Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Dairenin hiç teslim edilmemesi neticesinde sözleşmeden dönme ve peşinatın iadesi

Yanıt
Old 30-03-2019, 15:25   #1
Avukate

 
Yeni Fikir Dairenin hiç teslim edilmemesi neticesinde sözleşmeden dönme ve peşinatın iadesi

Müvekkil ile müteahhit firma 16.06.2017 tarihinde adi nitelik daire satış sözleşmesi imzalayarak 200.000-TL ye daire satışı konusunda anlaşıyorlar. Aynı tarihte müvekkil 75.000-TL peşinat veriyor ve karşılığında tahsilat makbuzu alıyor. Müvekkilin satın aldığı dairenin 6. katta olacağı söyleniyor. Nitekim makbuzda ve sözleşmede de bu husus yazıyor. Fakat inşaat ruhsatına ilişkin imar durumu sorgulandığında ise 5 katlı imar izni veriliyor. Dolayısıyla da müvekkile ait dairenin teslimi hukuken imkansız hale geliyor. Müteahhit başka daire de vermiyor. Biz de müteahhitte ödenen peşinatın faizi ile birlikte iadesini talebimizi içeren bir ihtarname gönderdik. Süresi içerisinde peşinat iade edilemediğinden ilamsız icra takibine giriştik ve karşı taraf itiraz etti.

Şimdi bir kaç detay var. Onları da açıklayacak olursak; satış sözleşmesinde müteahhit firmaya ait antetli kağıt kullanılmış. İmzalı kısımlara basılan kaşe yine müteahhit firmaya ait. Fakat şirket adına yetkili sıfatıyla imzalayan kişi satışa aracılık eden firmanın yetkilisi. Aynı şekilde müvekkile verilen tahsilat makbuzu aracı firmaya ait matbu tahsilat makbuzu, yine imza da aracı firmanın yetkilisi tarafından atılmış, ancak kaşe yine müteahhit firmanın kaşesi.

Yani inşaatı A firması yapacak, satışı ise B firması yapacak. Satış sözleşmesindeki ve peşinatın alındığına dair B firmasına ait tahsilat makbuzundaki imzayı B firmasının yetkilisi atmış. ( bunu nereden anlıyoruz dersek, icra takibini hem A hem de B firmasına karşı başlattık. İtiraz ettiklerinde vekaletnamedeki imza sirküleri ile karşılaştırdık. ) Kaşeler ise A firmasına ait.

Bizde buna binaen her iki firmaya ihtarname gönderdik ve icra takibini de kardeş firma olarak bu iki firma aleyhine başlattık. İddiamız ise biz parayı aracılık eden firma yani B firmasına teslim ettik. Karşılığında da kendi matbu makbuzlarını imzalayarak verdiler. Göndermiş olduğumuz ihtarnameye cevaben B firmasının göndermiş olduğu ihtarnamede ise; B firmasının A firması adına aralarında düzenlenen genel vekalet ile hareket ettiğini, satış sözleşmesinin ve makbuzun gayrimenkul şirketi olarak B firmasının düzenlemiş olduğunu ve daha sonrasında evrakları A firmasına teslim ettiklerini beyan etmişlerdir. Fakat sözleşmenin ekinde vekaletname olduğuna ilişkin herhangi bir kayıt sözleşmede yok.

Soruma gelecek olursak:

1- Açacağımız İtirazın İptali davası tüketici mahkemesinin görevine mi girmektedir ?

2- A ve B firmaları aleyhine başlattığımız icra takibinin hukuka uygunluk durumu sizce nedir ?

3- Tarafımızca açılacak İtirazın İptali davasını veya B firması tarafından açılabilecek menfi tespit davasını, B firması açısından kaybetme olasılığımız var mıdır ? Varsa aleyhimize kötü niyet tazminatına hükmedilebilir mi ?
Old 01-04-2019, 15:57   #2
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukate
Müvekkil ile müteahhit firma 16.06.2017 tarihinde adi nitelik daire satış sözleşmesi imzalayarak 200.000-TL ye daire satışı konusunda anlaşıyorlar. Aynı tarihte müvekkil 75.000-TL peşinat veriyor ve karşılığında tahsilat makbuzu alıyor. Müvekkilin satın aldığı dairenin 6. katta olacağı söyleniyor. Nitekim makbuzda ve sözleşmede de bu husus yazıyor. Fakat inşaat ruhsatına ilişkin imar durumu sorgulandığında ise 5 katlı imar izni veriliyor. Dolayısıyla da müvekkile ait dairenin teslimi hukuken imkansız hale geliyor. Müteahhit başka daire de vermiyor. Biz de müteahhitte ödenen peşinatın faizi ile birlikte iadesini talebimizi içeren bir ihtarname gönderdik. Süresi içerisinde peşinat iade edilemediğinden ilamsız icra takibine giriştik ve karşı taraf itiraz etti.

Şimdi bir kaç detay var. Onları da açıklayacak olursak; satış sözleşmesinde müteahhit firmaya ait antetli kağıt kullanılmış. İmzalı kısımlara basılan kaşe yine müteahhit firmaya ait. Fakat şirket adına yetkili sıfatıyla imzalayan kişi satışa aracılık eden firmanın yetkilisi. Aynı şekilde müvekkile verilen tahsilat makbuzu aracı firmaya ait matbu tahsilat makbuzu, yine imza da aracı firmanın yetkilisi tarafından atılmış, ancak kaşe yine müteahhit firmanın kaşesi.

Yani inşaatı A firması yapacak, satışı ise B firması yapacak. Satış sözleşmesindeki ve peşinatın alındığına dair B firmasına ait tahsilat makbuzundaki imzayı B firmasının yetkilisi atmış. ( bunu nereden anlıyoruz dersek, icra takibini hem A hem de B firmasına karşı başlattık. İtiraz ettiklerinde vekaletnamedeki imza sirküleri ile karşılaştırdık. ) Kaşeler ise A firmasına ait.

Bizde buna binaen her iki firmaya ihtarname gönderdik ve icra takibini de kardeş firma olarak bu iki firma aleyhine başlattık. İddiamız ise biz parayı aracılık eden firma yani B firmasına teslim ettik. Karşılığında da kendi matbu makbuzlarını imzalayarak verdiler. Göndermiş olduğumuz ihtarnameye cevaben B firmasının göndermiş olduğu ihtarnamede ise; . Fakat sözleşmenin ekinde vekaletname olduğuna ilişkin herhangi bir kayıt sözleşmede yok.

Soruma gelecek olursak:

1- Açacağımız İtirazın İptali davası tüketici mahkemesinin görevine mi girmektedir ?

2- A ve B firmaları aleyhine başlattığımız icra takibinin hukuka uygunluk durumu sizce nedir ?

3- Tarafımızca açılacak İtirazın İptali davasını veya B firması tarafından açılabilecek menfi tespit davasını, B firması açısından kaybetme olasılığımız var mıdır ? Varsa aleyhimize kötü niyet tazminatına hükmedilebilir mi ?

1- Ben arada bir eser sözleşmesi de olmadığından tüketici mahkemesinin görevli olduğunu düşünüyorum.

2- Davanın her iki firmaya birlikte açılması doğru olur kanaatindeyim. Zira;" B firmasının A firması adına aralarında düzenlenen genel vekalet ile hareket ettiğini, satış sözleşmesinin ve makbuzun gayrimenkul şirketi olarak B firmasının düzenlemiş olduğunu ve daha sonrasında evrakları A firmasına teslim ettiklerini beyan etmişlerdir" demişsiniz. B firması A adına da hareket etmiş ve A bu duruma herhangi bir şekilde itiraz etmemiş.

3- 8. Hukuk Dairesi 2015/3688 E. , 2015/9034 K. "Öyleyse, davanın açılmasına sebebiyet vermeyen davalı alacaklının yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması doğru olmamıştır.
Old 02-04-2019, 12:51   #3
para_doks

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2013/14-470
Karar: 2014/57
Karar Tarihi: 05.02.2014


TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI - KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİ UYARINCA YÜKLENİCİYE BIRAKILAN BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN TEMLİK ALINMASI - DAVANIN TÜKETİCİ MAHKEMESİNDE GÖRÜLMESİ GEREĞİ - DİRENME KARARININ BOZULMASI GEREĞİ

ÖZET: Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılan bağımsız bölümün ondan temlik alınması nedeniyle kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Somut olayda; davacı yan satıcı olan dava dışı yükleniciden adi yazılı sözleşme ile konut olarak kullanılmak üzere bir adet taşınmaz satın aldığını ileri sürerek, yüklenicinin şahsi hakkını temlik alan üçüncü kişi olarak açtığı bu davada; davacının 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'da tanımı yapılan tüketici sıfatını taşıdığından, bu Kanun'un uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemeleri'nde bakılacağı hükmü gözetilip, davada taraf olarak yer almayan yüklenicinin de davada yer alması sağlanabileceğinden davanın Tüketici Mahkemesi'nde görülmesi gerekir. Bu bakımdan görevin kamu düzenine ilişkin olduğu gözetilerek, mahallinde ayrı bir Tüketici Mahkemesi varsa davanın Tüketici Mahkemesi'nde görülmesi, aksi halde davaya Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekir.


(4077 S. K. m. 1, 2, 3, 23)

Dava: Taraflar arasındaki <tapu iptali ve tescil> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bandırma Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 06.10.2011 gün ve 2010/319 E. 2011/296 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 14.05.2012 gün ve 2012/6226 E. 2012/6762 K. sayılı ilamı ile;

(... Dava, davalı yükleniciden kazanılan kişisel hakka dayalı mülkiyet aktarımı ve tazminat istemlerine ilişkindir.

Davalılar, davanın reddini savunmuş, mahkemece dava esastan incelenerek sonuçlandırılmıştır.

Hükmü, davalılar temyiz etmiştir.

4822 sayılı Kanununla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 3. maddesi (c) bendi ile konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar da Tüketicinin Korunması Kanunun kapsamına alınmıştır. Dava konusu taşınmaz <konut> niteliğindedir. Anılan yasanın (e) bendindeki tanıma göre tüketici; bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişiyi, (f) bendindeki tanıma göre de satıcı; kamu tüzel kişileri dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetler kapsamındaki tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri ifade eder. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 23.maddesi hükmüne göre de bu kanun uygulaması ile ilgili çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılması gerekir.

Somut olayda da; davacı tüketici yüklenicinin temlikine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan o yerde ayrı bir tüketici mahkemesi varsa çekişmenin tüketici mahkemesinde görülmesi aksi halde davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması yasadan kaynaklanan bir zorunluluktur.

Mahkemece kamu düzeninden olan görev hususu re'sen gözetilerek yukarıda yazılı olduğu şekilde işlem yapılması yerine çekişmenin esasının incelenip hükme bağlanması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve 6217 sayılı Kanun'un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen <Geçici 3.madde> atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. maddesi hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılan bağımsız bölümün ondan temlik alınması nedeniyle kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı Ö.'e ait 232 parsel sayılı taşınmaza inşaa edilecek olan A blok, zemin kat, 1 nolu daireyi 20.02.2010 tarihinde düzenlenen sözleşme ile dava dışı yükleniciden satın aldığını, yüklenicinin daireyi kendisine teslim etmediğini, kat irtifakının davalı arsa sahibi Ö. adına oluştuğunu, arsa sahibinin de durumu bilmesine ve dairedeki eksiklerin tarafınca tamamlanarak içerisinde oturmasına rağmen, daireyi diğer davalıya muvazaalı olarak temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.

Davalı yan, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; <davacının temlik sözleşmesi ile dava konusu taşınmazı dava dışı yükleniciden satın aldığı, yüklenici ile arsa sahibi arasında düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesinin şekil koşulunu taşımasa da, büyük oranda inşaatın tamamlanması nedeniyle, sözleşmenin geçerli kabul edilmesi gerektiği, davacının da dava konusu dairenin bedelini ödediği, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu, kayıt maliki davalı F.'in iyi niyetli olmadığı,> gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekili tarafından temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan ilamla görev yönünden bozulmuştur.

Yerel Mahkeme; <uyuşmazlığın 4077 sayılı Kanun'un kapsamında olması için; mal, tüketici, satıcı unsuru yanında, davaya bu Kanun'un uygulanabilecek olması da gerektiği, burada ise davalıların satıcı olmadığı, dava konusu daire teslim edilmediğinden geçerli bir satış sözleşmesi olmadığı ve anılan Kanun'da ileri sürülebilecek; <ayıplı mal veya hizmet satışı sebebiyle tüketicinin sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi, ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme> niteliğindeki taleplerden birinin ileri sürülmesi gerektiği, buradaki uyuşmazlığın ise, alınan konutun ayıplı çıktığına ilişkin olmayıp, bedelini ödemesine rağmen konutun teslim edilmemesi, muvazaalı olarak üçüncü kişiye satılması iddiasına dayalı tapu iptali ve tescile yönelik olduğu, bu nedenle uyuşmazlığın 4077 sayılı Tüketiciyi Koruma Kanunu kapsamında olmadığı, ayrı bir tüketici mahkemesi olmayan yerlerde sıfat yönünden bozma yapılmasının pratik bir yararının olmadığı, tüketici mahkemelerinde açılan davaların harçtan muaf olması nedeniyle kamu zararına neden olacağı, tapu iptali ve tescil gibi mülkiyet hakkını ilgilendiren davaların yazılı usulle görülmesinin uygun olduğu,> gerekçeleri ile görevli olduğunun kabulü ile önceki kararda direnmiştir.

Direnme kararını temyize davalılar vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davaya genel hükümlere göre Asliye Hukuk Mahkemesinde mi, yoksa 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine göre Tüketici Mahkemesinde mi bakılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı İsmail Bal ile dava dışı yüklenici E. İnşaat Sanayi Ticaret Ltd. Şti adına R. E. arasında 20.02.2010 tarihinde düzenlenen adi yazılı sözleşme ile 232 parsel sayılı taşınmaza inşaa edilecek olan yapının A blok zemin kat, 1 nolu meskeninin satışının düzenlendiği; yine dava dışı yüklenici şirket ile arsa sahibi davalı Ö. arasında 17.09.2004 tarihinde adi yazılı kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi yapıldığı, dava konusu dairenin arsa sahibi davalı adına kat irtifakı ile 06.06.2008 tarihinde tescil edildiği ve arsa sahibi tarafından dairenin 08.10.2010 tarihinde davalı F.'e satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 1.maddesinde; bu kanunun amacının, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmek olduğu açıklanmış; <Kapsam> başlıklı 2.maddesinde <Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar> hükmü düzenlenmiştir.

Aynı Kanun'un 4822 sayılı Kanun ile değiştirilen 3.maddesinin (e) bendinde, tüketici, <Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiler> şeklinde tarif edilmiş; (f) bendinde, satıcı, <Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri>, (c) bendinde ise, mal, <Alış-verişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları... ifade eder.> hükmüne yer verilmiştir.

Burada hemen belirtilmelidir ki tüketici, ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturur; ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin, satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereği, tüketici hukukunun temel düşüncesini oluşturmaktadır.

Bu noktada tüketici, üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide doğal olarak zayıf durumdadır.

Yasa koyucunun iradesi tüketiciyi 4077 sayılı Kanun kapsamında korumak olup, üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olan tüketicinin, sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu doğan zararının tazmin edilmesini sağlamaktır.

Şu açıklamalar çerçevesinde; konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar, 4077 sayılı Kanun'un 3/c kapsamına alındığına göre, bu konudaki işlemlerde tüketici hukuku hükümleri uygulanmalıdır.

Öte yandan, 4077 sayılı Kanun'un 3.maddesinin gerekçesinde, <Buna göre tüketici işlemi; eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere kurulan her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder şeklinde yeniden tanımlanmıştır. Böylece uygulamada ortaya çıkan ve tüketici sözleşmelerinin kapsamını daraltan yorumların da önüne geçilmiş olacaktır.> denilmiştir.

Somut olayda; davacı yan satıcı olan dava dışı yükleniciden adi yazılı sözleşme ile konut olarak kullanılmak üzere bir adet taşınmaz satın aldığını ileri sürerek, yüklenicinin şahsi hakkını temlik alan üçüncü kişi olarak açtığı bu davada; davacının 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'da tanımı yapılan ve yukarıda açıklanan tüketici sıfatını taşıdığından, ayrıca Kanunun 23.maddesindeki; bu Kanun'un uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemeleri'nde bakılacağı hükmü gözetilip, davada taraf olarak yer almayan yüklenicinin de davada yer alması sağlanabileceğinden davanın Tüketici Mahkemesi'nde görülmesi gerekir. Bu bakımdan görevin kamu düzenine ilişkin olduğu gözetilerek, mahallinde ayrı bir Tüketici Mahkemesi varsa davanın Tüketici Mahkemesi'nde görülmesi, aksi halde davaya Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekir.

Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyelerce; eldeki davanın kat karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılan bağımsız bölümün yükleniciden temlik alınması nedeniyle kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin olduğu, davacının temlik alan sıfatıyla yüklenicinin halefi durumunda bulunduğu, satıcı olan yüklenicinin davada taraf olarak yer almadığı, yargılama sırasında yüklenicinin davaya dahil edilmesi düşünülse bile, dava tarihi itibariyle taraf olmadığından davaya genel mahkemede bakılması gerektiğinden bu yöne değinen yerel mahkeme kararının yerinde olduğu savunulmuş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O halde, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyularak karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen <Geçici madde 3> atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.02.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY

Davacı, dava dışı yüklenici şirketten adi yazılı sözleşme ile satın alıp bedelini ödediği dairenin davalı arsa sahibi tarafından diğer davalıya muvazaalı olarak satılması nedeniyle tapunun iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne dair karar, Yüksek 14.Hukuk Dairesinin 14.05.2012 Tarih, 6226-6762 sayılı ilamı ile <...Dava, davalı yükleniciden kazanılan kişisel hakka dayalı mülkiyet aktarımı ve tazminat istemlerine ilişkindir. ... Somut olayda da; davacı tüketici, yüklenicinin temlikine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğundan davaya tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması yasadan kaynaklanan bir zorunluluktur.> gerekçesiyle bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Sayın çoğunlukla aramızdaki görüş ayrılığı göreve ilişkin olup davanın genel mahkemede mi yoksa tüketici mahkemesinde mi görüleceği noktasında toplanmaktadır.

4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç başlıklı 1.maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.maddesinde <Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar> hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3.maddesinde <mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları (4077/m. 3/c), Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri, (4077/m. 3/f) Tüketici, bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder. (4077/m. 3/e), Tüketici işlemi ise mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlem sayılır (4077 s.K.m.3/h).> şeklinde tanımlanmıştır. Zikredilen bu yasal düzenlemelere göre bir davanın tüketici mahkemesinde görülebilmesi için davanın taraflarından birisinin tüketici olması yetmez. Diğer tarafın da satıcı-sağlayıcı olması gerekmektedir. (4077/m.3/e-f-g) Bununla birlikte tüketicinin bir malı edinirken ticari ve mesleki olmayan bir amaçla yani nihai tüketim gayesiyle hareket etmesi, satıcının ise satım işini mesleki ve ticari maksatla yapması yani <meslekten satıcı> olması zorunludur.

Somut olayda davacının tüketici olduğunda duraksama yoktur. Davalılar ise dava dışı müteahhitle imzalanan eser sözleşmesinin tarafı olan arsa sahibi ve konutu muvazaalı satın alan tapu maliki olup her iki davalı <satıcı- sağlayıcı> niteliğini taşımamaktadır. Mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturması tek başına hukuki ilişkiyi tüketici işlemine dönüştürmez. Yasanın kapsam başlıklı 2.maddesinin 3.maddedeki tanımlarla birlikte yorumlanması zorunludur.

Diğer yandan dava muvazaaya dayalı tapu iptal ve tescili davası olup terditli de olsa bedele yönelik bir istem içermemektedir. Davacı tüketicinin, alacağın temliki hükümlerine göre yüklenici ticari şirketin arsa sahibinden gelen şahsi hakkını yazılı sözleşme ile devraldığında çekişme yoktur. Hemen belirtelim ki eldeki uyuşmazlıkta müteahhit yer almadığından taraflar arasında akdi bir ilişki de bulunmamaktadır. Bozma kararında, müteahhidin davalı olmamasına karşın davalıymış gibi gösterilmesi maddi hataya müstenittir. Kaldı ki tüketici, müteahhidin halefi olarak sadece arsa sahibine tüketici mahkemesinde tapu iptal ve tescil davası açamaz. Çünkü ticari şirketler bir davada tüketici sıfatını kazanamazlar. Şirketin şahsi hakkı olan konutu ticari amaçla aldığı açık olduğuna göre bu hakkı temlik alan tüketicinin halef olarak talepte bulunması da ticari amaç taşır. Aksi takdirde tacirlere tüketici mahkemesinde harçsız bir şekilde alacaklarının tahsili imkanı tanınmış olur.

Yukarıda anlatılan nedenlerle; davanın ayıplı mal satışına ya da BK 106. maddesine dayanılarak yükleniciye karşı açılmış borcun ifasına yönelik bir dava olmayıp, eser sözleşmesinde edimlerin yerine getirilip getirilmediğinin, konutun muvazaalı satılıp satılmadığının, kat karşılığı inşaat sözleşmesinde müteahhidin arsa sahibinden dava konusu daireyi hak edip etmediğinin tartışılıp değerlendirilmesi sözkonusu olduğundan müteahhit hasımmış gibi davanın tüketici mahkemesinde çözülmesi usul ve yasaya aykırı düşmektedir. Hal böyle olunca davayı genel hükümlere göre çözen mahkemenin göreve yönelik değerlendirmesi tüketici hukuku ilkeleri ile Dairemizin ve HGK'nin (23.11.2011 T. 05.02.20142011/14-573/692, 08.06.2011 T. 05.02.20142011/14-337/401 sayılı) yerleşik kararlarına da uygundur. Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmesi için özel daireye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken göreve yönelik bozma kararı verilmesine işaret eden sayın çoğunluğun görüşlerine katılamıyoruz. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 03-04-2019, 18:42   #4
Avukate

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Musa TAÇYILDIZ
1- Ben arada bir eser sözleşmesi de olmadığından tüketici mahkemesinin görevli olduğunu düşünüyorum.

2- Davanın her iki firmaya birlikte açılması doğru olur kanaatindeyim. Zira;" B firmasının A firması adına aralarında düzenlenen genel vekalet ile hareket ettiğini, satış sözleşmesinin ve makbuzun gayrimenkul şirketi olarak B firmasının düzenlemiş olduğunu ve daha sonrasında evrakları A firmasına teslim ettiklerini beyan etmişlerdir" demişsiniz. B firması A adına da hareket etmiş ve A bu duruma herhangi bir şekilde itiraz etmemiş.

3- 8. Hukuk Dairesi 2015/3688 E. , 2015/9034 K. "Öyleyse, davanın açılmasına sebebiyet vermeyen davalı alacaklının yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması doğru olmamıştır.

teşekkür ederim meslektaşım.
Old 16-05-2019, 16:49   #5
Avukate

 
Varsayılan

bu hususla alakalı tüketici mahkemesinde açılacak itirazın iptali davasında arabuluculuk şartı var mıdır ? yoktur diye düşünüyorum ama yine de kafama takıldı.

ayrıca tüketici mahkemesinde ihtiyati haciz talepli dava açabilir miyiz ?
Old 17-05-2019, 10:52   #6
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukate
bu hususla alakalı tüketici mahkemesinde açılacak itirazın iptali davasında arabuluculuk şartı var mıdır ? yoktur diye düşünüyorum ama yine de kafama takıldı.

ayrıca tüketici mahkemesinde ihtiyati haciz talepli dava açabilir miyiz ?


Tabiki arabuluculuk şartı yok.

İhtiyati haciz de talep edebilirsiniz ama vereceklerini sanmam.
Old 19-09-2019, 14:34   #7
Avukat Rıdvan ÖZ

 
Varsayılan

Benzer bir konu hakkında bende bir soru sormak istiyorum. Benim müvekkillerim de müteahhitten daire satın alan 3. kişi konumunda. Müteahhit ruhsat almasına rağmen inşaata hiç başlamadı ve sözleşmeye göre teslim süresi de geçti. Sorularım şunlar ;
1-) Müvekkiller tarafından ödenen peşinatlar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre mi talep edilecektir? Sözleşme geriye etkili olarak feshedilirse faiz ödeme tarihinden itibaren mi geçerlidir yoksa sözleşmede belirtilen teslim edilmesi gereken tarihten itibaren mi?
2-) Müvekkillerden bazıları dolar olarak banka aracılığı ile ödemişler. Fakat müteahhit kendilerinden doların Türk parası karşılığına imza attırmış. Örneğin 10.000 Dolar ödenmiş müteahhit 30.000-TL ödendiğinde ilişkin imza almış. Bu durum iade talebimizi dolar olarak göndermemize engel midir ?
3-) Bu konu ile ilgili takip etmem gereken başkaca tavsiyeleriniz var mı?
Old 19-09-2019, 15:20   #8
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat Rıdvan ÖZ
Benzer bir konu hakkında bende bir soru sormak istiyorum. Benim müvekkillerim de müteahhitten daire satın alan 3. kişi konumunda. Müteahhit ruhsat almasına rağmen inşaata hiç başlamadı ve sözleşmeye göre teslim süresi de geçti. Sorularım şunlar ;
1-) Müvekkiller tarafından ödenen peşinatlar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre mi talep edilecektir? Sözleşme geriye etkili olarak feshedilirse faiz ödeme tarihinden itibaren mi geçerlidir yoksa sözleşmede belirtilen teslim edilmesi gereken tarihten itibaren mi?
2-) Müvekkillerden bazıları dolar olarak banka aracılığı ile ödemişler. Fakat müteahhit kendilerinden doların Türk parası karşılığına imza attırmış. Örneğin 10.000 Dolar ödenmiş müteahhit 30.000-TL ödendiğinde ilişkin imza almış. Bu durum iade talebimizi dolar olarak göndermemize engel midir ?
3-) Bu konu ile ilgili takip etmem gereken başkaca tavsiyeleriniz var mı?

1- T.C.YARGITAY 23.HUKUK DAİRESİ ESAS NO:2014/4725 KARAR NO:2015/3428 : İBK'da da belirlendiği gibi, HMK'nın 24/1, 25, 26, 30 ve 33. (HUMK'nın 74,75 ve 76.) maddeleri gereğince hakim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki tavsiflerle bağlı olmayıp, kanunları re'sen uygulamakla ve neticeye vardırmakla yükümlüdür.
Kısacası hakim hukuki nitelendirme ile bağlı değildir.

2- Sözleşmede TL ile anlaşma sağlandığından; TL olarak talep edebileceğiniz kanaatindeyim.

3- Sözleşmenin Feshi yada Sözleşmeden Dönme iradenizi belirtir bir ihtarname ile başlamanızı tavsiye ederim


T.C YARGITAY
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2018/ 573
Karar: 2018 / 3225
Karar Tarihi: 17.09.2018

ESER SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN DAVA - MAHKEMECE ASIL DAVADA TALEP EDİLEN ALACAĞA AVANS FAİZİ YERİNE YASAL FAİZ UYGULANMASI VE FAİZ BAŞLANGIÇ TARİHİNİN GÖSTERİLMEMİŞ OLMASI - HÜKMÜN DÜZELTİLEREK ONANMASI
Kelime Ara

Ara

Temizle
Kopyala

Kaydet/Yazdır

Sık Kullanılanlar

Geri
ÖZET: Asıl davada yüklenici talep ettiği alacakları için avans faizi uygulanmasını talep etmiştir. Takip ile dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 12/3. maddesi hükmünce her çeşit imal ve inşa işleri ticari iş sayıldığından inşaat yapımıyla ilgili eser sözleşmesinin taraflarının 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun'un 2/II uyarınca alacakları için avans faizi talep etmeleri mümkündür. Dava konusu somut olayda davalı-karşı davacı arsa malikine ödenen 150.000,00 TL imâl ve inşaat işi için ödenmiş olduğu ve takip tarihinden önce borçluyu temerrüde düşürücü nitelikte bir ihtarname de bulunmadığından davacı-karşı davalı takip tarihinden itibaren avans faizi istemekte haklıdır. Bu nedenle mahkemece asıl davada talep edilen alacağa avans faizi yerine yasal faiz uygulanması ve faiz başlangıç tarihinin gösterilmemiş olması doğru olmamıştır. Karar, bu nedenle bozulmalıdır. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK 438/VII. maddesi gereğince düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.

(6762 S. K. m. 12) (1086 S. K. m. 438)



Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün taraf vekillerince temsil edilmiş, davalı-karşı davacı vekili tarafından duruşmalı istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı-karşı davalı vekili Avukat ... geldi. Davalı-karşı davacı vekili gelmedi. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı-karşı davalı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:



Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ödenen bedelin iadesi için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali, takibin devamı ve %20 icra inkâr tazminatının tahsili, karşı dava kira kaybı alacağı istemine ilişkindir. Mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, itirazın asıl alacak bakımından iptali ile takibin devamına, karşı davanın reddine dair verilen karar, taraf vekillerince yasal süresi içinde temyiz edilmiştir.



1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle davalı-karşı davacı borçlu işlemiş faiz ve ihtiyati haciz masrafları ile ilgili itirazında haklı olup, icra inkâr tazminatına hükmedilmemesinde isabetsizlik bulunmamasına göre davalı-karşı davacı vekilinin tüm, davacı-karşı davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.



2-Asıl davada yüklenici talep ettiği alacakları için avans faizi uygulanmasını talep etmiştir. Takip ile dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 12/3. maddesi hükmünce her çeşit imal ve inşa işleri ticari iş sayıldığından inşaat yapımıyla ilgili eser sözleşmesinin taraflarının 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun'un 2/II uyarınca alacakları için avans faizi talep etmeleri mümkündür. Dava konusu somut olayda davalı-karşı davacı arsa malikine ödenen 150.000,00 TL imâl ve inşaat işi için ödenmiş olduğu ve takip tarihinden önce borçluyu temerrüde düşürücü nitelikte bir ihtarname de bulunmadığından davacı-karşı davalı takip tarihinden itibaren avans faizi istemekte haklıdır. Bu nedenle mahkemece asıl davada talep edilen alacağa avans faizi yerine yasal faiz uygulanması ve faiz başlangıç tarihinin gösterilmemiş olması doğru olmamıştır. Karar, bu nedenle bozulmalıdır. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK 438/VII. maddesi gereğince düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.



Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacının tüm, davacı-karşı davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca davacı-karşı davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasının 12.08.2016 tarihli ek karar ile tavzih edilen (3) numaralı bendinin karardan çıkartılarak yerine ''3- ... 16. İcra Müdürlüğü'nün 2014/8258 Esas sayılı icra takip dosyasında davalı-karşı davacının vaki itirazının 150.000,00 TL asıl alacak bakımından iptali ile takibin takip talebinde belirtilen oranı aşmamak koşuluyla değişen oranlarda avans faizi uygulanarak devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine” cümlesinin yazılmasına, kararın değiştirilmiş bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 1.630,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak Yargıtay'daki duruşmada vekille temsil olunan davalı-karşı davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 7.864,40 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı-karşı davacıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacı-karşı davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 17.09.2018 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sözleşmeden dönme - ödenen bedellerin iadesi - itirazın iptali ve menfi tespit davasının birleşmesi manolimato_06 Meslektaşların Soruları 1 24-07-2017 15:16
Ön Satış Sözleşmesiyle Satılan Bir Dairenin Zamanında Teslim Edilmemesi av.ibrahimt Meslektaşların Soruları 1 22-02-2017 12:38
İnşaat sözleşmesi, dairenin teslim edilmemesi zamanaşımı Av. Eugen Huber Meslektaşların Soruları 1 16-12-2009 11:54


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03757501 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.