Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

eserde gizli ayıp, tespiti, ,ihbarı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-01-2008, 14:03   #1
ISTANAZ

 
Varsayılan eserde gizli ayıp, tespiti, ,ihbarı

A şahsı evinin parkelerini yaptırmak için B ile sözlü anlaşma yapmıştır. B parkeleri yapmış, bedeli de banka aracılığı ile ödenmiştir. Bir süre sonra parkeler kabarmıştır. Bu durum B'ye sözlü olarak bildirilmiş, parkeleri yeniden yapması istenmiştir. B, A'yı bir süre oyalamış ve parkeleri yenideb yapmamıştır. Bunun üzerine A parkeleri başka bir şahsa yeniden yaptırmıştır.

Başlangıçta yapılmış yazılı bir sözleşme yoktur. Ödemeler bankadan yapılmıştır. B fatura da düzenlememiştir.
Sonradan ortaya çıkan ayıplarla ilgili bir tespit yoktur. Ayıp ihbarı sözlü yapılmıştır. B ayıpları gidermemiş, 3. bir şahsa yeniden yaptırılmıştır.
Bu halde;
A, ayıpları ve ayıpları ihbar ettiğini nasıl ispatlayabilir?
3. şahsa yaptırdığı parkelerin bedelini talep edebilir mi?
Olumlu sonuç alma şansı var mı?
Teşekkür ederim.
Old 23-01-2008, 14:13   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi

Esas: 1989/3847
Karar: 1989/4937
Karar Tarihi: 24.11.1989

ÖZET: Somut olayda davalı, ayıp ihbarında bulunduğunu tanık sözleriyle ispat edeceğini bildirerek dinletmek istediği tanıkların isim ve adreslerini yazmış ve duruşmada da bu konuda ısrar etmiştir. O halde mahkemece davalı tanıkları dinlenerek davalının kendisine düşen daireleri teslim alırken, gerek bu bağımsız bölümlerde gerekse ortak yerlerde ayıplı işlerin bulunduğunu davacı yükleniciye bildirmek suretiyle ihbarda bulunup bulunmadığı sorulmalı, böyle bir ihbar yoksa ayıplı işlerden dolayı davacı sorumluluktan kurtulmuş olacağından, bunların giderilmesi için bilirkişi tarafından saptanan bedellerde ipotek bedelinden düşülmelidir.

(818 S. K. m. 359, 362)

Dava: 1) Muzaffer, 2) Emrullah ile Hüseyin Cahit arasında çıkan davadan dolayı, (Kadıköy Birinci Asliye Hukuk Hakimliği)nce verilen 12.2.1988 gün ve 1986/60-1988670 sayılı hükmü onayan Dairemizin 6.6.1989 gün ve 1988/4958-1989/2684 sayılı ilamı aleyhinde davacılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla; dosyadaki kağıtalar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: 1 - Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere, özellikle inşaatta eksik bırakılan işlerin teslim edildiğinden sözedilmiyeceği için sadece ayıplı işlerle ilgili olan BK.362. madde hükmünün eksik işler hakkında uygulanamıyacağına ve bunlar için teslimde itirazı kayıt ileri sürülmesi gerekmiyeceğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme istemlerinin reddi gerekmiştir.

2 - Hükme dayanak yapılan 27.11.1987 tarihli bilirkişi raporunda nefaset farkı ile ilgili alacakların varlığı ayrı ayrı belirtilmiştir. Raporun 1,3,4,5 ve 10 numaralı bentlerinde açıklanan işler inşaatın kusurları (Ayıpları) ile ilgili olup BK.359. madde hükmünce yapılacak bir muayenede anlaşılması olanaklı açık ayıplardan olmaları itibariyle eserin tesliminde iş sahibinin bunlar için itirazda bulunmaması halinde yüklenici sorumluluktan kurtulmuş olur.

Öte yandan, BK.362. madde sözü edilen ayıp ihbarının subutu her hangi bir şekle bağlı tutulmamıştır. Diğer bir deyimle, iş sahibi eseri teslim alırken kusurlu işlerin varlığını yükleniciye bildirdiği hakkında her türlü maddi delile dayanabilir.

Somut olayda davalı, ayıp ihbarında bulunduğunu tanık sözleriyle ispat edeceğini bildirerek 21.12.1987 tarihli dilekçesinde dinletmek istediği tanıkların isim ve adreslerini yazmış ve aynı tarihli duruşmada da bu konuda ısrar etmiştir. O halde mahkemece davalı tanıkları dinlenerek davalının kendisine düşen daireleri teslim alırken, gerek bu bağımsız bölümlerde gerekse ortak yerlerde ayıplı işlerin bulunduğunu davacı yükleniciye bildirmek suretiyle ihbarda bulunup bulunmadığı sorulmalı, böyle bir ihbar yoksa yukarda belirtilen ayıplı işlerden dolayı davacı sorumluluktan kurtulmuş olacağından, bunların giderilmesi için bilirkişi tarafından saptanan bedellerde ipotek bedelinden düşülmelidir.

Mahkemenin eksik incelemeye yazılı olduğu şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, mahkeme kararının Dairemizce onanmış bulunması bir yanılgı sonucu olduğundan, buna ilişkin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.

Sonuç: Yukarda 1. bentde açıklanan ve HUMK.nun 440. maddesine girmeyen davacı vekilinin diğer karar düzeltme istemlerinin reddine, 2. bentde gösterilen sebepten dolayı Dairemizin 6.6.1989 tarih ve 1988/4958 esas, 1989/2684 karar sayılı onama ilamı kaldırılarak hükmün davacı yararına (BOZULMASINA), istekleri halinde ödedikleri temyiz peşin harcı ile tashihi karar peşin harçlarının davacılara geri verilmesine, 24.11.1989 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 23-01-2008, 14:15   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 1986/1573
Karar: 1986/2122
Karar Tarihi: 08.04.1986

ÖZET: Dairesi davacıya fiilen 25.11.1980 gününde teslim edilmiş, ayıp ihtarına ilişkin ihtarname ise 28.8.1981 tarihinde gönderilmiştir. Ne var ki davacı ihtarnamesinde, daha önce davalılara iyiniyetli başvurularının karşılıksız kaldığını da ifade etmiştir. Satılanın ayıbını ihbar, yazılı yapılabileceği gibi sözlü olarak da bildirilebilir ve sözlü ayıp ihbarı tanıkla ispat edilebilir. O halde mahkemenin davalılara binanın müşterek yerlerdeki ayıplı işlerin sözlü olarak bildirildiğine ilişkin davacının göstereceği delillerini ve icabında davalıların karşı delillerini toplayarak teslim tarihi itibariyle ihbarın ek süre içinde yapılıp yapılmadığını belirlemesi ve bunun sonucuna göre karar vermesi gerekir.

(818 S. K. m. 198, 217)

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü :

Karar: Davacı, apartmanın yöneticisi sıfatıyla açtığı davada, davalı müteahhitlerin binada tespit dosyası ile saptanan 1.532.780 liralık eksik işler bıraktıklarını, 27.8.1981 günlü ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını ileri sürerek davalı müteahhitlerle arsa sahibi ve kat malikleri arasındaki sözleşmlerin feshi ile 1.532.780 lira tazminatın yasal faizi ile davalılardan tahsilini talep etmiş, ancak davacı vekili 27.1.1983 günlü dilekçesi ile davacının bir dairesini başkasına sattığını, halen sahip olduğu daireye isabet eden 109.484 lira tazminatın davalılardan alınmasını istemiş ve davanın 1.423.304 liralık kısmından feragat ettiğini bildirmiştir. Davalılar, noksanlığın asansör yapımından kaynaklandığını, asansör yapmaya ilişkin bir taahhüdleri olmadığını savunmuşlar ve davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle davacı vekilinin 27.1.1983 günlü dilekçe ile, davacının halen maliki olduğu daire dışında kalan dairelerin malikleri adına taleb edilmiş olan 1.423304 liralık tazminat isteminden ferağat ettiğini açılamasına, davada noksan ve ayıplı işlerin bedelinin tazmini istendiğinden sözleşmenin feshi isteğine yer olmadığına ve bu nedenle bu konudaki isteğin reddi gerekmesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2 - Her ne kadar davacı yönetici sıfatı ile dava açmışsa da davalılar ile davacı arasında da 31.11.1978 günlü taşınmaz satış sözleşmesi yapıldığı ve davacının kat maliklerinden olduğu anlaşılmıştır. Nitekim davacı vekili 27.1.1983 günlü dilekçesi ile tazminat isteğini halen davacının sahibi olduğu bir daireye ilişkin olarak sınırlamıştır.

Davacı satış sözleşmesinin tarafı olarak, mevcut arsa payı oranında kendi dairesi ve müşterek yerlerdeki eksik ve sözleşmeye aykırı işlerden dolayı davalılardan tazminat isteyebilir. Mahkemece uyuşmazlığın bu sınırları içinde çözülmesi gerekir.

Davada dayanılan delil tespiti dosyasından ayıplı işlerin binanın müşterek yerleri ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının süresinde ayıplı işleri ihbar etmediği gerekçesi ile dava red edilmiştir. Taraflar arasındaki akdi ilişki, taşınmaz satım aktidir. Borçlar Kanunu'nun 217 ve 198 inci maddeleri hükümlerine göre alıcı satılanı teslim aldıktan sonra örf ve adete göre imkan hasıl olur olmaz muayene etmek ve ayıp varsa bunu derhal satıcıya ihbar etmekle yükümlüdür. Alıcının muayene ve ihbar borcu teslimden sonra başlar. Mahkemenin kabulüne göre, dairesi davacıya fiilen 25.11.1980 gününde teslim edilmiş, ayıp ihtarına ilişkin ihtarname ise 28.8.1981 tarihinde gönderilmiştir. Ne var ki davacı 28.8.1981 günlü ihtarnamesinde, daha önce davalılara iyiniyetli başvurularının karşılıksız kaldığını da ifade etmiştir. Davacı bu açıklaması ile ihtarnameden önce de davalılara ayıplı işler nedeniyle başvurduğunu ve ihbarda bulunmuş olduğunu ileri sürmektedir. Satılanın ayıbını ihbar, yazılı yapılabileceği gibi sözlü olarak da bildirilebilir ve sözlü ayıp ihbarı tanıkla ispat edilebilir. O halde mahkemenin davalılara binanın müşterek yerlerdeki ayıplı işlerin sözlü olarak bildirildiğine ilişkin davacının göstereceği delillerini ve icabında davalıların karşı delillerini toplayarak teslim tarihi itibariyle ihbarın Borçlar Kanunu'nun 198 inci maddesindeki süre içinde yapılıp yapılmadığını belirlemesi gerekir. Mahkemece ayıpların yasal süre içinde davalılara bildirildiği sonucuna varılırsa, iddia ve savunma çerçevesinde toplanan deliller ve davacının arsa payı gözetilerek, davacının tazminat isteği değerlendirilmeli ve karara bağlanmalıdır. Süresinde sözü olarak bir ihbar yapıldığı kanıtlanmaması halinde ise, dava şimdiki gibi davacı hakkında da ret edilmelidir.

Açıklanan bu yönler gözetilmeden davanın davacının payı bakımından da reddi yasaya aykırıdır ve bozma nedenidir.

Sonuç: Yukarıda 1 inci bentte yazılı nedenlerle davacının diğer temyiz itirazlarının reddine ve kararın 2 nci bentte açıklanan nedenle davacı yararına BOZULMASINA, istek olursa peşin harcın iadesine, 8.4.1986 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 23-01-2008, 14:58   #4
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ISTANAZ
A şahsı evinin parkelerini yaptırmak için B ile sözlü anlaşma yapmıştır. B parkeleri yapmış, bedeli de banka aracılığı ile ödenmiştir. Bir süre sonra parkeler kabarmıştır. Bu durum B'ye sözlü olarak bildirilmiş, parkeleri yeniden yapması istenmiştir. B, A'yı bir süre oyalamış ve parkeleri yenideb yapmamıştır. Bunun üzerine A parkeleri başka bir şahsa yeniden yaptırmıştır.

Başlangıçta yapılmış yazılı bir sözleşme yoktur. Ödemeler bankadan yapılmıştır. B fatura da düzenlememiştir.
Sonradan ortaya çıkan ayıplarla ilgili bir tespit yoktur. Ayıp ihbarı sözlü yapılmıştır. B ayıpları gidermemiş, 3. bir şahsa yeniden yaptırılmıştır.
Bu halde;
A, ayıpları ve ayıpları ihbar ettiğini nasıl ispatlayabilir?
3. şahsa yaptırdığı parkelerin bedelini talep edebilir mi?
Olumlu sonuç alma şansı var mı?
Teşekkür ederim.

Sayın meslektaşım,
Öncelikle belirtmek gerekir ki Yargıtay bu tür yapım işlerini eser sözleşmesi olarak kabul etmekte ve BK hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir.

Borçlar Kanunun 355 vd maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesine ilişkin hükümlerde eserde sonradan ortaya çıkan ayıpların derhal yükleniciye bildirileceği öngörülmiş ancak nasıl ve ne şekilde ihbar edilmesi gerektiği hususunda bir düzenleme yapmamıştır. ( md 362/son) Uygulamada ayıp ihbarının sözlü olarak yapılabileceği ve ayıp ihbarının yapıldığı tanık dahil her türlü delille ispatlanağı kabul edilmektedir.

Yüklenicinin kusuru nedeniyle iş sahibinin uğradığı zararlar BK 360 maddeye göre iş sahibinden talep edilebilir.

Saygılarımla...


T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2003/1042
Karar: 2003/3187
Karar Tarihi: 16.06.2003
ÖZET : 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunu'nun 3/F maddesinde "Tüketici bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanan veya tüketen gerçek veya tüzel kişi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre yasa hazır bir malı veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen kişiyi korumaktadır. Aksinin düşünülmesi halinde üst düzey teknolojiyle gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi yasa kapsamında kaldığını ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklarında -yasanın amacına rağmen- Tüketici Mahkemelerinde bakılması gerekeceğinin kabulü icap eder. Bundan dolayı somut olayda olduğu gibi istisna ( eser ) sözleşmelerinden doğan ilişkilerde 4077 sayılı Tüketicinin korunması hakkındaki kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir. Bu nedenle mahkemece verilen hüküm bozmayı gerektirir.


(4077 S. K. m. 3/F)
Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili avukat F ile davalı vekili avukat G geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davada, yapımını davalının üstlendiği parke işlerinin sözleşmeye aykırı montajı sebebiyle reddi gereken bu esere karşılık ödenen 2.030.000.000 TL'nin iadesi istenmiş, Tüketici Mahkemesi sıfatıyla bakılan dava sonucu istem kabul edilmiştir.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunu'nun 3/F maddesinde "Tüketici bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanan veya tüketen gerçek veya tüzel kişi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre yasa hazır bir malı veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen kişiyi korumaktadır. Aksinin düşünülmesi halinde üst düzey teknolojiyle gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi yasa kapsamında kaldığını ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıklarında -yasanın amacına rağmen- Tüketici Mahkemelerinde bakılması gerekeceğinin kabulü icap eder. Bundan dolayı somut olayda olduğu gibi istisna ( eser ) sözleşmelerinden doğan ilişkilerde 4077 sayılı Tüketicinin korunması hakkındaki kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir.
Açıklanan bütün bu nedenlerle davaya genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde bakılması yerine özel hükümler uyarınca Tüketici mahkemesinde bakılması doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'da 26.2.2003 gün 2003/15-127 Esas 2003/102 Karar sayılı ilamı ile aynı görüştedir. )
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 275.000.000 TL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 16.6.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak: Corpus Arşiv








T.C.
YARGITAY
5. Hukuk Dairesi

Esas : 2003/6354
Karar : 2004/3459
Tarih : 21.06.2004

ÖZET : Kural olarak yapılan şeyin kendisine tesliminden sonra iş sahibinin işlerin mutad cereyanına göre imkanını bulur bulmaz işi muayene ve kusurları varsa bunları yükleniciye bildirmesi gerekir. Burada uygulanacak yasa hükmü mahkemenin belirlediği gibi TTK.nun 25. maddesi değil, BK.nun 359. maddesidir. Şayet, teslime rağmen iş mutad cerayanına göre ayıp ihbarında bulunulmamışsa, iş sahibi kendisine teslim edilen iş zımnen kabul etmiş sayılır Yargıtayın istikrar kazanan içtihatlarda ayıp ihbarının tanık sözleri ile de kanıtlanabileceği kabul edilmektedir. Zira, ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması iş sahibine yalnızca ispat kolaylığı sağlar.

(818 s. BK. m. 359, 362) (6762 s. TTK. m. 25)

KARAR METNİ :
Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedelinin tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Gerçekten, kural olarak yapılan şeyin kendisine tesliminden sonra iş sahibinin işlerin mutad cereyanına göre imkanını bulur bulmaz işi muayene ve kusurları varsa bunları yükleniciye bildirmesi gerekir. Burada uygulanacak yasa hükmü mahkemenin belirlediği gibi TTK.nun 25. maddesi değil, BK.nun 359. maddesidir. Şayet, teslime rağmen iş mutad cerayanına göre ayıp ihbarında bulunulmamışsa, iş sahibi kendisine teslim edilen iş zımnen kabul etmiş sayılır (BK.md.362/II.). Yargıtayın istikrar kazanan içtihatlarda ayıp ihbarının tanık sözleri ile de kanıtlanabileceği kabul edilmektedir. Zira, ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması iş sahibine yalnızca ispat kolaylığı sağlar (YHGK.2.2.1979 gün 393-80 sayılı kararı, Y.15.H.D.16.9.1998 tarih 2869/3367 sayılı kararı ... gibi).

Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; davalının 5.7.2002 tarihli dilekçesinde dayandığı tanıkların kimler olduğunu sorup saptamak, bunları ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığı hususunda dinlemek, süresinde yapılmış ayıp ihbarı var ise bilirkişiden ek rapor alınarak eseri red etmeyen davalının bedelde ne miktar indirim hakkı olduğunu açığa kavuşturmak (BK.md.360) davacının icra inkar tazminatı istemini de sonucu dairesinde değerlendirmekten ibarettir.

Eksik araştırma ve incelemeye dayalı mahkeme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 21.6.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : Corpus
Old 24-01-2008, 08:56   #5
ISTANAZ

 
Varsayılan

İlgilenen ve yanıt veren herhese teşekkür ederim.
Old 24-01-2008, 09:07   #6
ISTANAZ

 
Varsayılan

Beni asıl düşündüren ayıp ihbarından ziyade ayıpların ispatı. Zira parkeler yüklenici yapmadığı için başka bir şahsa söktürülüp yeniden yaptırılmış. Ayıplarla ilgili bir tespit yok. Tamamı sökülüp yeniden yapılmış. Ayıbın derecesi, tatamını sökmek gerekirmiydi, onarma imkanı varmıydı? Bu aşamada bunlarla ilgili hangi ispat vasıtalarına başvurulabilir?
Old 25-04-2012, 23:09   #7
law in law

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/90
K. 2011/2933
T. 16.5.2011
• ESER SÖZLEŞMESİ ( Sözlü Olarak Yapılan – Ayıplı Olduğu İleri Sürülen Malların Hepsinin Satıldığı/Bilirkişi İncelemesi İçin Olanak Kalmadığından Davanın Tümden Reddine Karar Verileceği )
• MADDİ TAZMİNAT DAVASI ( Eser Sözleşmesi – Ayıplı Olduğu İleri Sürülen Malların Hepsinin Satıldığı/Bilirkişi İncelemesi İçin Olanak Kalmadığından Davanın Tümden Reddine Karar Verileceği )
• SÖZLÜ OLARAK YAPILAN ESER SÖZLEŞMESİ ( Ayıplı Olduğu İleri Sürülen Malların Hepsinin Satıldığı/Bilirkişi İncelemesi İçin Olanak Kalmadığından Davanın Tümden Reddedileceği )
• AYIPLI MAL ( Eser Sözleşmesi – Ayıplı Olduğu İleri Sürülen Malların Hepsinin Satıldığı/Bilirkişi İncelemesi İçin Olanak Kalmadığından Davanın Tümden Reddine Karar Verilmesi Gereği )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Sözlü Olarak Yapılan Eser Sözleşmesi – Ayıplı Olduğu İleri Sürülen Malların Hepsinin Satıldığı/Bilirkişi İncelemesi İçin Olanak Kalmadığından Davanın Tümden Reddine Karar Verilmesi Gerektiği )
818/m.355
ÖZET : Dava, maddi tazminatın tahsili istemiyle açılmıştır. Yanlar arasında kısa kollu çocuk tişörtlerinin fason üretiminin davalı şirket tarafından yapılması hususunda “sözlü sözleşme” yapıldığı çekişmesizdir. Davacı iş sahibi; davalı şirket ise yüklenicidir. Ayıplı olduğu ileri sürülen ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmamış ve ürünlerin satılmış olması sebebiyle de, inceleme yaptırılması da olanaksız olmuştur. Davanın tümden reddi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından duruşma istenmiş ise de davetiye masrafı bulunmadığından duruşma isteğinin reddiyle incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, maddi tazminatın tahsili istemiyle açılmış, mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 26.325,56 GBP’nin davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, ihracaatını amaçladığı kısa kollu çocuk tişörtlerinin kesim, dikim, kontrol, ütü ve paketlenmesi işinin, davalı şirket tarafından yapılarak, davacı müvekkiline teslimi hususunda anlaştıklarını; davacının yüklendiği edimini ifa ettiğini; ancak, davalı tarafından ayıplı yapılan 19.288 adet ürünün 7.012 adedinin ihracatçı firmaca reddedilmesi sebebiyle düşük bedelle ve toplam olarak 9.268,00 İngiliz paunduna ve geriye kalan 12.276 adet ürünü ise 4.910,00 İngiliz paunduna sattığını ve bu ürünlerin ayıplı olması sebebiyle 31.232,00 İngiliz paundu tutarında zarara uğradığını ileri sürerek, davalıdan tahsili ile davacıya verilmesini talep etmiştir.
Yanlar arasında kısa kollu çocuk tişörtlerinin fason üretiminin davalı şirket tarafından yapılması hususunda “sözlü sözleşme” yapıldığı çekişmesizdir. Davacı iş sahibi; davalı şirket ise yüklenicidir. Yanlar arasındaki akdî ilişki, Borçlar Kanunu’nun 355. maddesi hükmünde tanımlandığı üzere, niteliğince bir eser sözleşmesidir.
Ayıp, bir malda sözleşme ve Yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması; ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır.
Yüklenicinin, iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini üstlendiği eserin ayıplı olması durumunda; açık ayıplarda Borçlar Kanunu’nun 359., gizli ayıplarda ise 362. maddesi hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, Borçlar Kanunu’nun 360. maddesinde tanınan hakları eser-iş sahibi kullanabilir. Davacı iş sahibi, toplam 19.288 adet kısa kollu çocuk tişörtlerinin ayıplı olduğunu ileri sürmüş ise de; ayıbın varlığı ve derecesinin belirlenebilmesi için bilirkişi incelemesi yapılarak ayıp belirlenmemiştir. Ayıbın gizli ya da açık ayıp niteliğinde olması durumuna göre ihbar süreleri farklı olduğu gibi; Borçlar Kanunu’nun 360. maddesi gereğince, somut olayda, ayıpların giderilmesi bedelinin mi yoksa iş bedelinde indirim yapılmasının mı gerektiğini, bilirkişi incelemesi yaptırılarak mahkeme takdir edebilir. Ayıbın varlığının saptanmasından sonra da, uyuşmazlık konusu ise, ayıp sonucu oluşan maddi zararın gerçekleşip, gerçekleşmediğinin incelenmesi gerekir. Ayıplı olduğu ileri sürülen ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmamış ve ürünlerin satılmış olması sebebiyle de, inceleme yaptırılması da olanaksız olmuştur. Tüm bu sebeplerle davanın tümden reddi yerine; varlığı ileri sürülen ayıplı ürünlerin gerçekten ayıplı olup, olmadıkları saptanmadan mahkemece, hukuksal olmayan gerekçelerle, ayıp sonucu oluştuğu ileri sürülen maddi zararın tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır.
Açıklanan sebeplerle karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüne ve kararın davalı yararına BOZULMASINA, fazla alınan temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 16.05.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
B. K. md.198 Derhal İhbar Yükümlülüğü/ Gizli Ayıp kenan iskender Meslektaşların Soruları 3 22-05-2015 00:46
Davanın ihbarı için ara kararı gerekli mi? Av.Teoman Meslektaşların Soruları 5 13-01-2009 11:14
Bizzat yapılmayan kayıp ve çalıntı ihbarı av.sally Meslektaşların Soruları 0 11-12-2007 20:49
ayıplı malda davanın ihbarı zamanaşımını kesen sebeplerden midir? Av.Meftune Yakut ÇİL Meslektaşların Soruları 0 04-10-2007 15:34
Sınav iptal edilsin diye ‘bomba’ ihbarı yaptı Y£LİZ Hukuk Haberleri 0 06-01-2007 12:45


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07311797 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.