Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

muris muvazası zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 17-05-2012, 16:44   #1
av.bahar61

 
Varsayılan muris muvazası zamanaşımı

Merhaba

Müvekkillerin murisi kızlarından mal kaçırmak amacıyla 1975 yılında kadastro geçerken maliki olduğu tüm gayrımenkullerin 1/2 sini tek oğluna beyanla satış göstermiş,1/2 hisse kendi üzerinde kalmıştır. Dolayısıyla o dönemde çocuk yaşta olan oğlu tapulama yoluyla gayrımenkullerin 1/2 sine malik görünmektedir.Müvekkillerimiz o dönemde çocuk olduklarından bu kadastro çalışmalarından haberleri bile olmamış,kadastro tespitlerine karşı 10 yıl içinde dava açılmamıştır. Daha sonra da evlenerek şehir dışına yerleşmişlerdir. Müvekkillerin murisi 2002 yılında vefat etmiştir.Müvekkillerim tapudaki durumu ise bu yaz intikal yaptırmak için tapuya gittiklerinde öğrenmişlerdir. tapu iptali davası açmak istemektedirler. Mirasçılar arasında zamanaşımı yoksa da kadastro tespitinin üzerinden 30 yılı aşkın sürenin geçmesi ve tenkis içinde murisin ölümünün üzerinden de 10 yılı aşkın sürenin geçmiş olması nedeniyle dava redde mahkumdur diye düşünüyorum. değerli görüşlerinizi ve varsa lehime yargı kararlarını paylaşırsanız sevinirim.
Old 17-05-2012, 18:21   #2
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.bahar61
Merhaba

Müvekkillerin murisi kızlarından mal kaçırmak amacıyla 1975 yılında kadastro geçerken maliki olduğu tüm gayrımenkullerin 1/2 sini tek oğluna beyanla satış göstermiş,1/2 hisse kendi üzerinde kalmıştır. Dolayısıyla o dönemde çocuk yaşta olan oğlu tapulama yoluyla gayrımenkullerin 1/2 sine malik görünmektedir.Müvekkillerimiz o dönemde çocuk olduklarından bu kadastro çalışmalarından haberleri bile olmamış,kadastro tespitlerine karşı 10 yıl içinde dava açılmamıştır. Daha sonra da evlenerek şehir dışına yerleşmişlerdir. Müvekkillerin murisi 2002 yılında vefat etmiştir.Müvekkillerim tapudaki durumu ise bu yaz intikal yaptırmak için tapuya gittiklerinde öğrenmişlerdir. tapu iptali davası açmak istemektedirler. Mirasçılar arasında zamanaşımı yoksa da kadastro tespitinin üzerinden 30 yılı aşkın sürenin geçmesi ve tenkis içinde murisin ölümünün üzerinden de 10 yılı aşkın sürenin geçmiş olması nedeniyle dava redde mahkumdur diye düşünüyorum. değerli görüşlerinizi ve varsa lehime yargı kararlarını paylaşırsanız sevinirim.

Yargıtay H.G.K. 2011/4-359 E. 2011/405 K. 08.06.2011 Tarih :
...
Muris muvazaası, dört unsurdan oluşur:
1- Miras bırakanın, mirasçısından mal kaçırmak için karşı tarafla anlaşarak gerçek iradesine uygun düşmeyecek ve sonuç doğurmayacak biçimde düzenlediği, tarafların aralarında düzenledikleri muvazaa anlaşması ile geçersiz olduğunu kabul ettikleri görünüşteki sözleşme,
2- Mirasçılarını aldatma kastı,
Burada, aldatılan mirasçının temlik tarihinde mirasçı olup olmamasının herhangi bir önemi yoktur. Temlik tarihinde, miras bırakanın aldatma amacı güttüğü bir mirasçısının bulunması ve iptal davasının açıldığı tarihte de mirasçı sıfatını taşıması yeterlidir.
Çünkü, görünüşteki işlem, tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığı için, hukuki sonuç doğurmamaktadır. Müeyyidesi mutlak butlan olan ve başlangıcından itibaren hükümsüzlük ifade eden işlem, onay veya zaman geçmekle geçerlilik kazanmayacağına göre, işlemden sonra mirasçılık sıfatı alan kişiler için de geçerli hale gelmez (Özuğur, Ali İhsan, Açıklamalı-İçtihatlı Tenkis, Mirasta Denkleştirme ve Muvazaa Davaları, 2005, s.309).
3- Miras bırakan ile karşı taraf arasındaki görünüşte yapılan sözleşmenin niteliğini değiştiren, hiç bir şekil şartına bağlı olmayan, tarafların beyanları ile iradeleri arasında bilerek meydana getirdikleri, uyumsuzluğu açıklayan muvazaa anlaşması,
4- Miras bırakan ile karşı tarafın gerçek iradelerine uygun olan ancak saklanan ve genellikle bağış sözleşmesi şeklinde yapılan gizli sözleşme. Taşınır mallarla tapusuz taşınmazların devrine ilişkin gizli sözleşme şekle tabi değildir ancak tapulu taşınmazlarda geçerli olması için gizli sözleşmenin resmi şekilde yapılması gereklidir. Şekle aykırılık, yargılamanın her safhasında taraflarca ileri sürülebilir, hakim tarafından da re’sen dikkate alınır.
...
01.04.1974 tarih ve 1974/1-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmazını hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, yani, gerçekte bağışladığı taşınmazını, tapu sicil memurluğunda satış gibi göstererek devir ve temlik etmişse, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak danışıklı (muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler.

Bu dava hakkı, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanun’un 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmaz.

Ancak akıldan çıkarılmaması gereken husus, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı’nın, sadece miras bırakanın, tapulu taşınmazlarının devir ve temliklerinde yapmış olduğu muvazaalı işlemler için geçerli olduğudur. 2918 sayılı Yasa gereğince trafik siciline tescili zorunlu araçlar dışındaki araçlar ve taşınır mallar ile tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların temliklerinde gizli bağış sözleşmesi şekle bağlı olmayıp geçerli bulunduğu ve zilyetliğin devri ile mülkiyet karşı tarafa geçtiğinden bu içtihatların uygulama yeri yoktur (Eraslan ÖZKAYA, İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, 1999, s.294-Özuğur, Ali İhsan, Açıklamalı-İçtihatlı Tenkis, Mirasta Denkleştirme ve Muvazaa Davaları, 2005, s.315).

Aynı şekilde, menkul malların zilyetliği, bağışlama ile devredilmiş veya bağışlama konusunda yazılı bir taahhüt alınmış ve menkul mal karşı tarafa teslim edilmişse, artık, muvazaa nedenine dayalı iptal davası açma olanağı kalmamış demektir. Muris muvazaası hükümlerinin ve ispat vasıtalarının, menkullerde uygulanma olanağı yoktur. Muris muvazaasına dayalı iddialar, yukarıda açıklanan 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında ve sadece tapuya kayıtlı taşınmazlar hakkında ileri sürülebilir ve davayı miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar açabilir. Davacı mirasçılar, üçüncü şahıs konumunda oldukları ve payları oranında iptal ile tescil talep edebilecekleri için, açılan davaya tüm mirasçıların katılmasına veya terekeye temsilci atanmasına gerek yoktur.
...
Old 18-05-2012, 08:12   #3
av.tülayç

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/4434

K. 2003/5508

T. 7.5.2003

• MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Müşterek Mirasbırakan Anne ve Babanın Bütün Taşınmazlarını Davalı Oğullarına Muvazaalı Olarak Devrettikleri Gerekçesiyle Açılmış Dava Olması )

• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Miras Bırakanın Tesbit Tarihinden Önce Ölemesi Halinde Hakkın Miras Bırakanın Ölümüyle Doğduğu Gözetilerek Tespitten İtibaren On Yıllık Süre )

• MURİS MUVAZAASI ( Bu Sebeple Açılan Davalarda Kural Olarak Bir Sürenin Sözkonusu Olmaması )

• ON YILLIK SÜRE ( Taraflar Arasındaki Uyuşmazlıkta On Yıllık Hak Düşürücü Sürenin Henüz Dolmamış Olduğunun Gözetilmesinin Gerekmesi )

4721/m.1023

3402/m.12

ÖZET : Muris muvazaasına dayalı davaların açılması kural olarak bir süreye tabi değilse de, miras bırakanın tesbit tarihinden önce ölmesi halinde hakkın miras bırakanın ölümü ile doğduğu gözetilerek tesbitin kesinleşmesinden itibaren 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dikkate alınacağı kuşkusuzdur.Davaya konu taşınmazlardan 357, 1066 ve 1490 parsel sayılı olanların tesbitlerinin 1983 ve 1984 yıllarında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, 2695 parsel sayılı olanın tesbitinin ise 16.9.1976 da yapılıp 1977 yılında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.Hal böyle olunca, dava konusu 605, 357, 1066 ve 1490 sayılı parseller yönünden da davanın kabulüne, 2695 sayılı parsel yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, gerek eldeki dava ve gerekse birleşen 1993/290 esas ve 1994/97 esas sayılı davalarla müşterek miras bırakanları anne ve babalarının bütün taşınmazlarını davalı oğulları A. Rahmi G.'e bir parçasını da torunu Mehmet G.'e mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devrettiklerini, bu taşınmazlardan bir parçasının da A. Rahmi G. tarafından danışıklı biçimde davalı Hasan U.'a temlik edildiğini ileri sürmüş, payları oranında iptal-tescil istemişlerdir.

Davalılar, temliki işlemlerde muvazaa bulunmadığını, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, satışların gerçek olduğunu, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalı hasan yönünden ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine, davalı Mehmet yönünden davanın kabulüne ve davalı A. Rahmi yönünden de davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar, taraflarca süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 4.2.2003 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Harun Erbil vs. vekili avukat Nevcihan Ersen, Mehmet G. vs. vekili avukat Kadri Tavşancı ile temyiz edilen vekili Avukat Naci Şimşek geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi Murat Ataker tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere, özellikle mirasçılardan Nazmiye'nin aynı hukuksal nedenle açtığı ve Daire denetiminden de geçerek kesinleşen 1990/182 esas sayılı davanın sonucuna göre, miras bırakanların temliklerinin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığı saptanmıştır.

Bunun yanında çekişmeli taşınmazlardan 605 parselin davalı A. Rahmi tarafından 27.7.1993 tarihinde 3. kişi konumundaki davalı Hasan'a satılarak devredildiği, mirasçı Nazmiye'nin daha önce açtığı 1990/182 esas sayılı davadan tarafları tanıyanların haberdar olduğu, davalı A. Rahmi'nin dükkan komşusu davalı Hasan'ın da anılan davayı, başka bir anlatımla taraflar arasındaki çekişmeyi bilebilecek konumda bulunduğu, iyiniyetli alıcı kabul edilemeyeceği, Medeni Kanunun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, muris muvazaasına dayalı davaların açılması kural olarak bir süreye tabi değilse de, miras bırakanın tesbit tarihinden önce ölmesi halinde hakkın miras bırakanın ölümü ile doğduğu gözetilerek tesbitin kesinleşmesinden itibaren 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dikkate alınacağı kuşkusuzdur. Davacıların miras bırakanları Fahri 20.1.1976, Meryem 29.9.1958 tarihinde ölmüşlerdir. Dosyaya getirtilen kadastro tesbit tutanak suretlerinden davaya konu taşınmazlardan 357, 1066 ve 1490 parsel sayılı olanların tesbitlerinin 1983 ve 1984 yıllarında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği, 2695 parsel sayılı olanın tesbitinin ise 16.9.1976 da yapılıp 1977 yılında kesinleştiği, dava tarihine kadar 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği sabittir.

Hal böyle olunca, dava konusu 605, 357, 1066 ve 1490 sayılı parseller yönünden da davanın kabulüne, 2695 sayılı parsel yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile 605 parsel için davanın ispatlanamadığından, 357, 1066, 1490 parseller için miras bırakan Meryem hissesi bakımından hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddine, 2695 parsel için ise hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilmeden davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ : Tarafların değinilen hususlara yönelik temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 4.12.2002 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 275.000.000 TL. duruşma Avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 7.5.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 18-05-2012, 10:31   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1.Muris muvazaasında; dava hakkı murisin ölümüyle doğar. Muris , kadastronun kesinleşmesinden sonraki bir tarihte ölmüş ise davacı kadastrodan sonra doğan hakka dayanacağından Kad.K.12/3 maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi değildir.Her zaman davasını açabilir.
Tenkis davalarında ise; hakdüşürücü süre en geç mirasın açılması (murisin ölümü) tarihinden itibaren 10 yıldır.
Diğer yandan , kadastro K.nun 13/B.a.maddesine göre; tapulu taşınmaza kayıt sahibi veya mirasçılarından başkası zilyet bulunuyorsa;kayıt sahibi veya mirasçılarının kadastro teknisyeni huzurunda muvafakatları halinde taşınmaz zilyet adına tescil edilir.
2.Somut olayda ;
a. Engeç 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olduğundan tenkis davası açılamaz.
b.Kadastro K.nun 12/3 maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden, murisin muvafakatinin geçersizliği ve öncesinde tahakkuk etmesi gereken zilyetlik konusunda iptal davası açılamaz.
c.Muris muvazaası davasının açılmasına süre yönünden bir engel mevcut değilse de,murisin Kad. K.nun 13/B.a maddesindeki tek taraflı muvafakat beyanı bağış niteliğinde olup ,bu beyan resmi senet sayılmaktadır. Dolayısı ile ortada bağış işlemi bulunduğundan muris muvazaası davası açılamayacağı kanısındayım. Bu durumda süre geçmemiş olsaydı tenkis davası açılabilirdi.
Diye düşünüyorum.
Old 18-05-2012, 12:49   #5
av.bahar61

 
Varsayılan

zaman ayıran herkese çok teşekkür ederim.Sayın Yücel Kocabaş baba her ne kadar gayrımenkulleri oğluna bağışlamış ise de kadastro tutanaklarında satış olarak beyan etmiş,satım bedeli belirtilmemekle birlikte kadastro tutanağı buna göre tanzim edilmiştir.Acaba burdan yola çıkararak muris muvazasına dayalı dava açsam mı diye düşünüyorum
Old 19-05-2012, 22:14   #6
av.buğra

 
İnceleme

yardımcı olacağını düşündüğüm bir karar gönderiyorum..iyi çalışmalar...
1. Hukuk Dairesi 2006/7105 E.N , 2006/9159 K.N.

İlgili Kavramlar

HAKKIN KÖTÜYE KULLANIMI
MURİS MUVAZAASI
MÜRURUZAMAN

İçtihat Metni
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları A………'ın kayden malik olduğu 689 ve 699 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarının vekili aracılığıyla davalıya bedelsiz temlik edildiğini, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını ve yapılan işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapularının payları oranında iptal ve tescilini istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacılar iddiasının zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.

Dosya incelendi, duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi.gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın zaman aşımı geçtiğinden bahisle reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden davacıların ortak miras bırakanı A…….'ın 689 ve 699 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/2 şer payını vekil aracılığıyla 15.9.1978 tarihli akitle davalıya temlik ettiği görülmektedir.
Davacılar anılan işlemin miras bırakanın ve vekilin haklarını kötüye kullanarak gerçekleştirdiklerini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Kayıt maliklerinin taşınmazdaki haklarını doğrudan temlik konusu yapabilecekleri gibi, vekil aracılığıyla da intikalini sağlamalarının olanaklı bulunduğu tartışmasızdır.
Ancak vekil aracılığıyla yapılan muvazaalı işlemler asile izafeten gerçekleştirildiğinden sözedilemez.
Öyle ise, iddianın ileri sürülüp biçiminden davanın 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararında belirtilen muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bulunduğu kabul edilmedilir.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.
Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda zaman aşımı yada hak düşürücü sürenin uygulanma olanağı bulunmadığı, davanın niteliğine göre bu tür iddiaların süreye tabi kılınmaksızın her zaman ileri sürülmesinin olanaklı bulunduğu gözetilmek suretiyle işin esası yönünden yukarıdaki ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.9.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 20-05-2012, 15:18   #7
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Sayın Yücel Kocabaş baba her ne kadar gayrımenkulleri oğluna bağışlamış ise de kadastro tutanaklarında satış olarak beyan etmiş,satım bedeli belirtilmemekle birlikte kadastro tutanağı buna göre tanzim edilmiştir.Acaba burdan yola çıkararak muris muvazasına dayalı dava açsam mı diye düşünüyorum
Satım olduğu ispatlanırsa olur ama ben pek ümitli değilim.
Satın olabilmesi için bedel karşılığı olması ve karşılıklı edimleri içermesi, alıcının da teknisyen huzurunda beyanda bulunması gerekir. Olayda bu unsurların bulunmadığını düşünüyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
muvaza muris muvazası msahinparlak Meslektaşların Soruları 11 12-04-2015 22:28
muris muvazası ve bağış işlemi av.bahar61 Meslektaşların Soruları 1 14-05-2012 20:02
muris muvazası tenkis olur mu? av.aybeg Meslektaşların Soruları 4 27-09-2011 18:16
Muris Muvazası İle Devir ve Vasiyet Av.Abidin MUTLU Meslektaşların Soruları 4 26-07-2011 16:15
Muris muvazası ticari taksi sailor1981 Meslektaşların Soruları 4 31-12-2008 22:07


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05555511 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.