekilde esnetilemez. Kanun koyucu madde metninde şekilci yaklaşımla, açıkça ve kesin bir dille tebliğ koşulunu aramış, başka bir anlatımla, bir yıllık sürenin hakkı söndüren bir süre olması nedeniyle alacaklının borçlunun itirazlarına tam olarak muttali olması, bunun da ancak itirazın tebliği yoluyla sağlanması öngörülmüştür. İİK'nın 16. maddesinde şikâyetler için öngörülen şekilde "öğrenme"ye değer atfetmemiştir. Tebligat Kanunu anlamında tebliğin ne şekilde yapılacağı çekişmesiz olduğu gibi, tebliğe tabi işlerde öğrenmeye hukuki netice bağlanabilmesi için de anılan 7201 sayılı Kanun'un 32. maddesine göre usule aykırı dahi olsa mutlaka muhatabı adına çıkarılmış bir tebligatın varlığı şart olduğundan somut olayda bu hükmün de uygulanması mümkün değildir. Borçlunun ödeme emrine itirazının geçici kaldırılması yönünde talepte bulunulması itirazın kaldırılmasının hukuki sonuçları ile itirazın iptali davalarının mahiyeti arasındaki farklar ve bir tarafın kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesinin 6100 sayılı HMK'nın 188/1 maddesi anlamında ikrar niteliği taşımayacağı da gözetildiğinde alacaklı aleyhine sonuç doğuramaz. Hâl böyle olunca direnme hükmünün bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan saygıdeğer Kurul çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmam mümkün olmamıştır.



KARŞI OY

Dava, İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali davasıdır. Mahkemece, davacı alacaklının itirazın kaldırılması yönünde İcra Hukuk Mahkemesi’nde dava açmış olması nedeniyle bu tarihte itirazı öğrenmiş olduğunun kabulü ile İcra İflas Kanunu 67. maddesindeki bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, ödeme emrine itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğ edilmemiş olması sebebiyle hak düşürücü sürenin geçmediği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece direnme kararı verilmiş olup, uyuşmazlık, İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesindeki itirazın iptali davası bakımından, borçlunun ödeme emrine itirazını öğrenme tarihinin hak düşürücü sürenin başlangıcında nazara alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
İcra İflas Kanunu’nun 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davasının, borçlunun ödeme emrine itirazının alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması gerekmektedir. Bunun dışında bir yol (öğrenme vs.) maddede öngörülmemiştir. Maddede gösterilmiş olan süre, hak düşürücü süredir. Tarafların sözleşme ile hak düşürücü süreleri belirlemeleri, bu süreleri değiştirmeleri veya ortadan kaldırmaları mümkün değildir Mahkemelerce de hak düşürücü sürelerin kanunda belirtilen başlangıcı değiştirilemeyeceği gibi, uzatılması veya kısaltılması da mümkün değildir. İcra İflas Kanunu 67. maddedeki bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcının, borçlunun itirazının alacaklıya tebliğinden başlamasının sebebi, alacaklının borçlunun borca itirazlarını tüm yönleriyle öğrenmesi ve itirazın iptali davasını bu itirazlara karşı geçerli bir şekilde açabilmesinin sağlanmasıdır. Borçlunun borca itirazı, alacaklıya Tebligat Kanunu uyarınca usulüne uygun bir şekilde tebliğ edilecek ki alacaklı borçlunun borca kısmen mi tamamen mi, borcun aslına mı fer’ilerine mi itiraz ettiğini, zamanaşımı itirazında mı bulunduğunu bilecek buna göre itirazın iptali davasını açacaktır. İcra dairelerinde tebligat, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca yapılır. İtirazın iptali davasının açılması için öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre, haricen itirazın öğrenilmesi ile başlamaz. Öğrenmenin hak düşürücü sürenin başlangıcına esas olabilmesi için, alacaklıya Tebligat Kanunu hükümlerine göre bir tebligat çıkarılmalı ve tebliğ usulsüz olmalı, Tebligat Kanunu 32. maddesi uyarınca usulüne uygun olmayan tebligat üzerine alacaklının beyan ettiği öğrenme tarihi nazara alınmalıdır. Alacaklının bu şekilde olmayarak haricen öğrenme ile icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep etmiş olması itirazın iptali davası açılması için hak düşürücü sürenin başlangıcında nazara alınamaz.
Elinde İcra İflas Kanunu’nun 68. maddesinde aranan belgeleri bulunan alacaklının ancak itirazın kaldırılması talebinde haklı çıkması mümkündür. İcra takibine yapılan itirazın kaldırılması için başvuran alacaklının, bu talebinin reddedilmesi taraflar arasında kesin hüküm sonucunu doğurmaz. Bu nedenle, önce itirazın kaldırılması yoluna başvurmuş olan alacaklı, daha sonra İİK 67. maddesi gereğince itirazın iptali davası açabilir. İtirazın kaldırılması dilekçesi verilmesi, İİK 67. maddesinde hak düşürücü sürenin başlangıcı için aranan, borca itirazın tebliği yerine geçtiği kabul edilemez. İtirazı haricen öğrenen alacaklı, itirazın tümünü ayrıntılarıyla öğrenmemiş ve itirazın kaldırılmasını sırf öğrendiği itiraz nedenleri hakkında ve İİK 68. maddesinde aranan elindeki belgelere göre talep etmiş olabilir. Kesin hüküm doğurmadığından, daha sonra tebliğ üzerine hak düşürücü süre içinde bu kez tüm itiraz nedenlerine karşı itirazın iptali davası açması olanaklıdır. İtirazın iptali davaları genel hükümlere göre yargılaması yapılan davalardandır, İİK 68. maddesine dayalı itirazın kaldırılması talebi ise bir dava değildir.
Borca itirazı öğrenmenin, itirazın iptali davasının açılması için İİK 67. maddesindeki hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınamayacağı Yargıtay içtihatları ile de kabul edilmiştir. Aksi düşünceyle İcra İflas Kanunu’nun 67. maddesinin tebligatı şart koşan açık hükmüne aykırı şekilde, itirazın kaldırılması dilekçesiyle itirazın alacaklı tarafından öğrenildiğinin kabulü mümkün değildir. Bu nedenlerle çoğunluğun, hak düşürücü sürenin itirazın kaldırılması talebiyle başladığına ve itirazın iptali davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerektiğine ve bu yöndeki mahkeme kararının onanmasına dair görüşüne katılmıyorum.



KARŞI OY

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, icra dosyasındaki ödeme emrine itiraz dilekçesi davacıya tebliğ edilmemekle birlikte, davacı alacaklının 09/11/2009 tarihinde itirazın kaldırılması davası açtığı, itirazı bu tarihte öğrenmiş sayıldığı, itirazın iptali davasının ise İcra ve İflas Kanununun 67. maddesinde düzenlenmiş olan bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; ödeme emrine itiraz dilekçesinin davacı alacaklıya tebliğ edilmemiş olması karşısında, bir yıllık hak düşürücü sürenin dolduğundan bahsedilemeyeceği belirtilerek hüküm bozulmuş, mahkemece verilen direnme kararının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan inceleme sonunda sayın çoğunlukça direnme kararının onanmasına karar verilmiş olup, bu görüşe katılmıyorum.
İtirazın iptali davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 67. maddesinin birinci fıkrasında “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağın varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Düzenlemede açıkça ifade edildiği üzere yasa koyucu, itirazın iptali davası için belirlenen bir yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcını, ödeme emrine itirazın alacaklıya tebliğ edilmesine bağlamıştır. Sayın çoğunluğun kabul ettiği gibi bu sürenin öğrenme ile başlaması söz konusu değildir. Zira yasa koyucu sürelerin öğrenme ile başlaması gereken durumları ayırmış ve bu hâllerde sürenin öğrenme ile başlayacağı açıkça ifade edilmiştir (İİK m.16/1-son “Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içinde yapılır.” hükmünde olduğu gibi)
Tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha özelde ise hukuki dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu şekilde adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir usul işlemidir.
Tebligatın nasıl yapılacağı 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’te düzenlenmiş olup, Kanun’un “Tebligatın yapılması” başlıklı birinci maddesi “Kazaî merciler, … barolar ve noterler tarafından yapılacak elektronik ortamda dâhil tüm tebligat bu Kanun hükümlerine göre Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır.” hükmü yer almaktadır.
Tebligat bilgilendirme ve belgelendirme özelliği olan bir usul işlemidir. Bilgilendirme tebliğe konu işlemin öğrenilmesi, belgelendirme ise bu öğrenmenin ne şekilde yapıldığının kayıt altına alınmasıdır. Tebligatın belgelendirme özelliği sayesinde yapılan bildirimlerin usulüne uygun olup olmadığı belirlenmekte ve tebliğ tarihi birçok yasal sürenin başlangıcı kabul edilmektedir.
Somut olayda, borçlunun ödeme emrine itirazının davacı alacaklıya tebliğ edildiğine dair bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Bu durumda, itirazın iptali davası açmadan önce itirazın kaldırılması talebinde bulunan davacı alacaklının, bu talepte bulunduğu tarihte itirazı öğrenmiş sayılacağı kabulü doğru olmakla birlikte, itirazın iptali davası açılması için tebliğden itibaren öngörülen bir yıllık sürenin de bu tarihten başlayacağının kabulü mümkün değildir. Buna rağmen bu yönde uygulama yapan Yargıtay Yüksek Daire kararlarında da açıkça “… alacaklının aynı takiple ilgili itirazının kaldırılması talebiyle dava açtığı dosya içerisindeki icra mahkemesi kararından anlaşılmaktadır. Bu durumda itirazın en geç bu tarihte davacı tarafça öğrenildiği kabul edilerek…” gerekçesine dayanılmakta ve süre kanundaki açık düzenlemeye rağmen öğrenme tarihinden başlatılmaktadır. (19. H.D. 10/02/2016 tarihli ve 2015/11299 E., 2016/2074 K. sayılı karar).
Oysa ki yasa koyucu bir yıllık sürenin başlangıcı için öğrenmeyi değil tebliğ şartını getirmiş ve bu husus İcra İflas Kanununun 67. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Yasa koyucu bu sürenin hak düşürücü bir süre olması, bu bağlamda hakkı sona erdirmesi sebebiyle, alacaklının borçlunun itirazlarına tam olarak muttali olması, bunun da ancak itirazın tebliği yoluyla olacağını öngördüğünden sürenin tebligat ile başlayacağını kabul etmiştir. Bu süre içinde dava açılmadığı takdirde ise takip düşmektedir. Davacı alacaklının, yapmış olduğu icra takibine itiraz edildiğini öğrenmiş olması itirazın içeriğini tam olarak öğrendiğini göstermez. Bu nedenle sürenin başlaması için öğrenme yeterli değildir.
Tüm bu nedenlerle; itirazın iptali davası için İcra ve İflas Kanunu 67. maddesinde düzenlenmiş olan bir yıllık hak düşürücü dava açma süresinin, itirazın tebliği tarihinden itibaren başlayacağı, davacı alacaklının itirazın kaldırılması talebinde bulunmuş olmasının tebliğ anlamına gelmeyeceği ve süreyi başlatmayacağı, direnme hükmünün Özel Daire bozma kararında açıklanan sebeplerle bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.
Old 19-01-2022, 16:13   #7
Av. Suat

 
Varsayılan

TEBLİGAT YÖNETMELİĞİ - ALTINCI BÖLÜM - Usulüne aykırı tebliğin hükmü
MADDE 53 – (1) Tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliği öğrenmiş ise geçerlidir. Aksi takdirde tebligat yapılmamış sayılır. Muhatap, her ne şekilde olursa olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alırsa ya da bunların içeriğini öğrenirse tebliği öğrenmiş sayılır.

Bu son ifadeye göre de tebliğ olmasa da her ne sebeple olursa olsun tebliğ içeriğine muttali olunması halinde tebliğin öğrenilmiş sayılacağı ifade edilmiştir.

(2) Muhatabın tebliği öğrendiğini beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi olarak kabul edilir.
(3) Tebliğin usulüne aykırı yapılmış olması halinde, muhatabın tebliği öğrendiğinin ve bunun tarihinin iddia ve ispatı mümkün değildir.


Ayrıca, Yargıtay İBK, T. 24.06.1994, E. 1993/2, K. 1994/3 (www.resmigazete.gov.tr E.T. 18.10.2014).
“(…)Kamulaştırma Yasası’nın 25. maddesinde getirilen “dava açabilmek için idarenin tebligat yapması şarttır” kuralı buyurucu niteliktedir. Ancak; taşınmaz malikinin, kendisine yasada öngörülen şekilde bildirim yapılmamış olmasına karşın” taşınmazını tapuda yönetime devretmesi, kamulaştırma bedelini alması “Kamulaştırma Yasası’nın 13. maddesinde bildirimde ( tebligat ) bulunması öngörülen kamulaştırma işlemiyle ilgili dava açmaya yarayacak doğru ve sağlıklı bilgileri öğrendiği elde ettiği” de bir olgu olarak kabul edilmelidir(…)”

Bu ibk da da haricen öğrenme olgusu kabul edilmiştir..
Old 19-01-2022, 21:35   #8
LLM. Avukat Ömer Faruk İlgün

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Ali Deniz Görhan
Meslektaşlarım merhaba,
Genel haciz yoluyla yaptığım takipte(ilamsız), ilk tebligat 20.11.2021 tarihinde iade döndü. Ben de 23.11.2021 tarihinde tebliğ mazbatası dönünce TK 21/2 istedim. 21/2 uyarınca tebligat henüz yoldayken borçlu haricen öğrenme ile 29.11.2021 tarihinde hiçbir adres ve telefon numarası bildirmeksizin takibe itiraz etti. Bu itiraz icra müdürlüğünce kabul edildi, bunun ardından da 1 Aralıkta 21/2 tebliğ oldu. Müdürlükten itirazın kabul edilmemesini talep ettim, ancak reddedilince icra mahkemesine şikayette bulundum. Yerel mahkeme şikayeti "her ne kadar tebliğ olmadan itiraz olmasa da alacaklının takibi devam ettirme iradesi olduğundan itirazın geçerli sayılacağı" gerekçesiyle reddetti.
Yargıtay kararlarında tebliğ olmadan itiraz süresi başlamaz, itiraz hakkı doğmaz diyor. Benim dosyama sunduklarımın(12. hukuk dairesi 2014/29725 esas ve 12.hukuk dairesi 2016/1451 esas) dışında örnek karar paylaşabilecek meslektaş var mı? Bu konuda mahkemelerin görüşü nasıl oluyor acaba? Dosya yüksek miktarlı olduğundan ve borçlu kayıp durumda olduğundan şu aşamada itirazın iptali davası açmayı düşünmüyorum.
Meslektaşım,
Bu konuda Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin Kararına göre;
2020/6620 E. , 2021/2293 K.
İİK 'nun 62/1. maddesinde; “İtiraz etmek isteyen borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur” hükmü yer almakla birlikte borçluya “ödeme emri tebliğ edilemese” bile, alacaklının anlaşmazlığı ve takibi
sürdürme iradesi mevcut bulunduğu sürece borçluya ödeme emrinin tebliğ edilmemesi şikayet ve
itirazda bulunmasına engel teşkil etmez. Kaldı ki borçluya müdürlükçe çıkarılıp bila tebliğ iade edilen ödeme emri bulunmaktadır.
Her ne kadar bölge adliye mahkemesi kararında Dairemizin bazı içtihatlarına atıfta bulunulmuş ise de, bahsi geçen içtihatlar her somut olayın niteliğine göre oluşturulmuş olup, Dairemizin sonradan oluşan ve usul ekonomisine de uygun olan uygulamalarına göre; borçluya ödeme emrinin tebliğ edilememesi halinde, borçlunun takipten haricen haberdar olup yedi gün içinde itirazını icra dairesine bildirdiğinin ve alacaklının da anlaşmazlığı ve takibi sürdürme iradesinin mevcut olduğunun anlaşılması halinde ödeme emri tebliğ edilemese bile borçlunun itirazı geçerli olup alacaklının itirazın kaldırılmasını istemekte hukuki yararı vardır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İlamsız İcra Takibinde Sadece Faize İtiraz Edilmesi Halinde İcra Hukuk MAhkemesi mi Asliye Hukuk Mahkemesi mi Görevlidir? Avukat679 Meslektaşların Soruları 1 13-02-2020 12:23
İcra takibinde tebligat zarfında fatura fotokopisi yazmıyorsa takibin akıbeti? esra kayabınar Meslektaşların Soruları 8 15-08-2012 08:32
İcra takibinde tebligat ESİN Meslektaşların Soruları 8 04-06-2010 10:38
Mali Müşavir Ücret Sözleşmesine Dayalı İcra Takibinde İmzaya ve borca İtiraz Derya DEMİR Meslektaşların Soruları 8 14-12-2009 05:05


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03842497 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.