Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Komisyon sözleşmesi cezai şart

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-02-2012, 22:14   #1
yaman

 
Kitap Komisyon sözleşmesi cezai şart

Değerli meslektaşlarım;
Müvekkil emlakçı vasıtasıyla arazi satın almak için taşınmaz sahibiyle emlakçıda emlak komisyon sözleşmesi yapmıştır.

Sözleşmede 40000 tl kapora taşınmaz sahibine verilmiş. Taşınmaz sağlık tesisi inşası için alınacağı için ön izinlerin alınmasından sonra satışın tapuda yapılacağı ve geri kalan 760000 tl ise satış işleminden sonra ödeneceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin son maddesine tarafların kendi rızalarıyla ek madde konmuştur.Maddenin son satırında Söz konusu satış işleminden vazgecen tarafın diğer tarafa 200000 tl ödeyeceği cezai şarta bağlanmış. Bu esnada taşınmaz sahibi söz konusu sağlık tesisi izinleri için belediye ve vs. yerlere başvurmuştur. Fakat daha sonra her nedense satıştan vazgeçip söz konusu taşınması başkasına satmıştır.
Taraflar arasında yapılan sözleşme taşınmaz satış sözleşmesi olmadığından tapu iptali ve tescil davası açılamayacaktır.

Sormak istediğim müvekkil sözleşmeden kaynaklanan cezai şartı satıştan vazgeçen karşı taraftan icra veya dava yoluyla talep edebilir mi.
Talep edemezse ne tür zararları isteyebilir (mi).
Old 15-02-2012, 10:06   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2004/13572
Karar: 2005/3946
Karar Tarihi: 14.03.2005


HUKUKEN GEÇERSİZ SÖZLEŞMELER-TAVZİH DAVASI-HAKSIZ ZENGİNLEŞME-DENKLEŞTİRİCİ ADALET İLKESİ-İADEYE KARAR VERİLMESİ-AKİT ÖNCESİ SORUMLULUK-İYİNİYET

ÖZET: Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, M.K.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.

(4721 S. K. m. 2, 706) (818 S. K. m. 213) (2644 S. K. m. 26) (1512 S. K. m. 60)

Taraflar arasındaki tavzih davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat M. O. ile davalı vekili avukat E. A. 'nın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacılar, davalıdan haricen satın aldıkları iki adet taşınmazdan birinin 4.2.1986 tarihinde tapuda tescil işleminin yapıldığını, diğerinin ise Hazine tarafından açılan tapu iptal tescil davası sonunda sadece 39.112 m2'lik miktarının adlarına tescil edildiğini, 147.088 m2'lik kısmının ise Hazine adına tescil edildiğini ileri sürerek, tescil edilmeyen kısmın, taşınmazın toplam satım bedeline oranına göre satım tarihi itibariyle değeri olan 11.849.194 TL'nin dava tarihindeki alım gücü karşılığı olan 40.000.000.000 TL ile 21.12.1987 tarihli taahhüt senedi ile kararlaştırılan 75.000.000 TL rücu tazminatının dava tarihindeki alım gücü karşılığı olan 300.000.000.000 TL'nin ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, mirası reddeden davacılar bakımından davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davacılar bakımından ise 21.12.1987 tarihli taahhüt senedi dikkate alınarak, tespit olunan 11.849.149 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müteselsilen tahsiline, davacıların hükmün tavzihi yönündeki talebinin ayrı bir kararla reddine karar verilmiş, gerek esas karar gerekse tavzih talebinin reddine ilişkin karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Davacıların tavzih talebi, temyizi gereken hususlara ilişkin olduğundan, tavzih talebinin reddine ilişkin 5.7.2004 tarihli mahkeme kararına karşı yapılan temyiz isteminin reddine.

2- Davacıların temyiz itirazlarının incelenmesinde;

21.12.1987 tarihli taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmazın tapulu olduğu yönünde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (MK. 706, BK. 213, Tapu K. 26 ve Noterlik K. 60 maddeleri) O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Aynı şekilde geçersiz sözleşmelerde düzenlenen cezai şart tazminatları da geçersiz olup talep edilemez. Bu durumda taraflar sadece verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.

Ne var ki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.

Bu güne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilince bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.

Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, M.K.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.

Somut olayda davacılar adına tescili yapılamayan 147.088 m2'lik taşınmazın satım bedeli olarak davalılara ödenen 11.849.194 TL'nin dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı taraf, Hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli, bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir. Mahkemece açıklanan bu hususlar gözardı edilerek ödenen bedelin tahsiline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3- Bozma nedenine göre davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına.

Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacıların tavzih talebinin reddine yönelik temyiz itirazlarının reddine, (2) no.lu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacılar yararına BOZULMASINA, (3) no.lu bent gereğince ise davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 400 YTL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, 14.3.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.


Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 15-02-2012, 10:09   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2005/1477
Karar: 2005/6336
Karar Tarihi: 13.04.2005


ALACAK DAVASI - GEÇERSİZ SÖZLEŞMENİN TASFİYESİ - DENKLEŞTİRİCİ ADALET KURALI - İADEYE KARAR VERİLMESİ

ÖZET: Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuraları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu bakımdan, iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. İade alacaklısının, geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte, iade kapsamını tespitte önemlidir. Zira, geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı, zararının artmasına kendisi sebep olacağından, bu artan zararını iade borçlusundan istememesi gereklidir.

(4721 S. K. m. 2, 3, 706) (818 S. K. m. 63, 64, 213) (2644 S. K m. 26)

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.

Davacı, davalıdan 06.06.2000 tarihli harici sözleşme ile 3 nolu daireyi satın aldığını satış bedeli olarak kararlaştırılan 9.500.000.000 TL'nin 1.500.000.000 TL 'sini peşin ödediğini, ancak davalının tapuyu 3. bir şahsa devrettiğini, sözleşmede cayma halinde peşin ödenen bedelin 3 katı bedel ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle 4.500.000.000 TL'nin sözleşme tarihinden faizi ile ödetilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin geçersiz olduğundan cezai şartın geçersiz olduğunu davacının davalıya ödediği 1.500.000.000 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, tapulu taşınmazın haricen satışından kaynaklanmaktadır. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak, resmi merciler önünde yapılmış bir satış sözleşmesi olmadığından, yapılan arsa satış işlemi MK. 706, BK. 213 Tapu Kanunun 26. maddesi hükmüne göre geçersizdir. Bu nedenle taraflar ancak verdiklerini isteyebilirler. Bu durumda taraflar arasındaki uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına uygun çözümlenmesi ve tasfiye edilmesi gerekir. Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esaslarını açıklanmasında yarar görülmüştür.

Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "denkleştirici adalet" düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.

İlke böyle olmakla beraber iade edilecek zenginleşme miktarının hesaplanmasında öğretide birlik olduğu söylenemez. İade edilecek zenginleşme miktarı konusunda öğretideki bu ayrık düşünceleri kısaca "fakirleşme kadar olmalıdır" veya "fiili değer artışı yani gerçek zenginleşme miktarı ne ise o olmalıdır veyahut ihlal edilen hakkın sahibine bahsettiği yararlanma yetkisi ile bağdaşmayan her türlü zenginleşme miktarı kadar olmalıdır" şeklinde özetlemek mümkündür. Olayı çözümlerken öğretideki bu görüşlerden şüphesiz yararlanılmalıdır.

Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllardan beri yüksek oranda seyretmekte ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmektedir. Belli bir miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade anındaki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.

Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sıkıntılara tutarsızlıklara adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip, saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarınca değiştirilinceye, bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdır. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekse öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır. Bu düşüncelerin isimleri farklı ise de varılmak istenen sonuç aynıdır. Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği hallerdeki zarar kavramları hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun içen de uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
BK.nun 63. ve 64. maddeleri iade borcunun kapsamını fakirleşmenin değil, zenginleşmenin iyi veya kötü niyete dayalı olmasına göre bir ayrım yapmıştır. Haksız zenginleşen, zenginleşmeyi kötü niyetle elden çıkarmış ise elden çıkardığı bu zenginleşmeyi iade tarihinde olması gereken durumuyla ve tam olarak iade etmekle yükümlüdür. İade borcunun kapsamı tayin edilirken olumlu ve olumsuz zenginleşmenin tamamı dikkate alınmalıdır. Değişik bir anlatımla haksız zenginleşen kötü niyetli ise elden çıkardığı, zenginleşmeyi de elde kalan zenginleşme ile birlikte iadeye mecbur tutulmuştur. Hemen belirtelim ki, zenginleşenin iyi niyetli sayılıp sayılmayacağı, zenginleşmeyi iyi veya kötü niyetle mi elden çıkarttığı hususu MK.nun 3. maddesi hükmü uyarınca belirlenecektir. Haksız zenginleşen elde ettiği yararın geçerli bir sebebe dayanmadığını ve iade ile yükümlü olduğunu biliyor veya bilebilecek durumda ise iyi niyetli sayılmayacaktır. Kural olarak iade alacaklısı iade borçlusu zenginleşenin iyi niyetli olmadığını ispat etmelidir. Ne var ki olayın özellikleri zenginleşenin iyi niyetli olmadığını açıkça gösteriyor ise ayrıca bu yönün ispatına gerek bulunmamalı, iddianın ispat edilmiş olduğu kabul edilmelidir.

Hukuken geçersiz sözleşmeler haksız iktisap kuraları uyarınca tasfiye edilir iken denkleştirici adalet kuralı hiç bir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus hem hakkaniyetin hem gerçek adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve o şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iadesi dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır. Ancak burada denkleştirme yapılırken bir hususa daha dikkat edilmelidir. İade alacaklısının geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğini öğrendiği tarihte iade kapsamını tespitte önemli olduğu unutulmamalıdır. Zira geçersiz sözleşmenin artık ifa edilmeyeceğini bile bile haksız zenginleşmenin iadesini istemeyen alacaklı zararının artmasına kendisi sebep olacağından bu artan zararını iade borçlusundan istememelidir.

Bu durum karşısında kural olarak mahkemece yapılacak iş, davacının 06.06.2000 tarihinde davalıya ödediği, 1.500.000.000 TL'nin taşınmazın dava dışı üçüncü kişiye satıldığı 20.08.2002 tarihinde (ifanın imkansız hale geldiği tarih) ulaşacağı alım gücünün değerinin ne olabileceğinin az yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ışığında ve gerektiğinde uzman bilirkişi kurulundan nedenleri açıklayıcı taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenecek bu değere hükmetmekten ibarettir. Bu durumda mahkemece 06.06.2000 tarihinde ödenen paranın ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücünün ne olabileceği hususunda yukarıda açıklanan ilke ve esaslar dahilinde inceleme yapılarak hasıl alacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek, yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

Sonuç: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalının tüm, davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.04.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.



Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 15-02-2012, 10:15   #4
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Cezai şart talep edilemez ancak olumsuz zarar talep edilebilir. Menfi (olumsuz) zarar sözleşme yapılmamış veya görüşülmemiş bulunulsaydı uğranılmayacak olan zarardır. Bu kapsamda sözleşmenin uygulanacağına güvenilerek yapılan ve malvarlığını eksilten harcama ve giderlerin karşılığı olumsuz zarar olduğu gibi; daha elverişli koşullarla sözleşme yapma fırsatının kaçırılması sebebiyle gerçekleşen zarar da olumsuz zarar kapsamındadır.
KOLAY GELSN
Old 24-04-2012, 15:55   #5
yaman

 
Varsayılan

''biraz geç oldu ama'', değerli bilginizi paylaştığınız için teşekkür ederim...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
bayilik sözleşmesi +cezai şart+fesih delidervis Meslektaşların Soruları 8 19-02-2012 17:47
Kat karşılığı inşaat sözleşmesi, cezai şart... av.alem Meslektaşların Soruları 2 15-10-2009 09:34
İnşaat Sözleşmesi - Cezai şart - Tazminat Av.AEU Meslektaşların Soruları 0 20-08-2009 10:54
Hizmet sözleşmesi-Cezai Şart-ACİL avukat-21 Meslektaşların Soruları 5 26-12-2007 13:26
ortaklık sözleşmesi ve cezai şart av.tuğbabal Meslektaşların Soruları 2 14-11-2007 20:39


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05604005 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.