Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

3 Kat Tazminat Davası 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Kanunu

Yanıt
Konu Notu: 3 oy, 4,67 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-09-2016, 12:31   #31
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tello
Bir tane pilot dava açmayı düşünüyorum. 12 banka içinden herhangi birinden ihlalin gerçekleştiği tarih aralığında kredi kullanmış (ör taşıt kredisi) müvekkille anlaşma sağlıcam.

Kullanılan kredi bilgilerini isteyip kredi çekilen yerde tüketici mahkemesinde belirsiz alacak şeklinde dava açmayı düşünüyorum.


Naçizane tavsitem görev hususunu göz önünde bulundurun. Yüksek bedelli çekilen konut kredilerine yönelmenizi tavsiye ederim. Rekabet Kurulu kararını inceledim. En fazla fark konut kredisinde oluşmuş durumda.
Old 29-09-2016, 12:48   #32
durgunlu

 
Varsayılan

Zamanaşımı konusunda şu hususu düşünebilir miyiz?
Verilen para cezaları, idari para cezasıdır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2. maddesinde, “idari yaptırım” gerektiren eylemlerin “kabahat” niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 16. maddesinde ise “idari para cezası” idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı Kanunun “Soruşturma Zamanaşımı” başlıklı 20/4. maddesinde ise “nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl” olarak belirlenmiştir.
Borçlar Kanunu 72'ye göre de; tazminat ceza kanunlarının
daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
Old 29-09-2016, 13:01   #33
durgunlu

 
Varsayılan

Ayrıca şu hususu da belirtmek isterim. Kredilerden kaynaklanan faiz oran farklarına dayalı (ve dolayısıyla 3 kat tazminatı doğuran) olaylar, ilgili kurul kararına göre sadece 5 banka tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kurul kararına göre 2008 yılı Ekim ayında yapılan bu artışlar; sadece ilgili dönem ile sınırlı olmayıp, bir sonraki faiz artışının bir önceki faiz oranı üzerinden yapılması sebebiyle, artışın etkileri devam etmektedir. Bu durumda; ilgili 5 bankanın sair bankalarla aynı orana (veya hemen hemen aynı orana) indiği tarihe dek çekilen krediler için dava açılabilir düşüncesindeyim.
Old 29-09-2016, 13:02   #34
Av.Kemal ERTÜRK

 
Varsayılan

HERKESE İYİ ÇALIŞMALAR;
Konu ile ilgili dava dilekçesi örneği olan varsa paylaşabilir mi? Bir tane pilot dava açmayı düşünüyorum da.
Old 29-09-2016, 13:13   #35
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Dava açmadan önce istişare edip; zamanaşımı hususunu çözmemiz gerekiyor. Bu konunda fikir teatisi yapmalıyız.
Old 29-09-2016, 15:15   #36
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan Güzel Bir Karar Zamanaşimi Hususunda

ÖZET: Davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu’na başvurduğu tarihlerle dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın zamanaşımı def’inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, yerel mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi kararı doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. Hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
(4054 S. K. m. 4, 6, 7, 16, 57, 58)

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen davada İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 15.04.2014 tarih ve 2012/83-2014/64 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 27.10.2015 günü hazır bulunan davacı vekilleri Av. C.. D.. A. ile Av. H.. K.. ve davalı vekili Av. S.. K.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, 1994 yılında limited şirket olarak kurulan müvekkili şirketin 2005 yılında nevi değiştirilerek anonim şirket haline geldiğini, müvekkili şirketin züccaciye ürünü haline getirdiği cam mamüllerin ham maddesini oluşturan kavanoz ve şişeleri 2000 yılların başlarına kadar davalıdan temin ettiğini, davalı ile aynı gruba dahil olan P. Şirketi'nin 1997 yılında şişe ve kavanoz üretimine başladığını, 1998 yılı sonrasında ise davalının da müvekkili şirket tarafından üretilen cam ev eşyası niteliğindeki plastik aksesuarlı sofra, mutfak eşyası üretimine ve ticaretine başladığını, bu gelişmeler sonucunda müvekilinin ham madde sağladığı tedarikçisi olan Ş.C.grubuna dahil A. Cam ve P. Şirketleri'nin bir yandan müvekkili şirkete ham madde sağlayan, diğer yandan da müvekkilinin piyasaya arzettiği cam, ev eşyası ürünlerini üreterek piyasaya arzetmek suretiyle müvekkili ile rekabet eden şirketler konumuna geldiklerini, ş. c. grubunun iç piyasada tekel olması nedeniyle müvekkilinin dış piyasada yeni tedarikçi arayışına girdiğini ancak ithalata devam etmesi halinde mal sevkiyatını durduracaklarını bildirmeleri üzerine ithalata son verdiğini, A. C. ile P. Şirketleri'nin dahil oldukları grubun menfaatlerini gözeterek danışıklı hareket ettiklerini, ürün kısıtlaması yoluna giderek müvekkili şirketi pazardan çekilmeye zorladıklarını, müvekkilinin Ş. C. grubu şirketlerin izlemiş olduğu bu politika sürecinde defalarca ham madde talebinde bulunmasına rağmen bilhassa davalı şirketin bu talepleri karşılamadığını, müvekkilinin bu nedenle bazı standart ürünlerin üretimini tamamen durdurduğunu, 2004 yılına gelindiğinde davalı şirketin S. M.'ın ham madde taleplerini kısıtladığı veya tamamen yoksun bıraktığı malları, doğrudan veya dolaylı yollarla P. Şirketine sattığını ve bu şekilde P. tarafından düşük fiyatlar ile piyasaya arzedilmesi olanağı sağladığını, davalının tek başına ve aynı gruba dahil P.Şirketi ile beraber sürdürdüğü bu uyumlu eylemleri sonucunda müvekkilinin mağdur olduğunu, grup içi ve dışı rekabeti bozan anlaşmaları, hakim durumlarını kötüye kullanmaları ve uyumlu eylemleri neticesinde müvekkili şirketin ucuz ham madde teminine engel olunduğunu, iç pazarda Ş. C. grubu ile rekabet edemez duruma düştüğünü, 1998-2001 yılları arasındaki büyüme hızının davalının engelleyici davranışları sonucu düştüğünü, 2001 yılındaki satışlarında geriye düşmeye başladığını, rekabet gücünün kırıldığını, pazar dışına kaydığını ve tasfiye sürecine girdiğini, 22.11.2005 tarihinde rekabet kurulu nezdinde A. C. ve P. şirketleri aleyhine şikayette bulunduğunu, aynı konuda rekabet kurulu tarafından resen bir soruşturma başlatıldığını, rekabet kurulunun ceza tertibine gerek bulunmadığına ilişkin 05.06.2007 tarihli 2007-47/506-181 sayılı kararının müvekkili tarafından iptali amacıyla Danıştay 13. Daire Başkanlığı'nın 2007/13574 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, 24.04.2008 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı verildiğini ve 07.02.2011 tarihli karar ile rekabet kurulu kararının iptal edildiğini, kararın kısa süre önce kesinleştiğini, anılan iptal kararı ile davalının hukuka aykırı davrandığının, kusurlu olduğunun, bu nedenle müvekkili şirketin zararına neden olduğunun açıkça ortaya konduğunu, rekabet kurulunun da iptal davasına konu olan kararından dönerek 26.08.2009 tarih 2009/39/949-236 sayılı kararı ile, davalı aleyhine idari para cezasına hükmettiğini, 4054 Sayılı Kanunu'nun 57 ve 58. maddeleri uyarınca tazminat isteme haklarının bulunduğunu, haksız eylemin başladığı 2001 yılından sonra müvekkilinin zararının 4.984.755,00 TL olarak belirlendiğini ileri sürerek şimdilik 3.000.000,00 TL'lık kısmının 4054 Sayılı Kanun'un 58. maddesi uyarınca 3 katının ve 5.000,00 TL tutarındaki manevi tazminatın haksız filin gerçekleştiği tarihten itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunmuş, esasa ilişkin olarak da davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davacı taraf, davalının 2002 yılından itibaren davacı şirkete mal vermeyi kesme veya azaltma eylemleri sonucunda davacının zarar ederek resmi tasfiye sürecine girdiği, eylemlerinin 4054 Sayılı Yasa'nın 6. maddesine aykırılık oluşturduğu iddiasıyla iş bu davayı açmış ise de, davalının süresinde bulunduğu zamanaşımı definin değerlendirilmesi zorunluluğunun bulunduğu, bu kapsamda yapılan değerlendirmede, 4054 Sayılı Yasa'da, zamanaşımı konusunda özel bir düzenleme bulunmadığından haksız fiillere ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği, yine bu zamanaşımı süresinin hesaplanması, kesilmesi ve durmasına ilişkin genel hükümlerin de somut olaya uygulanması gerektiği, Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'da, rekabet kuruluna yapılan başvurunun zamanaşımını durduracağına veya keseceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı, bu itibarla davacı tarafından 22.11.2005 tarihinde Rekabet Kurulu'na başvuruda bulunulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği, dava konusu yapılan "mal vermeyi kesme veya azaltma" eylemlerinin başlangıç tarihi 2002 senesi olup davacı şirketin bu eylem nedeniyle 2002-2005 yılları arasında zarara uğradığı iddiası karşısında görülmekte olan davanın da en geç 2006 yılında açılması gerektiği, oysa davanın 2012 yılında açılmış olması nedeniyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Davacı vekili, davalı tarafın 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesinde yasaklanan “hâkim durumun kötüye kullanılması” eylemi sebebiyle aynı kanunun 57. ve 58. maddeleri uyarınca tazminat talep etmektedir. Söz konusu eylem 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinde “Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanması hukuka aykırı ve yasaktır.” şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun'un 16/3. maddesinde “Bu Kanun'un 4, 6 ve 7'nci maddelerinde yasaklanmış davranışlarda bulunanlara, ceza verilecek teşebbüs ile teşebbüs birlikleri veya bu birliklerin üyelerinin nihai karardan bir önceki mali yıl sonunda oluşan veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa nihai karar tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan ve Kurul tarafından saptanacak olan yıllık gayri safi gelirlerinin yüzde onuna kadar idarî para cezası verilir” denilmek suretiyle, söz konusu eylem için nispi idari para cezasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Dava konusu eylem sebebiyle, davacı tarafın 22.11.2005 ve 06.03.2006 tarihli şikayetleri üzerine Rekabet Kurulu'nca soruşturma açılarak 05.06.2007 tarih 07-47/506-181 sayılı kararı ile "ceza tertibine gerek bulunmadığına" ilişkin karar verilmiş ve davacı tarafından bu kararın iptali istemi ile Danıştay 13. Dairesi'nde 2007/13574 Esas sayısı ile dava açılmıştır. Davalı şirketin müdahil olarak katıldığı davada Rekabet Kurulu'nun anılan kararın iptaline karar verilmiş ve bu karar 15.12.2011'de kesinleşmiştir. Ayrıca Rekabet Kurulu'nun 26.08.2009 tarih 09-38/949-236 sayılı kararı ile dava konusu olay yeniden değerlendirilerek davalı şirketin idari para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

30.03.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesinde, “idari yaptırım” gerektiren eylemlerin “kabahat” niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 16. maddesinde ise “idari para cezası” idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı Kanunun “Soruşturma Zamanaşımı” başlıklı 20/4. maddesinde ise “nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl” olarak belirlenmiştir.


Dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Müruruzaman” başlıklı 60/2. maddesinde yer alan “Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur” hükmü uyarınca, kanun koyucucu, ceza zamanaşımının BK’daki zamanaşımından daha fazla olduğu durumlarda, hukuk davasına da ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması gerektiğini ifade etmektedir.

Somut olayda, davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumu’na başvurduğu 22.11.2005 ve 06.03.2006 tarihleri ile bu davaya esas 20.03.2012 dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafın zamanaşımı def’inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken, yerel mahkemece davanın zamanaşımı sebebiyle reddi kararı doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2015 tarihinde sonuçta oybirliği ile gerekçede oyçokluğu ile, karar verildi.

KARŞI OY

Dava 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca açılan haksız rekabetten kaynaklanan tazminat davasından ibarettir. Davacı talebi bu doğrultuda olup mahkemece de bu şekilde değerlendirilmiştir. Rekabet kurallarına ve bu konudaki yasaklayıcı kanun hükümlerine aykırı davranışların Mülga BK. M. 41. vd. anlamında bir "haksız fiil" teşkil ettiğinde kuşku yoktur. Mülga BK. m. 41. vd. anlamında bir haksız fiil varlığından söz edebilmek için, hukuka aykırı bir fiilin varlığı, davacının bir zarara uğramış olması, fiil ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması ve davalının - kural olarak - kusurlu olması gerekir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'da, bu kanuna aykırı fiiller sebebiyle doğan zararların tazmini 57. ve 58. maddelerinde düzenlenmiş ve tazmini gereken zarar kalemleri, zararın belirlenmesi ve tazminat miktarının faizi konusunda bazı esaslar getirilmiştir. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'da tazminat davalarında uygulanacak zamanaşımı süresine ilişkin herhangi bir düzenlenme bulunmamaktadır. Bu husus Mülga BK. m. 60'da (TBK 72.md.) düzenlenmiştir. 818 sayılı BK'nun 60/2. maddesine göre somut olayda ceza zamanaşımı uygulanacak olup, bu konuda sayın çoğunluğun kararına iştirak ediyorum. Ancak Dairemiz değerli çoğunluğunun, zamanaşımının davacının Rekabet Kurumu'na başvurduğu tarihte işlemeye başladığına dair görüşüne katılmıyorum. Zamanaşımı süresinin başlangıcına esas teşkil eden öğrenme anı "zararın varlığını ve hem de zarardan sorumlu olan şahsın kimliğini" öğrenme anıdır. Öğrenme olgusu ne zaman ve hangi koşullar çerçevesinde gerçekleşmiş sayılmalıdır? Zararın öğrenilmesinden maksat, zarar verici olayın (fiilin) varlığının öğrenilmesi değil, zararın varlığı, niteliği, tam kapsamı, boyutu ve esaslı unsurları hakkında, zarardan sorumlu şahıs aleyhine dava açmaya, bu davayı güçlü bir şekilde desteklemeye ve davayı sağlam gerekçelere dayandırmaya imkan sağlayacak derecede yeterli bilgiye sahip olunması demektir. Bunlar kesin bir şekilde öğrenilmedikçe, zarar gören, dava yoluyla talep edebileceği tazminatın hukuki dayanağını ve şartlarını doğru değerlendiremez ve sonuçta dava açıp açmama konusunda sağlıklı bir karar veremez. Haksız fiil için, davacıya yönelik fiilin "hukuka aykırı" olması gerekir. Ülkemizde, rekabete aykırılık tarzında ortaya çıkan fiilerde, fiilin rekabet hukuku kurallarına ve bu konudaki kanun hükümlerine aykırı olup olmadığını, yani fiilin "hukuka aykırılık" unsurunu taşıyıp taşımadığını belirleyecek yegane makam ise Rekabet Kurumu bünyesindeki Rekabet Kurulu'dur. Bu halde, fiilin hukuka aykırılığını saptama konusunda yetkili tek merci olan Rekabet Kurulu tarafından ortada rekabet kurallarını ihlal eder nitelikte "hukuka aykırı bir fiil" bulunduğu tespit edilmeden zarar gören şahsın yine de kendi anlayış ve kavrayış biçimine göre durumu takdir (!) ederek dava açmasını beklemek söz konusu olamaz. Bu durumda zararın öğrenilmesi anının Rekabet Kurulu kararının tebliğ anı olarak kabul edilmesi düşünülebilir. Ancak Yasa'nın 55. maddesine göre Kurul kararı hakkında Danıştay'a başvurulabilir. Danıştayca karar onanabilir, gerekçe ilave edilerek veya gerekçe değiştirilerek onama kararı verilebilir. Gerekçe ilavesi ve gerekçenin değiştirilmesi halinde bu gerekçelerin de doğru dava açılması için bilinmesi gerekir. Diğer taraftan kararın bozulması da mümkündür. Bu halde ise beyhude yere dava açılmış olacaktır. Bu nedenlerle doğru temele dayanan bir davanın açılabilmesi için Kurul kararının kesinleşmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay uygulamasında 4054 sayılı Yasa hükümlerine göre tazminat talep edilebilmesinin koşulu Kurul kararı olmasıdır. (Dairemizin 23.06.2010 gün ve 2005/3755-7408 sayılı, 05.10.2009 gün 2008/5575-10045 sayılı kararları-19. Hukuk Dairesi'nin 01.11.999 gün 999/3350-6364 sayılı kararı.) Somut olayda ceza verilmesine ilişkin Kurul kararı 26.08.2009 tarihlidir. (Ceza tertibine yer olmadığına dair ilk kararı Danıştay 13. Dairece iptal edilmiş ve 15.12.2011'de kesinleşmiştir.) Açıklanan nedenlerle ceza zamanaşımının uygulanması gerektiğine ve zamanaşımının dolmadığına ve bu nedenle netice olarak, kararın davacı yararına bozulmasına dair karara katılıyorum. Zamanaşımının başlangıç tarihi bakımından sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. (Dairemizin 25.03.2014 gün 2012/15359 Esas 2014/5834 Karar sayılı ilamı) (¤¤)

MEVZUAT

YÜKSEK MAHKEME
Old 29-09-2016, 15:15   #37
tello

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tektutan
Naçizane tavsitem görev hususunu göz önünde bulundurun. Yüksek bedelli çekilen konut kredilerine yönelmenizi tavsiye ederim. Rekabet Kurulu kararını inceledim. En fazla fark konut kredisinde oluşmuş durumda.

Görev ve yetki konusunda anladığım kadarıyla kredi çekilen şubenin olduğu tüketici mahkemesi (tacir olmayanlar için) değil midir?
Old 29-09-2016, 15:32   #38
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan Kesinleşme Bekletici Mesele Yapılmıştır.

ÖZET: Rekabeti önleyici eylemlerin tespitinden sonraki tazminat taleplerinde adli yargı görevlidir. Tazminata karar verebilmek için, ilgili anlaşma veya uygulamanın kanuna aykırı olup olmadığının saptanması zorunludur ki, bu tespitte önce Rekabet Kurulu ve kurul kararına karşı da Danıştay görevlidir.
(4054 S. K. m. 4, 6, 8, 55, 56, 57, 58) (6762 S. K. m. 56)

Dava: Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 03.12.2004 gün ve 1999/1106-2004/925 s. kararın Yargıtay'ca tetkiki duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 13.06.2006 günde asıl ve birleşen davanın davacısı avukatı Aydın Zevkliler ile asıl ve birleşen davanın davalısı avukatları Volkan Alposkay ve Av. Hüseyin Erdem geldiler, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve bütün belgeler okunarak incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacı vekili, taraflar arasında davalı Alman şirketinin ürettiği aydınlatma ürünlerinin Türkiye'de pazarlanması amacıyla temsilcilik sözleşmesi imzaladığını, müvekkilinin büyük harcamalar yaparak davalı ürünlerini tanıttığını, ancak, davalının İzmir'de mukim dava dışı Selden Şirketiyle temsilcilik sözleşmesi yaparak bu şirkete daha ucuz mal teslim ederek haksız rekabette bulunduğunu, ayrıca mal verilmeyeceği tehdidi ile müvekkilinin anılan şirketle sözleşme yapmaya zorlandığını, müvekkilinin 4054 s. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 56 ncı maddesine göre geçersiz olan sözleşmeyi imzaladığını ve böylece davalının sözleşmeyi ihlali sebebiyle %100 daha yüksek fiyata mal temin ederek zarara uğradığını, davalı tarafından dava dışı Selden Firmasına gönderilen numune mallardan belirli sayı için bedel alınmayarak müvekkili aleyhine avantaj sağlandığını ve rekabet gücünün sınırlandırıldığını, davalının anılan Kanunun 4/a-c-d-e, 6/a-b maddelerinde tanımlanan şekilde aynı ve eşit hak-edim ve yükümlülüklere farklı uygulamalarla ayrımcılık yapıp rakip girişimciliklerin faaliyetlerini zorlaştırdığını ileri sürerek, (195.377.741.342) TL. zarardan şimdilik (41.572.913.222) TL.nin reeskont faiziyle davalıdan tahsilini, 4054 s. yasanın 58/2 nci maddesi uyarınca bu miktarın üç katını isteme hakkının saklı tutulmasını müvekkilinin imzalamaya zorlandığı sözleşmenin geçersizliğinin tespitini talep ve dava etmiş, talebin daha sonra (124.718.739.666) TL. olarak ıslah etmiştir.

Davalı vekili, gelişen iş ve ilişkilerin serbest rekabet kuralları içerisinde ve davacının serbest iradesiyle oluştuğunu, davada taraf olmayan Selden A.Ş. ile olan sözleşmenin geçersizliğinin istenemeyeceğini, Selden A.Ş.nin 4054 s. Kanun'un 4/e bendince münhasır bayilik sıfatı taşıdığını, davasını bu maddeye dayanarak dava açamayacağını savunmuştur.

Davacı vekili, birleştirilen İzmir Asliye 2. Ticaret Mahkemesi'nin 2000/743 esas s. davasında asıl davada saklı tutulan (40.236.411.624) TL.nin reeskont faiziyle davalıdan tahsilini, üç katını talep hakkını saklı tutulmasını, birleştirilen 2001/376 esas s. dava dosyasında ise ilk davada (10) milyarlık bölümü istemiyle ve fazlaya ait kısmı saklı tutulan ikinci sözleşme yılı satışının yapılamaması sebebiyle 01.04.2000 gününe kadar hesaplanan (133.544.500.000) TL.nin reeskont faiziyle davalıdan tahsilini, 4054 s. Kanun'un 58/2 maddesi gereğince tazminatın üç katına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, birleştirilen davaların da reddini savunmuştur.

Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlar ile bilirkişi raporlarına dayanılarak, davalının eşit hak yükümlülük ve edimler için eşit durumdaki davacı ile dava dışı Selden .... A.Ş.ye farklı şartları uygulaması, sözleşmeden doğan yükümlülüğü bulunduğu durumda davacıya doğrudan mal vermeyi reddederek 4054 s. Kanun'un 4 üncü maddesine aykırı davrandığı, davalının davranışlarının aynı zamanda TTK. nun 56 v.d. maddelerince de haksız rekabet oluşturduğu, davacının 4054 s. Kanun'un 58/2 nci maddesine göre zararlarının üç katını isteyebileceği, tazminat hükmünde davacı tarafın kabul ettiği ve daha düşük zarar miktarlarının hesaplandığı ilk bilirkişi raporunun esas alınmak gerektiği, ilk raporda belirtilen miktar üzerinden ıslahta bulunulduğu ve temel tazminat isteği bulunmadığından davanın asıl miktarla ilgili istem ve tazminata ait ilk bilirkişi raporu arasındaki fark tutarınca davanın reddi gerektiği gerekçesiyle, asıl davanın kabulüne, ıslah edilen miktara ıslah gününden faiz işletilmesine, birleştirilen 2000/743 esas s. davanın (67.874.426.154)TL. 2001/376 esas s. davanın (243.856.500.000) TL. üzerinden kısmen kabulüne, bu miktarın (81.285.500.000) TL.yi, (67.874.426.154) TL.nin ise (22.624.808.719) TL.yi aşan kısımlarına ıslah gününden itibaren reeskont faizi işletilmesine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava ve birleştirilen davalar 4054 s. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'dan doğan tazminat taleplerine ilişkindir. Davacı, dava dilekçelerinde ve yargılama aşamalarında, davalının eylemlerinin 4054 s. Yasanın, 4/a, c, d, e maddeleri ve 6/a, b maddelerine aykırılık oluşturduğunu, dava dışı Selden firması ile yaptığı sözleşmenin 4054 s. Yasa'nın 4 üncü maddesine aykırı olduğundan geçersiz olduğunu iddia ederek, 4054 s. Kanunun 56, 57, 58 inci maddelerine dayalı taleplerde bulunmuştur.

Mahkemece de davalının eylemlerinin 4054 s. Kanuna aykırı olduğu kabul edilerek tazminata hükmedilmiştir. Hükme dayanak yapılan 4054 s. Yasa'nın 4 üncü maddesindeki <rekabeti bozma, engelleme ya da kısıtlama niteliğindeki eylemlerin> ve aynı Yasa'nın 6 ncı maddesindeki <hakim durumun kötüye kullanılması> hallerinin varlığı halinde 4054 s. Yasa'nın 8. vd. maddelerinde ihlalin nasıl engelleneceği ve yetkili birim tespit edilmiştir. Böyle bir durumda, Rekabet Kurulu'nun harekete geçeceği 4054 s. Yasa'nın 4/-54 üncü maddelerinde Kurul'un soruşturma usulü ve kurul kararlarına karşı ancak Danıştay'a başvurulabileceği anılan Yasa'nın 55 nci maddesinde belirlenmiştir.

4054 s. Yasa'nın 57 ve 58 nci maddelerinde ise, rekabeti önleyici eylemlerin tespitinden sonraki tazminat talepleri düzenlenmiş, tazminat taleplerinde Adli Yargı görevlidir. Tazminata karar verebilmek için, ilgili anlaşma veya uygulamanın 4054 s. Yasa'ya aykırı olup olmadığının saptanması zorunludur ki, bu tespitte önce Rekabet Kurulu ve Kurul kararına karşı da Danıştay görevlidir. Bu sebeplerle mahkemece, öncelikle, davacının bu davadan önce 4054 s. Yasa'ya göre Rekabet Kurulu'na başvurup başvurmadığının araştırılması, başvurmuşsa, davalı eylemlerinin 4054 s. Yasa'ya aykırılığın tespiti yönünden, bu başvuru neticesini ve kesinleşmesini bekleyerek sonucuna göre karar vermesi, Rekabet Kurulu'na davadan önce başvurmamışsa, eldeki bu davanı Rekabet Kurulu'na başvurma olmadan dinlenemeyeceği ve henüz dava açma zamanı gelmediği nazara alınarak karar vermesi gerekirken, bu hususları yerine getirmeden işin esasına girilerek, yazılı biçimde hüküm tesisi doğru olmadığından kararın davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

Sonuç: Yukarda 1 no.lu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2 no.lu bentte açıklanan sebeplerle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, takdir edilen 450.00 YTL. duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 29-09-2016, 15:45   #39
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tello
Görev ve yetki konusunda anladığım kadarıyla kredi çekilen şubenin olduğu tüketici mahkemesi (tacir olmayanlar için) değil midir?

Heyet sınırını ifade etmeye çalıştım.
Old 29-09-2016, 16:03   #40
tello

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tektutan
Heyet sınırını ifade etmeye çalıştım.

Bankaların ne kadarlık fazladan faiz aldığı hususu belirlenemeyeceğinden veya uzman bir bilirkişi tarafından hesaplanacağından Hakem heyeti mi yoksa Tüketici Mah. bunu nasıl ayırt edicez? konut kredilerinde en azından öngörümüz belli ama diğer kredilerde nasıl beliryeceğiz?
Old 29-09-2016, 16:17   #41
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Sayın durgunlu güzel bir yol göstermiş oldu. Ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülüyorsa, ceza zamanaşımı uygulanır. Kabahatler Kanunu neticesinde verilen cezanın idari nitelikte olması Kanunu ceza kanunu olmaktan çıkarmakta mıdır ? Yukarıda alıntıladığım ve olayımızla birebir örtüşen Yargıtay kararında Kabahatler Kanunundan kaynaklı uzamış zamanaşımı uygulanmıştır.

Anayasa MahkemeSİ 01.03.2006 tarih ve 2005/108 E., 2006/35 K. sayılı kararında; “Zira 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun İkinci Kısmında “Çeşitli kabahatler” başlığı altında düzenlenen fiilleri, ağırlıklı olarak 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 526. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan kabahatler oluşturmaktadır. 5252 sayılı Yasa’nın 7. maddesiyle, çeşitli yasalarda hafif hapis veya hafif para cezası olarak öngörülen
yaptırımlar idari para cezasına dönüştürülmüştür. Yaptırımın adının yasa ile “idari” olarak değiştirilmesinin, bu tür yaptırım uygulanacak eylemlerin gerçekte ceza hukuku alanına giren suç olma özelliklerini etkilemeyeceği açıktır”demek suretiylekabahatlerin esas itibariyle ceza hukuku karakteri ve cezayı gerektirir fiiller niteliği taşıdığını ve Kabahatler Kanunu'nun ceza kanunları kapsamında olduğunu net bir
şekilde ortaya koymuştur (Mahkemenin 09.03.2006 tarih ve 34/37; 06.04.2006 tarih
ve 54/47 sayılı kararları da aynı yöndedir)

Haliyle Kabahatler Kanunu bir ceza Kanunu olduğuna göre ve zamanşımı hususunda 8 sene düzenlemesi getirdiğinden en kötü ihtimal 8 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.

Ayrıca; Yargıtayın kararlarında istikrarlı bir surette vurgulandığı üzere; Rekabet Kurulu kararının kesinleşmesi aranmakta aksi halde açılan davalar bekletici mesele yapılmaktadır. Kararın kesinleşme tarihi çok yeni. O halde 2 yıllık zamanaşımı düşünülse dahi öğrenme başlangıcı kesinleşme olduğundan alacağın zamanaşımına uğradığından da bahsedilemeyecektir.

Bütün Türkiyede çok yoğun bir şekilde Avukatlara başvuru yapılarak, dava açılması tüketiciler tarafından talep edilecektir. Zamanaşımı hususunu bu sebeple netleştirmeliyiz. Yapılacak bir yanlış ya da daha öncesinde düşünülmediğinden davanın reddine sebebiyet verebilecek en ufak açığın nelere sebebiyet vereceği ortada. O sebeple değerli meslekdaşlarımızın bu başlık üzerinde bilgi ve fikirlerini paylaşmasını ödemli görmekteyim.
Old 29-09-2016, 16:24   #42
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tello
Bankaların ne kadarlık fazladan faiz aldığı hususu belirlenemeyeceğinden veya uzman bir bilirkişi tarafından hesaplanacağından Hakem heyeti mi yoksa Tüketici Mah. bunu nasıl ayırt edicez? konut kredilerinde en azından öngörümüz belli ama diğer kredilerde nasıl beliryeceğiz?


Rakamsal bir miktar belirtilerek Heyete başvuru yapılmalıdır. Örneğin 10 TL gibi.
Old 29-09-2016, 16:30   #43
Av. İsmail Apa

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tektutan
Rakamsal bir miktar belirtilerek Heyete başvuru yapılmalıdır. Örneğin 10 TL gibi.

heyete başvurmadan açılacak davalar usulen red mi edilecektir?
Old 29-09-2016, 16:36   #44
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İsmail Apa
heyete başvurmadan açılacak davalar usulen red mi edilecektir?

Belli bir miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar için Tüketici Mahkemeleri görevlidir. 10 tl üzerinden tüketici mahkemesinde dava açamazsınız. Görevden red edilir. Sınır üzerinden dava açıldığında da yargılama sonunda alacak sınırın altında kalırsa kısmen kabul kararı verilecek ve karşı yan vekalet ücreti gündeme gelecektir.
Old 29-09-2016, 16:48   #45
Av. İsmail Apa

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tektutan
Belli bir miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar için Tüketici Mahkemeleri görevlidir. 10 tl üzerinden tüketici mahkemesinde dava açamazsınız. Görevden red edilir. Sınır üzerinden dava açıldığında da yargılama sonunda alacak sınırın altında kalırsa kısmen kabul kararı verilecek ve karşı yan vekalet ücreti gündeme gelecektir.

Şimdi kafama karıştıran nokta şu: bu davayı belirsiz alacak olarak açacağız ama tüketici mahkemesinde açmak istiyorsak en az mahkemenin görev sınırından göstermek zorundayız.?
Old 29-09-2016, 16:54   #46
Av. Talat

 
Varsayılan

Yukarıda zamanaşımı süresinin hesabı ve başlangıç noktasının tesbiti hususunda ''ceza zamanaşımı süresinin'' esas alınması gerektiği vurgulanmış.

Fakat http://www.rekabetuyumonline.com/sea...&max-results=7 sitesindeki 12 Ağustos 2015 tarihli yazıda farklı değerlendirmeler yer alıyor.

''3 KATINA KADAR TAZMİNAT TALEBİM'' başlıklı yazının 9 ve 10. maddelerinde: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, RKHK m.57'den kaynaklı tazminat taleplerinin haksız fiil sorumluluğuna dayalı olarak istenebileceğini belirtmiş

Bu durumda sayın tektunan'ın bu konudaki mütalaasında bir değişiklik olur mu?
Old 29-09-2016, 17:12   #47
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. İsmail Apa
Şimdi kafama karıştıran nokta şu: bu davayı belirsiz alacak olarak açacağız ama tüketici mahkemesinde açmak istiyorsak en az mahkemenin görev sınırından göstermek zorundayız.?



Evet ben öyle düşünüyorum.
Old 29-09-2016, 17:20   #48
Av.Hero

 
Varsayılan

11. Hukuk Dairesi 2014/11402 E. , 2014/14271 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL (KAPATILAN) ANADOLU 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/03/2014
NUMARASI : 2013/123-2014/100

Taraflar arasında görülen davada İstanbul (Kapatılan) Anadolu 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 25.03.2014 tarih ve 2013/123-2014/100 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı, Rekabet Kurulu'nun davalı bankanın da aralarında bulunduğu 12 bankaya 21.08.2007 ila 24.10.2011 tarihleri arasında mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'un 4'üncü maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle idari para cezası yaptırımı uyguladığını, bu kararda bankaların anılan Kanun'un 4'üncü maddesine aykırı bir şekilde kredi faizlerinde artış yapmak hususunda anlaştıklarının, böylece 5-20 puanlık bir artışın kredi faizlerine yansıtıldığının belirtildiğini, kendisinin de 17.09.2010 tarihinde davalı Bankadan taşıt kredisi kullandığını, rekabete aykırı anlaşmalar nedeniyle 145,28 TL ila 581,24 TL arasında daha fazla faiz ödemesi yaptığını, Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'un 58'inci maddesi uyarınca zararının 3 katı tutarını isteyebileceğini ileri sürerek tahmini 581,24 TL tutarındaki zararının gerçek miktarının hesaplanarak anılan düzenleme uyarınca üç katı tutarının faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ikameti İstanbul'un Kağıthane İlçesi'nde bulunduğundan İstanbul Mahkemeleri'nin yetkili olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuş, esas hakkında da davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının adresinin Kağıthane-İstanbul olduğu, uyuşmazlığın İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'nde çözümünün gerektiği, süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
Kararı, davacı temyiz etmiştir.
Dava, davalı Banka tarafından Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine aykırı hareket edilerek serbest rekabet ortamına göre daha fazla kredi faizi alınmasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Rekabet Hukuku'na aykırılık eylemleri haksız fiilin bir çeşidi olup 6100 sayılı HMK'nın 16'ncı maddesi uyarınca haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Bu durumda mahkemece, HMK'nın anılan maddesi gözardı edilmek ve davalının merkez adresi nazara alınmak suretiyle yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 29-09-2016, 17:22   #49
Av.Hero

 
Varsayılan

dava dilekçesi örneği sunabilecek arkadaş var mı ?
Old 29-09-2016, 17:24   #50
Av.Hero

 
Varsayılan

21/08/2007 - 22/09/2011 tarihleri arası TCMB'nin bu konuyla ilgili azami faiz oranlarını bilmemiz lazım
Old 29-09-2016, 17:27   #51
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Hero
11. Hukuk Dairesi 2014/11402 E. , 2014/14271 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL (KAPATILAN) ANADOLU 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/03/2014
NUMARASI : 2013/123-2014/100

Taraflar arasında görülen davada İstanbul (Kapatılan) Anadolu 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 25.03.2014 tarih ve 2013/123-2014/100 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı, Rekabet Kurulu'nun davalı bankanın da aralarında bulunduğu 12 bankaya 21.08.2007 ila 24.10.2011 tarihleri arasında mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'un 4'üncü maddesini ihlal ettikleri gerekçesiyle idari para cezası yaptırımı uyguladığını, bu kararda bankaların anılan Kanun'un 4'üncü maddesine aykırı bir şekilde kredi faizlerinde artış yapmak hususunda anlaştıklarının, böylece 5-20 puanlık bir artışın kredi faizlerine yansıtıldığının belirtildiğini, kendisinin de 17.09.2010 tarihinde davalı Bankadan taşıt kredisi kullandığını, rekabete aykırı anlaşmalar nedeniyle 145,28 TL ila 581,24 TL arasında daha fazla faiz ödemesi yaptığını, Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun'un 58'inci maddesi uyarınca zararının 3 katı tutarını isteyebileceğini ileri sürerek tahmini 581,24 TL tutarındaki zararının gerçek miktarının hesaplanarak anılan düzenleme uyarınca üç katı tutarının faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ikameti İstanbul'un Kağıthane İlçesi'nde bulunduğundan İstanbul Mahkemeleri'nin yetkili olduğunu belirterek yetki itirazında bulunmuş, esas hakkında da davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının adresinin Kağıthane-İstanbul olduğu, uyuşmazlığın İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi'nde çözümünün gerektiği, süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
Kararı, davacı temyiz etmiştir.
Dava, davalı Banka tarafından Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerine aykırı hareket edilerek serbest rekabet ortamına göre daha fazla kredi faizi alınmasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Rekabet Hukuku'na aykırılık eylemleri haksız fiilin bir çeşidi olup 6100 sayılı HMK'nın 16'ncı maddesi uyarınca haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Bu durumda mahkemece, HMK'nın anılan maddesi gözardı edilmek ve davalının merkez adresi nazara alınmak suretiyle yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



Yargıtay da haksız fiil olarak değerlendiriyorsa sözleşme teorimiz çürüyor. O halde yukarıdaki gerekçeleri daha da artırmamız gerekecek. Rekabet Kurul kararının yayımlandığı tarihi zamanaşımı başlangıcı olarak değerlendirmelerinden korkuyorum.
Old 29-09-2016, 18:06   #52
tello

 
Varsayılan

1 ve 10 yıllık zamanaşımının başlangıcı Rekabet kurul kararının tebliği ile başlarsa davalar alacaklar zaman aşımına uğramıştır. bu durum üzerinde net bir bilgi elde edebilirsek yani Rekabet Kurul kararı yayınlanma tarihi değilde kesinleşme tarihini baz alırsak alacaklar zamanaşımına uğramamış oluyor.
Old 29-09-2016, 18:09   #53
tello

 
Varsayılan

milyonlarca kişiyi ilgilendiren bir meseleyi Yargıtay Rekabet kurulu kararının ilan tarihini öğrenme olarak baz almayacağını düşünmekteyim. Hayatın olağan akışına aykırı olarak da haksız yere fazladan ödeme yapan hangi vatandaş rekabet kurulu internet sitesine girip bakıyor.
Old 30-09-2016, 17:24   #54
tello

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.H.Ahmet KANAL
Bana göre sıkıntı zamanaşımı hususunda. Zira rekabet kurallarının ihlali sebebi ile istenecek tazminatlar haksız fiil gibi değerlendirilmektedir. 4054 sayılı kanunda da zamanaşımı hususunda herhangi bir düzenleme olmadığından Borçlar Kanunu işletilecek ve 2-10 yıllık (2012 öncesinde 1-10 yıl) süreler geçerli olacak.
Zarar ve failin öğrenilmesinden itibaren başlayacak olan 2 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı hangi tarih olarak kabul edilecektir?
Zira 4054 sayılı kanunun 53. maddesi kurul kararlarının kurum internet sitesinde yayınlanacağını düzenlemiş. Anılı Rekabet Kurum kararı da 15.07.2013 tarihinde yayınlanmış.
Yaptığım araştırmada bulduğum bir makalede fail ve zararı öğrenme tarihinin kararın yayın tarihi olması gerektiği ifade edilmiş.
http://www.actecon.com/assets/upload...2015063501.pdf
151-153. sayfalar
Aksi yönde de herhangi bir karara rastlamış değilim.
Kredi kullanan kişilerin rekabet kurumunun internet sitesini takip etmeyecekleri göz önüne alınarak öğrenme tarihinin kararın yayın tarihi olmaması gerektiği savunulsa da hatırlanacaktır ki kurum kararı ortaya çıktığında -2013 yılında, medyada epey bir yaygara kopmuştu. Hal böyle iken zamanaşımı itirazı ile karşılaşıldığında yukarıdaki savunma ne kadar işimize yarar?
Teşekkür ederim.


Yaptığım araştırmalar sonucu sizinle aynı sonuçlara ulaştım. Vermiş olduğunuz linkteki çalışmayı okudum. O makaleye göre de suan için bütün alacaklar zamanaşımına uğramış durumda. Aksi yönde de herhangi bir karar ya da makaleye rastlamadım.

Arkadaşlarımla yaptığım görüşmelerde Kurul Kararının ilan tarihini zamanaşımı başlangıç tarihini aldığımızda ise şöyle bir sıkıntı oluşuyor. Varsayalım ki x kişisi ilanı okudu ve hemen davasını açtı, dava devam ederken iptali istenen karar da hukuka aykırı bulunarak iptal edildi.

Demek istediğim kurul kararının yargı denetimden geçmesi zamanaşımı süresini durdurmaz mı?
Old 01-10-2016, 14:03   #55
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Bugün bir avukat arkadaş aradı konu ile ilgili. 2 müvekkilinin hesabına fazladan alınan faiz ödemesi adı altında ödeme yapmışlar.Yatıran devlet bankaları..Bu şekilde başka bir bilgi alan var mı ?
Old 01-10-2016, 14:17   #56
Mehmet Mustafa ÖZÜNVER

 
Varsayılan

Bu arada rekabet ihlali konsensüs şeklinde oluştuğundan 12 bankanın hepsini mi davalı göstereceğiz ? Müteselsil sorumluluk gereği tek biri dahi sorumlu olsa da bazı hukukçular 12 bankanın tamamının davalı olarak gösterilmesi gerektiğini tavsiye etmekteler. Düşünceleriniz nelerdir.
Old 01-10-2016, 15:05   #57
tello

 
Varsayılan

Müteselsilen sorumlulukta 12 bankayı davalı olarak göstermek zorunda değiliz. Müteselsilen sorumlu oldukları için ya dava süresince davayı ihbar edecekler ya da dava sonunda rücu edecekler görüşüm bu yönde.
Old 01-10-2016, 15:06   #58
tello

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tektutan
Bugün bir avukat arkadaş aradı konu ile ilgili. 2 müvekkilinin hesabına fazladan alınan faiz ödemesi adı altında ödeme yapmışlar.Yatıran devlet bankaları..Bu şekilde başka bir bilgi alan var mı ?

Sayın Meslektaşım ihlalin olduğu yıllar arasında çekilen krediye istinaden midir ayrıca ne kadarlık bir kredide ne kadarlık bir geri ödeme yapmışlar biliyormusunuz?
Old 03-10-2016, 01:31   #59
Av.H.Ahmet KANAL

 
Varsayılan

Sayın Tektutan'ın eklemiş olduğu Danıştay kararının bekletici mesele yapılması yönündeki karar gayet lehe görünmekte.
Çoğunluğu (tacir dahi olsa) bankalar karşısında korunması gereken kişiler olması sebebi ile her ne kadar Rekabet Kurul kararı bankaların aleyhine çıkmış olsa da süreyi başlatamayacağı yönünde kararlar çıkmasını bekliyorum. Zira ceza(ihlal) kararı kesinleşmeden açılan davalar ancak fillerin altındaki çimen gibi olurdu. Bu belirsiz durum sebebi ile dava açma/talepte bulunmanın banka müşteriler tarafından beklenemeyeceğini düşünüyorum.

Hal böyleyken bence evvela hangi tarihte hangi bankanın hangi oranda ihlal yaptığının tespiti gerekmektedir. Her ne kadar arkadaşlarımız bu hususun bilirkişi tarafından tespit edilmesi gerektiğini belirtse de şayet miktarlar bilinir ise yersiz uzamaların önüne geçilebileceğine inanıyorum. Zira rakam verilmemesi halinde hakem heyetlerinin bu hesaplamayı yapmasını beklemek hayal olur. Haliyle tüm başvurular bir şekilde reddedilecek ve her miktar için ya doğrudan dava açma yoluna gidilecek ya da uzunca bir süre hakem heyetinin talebi reddetmesi beklenecek. Zaman kaybının yanı sıra dava açılış masrafları her ne kadar tüketicilerde harçtan muaf olunsa da yekünde fazla miktarlar tutacaktır. Bu sebeple ihlal oranlarının belirlenmesi gerekmektedir.

Cahilliğimi maruz görün ancak aklıma takılan bir diğer husus talep edilecek miktar ile ilgili. Örneğin 1.500TL olarak hesaplanan zarar ve tazminatı talep edilecek. Harca esas değer burada 1.500 TL mi olur yoksa 4.500 TL mi? Bu husus başvuru yerinin hakem heyeti ya da mahkeme olduğunu belirleyecek. Hatta kanuna bakacak olursak hakimin 3 kat tazminat vermeyebileceği de ortada. Benim aklıma gelen icra inkar/kötüniyet tazminatları gibi uygulanacağı yönünde. Ancak bu halde de ‘vekil eli ile yürütülen işlerde vekile tebligat yapılır’ kuralını öğretemediğimiz hakem heyetlerine bu usulü nasıl öğreteceğiz? Kaldı ki hakem heyetlerinin tazminat verebileceğine yönelik bir düzenleme bulunmakta mıdır? Zira Anayasa Mahkemesinin hakem heyetlerinin mahkeme olmadığı yönünde kararı var. Zaten kanun açıkça ‘hakim’in tazminata karar vereceğini düzenlemiş.

Bu sorulardan sonra şöyle bir soru sormak istiyorum: 4054 sayılı kanunun 58/1 ‘zarar gören’in ‘zararını’ isteyebileceğini; 58/2 ise 3 kat tazminata hükmedebileceğini düzenlemekte. Yani zarar ile tazminatı farklı düzenlemektedir. Açılacak tüm davalarda zarar ve 3 kat tazminat yani nihai olarak zarar*4 talep edilebilecek mi? Yine icra inkar/kötüniyet tazminatı gibi düşünecek olursak hükmedilmeyecek 3 kat tazminatın karşı vekalet ücreti de gündeme gelmemiş olacak. Ama bu şekilde uygulama olursa da (tazminat feri nitelikte olursa/harca esas kabul edilmezse) zararın Tüketici Mahkemesi altında kalan kısmı hakkında mahkeme görevsizlik kararı verebilir ve yine tazminat veremeyen hakem heyetine döneriz.
Hakem heyetinin, veremeyeceği kararlarda bile sadece para sınırı getirilmesi sebebi ile görevli kılınması mevzuatın hatalı düzenlenmesi sebebi iledir. Benzer bir sorun dosya masraf alacaklarında ilamsız takibe banka tarafından itiraz edilen icra dosyalarında yaşanmıştı. Hakem heyetinin yargılama yetkisi olmadığından bakamıyor, mahkeme parasal sınırı aşmadığından itirazı iptal edemiyordu.

Dosya masraf alacaklarına bankalar uzunca bir süre direnmişlerdi. Sonrasında savunma vermemeye başlamışlar ve bazı bankalar heyet aşamasında bile ödeme yapmışlardı. Ancak öndeki husus dosya masraflarından daha kapsamlıdır. Ticari kredilerin girmesi ile meblağlar çok yüksek olacaklar ve bu sebeple bankalar var gücü ile direneceklerdir. Belli bir süre geçtikten ve artık direnmek boşuna kırtasiye ve işgücü kaybına sebep olunca bankalar daha az zararla kurtulmak için erken ödemeler yapacak, gerekli tedbirleri alacaklardır. Bu esnada ihlal oranları hakem heyetlerince belirlenecek (bakanlık yazışmalarıyla) süreç rayına oturacaktır.
Old 03-10-2016, 16:12   #60
tegese

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tektutan
Bugün bir avukat arkadaş aradı konu ile ilgili. 2 müvekkilinin hesabına fazladan alınan faiz ödemesi adı altında ödeme yapmışlar.Yatıran devlet bankaları..Bu şekilde başka bir bilgi alan var mı ?

Fazladan alınan faiz adı altında, 3 katına kadar ödemediklerini tahmin ediyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Müvekkil Azlettiği için 3.Kişi Bankaya Karşı Manevi Tazminat Davası Açılabilir mi? msgstr Meslektaşların Soruları 2 06-04-2016 11:42
karşılııksız çekten dolayı bankaya maddi ve manevi tazminat davası açabilirmiyim? Av.Hero Meslektaşların Soruları 15 20-02-2008 17:48
tck m.245 ile ilgili olarak bankaya karşı tazminat davası açılabilir mi? ayse1728 Meslektaşların Soruları 3 09-01-2008 16:14
bankaya açacağım tazminat davası hakkında oguzate Meslektaşların Soruları 4 27-03-2007 23:56
Bankaya Karşı Tazminat Davası. Erdal1 Hukuk Soruları Arşivi 0 14-02-2005 09:15


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08025789 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.