Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Tk 21 GereĞİnce Teblİgat

Yanıt
Old 04-01-2013, 13:36   #1
SYAZICI

 
Varsayılan Tk 21 GereĞİnce Teblİgat

merhabalar,
müvekkilime takip açıldığında ödeme emri 'TK 21 gereğince ' ibaresi yazılmış tebligat zarfı ile gönderilmiş, posta memuru da bu ibareye göre TK 21 gereğince 'borçlu adreste bulunamadı komşusuna soruldu ve kapıya yapıştırıldı' yazısı yazılarak tebliğ edilmiştir. müvekkil takip borçlusu gözükmesine rağmen borçlu değil ancak itiraz süresini kaçırdık. ve şuan taşınmazları satış aşamasında. benim sormak istediğim TK 21 madde gereğince tebligat yapılması için öncelikle mernis adresine normal tebligat yapılıp, bu tebligatın bila dönmesi halinde TK 21 Gereğince tebligat yapılması istenmesi gerekmez mi..ilk tebligatı TK 21 'e göre gönderebiliyor muyuz..cevaplarınız çok önemli çok farklı görüş var acil işlem yapmamız gerek..şimdiden teşekkürler..
Old 04-01-2013, 20:39   #2
babamali

 
Varsayılan

komşunun adı ve imzasını kontrol ettiniz mi?
komşuya haber verildiği belirilmiş mi?
Old 05-01-2013, 12:11   #3
olgu

 
Varsayılan

muhattabın neden adreste bulunmadığı yazmalı(işe, çarşıya yada tatile gittiğinden gibi) komşu imzadan ve isim vermekten imtina edebilir ama TK 21'e göre yapılabilmesi için muhtarda kaydı vardır zaten.

Alıntı:
KARAR : Tebligat Kanununun 20-21 ve Tüzüğün 28.maddesi gereğince muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz iseler tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazıp imzalaması gerekir.

Alıntı:
YARGITAY
6. HUKUK DAİRESİ E. 2012/8212 K. 2012/10656 T. 16.7.2012



Alıntı:
KARAR : Borçluya gönderilen 10 örnek ödeme emrinin; "muhatap geçici olarak Bursa'ya gittiğinden mahalle muhtarının imzasına teslim edilerek 2 nolu formül doldurularak muhatabın kapısına yapıştırıldı ve en yakın komşusu A. A.'e haber verildi imza atmadı" şerhi ile 28.01.2011 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

Tebligatın; 7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 21.maddesine göre yapıldığı belirtilmesine rağmen Tebligat Tüzüğünün 28.maddesinin uygulanmadığı görülmektedir. Tüzüğün anılan maddesine göre muhatabın adreste neden bulunmadığı, komşu, kapıcı, yönetici, zabıta amir ve memurları vs. gibi kimselerden sorularak, tevziat saatinden sonra adrese geleceğinin tespit edilmesi ve bunun tebligat parçasına yazılıp tevsik edilmesi halinde Tebligat Kanunu'nun 21. maddesine göre tebligat yapılabilir.

Somut olayda muhatabın adreste bulunmama nedeni tespit edilmekle birlikte tevziat saatinden sonra adresine dönüp dönmeyeceği hususu belirlenmediğinden yapılan tebligat usulsüzdür.


Alıntı:
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ E. 2012/116 K. 2012/16130 T. 9.5.2012

bu kararlarında vurgulanan kısımlar tebligatınızda var olup olmadığına dikkat edin.

Maalesef tebligat memurlar hergün bu işi yapmalarına rağmen birçoğu usulüne uygun tebligat yapmakta hala zorlanıyor...
Old 05-01-2013, 12:59   #4
Av.Melih Tatlı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan SYAZICI
merhabalar,
müvekkilime takip açıldığında ödeme emri 'TK 21 gereğince ' ibaresi yazılmış tebligat zarfı ile gönderilmiş, posta memuru da bu ibareye göre TK 21 gereğince 'borçlu adreste bulunamadı komşusuna soruldu ve kapıya yapıştırıldı' yazısı yazılarak tebliğ edilmiştir. müvekkil takip borçlusu gözükmesine rağmen borçlu değil ancak itiraz süresini kaçırdık. ve şuan taşınmazları satış aşamasında. benim sormak istediğim TK 21 madde gereğince tebligat yapılması için öncelikle mernis adresine normal tebligat yapılıp, bu tebligatın bila dönmesi halinde TK 21 Gereğince tebligat yapılması istenmesi gerekmez mi..ilk tebligatı TK 21 'e göre gönderebiliyor muyuz..cevaplarınız çok önemli çok farklı görüş var acil işlem yapmamız gerek..şimdiden teşekkürler..

Sayın meslektaşım,

koyu renkle belirttiğim kısımlara ek olarak, tebligatın muhtara bırakıldığı da tebliğ parçasının üzerinde belirtilmemiş mi? Yani TK 21'e göre tebliğ evrakı muhtara yapılır, kapıya yapıştırılıp bırakılmaz.
Old 05-01-2013, 13:03   #5
yigiturk

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan SYAZICI
merhabalar,
müvekkilime takip açıldığında ödeme emri 'TK 21 gereğince ' ibaresi yazılmış tebligat zarfı ile gönderilmiş, posta memuru da bu ibareye göre TK 21 gereğince 'borçlu adreste bulunamadı komşusuna soruldu ve kapıya yapıştırıldı' yazısı yazılarak tebliğ edilmiştir. müvekkil takip borçlusu gözükmesine rağmen borçlu değil ancak itiraz süresini kaçırdık. ve şuan taşınmazları satış aşamasında. benim sormak istediğim TK 21 madde gereğince tebligat yapılması için öncelikle mernis adresine normal tebligat yapılıp, bu tebligatın bila dönmesi halinde TK 21 Gereğince tebligat yapılması istenmesi gerekmez mi..ilk tebligatı TK 21 'e göre gönderebiliyor muyuz..cevaplarınız çok önemli çok farklı görüş var acil işlem yapmamız gerek..şimdiden teşekkürler..

İlk tebligat herhangi bir adrese yapılabilir. İlk tebligatın mernis adresine yapılması gerekmez. Biz adresini bilmediğimiz ve mernisini sorgulatmak istediğimiz borçlularımız için ilk tebligatı kafadan attığımız bir adrese yapıyoruz. Haliyle tebligat bila dönüyor ve bila döndüğünü gören müdür yardımcısı hemen arkasından yaptığımız mernis adresinin sorgulanması ve oraya tebligat yapılması talebimizi kabul ediyor. Mernis tebligatı borçlunun mernis adresine yapılıyor. Eğer evde yoksa veya eşi çocuğu tebligatı almaktan imtina ediyorsa tebligat muhtara yapılıyor. Muhtarın kaşesi ve imzası da varsa haciz işlemlerina başlamak için tebligat engeli ortadan kalkmış oluyor
Old 05-01-2013, 14:37   #6
garani

 
Varsayılan

mernis adresi kişinin resmi adresi olmakla beraber herhangi bir evrak üzerindeki adres öncelikli yapılması gereken tebliğ adresidir.borçlunun bu duruma bir itirazı var ise yargılamaya dökülür ama sizin de dediğiniz gibi öncelikle evraktaki adrese tebligat yapılıp daha sonra TK21 gereğince mernise tebligat yapılmalıdır.eğer tebligat direk mernis adresine yapılacak ise evrakta adres bilmenin bir anlamı kalmamaktadır.sizin öncelikle yapmanız gereken iş tk21 gereği gönderilen adresin mernis adresi olup olmadığını öğrenmeniz.

mallar satış aşamasında ve borçlu olmadığını beyan etmişsiniz.menfi tespit davası açabilir veya borcu ödeyip ihtirazi kayıt ile borcu ödeyip istirdat davası açmanızı öneririm.
Old 06-01-2013, 23:54   #7
SYAZICI

 
Varsayılan

öncelikle mesajlarınız için çok teşekkürler.. sayın garani, belirttiğiniz gibi o yollara da başvurmayı denedik ancak takip kesinleştikten sonra açılacak menfi tespit davasında %115 teminat göstermek veya icra kasasına depo etmek gerekir ki, maalesef müvekkilimizin şuan bunu yapacak durumu yok. ortada bir dolandırıcılık da söz konusu ki ona ilişkin suç duyurusunda bulunduk. biz bir yerde zaman kazanmak istiyoruz. yoksa bir şekilde para bulsak parayı yatırıp istirdat davası açmak daha kolay olacaktır diye düşünüyorum.
sayın av. melih tatlı, elbetteki tebligat kapıya yapıştırılmaz, sanırım işin verdiği heyecandan konuya da hemen girmek istediğimden o kısmı eksik yazmışım kusura bakmayın..
benim aslında sormak istediğim, ilk adrese tebligatı, tebligat mazbatasının üzerinde TK 21 GEREĞİNCE ibaresi yazılı olarak göndermek mümkün mü, öncelikle MERNİS adresine göndererek daha sonra bila dönmesi halinde TK 21 GEREĞİNCE ibaresi ile göndermek gerekmez mi..elbette kanun gereğince posta memurunun gerekli araştırmalar yapılarak tebligatı kişiye teslim edemediği takdirde, muhtara bırakma yükümlülüğü var, ancak alacaklının ilk tebligatın üzerine TK 21 GEREĞİNCE ibaresi yazması doğru mudur.
sayın garani, öncelikle evraktaki adrese tebligat yapılıp daha sonra TK 21 GEREĞİNCE mernise tebligat yapılmasına ilişkin bildiğiniz bi YARGITAY kararı var mıdır acaba çünkü konuya ilişkin çok farklı görüş var.
Old 07-01-2013, 00:10   #8
garani

 
Varsayılan

yukarıda yazdıklarımı tekrarlıyorum.once evraktaki adrese tebligat yapılmak zorunda.aşağıdaki kararlar belki ısnızı goruru.bır bakın ıstersenız.

(2004 S. K. m. 16) (7201 S. K. m. 10, 21, 23) (Tebligat Tüzüğü m. 28) (Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 30, 31)

Dava: Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. 6099 sayılı Yasa'nın 3. maddesi ile eklenen aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır.

Yine, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21. maddesine 6099 sayılı Yasa'nın 5. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında; <Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.> hükmü yer almaktadır. Bu maddeye göre tebliğ işleminin ne şekilde yapılacağı Tebligat Kanunu Yönetmeliği 31/1-c maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin son fıkrasında bende göre yapılacak tebligatlarda Yönetmeliğin 30. maddesinde öngörülen araştırmanın yapılmayacağı belirtilmiştir. Nitekim Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30/1. maddesinde de buna paralel olarak; <adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar> tebliğ memurunca muhatabın adreste bulunmama sebebinin araştırması zorunluluğu dışında tutulmuştur.

Öte yandan 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 23/8. maddesi uyarınca, tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydın tebligat evrakı üzerine yazılması zorunludur. Bir diğer anlatımla 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre tebligat yapılabilmesi için, tebliği çıkaran merciice, tebligat çıkarılan adresin, muhatabın, adres kayıt sistemindeki adresi olduğuna dair tebliğ evrakı üzerine kayıt düşülmesi zorunludur.

Somut olayda her ne kadar borçlunun mernis adresine yapılan tebligatın Tebligat Kanunu 21 ve Tebligat Tüzüğü 28. maddelerine aykırılık gerekçesiyle şikayetin kabulüne karar verilmiş ise de; 6099 sayılı Yasa ile değişik 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesi ve Tebligat Kanunu Yönetmeliği 31. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, şahsın mernis adresine tebligat yapılması halinde nerede olduğunun komşu, kapıcı, yönetici gibi kimselerden araştırılması ve şahsın adreste bulunmama nedeninin tebliğe işlenmesi geçerlilik şartı değildir. Şu halde tebliğ usulüne uygun kabul edilerek şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Somut olayda alacaklı tarafından genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı, borçlu adresine tebliğe çıkarılan örnek 7 numaralı ödeme emrinin borçlunun adresten ayrıldığı sebebi ile 21.05.2011 tarihinde iade edildiği, alacaklının talebi ile üzerine borçlunun adres kayıt sisteminde bulunan adresine <Adres Kayıt Sistemindeki Adresidir TK 21'e göre iade olunmaması ihtar olunur> şerhi yazılmak suretiyle çıkarılan tebligatın aynı madde uyarınca 26.05.2011 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.

Buna göre icra takip dosyasında bilinen adresin tebligata elverişli olmaması ve tebligat yapılamaması nedeniyle, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10/2. maddesi uyarınca, borçlunun adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek bu adrese tebligat yapılmasının koşulları oluşmuştur. Bu nedenle borçlunun adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresine tebligat çıkarılmasında yasaya aykırılık yoktur. Tebliğ evrakı üzerine verilen şerh de 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 23/8. maddesine uygundur.

O halde, ödeme emri tebliğ işlemi 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10/2, 21/2 ve 23/8. maddelerine ve dolayısıyla usulüne uygun olduğundan, mahkemece şikayetin reddi yerine, yazılı gerekçe ile istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca bozulmasına, 31.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 07-01-2013, 00:10   #9
garani

 
Varsayılan

(2004 S. K. m. 16) (7201 S. K. m. 10, 21, 23) (Tebligat Tüzüğü m. 28) (Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik m. 30, 31)

Dava: Mahalli mahkemece verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. 6099 sayılı Yasa'nın 3. maddesi ile eklenen aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır.

Yine, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı 21. maddesine 6099 sayılı Yasa'nın 5. maddesi ile eklenen 2. fıkrasında; <Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.> hükmü yer almaktadır. Bu maddeye göre tebliğ işleminin ne şekilde yapılacağı Tebligat Kanunu Yönetmeliği 31/1-c maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin son fıkrasında bende göre yapılacak tebligatlarda Yönetmeliğin 30. maddesinde öngörülen araştırmanın yapılmayacağı belirtilmiştir. Nitekim Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 30/1. maddesinde de buna paralel olarak; <adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar> tebliğ memurunca muhatabın adreste bulunmama sebebinin araştırması zorunluluğu dışında tutulmuştur.

Öte yandan 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 23/8. maddesi uyarınca, tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydın tebligat evrakı üzerine yazılması zorunludur. Bir diğer anlatımla 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre tebligat yapılabilmesi için, tebliği çıkaran merciice, tebligat çıkarılan adresin, muhatabın, adres kayıt sistemindeki adresi olduğuna dair tebliğ evrakı üzerine kayıt düşülmesi zorunludur.

Somut olayda her ne kadar borçlunun mernis adresine yapılan tebligatın Tebligat Kanunu 21 ve Tebligat Tüzüğü 28. maddelerine aykırılık gerekçesiyle şikayetin kabulüne karar verilmiş ise de; 6099 sayılı Yasa ile değişik 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesi ve Tebligat Kanunu Yönetmeliği 31. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, şahsın mernis adresine tebligat yapılması halinde nerede olduğunun komşu, kapıcı, yönetici gibi kimselerden araştırılması ve şahsın adreste bulunmama nedeninin tebliğe işlenmesi geçerlilik şartı değildir. Şu halde tebliğ usulüne uygun kabul edilerek şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

Somut olayda alacaklı tarafından genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine başlandığı, borçlu adresine tebliğe çıkarılan örnek 7 numaralı ödeme emrinin borçlunun adresten ayrıldığı sebebi ile 21.05.2011 tarihinde iade edildiği, alacaklının talebi ile üzerine borçlunun adres kayıt sisteminde bulunan adresine <Adres Kayıt Sistemindeki Adresidir TK 21'e göre iade olunmaması ihtar olunur> şerhi yazılmak suretiyle çıkarılan tebligatın aynı madde uyarınca 26.05.2011 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.

Buna göre icra takip dosyasında bilinen adresin tebligata elverişli olmaması ve tebligat yapılamaması nedeniyle, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10/2. maddesi uyarınca, borçlunun adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilerek bu adrese tebligat yapılmasının koşulları oluşmuştur. Bu nedenle borçlunun adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresine tebligat çıkarılmasında yasaya aykırılık yoktur. Tebliğ evrakı üzerine verilen şerh de 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 23/8. maddesine uygundur.

O halde, ödeme emri tebliğ işlemi 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10/2, 21/2 ve 23/8. maddelerine ve dolayısıyla usulüne uygun olduğundan, mahkemece şikayetin reddi yerine, yazılı gerekçe ile istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK'nın 428. maddeleri uyarınca bozulmasına, 31.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 07-01-2013, 00:11   #10
garani

 
Varsayılan

(2004 S. K. m. 8, 68, 87, 102, 103, 105, 143, 277) (4077 S. K. m. 10) (YHGK. 02.03.2005 T. 2005/15-100 E. 2005/119 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <alacak> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 2.Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.04.2009 gün ve 2008/471 E., 2009/159 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 11.02.2010 gün ve 2009/11159 E., 2010/1501 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı, davalının dava dışı şahıs ile imzalanan kredi sözleşmesinin kefili olduğunu, asıl borçlunun borcunu ödememesi nedeniyle hesabın kat edilerek asıl borçlu ile davalıya 23.6.2006 tarihinde ihtarname gönderildiğini, asıl borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleştiğini, ancak hacze kabil malının olmadığının tutanakla tespit edildiğini, İİK 143.maddesi uyarınca bunun aciz vesikası niteliğinde olduğunu ileri sürerek, 7.687,56 TL’nin faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, galerici olduğunu bankanın talebi üzerine taksitle kendisinden araç satın alanları davacı bankadan kredi almaya yönlendirdiğini, sattığı her araca kefil olmasının hayatın olağan akışına uymadığını, davacı bankanın kendisini hile ile kefil yaptığını, ipotekler koyduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Davacı, tüketici kredisi sözleşmesi gereği asıl borçlunun borcunu ödemediğini, asıl borçlu hakkında yapılan icra takibinde haczi kabil malı bulunmadığının tespit edildiğini ileri sürerek davalı kefil hakkında eldeki davayı açmıştır.

Mahkemece işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; haciz tutanağı ile borçlunun haczi kabil malının bulunmadığının tespiti asıl borçluya yönelik tüm yasal yolların tüketildiği anlamına gelmemektedir.

Borçlu hakkında alınmış kesin bir aciz vesikasının bulunmadığı gibi, araç alımı için verildiği bildirilen kredi için araç üzerine konulan rehnin ne olduğuna ilişkin bir araştırmanın da yapılmadığı görülmektedir.

Hal böyle olunca asıl borçlu hakkındaki yasal yolların hepsi tüketilmeden açılan davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

2- Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, tüketici kredi sözleşmesine kefalet nedeniyle alacak istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmünü davalı vekili, temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu alacağın tahsili konusunda asıl borçlu hakkındaki yasal yolların hepsinin tüketilip tüketilmediği; dolayısıyla davalı kefil hakkındaki davanın kabulü için mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olup olmadığı, noktalarında toplanmaktadır.

Bu noktada, öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun;

<Tutanaklar> başlıklı 8.maddesinde;

<İcra ve iflas daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları ilgililer ve icra memuru veya muavini veya katibi tarafından imzalanır.

İlgililer bu tutanakları görebilir ve bunların örneğini alabilir.

İcra ve iflas dairelerinin tutanakları, hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir.> Denilmekte;

<Borç Ödemeden Aciz Vesikası> başlıklı 105. maddesinde de aynen;

<Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmündedir.
İcraca takdir edilen kıymete (m.87) göre haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277 maddede yazılı hakları verir.> Hükmü bulunmaktadır.

Hemen burada aciz belgesinin ne olduğu da açıklanmalıdır:

Aciz belgesi borçlunun malvarlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracıdır. Haczedilen taşınır ve taşınmazlar hakkında, haczin yapıldığı mahalde haczi yapan memur tarafından bir tutanak düzenlenir. İİK’nun 102. maddesine göre haciz tutanağına alacaklı ve borçlunun ad ve soyadları, alacağın miktarı, haczin yapıldığı gün ve saat, haczedilen malların cins ve miktarı ile kıymetleri ve varsa üçüncü kişilerin iddiaları yazılarak haczi yapan memur tarafından imza edilir. Ayrıca hazır bulunan alacaklı, varsa vekili, borçlu, yediemin ve bilirkişiler de tutanağı imza ederler. Borçlunun haczedilen malları alacağı karşılamaya yeterli olmazsa veya haczi kabil mal bulunmazsa bunlar da tutanağa yazılır (İİK.m.102/son). Alacaklı veya borçlu haciz sırasında hazır değilse, kendilerine tebligat yapılarak üç gün içinde tutanağı inceleyip diyecekleri varsa bildirmeleri için davet olunurlar (İİK.m.103). Bu üç günlük süre yapılan haciz işlemine karşı şikayet süresinin başlamasını sağlamak amacına yöneliktir.

İcraca takdir edilen kıymete göre haczedilen malların alacağı karşılamadığı anlaşılırsa buna ilişkin haciz tutanağı da geçici aciz belgesi sayılır (m.105/2) . Eş söyleyişle, haciz sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi olarak kabul edilmektedir (İİK.m.105/2). Bu halde, borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi halde tutanak aciz belgesi niteliği taşımaz.

Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir. Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK. 68.madde anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.

Kesin aciz belgesine gelince; İcra takibi sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye kesin aciz belgesi denir. Bu belge İİK. 143.maddede açıklanmıştır. Bu belge İİK. m.68 anlamında borç ikrarını havi bir senet mahiyetindedir.

Ayrıca haciz sırasında borçlunun haczedilebilir hiçbir malı bulunmazsa bunu belgeleyen haciz tutanağı da 143. madde anlamında kesin aciz belgesi niteliğindedir. Bu tutanak doğrudan doğruya kesin aciz belgesi yerine geçtiğinden alacaklıya ayrıca bir aciz belgesi verilmez. İcra memurunun borçlunun haczi kabil malının bulunup bulunmadığını araştırması ve haciz tutanağında açıkça göstermesi gerekir. Şayet borçlunun haczedilebilir malının bulunduğu anlaşılmışsa kesin aciz belgesi verilemez.

Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince <aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge> niteliğindedir.

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 02.03.2005 gün ve E:2005/15-100, K:119 sayılı ilamında da benimsenmiştir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, borçlunun gösterilen adresinde yapılan hacizde, haczi kabil malın bulunamamış olması halinde ilke olarak tutulan tutanak aciz vesikası hükmündedir.

Ne var ki, belirtilen ilkenin yasal sonuçlarını doğurabilmesi için, borçlunun malvarlığına ilişkin yapılan araştırmadan olumlu bir sonuç alınamaması ve haciz yapılan yerdeki adresi ile bağını koparmamış olması gerekir. Borçlunun malvarlığına ilişkin yapılacak araştırma şekli olmaktan uzak olmalı; malvarlığının bulunması ihtimal dahilinde olan yerlerde esaslı bir araştırma yoluna gidilmelidir. Ayrıca, borçlu haciz yapılan adresten ayrılmış ve başka bir adreste yaşadığı biliniyorsa, borçlu haciz yapılan yerde bulunamadığı için haczi kabil mala rastlanmamasına ilişkin tutulan tutanak şekli olup, yasanın aradığı anlamda kesin aciz vesikasının yasal sonuçlarını doğurmaya elverişli kabul edilemez.

Bunun yanında, borçlunun adresini terk etmesi, çevreden sorulduğunda tanınıp bilinememesi ve benzeri nedenlerle, haciz yapılan adresi ile ilgisini kestiğinin anlaşılması halinde, tutulacak olan haciz tutanağı aciz vesikası hükmünde sayılamaz. Ancak borçlunun, gösterilen adresinden işe gitmesi, çarşıya çıkması gibi nedenlerle geçici olarak haciz anında bulunamaması hallerinde, haciz yapılan adresi ile olan ilgi ve bağını kopardığı kabul edilemeyeceğinden, bu şekilde borçlunun yokluğunda yapılan hacizde, haczi kabil bir mala rastlanamaması halinde tutulacak olan tutanak, aciz vesikası hükmünde sayılacaktır.

Öte yandan, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunu’nun 10.maddesinin 3.fıkrasının son cümlesi <Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren, asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.> hükmünü içermektedir.

Yukarıda madde metninden de anlaşılacağı üzere, kredi verenin, şahsi teminat veren kefilden asıl borcun ödenmesini isteyebilmesi için, asıl borçlu hakkında İİK’nun 105 ve 143.maddeleri kapsamında kesin aciz vesikası alması gerekir. Dolayısıyla, asıl borçlu hakkında kesin aciz vesikası alınmadan, asıl borcun ödenmesi için şahsi teminat veren kefile başvurma olanağından söz edilemez.

Şu hale göre, borçlunun yapılan tüm araştırmalara rağmen herhangi bir malvarlığı tespit edilememişse, bağını koparmadığı anlaşılan adresinde yapılan hacizde, haczi kabil bir malına rastlanamadığına ilişkin düzenlenen tutanak, kesin aciz vesikasının yasal sonuçlarını doğurmaya elverişli sayılır. Belirtilen iki şartın gerçekleşmesi durumunda, yasal anlamda <asıl borçluya başvuru> şartı gerçekleşir ve kredi veren alacaklı, şahsi teminat veren kefilden borcun ödenmesini isteyebilir.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmede konu tartışılmış; bir kısım üyeler, Özel Daire bozma ilamının yerinde olduğunu, ayrıca bozmaya bir ilave yapılmaması gerektiğini; bir kısım üyeler ise, asıl borçlu tüm adres araştırmasına rağmen bulunamıyorsa ve gösterilen adreste yapılan hacizde haczi kabil bir malı bulunamamış ise, bu durumda tutulan haciz tutanağının kesin aciz vesikası niteliği kazanacağını; asıl borçlunun adresi araştırılmadan yada belirtilen diğer adreslerinde haciz yapılmadan önceki adresinde tutulan haciz tutanağının kesin aciz vesikası niteliği kazanamayacağını ileri sürmüşlerse de, çoğunluk bu görüşleri benimsememiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde; Kadıköy 4. İcra Müdürlüğü’nün 2006/16007 esas sayılı dosyasında, davacı/alacaklı banka tarafından 11.01.2005 tarihli tüketici kredi sözleşmesine dayanılarak, dava dışı asıl borçlu ile birlikte davalı/kefilin kefaletinden kaynaklanan alacak için 3.910.02-YTL asıl borcun faiz ve ferileriyle birlikte tahsili için 18.03.2006 tarihinde ilamsız takibe girişilmiştir.

Anılan takipte, asıl borçlunun kredi sözleşmesinde ve takip talebinde belirtilen İstanbul/Üsküdar adresine ödeme emri tebligatı çıkartılmış, asıl borçlunun belirtilen adresten yeni adresine taşındığı bilgisi üzerine, ödeme emri tebligatı, İstanbul/Sultanbeyli’deki adresinde asıl borçluya imzası karşılığında 05.01.2007 tarihinde yapılmıştır.

Bu arada, asıl borçlu 25.01.2007 havale tarihli dilekçesiyle, borcunu karşılayacak malvarlığı ile gelirinin bulunmadığına ilişkin mal beyanında bulunmuş; bu dilekçesinde İstanbul/Eyüp ilçesinde bulunan bir yeri de adres olarak göstermiştir.

Dava dışı asıl borçlu hakkında yapılan icra takibinde ödeme emri tebliğinin yapıldığı İstanbul/Sultanbeyli’deki adresinde 20.06.2007 tarihinde haciz gerçekleştirilmiş; belirtilen adreste kimlik araştırması sonucu bir başkasının oturduğu, borçlunun yaklaşık 1 (bir) yıl önce taşındığının beyan edilmesi üzerine, <borçlu ve borçluya ait menkul mal bulunamadığı> tutanağa geçirilmiştir. Yani hacze gidilen yerde, borçlu bulunup da haczi kabil malı bulunamamış değil, aksine adreste borçlu bulunmadığı için haciz yapılamamıştır.

Diğer taraftan, yapılan icra takibinde asıl borçlunun hak ve alacaklarının bulunması muhtemel yerlerden olan Ziraat Bankası ile Akbank’ın Kadıköy/Hasanpaşa şubelerine yazı yazılmış; gelen cevabi yazıda asıl borçluya ait herhangi bir hak ve alacağa rastlanmadığı bildirilmiş; keza Sultanbeyli Tapu Sicil Müdürlüğü’nde asıl borçlu adına kayıtlı taşınmaz mallara haciz konulması istenilmiş ise de, asıl borçlu adına kayıtlı taşınmaz mal bulunmadığından haciz işleminin gerçekleştirilmediği bilgisi verilmiştir.

Görüldüğü üzere, girişilen icra takibinde asıl borçlunun İstanbul/Sultanbeyli’deki adresinden taşındığı anlaşıldığına göre, bu eski adreste yapılan haciz işlemi sırasında borçlu ve borçluya ait malın bulunamaması gayet doğal olup; buna ilişkin tutulan haciz tutanağı da şeklidir. Gerçek durumu yansıtmayan şekli haciz tutanağının kesin aciz vesikası niteliğinde olduğu söylenemez. Ayrıca, anılan takipte yukarıda belirtildiği üzere, asıl borçlunun malvarlığına ilişkin yapılan araştırma da yetersizdir.

Buna göre, şekli haciz tutanağında borçlunun haczi kabil malının bulunamadığına ilişkin tespit, asıl borçluya yönelik tüm yasal yolların tüketildiği anlamına gelmemektedir.

Şu durum karşısında, mahkemece asıl borçlu hakkında girişilen icra takibinde yapılan hacizde haczi kabil bir malın bulunamadığına ilişkin tutanağın kesin aciz vesikası olarak kabulü ile asıl borçlu hakkında yeterli araştırma yapılmadan kefil hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Öyleyse mahkemece yapılacak iş; asıl borçlunun adrese dayalı nüfus kayıt sisteminde (MERNİS) bulunan en son yerleşim yerini belirlemek; bu adreste kolluk aracılığıyla malvarlığı araştırması yapmak; asıl borçlunun bulunması muhtemel hak ve alacaklarını son yerleşim yerinin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde bulunan bankalardan sormak; asıl borçlunun taşınmaz mallarının bulunup bulunmadığının tespiti için son yerleşim yerinin bulunduğu ilçe sınırları içerisinde bulunan Tapu Sicil Müdürlüklerinden araştırma yapmak; davalı kefil hem icra takibi hem de yargılama aşamasında mevcut kefalet nedeniyle ipotek verildiğini, ayrıca tüm yargılama aşamasında, dava dışı asıl borçlunun davacı/alacaklı bankadan aldığı tüketici kredisi ile araç satın aldığı ve davacı banka lehine rehin verildiğini ileri sürdüğüne göre, ileri sürülen savunmalar doğrultusunda araştırma yapmak; özellikle dava dışı asıl borçlu adına kayıtlı motorlu araç kaydının bulunup bulunmadığını trafik tescil müdürlüğünden sormak; bunların yanında davacı vekilinin göstereceği yerlerde de araştırma yapmak olmalı; tüm yapılan araştırmaların sonucuna göre, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmelidir.

Hal böyle olunca; önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; direnme kararının bozma ilamında yer alan nedenler yanında yukarıda açıklanan ilave nedenlerle bozulması gerekir.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen ve ayrıca yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi. (¤¤)
Old 07-01-2013, 11:32   #11
ferah feza

 
Varsayılan

TK. Madde 10 - Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.

(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.

Yani borçlunun mernis adresiyle bilinen en son adresi aynı adres ise ilk tebligat TK. m. 21 e göre yapılabilir diyorum.
Old 22-02-2013, 20:15   #12
denipre

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ferah feza
TK. Madde 10 - Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.

(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./3.mad.) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.

Yani borçlunun mernis adresiyle bilinen en son adresi aynı adres ise ilk tebligat TK. m. 21 e göre yapılabilir diyorum.

Sayın meslektaşım
TEBLİGAT KANUNUNUN UYGULANMASINA DAİR YÖNETMELİK değişti son halde
MADDE 30 – (1) Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.

Mernis adresi hariç olmak üzere ibaresi getirildi.Söz konusu durumu gözönünde bulundurunuz.Saygılar
Old 22-02-2013, 20:45   #13
olgu

 
Varsayılan

Zaten adres borçlunun mernis adresi ise muhtarda kaydı vardır, muhtar o tebligat alır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Teblİgat Kanunu 39. Madde UsulsÜz Teblİgat İddİasi avhayricelik Meslektaşların Soruları 2 23-05-2012 15:32
Teblİgat Kanunu Arif Aydın Meslektaşların Soruları 6 12-02-2011 11:00
UsulsÜz Teblİgat Av. Buket YAVUZ GÜNGÖR Meslektaşların Soruları 3 18-01-2011 16:01


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05567503 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.