Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargitay, yeni bir cezalandirmayi ortadan kaldiran sebep mi yaratmistir?

Yanıt
Old 12-07-2007, 18:45   #1
Gülsün A. Aygörmez

 
Varsayılan Yargitay, yeni bir cezalandirmayi ortadan kaldiran sebep mi yaratmistir?

Degerli Meslektaslarim,

http://www.barobirlik.org.tr/calisma...2007/07/11.htm sitesinden ulasabileceginiz asagidaki haberi sizinle paylasmak ve konu hakkinda bir tartisma acmak istiyorum.

Karar ülkemizde bircok meslegi yakindiran ilgilendiren bir nitelikte. Söyle ki, asagidaki habere göre, incelemesi gereken dosyaların kapagini açmayan savcı, is kosullarinin agir olmasi ve kendisinin de rahatsiz olmasi sebebiyle beraat etmis.
Ülkemizin gerceklerini yansitan, aslinda her kurumda yasanan bu sorun, bu sekilde de Yargitay'in gündemine tasinmis. Ancak Yargitay'in verdigi kararda hukuka aykirigin ortadan kalkmasinin ne yolla saglandigi anlasilmiyor. Bu nedele,
benim olayda tartismak istedigim ve merak ettigim nokta, savcinin yani kamu görevlisinin, ihmali hareketleriyle isledigi görevi ihmal sucunun, hangi sebeple cezalandirilmamis olabilecegidir.

Haber su sekilde:
127 dosyanın kapağını açmayan savcı, kalbinde pille ve 3 savcıyla 15 metrekarelik bir odada çalışamayacağı gerekçesiyle beraat ettirildi.

ANKARA Milliyet
Yargıtay, 3 yıl boyunca 127 dosyayla ilgili olarak işlem yapmadığı gerekçesiyle hakkında dava açılan Cumhuriyet Savcısı Ömer Korkmaz'ın beraatine karar verdi.
Korkmaz hakkındaki yargılama süreci Adalet Bakanlığı'nın ısrarı üzerine başlamıştı. Bakanlık, müfettişlerin olağan denetimleri sırasında 3 yıl boyunca 127 dosyanın kapağını açmadığı saptanan Korkmaz'ın yargılanması için dosyasını Eyüp 3. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. Mahkeme de, Korkmaz hakkında yargılamaya yer olmadığına karar vermişti.
Gerekçeli kararında Birleşmiş Milletler'in (BM) hâkim ve savcılar için belirlediği çalışma kriterlerine atıfta bulunan mahkeme, Korkmaz'ın müstakil bir odasının bulunmadığını, üç savcıyla 10-15 metrekarelik, basık, yargıya yakışmayan sağlıksız bir odada görev yaptığını ifade etmişti.
Batı'yla kıyasladı
Batı ülkelerinde savcıların dinlenme odaları, müzakere odaları, kütüphaneleri bulunduğuna işaret eden mahkeme, kararında, "Yılda bin soruşturmaya bakan savcı, iki tanık dinlerse 2 bin, bunlara müşteki, bilirkişi, şüpheliler eklenirse on binlerce kişiyi, ayrı bir oda bulunmadığından odasında dinlemektedir. 15 metrekarelik odada bazen 10 kişi aynı anda bulunabilmektedir" ifadesini kullanmıştı.
Korkmaz'ın çağdaş batı ülkelerindeki savcıların ömrü boyunca bakmadığı kadar dosyaya baktığını belirten mahkeme, savcının kalbinde pil olduğuna dikkat çekerek, "Kalp rahatsızlığı geçirmiş bir kişinin bu performansı göstermesi takdire şayandır" ifadesini kullanmıştı.
Bakanlığın bu kararı Yargıtay'a taşıması üzerine 4. Ceza Dairesi'nde ifade veren Korkmaz, odasında yağmur yağdığında akan sular nedeniyle kışın dosya okunamadığını bildirmişti.
Gazeteport'un haberine göre, 4. Ceza Dairesi Korkmaz'ın çalışma koşullarının yeterli olmadığını belirterek beraatına hükmetti.

Saygilarimla
Gülsün Aygörmez
Old 14-07-2007, 13:21   #2
Av.Ersin VARGÜN

 
Varsayılan

Hadiseye, öncelikle savcının işlediği suçun mahiyeti açısından bakarsak : TCK'nın 257/2 maddesinde tanzim edilen ve Görevi Kötüye kullanma başlığı altında geçen "görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek kişilerin mağduriyetlerine ve kamunun zararına neden olan kişilerin altı aydan iki yıla kadar cezalandırılacağı" ifadesini görürüz.
Söz konusu olayda savcının görevini ihmal ettiği açık. Yukarıda bahsi geçen madde metninin hükümet gerekçesinde :" Bir kamu göreviyle görevlendirilen kişiler, bu kamu faaliyetinin yürütülmesi sırasında , görevinin gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmek zorundadırlar. Öyle ki; kamu faaliyetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü hususunda toplumda hakim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir."deniyor.Hükümet gerekçesi konuyu o kadar vazıh bir şekilde özetliyorki aslında, fazla söze hacet kalmıyor ama şunları da eklemeden geçemem;hukuk herkes içindir ve herkese eşit uygulanırsa hukuktur.
Yaşadığımız ülkede hangimiz harika koşullarda çalışıyor ki savcılar da bundan geri kalmış olsun. Hangi devlet dairesinde hangi memur veya hangi adliyede hangi katip veya hangi hastanede hangi doktor veya hangi şehirde hangi avukat dört başı mamur çalışma koşullarına sahip ki? Yargıtaya tavsiyem Görevi ihmal suçunu mevzuattan çıkarsın ya da mesleki kayırma mantığıyla hareket edip ve bunu da BM kriterleriyle süsleyip halkın adalet duygusuna halel getirmesin. Zira savcının çalışma ortamının yetersizliği beraate gerekçe teşkil ediyorsa bu ülkede bu suçu hiçbir kamu görevlisi işleyemez zaten.
Old 17-07-2007, 01:09   #3
Gülsün A. Aygörmez

 
Varsayılan

Degerli Meslektaslarim,

konuyu burda tartismaya acmamdaki sebep, bir sekilde Yargitay'in gündemine tasinan olayda, eylmin nasil bir sebebe dayanarak hukuka uygun hale getirildiginin, bilimsel olarak tartisilmasindan ibaretti. Sayin Vargün'ün de belirttigi gibi, sonucta bu sorun sadece Yargi calisani savcilar icin degil, aslinda tüm ülkemiz memurlarinin yasadigi bir sorundur.

Konuyu haberden biraz daha soyutlayip, kapasitesinin üzerinde is yapmak zorunda birakilan bu nedenle de görevini ihmal eden kisi acisindan olaya bakarsak:

Bu ihmal eylemi netice acisindan nedensel midir? Netice failin eseri olarak görülebilir mi? Ve bu durumda hukuka aykirilik hic olusmamis midir?
Nedensellik bagi kurulursa, failin kasti oldugu söylebilir mi?
Yoksa olayda hukuka aykiriligi ya da kusurlulugu ortadan kaldiran (kanunca belirlenmis bir üst kavram olarak, cezalandirmayi azaltan veya ortadan kaldiran sebeb) var midir?

Sonucta konuda bu noktalarin aydinlatilmasi gerekmektedir. Bilemiyorum, biraz beyin jimlastigine ne dersiniz?


Saygilarimla
Gülsün Aygörmez
Old 21-07-2007, 14:20   #4
Gülsün A. Aygörmez

 
Varsayılan 2007-07-20 05:50:07 Radikal'den bir haber

Adli mekanizmayı hızlandırmak ve yargının yükünü azaltmak şart

Türkiye`de suçlu sayısı sayısı kadar, adli mekanizmanın işleyişini gösteren rakamlar da dikkate alınmalı, adli mekanizmayı hızlandırıcı, iyileştirici formüller üzerinde durulmalı. İlk iş olarak, suç şüphesiyle başlayan soruşturmayla hükmün kesinleşmesi arasındaki süre kısaltılmalı

CENGİZ OTACI (Arşivi )

Zaman zaman gazetelerde `Suç Patlaması` (Radikal 23.02.2007) `Suç Patladı` (Vatan 27.08.2005, Radikal 02.07.2007) `Suçta Korkutan Artış` (Sabah 21.05.2005) `Suçta Korkunç Artış` (Hürriyet 30.01.2007) gibi Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine dayalı manşet haberler yer alır. Bu haberlerde önceki yıllara göre suçlardaki artış oranları gösterilir.

Haberlerde yer alan rakamlar gerçekten insanı ürkütmektedir. Özellikle büyük şehirlerde suç oranlarının arttığı ve çeşitlendiği bilinen bir gerçektir. Suçluluk oranında ve dava sayısında artış sadece ülkemize has bir sorun değildir. Diğer ülkeler de aynı sorunla karşı karşıyadır. Diğer ülkelerle aramızdaki fark, artan dava sayısını adil yargılama kapsamında çözecek mekanizmalar üretebilme noktasında toplanmaktadı r. Makul sürede yargılama yapmadığı gerekçesi ile pek çok ülkenin insan haklarını ihlal ettiğini tespit eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM ), başvuru sayısının artması sonucunda kendisi de makul sürede karar veremez hale gelmiş, bu nedenle mahkemenin yapılanmasında değişiklik öngören 14 nolu protokol oluşturulmuştur.

Büyük sayılar

Bugün itibarıyla elimizde geçen yıla ait resmi veriler olmadığından 2005 yılı verilerine göre Cumhuriyet savcıları toplam 4.314.766 başvuru ile ilgilenmiş, bunun yaklaşık yarısını 2006 yılına devretmiştir. Ceza Mahkemeleri aynı yıl içinde toplam 2.673.374 davaya bakmış, yüzde 40,8 oranında mahkumiyet, yüzde 22.2 oranında beraat, yüzde 37 oranında da bunların dışındaki (görevsizlik, düşme, zamanaşımı vs ) kararları vermiştir.

Yargıtay 2005 yılında temyizen incelediği davalardan sadece yüzde 17.9`u hakkında onama kararı verirken yüzde 64`ü hakkında ise bozma kararı vermiştir. 2005 yılında ceza mevzuatındaki değişikliğin, bozma kararı oranını yükselttiği vurgulanmalıdı r ancak; 1986 ila 2005 yılları arasında en yüksek onama kararı oranının yüzde 60 ile 1998 yılına ait olduğu da unutulmamalıdı r.

Daha önceki bir yazımda özetle, `Rakamlara bakılırsa hukuktan ve hukukçudan önce, adli mekanizmamızın işleyişi , mekanizmanın evrensel hukuk standartları ve insan kaynakları anlayışına uygun dizayn edilip edilmediği, verimliliği, hukuk ekonomisi açısından kamu kaynaklarını kullanım şekli açık yüreklilikle tartışılmalıdır. Hukuk mekanizması üzerine fikir üretme, daha kaliteli ve adil bir yargılamanın şartlarını ve zeminini oluşturma, öncelikli sorunumuz olmalıdır (Radikal 5.10.2006)` demiştim. Türkiye `de suçlu sayısı, dava sayısı kadar adli mekanizmanın işleyişini gösteren rakamlarda dikkate alınmalı, adli mekanizmayı hızlandırıcı, iyileştirici formüller üzerinde durulmalıdır.

Şüphe ve hüküm

İlk yapılacak iş, kanunlarla çerçevelenen ceza yargılama kuralları sade, rasyonel, tatmin edici, dünya standartlarına uygun olmalı, suç şüphesi ile başlayan soruşturma ile hükmün kesinleşmesi arasındaki süre kısaltılmalıdır. 5271 sayılı CMK `nun eleştirisi bu yazının konusu olmamakla birlikte rasyonel olmayan bazı hükümler içerdiğini söylemek mümkündür. Sözgelimi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı `nın sanık lehine itirazında süre olmaması (md 308), katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görenlere temyiz yasa yolunun açık olması (md 260) bu cümledendir.

2005 yılında ceza mahkemelerinden verilen kararlardan -ki bunlar sadece mahkumiyet kararı değildir- 364.485 adedi için temyiz başvurusu yapılmıştır. Bu demektir ki kararların yaklaşık beşte biri temyiz ediliyor ve Yargıtay `ın önüne geliyor. 2005 yılı verilerine göre Yargıtay ceza dairelerinde davaların ortalama görülme süresi 339 gündür. Bu süreye Yargıtay başsavcılığında inceleme için bekleme süresi, kararın verildiği mahalde karardan sonra tebligat süresi de eklenmelidir. Kararın bozulması halinde yeniden yargılama sonrasında bahsedilen süreler iki katına çıkmaktadır.

Soruşturmanın başlamasından hükmün kesinleşmesine kadar geçen sürenin uzun olması, suç işleyenlere cesaret verdiği gibi dürüst vatandaşların devlete, hukuka, adliyeye olan inancını da sarsmaktadır. Kişiler, hakkını mahkemede aramak yerine sokaklarda aramaya itilmemelidir. Suçun patlamasında, artışında, sosyal nedenler yanında adli mekanizmadaki tıkanmışlığın da etkisi olabileceğine dair düşünce oluşmaması için kanun koyucu, adli mekanizmayı etkin ve hızlı hale getirecek çözümler üzerinde durmalıdır. Ayrıntılı istatistikler yapılarak sistemin tıkandığı noktalar saptanmalı, kişisel kanaat ve lokal çözümler yerine bilimsel veriler esas alınarak, dünyadaki gelişmeler takip edilerek sorun sistem bütünlüğü içinde çözülmelidir. Suçla mücadele etmek için insanlara ceza verip hapishanelere doldurmanın çözüm olmadığını söylemeye gerek yoktur.

Adli istatistikleri başka verilerle desteklemek mümkündür. Rakamların fısıltısını ya da çığlığını kısaca şu şekilde tercüme etmek mümkündür.

Özeleştiri: Suç olduğu iddia edilerek cumhuriyet savcılarının önüne getirilen işlerin neredeyse yarısı, cumhuriyet savcılarının suç işlendiği iddiasıyla açtıkları kamu davasının yarıya yakını ya suç değildir , ya da ispat sorunu yaşamaktadır. Mahkemelerin suç işlendi diyerek verdikleri mahkumiyet kararlarının da yarıya yakını bozmayı gerektirecek unsurlar içermektedir. Yargıtay tarafından düzeltilerek onanan kararların sayısını bilemediğimiz için bunun da göz ardı edilmemesi gerekir. Demek ki temel sorun, bir eylemin suç olup olmadığı, suç ise suçun adlandırmasının ne olduğundan başlamaktadır. Adli mekanizma içinde yer alan yargılamanın sujeleri, burada özeleştiri yapmalıdır.

Mevzuatın dağınıklığı, mevzuat değişikliği: Tespit edebildiğim kadarıyla 200`den fazla özel kanunda ceza hükmü içeren madde vardır. İdari yaptırım düzenleyen kanun sayısı da bundan aşağı değildir . Uç bir örnek olabilir ama yazılı ve basılı kitap ve defter yapraklarından kesekağıdı yapılmasına ilişkin yasağı düzenleyen kanun, ancak 2007 yılının haziran ayında yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun gibi başka örnekler de vermek mümkündür. Mevzuatın sadeleştirilmesi, ayıklanması, güncellenmesi, uygulanabilir hale getirilmesi gerekir. Özellikle sağlık alanındaki mevzuatın elden geçirilmesinde yarar vardır.

Adli sürecin devamı esnasında meydana gelen yasa değişiklikleri, özellikle lehe olan ya da lehe olabilecek düzenlemeler yapılması da süreci uzatmaktadır. Sözgelimi 2004 yılında yürürlüğe giren 5218 sayılı yasa, Yargıtay Başsavcılığına ilgili dosyaların mahalline iadesine dair yetki vermişti (Geçici 12. madde). 2005 yılındaki 5320 sayılı yasa da (8. madde) aynı yetkiyi verdi. Bu yetki nedeniyle, az da olsa iki defa mahalline iade edilen ve bir türlü Yargıtay `ın ilgili ceza dairesine gelemeyen davalar vardır.

Temyiz ve İstinaf yasa yolları: Hiçbir gerçek ve tüzel kişinin hak arama hakkı engellenemez ve kısıtlanamaz. Ancak konu temyiz incelemesi olunca süzgeç kullanılması, ayıklama mekanizması geliştirilmesi gerekir. Bu noktada kısaca istinaf mahkemesi de denilen bölge adliye mahkemelerinin bir an önce faaliyete geçmesi en etkin çözüm yoludur.

Özetle; adli yargıdaki iş yoğunluğu, öncelikle adli mekanizmanın değil Türkiye `nin sorunudur ve kanun koyucu bu soruna makul bir çözüm bulmalıdır. Adli mekanizma, profesyonel iş yönetimi, stratejik insan kaynakları yönetimi gibi modern şirket yönetimi anlayışından esinlenerek yeniden tasarlanmalı, taleplere eşzamanlı tepki verebilen, kısa sürede etkin çözüm üreten mekanizma haline gelmelidir. (Bkz Otacı , Adalet Mekanizması ve Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi , Güncel Hukuk /Ekim 2005)

Cengiz Otacı : Hakim

2007-07-20 05:50:07 Radikal
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İŞ Kanunu Md.34/ Mücbir Sebep kckr Meslektaşların Soruları 9 26-06-2007 12:44
boşanmaya yeterli sebep olabilir mi? av.füsun kimiran Aile Hukuku Çalışma Grubu 8 25-06-2007 11:48
Evlenmeye Izin,olağanüstü Sebep Konusunda İBK Arıyorum laetitia Aile Hukuku Çalışma Grubu 3 14-06-2007 15:08
Müteahhid İşi Tamamlamadan Ortadan Kaybolursa Neler Yapılabilir? Müddeiumumi Meslektaşların Soruları 6 04-06-2007 18:18
Lise Öğrencisinin Nişanlanması Eğitim Hakkını Ortadan Kaldırır Mı? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Çocuk Hakları Çalışma Grubu 2 06-11-2006 19:06


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04927492 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.