Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Mehir Senedi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-06-2016, 14:37   #1
Mehmet Şükrü

 
Varsayılan Mehir Senedi

İyi çalışmalar herkese;
Müvekkilim 2006 yılında evleniyor. Bu evlilik neticesiyle kendisine kayın babasından mehir senedi alıyor. Senette de ''Ben oğlum Alinin düğününde 380 gr altın, ev eşyaları ve 4 dönüm tarla verdim'' şeklinde bir ibare yer alıyor. Müvekkilim geçen sene boşanıyor. Ve bütün eşyaları tekrar teslim ediyor. Fakat 4 dönümlük arazi ne evlilik devamı süresince ne de evliliğin sonunda üzerine tescil alıyor. Biz buna dayanarak herhangi talepte bulunabilir miyiz? 4 dönüm tarlanın tam olarak yerinin belli olmaması davayı etkiler mi?İspat konusunda taşınırlar hakkında yapabileceğimiz bir şey var mı?
Teşekkürler
Old 09-06-2016, 14:44   #2
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

.






T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU


• GAYRİMENKUL DEVRİNİN RESMİ ŞEKİLDE YAPILMASI GEREĞİ ( Mehir Senedinin Geçersiz Olması ve Gayrimenkulün Tescilini veya Bedelinin Verilmesini Talep Hakkı Doğurmaması )

• RESMİ ŞEKİL ŞARTI ( Gayrimenkul Devrinde – Mehir Senedinin Geçersiz Olması ve Gayrimenkulün Tescilini veya Bedelinin Verilmesini Talep Hakkı Doğrumaması )

• MEHİR SENEDİYLE YAPILAN GAYRİMENKUL BAĞIŞ VAADİNİN GEÇERSİZ OLMASI ( Gayrimenkul Mülkiyetinin Devrinde Resmi Şekil Şartı )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Mehir Senedine Dayanarak – Mehir Senedinin Geçersiz Olması ve Gayrimenkulün Tescilini veya Bedelini Talep Hakkı Doğurmaması )

ÖZET :Görülmekte olan davaya konu taşınmazın, evlilik birliğinin kurulmasından sonra davacının da katkısıyla edinildiği veya davacı tarafından edinildiği halde mirasbırakan eşi adına tapuya tescil edildiği yönünde bir iddia ve bu yolda dayanılmış bir olgu yoktur. Dava dilekçesinde bu yolda bir iddia ileri sürülmediği gibi, davanın sonradan bu yolda ıslahı da sözkonusu değildir. Tersine, mirasbırakan durumundaki koca adına tapuya kayıtlı olan bir taşınmazın, evlilik birliğinin kurulması aşamasında mehir senediyle davacı kadına bağışlandığı ileri sürülmüştür. Özel Daire kararında açıklandığı ve esasen Yerel Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, tapuya kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin naklini öngören her türlü sözleşmelerin geçerli olabilmesi, resmi şekilde düzenlenmeleri koşuluna bağlıdır. Davada dayanılan mehir senedinin bu şekle uygun olmaması nedeniyle hukuken geçersiz olduğu açıktır. Geçersiz sözleşmeler, herhangi bir hak ve borç doğurmazlar; taraflar ancak o sözleşme nedeniyle karşı tarafa verdiklerini geri isteyebilirler. Somut olayda davacının anılan sözleşme nedeniyle verdiği herhangi bir şey de yoktur. Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usule ve yasaya aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki teslim ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen incelenmesinin taraflar vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesini ilamı ile, ( “…Davacı, davalıların babası Osman ile 1984’de evlendiklerini, çeyiz senedi yaptıklarını, murisin ölümünden sonra davalıların kendisini evden atmak istediğini ileri sürerek senetteki malların aynen teslimi olmazsa 680.000.000.TL.nın faizi ile ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar senedin geçersiz olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece 1 göz oda bedeli yönünden davanın kabulüne, diğer istemlerin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2. Davacının dayandığı 25.9.1984 tarihli evlenmeden mütevellit verilen mehirsenedi başlıklı belgede 1 göz oda 15 m2 yerin davacıya verileceği yazılıdır. Taşınmazın 13 parsel üzerinde bulunduğu ve tapulu olduğu açıktır. Tapulu taşınmazların mülkiyetinin naklini içeren sözleşmelerin Borçlar Kanunu 213 maddesi, Medeni Kanunun 634. maddesi Tapu Kanunu 26-27 ve Noterlik Kanunu 60. maddeleri uyarınca resmi biçimde yapılması şarttır. Dayanılan sözleşme haricen düzenlenmiş olduğundan geçersizdir. Bu sözleşmeye dayanarak mülkiyet devri yada bedel istenemez. Mahkemece bu kalem isteğin de reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, mehir senedine konu menkul ve gayrimenkul malların aynen teslimi, bu mümkün olmadığı takdirde bedellerinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalıların miras bırakanı Osman Kaynarca ile davacının 1984 yılında evlendiklerini, miras bırakanın 25.9.1984 tarihli mehir senediyle bazı ev ve ziynet eşyalarını ve ayrıca 500 metrekarelik bir tarla ile 15 metrekarelik bir göz odayı davacıya bağışladığını, ancak edimini yerine getiremeden öldüğünü, mirasçıları olan davalıların da bu malları davacıya vermediklerini; miras bırakan ile 11 yıl evli kalan davacının yaşlılık döneminde ona baktığını, dava tarihinde 71 yaşında olduğunu, gelirinin de bulunmadığını ileri sürerek, mehir senedine konu menkul ve gayrimenkul malların davacıya aynen teslimine, bu mümkün olmadığı takdirde ise bedellerinden şimdilik 680.000.000 TL. nin tahsiline karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında miktar yönünden davasını ıslah etmiştir.

Davalılar vekili, davada dayanılan mehir senedinin tapulu gayrimenkulün bağışlanmasına ilişkin olması ve resmi şekilde düzenlenmemesi nedeniyle geçersiz bulunduğunu, bu senede dayalı olarak herhangi bir hak talep edilemeyeceğini, davaya konu menkullerin ise miras bırakan tarafından davacıya teslim edildiklerini savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemenin, mehir senedinde yazılı 15 metrekare odanın bilirkişice belirlenen değeri 142.500.000 TL. nin davalılardan faiziyle birlikte tahsiline, diğer taleplerin reddine dair kararı Özel Daire’ce yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme, davanın dayanağını oluşturan mehir senedinin, davacıya o senede konu odanın kendisi adına tescilini isteme hakkını vermeyeceği, ancak, senetteki taahhüdün miras bırakanca yerine getirilmemiş olması nedeniyle, 7.10.1953 gün ve 8-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve onu esas alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.9.1994 gün ve 1994/2-47-564 sayılı kararı çerçevesinde davacının, davalı mirasçılardan tazminat isteyebileceği gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki; Yerel Mahkemenin önceki kararı, bozma ilamı ve direnme kararlarının açıklanan gerekçe ve kapsamları itibariyle, davanın dayanağını oluşturan 25.9.1984 tarihli mehir senedine konu menkul mallar ile, 500 metrekarelik arsa yönünden Hukuk Genel Kurulu önüne gelen herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Yine, senette miras bırakanca davacıya bağışlandığı belirtilen, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı bir göz odanın, anılan senedin tanzim tarihi itibariyle miras bırakan adına tapuya kayıtlı olan 13 parsel nolu taşınmaz üzerinde bulunduğu, dolayısıyla miras bırakanın bu bağışlama taahhüdünün tapulu taşınmaza ilişkin bir taahhüt olduğu, adi yazılı şekilde düzenlenmesi nedeniyle anılan senedin hukuken geçersiz olduğu ve davacının buna dayanarak mülkiyetin kendisine naklini isteyemeyeceği de uyuşmazlık konusu değildir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, tapulu taşınmaz üzerindeki binanın bir bölümünün bağışlanması taahhüdünü içermesi nedeniyle geçerliliği resmi şekilde düzenlenmesi koşuluna bağlı olduğu halde, adi yazılı şekilde düzenlenen ve bu yüzden geçersizliği çekişmesiz olan 25.9.1984 tarihli mehir senedindeki bu taahhüdün yerine getirilmemiş olmasının, davacıya tazminat isteme hakkını verip vermeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Bu noktada, yerel mahkemenin direnme gerekçesini dayandırdığı kararlar hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır:

Direnme kararında sözü edilen ve evlilik birliğinin kurulmasından sonra edinilmiş mallara ilişkin bulunan 7.10.1953 gün ve 8-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde, aynen “Aralarında mevcut olduğunu iddia ettiği akdi bir münasebete müsteniden tapuda malik sıfatıyla mukayyet bulunan bir şahıstan sicildeki kaydın namına tashihini isteyen kimsenin, Medeni Kanunun 634. maddesine uygun şekilde davalı ile beyinlerinde in’ikad etmiş muteber bir akde istinad etmesi lazımdır. Böyle bir aktin in’ikad etmediği davacının beyanından anlaşıldıktan sonra, kanunun mevcut olmadığını kabul ettiği bir halin ispatı da artık mahkemece düşünülemez. Bu gibi hallerde davanın hukuki sebepten mahrum bulunması bakımından reddedilmesi iktiza ettiğine…” denilmektedir.

Bilindiği üzere, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları, gerekçeleri itibariyle açıklayıcı ve sonuçları bakımından bağlayıcıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.9.1994 gün ve 1994/2-47-564 sayılı kararı da, yine, evlilik birliği içerisinde eşlerin ortak katkısıyla edinildiği halde, eşlerden biri adına tescil edilmiş olan bir taşınmazın yarı payının davacı adına tescili, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemiyle açılan bir davaya ilişkin olup, yukarıdaki içtihadı birleştirme kararına atıf yapmakta ve onunla paralel bir sonucu öngörmektedir.

Görüldüğü üzere, Yerel Mahkemenin direnme hükmünde dayandığı her iki karar da, evlilik birliği içerisinde edinilmiş olan mallara ilişkindir. Eş söyleyişle, her iki karara konu davalarda, eşlerden biri, evlilik birliğinin kurulmasından sonra edinilen bir malın tamamının veya bir kısmının gerçekte kendisine ait olması gerektiğini ileri sürmüş ve bu olguya dayalı olarak talepte bulunmuştur.

Oysa, görülmekte olan davaya konu taşınmazın, evlilik birliğinin kurulmasından sonra davacının da katkısıyla edinildiği veya davacı tarafından edinildiği halde miras bırakan eşi adına tapuya tescil edildiği yönünde bir iddia ve bu yolda dayanılmış bir olgu yoktur. Dava dilekçesinde bu yolda bir iddia ileri sürülmediği gibi, davanın sonradan bu yolda ıslahı da söz konusu değildir.

Tersine, miras bırakan durumundaki koca adına tapuya kayıtlı olan bir taşınmazın, evlilik birliğinin kurulması aşamasında mehir senediyle davacı kadına bağışlandığı ileri sürülmüştür.

Dolayısıyla, yukarıda değinilen Yargıtay kararlarına konu olgular ile eldeki davaya konu olgu arasında herhangi bir benzerlik bulunmamaktadır. Özel Daire kararında açıklandığı ve esasen Yerel Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, tapuya kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin naklini öngören her türlü sözleşmelerin geçerli olabilmesi, resmi şekilde düzenlenmeleri koşuluna bağlıdır. Davada dayanılan 25.9.1984 tarihli mehir senedinin bu şekle uygun olmaması nedeniyle hukuken geçersiz olduğu açıktır. Geçersiz sözleşmeler, herhangi bir hak ve borç doğurmazlar; taraflar ancak o sözleşme nedeniyle karşı tarafa verdiklerini geri isteyebilirler. Somut olayda davacının anılan sözleşme nedeniyle verdiği herhangi bir şey de yoktur.

Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 12.5.2004 gününde oybirliği
Old 10-06-2016, 11:44   #3
Mehmet Şükrü

 
Varsayılan

Üstadım ellerinize sağlık. Bir sonuç çıkmayacak gördüğümüz kadarıyla. Çok teşekkür ederim
Old 10-06-2016, 12:52   #4
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım;
Mehir senediyle taşınmaz bağışı geçersiz olduğu halde altın bağışı geçerlidir, Altınları bir dava ile isteyebilirsiniz :

6. Hukuk Dairesi 2010/13554 E., 2011/6261 K.

MEHİR SENEDİ İLE TAAHHÜT EDİLEN ZİYNET EŞYASININ TAHSİLİ

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, mehir senedi ile taahhüt edilen 800 gram altının aynen iadesi, mümkün olmaması halinde bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkili ile davalının boşandıklarını, 13.8.2005 tarihli sözleşme ile 800 gram altın taahhüt edilmesine rağmen söz konusu taahhüdün yerine getirilmediğini, bu nedenle 800 gram altının mümkünse aynen, değilse bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı ise taahhüt edilen altınların düğünde takıldığını, belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davacı tarafından davalıya yemin teklif edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Davacının talebi nişanda ve düğünde takılan ziynetler olmayıp, 13.8.2005 tarihli mehir senedinde taahhüt edilen 800 gram altına ilişkindir. Mahkemece her ne kadar "davacı tarafından iddianın ispat edilemediği, yemin deliline de dayanılmadığından" bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı taraf iddiasını senede dayandırmakta olup, senetten kaynaklanan borcun ifa edildiğinin ispat külfeti davalı borçluya düşmektedir. İspat külfeti kendisine düşmeyen tarafa yemin delilinin hatırlatılarak "yemin teklif edilmemesi" nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Davalı taraf senet ile borçlandığı miktarı ödemek durumundadır. Davalı tarafından 13.8.2005 tarihli senetten kaynaklanan borcun ödendiği ispat edilemediğine göre davanın kabulüne karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle HUKM.nun 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 11.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 27-06-2016, 20:50   #5
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Mehir senedi ile bağışlanan altınların ve diğer eşyaların istenebileceğine dair HGK kararı :





















Y. HGK E: 2014/6-426 K. 2015/2623 T: 18.11.2015

Taraflar arasındaki “ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, buluna-
madığı takdirde bedellerinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargıla
ma sonunda; Cihanbeyli Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi
sıfatıyla) davanın reddine dair verilen 27.12.2011 gün ve 2009/359 E.,
2011/716 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilme
si üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesi'nin 03.10.2013 gün ve 2013/8623 E.,
2013/13530 K. sayılı ilamı ile;

(...Dava, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde
bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar
verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde, davalı İ. ile boşandıklarını tarihsiz mehir
senedi ile davacıya bağışlanan çeyiz ve ziynetlerin davalılar yedinde
kaldığını, davalılar boşandıktan sonra bu eşyaları vermedikleri gibi
bedelini de vermeye yanaşmadıklarını belirterek ziynet ve çeyiz eşya
larının aynen iadesi, aynen olmadığı takdirde bedelinin tahsilini iste
miştir. Davalılar davacı ile 1998 tarihinde evlenildiğini eşlerin birlikte
Almanya’ya yerleştiklerini, eşlerin geçimsizlik nedeniyle 2004 yılında
ayrıldıklarını, ayrılmalarından bir yıl sonra tekrar birleştiklerini bu sefer

Danimarka'ya yerleştiklerini, ikinci birleşmelerinde davaya konu
mehir senedinin düzenlendiğini ve Almanya'da alınan ziynet ve eşya
ların bu senede yazıldığını, davacının Almanya’da ki eşyaları satıp pa
rasını da kendisinin aldığını, ziynet eşyalarının ise halen kendisinde
olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlar. Mahkemece dava
lıların savunmaları doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
Davada dayanılan çeyiz senedi tarihsiz olup, 28 kalem çeyiz ve ziy
net eşyasının doğabilecek anlaşmazlık sonucu davacıya o günkü değe
ri karşılığında ödeneceği kararlaştırılmış, senet metni davalılar tara
fından imzalanmıştır. Yine bu senedin evlendikten yaklaşık yedi sene
sonra imzalandığı da taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir.
Davacı da, anılan senede dayanarak taahhüt edildiği halde alınma
yan ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen, olmadığı takdirde bedelini talep
etmektedir. Söz konusu eşyalar taraflar arasında senede bağlanmış
olup, davalı eş ve kayınpeder açısından bağlayıcıdır. Dolayısıyla da
valılar senette belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır.
Taraflar arasındaki sorunun genel ispat kurallarına göre çözümlenme
si gerekir. 4721 sayılı TMK'nın 6. maddesine göre, Kanunda aksine bir
hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olgu
ların varlığını ispatla yükümlüdür. Davacı iddiasını varlığı inkar edil
meyen adi yazılı belge niteliğindeki mehir senedi ile kanıtlamıştır. Da
valı bunun aksini iddia ettiğine göre, 6100 sayılı HMK'nın 201. maddesi
gereğince, (Mülga HUMK'un 290. maddesi) senede karşı senetle ispat
kuralı gereğince savunmasını tanıkla ispat edemez. Yine aynı kuvvette
yazılı belgeyle ispat etmesi gerekir. Davalı böyle bir belge ibraz ede
memiştir. Davalı delil listesinde yemin deliline de dayanmadığından
mehir senedindeki taahhüdünü yerine getirdiğini hiçbir yasal delil ile
kanıtlayamamıştır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi ge
rekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru değildir...)
gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge-
reği görüşüldü:
Davacı vekili, davalılardan İ.B.nin müvekkilinin boşandığı eşi, diğer
davalı B.B.'nin ise kayınpederi olduğunu, müvekkilinin Deldom Mahke-

mesi'nin kesinleşen kararı ile davalı İ.B.'den boşandığını, kesinleşen bu
ilamın tanınması ve tenfizi için Konya Aile Mahkemesi'nde dava açıldı
-
ğını, davalıların müştereken imzalayıp verdikleri tarihsiz mehir senedi
ile listede belirtilen ziynet ve çeyiz eşyalarını müvekkile bağışladıklarını,
eşyaların tamamının davalılar yedinde kaldığını, davalıların boşanmadan
sonra bu eşyaları vermedikleri gibi bedelini vermeyi de reddettiklerini,
alacaklarının bulunduğu senedin şahitler huzurunda imzalandığını ve
Sağlık Köyü Muhtarı tarafından da onaylandığını belirterek fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla 24 parça (113 adet) çeyiz eşyasının aynen,
bu mümkün değilse 35.000,00 TL bedelinin davalılardan tahsiline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacı ile müvekkillerinden İ.B'nin 1998 tarihinde ev-
lendiğini, düğünlerini Almanya’da yaptıklarını ve Almanya’da yaşamaya
başladıklarını, bir süre sonra taraflar arasında geçimsizlik başladığını ve
2004 yılında ayrıldıklarını, komşuların araya girmesi ile tekrar birleştik
lerini ve Danimarka'ya yerleştiklerini, ikinci birleşmelerinde dava konusu
senedin tanzim edildiğini ve Almanya'da alınan çeyiz ve ziynet eşyalarının
bu senede yazıldığını, davacının müvekkili ile arasının açılmasından son-
ra Almanya'da yaşadıkları evde bulunan tüm eşyaları üst kat komşusu
R.Y.'nin oğluna satıp parasını aldığını, davaya konu yapılan ziynet eşyala-
rını ise bankada bir kasaya koyduğunu, müvekkilinden talep edilen ziy
net eşyalarının davacıda olduğunu ve bankada muhafaza edildiğini, iddia
edildiği gibi ziynet ve çeyiz eşyalarının müvekkilinin yanında kalmadığını,
müvekkillerinden B.B.'nin bu eşyalar ile hiçbir ilgisinin olmadığını belir-
terek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dinlenen davacı ve davalı tanıklarının, taraflar arasında
düzenlenen çeyiz senedinin tarafların evlenmesinden yaklaşık 5-10 yıl
kadar sonra düzenlendiğini, bu eşyaların davalılar tarafından davacıya
alınıp alınmadığı, alınmışlar ise şu anda kimde olduklarını bilmediklerini
belirttikleri, bir an için Yargıtay'ın yerleşik kazanmış içtihatları doğrultu-
sunda davacı tarafa yemin teklif etme hakkı bulunduğunun hatırlatılma
sı gerektiği düşünülebilecek olsa da, dosya kapsamında dinlenen davalı
tanığı Z.S.'nin mahkemece alınan beyanında, çeyiz senedinde belirtilen
tüm eşyaların davalılar tarafından davacıya alındığını, çeyiz senedinde be-
lirtilen eşyaların tamamının (ziynet eşyaları dahil) davacının uhdesinde
kaldığını belirttiği, davalının müşterek konutu terk ederek tüm eşyaları
davacıya bıraktığı, dosya içerisinde bulunan “Ayrılık Davalarında Müza-
kere Protokolü Başkent Devlet İl İdare Müdürlüğü”ne ait 2007/112-22873
nolu kararda davacının ortak konutta bulunan tüm eşyaları aldığı, ortak
konutun davacıya verildiği, çeyiz senedinde belirtilen eşyaların tamamı

nın davacının uhdesinde bulunduğunun mahkemece sabit görüldüğü ge-
rekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş; kararın davacı vekili tarafın-
dan temyizi üzerine Özel Dairece, metni yukarıda başlık bölümüne alınan
gerekçeler ile hüküm bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletil
mek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava-
nın ispatına ilişkin olup; davacının sunduğu çeyiz senedine karşı davalı
ların iddialarının kanıtlanması için tanık dinlenip dinlenemeyeceği nokta-
sında toplanmaktadır.
Konunun aydınlatılması için ispat hukuku yönünden geçerli kurallara
değinmekte yarar vardır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun “İspat Yükü” başlıklı
6.maddesinde; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan
her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” ifa-
desine yer verilmiştir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluştu-
ran vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar
dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 287.maddesi
(6100 sayılı HMK m.189/3);
“Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka
suretle ispat olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren ka-
bul edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar
verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.”
Hükmünü amirdir.
Aynı Kanunun 288.maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/I) “senetle is-
pat” ve 289. maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/II) de “senetle ispat
gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebileceği”
hususları düzenlenmektedir.
Yine Aynı Kanunun 290.maddesinde (6100 sayılı HMK m.201);
“Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve
senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte
bulunan hukuki işlemler ...liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla
ispat olunamaz.”
denilmekte ;

293.maddesinde de(6100 sayılı HMK m.203);
“Aşağıdaki hallerde her halde şahit ikame olunabilir:
1-Usul ve füru, birader ve hemşire veya karı koca ve kayınpeder ve
valide ile damat ve gelin arasındaki muameleler,
2-Cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller,
3-Yangın veya kazayı bahri veyahut düşman istilası gibi senet alınması
gayrimümkün veya fevkalade müşkül hallerde yapılan muameleler.
4-Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müte-
amilolmıyan muameleler,
5-Akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuu.”
hükmü yer almaktadır.
Usul hukukumuzda senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesi kabul
edilmiştir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def'i (savunma) ola-
rak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya
azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, m.290'daki meblağdan az bir
miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil)
ile ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, senede karşı senetle ispat
zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da m.293’de belirtilmiştir.
Bunun yanında, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Bir-
leştirme Kararına göre, tanıkla kanıtlama yasağı, yalan tanıklığı önleme
ve davada tarafların çıkarlarını koruma amacına yöneliktir. Değeri belli
miktarı aşan hukuki işlerin tanıkla kanıtlanması yasağına ilişkin ilkeler,
kamu düzeni düşüncesiyle yasaya konulmuş hükümlerden değildir. An-
cak yazılı sözleşme ile ya da duruşma tutanağında usulüne uygun olarak
belgelendirilmiş ikrar ile anlaşılan açık bir muvafakat bulunduğu takdir-
de sadece belli tanıklar dinlenebilir.
Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:
Eldeki dava mehir senedinden dolayı ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen
iadesi mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkin oldu-
ğuna göre, konunun ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların
ışığında ele alınması gerekir.
Görülmekte olan davada, davalılar senetteki imzayı inkar etmemişler;
davacı ile davalılardan İbrahim Bingöl’ün ikinci birleşmelerinde dava ko-
nusu senedin tanzim edildiğini ve Almanya'da alınan ziynet ve çeyiz eşya-
larının bu senede yazıldığını, talep edilen ziynet ve çeyiz eşyalarının da-
vacıda olduğunu, bu eşyaların yanlarında kalmadığını iddia etmişlerdir.

Yukarıda vurgulandığı üzere, senede karşı senetle ispat kuralı gere-
ğince, davalıların davaya konu mehir senedinde yazılı ziynet ve çeyiz eş-
yalarına ilişkin taahhüdü yerine getirdiklerini yazılı delille kanıtlamaları
gerekir. Ancak davalılar iddialarını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir
delil dosyaya sunmamışlardır. Az önce belirtildiği gibi davalıların bu sa-
vunmalarını tanıkla kanıtlamalarına hukuken olanak yoktur.
Öte yandan davalılar delil listelerinde yemin deliline de dayanmadıkla
-
rından mehir senedine ilişkin taahhütlerini yerine getirdikleri konusunda
davacıya yemin teklif etme haklarının hatırlatılması da mümkün değildir.
O halde, mehir senedinde yazılı ziynet ve çeyiz eşyalarına ilişkin taah-
hüdün yerine getirildiği hususu davalılar tarafından yazılı delille ispatla
-
namadığından, davacının ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi müm-
kün olmadığı takdirde bedellerinin tahsiline yönelik davasının kabulüne
karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi usul ve ya-
saya aykırıdır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üye-
lerce; senede karşı senetle ispat kuralının bu olayda uygulanamayacağı,
mehir senedine karşı tanık dinlenebileceği, bu nedenle mahkeme kararı-
nın onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul ço-
ğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Özel Daire bozma ilamında be-
lirtilen gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire
bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve
yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel
Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı

BOZULMASINA,
istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 18.11.2015
gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Old 04-07-2016, 10:57   #6
Mehmet Şükrü

 
Varsayılan

Saygıdeğer Av. Hatun Olguner Üstadım.
Öncelikle ilgi gösterip cevapladığınız için teşekkürlerimi iletirim. Şöyle bir sıkıntımız daha var. Mehir senedinde ''380 gr altın ve ev eşyaları verdim'' diyor. Vereceğim diye bir ibare kullanılmamış. Mahkemede karşı tarafın altınları ve eşyaları verdiğine dair beyanda bulunsa bu durumda ne yapabiliriz? Müvekkilim boşandıktan sonra evlilik süresi içinde takılan takılar dahil olmak üzere herşeyi teslim ederek ayrılıyor. Bu hususu ispat edebilir miyiz? Maalesef tanığımız yok. Ayrıca şunu belirtmek isterim. Mehir senedi bağışlama sözleşmesi kategorisine girmektedir. ''verdim'' şeklindeki ibare sözleşmenin senedin vasfını değiştirir mi? Teşekkür ederim.
Old 04-07-2016, 14:03   #7
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım Mehmet Şükrü ;

'' verdim '' ifadesi aleyhinize sonuç doğurur kanaatindeyim. Yazılı belgeye karşı da tanık dinlenemez. Sizin açınızdan sıkıntılı bir durum gerçekten. Kolay gelsin.
Old 20-04-2017, 10:17   #8
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Evlenme sırasında karı kocadan birinin diğerine;
1- Bir mal veya para vermesi (mehri muaccel)
2- Bir mal vermeyi vaad edip bir süre ertelemesine (Mehri müeccel)
ilişkin "Mehr sözleşmelerinden" kaynaklanan davalarda Aile Mahkemesi değil GENEL MAHKEMELER görevlidir.
(Y8HD, 14.3.2016 günlü kararı)
Old 11-09-2020, 12:11   #9
pallanco

 
Varsayılan

Mehir senedinde, sadece mehir bedeli: ".... adet altın" diye yazılmışsa, yani mehri muaccel mi, yoksa mehri müeccel mi olduğu belirtilmemişse nasıl hareket edilmelidir acaba ?

Benim düşüncem, ödendiğinin ispatlanması yükümlülüğü ödediğini söyleyendedir. Yargıtay kararları da bu yönde. Bu durumda sadece Mehir diye belirtilmişse, (ödendi ya da ödenecek diye yazılmamışsa), "ödedim zaten" diyen bunu ispatlamalıdır diye düşünüyorum. Sizce ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Mehir senedi Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 07-04-2015 17:47
Mehir Senedi ElifŞimşek Meslektaşların Soruları 0 20-08-2014 12:12
Mehir Senedi revan Meslektaşların Soruları 1 02-04-2010 16:18
mehir senedi AVHTC Meslektaşların Soruları 4 29-05-2009 15:27
Mehir Senedi Avukat Kamer Akgül Meslektaşların Soruları 2 19-12-2006 16:36


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03720188 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.