Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

TMK 693/2 paylı mülkiyetin kullanımının zaman ve yer itibariyle bölünmesi

Yanıt
Old 24-05-2010, 16:48   #1
av.bilge yılmaz

 
Varsayılan TMK 693/2 paylı mülkiyetin kullanımının zaman ve yer itibariyle bölünmesi

Müdahalenin men'i talebli bir dava neticelendirilirken hakimin TMK 693/2 maddesini uygulaması talepte muarazanın giderilmesi de bulunması halinde mi mümkündür? Çoğun içinde az da vardır kuralı ve usul ekonomisi dikkate alındığında; paylı mülkiyette bir paydaşın diğer paydaşa açtığı müdahalenin men'i talepli davada neden sadece müdahalenin men'i ile yetiniliyor?Bu kararın zaten pratikte bir uygulama alanı yok.Men ettim tamam ama halen gayrımenkuldeki payımdan faydalanmıyorum diyen müvekkile bir çözüm getirmiyor. Yargıtayın "özel bir parselasyon planı veya fiili kullanım durumu varsa buna göre yoksa TMKnın müşterek mülkiyet hükümlerine göre karar vermek gerekir" demesindeki gaye;TMK 693/2 uygulanmasını sağlamak değil midir?.. Harici taksim veya fiili kullanım durumu tespit edemeyen hakimin müdahalenin men'i kararı verirken müşterek mülkiyet hükümlerini uygulaması gerekliliği içine TMK 693/2 de girmeli ki aldığımız müdahalenin men'i kararları infaz şekli kazansın, aksi halde yaptırımı olmayan nihai bir karar olarak kalacak... Yargıtay mülkiyetle ilgili davaları neticelendirirken mesela ruhsatsız bir yapı için mülkiyetin tespiti davası açıldığında "talep mülkiyete ilişkin olmakla tespit istemini çoğun içinde az da vardır kuralı gereği muhdesatın kim tarafından oluşturulduğunun tespiti olarak anlamak ve davayı muhdesatın değeri aidiyetinin tespiti olarak kabul etmek gerekir" diyor.Bu düşünüldüğünde "elatmanın önlenmesi davalarında ...harici taksim veya filiili kullanım durumu yoksa müşterek mülkiyet hükümlerine göre karar vermek gerekir" cümlesindeki müşterek mülkiyet hükümleri (TMK md.688-700 md.arası) ibaresinin içine TMK 693/2 deki "uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler bu belirleme paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir" hükmü de girmiyor mu? Sorunu açıklığa kavuşturacak hiçbir detay karar/haber bulamadım.Sayın Yücel Kocabaş, müdahalenin men'i kararının müşterek mülkiyet kavramı içinde bir tedbir niteliği taşıdığını ve hakimlerin men kararı vermekle müşterek mülkiyet kurallarını uyguladığını izah etti ama bence yer itibariyle bölünemeyen bir paylı mülkiyet için yapılan paya vaki müdahalenin men'i ve ecrimisil talebi doğal olarak izale-i şuyuna kadar uyuşmazlığın giderilmesi gerekliliğini de içinde bulunduruyor.Davayı kazandım ama karara işlerlik kazandırmak da istiyorum, kararı bu yönden temyiz etsem saçmalamış mı olurum?? Ya da hiç kurcalamadan paylı mülkiyet üzerinde fiili kullanım durumu yaratmaya müsaade etmeyen paydaş için muarazanın giderilmesini mi talep edeyim farklı bir davayla,görüş bekliyorum,teşekkürler..
Old 04-11-2022, 15:21   #2
Av.Serhat Doğan

 
Varsayılan

Çoğun içinde az da vardır prensibinin burada uygulanamayacağına dair bir karar
Kolay gelsin.

8. Hukuk Dairesi 2018/16127 E. , 2019/4161 K.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
ASIL-BİRLEŞEN DAVACI: ..
ASIL-.BİRLEŞEN DAVALI : ...
DAVA TÜRÜ : Ecrimisil Ve Elatmanın Önlenmesi

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.04.2019 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat ... ve karşı taraftan temyiz eden davalı vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

Davacı şirket vekili, dava konusu 295 ada 30 parsel sayılı taşınmazın 4/10 hissesinin vekil edeni, 6/10 hissesinin ise davalı şirket adına tapuda kayıtlı olduğunu, bahse konu taşınmaz üzerinde bulunan işhanı şeklindeki binanın bir bölümünün davalı paydaş tarafından kiraya verilerek, bir bölümünün de davalının ortağı olduğu kişilere kullandırılmak suretiyle tasarruf edildiğini, vekil edeninin payına karşılık kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını ve taşınmaza girilmesine de engel olunduğunu, noter kanalı ile 19.03.2004 tarihinde davalıya ihtarname keşide edildiğini ancak bir sonuç alınamadığını belirterek önceki döneme ilişkin hakları saklı olmak kaydıyla, 01.01.2003 – 01.08.2004 tarihleri arasında, davalının kiraya verdiği, gerek kendisi gerekse ortakları tarafından kullanılan yerlerin aylık getireceği gelirin tespiti ile vekil edeninin payına isabet edecek kısımdan şimdilik 50.000.-USD'nin 19.04.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, birleşen dava ile de; aynı iddialarını tekrar ederek, çekişme konusu taşınmazın bazı bölümlerinin davalı ve ortakları tarafından tasarruf edildiğini ve işletildiğini ileri sürerek, davalının tüm taşınmaza yaptığı elatmasının önlenmesine ve yararlanmaya engel olunan tarihten dava tarihine kadar 100.000.-TL işgal tazminatının yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında; birleşen davaya konu ecrimisilin davalının bizzat kullandığı kısımlara ilişkin ecrimisil olduğunu, asıl davaya konu yapılan ecrimisilin ise kiraya verilmek suretiyle gelir elde edilen yerlere ilişkin ecrimisil olduğunu bildirmiş, ayrıca asıl dava bakımından ecrimisil miktarını ıslahla 1.875,026,44.-TL'ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, dava ticari nitelikte olduğundan görev ve yetki itirazında bulunulduğunu, talep edilen miktarların tamamen afaki olarak beyan edildiğini, haksız, ve yasal dayanaktan yoksun olan asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, 12.02.2009 tarihinde verilen ilk hükümde, asıl davanın kabulü ile 1.506.211 TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline, birleşen davada meni müdahale talebinin kabulü ile taşınmazın davacıya ait 4/10 hissesine davalının müdahalesinin önlenmesine, taleple bağlı kalınarak 100.000 TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine, hüküm her iki taraf vekilince temyiz edilmiş, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin, 14.07.2009 tarihli ve 2009/5143 Esas, 2009/8371 Karar sayılı ilamı ile, davalının kiraya vererek kullandığı bölümler yönünden el atmanın önlenmesi ile ecrimisil tazminatına hükmedilmesinin doğru olduğu, ancak taşınmazda boş olan ve davalının bizzat kullandığı bölümler yönünden ecrimisil tazminatına ve el atmanın önlenmesine karar verilmesinin yanlış olduğu, ayrıca taşınmazı kullanan bir kısım kiracılardan kira adı altında davacı şirketin tahsil ettiği paraların ecrimisilde gözetilmeksizin mükerrer tahsilata meydan verecek şekilde karar verilmesinin de doğru olmadığı gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozma ilamına karşı davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuş, bu defa Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.10.2009 ve tarihli 2009/10273 Esas, 2009/10376 Karar sayılı ilamı ile; hakimin TMK 693.maddede düzenlendiği şekilde paydaşlık ilkesinin devamında fayda ve zorunluluk olan hallerde paydaşların sicilden kaynaklanan haklarını ihlal etmesizin diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde somut olayın özelliğini taşınmazın konumunu, kullanım amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetlerinin tarafların ihtiyaç ve gereklerini gözetmek suretiyle paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında ne şekilde bölünebileceğini saptayıp buna göre karar vermek zorunda olduğunu, bu nedenle taşınmaz başında keşif yapılarak uzman bilirkişilerden açıklanan ölçütleri yansıtan paylı taşınmazın zaman ve yer olarak bölünme biçimini belirleyen çeşitli seçenekleri içeren rapor alınması ve en uygun olanına hükmedilmesi gerektiği, mahkemece bu yasal düzenlemenin gözetilmeden neticeye gidilmiş olmasının doğru olmadığı gerekçesi ile bozma kararının genişletilmesine karar vermiştir. Mahkemece, Yargıtay'ın bozma kararına karşı kısmen direnme kararı verilerek, bozma ilamındaki, hakimin paylı mülkiyette paydaşların kullanım şekline müdahalesine yönelik olan TMK 693/2 maddesindeki hükmün somut olaya uygulanmasını ve ecrimisil hesabında mükerrer tahsilata yol açıldığını belirten kısımlarla ilgili olarak direnilmesine, bozma ilamında yer alan diğer hususlara uyulmasına ve davalının kiraya vererek kullandığı yerler yönünden 1.123,335 TL ecrimisil tazminatının davalıdan tahsiline, binadaki boş olan ve davalının bizzat kullandığı kısımlara yönelik el atmanın önlenmesi ve ecrimisil tazminatı talebinin reddine, yine taşınmazın 11,05 m2 lik kısmına yapılan müdahalenin önlenmesine karar verilmiştir. Bu defa, Hukuk Genel Kurulu'nca kısmen direnme kararının usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu olduğu yeni hükmün temyizen inceleme görevinin Özel Daire'de olduğu gerekçesi ile dosya 1. Hukuk Dairesine gönderilmiştir. 1. Hukuk Dairesi, bu defa, 07.02.2012 tarihli ve 2011/11149 Esas, 2012/875 Karar sayılı kararı ile, dava tarihine göre boş olan yerler ile davalının bizatihi kullandığı yerlere ilişkin olarak verilen ret kararının doğru olduğu, ancak MK'nin 693/2 maddesinin uygulanmasına ilişkin verilen direnme kararının doğru olmadığı zira davacı tarafından dosyaya ibraz edilen beyan ve dilekçelerde, özellikle tashihi karar dilekçesinde bu hususa değinildiği, yine diğer bir direnme sebebi olan mükerrer tahsilata ilişkin de duraksamaya yer vermeyecek şekilde mükererlik olup-olmadığının belirlenmesi gerektiği belirtilmiş, ayrıca, davalının bizzat kullandığı yerler bakımından mutlak olarak el atmanın önlenmesinin reddine karar verilmesi, yine davanın açıldığı tarih ile ilk keşfin yapıldığı tarihe göre dava konusu yerlere yapılan el atmanın belirlenmesi, son olarak da dosyada yer alan bilirkişi raporları arasındaki çelişkilerin giderilmesi gerektiği gerekçesi ile bozulmuştur.Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, davalı tarafından kiraya verilerek kullanılan kısım için 378.594,61 TL ecrimisil tazminatının davalıdan tahsiline, taşınmazın davalı tarafından kullanılan ve boş olarak bulunan kısmı için ecrimisil ve meni müdahale talebinin reddine,taşınmazın kararın kesinleşmesinden sonra ilk 4 yıl davacı tarafından sonraki 6 yıl davalı tarafından idare edilmek sureti ile kullanılmasına, bu periyodun taşınmaz malikliği süresince devamına karar verilmiştir.
Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 20.10.2015 tarihli ve 2015/2829 Esas, 2015/12141 Karar sayılı kararı ile hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığı, ayrıca muaraza yaratılan davalının dava tarihinde kiraya verdiği bölümler bakımından davacının payı oranında el atmanın önlenmesine karar verilmemiş olmasının isabetsiz olduğu gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemece, yeniden yapılan yargılama sonucunda, temyize konu, taşınmazın davalı tarafından kiraya verilmek suretiyle kullanılan kısmı için kiraya verilen bağımsız bölüm yönünden kiraya verildiği tarihten itibaren başlamak üzere en çok 01.01.2003-01.08.2004 dönemine ait 846.371,60 TL haksız işgal tazminatının dönem sonu tahakkuk tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalının dava tarihinde kiraya verdiği bölümler hakkında davacının 40/100 hissesi oranında davanın kabulü ile davalının müdahalesinin menine, taşınmazın davalı tarafından ticari faaliyetini yürütmek için kullandığı yerler ve boş olarak bulunan kısmı için haksız işgal tazminatını ile müdahalenin menine dair davanın reddine,taşınmazın kararın kesinleşmesinden sonraki 1. Periyotta ilk 4 yıl davacı tarafından sonraki 6 yıl davalı tarafından, 2. Periyotta ilk 6 yıl davacı tarafından sonraki 4 yıl davalı tarafından idare edilmek suretiyle kullanılmasına, bu periyodun taşınmaz malikliği süresince devamına karar verilmiş hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1.Tarafların temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Asıl ve birleşen dava paydaşlar arasında el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Tüm dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu mağaza vasıflı 295 ada 30 sayılı parsel sayılı taşınmazda, davacı ....İhr.Tic.Ltd.Şti'nin 4/10, davalı Orient Turistik Mağ.San.ve Tic.Ltd. Şti'nin ise 6/10 payının bulunduğu, taşınmazda kat irtifakı ve kat mülkiyeti kurulmadığı, taşınmaz üzerindeki yapıda bir kısım bölümlerin davalı şirket tarafından dava dışı kişilere kiraya verilmek suretiyle kullanıldığı, bir kısım bölümlerin boş olduğu ve bazı bölümlerde de davalı şirketin faaliyetini idame ettirdiği anlaşılmaktadır.
Davacı şirket, davalı şirket aleyhine açmış olduğu dava ile elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.Çekişme konusu taşınmaz müstakil bölümlerden müteşekkil paylı mülkiyet hükümlerine tabi olduğuna göre taraflar arasındaki çekişmenin Türk Medeni Kanunu'nun 688.ve takip eden düzenlemelerinde yer alan hükümlerin gözetilerek çözüme kavuşturulacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı veya kullanabileceği bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya şuyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir. Bilindiği üzere M.K'nun 706, B.K'nun 2l3, T.K'nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Nevarki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş yada fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, " akte vefa" kuralının yanında M.K'nun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pekçok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir.
Az yukarıda bahsi geçen ilkeler ve bozma ilamları uyarınca, dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilamında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine, çekişme konusu taşınmazda paydaşlar arasında benimsenen ve uzun zamandan beri süregelen eylemli olarak bir kullanım tarzının belirlenmediğine, kullanım tarzına ilişkin fiili bir taksim olgusunun mevcut bulunmadığına, 06.05.1955 tarihli 12/18 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı uyarınca pay ve paydaş çoğunluğu olmadığından dava konusu taşınmaza ilişkin davalı tarafça yapılan kira sözleşmelerinin geçersiz olduğuna, dava konusu taşınmazda davalı şirketin bizatihi kullandığı ve boş olarak tespit edilen yerlere ilişkin olarak davalı şirketin taşınmazı davacıya intifadan men edecek tarzda tasarruf etmediği sürece davacının bu kısımlar için el atmanın önlenmesi ve ecrimisil tazminatı istenemeyeceğine, yine, el atma olgusu haksız eylem niteliğinde olduğundan, her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceğinden, mahkemece yapılan 24.11.2005 tarihli ilk keşifte kirada olduğu belirlenen bölümler üzerinden mahkemece ecrimisil tazminatının hesaplanmasına, davalı aleyhine hükmedilen ecrimisil tazminatı hesaplanırken bozma ilamları uyarınca kesinleştiği gerekçesi ile davalının muarazalı bölümlere yaptığı masrafların ecrimisil tazminatı hesabından düşülmemesine, dosyada yer alan mükerrelik iddalarının mahkemece değerlendirilerek sonucu dairesinde tazminat hesabının yapılmasına, son olarak davalının kiraya vererek kullandığı bölümler yönünden davacının payı oranında el atmanın önlenmesine karar verildiğine göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Olayları anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ise, 1086 sayılı HUMK'un 74, 75 ve 76. maddeleri (HMK'nin 25, 26, 31 ve 33. maddeleri) gereğince, Hakime aittir. Ancak, 1086 sayılı HUMK'un 74. (6100 sayılı HMK'nin 26.) maddesine göre; hakim tarafların talep sonuçları ile bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez, duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebilir. Talepten fazlaya karar verilebilmesi ancak davalının muvafakatiyle mümkündür (HMK mad.141/2).
Somut olayda, mahkemece, temyize konu kararda, taşınmazın kararın kesinleşmesinden sonraki 1. Periyotta ilk 4 yıl davacı tarafından sonraki 6 yıl davalı tarafından, 2. Periyotta ilk 6 yıl davacı tarafından sonraki 4 yıl davalı tarafından idare edilmek suretiyle kullanılmasına, bu periyodun taşınmaz malikliği süresince devamına karar verilmiş ise de, bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, davacı vekili, dava dilekçesinde, dava konusu taşınmaza ilişkin olarak, TMK'nin 693/2 maddesi uyarınca, taşınmazın kullanım şeklinin belirlenmesine yönelik herhangi bir talepte bulunmamıştır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.10.2009 tarihli ve 2009/10273 Esas, 2009/10376 Karar sayılı ve 07.02.2012 tarihli ve 2011/11149 Esas, 2012/875 Karar sayılı ilamında her ne kadar, davacının dosyaya sunduğu beyan ve dilekçeler ile karar düzeltme dilekçelerinde bu hususa değindiği belirterek, kullanım şekline ilişkin bir belirleme yapılması gerektiğini belirtmiş ve bozmaya uyulmak suretiyle temyize konu karar verilmiş ise de, 1. Hukuk Dairesi'nin bahsi geçen bozma ilamları maddi hataya dayalı olup, maddi hataya dayalı bozma ilamına uyulması taraflar yönünden usulü müktesep hak oluşturmaz.
Bu durumda, davacının dava dilekçesinde ve yargılama aşamasında, dava konusu yerlere ilişkin sadece el atma ve ecrimisil talep ettiği, mahkemeden taşınmazın yararlanma ve kullanım şekline ilişkin bir talepte bulunmadığı, kaldi ki, davacı vekili dosya içerisinde bulunan 03.02.2010 tarihli beyan dilekçesinde de, taşınmazın kullanım şeklinin belirlenmesine ilişkin bir taleplerinin olmadığını da belirtmesi karşısında, mahkemece taşınmazın kullanım biçiminin belirlenmesine ilişkin hükmün doğru olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Ne var ki, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün HUMK'un 438/7. maddesi (HMK mad. 370) uyarınca aşağıdaki şekilde düzeltilerek onanması yoluna gidilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme hükmünün 4. fıkrasındaki ''Taşınmazın kararın kesinleşmesinden sonraki 1. Periyotta ilk 4 yıl davacı tarafından sonraki 6 yıl davalı tarafından, 2. Periyotta ilk 6 yıl davacı tarafından sonraki 4 yıl davalı tarafından idare edilmek suretiyle kullanılmasına, bu periyodun taşınmaz malikliği süresince devamına' ifadelerinin hüküm fıkrasından çıkarılmasına, hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 438/7. fıkrası gereğince düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, tarafların diğer temyiz itirazlarının (1) nolu bentte yazılı nedenlerle reddine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca 2.037,00 TL avukatlık ücretinin asıl birleşen davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan asıl birleşen davalıya verilmesine ve yine Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümleri uyarınca 2.037,00 TL avukatlık ücretinin asıl birleşen davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan asıl birleşen davacıya verilmesine, taraflarca HUMK’un 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 16/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Elbirliği ile mülkiyetin,paylı mülkiyete çevrilmesi,izale-i şuyunun etkisi Av.Alper Fırat Depmeci Meslektaşların Soruları 14 22-08-2014 14:24
Şirket Bölünmesi Sözleşmesi Av. Burcu Küçük Meslektaşların Soruları 0 02-04-2009 22:26
miktar itibariyle kesinlik Av.Demet Meslektaşların Soruları 2 21-06-2007 14:39
Miras Nedeniyle Tarım Arazilerinin Bölünmesi Kanunla Önlenecek Av.Suat Ergin Hukuk Haberleri 3 18-05-2007 13:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06766701 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.