Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Nufus Artışındaki İstikrarsızlık Ve Bunu İzleyen Süreçte Tüm Sorunlarımız

Yanıt
Old 11-11-2006, 09:30   #1
NİLGÜN SEYMEN

 
Soru Nufus Artışındaki İstikrarsızlık Ve Bunu İzleyen Süreçte Tüm Sorunlarımız

Nufus Artışındaki İstikrarsızlık ve bunu izleyen süreçte tüm sorunlarımız=

Ben bu konuyu mercek altına alabilirsek ve de sizlerin değerli bilgileri ve de bilimsel önerileri ile
konuya dev projöktörler ile ışık yansıtırsak,bizi asıl rahatsız eden, kanayan tüm açık yaralara tampon yapabileceğimize inanıyorum.

Mutlaka yaraların kapanması zaman ve emek gerektirecektir.
Ama maddeler halinde bizleri rahatsız eden tüm konuları burada sıralarsak eğer sorunun kökenine inmeyi başaracağız.
SORUNU BİLMEK VE DE ONUN FARKINDA OLMAYI BAŞARABİLMEMİZ,çözüme gidebilecek en realist yoldur diye düşünüyorum.

SAYGILAR
----------

NİLGÜN ÇAKICI/
09.30/11 KASIM 2006
Old 11-11-2006, 12:58   #2
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap Nüfusta artışın durdurulması ve breysel eğitim şattır.

1-Bir ülke toprakları içinde YAŞAM KALİTESİ VE SOSYAL REFAH çizgisinin ; kendi karekterleri ile nüfus grafiğinin yan yana yükseliş ya da çöküş göstereceği inancındayım.

2-Yine aynı konu çevresinde o ülkeyi oluşturan HALK ın eğitim ve de kültür dokusu ile birebir bağlantılı bir konudur, kontrolsüz nüfusun yükselişi.

3-Şayet bir ailenin ekonomik yapısı,yani, bitçesi,yani gelir ve gider tablosundaki periodlar ,kaldıramayacağı oranda bir NUFUSA SAHİP olursa, bu; ailenin yaşam kalitesinin düşmesi demektir.
GEÇİM SIKINTISIDIR bunun adı.Sosyal sınıftaki yeri nerede ise ,bir tabaka alt seviyeye iniştir.
ORTA SINIF İSE, YOKSUL SINIFA düşüştür.

Bütçe derken=
Bir ailede sadece erkek evin giderlerine malik ise,o zatın aylık maaşının ya da gelirinin ,ev kirası+mutfak giderleri+eğitim giderleri+sağlık harcamaları ve de acilen yaşanabilecek mecburi giderler vs.çok zor üstesinden gelebilecektir bu ağır yükümlülüğün.

Bir ailenin toplum içinde sahip olduğu bu konum içinde gerçek tablo bu kadar AÇIK VE NET iken,bu evde yaşayanların ,iki çocuktan fazla doğum kararını okeyleyebilmiş olmasının adı nedir?
Öncelikle bunun adını koymuş olmamız gerekmektedir.
CEHALET Mİ?ACZİYET Mİ?ZAFİYET Mİ?GELENEKLER Mİ?EGOLARIN HAKİMİYETİ Mİ?

Askeri ücretli bir insanın,evinde çalışmayan bir eş,ve de eline bakan 5-6 çocuk ,ev kiradır muhtemelen ve de yoksulluk da dizboyudur.

DEVLET VATANDAŞI İLE İLGİSİZ?
NERDE DEVLETİN MİLLETVEKİLİ,VALİSİ BAŞBAKANI?
AÇ OLDUĞUMUZU KİMSE DUYMUYOR!

Sen eline kalem kağıt alacaksın.Hayatı paylaştığın insanı da alacaksın karşına.
Sonra da HAYATIN GERÇEKLERİNİ bir, bir yazıp çizerek anlatacaksın ,önce kendine sonra da eşine...
Durum budur.Benim maaşım budur.Çocuk demek sorumluluk demektir.
Çocuk demek masraf demektir.
Çocuk demek ilgi,bilgi donanım ihtiyacı demektir.
Biz ne verebiliriz onlara?
Daha doğmadan ,daha dünyaya gelmesini kararlaştırmadan,ağır bir hesap kitap yapmak şarttır.

Bunu kim yapabilir?
Düşünebilen insan yapabilir.
Kim düşünebilir?
Eğitilen insan düşünebilir.
Kimdir eğitilen insan?
OKUMUŞ İNSANDIR.
Kimdir okumuş insan?
Okumanın değerini ve de hassasiyetini idrak edebilmiş ebebeynlerin neslinde dünyaya gelmek şansına sahip nadir insanlar demektir.


Hiç bilenle bilmeyenle bir olur mu?Ancak akıl sahipleri ders çıkarablirler.

Bu ne güzel bir örnektir.
--------------------------

Bütün bu yazılanlardan sentezle yazılabilecek tek söz şudur ki;

Nüfusta istikrar ve denge şarttır Bunun da tek çıkış yolu şudur=

EĞİTİM-EĞİTİM YİNE EĞİTİM
**************************

Nilgün çakıcı/Bursa
11 kasım 2006/12.40
Old 11-11-2006, 13:08   #3
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap Nüfus anarşisi ve bilinçli cehalet...

Yine bu örnek içinde ,

yoksulluk tabanında var olarak yaşamını idame etmeye çalışan bir ailenin,erkek çocuk bencilliği sonrası 7 kız ve en sonuncu olarak erkek çocuğa şans eseri sahip olması ...

yoksulluk tabanı içinde var olarak yaşamını idame etmeye çalışan bir ailede, çok sayıda hesapsızca dünyaya getirilen kız çocuklarının takas edilmesi-berdel-

Henüz regl bile olaya başlamamış 13 yaş civarında çocuk kadınların BAŞLIK adı altında peşkeş çekilmesi...

Bunların hepsinin tek bir adı vardır.

NÜFUS ANARŞİSİ VE DE BİLİNÇLİ BİR CEHALET.
-------------------------------------------
Old 17-11-2006, 14:58   #4
NİLGÜN SEYMEN

 
Mesaj Gelen destek üzerine...

Kimden: <kulusoy@ptt.gov.tr>
Gönderilme Tarihi: 16 Kasım 2006 Perşembe 17:37:35
Kime: ideal_hedef@hotmail.com
Konu: nüfus anarşisi



Sayın Nilgün Çakıcı,
Türk Hukuk Sitesindeki nüfusla ilgili değerlendirmenize aynen katılıyorum.
Güzel bir değerlendirme ve bakış açısı getirmişsiniz.

Dünyadaki demografik yapı daha doğrusu nüfus yapısındaki gelişmeler ne
yazık ki her alanda olduğu gibi batılı sömürgeciler dediğimiz gelişmiş
ülkelerin kontrol ve denetiminde şekillenmektedir. Dikkat edreseniz bu
ülkelerdeki nüfus yapısı ile bizim gibi ülkelerdeki nüfus yapısı çok
farklıdır. Onlar gelişmişlik ve yaşam standardına göre nüfus planlaması
yapmakta yani genç, orta ve yaşlı nüfus arsındaki oranlar yukarı çıktıkça
yükselmekte, bizde ise tam tersi aşağı inildikçe nüfus artmaktadır. (Genç
nüfus-yaşlı nüfus) Ona göre batı da yaşam standardı çok yüksektir. Bizim
gibi ülkelerin genç ve orta yaşlı nüfusu onların ucuz işçiliğini yapmakta
daha doğrusu onlar için çalışmaktayız. Onlar bizim gibi ülkelerin genç
nüfusunun artmasını istemekte buna karşılık yaşlı nüfus istememektedir.
Yaş ortalaması bizde düşük onlarda yüksektir. Bu değerlendirme daha uzayıp
gider.

Saygılarımla Kudret ULUSOY
---------------------------------------------------------

Bugün posta kutuma gelen değerli bir maili buraya aktarmak istedim.

Teşekkürler SN ULUSOY.
Old 17-11-2006, 15:17   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Çakıcı


Gelişmiş ülkelerde kişi başına ortalama gelir yüksek ve nüfus artış hızı oldukça düşüktür.Hatta bir çok ülkede nüfus artışı desteklenmektedir.

Nüfus artışı ve yoksulukla mücadelede başarılı ülkeler aynı zamanda kadına ilişkin sorunlarını ve özellikle kadına yönelik şiddet sorununu çözmüşler midir?

Yine ülkemizde ekomomik sorununu çözmüş ve bakabileceği kadar çocuk sahibi olmuş ailelerde kadın sorunu ve kadına yönelik şiddet sorunu çözülmüş müdür?

Daha da ileri gidelim .En üst düzeyde eğitim olanakları ve gelire sahip olan kadınlar şiddete maruz kalmazlar mı? Erkekler şiddet uygulamazlar mı?


Bu konudaki bilgilerinizi paylaşmanızı rica edeceğim.

Saygılar
Old 17-11-2006, 15:53   #6
NİLGÜN SEYMEN

 
Mesaj Nüfus konusu ve geniş açı...

Sn Kayar,

Sorularınızı ayrı ayrı kaydetmiş bulunmaktayım.
Geniş bir araştırma çerçevesinde,gelişmiş dünya ülkelerindeki nüfus potansiyelleri ve de ülkemizdeki grafik arasındaki kıyaslamaları,ayrıca,mercek altına aldığınız tüm konuları uzun bir yazı halinde sunacağım.
İstiyorum ki yazacağım yazıda ,istatsitikler de olsun,rakamsal veriler olsun,yaşanmışlıklar olsun.
Deneyimler ,çözümler ve de çözümsüzlükler ile birlikte ,
dünya objektifinde genel bir yazı hazırlamaya çalışacağım.

Saygılar.
----------
Old 17-11-2006, 22:18   #7
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap İskandinav ülkelerinde kadın hakları mevzuatı=

BM’nin yaptığı araştırmaya göre, şu anda dünya parlamentolarındaki kadın oranı yüzde 16. Ancak sadece siyasette değil, diğer alanlarda da dünyada kadın – erkek eşitliğinden söz etmek zor. İşsizler arasında kadınların sayısı daha fazla ve çalışanlar da erkeklerden daha az ücret alıyor...
BM’nin açıkladığı rakamlara göre dünya parlamentolarındaki kadın oranı sadece yüzde 16. Bu, 1975 yılında yapılan ve kadın parlamenter oranının yüzde 11 olarak saptandığı araştırmaya göre, artışa işaret etse de kadınların dünya nüfusunun yüzde 52’sini oluşturduğunu düşünüldüğünde yeterli sayılamaz.
Avrupa Birliği ülkelerinde de kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında yeteri kadar yol alınamadı. AB Komisyonu’nun yaptığı araştırmanın sonuçları da pek iç açıcı değil. Kadınlar, Avrupa parlamentolarında da nüfuslarına oranlı temsil edilemiyor. Almanya’da parlamento üyelerinin yüzde 32’si kadın ve bu oranla dünya sıralamasında 16. İskandinav ülkeleri İsveç, Norveç, Finlandiya ve Danimarka dünya sıralamasında ilk beş içindeler. Kadın parlamenterler konusunda dünya birincisi ise yüzde 49 ile Ruanda. BM raporunda, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin bu konuda ilerleme kaydettiğine özellikle işaret ediliyor.
Öte yandan kadınlar BM’den memnun değil. BM Kadının Statüsü Komisyonu’nun New York’taki 50. toplantısına katılan kadın hakları savunucuları, Genel Sekreter Kofi Annan’a yönelttikleri açıklamada, "Her yıl kadınlar nerede?” sorusunu sormaktan bıktıklarını ifade ederek, BM’nin üst kademelerinde daha fazla kadına şans tanınmasını istediler.
Kadın - erkek eşitliği konusunda yeteri kadar ilerleme kaydedilemediğinin farkında olan Avrupa Birliği de bu sorunun üstesinden bir "Toplumsal Cinsiyet Enstitüsü” ile gelmeyi planlıyor. Brüksel’in planladığı enstitü, gelecek yıl başında göreve başlayacak ve 2013 yılına kadar 52,5 milyon Euro’luk bütçe sahibi olacak.
Komisyon’un hazırladığı beş yıllık cinsiyet eşitliği planı da kadınlarla erkekler arasındaki ücret eşitsizliğini gidermeyi ve özellikle kadına karşı şiddetle mücadeleyi hedefliyor. Komisyon’un Sosyal İşlerden sorumlu üyesi Vladimir Spidla, Avrupa çapında kadınların dezavantajlı konumunun devam ettiğini vurgulayarak, bunun giderilmesi için şimdiye kadar çıkarılan yönergeler yeterli olmazsa değiştirileceğini söyledi.
Avrupa istihdam piyayası, kadınlar açısından hala sorunlu. İşsizlerin başını yüzde 9,8’i kadınlar çekiyor, erkek işsiz oranı yüzde 7,9. Güney Doğu Avrupa ülkelerinde bu oran artıyor. Örneğin, Yunanistan’da yüzde 15,5 ile iş arayan kadınların oranı erkeklerin iki katı. Yunan erkekleri arasında işsizlik oranı yüzde 6,2. Aynı sorun İtalyan ve İspanyol kadınları açısından da geçerli.
Buna karşılık kadınların istihdam piyasasına daha rahat girebildikleri İsveç, Norveç, Danimarka gibi İskandinav ülkelerinde bu oran düşüyor. Hatta İngiltere, İrlanda, Estonya, Letonya’da erkek işsizlerin oranı kadınlara göre daha yüksek. Dünya karşılaştırmasında ise iki ülke öne çıkıyor, ABD’de kadın ve erkek işsizlerin oranı yüzde 5,1 ile eşit. Japonya’da ise kadın işsizlerin sayısı yüzde 4,2 ile erkeklerden (4,6) daha düşük.
Old 17-11-2006, 22:25   #8
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap Türkiye'deki tablo=

Türkiye kadın hakları kronolojisi

Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü verilerine göre kadın haklarının Türkiye'de gelişimi aşağıdaki kronolojiyi takip etmiştir.

1843:Tıbbiye Mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.
1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856: Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.
1858: Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.
1858: Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869: Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen (haftalık) Terakki Muhadderat dergisi yayımlandı.
1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı.
1870: Kız öğretmen okulu Dar-ül Muallimat açıldı.
1871: Mecelle'nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.
1876: Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
1897: Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.
1913: Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı.
1914: Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.
1914: İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.
1921: Darülfünun'da karma öğretime geçildi.
29 Ekim 1923: Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.
3 Mart 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
17 Şubat 1926: Türk Medeni Kanunu'nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.
1930: Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930: Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.
1930: Doğum izni düzenlendi.
10 Haziran 1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
26 Ekim 1933: Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
5 Aralık 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Türkiye bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu. Türk kadını bu yeni haklarını hemen kullandı. (bkz: İlk Kadınlar)
8 Haziran 1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.
1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.
1965: Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.
22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.
27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.
1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yürürlüğe girdi.
1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.
1987: Kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.
1989: İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.
24 Ocak 1989: İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.
29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı.
1990: Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.
14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.
1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.
1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.
Eylül 1990: Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.
20 Şubat 1992: Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye'de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM ile işbirliği içinde program ve projeler uygulanmaya başlandı.
1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.
1993: İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.
1993: Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.
1993: Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.
1994: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu.
5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile kadın konulu projeler yürütülmeye başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nde bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu.
1994 Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans'da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan "üreme sağlığı" kavramı üzerinde özellikle duruldu ve kadın sağlığında "bütüncül" bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla "Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı" hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.
1995: Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, ilk kadın sığınağını açtı.
Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.
29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27 Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı.
1996: Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı" kuruldu.
1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde "Kadının Statüsü Birimleri" kuruldu.
22 Mayıs 1997: Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.
19 Kasım 1997: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.
18 Ağustos 1997: Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi.
13 Kasım 1997: Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı'nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı.
23 Haziran 1998: Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.
17 Şubat 1998: Yeni Türk Medeni Kanunu Tasarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu.
21 Ekim 1998: Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re'sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.
1998: İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.
17 Ocak 1998: Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.
1998: Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.
1998 Kadınlara yönelik danışma merkezleri çalışmaları başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Barolar tarafından da başlatıldı. Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla "Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)" kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibariyle kırk civarına vardı.
Eylül 1999: Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.
1999: Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunuldu.
8 Eylül 2000: Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır.
24 Kasım 2000: Ülkemizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluşturmak üzere "25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Günü" nedeniyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile "Kadına Yönelik Şiddet" konulu bir panel düzenlendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu.
17 Şubat 2001: Türk Medeni Kanunu'nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu. Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla "Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte" yürüyüşü gerçekleştirildi.
21 Haziran 2001: TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi.
22 Kasım 2001: Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabul edildi.
1 Ocak 2002: Yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdi.
30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması



[değiştir] Türkiye'de ilk kadınlar
1920 İlk Türk kadın avukat Süreyya Ağaoğlu (Ahmet Ağaoğlu'nun kızı) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu.
1921: Dr. Safiye Ali Almanya’da tıp eğitimini tamamlayarak ilk Türk kadın hekim olarak tarihimizdeki yerini aldı.
1922: Yedi kız öğrenci (isimleri?) Tıbbiye'ye kayıt yaptırarak eğitime başladı.
Haziran 1923: Nezihe Muhittin'in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi.
1924: İlk Türk kadın diş hekimi (Ferdane Bozdoğan Erberk) diplomasını aldı.
1930: Türkiye'de ilk kadın yargıçlar atandı (isimleri?).
1933: Aydın (il)'inin bugün ilçe statüsü taşıyan Karpuzlu köyünde ilk kadın muhtar Gül Esin yaklaşık 500 oy alarak seçildi.
8 Şubat 1935: Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi, ara seçimlerde bu sayı 18'e ulaştı. (isimleri?)
1936: Eskişehir Askeri Hava Okulu'ndan mezun olan Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen dünyanın ilk kadın savaş pilotu oldu.
1950: İlk kadın belediye başkanı (Müfide İlhan) Mersin'den seçildi.
1957: Türk ordusunun ilk kadın doktor subayı Dr. Sema Aran teğmen rütbesiyle göreve başladı.
26 Mart 1971: İlk kadın bakan (Dr. Türkan Akyol) atandı.
1991: Başbakan Mesut Yılmaz'ın şahsi girişimleriyle ilk kadın vali (Lale Aytaman) Muğla (il)ine atandı.
1993: Alev Kılıçkeser Hottin Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksek Okulu Pilotaj Bölümü’nden mezun olarak ticari havayollarındaki ilk Türk kadın pilot oldu.
25 Haziran 1993: Türkiye'nin ilk kadın başbakanı (Tansu Çiller) hükümeti kurdu.
1996: İlk kadın deniz subaylar Deniz Harp Okulu'ndan mezun oldu.
2001: Denizli Belediye Başkanı Ali Aygören tarafından işe alınan Fatma Kasapoğlu Türkiye'nin ilk kadın belediye otobüsü şoförü oldu.
Old 17-11-2006, 22:45   #9
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap Ahmet Taner Kışlalı'dan KADIN ve MECLİS.

Kemalizm ve kadın başlıklı makalesinde bakın AHMET TANER KIŞLALI nasıl bir yorum getirmiş konuya;

İskandinav ülkelerinde ,milletvekillerinin yarısı kadın üyelerden oluşmaktadır.
Bizde bırakın yarısını ,yüzde yirmi oran bile olsa ,neler olur kimblir?

Boş sıraların,küfürlü, kavgalı konuşmaların utancı azalır,verimlilik ve de ciddiyet artardı.

Teşekkürler sn .Kışlalı
-----------------------
Şimdi neden İskandinav ülkeleri diye konuyu açmak istiyorum.

İSKANDİNAV ÜLKELERİ NEDİR?
---------------------------
Kuzey Avrupa coğrafyasında yer alan;Danimarka,Estonya,Finlandiya,İzlanda,Letonya, Litvanya,Norveç,İsveç gibi ülkelerin bir arada yer aldığı bir Avrupa ülkeleri, kara parçasıdır.
Genel nüfus ve toplam nüfus oranı çok az ve buna paralel olarak sosyal refahın ve yaşam kalitesinin son derece yüksek olduğu bir bölgedir.

İzlanda'da km ye 3 kişi düşmektedir.

İskandinavya yarımadasında yaşayan halkın büyük çoğunluğunun göl ve kıyı şeridinde 2.ve hatta 3.evleri mevcuttur.

Bu da tezimi ve kişisel düşüncelerimi doğrular nitelikte son derece parlak ve net ve bir kanıttır.
----------------------------------------------------------

(İstikrarlı kaliteli bir nüfus=yaşam kalitesi+sosyal refah)

----------------------------------------------------------
NİLGÜN ÇAKICI/BURSA
17.kasım 2006/22.44-
Old 17-11-2006, 23:26   #10
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Sayın Çakıcı, bu kadar uzun ve ayrıntılı yazıyı (elinize sağlık, emek vermişsiniz)yalnızca Hukukçular ya da araştırmacılar okuyabilir diye düşünüyorum. Açıkçası ben kısaca göz gezdirebildim, özür dilerim.

Refah içinde ve kadınların söz sahibi olduğu söylenen İskandinav ülkelerinde Sığınma evi sayısı çok yüksektir.Neden acaba?

Aynı ülkelerde 8 yaşındaki erkek çocuklarla ilişki kurabilmeleri için erkeklere "özel tur" düzenlendiğini de okumuştum. Neden acaba?

Son gelen haberlerde ise Sovyetler Birliği'nden ayrılan, yeni kurulan ülkelerin kadınları "seks tacirleri" yoluyla pazarlandıkları İskandinav ülkelerinde alıcı bulmaktadırlar. Neden acaba?

Yine aynı ülkelerde intiharların çok arttığı da bize ulaşan bilgiler arasında. neden acaba?
Saygılar
Old 17-11-2006, 23:30   #11
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan

Nüfus Yoğunluğu, 2004

Ülkemizde nüfus yoğunluğu kilometre kare başına 93 kişi seviyesindedir. AB üyesi ülkeler arasında nüfusu en yoğun ülkeler Hollanda, Belçika, İngiltere ve Almanya’dır.

Türkiye’de nüfus artışına paralel olarak özellikle kentsel alanda nüfus yoğunluğu hızla artmaktadır. Buna rağmen nüfusumuzun yaklaşık %35’i kırsal alanda yaşamaktadır.
Old 17-11-2006, 23:34   #12
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan NİLGÜN ÇAKICI
1-Bir ülke toprakları içinde YAŞAM KALİTESİ VE SOSYAL REFAH çizgisinin ; kendi karekterleri ile nüfus grafiğinin yan yana yükseliş ya da çöküş göstereceği inancındayım.

2-Yine aynı konu çevresinde o ülkeyi oluşturan HALK ın eğitim ve de kültür dokusu ile birebir bağlantılı bir konudur, kontrolsüz nüfusun yükselişi.

3-Şayet bir ailenin ekonomik yapısı,yani, bitçesi,yani gelir ve gider tablosundaki periodlar ,kaldıramayacağı oranda bir NUFUSA SAHİP olursa, bu; ailenin yaşam kalitesinin düşmesi demektir.
GEÇİM SIKINTISIDIR bunun adı.Sosyal sınıftaki yeri nerede ise ,bir tabaka alt seviyeye iniştir.
ORTA SINIF İSE, YOKSUL SINIFA düşüştür.

Bütçe derken=
Bir ailede sadece erkek evin giderlerine malik ise,o zatın aylık maaşının ya da gelirinin ,ev kirası+mutfak giderleri+eğitim giderleri+sağlık harcamaları ve de acilen yaşanabilecek mecburi giderler vs.çok zor üstesinden gelebilecektir bu ağır yükümlülüğün.

Bir ailenin toplum içinde sahip olduğu bu konum içinde gerçek tablo bu kadar AÇIK VE NET iken,bu evde yaşayanların ,iki çocuktan fazla doğum kararını okeyleyebilmiş olmasının adı nedir?
Öncelikle bunun adını koymuş olmamız gerekmektedir.
CEHALET Mİ?ACZİYET Mİ?ZAFİYET Mİ?GELENEKLER Mİ?EGOLARIN HAKİMİYETİ Mİ?

Askeri ücretli bir insanın,evinde çalışmayan bir eş,ve de eline bakan 5-6 çocuk ,ev kiradır muhtemelen ve de yoksulluk da dizboyudur.

DEVLET VATANDAŞI İLE İLGİSİZ?
NERDE DEVLETİN MİLLETVEKİLİ,VALİSİ BAŞBAKANI?
AÇ OLDUĞUMUZU KİMSE DUYMUYOR!

Sen eline kalem kağıt alacaksın.Hayatı paylaştığın insanı da alacaksın karşına.
Sonra da HAYATIN GERÇEKLERİNİ bir, bir yazıp çizerek anlatacaksın ,önce kendine sonra da eşine...
Durum budur.Benim maaşım budur.Çocuk demek sorumluluk demektir.
Çocuk demek masraf demektir.
Çocuk demek ilgi,bilgi donanım ihtiyacı demektir.
Biz ne verebiliriz onlara?
Daha doğmadan ,daha dünyaya gelmesini kararlaştırmadan,ağır bir hesap kitap yapmak şarttır.

Bunu kim yapabilir?
Düşünebilen insan yapabilir.
Kim düşünebilir?
Eğitilen insan düşünebilir.
Kimdir eğitilen insan?
OKUMUŞ İNSANDIR.
Kimdir okumuş insan?
Okumanın değerini ve de hassasiyetini idrak edebilmiş ebebeynlerin neslinde dünyaya gelmek şansına sahip nadir insanlar demektir.


Hiç bilenle bilmeyenle bir olur mu?Ancak akıl sahipleri ders çıkarablirler.

Bu ne güzel bir örnektir.
--------------------------

Bütün bu yazılanlardan sentezle yazılabilecek tek söz şudur ki;

Nüfusta istikrar ve denge şarttır Bunun da tek çıkış yolu şudur=

EĞİTİM-EĞİTİM YİNE EĞİTİM
**************************

Nilgün çakıcı/Bursa
11 kasım 2006/12.40


Keşke dediğiniz kadar basit olsa ama değil. Coğrafik yapı (Akdeniz ülkeleri), "çoğalın" emrini veren dinsel öğretiler (Katolik vs.), miras-toprak paylaşımı, statükonun devamını istenmesi.... liste uzar gider.
Old 17-11-2006, 23:41   #13
NİLGÜN SEYMEN

 
Varsayılan

Sn Kanat,
Öncelikle ilginiz için teşekkür ediyorum.
Benim burada anlatmaya çalıştığım ülke ekonomileri ile sosyal refahın ve nüfus grafiklerinin eşdeğer bir gelişme içinde olduğudur.

İstanbulumuzun en ortasında mevcut LALELİ FOTOGRAFINI HİÇ GÖREBİLME ŞANSINIZ OLMUŞ MUYDU?
Benim oldu.Kadın bedeninin nasıl vitrine edilerek nakite dönüştürüldüğünü üstelik bunun ,iş imkanı aramak umudu ile ticari amaçla gelen savunmasız kadınlar ile Aksaray kaldırımlarında farklı çehrelere dönüştüğünü acımasızca izledim.

Sosyal çöküş dünyanın her tarafında mevcut bir gerçek ve biz bunu kabullendik üstelik.
Artık bunu yapanlardan sadece uzak durarak kirliliği izole ettiğimizi düşünüyoruz.
Kirlilik heryerde mevcut.Bu gerçeği yadsıyamayız.
SAYGILAR
---------
Old 17-11-2006, 23:54   #14
NİLGÜN SEYMEN

 
Soru Nufus yoğunluğu değilse sorun ne olabilir?

Sevgili Kanat,
Ben ülkemizin o coğrafyasında ikamet eden insanlarımızın,sorunlarını asla basite indirgemiyorum.
Diyarbakır'da öğrencimiz olan bir kızımız Elif 'e korkuyorum burada panik içindeyim,dediğinde,ona tahsil gördüğü o kent için,Diyarbakır'ı,evinin arka bahçesi olarak düşünmelisin,orası da senin vatanının bir parçası canım kızım diyerek yanıtlamıştım.
O yörelerde keskin ve aşılması çok zor kurallar,çözümsüzlükler yaşanmakta olduğunu da biliyorum.

Ayrıca sizce gerçek yanıtı ne bu bilançonun?
Bu haliyle nasıl görünüyor ülkemizin iç yapısı size?
Bunu bilmek isterdim.
SAYGILAR.
---------
Old 18-11-2006, 00:09   #15
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan NİLGÜN ÇAKICI
Sevgili Kanat,
Ben ülkemizin o coğrafyasında ikamet eden insanlarımızın,sorunlarını asla basite indirgemiyorum.
Diyarbakır'da öğrencimiz olan bir kızımız Elif 'e korkuyorum burada panik içindeyim,dediğinde,ona tahsil gördüğü o kent için,Diyarbakır'ı,evinin arka bahçesi olarak düşünmelisin,orası da senin vatanının bir parçası canım kızım diyerek yanıtlamıştım.
O yörelerde keskin ve aşılması çok zor kurallar,çözümsüzlükler yaşanmakta olduğunu da biliyorum.

Ayrıca sizce gerçek yanıtı ne bu bilançonun?
Bu haliyle nasıl görünüyor ülkemizin iç yapısı size?
Bunu bilmek isterdim.
SAYGILAR.
---------

Özür dileyerek "Akdeniz ülkeleri" sözcüğünü açmak isterim:

İspanya, Fransa'nın güneyi, İtalya, Kuzey Afrika ve tabii Türkiye'nin bütünü ile Orta Doğu ülkeleri.
Old 18-11-2006, 02:52   #16
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

"Diyarbakır'ı,evinin arka bahçesi olarak düşünmelisin.."

Sn.Çakıcı ev nerede? ön bahçe hangi il? Neden diyarbakır arka bahçe? Diyarbakırın nüfusu ile Elifin korkması arasındaki bağ nedir?

Saygılar.
Old 18-11-2006, 10:20   #17
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Gerçek anlam...

Sn. Yılmaz,

Diyarbakır'da o dönemlerde çok yoğun bir biçimde terör olayları ve kargaşa yaşanmaktaydı.
Hatta o günlere çok yakın bir tarihte bombalı bir katliam haberi ile sarsılmıştı bu ilimiz.
Bu nedenle Bursa'dan çıkıp giderek Türkiye 'de ilk kez bu kadar uzak ,yaşadığı kentle arasında mesafeli bir ilde dört yıllık bir eğitim sürecine başladığı için tüketilmiş bir sözdü,ARKA BAHÇE sözcüğü.

Bursa ya da diğer merkez iller ile Diyarbakır arasında bir prestij ya da konum ayrımı için değil, sadece mesafe göz önüne alınarak yazılmıştır o cümle.

O yazıdaki korkunun Nüfus ile bağlantısı var mıdır?
EVET VARDIR.

O ildeki nüfus grafiğinin,hane başına düşen çocuk sayısının tüm ayrıntıları ile mercek altına alınması gerekir, buna yanıt bulabilmek için.
O kentimizde teröre malzeme olan yaş ortalaması 16 altı olan çocuk kesimin ,herbirinin,ailenin kaçıncı çocuğu olduğu gerçeğine bakabilmemiz gerekir.

Terör ve nüfus artışındaki sivri yükseliş arasında HİÇBİR BAĞ YOKTUR diyebilmemiz için olaya gerçekçi bakamamaız gerekir.

İki çocuk yetiştirmeye çalışan bir aile ile,5-9 arası çocuğa sahip bir aile arasında, sosyo ekonomik yaşam kalitesi, eğitim yetersizlikleri ,ilgi sevgi azlığı gibi çok cepheli farklılıklar yok mudur var mıdır?
Ben bu gözardı edip durduğumuz gerçeğe ışık tutmak istedim.
Bu forumu açma nedenim budur.
İstanbul'da ve de Türkiye'nin tüm diğer illerinde;
kapkaç olayları,çeteler,terör,uyuşturucu,fuhuş,akla gelebilecek tüm sosyal sorunlarımız ile nüfus artışındaki istikrarsızlıklar arasında drekt bir bağ olduğunu düşünmekteyim.

SAYGILAR
---------
18.KASIM 2006/10.19
Old 18-11-2006, 10:34   #18
NİLGÜN SEYMEN

 
Soru Soru

Sn Kanat,
Soruma net bir yanıt alamadığımı düşünmekteyim.
Sizin objektifiniz ile kentlerdeki bu son durum ve sosyo ekonomik bilanço size nasıl görünmekte?

Ailenin bakamayacağı sayıda çocuk sahibi olması doğal bir süreç midir?
Bunun eksileri ve artıları sadece o aileyi mi,sosyolojik olarak tüm toplumu etkiler mi, etkilemez mi?

Statükoyu korumak adına bunun devamının , ne gibi artıları olabilir?

YANITINIZI BEKLEYECEĞİM.

SAYGILAR
--------
Old 18-11-2006, 10:57   #19
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Önemli bir örnek=

www bigaus.org
----------------

Bu konularda SAĞLIK SEKTÖRÜ ne gibi yollar katetmiş acaba ?
Bu arayışiçinde arama yaparken bu siteye rastladım.
Bigaus/Türkiye üreme sağlığı programı
-------------------------------------

İller arasındaki nüfus periodları baz alınarak yola çıkılmış ve bilimsel çereler üretilmeye yatkın bir çalışma içindeler.
Old 18-11-2006, 10:59   #20
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme Proje hedefleri üzerine=

Hedefler
Projenin hedefi Güneydoğu Anadolu bölgesindeki nüfusun cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumunun iyileştirilmesidir. Bu amaçla, Diyarbakır ili Bismil İlçesinde mikro kredi kapsamında 400, halıcılık (230), okuma-yazma (240), bilgisayar (100) ve ingilizce (50) kurslarında 620 olmak üzere toplam 1020 kadının Güvenli Annelik, Aile Planlaması ve Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı (CSÜS) konularında eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bunun yanısıra ilçede ortaöğretimde okuyan 1165, meslek yüksek okulunda okuyan 86 gencin cinsel sağlık ve üreme sağlığı konusunda eğitilmesi ve bu alanda sahip oldukları haklar ile ilgili bilinçlendirilmesi amaçlanmıştır.

Proje ile, hedef gruplarda bilgi-eğitim-iletişim aktiviteleri kullanılarak davranış değişikliğinin sağlanması ve CSÜS hakları konusunda farkındalığın artırılması ve sağlık hizmetlerine erişimin arttırılması öngörülmektedir.

Bu genel hedeflerin yanında proje süresi olan 8 ay sonunda ulaşılmak üzere aşağıdaki özel hedefler belirlenmiştir1.:

İlde doğum öncesi bakım alma oranı %40’tır. Kadınlardan oluşan hedef grupta bu oranın yükseltilmesi ve proje öncesi değer esas alındığında 10 puan düzeyinde iyileştirilmesi hedeflenmiştir.
İlde yaşayanların %64’ünün ilk doğum yaşı 18 yaş ve altındadır. Proje hedef grubunda bu yaşın yukarı çekilmesi ve oranın %60 seviyesine indirilmesi hedeflenmiştir.
İlde 19 yaş ve altında yapılan evlilik oranı %60.6’dır. Hedef grupta Evlilik yaşının yükseltilmesi, eğitimler ve farkındalığı arttırma çalışmaları ile oranın düşürülmesi hedeflenmiştir.
İlde modern doğum kontrol yöntemleri kullanan kadınların oranı %62.5’tir. Hedef grubumuzda proje başlangıcında belirlenecek oranın 10 puan iyileştirilmesi hedeflenmiştir.
İlde gençlerin %99’u aileleriyle cinsel konuları konuşamamaktadır. Proje hedef grubunda eğitimler sonucu gençlerin aileleriyle konuşamadıkları CSÜS konuları ve haklarında bilgilendirilmesi ve davranış değişikliğinin sağlanması amaçlanmıştır.
Ulaşılan sonuçların ve deneyimlerin bölge ve çevre illerdeki milletvekilleri, sivil toplum örgütleri, politika yapıcı ve karar vericilerle paylaşılması ve bu yolla kamuoyu oluşturulması hedeflenmiştir.

Old 18-11-2006, 11:04   #21
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap İŞte StatÜko...

Hedef Grupların Üzerindeki Beklenen Etki
(a) Hedef Grupların Durumu
Bu proje güneydoğu Anadolu bölgesindeki nüfusun cinsel sağlık ve üreme sağlığı durumunun iyileştirilmesi amacıyla bilgi-eğitim-iletişim aktiviteleri kullanılarak belirlenmiş hedef gruba ulaşmayı amaçlamaktadır. Proje hedef grubu Diyarbakır ili Bismil İlçesinde Mikro kredi projesi kapsamında yer alan 400 kadın, İlçe Halk Eğitim merkezlerindeki değişik kurslara devam eden toplam 620 kursiyer ve ortaöğretimde okuyan 1165 öğrenci ile MYO’da okuyan 86 öğrenciden oluşmaktadır. (Toplam 2271 kişi) Hedef grubun Güvenli Annelik, Aile Planlaması ve İlgili Hizmetler, cinsel sağlık ve üreme sağlığı konularında bilgilendirilmesi, davranış değişikliğinin sağlanması ve sağlık hizmetlerine erişimin arttırılmasını hedeflemektedir. Yapılacak bilgi-eğitim-iletişim aktiviteleri sonucunda Diyarbakır genelinde %40 olan doğum öncesi bakım alma oranının %50’ye çıkması ve buna bağlı olarak sağlık kuruluşunda yapılan doğum oranının artması anne ve bebek ölüm oranlarının ise düşmesi beklenmektedir.

Diyarbakır’da nüfusun %80.2’si doğum kontrol yöntemlerini bildiklerini ifade ederken, ancak %62.5’u bunları uygulayabildiğini bildirmektedir. Proje sonunda aile planlaması konusunda farkındalık sağlanarak bu oranın % 70’e çıkması buna bağlı olarak da doğum ve doğurganlık hızlarının düşmesi beklenmektedir.

Diyarbakır’da İlk evliliklerin %60.6’sı 19 yaş ve altındadır. Verilecek eğitimler sonucu davranış değişikliklerinin sağlanması ve bu oranın %60’ın altına düşmesi buna bağlı olarak da %64 olan 18 yaş ve altı ilk doğum oranının %60’ın altına düşmesi beklenmektedir.


(b) Hedef Gruplar ya da Partnerlerin Teknik ve Yönetim Kapasiteleri

Beklenen proje sonuçları yerel ortak kurumların genç CSÜS hizmetleri kapsamındaki yönetsel kapasitelerini ve performanslarını pozitif olarak etkileyecektir. Öğrenen ve entegre edilmiş örgüt yaklaşımları sorunlarını çözmek gayretinde bulunan kurumların ve özellikle Türkiye’nin kendine has özellikleri olan bu bölgesinin kurumlarının sivil toplum örgütleriyle, proje takımıyla ve diğer kamu kurumları ile ortaklık ilişkisi içerisinde bulunması kendi performanslarını olumlu yönde etkileyecektir.

Bu proje ayrıca, sayıları 10 olan önder bireyleri eğitimcilerin oryantasyonu programlarıyla, diğer yerel projelere önemli bir insan kaynağı sağlanacaktır. Ayrıca onların başka yerel projelere katkıları için olanak hazırlamaktadır.

Proje ayrıca yerel düzeyde kamu idareleri ile işbirliği yaparak onların yönetsel kapasitelerini ve CSÜS konusunda duyalılıklarını arttırmayı da hedeflemektedir. Proje sonrasında artan bu duyarlılık neticesinde proje yönetim kapasitesinin yerel olanaklarla kullanılması sağlanmış olacaktır.


Old 18-11-2006, 15:18   #22
NİLGÜN SEYMEN

 
Kitap Sn Kayar'ın sorularına yanıtlar=

Sn Kayar;

Öncelikle ilk sorunuzu açmak istiyorum.
Neydi sorunuz?

Avrupa'da sosyo-ekonomik sorunlarını çözmeyi başarabilmiş gelişmiş ülkeler merceği altında ele aldığımız ülkelerde de (Kadına yönelik şiddet var mıdır?)diye bir soru yöneltmişsiniz.

Bu sorunuza ben evet diyorum.

Ama bu eveti daha da ileri götürerek yetkin bir ağızdan da tescillemek istiyorum.
----------------------------------------------------------
KADININ TOPLUMDAKİ ROLÜNÜN GÜÇLENDİRİLMESİ konulu
AVRUPA-AKDENİZ BAKANLAR KONFERANSI/KASIM 2006

Bu toplantı,İstanbul'da,THE MARMARA OTEL de yapılmıştı.

Bu konferanstan yansımaları ,o dönem medya haberlerinden kayıt ettiğim ajandamdan sizlere nakletmek istiyorum.

----------------------------------------------------------
Katılımcılar kimlerdi?
----------------------
AB.KOMİSYONU ve dış ilişkiler ve avrupa komşuluk politikasından sorumlu bakan=BENİTAFERRARO-WALDNER

AB.başkanları konseyi başkanıFinlandiya sağlık ve sosyalistler bakanı=Tuula Hatainen

AB.üyesi 25 ülke katılımcıları,
SURİYE,LÜBNAN,ÜRDÜN,İSRAİL,FİLİSTİN ULUSAL YÖNETİMİ,MISIR,CEZAYİR,TUNUS,FAS,gözlemci statüde LİBYA,
özel davetli olarak MORİTANYA,ve ilgili diğer bakanlar,
Türkiye'yi temsilen de aileden ve kadından sorumlu bakan sn.NİMET ÇUBUKÇU
katılmışlardır.

5 yıllık eylem planının ve İstanbul bildirisinin kabul edilmesinin öngörüldüğü bu toplantıda,
Benita ferraro Waldner,

Kadına yönelik şiddet tüm AVRUPA ülkelerinde vardır cümlelerini kullanmıştır.

SAYGILAR
--------
18.KASIM 2006/15.17
cumartesi
Old 18-11-2006, 15:50   #23
NİLGÜN SEYMEN

 
İnceleme İkinci soruya yanıt=

Türkiye'de sosyo -ekonomik sorunları aşmış,nüfus planlamaları da standartlara uyumlu ailelerde de KADINA YÖNELİK ŞİDDET var mıdır?

EVET,diyorum.
Sanat camiasında.Hatta bunu yadsıyarak maddeler halinde kamuoyuna yansıtan gazeteciler içinde de,her statüde kadın eşi ya da farklı birileri tarafından şiddete maruz kalabiliyor.

Bu demektir ki kadına yönelik şiddette statünün etkilerinden çok daha farklı derecelerde etkenler aramamız gerekiyor.

ALKOL gibi mesela.
Psikolojik kökenli davranış bozuklukları ,
Ailesel etkenli yetiştirilme yanlışları,erkeği fiziki güç kullanılımın en doğal hak halinde kendisine sunulumu mesela.
Kadına yönelik fiziki ve sözlü şiddet daha önceleri de vardı var ve engellenemezse süreceği de kesindir.

SAYGILAR
--------
Old 18-11-2006, 18:35   #24
üye8180

 
Varsayılan

Kadına yönelik şiddet toplumun tüm katmanlarında vardır. Zengin-fakir, eğitimsiz- eğitimli, köylü- kentli, üst sınıf- alt sınıf ayrımı olmaksızın, erkeklerin büyük çoğunluğu kadınlara sözlü, fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet uygulamaktadır. Burada kadınların, erkekler kadar cesaretli ve cüretkar olmamaları şiddeti körüklemektedir diye düşünüyorum. Kadın şiddete maruz kaldığında bunu örtbas etmeye çalışmakta, bu gerçekliği paylaşmaktan dahi kaçınmaktadır. Çünkü mevcut durumdan kurtulmak için yeterli cesareti yoktur. Sanki eşi ile yaşadığı o cehennem ortamından çıktığı anda, adeta sudan çıkmış bir balık olacaktır. Ailesi, akrabaları ne diyecektir? Çocukları ne olacaktır gibi kaygılar şiddete uğrayan kadını adeta felç etmekte, dayağı, belki kendi benliğinde bile inkar etmekte, ya da meşrulaştırmaya çalışmakta, veya bir daha olmaz diye örtbas etmeye çalışmaktadır. Oysa şiddet görmemek, iyi muamele görmek, sevgi ve şefkat ortamında evliliği sürdürmek kadının en doğal haklarından biridir. Aynı şekilde kadın, bedeni üzerinde de tartışmasız hak sahibidir diye düşünüyorum.Kadın çocuk doğurmama hakkına sahip olduğu gibi , kaç tane çocuk yapabilir konusunda da tartışmasız tek karar mercidir. Bu konuda bence eşine danışılması bile gereksizdir. Kadını sınırlayan, onu toplumdan izole eden, günah, ayıp, gibi kavramların ardına sığınıp iradesini etkisizleştiren her türlü baskıya da insanlık onuru adına karşı gelinmesi gerekir.
Old 20-11-2006, 10:47   #26
NİLGÜN SEYMEN

 
Önemli Sonuç itibarı ile;

Sonuç olarak ,nüfus artışındaki bu kontrolsüz yükseliş ile, yaşam kalitesi arasında çok yakın organik bir bağ bulunmaktadır.

Sosyal yaşamda karşılaşılan bu tarz iç huzuru bozan terör,kapkaç hırsızlık,şiddet,yoksulluk,işsizlik,boşanmalar ve bunu takip eden tüm sorunların çoğalması ,bütünü ile nüfus artışındaki bu bilinçsiz yoğunuluk ve eğitimsizliğe bağlı
faktörlerdir.

Ayrıca kadına yönelik şiddet Türkiye'de ve dünyada her kesitte karşımıza çıkan ortak bir sorundur.

Çözümü var mıdır?
------------------
Yasal yaptırımlardaki cezai uygulamaların yeniden düzenlenmesi ve de hukuk sisteminin yok sayılamaması için tüm olanakların kulllanılması,kadının kişisel hak ve özgürlüklerini kazanabilmesi ile SAVUNMASIZ,EŞİNE BAĞIMLI KONUMDAN ÇIKARAK çözülebileceği inancındayım.

SAYGILAR
--------
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Bunu yapıyorsanız başkalarına göre iyi Avukatsınız niles82 Konumuz : Hukukçular 29 07-03-2007 08:40
Nufus İdaresi Aleyhine Dava? ahmet Hukuk Soruları Arşivi 3 11-06-2003 14:25
Halkımız Bunu Hak Etti Hamdi Sırrı Duyguseli Hukuk Sohbetleri 0 04-01-2003 11:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08154607 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.