Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İİK 72. maddeye göre açılan İstirdat davasında hak düşürücü süre ne zaman başlar?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 01-11-2007, 11:40   #1
sarissa

 
Soru İİK 72. maddeye göre açılan İstirdat davasında hak düşürücü süre ne zaman başlar?

Merhabalar

Bir buçuk yıl önce ihtiyati hacizle 13.000 ytl bedelindeki bonoyu icraya koymuştum. Sonra takip kesinleşti ve 21.09.2006 tarihinde icranın kasasına 13.000 ytl girdi. dosyamız şuan açık ve 3.000 ytl kadar masraf vs. alacağımız var. borçlu 22.10.2007 tarihinde bu paranın istirdadı ve dosyanın işlemden kaldırılması için dava açtı.

Bu durumda İİK 72 de öngörülen 1 yıllık süre dolmuş mudur dolmamış mıdır, konuyla ilgili yargıtay kararı olan varsa gönderirse çok sevinirim.Teşekkürler..
Old 01-11-2007, 12:57   #2
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan

sayın sarissa,
Bir önceki mesajımda "ay" olarak hata yaptığımdan dolayı yanlış cevap verdiğimi fark ettim; özür dileyerek düzeltiyorum. Bence dava süresinde değildir.

HD 19 <> E: 2006/10420 <> K: 2006/12115 <> Tarih: 15.12.2006

* İSTİRDAT DAVASI
* SÜRE

Dava kesinleşen icra takibi nedeniyle fazla ödendiği iddia edilen 400.000.000.TL'nın istirdadı istemine ilişkindir. İİK.nun 72/7. maddesi, "Takibe itiraz etmemesi veya itirazın kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak, paranın geri alınmasını isteyebilir." hükmünü amirdir. Somut olayda ödeme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçirildiğinden davanın reddi gerekir.

(2004 s. İİK. m. 72)

Taraflar arasında görülen istirdat davasının yapılan yargılaması sonucunda; Çorlu 1. Asliye Hukuk mahkemesince davanın kabulüne ilişkin 2003/436 Esas, 2006/166 Karar sayılı hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle dosya içindeki tüm belge ve evraklar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı Ali Kılıç'a verdiği senedin bedel hanesinde yazılı 75.000.000.TL rakamının davalı tarafından tahrifat yoluyla 475.000.000.TL'ye dönüştürülerek Çorlu 1. İcra Müdürlüğünün 1998/2191 sayılı dosyasıyla yapılan takipte ödendiğini, davalı ile dava dışı Ali Kılıç hakkında resmi evrakta sahtekarlık suçundan Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davası sırasında alınan Adli Tıp Kurumu raporuyla senette tahrifat iddiasının sabit olduğunu, ancak sanık Ali Kılıç vefat ettiğinden adı geçen hakkındaki davanın düşürülmesine, diğer sanık M. Murteza Kılıç'ın beraatine karar verildiğini, bu nedenle davacının icra dosyasına fazladan ödemek zorunda kaldığı 400.000.000.TL'nın ödeme tarihinden itibaren faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı M. Murteza Kılıç, cevap dilekçesinde davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, ceza mahkemesi kararı ile takip ve dava konusu bonoda tahrifat yapıldığı sabit olduğundan davanın kabulüne, kesin olarak karar verilmiştir.

Dava kesinleşen icra takibi nedeniyle fazla ödendiği iddia edilen 400.000.000.TL'nın istirdadı istemine ilişkindir.

İİK.nun 72/7. maddesi, "Takibe itiraz etmemesi veya itirazın kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak, paranın geri alınmasını isteyebilir." hükmünü amirdir.

Somut olayda ödeme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre geçirildiğinden davanın reddi gerekirken, kabulü anılan yasa hükmüne aykırıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA, gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 15/12/2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak : 01.02.2007-26421 Resmi Gazete

- Corpus™ Mevzuat ve İçtihat Programı]
Old 01-11-2007, 13:10   #3
sarissa

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Yüksel Eren
Sayın sarissa,

Sürenin son günü olan 21.10.2007 Pazar gününe denk geldiği ve HUMK 162 md. gereğince sürenin son günü tatile denk geldiği için bir sonraki günde yani 22.10.2007 tarihinde açılan dava bence süresindedir.

Sayın Eren galiba tarihi yanlış okudunuz. Dava icranın tahsilatından 13 ay geçtikten sonra açılmıştır. Yargıtay eski kararlarına göre istirdat davasının zamanaşımı sanki dosyanın tamamen tahsilinden sonra başlıyor gibi görünüyor. Biz yalnız senette yazılı olan miktarı tahsil ettik. Konuya ilişkin açıklayıcı kararınız varsa memnun olurum . Teşekkürler
Old 01-11-2007, 13:10   #4
halit pamuk

 
Varsayılan

Aslında başka bir sorun daha var:

peki alacağın tamamı ödenmiş mi?Ya da ödenmiş sayılır mı?
Old 01-11-2007, 13:11   #5
halit pamuk

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1993/167
K. 1993/7082
T. 11.5.1993
• İSTİRDAT DAVASI AÇILABİLMESİ ( Çek Niteliğinde Olmayan Belgeden Doğan Borcun Cebri İcra Baskısı Altında Ödenen Kısmı İçin )
• ÇEK NİTELİĞİNDE BULUNMAYAN BELGEDEKİ HAKLARIN CİRO YOLUYLA DEVREDİLEMEYECEĞİ ( Cebri İcra Sonucu Ödenen Kısmi Borç İçin İstirdat Talebi )
• KISMİ ÖDEMEDE ÖDENEN KISIM İÇİN İSTİRDAT DAVASI AÇILMASI ( Borcun Tamamının Ödenmiş Olmasının Şart Olmaması )
2004/m.72
6762/m.697
ÖZET : Borcun bir kısmını cebri icra baskısı altında ödemiş olan borçlu, henüz ödenmemiş alacak kesimi için menfi tesbit davası, alacağın ödenmiş olan kısmı için ise istirdat davası açabilir. İik. 72/7. Maddesinde tamamen ödemek deyimi istirdat davasının açılması koşullarından olmayıp bu davanın açma süresinin başlangıcı olarak kabul edilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Gölcük Asliye Hukuk mahkemesince verilen 9.10.1992 tarih ve 178- 545 sayılı hükmün temziyen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili aleyhine davalı tarafından yapılan icra takibi üzerine ( 10.000.000 ) TL. bedelli dört adet senet ile ( 12.500.000 ) TL. nakit para vererek makbuz ve ibraname alındığını, esasen haczin borçlusu olmadıklarını, icraya konu çekte ciro silsilesinin bozuk olup icra vasıtasıyla ödemek zorunda kaldıkları 12.500.000 TL.nın davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ( 12.500.000 ) TL'lık çekin hamili olup davacının borçlu ( ciranto ) durumunda olduğunu, ihtiyati haczin infazı sırasında borçlu davacı borcu kabul ederek ( 12.500.000 ) TL. ödediğini ve geri alım davasının sözkonusu edilemeyeceğini, yasal dayanaktan yoksun davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, icra dosyası, ibraname ve tüm dosya münderecatından öncelikle istirdat davasının açılabilmesi için İ.İ.K. nun 72. maddesine göre borcun tamamen ödenmesi gerektiği, davacının bir kısım peşin para verdiği, kalan kısım için vadeli senetler verildiğine dair ibraname gereğince ve bu hususun aksinin ileri sürülmemesine göre borcun asıl dayanağı çekin ciro silsilesindeki bozukluk davalının kanunen hamil sayılamayacağı iddialarının hukuki dayanağı bulunmadığından istirdat davasının reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
İ.İ.K.nun 72. maddesinin 538 sayılı Yasa ile değişmesinden sonra, borcun ödenmesinden önce menfi tesbit davası açılma imkanı getirilmiş olmasına göre, borcun bir kısmını cebri icra baskısı altında ödemiş olan borçlu henüz ödenmemiş alacak kesimi için menfi tesbit davası, alacağın ödenmiş bölümü için de istirdat davası açabilir. İ.İ.K.nun 72/7. maddesinde tamamen ödemek deyimi istirdat davasının açılması koşullarından olmayıp, istirdat davası açma süresinin başlangıcı olarak kabul edilmelidir. Bu nedenledir ki, mahkemenin borcun tamamen ödenmediği nedeniyle istirdat davasının açılamayacağı görüşü yasa ve bu konuda kararlılık kazanan Yargıtay kararları ve bilimsel öğretiye aykırıdır.
Öte yandan davaya konu edilen 25.8.1990 tarihli 50.000.000 TL'lık çekin incelenmesinde çekin ( A. Sanayi ve Ticaret Ortaklığı ) emrine düzenlendiği anlaşılmaktadır. T.T.K. nun 697. maddesine göre çek ya muayyen bir kimseye veya bir tüzel kişi emrine düzenlenebilir. Olaydaki "Ticaret ortaklığı" bir kimse veya tüzel bir kişiliğe sahip şirket olmadığına göre anılan belge bir çek olarak kabul edilemez. Bu niteliği ile de anılan belgedeki hakların ciro yolu ile devri mümkün olamaz. Mahkemece bu husus nazara alınmadan, davacı savunmaları değerlendirilip çek niteliğinde olmayan bir belgedeki cirolara dayanılarak yapılan takip ve ihtiyati haciz sonunda davacının ödemek zorunda kaldığı meblağın istirdadına karar vermek gerekirken davanın reddi usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 11.5.1993 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 28-10-2008, 23:09   #6
sarissa

 
Varsayılan


Belki birilerinin işine yarar düşüncesiyle yargıtayın en son görüşünü içeren kararları sunuyorum....


Hukuk Genel Kurulu 2007/3-164 E., 2007/204 K.
·FAZLADAN ÖDENEN KISIM
·İSTİRDAT DAVASI
·UYGULANMASI GEREKEN YASAL FAİZ
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Polatlı Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 2.6.2005 gün ve 2005/123-344 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.6.2006 gün ve 8400-8264 sayılı ilamı ile;

(...Davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, kurum aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin artırılmasına ilişkin davada 52.706.350.000 lira bedelin dava tarihi itibarıyla başlayacak yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verildiği halde, tahsil için başlatılan takipte Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin içtihatları doğrultusunda Anayasanın 46. ncı maddesi uygulanarak dava tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oranda faiz uygulandığını, içtihadın kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faizin kararın kesinleşme tarihinden itibaren başlatılacağı yönünde değişmesi nedeniyle, dava tarihi ile kesinleşme tarihi arasındaki süre için fazla ödenen 7.872.584.160 lira faiz alacağının istirdaden tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece "ödemenin o tarihteki usul ve yasaya uygun olduğu, kapatılmış takip nedeniyle fazla ödemenin geri istenemeyeceği" gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasanın 4709 sayılı Kanunla değişik 46. ncı maddesine göre: "...kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir.

Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz. Bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanların bedeli, herhalde peşin ödenir. İkinci fıkrada gösterilen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranı uygulanır..." hükmünü getirmiştir.

Somut olayda; Polatlı Asliye Hukuk Mahkemesine açılan tezyidi bedel davası kısmen kabul edilerek, "..bedelin dava tarihiden itibaren yasal faizi birlikte tahsili" kararı ile sonuçlanmış, hüküm 8.7.2003 tarihinde kesinleşmiştir.

Ancak bu ilam, dava tarihinden başlatılacak yasal faiz yerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz talebi ile takibe konulmuş, davacı kurum o tarihteki Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin uygulaması doğrultusunda ödemeyi yapmış, ancak ilgili dairenin görüş değiştirmesi üzerine fazla ödediği kısım için bu davayı açmıştır.

Kamu alacakları için en yüksek oranda faiz uygulanmasını öngören hüküm 17.10.2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu durumda, kesinleşen ilam ve yürürlükteki yasa nazara alınarak, dava tarihinden itibaren yasal faiz, hükmün kesinleştiği tarihten sonrası için en yüksek oranda faiz uygulanması gerektiği gözetilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENavacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı vekili 29.03.2005 tarihli dava dilekçesinde; davalılar tarafından açılan kamulaştırma bedelinin arttırılması davasında müvekkili idare aleyhine hükmedilen kamulaştırma bedel farkına, dava ve ferağ tarihlerinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verildiği halde; tahsil için başlatılan icra takibinde Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin içtihatları doğrultusunda, dava ve ferağ tarihlerinden itibaren kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz uygulandığını ve müvekkili idare tarafından 11.12.2003 tarihinde buna göre ödeme yapıldığını; ancak sonradan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin, diğer Yargıtay Dairelerinin uygulamasını da esas alarak, kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faizin, bedel artırma kararının kesinleştiği tarihten itibaren başlatılacağı yönünde görüş değiştirdiğini ileri sürerek; dava ve ferağ tarihleri ile kesinleşme tarihi arasındaki süre için fazla ödenen 7.872.584.160 lira faiz alacağının davalılardan istirdaden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; Yargıtay'ın görüş değiştirmesinin geriye dönük bir etkisi bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, "Yargıtay içtihatlarının geriye yürütülemeyeceği, bu nedenle değişen içtihat tarihinden önce yapılan ödeme nedeniyle istirdat talebinde bulunulamayacağı" gerekçesiyle "davanın reddine" dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Bilindiği üzere; kendisine karşı ilamsız icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da, itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması sonucu kesinleşen icra takibi ile; menfi tespit davası da açmaması nedeniyle, gerçekte borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kalırsa, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (İİK.m.72/VII).

Öte yandan, borçlunun menfi tespit davası açmış olması halinde, bu dava sırasında ihtiyati tedbir kararı verilmemesi nedeniyle borç alacaklıya ödenmiş olursa, artık menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (İİK.m.72/VI).

İstirdat davası, İcra ve İflas Kanununda düzenlenmiş olmasına rağmen, uyuşmazlığı maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır. İstirdat davası, normal bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödendiği iddia edilen paranın geri verilmesi istenir.

İstirdat davasının biri takip hukukuna, diğeri maddi hukuka ilişkin olmak üzere iki şartı vardır. İstirdat davası açılması için ilk şart, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olmasıdır.

Borçlunun, ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz etmiş olmasına karşın itirazının kesin kaldırılması nedeniyle, kesinleşmiş olan icra takibi dolayısıyla, bu parayı gerek nakden, gerek mallarının haczedilip satılması suretiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması gerekir.

İstirdat davasının açılmasının ikinci şartı ise, maddi hukuk bakımından, aslında borçlu olmadığı bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmasıdır (İİK.m.72/VII). Borçlar Kanununun 62. maddesinin aksine, burada davacı (borçlu), yalnız borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kaldığını ispat etmekle yükümlü olup; bu parayı hataen, kendisini borçlu sanıp ödemiş olduğunu ispat etmek zorunda değildir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; istirdat davasının, borç olmayan paranın tamamen ödendiği tarihten itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir (İİK.m.72/VII). Dolayısıyla, borçlunun bu parayı doğrudan doğruya alacaklıya veya icra dairesine ödediği veya borçlunun haczedilen mallarının satılıp, bedelinin icra dairesine ödendiği tarihte, 1 yıllık istirdat davası açma süresi başlar. Paranın icra dairesince alacaklıya ödendiği an, 1 yıllık istirdat davası açma süresinin başlaması bakımından önemli değildir. Borcun ödenmesi takside bağlanmışsa, 1 yıllık dava açma süresi son taksidin ödendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

Kanunda öngörülen 1 yıllık süre, hak düşürücü süre olduğundan; taraflarca ileri sürülmese bile mahkemece re'sen göz önüne alınır. Eş söyleyişle Mahkemenin, yargılamanın her aşamasında hak düşürücü süreyi kendiliğinden dikkate alması ve İİK m.72/VII'de öngörülen bir yıllık dava açma süresini geçiren borçlunun açtığı istirdat davasını reddetmesi gerekir.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.03.2007 gün ve E:2007/3-186 K:2007/171; 28.03.2007 gün ve E:2007/3-188 K:172 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.

Somut olayda, davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı dava konusu alacağı, davalılar tarafından başlatılan icra takibi üzerine ve cebri icra tehdidi altında ödemiştir.

Anayasa'nın 46. maddesinde 4709 sayılı Kanunun 35. maddesi ile yapılan değişiklikle getirilen hükümden açıkça anlaşıldığı üzere; bedel artırım davasında verilen kararın kesinleştiği tarihten önceki dönemde de kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz üzerinden icra takibi yapılıp, idarece ödeme yapıldığından, gerçekte davacının borçlu olmadığı bir bedelin ödenmesi söz konusudur.

Ne var ki istirdat davasının, İcra ve İflas Kanununun 72. maddesinin 7. fıkrasında öngörülen, ödeme tarihinden itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir. Davacı İdarece icra dosyasına 11.12.2003 tarihinde ödeme yapılmış, görülmekte olan dava ise bir yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra, 29.03.2005 tarihinde açılmıştır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, ödeme tarihi itibariyle İcra ve İflas Kanununun 72/VII. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra açılan davanın reddine karar verilmiş olması, sonucu itibariyle doğrudur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 11.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu 2007/3-186 E., 2007/171 K.
·BORÇ OLMAYAN ŞEYİN TEDİYESİ
·İSTİRDAT DAVASI
·KAMULAŞTIRMA BEDELİ
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Polatlı 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 2.6.2005 gün ve 2005/202-347 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 1.6.2006 gün ve 4903-6877 sayılı ilamı ile;

(... Davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, kurum aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin artırılmasına ilişkin dava da 108.665.866.768 lira bedelin ferağ tarihi (09.04.2001) itibarıyla başlayacak yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verildiği halde, tahsil için başlatılan takipte Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin içtihatları doğrultusunda Anayasanın 46.maddesi uygulanarak ferağ tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oranda faiz (aylık %7) uygulandığını, içtihadın en yüksek oranda faizin, kararın kesinleşme tarihinden itibaren başlatılacağı yönünde değişmesi nedeniyle, ferağ tarihi ile kesinleşme tarihi arasındaki süre için fazla ödenen 17.440.910.000 lira faiz alacağının istirdaden tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece "ödemenin o tarihteki usul ve yasaya uygun olduğu, kapatılmış takip nedeniyle fazla ödemenin geri istenemeyeceği" gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasanın 4709 Sayılı kanunla değişik 46.maddesine göre: "...kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir.

Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz. Bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanların bedeli, herhalde peşin ödenir. İkinci fıkrada gösterilen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülenin yüksek faiz oranı uygulanır…" hükmünü getirmiştir.

Somut olayda; Polatlı Asliye Hukuk Mahkemesine açılan tezyidi bedel davası kısmen kabul edilerek, "bedelin ferağ tarihi olan 24.04.2001 den itibaren yasal faizi birlikte tahsili" kararı ile sonuçlanmış hüküm 16.07.2003 tarihinde kesinleşmiştir.

Ancak bu ilam, ferağ tarihinden başlatılacak yasal faiz yerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz talebi ile takibe konulmuş, davacı kurum o tarihteki Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin uygulaması doğrultusunda ödemeyi yapmış, ancak ilgili dairenin görüş değiştirmesi üzerine fazla ödediği kısım için bu davayı açmıştır.

Kamulaştırma bedeli alacakları için kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz uygulanmasını öngören hüküm 17.10.2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu durumda, kesinleşen ilam ve yürürlükteki yasa nazara alınarak, ferağ tarihinden itibaren yasal faiz, hükmün kesinleştiği tarihten sonrası için kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz uygulanması gerektiği gözetilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı idare, davalı tarafından açılan kamulaştırma bedelinin arttırılması davası sonunda hükmedilen miktarın kanuni faizi ile birlikte tahsiline karar verildiğini, Anayasa'nın 46.maddesinde 4709 sayılı Kanunun 35.maddesi ile yapılan ve 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren hüküm uyarınca, idarelerince Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin eski görüşleri ve davacının giriştiği icra takibindeki talebi dikkate alınarak, Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği 17.10.2001 tarihinden, icra dosyasındaki ödeme tarihi olan 5.12.2003 tarihine kadar kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranı üzerinden faiz tahakkuk ettirilerek ödendiğini, bilahare Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin, diğer Yargıtay Dairelerinin de uygulamasını esas alarak kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin ancak, bedel artırım davasında verilen hükmün kesinleştiği tarihten sonrası için verilebileceği, bu tarihten önceki devre için normal kanuni faizin uygulaması gerektiği yönünde görüş değiştirdiğini, bu nedenle idarelerince borçlu oldukları düşüncesi ile gerçekte ödemekle yükümlü oldukları miktarı aşar şekilde ödeme yaptıklarını beyanla, fazladan ödedikleri bedelin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı, Yargıtay'ın görüş değiştirmesinin davacıya yeni bir hak vermeyeceğini, İİK.m.72 de öngörülen hak düşürücü sürenin dolduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemece; Yargıtay kararlarının geriye yürütülemeyeceği, Yargıtay'ın görüş değiştirmesinin davacıya yeni bir hak vermeyeceği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm,Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.

Bu aşamada istirdat davası hakkında şu genel açıklamaların yapılmasında fayda görülmüştür.

Kendisine karşı ilamsız icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da, itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşen icra takibi ile ve menfi tespit davası da açmaması nedeniyle, gerçekte borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kalırsa, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir. (İİK.m.72/VII).

Öte yandan, borçlunun menfi tespit davası açmış olması halinde, bu dava sırasında ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması nedeniyle borç alacaklıya ödenmiş olursa, artık menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. (İİK.m.72/VI).

İstirdat davası, İcra İflas Kanununda düzenlenmiş olmasına rağmen, uyuşmazlığı, maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır.İstirdat davası,normal bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödenmiş olduğu iddia edilen paranın geri verilmesi istenir.

İstirdat davasının biri takip hukukuna, diğeri maddi hukuka ilişkin olmak üzere iki şartı vardır.İstirdat davası açılması için ilk şart, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olmasıdır. İcra dairesine yapılmış olan ödemenin, borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz etmiş olmasına rağmen itirazın kesin olarak kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşmiş olan icra takibi dolayısıyla, bu parayı gerek nakten, gerekse malların haczedilip satılması suretiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması gerekir.

İstirdat davasının açılmasının ikinci şartı ise, maddi hukuk bakımından aslında borçlu olmadığı bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmasıdır. (İİK.m.72/VII) Burada BK.m.62'dekinin aksine, davacı (borçlu) yalnız borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kaldığını ispat etmekle yükümlü olup, bu parayı hataen, kendisini borçlu sanıp ödemiş olduğunu ispat etmek zorunda değildir.

İstirdat davasının borç olmayan paranın tamamen ödendiği tarihten itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir.Dolayısıyla, borçlunun bu parayı doğrudan doğruya alacaklıya veya icra dairesine ödediği veya borçlunun haczedilen mallarının satılıp, bedelinin icra dairesine ödendiği tarihte, 1 yıllık istirdat davası açma süresi başlar.Paranın icra dairesince alacaklıya ödendiği an, 1 yıllık istirdat davası açma süresinin başlaması bakımından önemli değildir.Borcun ödenmesi takside bağlanmışsa, 1 yıllık dava açma süresi son taksidin ödendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.Kanunda öngörülen 1 yıllık süre, hak düşürücü süre olduğundan taraflarca ileri sürülmese bile, mahkemece re'sen göz önüne alınır.İcra İflas Kanununun 72.maddesinde öngörülen ve yukarıda özellikleri açıklanan istirdat davası, BK.m.61 ve devamı maddelerinde öngörülen istirdat davasının özel bir türü olup, bu nedenle kendine has özellikler taşır.

Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı davaya konu ettiği ödemeyi davalı tarafından başlatılan icra takibi üzerine ve cebri icra tehdidi altında ödemiştir. Anayasa'nın 46.maddesinde 4709 sayılı Kanunun 35.maddesi ile yapılan değişiklikle getirilen hükümden açıkca anlaşılacağı üzere, bedel artırım davasında verilen kararın kesinleştiği tarihten önceki dönemde de kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz üzerinden icra takibi yapılıp, idarece ödeme yapıldığından, gerçekte davacının borçlu olmadığı bir bedelin ödenmesi söz konusudur. Ne varki, istirdat davasının İcra İflas Kanununun 72.maddesinin 7.fıkrasında açıklandığı üzere ödeme tarihinden itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir.İdarece davacıya icra kanalıyla 11.12.2003 tarihinde ödeme yapılmış, görülmekte olan dava ise 29.3.2005 tarihinde açılmıştır.

Hal böyle olunca, ödeme tarihi ile dava tarihi arasında İcra İflas Kanununun 72/VII.maddesinde öngörülen 1 (bir) yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle mahkemece davanın reddedilmiş olması sonucu itibariyle doğru olduğundan kararın onanması gerekir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 28.3.2007 gününde, oybirliği ile karar verildi.











Hukuk Genel Kurulu 2007/3-188 E., 2007/172 K.
·FAZLAYA İLİŞKİN TALEPLER
·HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
·KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTTIRILMASI
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Polatlı 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 2.6.2005 gün ve 2005/122-343 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 22.6.2006 gün ve 8407-8287 sayılı ilamı ile;

(... Davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, kurum aleyhine açılan kamulaştırma bedelinin artırılmasına ilişkin dava da 100.131.173.309 lira bedelin dava tarihi itibarıyla başlayacak yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verildiği halde, tahsil için başlatılan takipte Anayasanın 46.maddesi uygulanarak ferağ tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan en yüksek oranda faiz uygulandığını, içtihadın kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faizin, kararın kesinleşme tarihinden itibaren başlatılacağı yönünde değişmesi nedeniyle, dava tarihi ile kesinleşme tarihi arasındaki süre için fazla ödenen 13.934.286.691 lira faiz alacağının istirdaden tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece "ödemenin o tarihteki usul ve yasaya uygun olduğu, kapatılmış takip nedeniyle fazla ödemenin geri istenemeyeceği" gerekçesiyle davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasanın 4709 Sayılı kanunla değişik 46.maddesine göre: "...kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz. Bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir. Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanların bedeli, herhalde peşin ödenir. İkinci fıkrada gösterilen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülenin en yüksek faiz oranı uygulanır…" hükmünü getirmiştir.

Somut olayda; Polatlı Asliye Hukuk Mahkemesine açılan tezyidi bedel davası kısmen kabul edilerek, "bedelin dava tarihinden itibaren yasal faizi birlikte tahsili" kararı ile sonuçlanmış hüküm 8.7.2003 tarihinde kesinleşmiştir.

Ancak bu ilam, dava tarihinden başlatılacak yasal faiz yerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz talebi ile takibe konulmuş, davacı kurum talep doğrultusunda ödemeyi yapmış, ancak ilgili dairenin görüş değiştirmesi üzerine fazla ödediği kısım için bu davayı açmıştır.

Kamu alacakları için en yüksek oranda faiz uygulanmasını öngören hüküm 17.10.2001 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu durumda, kesinleşen ilam ve yürürlükteki yasa nazara alınarak, dava tarihinden itibaren yasal faiz, hükmün kesinleştiği tarihten sonrası için kamu alacakları için öngörülen en yüksek oranda faiz uygulanması gerektiği gözetilerek sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENavacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı idare, davalı tarafından açılan kamulaştırma bedelinin artırılması davası sonunda hükmedilen miktarın kanuni faizi ile birlikte tahsiline karar verildiğini, Anayasa'nın 46.maddesinde 4709 sayılı Kanunun 35.maddesi ile yapılan ve 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren hüküm uyarınca, idarelerince Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin eski görüşleri ve davacının giriştiği icra takibindeki talebi dikkate alınarak, Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girdiği 17.10.2001 tarihinden, icra dosyasındaki ödeme tarihi olan 5.12.2003 tarihine kadar kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranı üzerinden faiz tahakkuk ettirilerek ödendiğini, bilahare Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin, diğer Yargıtay Dairelerinin de uygulamasını esas alarak kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin ancak, bedel artırım davasında verilen hükmün kesinleştiği tarihten sonrası için verilebileceği, bu tarihten önceki devre için normal kanuni faizin uygulaması gerektiği yönünde görüş değiştirdiğini, bu nedenle idarelerince borçlu oldukları düşüncesi ile gerçekte ödemekle yükümlü oldukları miktarı aşar şekilde ödeme yaptıklarını beyanla, fazladan ödedikleri bedelin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı, Yargıtay'ın görüş değiştirmesinin davacıya yeni bir hak vermeyeceğini, İİK.m.72 de öngörülen hak düşürücü sürenin dolduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemece; Yargıtay kararlarının geriye yürütülemeyeceği, Yargıtay'ın görüş değiştirmesinin davacıya yeni bir hak vermeyeceği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm,Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuş, mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.

Bu aşamada istirdat davası hakkında şu genel açıklamaların yapılmasında fayda görülmüştür.

Kendisine karşı ilamsız icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da, itirazının icra mahkemesince kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşen icra takibi ile ve menfi tespit davası da açmaması nedeniyle, gerçekte borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kalırsa, ödemiş olduğu paranın kendisine geri verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir. (İİK.m.72/VII).

Öte yandan, borçlunun menfi tespit davası açmış olması halinde, bu dava sırasında ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması nedeniyle borç alacaklıya ödenmiş olursa, artık menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. (İİK.m.72/VI).

İstirdat davası, İcra İflas Kanununda düzenlenmiş olmasına rağmen, uyuşmazlığı, maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır.İstirdat davası,normal bir eda davası olup, bununla icra takibi sırasında sebepsiz olarak ödenmiş olduğu iddia edilen paranın geri verilmesi istenir.

İstirdat davasının biri takip hukukuna, diğeri maddi hukuka ilişkin olmak üzere iki şartı vardır.İstirdat davası açılması için ilk şart, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olmasıdır. İcra dairesine yapılmış olan ödemenin, borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz etmiş olmasına rağmen itirazın kesin olarak kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşmiş olan icra takibi dolayısıyla, bu parayı gerek nakten, gerekse malların haczedilip satılması suretiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olması gerekir.

İstirdat davasının açılmasının ikinci şartı ise, maddi hukuk bakımından aslında borçlu olmadığı bir parayı cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kalmış olmasıdır. (İİK.m.72/VII) Burada BK.m.62'dekinin aksine, davacı (borçlu) yalnız borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kaldığını ispat etmekle yükümlü olup, bu parayı hataen, kendisini borçlu sanıp ödemiş olduğunu ispat etmek zorunda değildir.

İstirdat davasının borç olmayan paranın tamamen ödendiği tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir.Dolayısıyla, borçlunun bu parayı doğrudan doğruya alacaklıya veya icra dairesine ödediği veya borçlunun haczedilen mallarının satılıp, bedelinin icra dairesine ödendiği tarihte, 1 yıllık istirdat davası açma süresi başlar.Paranın icra dairesince alacaklıya ödendiği an, 1 yıllık istirdat davası açma süresinin başlaması bakımından önemli değildir.Borcun ödenmesi takside bağlanmışsa, 1 yıllık dava açma süresi son taksidin ödendiği tarihten itibaren işlemeye başlar.Kanunda öngörülen 1 yıllık süre, hak düşürücü süre olduğundan taraflarca ileri sürülmese bile, mahkemece re'sen göz önüne alınır.İcra İflas Kanununun 72.maddesinde öngörülen ve yukarıda özellikleri açıklanan istirdat davası, BK.m.61 ve devamı maddelerinde öngörülen istirdat davasının özel bir türü olup, bu nedenle kendine has özellikler taşır.

Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; davacı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı davaya konu ettiği ödemeyi davalı tarafından başlatılan icra takibi üzerine ve cebri icra tehdidi altında ödemiştir. Anayasa'nın 46.maddesinde 4709 sayılı Kanunun 35.maddesi ile yapılan değişiklikle getirilen hükümden açıkca anlaşılacağı üzere, bedel artırım davasında verilen kararın kesinleştiği tarihten önceki dönemde de kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz üzerinden icra takibi yapılıp, idarece ödeme yapıldığından, gerçekte davacının borçlu olmadığı bir bedelin ödenmesi söz konusudur. Ne varki, istirdat davasının İcra İflas Kanununun 72.maddesinin 7.fıkrasında açıklandığı üzere ödeme tarihinden itibaren 1 (bir) yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir.İdarece davacıya icra kanalıyla 5.12.2003 tarihinde ödeme yapılmış, görülmekte olan dava ise 26.4.2005 tarihinde açılmıştır.

Hal böyle olunca, ödeme tarihi ile dava tarihi arasında İcra İflas Kanununun 72/VII.maddesinde öngörülen 1 (bir) yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle mahkemece davanın reddedilmiş olması sonucu itibariyle doğru olduğundan kararın onanması gerekir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 28.3.2007 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Old 08-07-2009, 15:02   #7
sarissa

 
Varsayılan

Konu hakkında araştırma yapacaklar için açıklıyorum;son yargıtay içtihatlarına göre 1 yıllık hak düşürücü süre borcun tamamının ödenmesinden sonra başlıyor, yani icra dosyasının tamamen kapanması aranmıyor. davamızı kazandık ve yargıtayca onandı.
Old 08-07-2009, 15:38   #8
halit pamuk

 
Varsayılan

Yargıtay esas ve karar numarasını da verirseniz daha faydalı olacaktır, diye düşünüyorum.
Old 05-10-2009, 14:37   #9
sarissa

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Adnan Koray
Yargıtay esas ve karar numarasını da verirseniz daha faydalı olacaktır, diye düşünüyorum.
Yargıtay 15. Hukuk dairesinin 2009/1718 e. 2009/3064 K. nolu kararıdır.
Old 23-11-2012, 13:40   #10
halilerdemir

 
Varsayılan

kararı programdan bulamadım acaba yayınlayabilirmisiniz. Teşekkürler
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
vasinin yetkisi ne zaman başlar Av.ulasyılmaz Meslektaşların Soruları 5 18-09-2019 12:22
İ. İ . K 153. Maddeye Göre İpotek Fekki KAANKAL Meslektaşların Soruları 21 09-06-2018 14:06
TCK 63.maddeye göre tazminatın mahsubiyete etkisi MERVA Meslektaşların Soruları 2 31-07-2012 14:39
Nafaka alacağına faiz ne zaman işlemeye başlar Av. m.zümrüt Meslektaşların Soruları 1 01-06-2007 14:45
hak düşürücü süre avhalit Meslektaşların Soruları 6 20-03-2007 11:02


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08003902 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.