Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Benim Öykülerim.

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 31-05-2009, 23:10   #1
üye8180

 
Varsayılan Benim Öykülerim.

KARDEŞİMİN UÇURTMASI

Uçurtmanın son halini kardeşimin elinde görünce ,doğrusu umduğumdan da güzel diye düşündüm. Kırmızı-mavi bir uçurtma yapmıştı. Kuyruğu da kırmızı ve mavi naylon kaplamadan oluşuyordu. Sakalı da yapılmıştı. Bir örnek olsun diye uçurtmanın ipini de aynı renklerden almıştı. Önce kırmızı ipi sarmış, sonra ek yapıp maviyle devam etmişti. Çapraz şekilde sarılmış renkli uçurtma ipini göstererek :

- Abla, uçurtma ipini herkes saramaz biliyorsun, uzmanlık işi bu .
diye gururla karışık bir tebessümle konuşmaya başladı.

- Nerede o eski naylon kaplar abla, biz çocukken çıtalıyı kapladığımızda, uçurtmayı kaldırıp indirirken, tatlı bir hışır hışır sesi gelirdi kulağıma. Şimdi herşey gibi kaplar da kalitesizleşmiş, o tatlı hışır hışır sesi gelmiyor kulağıma. Kaplar çok sert.

diye hayıflanmaya başladı. Yine de uçurtmasını çok beğendiğimi söyledim. Çünkü o, koca bir çocukluğu beraber geçirdiğimiz, sevgili kardeşimin uçurtmasıydı. Benim gözümde Mustafa, dünyanın en iyi uçurtma yapan erkeğiydi. Dar gelirli bir ailenin çocukları olduğumuz için, bazen uçurtma malzemelerini taksit taksit almak zorunda kaldığını hatırlıyorum. Bir gün ipini, bir gün çıtalarını, bir gün kaplarını. Ama şimdi Allah'a şükürler olsun ki, iyi bir işi, geliri vardı ve istediği kadar güzel uçurtmayı zorlanmadan yapabilirdi. Bu duruma sevindiği gözlerinden okunuyordu.

Çocukken, günlerce itinayla yapıp süslediği uçurtmasının rengi, bugün olduğu gibi kırmızı-mavi ya da kırmızı- beyaz olurdu. Sarı-lacivert ya da sarı-kırmızı renklerden kaçındığını söylerdi. Çünkü uçurtma savaşlarında, bu renkli uçurtmalar düşürülmeye, jiletlenerek kesilmeye en uygun uçurtmalardı. Takım fanatikliği göklerde de yaşanıyordu yani. Fenerli uçurtmayı Galatasaraylılar, Galatasaraylı uçurtmayı Fenerliler gözüne kestiriyordu. Kardeşim kendi uçurtmasını en yükseklerde uçurmakla yetinmez, çocukluğun verdiği muzurlukla gözüne kestirdiği başka uçurtmalarla da, uçurtmasını takıştırırdı. Takıştırdığı uçurtmayı, kendi uçurtmasıyla beraber aşağıya çeker, göklere havalanırken uçurtma bir tane iken, iki tane olurdu. Sonra uçurtmasını geri istemek için, telaşla, ta başka başka mahallelerden gelen tanımadık çocukları, o anki insaf durumuna göre, ya ' bende değil ' diye eli boş geri çevirir, ya uçurtmalarını onlara geri verirdi.

Tabi Mustafa'nın da en korktuğu şey jiletli uçurtmalardı. Uçurtmanın kuyruk kısmına yerleştirilen jilet parçaları, göklerde nazlı nazlı uçan diğer uçurtmaların iplerini kesmeye yarıyordu. Ama kendisi de, uçurtmasının kuyruk kısmına jilet yerleştirmekten geri kalmazdı. Bugün :

-Jilet koydun mu yine?
diye sorunca
-Yok abla çocuktuk o zaman, yok artık.
diye mahçup bir ifadeyle gülümsedi.
- Selam verdirecek misin uçurtmaya peki ? ( Uçurtmanın selam vermesi demek, ipleri ustaca oynatarak, uçurtmanın baş kısmının öne doğru eğilip kaldırılması demektir. Sanki baş selamı veriyormuş gibi bir görüntü oluşur )
- Yaparız.

Çocukken uçurtma uçurduğumuz terasta, ipi çoğunlukla bana verir, ' ip sal abla' ' ipleri dolaştırma abla' diye komutlar verir dururdu. Kendisinden büyük çocukların yaptığı, daha büyük uçurtmaları kıskançlıkla karışık bir hayranlıkla izlerdi. Öyle uçurtmalar uçurmuştu ki, uçurtma yükseliyor, yükseliyor, nihayet bir nokta olarak görünmeye başlıyordu gökyüzünde . Bazen de tamamen gözden kayboluyordu uçurtma. Elimizdeki ip olmasa kimse uçurtma uçurduğumuza inanmazdı.

Bugün kırmızı- mavi uçurtmamız ile Caddebostan sahilindeydik artık. Uçurtma bir iki başarısız deneme ile havalanmıştı sonunda. Kardeşimin havalandıramayacağı uçurtma yoktu yeryüzünde. O tüm uçurtmaların lisanını biliyordu. Uçurtma havalanmakta geciktiği anda, küçük bir denge ek yapıp tekrar salıveriyordu gökyüzüne. Yavaş yavaş yerden uzaklaşması, bize tepeden bakmaya başlaması ile, kardeşimin yüzündeki gülümseme de kocaman oldu. Denizin üzerinde uçuyordu artık. Tüm ipi salmıştık. Uçurtmamız elimi geriyor, 'ben çok yükseldim artık' diyordu. Her uçurtmanın bir karakteri vardır derler. Bugün uçurduğumuz uçurtma, sakin ve yumuşak başlı bir uçurtmaydı. Çok zorlanmadan havalandırdık ve rüzgar da uygun olduğundan nazlı nazlı göklerde gezdirdik.

Sahil boyunda yürüyüş yapan insanlardan kimileri ,sevgiyle gülümsedi yüzümüze. Uçurtma hoşlarına gitmişti. Denizin üzerinde, gökyüzünde asılı gibi duran uçurtmaya ilgiyle bakıyorlardı. Uçurtma güzel şeydi. Sevginin, özgürlüğün simgesiydi. Bazı babalar, uçurtmanın ipini çocuklarının ellerine vermemizi istediler. Birçok çocuğa verdik ipi. İp ellerindeyken gözlerindeki parıltıyı, heyecanı seyrettik. Sonra dönme vakti gelince, ipini sarmaya başlayarak nazlı uçurtmamızı yavaş yavaş aşağıya indirdik. Neyse ki denize düşmeden geldi yanımıza. Şimdi başka göklerde süzülmek için gün sayıyor.


Old 01-06-2009, 01:40   #2
üye27169

 
Varsayılan .


Merhaba Neslihan hanım,öykünüz çok güzel,
Elinize,yüreğinize sağlık...
Old 01-06-2009, 08:05   #3
supernatural

 
Neşeli

Alıntı:
Yazan Av. Neslihan
KARDEŞİMİN UÇURTMASI

Uçurtmanın son halini kardeşimin elinde görünce ,doğrusu umduğumdan da güzel diye düşündüm. Kırmızı-mavi bir uçurtma yapmıştı. Kuyruğu da kırmızı ve mavi naylon kaplamadan oluşuyordu. Sakalı da yapılmıştı. Bir örnek olsun diye uçurtmanın ipini de aynı renklerden almıştı. Önce kırmızı ipi sarmış, sonra ek yapıp maviyle devam etmişti. Çapraz şekilde sarılmış renkli uçurtma ipini göstererek :

- Abla, uçurtma ipini herkes saramaz biliyorsun, uzmanlık işi bu .
diye gururla karışık bir tebessümle konuşmaya başladı.

- Nerede o eski naylon kaplar abla, biz çocukken çıtalıyı kapladığımızda, uçurtmayı kaldırıp indirirken, tatlı bir hışır hışır sesi gelirdi kulağıma. Şimdi herşey gibi kaplar da kalitesizleşmiş, o tatlı hışır hışır sesi gelmiyor kulağıma. Kaplar çok sert.

diye hayıflanmaya başladı. Yine de uçurtmasını çok beğendiğimi söyledim. Çünkü o, koca bir çocukluğu beraber geçirdiğimiz, sevgili kardeşimin uçurtmasıydı. Benim gözümde Mustafa, dünyanın en iyi uçurtma yapan erkeğiydi. Dar gelirli bir ailenin çocukları olduğumuz için, bazen uçurtma malzemelerini taksit taksit almak zorunda kaldığını hatırlıyorum. Bir gün ipini, bir gün çıtalarını, bir gün kaplarını. Ama şimdi Allah'a şükürler olsun ki, iyi bir işi, geliri vardı ve istediği kadar güzel uçurtmayı zorlanmadan yapabilirdi. Bu duruma sevindiği gözlerinden okunuyordu.

Çocukken, günlerce itinayla yapıp süslediği uçurtmasının rengi, bugün olduğu gibi kırmızı-mavi ya da kırmızı- beyaz olurdu. Sarı-lacivert ya da sarı-kırmızı renklerden kaçındığını söylerdi. Çünkü uçurtma savaşlarında, bu renkli uçurtmalar düşürülmeye, jiletlenerek kesilmeye en uygun uçurtmalardı. Takım fanatikliği göklerde de yaşanıyordu yani. Fenerli uçurtmayı Galatasaraylılar, Galatasaraylı uçurtmayı Fenerliler gözüne kestiriyordu. Kardeşim kendi uçurtmasını en yükseklerde uçurmakla yetinmez, çocukluğun verdiği muzurlukla gözüne kestirdiği başka uçurtmalarla da, uçurtmasını takıştırırdı. Takıştırdığı uçurtmayı, kendi uçurtmasıyla beraber aşağıya çeker, göklere havalanırken uçurtma bir tane iken, iki tane olurdu. Sonra uçurtmasını geri istemek için, telaşla, ta başka başka mahallelerden gelen tanımadık çocukları, o anki insaf durumuna göre, ya ' bende değil ' diye eli boş geri çevirir, ya uçurtmalarını onlara geri verirdi.

Tabi Mustafa'nın da en korktuğu şey jiletli uçurtmalardı. Uçurtmanın kuyruk kısmına yerleştirilen jilet parçaları, göklerde nazlı nazlı uçan diğer uçurtmaların iplerini kesmeye yarıyordu. Ama kendisi de, uçurtmasının kuyruk kısmına jilet yerleştirmekten geri kalmazdı. Bugün :

-Jilet koydun mu yine?
diye sorunca
-Yok abla çocuktuk o zaman, yok artık.
diye mahçup bir ifadeyle gülümsedi.
- Selam verdirecek misin uçurtmaya peki ? ( Uçurtmanın selam vermesi demek, ipleri ustaca oynatarak, uçurtmanın baş kısmının öne doğru eğilip kaldırılması demektir. Sanki baş selamı veriyormuş gibi bir görüntü oluşur )
- Yaparız.

Çocukken uçurtma uçurduğumuz terasta, ipi çoğunlukla bana verir, ' ip sal abla' ' ipleri dolaştırma abla' diye komutlar verir dururdu. Kendisinden büyük çocukların yaptığı, daha büyük uçurtmaları kıskançlıkla karışık bir hayranlıkla izlerdi. Öyle uçurtmalar uçurmuştu ki, uçurtma yükseliyor, yükseliyor, nihayet bir nokta olarak görünmeye başlıyordu gökyüzünde . Bazen de tamamen gözden kayboluyordu uçurtma. Elimizdeki ip olmasa kimse uçurtma uçurduğumuza inanmazdı.

Bugün kırmızı- mavi uçurtmamız ile Caddebostan sahilindeydik artık. Uçurtma bir iki başarısız deneme ile havalanmıştı sonunda. Kardeşimin havalandıramayacağı uçurtma yoktu yeryüzünde. O tüm uçurtmaların lisanını biliyordu. Uçurtma havalanmakta geciktiği anda, küçük bir denge ek yapıp tekrar salıveriyordu gökyüzüne. Yavaş yavaş yerden uzaklaşması, bize tepeden bakmaya başlaması ile, kardeşimin yüzündeki gülümseme de kocaman oldu. Denizin üzerinde uçuyordu artık. Tüm ipi salmıştık. Uçurtmamız elimi geriyor, 'ben çok yükseldim artık' diyordu. Her uçurtmanın bir karakteri vardır derler. Bugün uçurduğumuz uçurtma, sakin ve yumuşak başlı bir uçurtmaydı. Çok zorlanmadan havalandırdık ve rüzgar da uygun olduğundan nazlı nazlı göklerde gezdirdik.

Sahil boyunda yürüyüş yapan insanlardan kimileri ,sevgiyle gülümsedi yüzümüze. Uçurtma hoşlarına gitmişti. Denizin üzerinde, gökyüzünde asılı gibi duran uçurtmaya ilgiyle bakıyorlardı. Uçurtma güzel şeydi. Sevginin, özgürlüğün simgesiydi. Bazı babalar, uçurtmanın ipini çocuklarının ellerine vermemizi istediler. Birçok çocuğa verdik ipi. İp ellerindeyken gözlerindeki parıltıyı, heyecanı seyrettik. Sonra dönme vakti gelince, ipini sarmaya başlayarak nazlı uçurtmamızı yavaş yavaş aşağıya indirdik. Neyse ki denize düşmeden geldi yanımıza. Şimdi başka göklerde süzülmek için gün sayıyor.




Dostum tebrikler çok güzel olmuş devamını bekleriz.
Old 01-06-2009, 09:41   #4
Nur Deniz

 
Varsayılan

Çok güzel, bana da bir çok şey hatırlattı, çünkü benim yapamadığım nadir şeylerden biridir uçurtma uçurmak..
Old 01-06-2009, 10:04   #5
Atahun

 
Varsayılan

Çocukken hiç uçurtmam olmadı. Çünkü, yetiştiğim yerde uçurtma kültürü yerleşik değildi. Ben çocukluğumda hep, çamurdan veya telden yaptığımız süslü arabalarla oynadım ve onlarla büyüdüm.

Öykünüz güzel Neslihan hanım... Elinize sağlık.
Old 02-06-2009, 17:12   #6
Nalan Nagehan ALTUĞ

 
Varsayılan

Mahsuru yoksa öukünün yazılış tarihini öğrenebilir miyim?
Old 03-06-2009, 07:36   #7
REFERANS

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Atahun
Çocukken hiç uçurtmam olmadı. Çünkü, yetiştiğim yerde uçurtma kültürü yerleşik değildi. Ben çocukluğumda hep, çamurdan veya telden yaptığımız süslü arabalarla oynadım ve onlarla büyüdüm.

Öykünüz güzel Neslihan hanım... Elinize sağlık.
benim doğduğum yerlerde ayçiçeğin'den arabalar yapılırdı hani yeşil hali vardır ya yani tarladaki hali
Old 03-06-2009, 07:37   #8
REFERANS

 
Varsayılan

işte resimdeki hali onlardan dedem çok güzel arabalar yapardı
Old 21-01-2010, 21:00   #9
üye8180

 
Varsayılan Av. Şükrü Çalışkan'ın Aziz Hatırasına.

Bugün baro odasında öğrendim vefatını. Önce inanmak istemedim. Öylesine canlı, enerji dolu, hayat kokan biriydin ki. Ölümün soğukluğunu sana yakıştıramadım. İstanbul Barosu web sayfasında yayınlanmıştı oysa vefat ilanın. Baro odasına da ilan asmışlardı. Kara haber tez duyuluyordu abi. Sonra Eyüp Adliyesinden dışarı attım kendimi. Doya doya ağlayabileceğim tek yere, büroma gittim abi. Senin için ağladım. Çok üzüldüm Şükrü abi.

En son nerede karşılaşmıştık diye düşündüm sonra.Birkaç gün önceydi. Senin yanın her zamanki gibi kalabalıktı. Herkesi tanırdın, herkes seni tanırdı abi. Sanırım müvekkillerindi yanındakiler. Bir erkek grubuyla, Eyüp Adliyesi çay ocağına girmiştin. Ben de hava iyi olduğundan, dışarıda oturmuş, çayımı henüz bitirmiştim. Beni gördün içeriden. ' Gel Neslihan çay iç ' dedin. Başımı uzattım çay ocağının içine. Selamlaştık, halini hatırını sordum.

Ama nedense gelemedim yanına. Müvekkillerin vardı, bir erkek grubuydu. Çekindim abi, sizi rahatsız etmek istemedim. Israr ettin. ' Gel ya, bir çay iç, gidersin ' dedin. Teşekkür ettim, gelmedim abi. Meğer bana veda etmek için mi ısrarla çağırmıştın beni güzel abicim.


Başım sıkışınca seni arardım. Sorular sorardım. Boynunun borcuymuş gibi, usanmadan cevap verirdin bana. Ne zaman arasam ulaşırdım sana. Hatta yazın birgün, seminerde, giremediğim bir dosyanın duruşmasına mazeret koymamda yardımcı olmuştun. İşlerin çoktu. Sadece adliyede karşılaşıyor, selamlaşıyorduk. Sen de Rumeliliydin benim gibi. Dernek başkanlığı yapıyordun. Bazen Rumeli camiasını konuşurduk. Adliyede seni görünce sevinirdim, sevinirdin Şükrü abi.

O kadar çalışkandın ki, çalışırken, Eyüp adliyesine birkaç metre kala ecel yakaladı seni abicim. Ayakta öldün abi. Ölürken de dimdiktin, vakurdun, çalışıyordun abi. Bugün Eyüp Adliyesi karalar bağladı. Ne çok sevenin varmış. Birgün içemediğimiz çayı içeriz, görüşürüz Şükrü abi. Nur içinde yat.
Old 22-01-2010, 08:09   #11
supernatural

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Neslihan
Bugün baro odasında öğrendim vefatını. Önce inanmak istemedim. Öylesine canlı, enerji dolu, hayat kokan biriydin ki. Ölümün soğukluğunu sana yakıştıramadım. İstanbul Barosu web sayfasında yayınlanmıştı oysa vefat ilanın. Baro odasına da ilan asmışlardı. Kara haber tez duyuluyordu abi. Sonra Eyüp Adliyesinden dışarı attım kendimi. Doya doya ağlayabileceğim tek yere, büroma gittim abi. Senin için ağladım. Çok üzüldüm Şükrü abi.

En son nerede karşılaşmıştık diye düşündüm sonra.Birkaç gün önceydi. Senin yanın her zamanki gibi kalabalıktı. Herkesi tanırdın, herkes seni tanırdı abi. Sanırım müvekkillerindi yanındakiler. Bir erkek grubuyla, Eyüp Adliyesi çay ocağına girmiştin. Ben de hava iyi olduğundan, dışarıda oturmuş, çayımı henüz bitirmiştim. Beni gördün içeriden. ' Gel Neslihan çay iç ' dedin. Başımı uzattım çay ocağının içine. Selamlaştık, halini hatırını sordum.

Ama nedense gelemedim yanına. Müvekkillerin vardı, bir erkek grubuydu. Çekindim abi, sizi rahatsız etmek istemedim. Israr ettin. ' Gel ya, bir çay iç, gidersin ' dedin. Teşekkür ettim, gelmedim abi. Meğer bana veda etmek için mi ısrarla çağırmıştın beni güzel abicim.


Başım sıkışınca seni arardım. Sorular sorardım. Boynunun borcuymuş gibi, usanmadan cevap verirdin bana. Ne zaman arasam ulaşırdım sana. Hatta yazın birgün, seminerde, giremediğim bir dosyanın duruşmasına mazeret koymamda yardımcı olmuştun. İşlerin çoktu. Sadece adliyede karşılaşıyor, selamlaşıyorduk. Sen de Rumeliliydin benim gibi. Dernek başkanlığı yapıyordun. Bazen Rumeli camiasını konuşurduk. Adliyede seni görünce sevinirdim, sevinirdin Şükrü abi.

O kadar çalışkandın ki, çalışırken, Eyüp adliyesine birkaç metre kala ecel yakaladı seni abicim. Ayakta öldün abi. Ölürken de dimdiktin, vakurdun, çalışıyordun abi. Bugün Eyüp Adliyesi karalar bağladı. Ne çok sevenin varmış. Birgün içemediğimiz çayı içeriz, görüşürüz Şükrü abi. Nur içinde yat.

başın sağolsun dostum Allah gani gani rahmet eylesin.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Benim Şiir Bültenim Av.Mürsel SARI Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 49 04-06-2017 01:37
Benim Masallarım... ecesaka Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 1 28-11-2008 17:57
Ya Benim Olursun Ya Toprağın! üye8180 Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 09-10-2008 12:33
O Benim Babam Veysel Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 10 09-06-2008 16:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05461311 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.