Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın Hakkı / İnsan Hakkı

Yanıt
Old 12-10-2006, 17:00   #1
gerunsal

 
Varsayılan Kadın Hakkı / İnsan Hakkı

Merhabalar arkadaşlar;

gerek sitenin gerekse de grubun -hatta özellikle grubun- yeni üyesiyim. Hali hazırda çiçeğim daha burnumda

Kadın hakları konusunda kafam bir hayli karışık olduğu için gruba üye oldum. Öğrenmenin ve bilgi üretmenin bilgiyi paylaşarak, tartışarak, akıl yürüterek büyüyeceğine ve gelişeceğini inanıyorum. Bu yüzden aranızdayım... Ve şimdiden nedense (!) kendimi muhalif bir üye olarak hissedeceğim burada

Nedense dedim; çünkü "kadın hakkı" kavramı başından beri hep bana itici gelmiştir. Bu kavram aslında karşı durduğu başta cinsiyet nedeniyle ayrımcılığın en büyük örneği olarak karşımızda duruyor bence... Toplumun kadın erkek gözetmeksizin bir bütün olarak insan hakları için çalışmasını, ortak paydanın insan hakları olması gerektiğini, ancak bu durumda ortak ideal olan cinsler arası mutlak eşitliğin sağlanabileceğini düşünmek çok daha mantıklı gelmişti bugüne kadar bana... Hem kendi hakkını aramayan, kendisini yaşadığı topluma emanet etmiş bir zihniyetin hakkını savunmak da açıkçası pek de etik gelmiyor bana... Feminist yaklaşımlarla kadını yüceltip hakları için çırpınmak ataerkil bir toplum içinde ne kadar mantıklıdır tartışılır. Mantıktan öte ne kadar dürüsttür bu da tartışılır. Meğer amaç cinslerin eşitliğine dayanan uygur toplum idealine kavuşmak olsun.

Yok amaç bugüne kadar varlığını sürdüren ataerkil yapıyı ortadan kaldırım yerine anaerkil bir düzen kurmaksa o zaman diyeceğim yok... Şu an kadının bilinçlenmesi, mahruz kaldığı şiddetten (her türlü şiddetten) korunması için her ne kadar korunması, bilinçlendirilmesi gerekirse aynı duurm erkekler içinde geçerlidir... Eşine, kızına, ya da başka herhangi bir kadına şiddet uygulayan bir hemcinsimin insanlıktan ne kadar nasibini aldığı tartışma götürmez. Bu tarz birisinin hareketlerine, şiddetine mahruz kalanı korumak yerine o şiddeti uygulayanı bilinçlendirmek daha mantıklı bir yol değilmidir. Hem böylelikle bağımlı kadınlar yaratmak yerine bilinçli bir toplum yaratılmaya başlanmayacak mıdır?

Toplumun cinslerin eşitliğine dayanan bir yapı almasının yolu da burdan geçer.. Yoksa sadece bir cinsi yüceltmek kol kanat altına almak faydasız olacaktır.

Saygılarımla...
Old 12-10-2006, 20:44   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn gerunsal

Kadın hakları-insan hakları ilişkisi ve kadının insan hakları konusu daha önce bu alanda çeşitli vesilelerle tartışılmıştı.Diğer yandan şiddet uygulayan erkekler için neler yapılabileceği de yeni bir konu değil.Hatta daha da ileri giderek şiddete karşı erkek oluşumları da forumda yer almaktadır.

Çalışma grubumuzun amacı kadının hakları olmalı mıdır sorusunun yanıtını bulmaktan daha çok ve ötesindedir.

En azından benim kişisel düşüncem böyle.Kadın Hakları çaılşma grubunun kadının insan haklarını gerçekleştirmek için verimli bir alan olmasını diliyor ve diğer üyelerin de hem sn.gerunsalın düşüncesi hem de çalışma grubunun amaçları konusunda düşüncelerini bizimle paylaşmasını öneriyorum.

Saygılar
Old 12-10-2006, 23:30   #3
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan Kadinin insan haklari.

Sn.Gerunsal, içtenlikle kadin haklari konusunda kafasinin karisik oldugunu söyleyip görüslerini paylasmis. Müsaadenizle biraz da ben kafa karistirayim

Insan haklari denildiginde akliniza kim geliyor? Cocuklar mi, escinseller mi, yaslilar mi, kadinlar mi, erkekler mi ? Yoksa güzel bir naiflikle hepsi mi?

Sn.gerunsal'a feminis teori icindeki bazi yaklasimlardan örnek vermek isterim.

Carol Pateman'a göre, "toplumsal sözlesme" erkekler arasi bir sözlesmedir. Kadinlar bu sözlesmenin tarafi degil, unsurudurlar. Pateman, toplumsal sözlesmeden daha önce bir "cinsel sözlesme" ( Sexual Contract ) yapildigini ve bu sözlesme ile erkeklerin kadinlar üzerindeki "dogal haklarini" güvence altina aldiklarini belirtir.

Cahtarine A. MacKinnon da hukukta somutlasan devlet iktidarinin toplumun her alaninda eril iktidar olarak varligini sürdürdügünü söyler ve ekler "erkeklerin kadinlar üzerindeki iktidari da gene toplumun her katinda devlet iktidari olarak örgütlenmistir"

Platon'dan Descartes'e Bacon'dan Hegel'e ve Kant'a kadar neredeyse hukuk felsefesiyle ilgilenmis tüm filozoflar kadinlar hakkinda asagi yukari benzer görüsler ileri sürmüslerdir. Kadin, bilinemezligi ve akil disiligiyla "doga"ya yakinken, erkek "akil"i temsil eder. Uygarlik da Akil'in Doga üzerinde egemenlik kurmasiyla ya da Doga'yi zaptetmekle kurulur.

Gecmisten günümüze felsefi birikime göz attiginizda, "isler" bu minvalde ilerlemektedir.

Bircok feminist, insan haklari kavraminin erkeklere ait oldugunu ve yaslilar, cocuklar, escinseller gibi "kategorilerin" bu haklardan yararlanmasinin sorunlu oldugunu belirtmektedir. Insan Haklarinin liberal bir kavram olup özünde WASP'a hizmet ettigi görüsündedirler. ( WASP : White,Anglosaxon,Protestant - Beyaz, Anglosaxon, Protestan - ve tabii ki erkek)

Simdi , bu görüste olan bir grubun insan haklari kavrami ve düzenlemeleriyle yetinmelerini beklemek cok da mantikli degildir.

Bu alintiyi Sn. gerunsal'in metninden yapiyorum :
"Feminist yaklaşımlarla kadını yüceltip hakları için çırpınmak ataerkil bir toplum içinde ne kadar mantıklıdır tartışılır. Mantıktan öte ne kadar dürüsttür bu da tartışılır. Meğer amaç cinslerin eşitliğine dayanan uygur toplum idealine kavuşmak olsun."


Aciklamalarim isiginda bir feminist olarak yukaridaki alintiya da deginmek istiyorum. Niyetim, kadini yüceltmek degil, hor görmek hic degil, amacim her alanda cinslerin esitligini görebilmek...Bunun ataerkil bir toplum icinde yapilmasindan da daha anlamli ve mantikli bir sey düsünemiyorum, dogrusu. Baska nerede böyle bir mücadeleye ihtiyac olacakti ki?

Bu tavir son derece dürüsttür. Bunun dürüst olmadigini neden düsündügünüzü de bilmek isterim.

Alinti/sn.gerunsal'dan
" Yok amaç bugüne kadar varlığını sürdüren ataerkil yapıyı ortadan kaldırım yerine anaerkil bir düzen kurmaksa o zaman diyeceğim yok... "
Ben anaerkil bir düzenden bahsedenlerden degilim. Ben toplumsal cinsiyetin yeniden yapilandirilmasi gerektigini düsünmeye daha yatkinim. Bence,cinslerin esitligine dayanan uygar bir toplum isteyen siz, anaerkil yapi gelecekse birsey dememek yerine itiraz etmeliydiniz.

Gerci bu alintilardan pek hoslanmiyorum aslinda, birinin lafini cimbizlayip baglamindan koparma tehlikesi tasiyor, ancak yazdiklarim bir tür yanit niteligi tasidigi için alinti yapmak zorunda kaldim. Murad ettiklerinizi farklilastirmissam lütfen beni düzeltin.

Bu konu üzerine cok sey yazilip konusulabilir, gelecek diger yanitlarla mesele biraz daha sekillenecektir diye düsünüyorum.

Cok uzun yazdim, hatam olduysa affola. Katiyyen bir kisisellestirme ve laf ola muhalefet ola derdim yok.

Saygilar.
Old 13-10-2006, 08:52   #4
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın Kayar, Sayın Yılmaz;

Anlaşılan sayenizde çok şey kazanacağım. Öncelikle şahsınızda tüm gruba çok teşekkürler...

Sayın Kayar;

Forumda çok yeni olduğumu söylemiştim. Henüz gerek HÇG özel haberleşme formunda gerekse HÇG'nin tüm kullanıcılara açık genel formundaki tüm konuları baştan sona okuyabilmiş değilim. Sadece gözüme çarpanlardan bahisle ilk yazımı kaleme almıştım. Belki biraz da peşin hükümlülük var üzerimde... Ancak kesin bir dille söyleyebilirim ki gelişen bir toplumun yapması gereken toplumu cinslere göre ayırıp belli bir cinsin hakları için savaşım vermek değil tüm toplum üyelerinin ortak değeri olan insan hakları (bir bütün olarak) ele almak gerekir. Ki Sayın Yılmaz'ın hukuk tarihi ve felsefesi konusunda vermiş olduğu örnekler bir cinsin üzerinde durulmasının hangi sonuçları ortaya çıkardığının en açık kaynağıdır. İnsan diyince ilk akla gelenin adam olması yani erkeğin kale alınması da bu yanılgının en önemli sonucudur. Eğer bir cinsin hegomanyasını doğurcağı aşikar bir yolu izleyeceksek; neden uğraşıyoruz ki?

Sayın Yılmaz;

Öncelikle yazımdan alıntıladığınız bölümlerle ilgili ufak bir açıklama yapmam gerekir. Birinci olarak cinslerden birinin egemenliğine dayanan bir toplum düzeni -bu cins ister hemcinslerim olsun ister kadınlar- asla taraftarı olacağım bir durum değildir. Bugüne kadar genelde kadın hakları savunucularının özelde ise feminist düşünce sahibi kişilerin -ki feminist düşünce sahibi kişilerden kastım kadının erkek karşısındaki üstünlüğünden gem vuranlar- hareketlerinin doğurması muhtemel sonuç kadın cinsinin üstünlüğüne dayanan anaerkil bir toplumun oluşmasıdır. Eğer amaç gerçekten de buysa -ki buna inanmak bile istemiyorum- bu konuda tamamen karşıt görüş olacağımdan konuşmama gerek bile yoktur. Yok bu hareket sahiplerinin böylesine bir amacı yoksa izlenen yoldaki yanlışlıkların derhal farkına varılması gerekir. Bugün aslolanın kadın ya da erkek egemenliğine dayanan bir toplum değil cinslerin mutlak eşitliğine dayanan bir toplum olduğu ise; tarih boyunca yapılan hataların tekrarından hızla kaçınılması gerekir. Sizinde belirtiğiniz gibi tarihte "insan", "insan hakkı" kavramından bahsedenlerin aslında insandan değil; "erkek"ten bahsettikleri açıktır ve bunun meyvası bugünün ataerkil toplumudur. Eğer bizlerde ayısını yapacak yarının "anaerkil" toplumu için uğraşacaksak, bence bu hareket ne dürüsttür ne de mantıklı. Eğer illa bir cinsin egemenliği olacaksa varolan düzenin devamından yana olmaktan başka bir seçeneğim yoktur. Ama en azından kendi adıma böyle bir oluşumu -ister erkek egemen olsun ister kadın- desteklemek abesle iştigal olduğu açıktır.

Tüm bu nedenlerden dolayı başta "kadın hakkı" kavramı bile istenen sonuçla izlenen yol arasındaki farklıığı ortaya koymaktadır.

"Simdi , bu görüste olan bir grubun insan haklari kavrami ve düzenlemeleriyle yetinmelerini beklemek cok da mantikli degildir." demişsiniz ve son derece haklısınız. Bu görüşe karşı çıkmanın yolu sizce bu görüşü değiştirip insan kavramını sözlükte belirtilen anlamına indirgeyip bir bütün olarak ve hiç bir ayrıma meydan vermeden tüm insanların haklarını ele alarak incelemek ve geliştirmek midir; yoksa bahsettiğiniz görüşe karşıt bir görüş oluşturarak kadının hakkı peşinden koşmak mıdır?

Saygılarımla...
Old 13-10-2006, 09:54   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlar dünyayı ele geçirmeye mi çalışıyor?

Merhaba,keyifli bir sohbet devam ediyor,teşekkürler herkese.

Sn Gerunsal,

İnsan hakları soyut kavramlardır.Hukukçular her bir olguda bir hak ihlali olup olmadığını genel ilkeler ışığında ve somut olayı değerlendirirler.Bu ihlaler bir cins üzerinde yaygın sürekli ve sistemli biçimde görülüyorsa hak ihlalinin bu cins adıyla anılması da doğal karşılanmalıdır.

Kadının genel haklardan başka olarak ve kadın olmakla ilgili hak ihlalleri olduğunu söylemek toplumu iki cinse ayırmak ,ayrımcılık değil fiili ayrımcılığı farketmek demektir.Bu noktada bu ayrımcılığın ortadan kaldırılmasında sorumluluk sadece kadının değil bu konuda duyarlı bütün yurttaşlarındır.

Kadının insan hakları kavramı çok yeni bir kavram.Bilindiği gibi kadınlar için Anayasa sayılabilecek B.M CEDAW(Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi)1981 yılında yürürlüğe girmiş ve henüz neredeyse çeyrek yüzyıllık bir geçmişe sahiptir.
Temel haklar ve Cedaw devamındaki kadına ilişkin uluslararası belgelerin hiç birinde de niyet olarak kadın cinsinin erkek cinsi üzerindeki egemenliği ileri sürülmemektedir ve feminizm dünyayı kadınların ele geçirmesi programı da değildir.

Kadının insan hakları olarak değerlendirilmesi gereken kadının statüsünün yükseltilmesi ve temel haklardan yararlanma becerisinin önünde duran fiili ve sosyal engellerin ortadan kaldırılması tam da insan haklarının gerçekleştirimesidir ve bu gerçekleştiğinde var olan asıl ayrımcılıgın da giderilmesi mümkün olacaktır.

Devam etmek üzere

Saygılar
Old 13-10-2006, 10:12   #6
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn. Gerunsal,
Öncelili sunu belirteyim ki, bir önceki yazimla feminizm yaklasiminin ne kadar yanlis algilandigini tam aciklayamamisim. Feminizmin genellikle (sizin dübündügünüz gibi) anaerkil veya kadinlarin üstünlügüne dayanan bir fikir/önerme vs. oldugu anlayisi yaygin. Bu biraz, konuyla akademik degil de magazinel boyutta ilgilenilmesinden ötürü böyle, sanirim. Gerci anaerkilligi savunan feminist akimlar da yok degil. "Kadinsi" biçimlerin daha iyi bir dünya yaratacagi idiiasi da var ve tüm bu iddialar ayri ayri okunmaya ve üzerinde düsünülmeye deger. Kültürel feminizm ile sosyalist feminizmin dillendirdigi seyler farkli mesela.

Ancak, benim algima göre hepsinde ortak paydalardan biri : Kadin haklari. Insan haklari kavraminin yeniden sekillendirilmesi ve/veya icinin doldurulmasi sorunu cözmeyecektir. Zira kadinlarin sorunlari sadece mevzuat/hak cözümleriyle sinirlandirilamaz, hak dedigimiz sey bundan ibaret degildir. Kaldi ki, feminizm insan haklari, iktidar vs. kavramlarin algilanisina ciddi bir muhalif tavir sergileyerek, hepsini top atesine tutmus ve düsüncenin üretilmesine ciddi anlamda hizmet etmistir.

Simdi, bu forumun en aktif üyesi ve yöneticisi Sn.Kayar'in metinlerine dikkat edin, ne yapiyor Sn.Kayar? Actigi hemen her konudaki tartismalar bize muhafazakarligi, gelenegin yeniden üretilmesini, patriarkaya ne kadar yakin bir toplumda yasadigimizi söylemiyor mu, sizce de.

Namus diyor, bekar anneler diyor, töre diyor, cinayet diyor, taciz diyor. Tartismalari, özellikle verilen yanitlari izledigimde bütün bu sorunlarin sadece mevzuat düzeninde cözülemeyecegini acikca görüyorum. Simdi ,bekar anneligin önündeki engel mevzuat mi, mesela? Hukuki olarak insan haklarinin yeniden tanimlanmasi bu sorunu tek basina cözemeyecektir. Bu nedenle benim önerim toplumsal cinsiyetin yeniden yapilandirilmasidir. Bu ugras da digeri kadar zor ve sorunlu tabii ki.

Cok klise bir örnek vereyim: Cocuk haklari denildiginde kimse rahatsiz olmuyor da kadin haklari tek basina neden bir "bardak suda firtina" kopariyor?

Benim bu forumu tercih etmemin en önemli sebebi öncelikle bir kadin olarak kendimi tanimlamamdir. Kadinlik sorunlariyla her alanda ilgilenmem bu nedenle son derece dogaldir. Bu forumda temel ortak nokta hukuk oldugu icin genellikle mevzuat düzeyinde onusulmaya calisiliyor. Ancak, bu forumun hizmet ettigi tek seyin hak kavrami ile ilgili oldugunu da düsünmüyorum.

Saygilar.
Old 13-10-2006, 10:54   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhaba,

Sn.Yılmaz konuyu çok güzel bir yere getirdi:Kavramları daha netleştirecek ve duruşlarımızı daha iyi açıklayacak bir konu başlığı:Toplumsal Cinsiyet

Bu kavramdan devam etmeyi öneriyorum.

Saygılar
Old 13-10-2006, 11:05   #8
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın Yılmaz;

"Cok klise bir örnek vereyim: Cocuk haklari denildiginde kimse rahatsiz olmuyor da kadin haklari tek basina neden bir "bardak suda firtina" kopariyor?" işte aslında tüm soruların başı bu cümlenizde kendisini gösteriyor. Hak kavramından bahsederken ve bu kavramın gelişimine ilişkin yollar açıklanırken ve de bu kavramın getirilmesi gereken en üst düzey insanlar arası mutlak eşitlik, her türlü ayrımcılığın -ister cinsiyet, ister siyasi görüş, ister felsefik ya da dini inanç, etnik köken... nedeni her ne olursa olsun- ortadan kaldırılması ve mutlak özgürlük olarak öngörülürken sonuçla hiç ama hiç bağdaşmayan bir yol izlenmesi kişilerin soruna ön yargılı ve de kuşkulu yaklaşmasına neden oluyor. En azından bu benim için böyle. Bakınız amaç cinsiyetler arası eşitlik, bunun sağlanması için öngörülen yol bir cinse ilişkin pozitif ayrımcılık!!! Biraz uygunsuz olacak farkındayım ama insanın bu ne turşu bu ne perhiz diyesi geliyor ... Bu gün çocuk sözcüğü bir ayrımcılık olarak kabul edilemez ne de olsa... Kimse daha karşımıza çıkıp yaşlar arası eşitlikten bahsetmedi... Kaldı ki böyle bir düşüncenin savunucusu olmak gerçeği inkar olacaktır. Bir çocuğun bir yetişkinle aynı hakları taşımasını beklemek her koşulda bir yetişkine eşit sayılmasını düşlemek tüm gerçekliğe arka dönmektir... Her şeyden önce bir çocuğun bir yetişkine göre çok daha fazla korunmaya ihtiyacı vardır. Ve demokratik, sosyal bir hukuk devleti olma iddiasındaki devletlerinde bu korumayı öncelikle kendi elleri ile yapmaları gerekir.

Tarihten çok güzel örnekler vermiştiniz. Bu örnekleri biraz daha çoğaltalım ve de daha eskilere gidelim isterseniz. Örneğin mitoloji çağındaki Anadoluya... Anaerkil toplum düzenin hüküm sürdüğü yıllara... Amazonlara... Ataerkil toplum genel olarak bu düzene bir başkaldırış olarak doğmuştur. Ve şu an özellikle son yüzyılda dünya toplumu anaerkil düzene tepki olarak doğan ataerkil düzenin de kendisine fayda sağlamayacağını ortaya koymaktadır. Bu yüzden cinsler arası eşitlik kavramı gündemdedir.

Elbetteki toplum olarak -genelde tüm dünyalılar özel de ise Türkiye Cumhuriyet vatandaşları olarak- amaçlanan eşit bireylerden oluşan toplum ideası yolunda özellikle kadınlar için almamız gereken çok yol vardır. Sayın Kayar'ın birçok iletisinde üzerinde durduğu toplumsal bilincin değişmesi için birçok caba sarf edilmesi gerekir. Ancak bu çabalar sarf edilirken boşa kürek çekmek gibi bir durumla karşı karşıya gelebiliriz. Lütfen başta vicdanınızı daha sonra da tüm insancıl hırslarınızı ve özelliklerinizi gözönüne alınız ve kendinizi anaerkil bir toplumda yaşarken eşit bireylerden oluşan bir topluma geçmek üzereyke düşünün. Bu durumu kabullenebilmenizin yolu karşınıza çıkan ve karşı cinsinizin yani erkeklerin meziyetlerini sayan sizi ve hemcinslerinizi yerin dibine sokan bir yaklaşım mıdır; yoksa tam aksi size karşınızdaki ile eşit olduğunuzu anlatan bir yaklaşım mıdır? Hele bu ayrımı bir de kendinizi kervan geçmez bir dağın başında dünyayı karşıki dağ ile sınırlamış bir insan olarak düşünerek yapmaya çalışın...

Bakınız Anayasa'nın cinsler arası ayrımcılığı yasaklayan hükmü hakkında yapılan son tartışmaları göz önüne aldığınızda, o zaman kendilerine feminist ya da kadın hakkı savunucu isimlerini vermiş olan grupları çıkışlarını gözönüne aldığınızda herşey çok daha açık ortaya çıkacaktır. Pozitif ayrımcılık -ki ben bu kavramı hiç ama hiç sevmemiştim- kavramını dillendirenleri düşünün. Bu nasıl bir çelişkidir ki ayrımcılığı ancak ayrımcılık yaparak ortadan kaldırmayı düşünebilirler? 1923 Türkiye'sinde 1930'lu yıllardan beri kadına seçme ve seçilme hakkı tanınmışken yaklaşık 80 küsür yıllık meclis tarihi boyunca seçilmiş kadınların bir meclis dolduracak bile olmamasının temel nedeni ne kanunlarda yapılan ayrımcılık ne de hukuk düzenin düzenlenmesi yoluyla başa çıkılabilecek bir husustur. Köydeki kadın kendi hakkını kendi savunacak kadar bilinçlenmedikçe, köydeki erkek eşini anasını kendisine eşit görecek kadar benimsemedikçe gidilen yol yol değildir. Bu bilinçlenme de ancak ve de ancak toplumun bir bütün olarak ele alınması sayesinde olacaktır. Yoksa zorlama yasalarla toplumsal destekten yoksun olarak yapılacak her girişim ancak hava da kalacaktır.

İnsanları kadın ve erkek diyerek ayırıp kadını korunmaya muhtaç olarak lanse etmek kadının gelişimine ne kadar hizmet edebilir ki? Kadın bir birey olarak önce kendi gücünün farkına varabilmeli ve kendi ayakları üzerinde durabilmelidir. Bunun yolu da toplumsal bir infial yaratmamak için toplumsal bir uzlaşıdan geçer. Yoksa kadınlar için korunma evleri açmak onlara arka çıkmak onları zorla kurulmuş siyasi kadrolara yerleştirmek elbetteki sonuçsuz kalacaktır. Cedaw'ın varlık nedeni de bu yüzden varlığı ile çelişki yaratmaktdır. Kadınların erkeklere eşit olduğu bir toplumun temelleri herşeyden önce erkeklerin bu eşitliği kabu etmeleri gerçeğinden geçer. Aksi halde kutuplaşmış bir dünyadan başka bir şey elde edilemez. Eski bir Yeşilçam filminde bir apartmanda yaşayan leyla ile mecnun, aslı ile kerem ve de şirin ile ferhatın hikayesi konu alınmıştı. Aslı bir komedi filmi olmasına rağmen örnek aile olarak davet edildikleri bir TV programında mecunun leylaya bir tokat attığı için ülke kadınlar ve erkekler diye ikiye bölünüyor hatta siyasiler bile bu durumun ülke içinde anarşi yarattığından bahisle kamera karşında demeçlerde bulunuyorlardı. Yanlış hatırlamıyorsam filmin adı "evlidir ne yapsa yeridir" gibi bir şey olmalı... Valla korkuyorum sonumuzun buna benzemesinden ...

Velhasılı kelam bugün şiddet, hak ihlalleri tüm topumun sorunudur. Toplum erkeği ile kadını ile bilinçlenmedikçe de bu ihlallerin önüne geçilmesi sadece boş bir hayaldir. Eğer amacımız eşitliğe -her türlü eşitliğe- dayanan bir toplumun ferdi olmaksa tüm toplumu bir olarak ele alıp haklarının gelişimi için çaba sarf etmemiz kaçınılmazdır. Kadın haklarını değil insan haklarını korumak için yola çıkmak çok daha yerinde olsak gerk sanırım...

Saygılarımla...
Old 13-10-2006, 14:04   #9
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.gerunsal,

Tespit ve katkılarınız için öncelikle teşekkür ederim. Zira, yazdıklarınız fikirlerimi daha fazla açmama yardımcı olacak cinsten. Bu gerçekten güzel bir fikir alış verişi olacak.

Çocuk haklaından bahsettiğimde kesinlikle bir "ayrımcılık"tan bahsetmiyorum. "Farklılığı" olan bir grubun özel durumundan bahsediyorum ve bu durumun özellikli olarak nitelendirilmesini de onaylıyorum. Kadın hakları derken de ayrımcılık ya da kutuplaşma fikrinin peşinde değilim. Yine bir "farklılık"ı belirtmek ve vurgulamak istiyorum. Toplumsal cinsiyet derken de bu farklılaşmanın içinin nasıl doldurulduğu üzerinde düşünmeyi öneriyorum. Dolayısıyla ayrımcılık ile farklılığı karıştırmama gerekiyor. Böyle bir algılamaya neden olduysam, müsaadenizle burada kendimi düzelteyim.

Ataerkil toplumun anaerkil düzene "başkaldırıdan" doğan bir radikal kopuş biçimi olduğuna da katılmıyorum. Cinslerin ekonomik fonksiyonlarının farklılaşması etkenini, kadının doğumu nasıl yaptığının anlaşılmasıyla ona atfedilen kutsallık değerinin aşınmasını vs. vs. düşünmek gerekiyor. ( Bu arada katiyyen doğuran kadın kutsaldır, diye bir görüşümün olmadığını da belirteyim.)

Pozitif ayrımcılık meselesi üzerinde durmuşsunuz, bu da güzel bir açılım oldu. Kadınlara "hak tanınması" başka bir konu, bu hakların uygulamaya geçmesi başka bir konu. biliyorsunuz. Tanınan haklar , adeta öü doğmuş yasaların kaderine tabi ise bazı ek düzenlemeler ve çözümlerin getirilmesi en azından eşitlik sağlanana kadar anlamlı görünüyor. Bu arada bu konunun feministler arasında da hararetli biçimde tartışıldığını da eklemeliyim.

Kadın hakları değil de insan hakları duruşunuzu özetlediğini düşündüğüm bir cümleniz mealen şöyle : Kadın sorunu toplum bir bütün olarak ele alındığında çözülecektir. ( yanıldıysam lütfen düzeltin.) Bu önerme içinde, toplumun tüm katmanlarının ihtiyacının aynı olduğu iddiasını barındırıyor gibi geldi bana. Halbuki, üzerinde anlaştığımızı düşündüğüm çocuk hakları konusunda da, anlaşamadığımız kadın hakları konusunda da ihtiyaçların ve sorunların farklılığı ortada. Yoksa, biz de biliyouz insan olduğumuzu Çocuk hakları örneğini de ihtiyaç/sorun/kategori farkı için verdiğimi tekrarlayayım.

Kadını korunmaya muhtaç lanse etmek gibi bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Yukarıda çizdiğim çerçeve içinde eşitler olarak hakların uygulanmasını sağlamak için alınan önlemler böye "ağlak" bir tavır olarak değerlendirilmemeli.

Toplumsal uzlaşıdan bahsettiğiniz zaman aklıma şu soru geliyor? Toplum uzlaşmaya yakın mı, gerçekten? Toplum "uzlaşma" ile "iltihak" arasındaki farkı bile bilmiyor, bence. Feministeri toplumsal uzlaşıya davet eden görüşlerin çoğu, bu fikri ( feminizmi) karşı olduğu sistemin içine alıp ehlieştirmeye çalışmakta,bence.

Meselenin temelinde ( insan hakkı-kadın hakkı) toplumsal cinsiyet tartışmalarının yattığını düşünmekte ısrarlıyım. Kadın olarak doğmak ile kadın olmak arasında bir fark var.

Saygılar.
Old 13-10-2006, 14:59   #10
gerunsal

 
Varsayılan

Alıntı:
Kadını korunmaya muhtaç lanse etmek gibi bir sorun olduğunu düşünmüyorum.

üstadım, "kadın hakkı" ve bunun savunuculuğunu üstlenen birçok çevre -elbetteki istisnalar kaideyi bozmaz- bilinçli ya da bilinçsiz olarak bunu yapmıyorlar mı? Bugün ortada bir fiili eşitsizlik var. Ancak mevzuat açısından özellikle 13/10/2006 tarihi itibariyle Türk mevzuatı açısından kadın ve erkek olarak bir eşitsizliğin varlığın bahsetmek mümkün müdür? Elbette mevzuatta mutlak eşitliğe aykırı hükümler yer alacaktır ancak Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında değindiği "eşitler arası eşitlik" kavramına aykırı hüküm mevzuatta yok denecek kadar azdır. Şu an kadınların siyasi yaşamda yok denecek kadar az olmalarının nedeni kendilerine bu hakkı tanınmamış olması mıdır? Bugün 83 yıllık cumhuriyet tarihine baktığınızda sadece bir kadın başbakan görebiliyor olmamız gerçek anlamda düşündürücüdür. Şimdi ben kalkıp Batılı hemcinslerinin büyük bir bölümüne oranla çok daha önce siyasi haklarını elde etmiş Türk kadınları; onlar kadar siyasi yaşamda adlarını duyaramamışlarsa bu her şeyden önce kendilerinin içinde bulundukları akıl almaz çıkmazın göstergesidir, amiyane değişiyle -affınıza sığınarak söylüyor/yazıyorum- beceriksizliğindendir desem siz dahil birçok kişiden tepki duyacağım. Ve de bu tepkilerin başlıca dayanak noktası kadın üzerinde varolan toplumsal baskı, ataerkil toplum tarafından kendilerine biçilmiş rolü harfiyen kabul etmiş olmaları, başka seçeneklerinin olmayışı gibi kalıplaşmış sözler olacaktır. Ancak malumunuz olduğu üzere herşeyden önce "hak verilmez alınır" temel kuralının bile ihlal edilmesine rağmen durumun hali hazırda bu şekilde olması düşündürücüdür. Evet yukarıda kalıplaşmış sözlerin ilk anlamları doğru olabilir ancak bu durumun oluşmasında da en büyük neden kadının kendisidir. Toplumu her şeyden önce kadın eğitir kadın yönlendirir. Soframızda öküzümüzden sonra gelmesinin en büyük sebebi de bu görüşe sahip erkeğin annesinden kaynaklanır. Özellikle günümüz dünyasının geleneksel bölümünde babanın ve annenin çocukla yaşadığı etkileşim ve geçirdikleri süre bu durumun en önemli göstergesidir. Sadece bu örneğin verilmiş olması ve biraz evvel bahsettiğim o kalıplaşmış sözlerin hali hazırda söyleniyor olması bile kadını "aciz" gören bir yaklaşımın eseridir. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak yapılan budur.

Eğer bizler kadın hakları kavramını hak kavramından bile haberi olmayana dayatmaya kalkarsak 80 yıl boyunca yaşadığımızı yaşarız. Bugünün TBMM'sinde 1930 lu yıllardaki TBMM'den daha az kadın varsa bunun başlıca sorumluluğunu da kendi üzerimizde aramamız gerekir. Kadın; hakları başkası tarafından korunacak özel bir statüye sahip olacak, eşit olduğunu iddia ettiği erkekten farklı bir katagoride değerlendirilecek olan mıdır?

Bakınız farklılığı olan özel grup tanımlamasını kullanmışsınız şahsen ben bunu da anlayabilmiş değilim. Bu farklılığı yaratan nedir? Çocuk konusunda sizinle hemfikiriz çünkü çocuğun yaratılış-varoluş gereği yetişkinlerden farklılıları vardır. Yoksa kadının da mı çocukta olduğu gibi yaratılış-varoluş nedeniyle özel bir yere sahip olması gerekiyor? Böylesini düşündüğüzü sanmıyorum umarımda yanılmıyorumdur. Kadının özel durumunun -ki bu durumun kendisini farklı bir katogoride değerlendirilmesine neden olabilecek olduğu konusuna hala katılmıyorum- varlığının yegane nedeni toplumsal duruşudur. Bunu aşmaın tek yoluda eşiti olduğu ile aynı muhameleye tabi tutulmasından geçer.

Alıntı:

Kadın hakları değil de insan hakları duruşunuzu özetlediğini düşündüğüm bir cümleniz mealen şöyle : Kadın sorunu toplum bir bütün olarak ele alındığında çözülecektir. ( yanıldıysam lütfen düzeltin.) Bu önerme içinde, toplumun tüm katmanlarının ihtiyacının aynı olduğu iddiasını barındırıyor gibi geldi bana.

Tümcelerimi son derece doğru yorumlamışsınız. Kendimi bu kadar anlaşılabilir hissettirdiğiniz için teşekkürler Gerçekten de topllum içindeki kadın ve erkeği eşit olarak görüyorsak onlara verebileceklerimizde eşit olmalı. "kadın hakları konusunda da ihtiyaçların ve sorunların farklılığı ortada." eğer hakları ihtiyaçlara ve sorulara paralel olarak katagorize deceksek kadın hakkı kavramı yine yetersiz kalmaktadır. Siz de takdir edersiniz ki kırsal hayattaki ile Ayşe Teyze'nin ihtiyaç ve sorunları ile bilmem ne şirketinin üst düzey yöneticisi Fulya Hanım'ın ihtiyaç ve sorunları haklar açısından çok büyük farklılıklar göstermektedir. O zaman bir de Köylü Kadının Hakları ve Şehirli Kadının Haklarını literatüre taşıyalım olsun bitsin

Gerek şahsınız gerekse de Sayın Kayar'ın özellikle belirtiği üzere bu hak kavramlarının oluşumunda toplumsal cinsiyetin rolü elbette yadsınamaz. Ancak toplumsal cinsiyetinde istendik olarak değişiminin sağlanmasının -siz adına her ne derseniz değin- ayrımcılıktan geçmesi şahsen kolay kolay kabul edebileceğim bir durum değildir.

Hak insanındır. Cinsiyeti, inancı, etnik kökeni, osu busu her ne olursa olsun...

Saygıyla
Old 13-10-2006, 17:15   #11
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Yasama organında en çok kadın üye barındıran kuzey ülkelerinin bu aşamaya "pozitif ayrımcılık" ile geldiğini biliyor muydunuz ?

Bence de Ayşe Teyze ile Fulya Hanım'ın ihtiyaçları biribirinden farklıdır. Ancak yaşadıkları birçok sorun aynıdır. Üniversite mezunu kadınların eşlerinden dayak yeme oranlarının aslında çok yüksek olduğunu ancak, Fulya Hanımların utançlarından bunu resmiyete aksettirmediklerini biliyor muydunuz? Feminist literatürde, kentte ve kırsaldaki kadın , siyah ve beyaz kadın , işçi ve patron kadın vs. ayrımlarının kabul edildiğini ve tartışıldığını biliyor muydunuz?

Farklılığın doğal olandan kaynaklanmadığını, yüklenen anlamdan kayaklandığını düşünüyorum. Bu nedenle de Beauvoir'in kadın doğulmaz, kadın olunur sözünü alıntıladım. Doğrusu, varoluşçuluk felsefesini kendine yakın bulan biri olarak da yaratılış ile varoluşun ayrı şeyler olduğu kanısındayım.

Bu tartışmayı izleyen herkese şunu sormak istiyorum : Toplumsal cinsiyet dendiğinde anladığımız şey nedir?

Saygılar.
Old 13-10-2006, 23:28   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

TOPLUMSAL CİNSİYET

Kadın ve erkek cinsleri arasında doğanın belirlediği farklılıkların dışında, iki cins arasında toplumsal düzlemde oluşturulmuş ve yerleşmiş farklılıklar olarak tanımlanabilecek toplumsal cinsiyet kavramı, aynı zamanda, iki cins açısından belirlenmiş ve benimsenmiş toplumsal rollere de işaret eder. Daha doğum öncesinde kız bebeklerin eşyaları için pembe, erkek bebeklerin eşyaları için mavi rengin tercih edilmesiyle başlayan süreç, erkeklerin ve kadınların yapabileceği işler konusunda da yapay ayrımlar üretir. Bu çerçevede erkek cinsiyeti ile kadın cinsiyeti arasında toplumsal yaşama katıIma düzeyi açısından farklılıklar oluşur. Sayısal bakımdan eşit olmakla beraber iki cinsin toplumsal alanda temsiliyetleri farklılaşır. Kadın cinsiyeti daha çok ev gibi özel alanda kalırken, erkek cinsiyeti dışarıda her türlü kamusal alanda kendini ifade eder. Çalışma yaşamından, siyasete, sivil toplum örgütlenmesinden, eğitime kadar her türlü kamusal alanda iki cins temelindeki bu görünüm toplumsal cinsiyet eşitsizliğini oluşturur.

TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI


Tanımlar:

Cinsiyet (sex): Kişinin kadın ya da erkek olarak gösterdiği genetik, fizyolojik ve biyolojik özellikleridir.

Toplumsal cinsiyet (gender): Kadının ve erkeğin sosyal olarak belirlenen rol ve sorumluluklarını ifade eder.Toplumsal cinsiyet biyolojik farklılıklardan dolayı değil, kadın ve erkek olarak toplumun bizi nasıl gördüğü, nasıl algıladığı, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği ile ilgili bir kavramdır.

Toplumsal cinsiyette eşitlik ( gender equality): Fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık olmaması/yapılmamasıdır.

Toplumsal cinsiyette hakkaniyet (gender equity): Kadın ve erkek arasında sorumlulukların ve kazançların dağılımında adalet ve hakkaniyetin olmasıdır.Bu kavramda, kadın ve erkeğin farklı gereksinimi ve güçlerin olduğu kabul edilmektedir.Bu farklılık belirlenerek iki cinsiyet arasındaki dengeyi düzeltecek şekilde gerekenlerin yapılması benimsenmektedir.

"Toplumsal Cinsiyet - Gender" Kavramı:

Biyolojik, genetik anlamda kadın ve erkek olmak üzere iki cinsiyet varddır, bu bağlamda bu iki cinsiyeti ayıran ise onların üreme sistemleridir.Anatomik ve hormonal değişimlere göre birey cinsiyetlerden birine ait olur.Kadın ve erkeği tanımlamada önemli olan diğer bir faktör de kadın ve erkeğin değişik kültürlerdeki tanımlamalarıdır ki buna gender – toplumsal cinsiyet denilmektedir.Biyolojik cinsiyetin aksine, toplumsal cinsiyet farklılığı, sosyal yapılandırma sonucu oluşmaktadır ve değiştirilebilinir.Pek çok toplumda kadın ve erkek farklı yaratıklar olarak görülmekte ve her birinin kendine ait imkanları, rolleri ve sorumlulukları olduğu kabul edilmektedir.Bunun en açık göstergesi kamusal alanda çalışma ve politika "doğal" olarak erkek; ev işleri ve aile ile ilgili özel alanlar "doğal" olarak kadın işidir görüşünün bir çok toplum tarafından benimsenilmiş ve uygulanıyor olmasıdır.Toplumsal cinsiyet ayrımları hem kadınların hem de erkeklerin yaşamını şekillendirir ve sonuçta bu çeşitlilik sadece farklılıktan daha fazla anlam taşır.Öyle ki: kadın kategorisinde olma erkek kategorisinde olmaya göre, kadınların kaynaklara daha az ulaşmasını ve elde etmesini haklı gösterir.Bu eşitsizlik en belirgin olarak gelir ve servet dağılımında kendini gösterir.Bugün dünyadaki yoksulların %70'ini kadınlar oluşturmaktadır.Yoksulluğun feminizasyonu olarak tanımlanan bu durum, hem zengin hem de fakir ülkelerde mevcuttur ve çalışma yaşamında kadınların eşit olmayan durumunu ve ev içindeki düşük statülerini yansıtan bir göstergedir.Bir çok kadın çalışma imkanı bulamazken, çalışan kadınlar ise ancak erkek kazancının ortalama ¾'ü kadar ücret kazanmaktadırlar.

Bu tür ayrımcılığın yanı sıra toplumsal cinsiyetle çok yakından ilgili olarak kadının yaşamına, "kadın olmaya" kültürel yönden daha az değer verilmesi söz konusudur ki bu da, kadın sağlığını olumsuz etkiler.Örneğin; evde yapılan iş ücretli olarak yapılan işten daha az değerli sayılır.Aileler ve toplum tarafından kadınlara ve kız çocuklarına verilen düşük değer, global istatistiklerde okur - yazarlık durumunda belirgin olarak kendini göstermektedir.Geçen yirmi yılda önemli atılımlar yapılmasına rağmen hala ilkokula başlamayan 130 milyon çocuğun çoğunluğunu (2/3'ünü) kızlar oluşturmaktadır. Ayrıca hala 1 erkeğe karşı 2 kadın okuma - yazma bilmemektedir.Yine kadınlar kullanılan oyların yarısına sahip oldukları halde parlamentoda % 14.2, kabinede bakan olarak sadece %6 koltuğa sahiptirler.Bu örnekler cinsiyetler arasındaki karmaşık ilişkiyi ve çok güçlü eşitsizlik modelinin varlığını ortaya koymaktadır.Bu nedenle otorite ve güç'te toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin görülmesi/farkedilmesi ve çözümü için stratejilerin aranması ve uygulanması gerekmektedir.

Gender sterotip bazı durumlarda erkeği de olumsuz olarak etkilemektedir. Örneğin; erkeklerden ailenin geçimini temin etmesi beklenen toplumlarda erkek fiziksel ve mental sağlığını bozacak ölçüde çok uzun süre çalışabilmektedir.Benzer şekilde “gerçek erkek” konusundaki sosyal baklenti, erkeğin hasta olduğunda kendisini güçsüz hissedip yardım aramasını güçleştirmektedir.

Kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyeti ve üremeye ilişkin fizyolojik fonksiyonlarının farklılığı ve getirdiği yüklerin yanı sıra, toplumun kendilerine biçtiği "toplumsal cinsiyet" rolünden kaynaklanan ve sağlıklarını etkileyen olumsuzluklar mevcuttur. Bu olumsuzlukların boyutu toplumdan topluma değişmekle birlikte özellikle gelişmekte olan ülkelerde "kadın" cinsiyeti yönünden olumsuzlukların boyutu daha da büyüktür.

Toplumun cinsiyeti nedeni ile "kadın cinsiyetine" biçtiği rol ve beklentileri sonuçta daha da önemli olarak, onun insan haklarından sayılan bazı haklarını elde edememesine, kullanamamasına yol açmaktadır.Bu durum ise toplumlarda kadın için adeta kısır bir döngü oluşturmaktadır.

Prof. Dr. Ayşe AKIN

http://www.gencgazeteciler.org/tcinsiyet.asp sayfasından alıntı yapılmıştır.
Old 16-10-2006, 08:06   #13
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,

Yaptığınız tartışmadan çok hoşlandığımı itiraf etmeliyim.

"Kadin, bilinemezligi ve akil disiligiyla "doga"ya yakinken, erkek "akil"i temsil eder. Uygarlik da Akil'in Doga üzerinde egemenlik kurmasiyla ya da Doga'yi zaptetmekle kurulur."

Hani birşeylerin ters olduğunu hissedersiniz ama bunu tam ifade edemezsiniz ya, bu konuda benimde hissettiğim sey bu. Ancak, bir deneyim bakayım ifade etmeyi:

1. Doğanın asıl varlığı, kadındır.

2. Erkek ise, gücüyle ya da "aklıyla" kadını ve çocukları korur.Bir tür doğanın güvenlik görevlisidir.

3. Bu nedenle evrimi de ona göre olmuştur.

4. Eğer ileride erkeğe gerek kalmazsa, evrim, erkek cinsini de ortadan kaldıracaktır.


Belki de bu nedenle erkek doğaya karşı gelerek, kendini evrenin asıl olan yaratığına dönüştürdü.Bu işte bir hile sezinliyorum.


Yukarıda açıkladığım nedenlere binaen, kadın erkek eşitliğine değil, kadının üstünlüğüne inanıyorum. Bu nedenle hemcinslerim beni aforoz edebilir ama gerçek bu...
Old 18-10-2006, 10:33   #14
gerunsal

 
Varsayılan

Sayın Kayar; Sayın Yılmaz ve Sayın Korayad;

Hepinize öncelikle ve içtenlikle teşekkürlerimi iletiyorum. Bu sohbet en azından benim için gerçekten de bir ders havasında geçiyor. Şahsınız nezdinde gruptan öğreneceğim çok şey olduğuna ilişkin ikinci iletimdeki öngörümde ne kadar haklı olduğumu çok daha iyi anlıyorum .

Sayın Kayar;

Sayenizde toplumsal cinsiyet -gender- kavramının daha önce bilmediğim bir çok yönünü öğrenmiş oldum. Ancak bu hususta özellikle dikkatimi çeken baştan beri dile getirmeye çalıştığım fikirlerimde büyük bir değişiklik yaratmaması oldu. Toplumsal roller açısından cinsler arasında tarih boyunca varlığı kabul edilmiş olan farklılıklarında giderilmesinin yolunun bu farklılıkları körükleyecek bir tutum olmaması gerektiğini düşünüyorum hala. Şu an yaratılış-varoluş gereği eşit olan iki cins arasında daha sonradan toplum nedeni ortaya çıkan farklılıklar ancak cinsler arasında baştan gelen eşitliğe göre hareketle giderilebilir. Toplumun -ya da Sayın Korayad'ın belirttiği üzere doğanın- her iki cinse de yüklediği rollerin eşitlenmesi ancak başta kabul edilecek eşitlikle giderilebilir. Ve toplum zamanla bu eşitliği içselleştirip kendi baskısını ortadan kaldırabilir.

Bakınız cinsler arasında var olan durumun kaynağı her ne olursa olsun ortadan kaldırılması ancak baştaki durumun kabulu ile mümkün olabilecektir. Çünkü aksi durum her iki cins aasında ve toplum nezdinde başaçıkılmayacak sorunların oluşmasına gebedir. Kişilerin ilkel yaşamdan gelen ve tamamen doğadan aldıkları kendini koruma içgüdüleri de bu durumun meydana gelmesinin en büyük nedeni olacaktır. İletinize kaynak sayın Profesörün yazısının son paragrafında altını çizdiği kısır döngünün çözümlenmesinin en temel yoluda kişilerin doğuştan taşıdıklarını kendilerine hatırlatmakda geçeceğini aksi durumun sonuç için doğru yol olmayacağını düşünüyorum.

Sayın Yılmaz;

Kuzey ülkelerinde yapılan uygulamaların doğru yol olduğunu asla düşünmüyorum. Zorlamalarla yapılanın uzun süreç içerisinde istendik sonuçlar doğurmasının olasılığı çok düşüktür. Kadın herşeyden önce önünde hukuki bir engel olmadığı için kendi hakkını kendisi korumak ve peşinde koşmak durumundadır. Eğer karşı cinsi böyle bir durumda karşısına çıkacak olursa o zaman hukuki açıdan alınması gereken önlemler düşünülebilir .Ancak bu önlemlerin hiçbiri ayrımcılığa neden olanlar olmamalıdır. Kişilerin mutlak eşitliğe dayanan sistem içerisinde varlıklarının devamı sağlanmalıdır. Bunun yolu ise kişilere başta olan gibi eşit haklar tanımak ve bu haklara karşı yapılan herhangi bir saldırı da koruma altına almaktan geçer. Ancak kimse birr hak kullnamazken ve herhangi bir hakka karşı girişilen saldırı olmaksızın bu korumanın yapılması başta temel hukuk mantığı ile çelişki oluşturmaktadır.

Fulya Hanım'ın içinde bulunduğu duum kendi çelişkisinin yansımasından başka nedir? Başından beri bahsettiğimizin aksine, Sayın Kayar'ın son iletisinde ayrıntılı olarak açıkladığı toplumsal rollendirmenin aksine tüm istediklerini elde etmiş ancak yine de kendisine yapılan bir haksızlığı siğneye çekebiliyorsa, kendi hakkını kendi aramkatan acizse bu konuda artık toplumun pek de yapabileceği olmadığını düşünüyorum...

Sorunuza ilk başta verebileceğim tek cevap toplumun kadına biçmiş olduğu kadınlık kıyafeti olurdu. Ancak Sayın Kayar'ın iletisi ile bu konuda artık çok daha fazla kelam edebilirm. Lakin buna pek gerek olmadığı kanısındayım.

Sayın Korayad;

Öncelikle bir hemcinsiniz olarak sonra ise insanların hiçbir ayrıma tabi olmadan eşitliğine inanan biri olarak sözleriniz beni sadece gülümsettiği ... Sohbete kattığınız yarı romantik hava için teşekkürler. Ancak bahsetmiş olduğunuz evrimin doğal değil toplumsal olduğu açıktır. Doğadaki cinsiyetlerin rolleri ele alındığında bu çok daha açık ve net olarak ortaya çıkacaktır. Hayvanlar arasında insanlardakine benzer bir erkek rolü sadece istisnai bir durumdur. Genel olduğu üzere yavruyu koruyan ve yaşamını sağlayan annedir... Halböyle olmakla karşı cinsimizin üzerimizdeki üstünlüğüne ilişkin savınız dayanaksız kalmaktadır...

Saygılarımla..
Old 18-10-2006, 12:26   #15
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan Topumsal cinsiyet

Sn.korayad'a kendi adıma teşekkür ederim, tartışmacı sayısına arttırdı.
Sn.Kayar'ın toplumsal cinsiyet üzerine yolladığı metin geçekten tüm tartışmaya ışık tutan nitelikte.

Sn.korayad, mesajında, benim Hume'dan mealen alıntıladığım doğa-akıl/kadın-erkek ikiliğinin üzerinde durmuş ve kadını doğanın varlığı, erkeği bu varlığın koruyucusu saydığını belirtmiş. İşte toplumsal cinsiyet meselesi tam da burada düğümleniyor.

Kadın = doğa, akıl-dışılık; erkek=müdahale, akıl. Tüm bir batı felsefesinin kadın-erkek ayrımına yüklediği anlamın özeti gibi. ( Bu nedenle daha evvelki yazımda Hume'un belirlemesini aktarmakta bir beis görmemiştim.)

Sn.gerunsal'ın yanıtında, evrimin doğal değil, topumsal olduğu yolunda bir açıklama var. Buna ne kadar evrim denir, emin değilim. Ancak, mesele doğa/doğal olan değil, öğrenilmiş/toplumsal olan bence de. Yoksa cinslerin birini üstünlüğü temeline dayanan bir görüş ister istemez faşizan olmanın tuzağına düşecektir.

Sn.gerunsal'a birkaç yanıtım olacak, tabii toplumsal cinsiyet ekseni üzerinde sunacağım yanıtlarımı.

Kendisi, Sn.Kayar'a hitaben yazdığı ilk paragrafta, cinslere yüklenen rollerin eşitlenmesinin "başta kabul edilecek eşitlik" ile giderileceğini belirtmiş.Ben bu "başta" ifadesini tarihsellikle birlikte ele almak istiyorum.Böyle bir eşitlik ya da "gender" anlayışı tarihsel süreçte kabul edilmediğine göre, hangi başa nasıl döneceğiz. Bu başlangıç bizim üşünce düzeylerimize ilişkin bir algılama mı? eğer öyle ise, Sn.gerunsal alınmasın, bu çözümü ya da öneriyi biraz naif buldum.
Tarihsel olarak "başta" kabul edilmemiş bir eşitlik ( toplumsal sözleşme teorilerini ve feministlerin bu teorileri nasıl yaylım ateşine tuttuklarını hatırlayın) ile bu sorunu çözümü, ancak zaman makinesinin icadı ile mümkün olabilir.

Sn.gerunsal'ın ne dediğini çok iyi kavrıyoruz, aslında: Kadınlar kendilerini erkeklerle eşit olarak görmedikleri sürece, gerçekte bir eşitlik olmayacak! Çok doğru, samimiyetle katıldığım bir görüş. Ancak, bu görüşün yaşama geçirilmesi yolundaki yöntemlerimizde anlaşamıyoruz. Biz ( ben ) pozitif ayrımcılık ile bir yol alınabileceği görüşündeyim/z. Sn.gerunsal, kendi görüşü içinde bir tutarlılık sergileyerek, bu ayrımcılığın aslında ,kadının korunmaya muhtaçlığının bir sağlaması olduğunu belirtiyor. Feminist gruplar arasındaki tartışma da tam bu yönde. Ancak, önümüzdeki toplumsal engeller, yardımsız aşılabilecek türden değil. Kendimizi "eşit görmemizle" sorun bir anda çözülmüyor, maalesef.

Sn.gerunsal, kişisel olarak kadın-erkek eşitliğine inanıyor. Buna inanan çok sayıda insan olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak, bu "birçok" sayısı, yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan geleneğe, geleneğin "yeniden icadına", kadın kavramının içini dolduruluş biçimine karşı durmak için yetmiyor, yetemiyor. Eşitliği sağlamak için, yüzyılların geri kalmışlığının yarattığı durumu biraz olsun giderebilmek için biraz avansa ihtiyacımız var.

Çok uzun yazdım, tartışmanın gideceği yere göre başka şeyler söyleme hakkımı saklı tutarım
Saygılar.
Old 18-10-2006, 14:58   #16
gerunsal

 
Varsayılan

Alıntı:
Ancak, mesele doğa/doğal olan değil, öğrenilmiş/toplumsal olan bence de. Yoksa cinslerin birini üstünlüğü temeline dayanan bir görüş ister istemez faşizan olmanın tuzağına düşecektir.

Sayın Yılmaz;

İşte bu!!!

Üstadım günlerdir demek istediğimi en güzel haliyle özetlemişsiniz. İster yaradılışa inanın ister herhangi bir sebep nedeni ile varoluşa... Kadın ve erkeğin ilk yaratıldığı ya da varolduğu andan itibaren toplumsal hayata geçişle birlikte eşit haklara sahip olması gerekliliğinin bu haliyle her iki cinsin de eşit olduğu konusunda sanırım hemfikiriz. Yani doğal olan; doğanın kanunu bu... Ancak çeşitli dönemlerde çeşitli sebeplerle toplumlarımız bu gerçeği göz ardı etmişler. Cinsiyetlere beli başlı roller vermişler. Kimisi kadını eve hapsetmiş, kimisi tüm egemenliği onlara verip erkeği sadece üreme ihtiyacının doğal nesnesi olarak kullanmış... Kimisi kadındaki anaçlığa doğurganlığa hayran kalmış işbu sebepten ötürü kutsamış onu; hatta işi daha da ilerletmiş tanılarının bile kadın olduğuna kadar getirmiş işi... Bir diğeri erkeğin doğaya egemenliğine; fiziksel gücüne ve usuna gönül vermiş, kadındaki doğurganlığı hiçbir kutsiyedi olmayan sadece biyolojik bir neden sonuç döngüsü içinde varolan bir durum olduğunu görmüş işbu nedenlerle ataerkil toplum ideasının toğumlarını saçmış toplum üzerine...

Mensubu olduğumuz toplumda bu yolu izlemiş işte... Ancak her iki yolunda doğal olmayan olmadığını yeni yeni fark ediyor... Çok güzel söylemişsiniz sorun doğal olanda değil öğrenilmiiş/toplumsal olanda diye... Sorun öğrenilmiş olandaysa çözüm doğal olana dönmek değil mi?

"Başta" dan kastım kronolojik bir söylem değildi. Ki öyle kabul edilse bile bu insanlığın başlangıcı kadar eskiydi o zaman. İnsanların birbirine gerek cinsiyet gerekse de başka nedenlerle üstünlük kurmadıkları kadar; insanların daha toplumun kendilerine çizdiği rolü öğrenmedikleri kadar eski bir "baş"tı kasdettiğim... İsterseniz yazılı tarihlerin çok öncesine gidin isterseniz daha yeni yeni konuşmaya başayan bir kız ve erkek çocuğunu gözönüne getirin. Çünkü her iki durumda tüm doğallıkları ile orta da işte!!!

Avans konusuna gelincee ... Aman üstadım yapmayın, lütfen, ne haddimize ... Siz -şahsınızda tüm hemcinsleriniz- öncelikle oyuna başlamayı kabul edin hakkınızı aramaya başlayın... Avans almadan da bu maçı berabere bitirebileceğimize inancım sonsuz...

Geleeği ve toplumları insanlar yaratır. Onlarıda ancak insanlar değiştirir. Eğer bizler kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığını tüm topluma en uygun dili kullanarak anlatır onların kazanılmışlarına tecavüz ederek değil daha iyisi için bu kazanılmışlardan kendi rızaları ile feragat etmelerini sağlayarak soruna yaklaşırsak çok daha kısa sürede çok daha büyük işler başarmamız kaçınılmazdır...

saygıyla
Old 18-10-2006, 18:49   #17
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Selamlar,

Çok seviyeli bir tartışma...Ben de kapıdan kafamı uzatıp bir şeye dikkat çekmek isterim.

Üretim ilişkilerine değinen olmayacak mı? Üretim ilişkileri, toplumsal üst yapı kavramlarını "belirlediği" gibi; kadın erkek ilişkilerini de belirlemiyor mu? Buna değinmezsek söyledikleriniz biraz havada kalmıyor mu?

Saygılarımla
Old 18-10-2006, 20:14   #18
av.ilyasmeral

 
Varsayılan

Hayatımda tanık olduğum en zevkli tartışma
belki konu bütünlüğünü bozacak nıtelıkte ama yınede tanık olduğum bir olayı aktarmadan edemeyeceğim.
Eminonunden tramvaya bindim okula gidiyordum. ieet'de yolculuk yapanlar toplu taşıma araçlarının domates koysan salça olacak kadar kalabalık olduğunu bılır. orta yaşlarda bir bey cama yaslanmıs ustten sarkan o seylerden ( af buyurun isimini bilmiyorum biri soylerse...) birine tutunmus gıdıyor. o esnada tramvaya bi genc kız giriyor tutunacak bırseyler arıyor etrafında bulamıyor adama yonelıyor bakıyor kı hem cama yaslanıyor hemde birseylerden tutunuyor... o anda genç kız basıyor feryadı ama ne feryat duyanlar kızın taciz edildiğini sanacak. cümleyi aynen aktarıyorum ''utanmıyormusun be adam hem cama yaslanmıssın hemde tutacaktan tutuyorsun.''
genç kız dişiliğini çok şahane kullandı bravo
şimdi ben şunu sormak istiyorum oradaki adamı koruyan bir hak varmıdır varsa hangi kategorıye giriyor. bildiğim kadarıyla erkek hakları yok
Old 18-10-2006, 20:59   #19
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Ergin

Hoşgeldiniz)

Alıntı:
Ben de kapıdan kafamı uzatıp bir şeye dikkat çekmek isterim

Kapı aralık değil,açık.

Sizin satırlarınızı bu alanda görmek herkes için büyük keyif olacak.

Saygılar
Old 20-10-2006, 07:53   #20
halit pamuk

 
Varsayılan

Merhaba,

Sayın Gerunsal,

Ben sizin gbi düşünmüyorum, "Bilinçli toplum yaratılırsa herşey düzelir", böyle birşey olabileceğini düşünmüyorum.Çünkü,insanın tarihine, toplumsal gelişmeye ve doğaya bakın.Herşey güç ilişkisi ilişkisi üzerine kurulmuştur.Güç ise iktidarla olur. İktidar ise, erkektir.Erkeklikle özdeşleşmiştir.

Erkekler hiçbirzaman bu güçlerinden feragat etmez,etmiyecektir.Kadınları sömürecek,üzerinde hegomanya kuracaktır.

Kadınlar ise neyapacak? Şu erkekleri bir akıllandıralım mı? diyecekler...
Bence yaptıkları mücadele haklı ve yerinde hatta eksik. Güç karşısında Erkekleştikleri dahi oluyor.Bu kadınları daha da kişiliksizleştiriyor.

Etrafımdaki kadınlarda bunu o kadar çok hissediyorum ki, bu bana rahatsızlık veriyor.Yani güç karşısındaki zavalılıkları...

Sayın Law Student'in bahsettiği olaydaki kadının gücü de işte bu zayıflığından gelmektedir.Çaresiz bir insanın yapacağı bir şey bu.

Yani Kadınlar haksızlığa uğramaları durumunda, oturup şu toplumu bilinçlendirelim diyeceklerine, mücadele edip haklarını savunabilir(insan olmasından kaynaklanan hakları) bir Habibe Yılmaz Kayar olabilirler.

Belki birçok insan için abartı olabilir Çok zor ama Erkek iktidarını yıkmaya çalışabilirler...
Düşünün, işçi ile işveren eşit haklara sahip olacak, böyle birşeyin imkanı var mı?( örneğin, bana sosyal demokrasi gibi sululaştırmış sistemler boş görünür,çok iyi görmüş,adam, mesele işçinin iktidarı ele geçirmesi, ya değilse, sistem aynı kalsın ezilenlere biraz daha hak verelim, böyle bir şey saçmalık olmaz)
Old 20-10-2006, 10:26   #21
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan Sorunu anlamak

Sn.Ergin'in uyarısı gerçekten tam yeri tam zamanı sloganındaki gibi olmuş. Toplumsal cinsiyet/üretim ilişkileri arasındaki bağı kurmak, sorunu anlamak açısından kaçınılmaz.

Ama öncelikle kendi adıma, bu tartışmanın "bir gün yolda giderken..."leri dönüşmesini istemediğimi ifade etmeliyim. Bence burada toplumsal cinsiyeti kavramlar üzerinden tartışmamız hem tartışmanın düzeyini koruyacak hem de sorunun magazin-dışı boyutta anlaşılmasını sağlayacaktır. Yoksa, haklısınız, iktidar çok odaklı bir yapıdır ve yaşantımızın her düzeyinde hissedilir. Ancak, odakları çoğalttığımız zaman büyük resmi gözden kaçırma ihtimalimiz var. Bu nedenle Sn.Ergin'in işaret ettiği üretim ilişkilerini de tartışma kapsamında açmakta fayda var. ( Hemen bu küçük parantezle bir görüşümü ekleyeyim : sorun sadece üretim ilişkileri ve kadının ekonomik bağımsızlığı ile çözülecek gibi de değil, bence. Bağımsızlık sorunu ayrıca ele alınması gereken çok boyutlu bir yapı.)

Aslında Sn.gerunsal da Sn.korayad da ayrıntıya girmeden bize üretim ilişkileri ile ilgili küçük ipuçları verdiler. Sn.gerunsal'ın tekrarladığı "mutlak eşitlik" ( ki ben içini nasıl doldurduğu konusunda çok emin değilim) ile Sn.korayad'ın erkeğin koruyucu-gardiyan görevini üstlenmesi bir anlamda işbölümü ilişkilerine de bir yollamadır, benim gözümde. Eşitlikten bahsettiğimizde, üretim sürecinde yer alma konusundaki eşitliği de kapsayan bir kelam ediyoruz, zannındayım. Koruyuculuktan bahsettiğimizde,kadının "doğa"sına uygun davranarak evde oturması gerektiğini bile düşünebilirim Neyse şaka bir yana, kadınların endüstri devrimi ile birlikte aldıkları yol tabii ki azımsanacak türden değil.

Savaşın erkek nüfusunda yarattığı azalma nedeniyle kadınların çalışma hayatına girmesi Mary Wallstonecraft gibi süfrajet'leri ortaya çıkardı. Kadınların artık üretim ilişkileri içinde yer alması erkeklere eşit haklara sahip olmalarının ( özellikle süfrajetlerin üzerinde durduğu oy hakkı) en önemli tetikleyicisi olarak düşünülmeli,elbette.

Üretim ilişkileri biçimleri ile kadının sömürülmesi arasında bir bağ var, kuşkusuz. Feministler, kapitalizm öncesi-feodal, kapitalizm, sosyalist üretim ilişkileri içindeki kadınlarla ilgili o kadar çok söz söylediler ki, burada bunları iki satırda anmaya çalışmak, bizi indirgemeciliğin tuzaklarına düşürecek,ister istemez. Yine de bu tuzağı göze alıp birkaç kelam etmek isterim.

Kapitalist sistemde kadının emeği ev içine hapsedilmiştir ve üretim açısından ev içi emeğin bir değeri yoktur. Bu tür emek, ikincilden de ikincil bir destek sayılmaktadır. Parasal bir karşılığı olmayan ev içi emek, aslında bir emek bile değil, kadının bir "vazifesi"dir. Kapitalizmde, üretken olan erkektir. Kadınların fabrika işçisi olarak çalışma hayatına girmelerinden sonra da durumun değiştiği söylenemez,doğrusu. Fabrikalarda çalışan ilk kadınların buralarda çalışabilmesinin önemli bir nedeni de "ucuz işgücü" sayılmalarıdır. Bugün hala aynı durum devam ediyor. Kadının emeği en rafineleşmiş alanlarda bile en azından maliyet bakımından kuşkuyla karşılanıyor. Kadınlar doğurur, işe gelemezler; emzirir, işe gelemezler, 100'den fazla kadın işçiniz varsa kreş açmanız gereklidir vs.vs.( ben, regl olduklarında sinirli oluyorlar, çalışma barışı bozuuyor diye saçmalayan bir işveren tanıyorum,mesela.) Bunlar işverenler için ek maliyet olduğu gibi, kadınlar işe gelemediği zamanlara ilişkin bir alternatif maliyet dahi doğururlar. Özellikle üzt düzeyde çalışan kadınların işi daha zordur, çünkü görevleri gereği onların işyerinde bulunmamalarının maliyeti daha yüksektir.

Sosyalist üretim tarzında ise kadınlar çalışma ve politikada yer alma konusunda teşvik edilirler. Ancak, aile ve çocuk bakımı hala kadınların üzerine yıkılmış bir "vazife"dir. Burada da toplumsal cinsiyet olarak kadına yüklenen anlam çok değişmemiştir, esasen. Nitekim, sosyalist toplum uygulamalarına bakıldığında kadının statüsünün daha iyi olmadığı görülecektir. Aslında, feministlerin bu alandaki eleştirileri çok fazladır ve bunlardan biri de Marx'ın kadın sorunu ile ilgili çözümler üretememiş olmasıdır.

Feminizmin bir devlet sistemi önerisi yoktur. Feminist görüşler, liberal, sosyalist,marxist çözümlere eklemlenmekte ve bu sistemler içerisinde sorunlara çözüm aramaktadırlar. Ancak, "biz kızlar" genellikle sorunun üretim ilişkilerinin çözümlenmesinden de derin bir yerde yattığını düşünürüz ( en azından bizim kızların tartışmaları bu yönde, diyebilirim.)

Sn.Ergin'in görüşlerini merakla bekliyorum. Tartışmayı daha olumlu bir noktaya taşıyacağına inancım sonsuz.

Saygılar.
Old 01-11-2006, 17:33   #22
Diplodocus

 
Varsayılan Feminism Vs Militancy

Mademki bircok yabanci kokenli kelimeler Turkce'mize girmis, bende yazmimin basligina kokeni 'Latince'den' gelme 3 kelime koyarak baslayayim dedim tartismaya!

Su satirlarin yazildigi siralarda bu konuda yorumlar yapmis, uyelerinizin hepsinin yazdiklarini okudum.Genelde cikardigim sonuc, katilimci uyelerinizin "cogunlugunun" konuya duygusal bir yaklasimla egildigini sezmis olmamdi. Batida belki 1960'larda baslayip, bugun 'demode' olmus diyebilecegimiz bir "Tartisma Yontemi" hala Turkiye gundeminde populerligini koruyor!Gonul arzu ederdi ki, bu konu cok daha ust ve ileri seviyelerde tartisilabilinseydi!

Once yazimin basliginda kullandigim "Latince" kokenli 3 kelimeye aciklik getireyim:

Feminism:"Kadin'in toplumda esit haklara sahip olmasini, (cinselligi acisindan) ele alarak “Dusunce Yoluyla" savunma eylemidir.

Vs. (versus):Karsi (ornegin herhangi bir fikre, dusunceye veya eyleme karsi olma durumu)

Militancy:Bir fikir ve dusunceyi isyankar,agresif ve kati metodlar (Mutlaka Kaba Kuvvet Kullanilmasi Sart degil) kullanarak karsi tarafa kabul ettirmeye calisma yontemi.

Burada yazimin basliginda kullanmis oldugum bu 3 kelimenin sadece 2 tanesi uzerinde duracagim."Feminism"e karsi(vs) "Militancy" yani bu iki kelime ve kavramin arasindaki farklari incelemeye calisacagim.

Maalesef,Turkiye'de cogu kimse hala Feminism'i kadin karsitligi olarak algilayabilmektedir.Yukarida da izah ettigim gibi, Feminism, kadin haklarini toplumda esit olarak savunma hareketinden baska anlami olmayan son derece 'masum' bir kelimedir.Feminism gercek anlami ve ruhu itibariyle kadinin erkege karsi ustunlugunu ne iddia eder, nede boyle bir fikir ve eylemi destekler.Eger Feminism kelimesi burada yanlis algilanip ve anlasilip kullanilmazsa,bir erkek'de Feminist oldugunu rahatlikla ve normal olarak iddia edebilir ve bununda hic bir sakincasi yoktur.Son derece guzel ve kanitlanmis bir ornek vermek gerekirse,Turkiye'de ilk kez kadin haklari ve esitliginin temelini atmis Ataturk'te bir Feminist idi.Lutfen sasirmayin!Sizi sasirttimsa, lutfen yukarida yapmis oldugum 'Feminism'in tarifine bir daha bakin!Daha emin olmak istiyorsaniz, Webster, Collins ve Oxford "Ingilizce'den Ingilizceye" lugatlarina goz atin.Bu arada bende kendimin,(Bir Erkek Olarak) bir Feminist oldugumu, yani kadinlarin da erkekler kadar esit haklara sahip olmasi gerektigine inandigimi, ictenlikle ve iftiharla soyleyebilirim.

Feminism denince derhal yasalari elestirenler, yasalari sorumlu tutanlarda maalesef cikiyor aramizda!Halbuki, Turkiye'de kadini "Ikinci Sinif" olarak gormeye neden olacak her hangi bir yasaya sahsen rastlamadim.Hukukcu uyelerimiz gayet tabi, bu konuyu cok daha iyi bilirler fakat Turkiye'de kadinin egitimine veya secme ozgurlugune sahip bir meslek edinmesine engel konulduguda gorulmemistir.29yil 6 aylik bir aradan sonra ilk kez 2000 yilinda Turkiye'ye dondugumde, kaldigim 2 yil zarfinda dikkatimi ceken ilk sey Turk kadinlarinin cok daha cesur, 60'lara, 70'lere oranla cok daha egitimli olduklari gercegiydi. Turk ordusunda pilot olmaktan tutunda,ozel sektorde banka mudurlerine, doktorlardan sirket yoneticilerine kadar hemen her meslek dalinda kadinlarin aktif olarak rol alabildiklerini gorebilmek mumkun Turkiye'de.Ulkede yasamis olan, ve uzun yillar Turkiye'yi devamli ziyaret etmis, karsilasmis ve tanismis oldugum yabancilarin da gorus ve gozlemleri benimkimden farkli degildi.Demekki degisen dunyayla birlikte Turkiye de bir nev’i degismis dogal olarak!

Yalniz unutulmamasi gereken bir gercek daha var ortada.Bu yukarida kadinlar icin saydigim olumlu gozlemlerimin sadece Turkiye'nin sehirlerinde, bilhassa buyuk sehirlerinde goze carpmasiydi.Turkiye nufusunun en az %50sinin koylerde yasadigi, koy kulturuyle sehirlere goc edenlerin cok buyuk cogunlugunun sehir yasamina intibak edebilmekte zorlandigi, hatta basarisiz kalindigi bir Turkiye'de kadin haklarinin yururlukte olan yasalara ragmen, genis kapsamli bir sekilde ulkenin en ucra koselerinde de tatbik edilebilecegini beklemenin, iddia etmenin, “Turkiye Realitesiyle” bagdasabilmesi mumkun degildir.

Bir ulkede kanunlar tasarlanip yururluge konmadan once, o ulkenin sosyolojik, kulturel, ve moral kavramlari yapisi baz olarak alinir.Bu bakimdan ulkelerin yasalari toplumlarinin yapilarina gore oldukca buyuk farkliliklar gosterebilir.Bunun dogal sonucu olarakta cikartilmis yasalarin pratik'te bir fonksiyonu olamayabilir.Turkiye bu bakimdan bir prototip olarak gosterilebilinir.

Turkiye'deki yasalar yururlukte olsa dahi, toplumun bircok kesiminde ters tepkilere neden olabiliyor.Ornegin, bir bekar kadinin erkek arkadasini, bir bekar erkegin de kadin arkadasini ziyaret etmesi Turkiye de yasallasmis olmasina ragmen, toplumun "bazi kesimlerinde" hala tabu olarak gorulmektedir.Bunun dogal neticesi ise "Sosyolojik Baskilar" ve kisi ozgurlugunun devlet kontrolundan cikmasi oluyor.

Gelelim "Militancy" kavraminin daha genis anlamda aciklanmasina:

Yine yukarida belirttigim gibi Militancy’nin kavramini” Bir fikir ve dusunceyi isyankar,agresif ve kati metodlar kullanarak karsi tarafa kabul ettirmeye calisma yontemi” olarak tanimladim.Bunun icin mutlaka kaba kuvvet kullanilmasinin da sart olmadigini belirttim..Belirtiyorum ki yanlis anlasilmaya neden olmamak icin!

Oncelikle, bundan 25 yil kadar once Ingiltere’de yasanmis ve aylarca kamuoyunu mesgul etmis bir olayi ornek olarak vereyim:

Sigorta sirketleri kisilerin hayatini sigorta ettiklerinde kadin-erkek ayirimini mutlak surette yaparlar. Sebebine gelince, istatistikler gostermistir ki kadin genelde erkekten daha fazla yasadigindan dolayidir. Ornegin, batida kadin ve erkek ayni yastalarsa, her ikisininde sigara ictigini veya her ikisininde sigara icmedigini kabul edersek, kadinlarin hayat sigortasina odedikleri primler erkeklerinkinden cok daha fazladir.Basit bir ornek vermek gerekirse, sigorta sirketleri hayat sigorta primlerinde kadinlara cinsiyet’lerinden (Gender) dolayi 5 yil yaslarini kuculterek indrim yapiyorlardi o tarihlerde.Ve simdide yapmaktadirlar..Diyelim kadin 34 yasinda ise,“Cinsiyetinden Dolayi” yasi 29olarak hesaplanip erkege oranla daha avantajli oluyordu primleri odeme acisindan.

Gelelim diger sigorta cesitlerinden sadece bir baska amacli olanina;eger calisamayacak durum karsisinda bir sigorta alinma durumu soz konusu oldugunda, ornegin kisinin depresyon nedeniyle calisamayacak durumda olma ihtimali..Istatistikler gostermistir ki, kadinin depresyon gecirme riski erkeklere oranla cok daha yuksek oldugundan, kadinlarin bu cesit bir sigorta almalari erkeklere oranla daha fazla prim odemelerini gerektirmektedir.Iste o tarihlerde Ingiltere’de ‘Sozde Feministler” buna siddetle karsi ciktiklari gibi, meseleyi yuksek mahkemeye kadar cikardilar ve mahkemede sigorta sirketlerinin bayan avukatlari dahil, mahkemeye kadinlarin depresyona erkeklerden cok daha fazla egilimli olduklarini kanitlayarak ‘Sozde Feministlerin’ davayi kaybetmelerini sagladilar!

Simdi, bu olayi yuksek mahkemeye kadar tasimis bu kadinlara ‘Feminist’ diyebilir miyiz?

Yoksa bu “Sozde Feministleri’ gercek Feministler yerine Militant’lar’ olarak algilamak daha dogru ve gercekci bir yaklasaim olmaz mi?

Birde Sayin Yilmaz “Toplumsal Cinsiyet” kavramini ortaya atmis? Ve Sayin Kayar’da bu konuda bir tartisma baslatilmasini oneriyor! Sayin Yilmaz ve Sayin Kayar belki simdiye kadar hicbir yerde duymadigim “Toplumsal Cinsiyet” kavramina belki biraz daha aciklik getirirler tartisma baslamadan?

Sayin Ergin’in uretim konusunda yapmis oldugu cok kisa fakat son derece anlamli yorumuda aslinda tartismaya acilmasi gereken zevkli, informatif ve heyecanli olacagina inandigim bir tartisma konusu olacaktir! Ulkede kadinin uretime katki orani ile kadin icin aranan “Emansipasyon” (Ozgurluk) acaba dogru orantili midir?Ekonomik ozgurlugu gormezlikten gelebilir miyiz? Ekonomik ozgurlugune kavusamamis kadinla, ekonomik ozgurlugune kavusmus bir kadin esit olabilr mi toplumda? Kadin icin daha fazla aranan ozgurlugun siniri nerede tayin edilmelidir? Bu sorularin yanitlarini arastirip bulmak gerekir oncelikle.

Yazimi, Kadin-Erkek arasinda ki belirgin ayriliklardan sadece 10 tanesini belirterek bitirmek istiyorum:

1) Kadinin alkollu icki’ye dayanikligi erkege gore cok daha zayiftir.

2) Kadinlar maden ocaklarinda calisamazlar.

3) Kadinin fiziksel gucu erkege oranla cok daha zayiftir.

4) Kadin erkekle bir restoranta gittiginde (Cogunlukla) faturayi erkegin odemesini bekler.

5)Kadin evlenecegi erkegin mali durumunun iyi olmasini, hatta kadinlarin cogunlugu zengin bir erkekle evlenmek veya birlikte olmayi, yasamayi hayal ederler.

6)Kadinlar erkelere gore cok daha duygusal ve alingandirlar, daha cabuk aglarlar.

7) Ciddi bir iliskinin sona ermesinin kadin uzerinde ki etkisi erkeginkiyle kiyaslandiginda cok daha yikici olur.

8) Hormon dengeleri yerinde, hormon sorunlari olmayan kadinlarin cogunlugunda ‘Anne’lik Icgudusu’ vardir.

9)Kadinlarda ‘Babalik Icgudusu” yoktur!

10) Meme kanseri kadinlarin korkulu ruyasidir, erkeklerin degil.

Bu ornekleri cogaltmak mumkun ama simdilik burada kesiyorum.

Saygilarimla.
Old 01-11-2006, 22:43   #23
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Sayın Diplodocus, yazınızın neresini düzelteyim şaşırdım doğrusu.

Erkekler "feminist" olamaz. Ancak sempatizan olabilirler. Ben "gölge etmeyin, ihsan istemez" diyeceğim. Saygılarımla
Old 02-11-2006, 00:37   #24
Diplodocus

 
Varsayılan

Sayin Kanat, Feminism konusunda neler biliyorsunuz,lutfen bildiklerinizi site uyeleriyle paylasir misiniz?Belki hepimiz sizden yeni birseyler ogrenebiliriz.

Bu konuda bilgi ve bildiklerinizi sadece kendinize saklamayin lutfen!
Old 02-11-2006, 01:10   #25
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Diplodocus
9)Kadinlarda ‘Babalik Icgudusu” yoktur!

Erkeklerde "Analık İçgüdü'sü' var mıdır?

Saygılarımla
Old 02-11-2006, 01:16   #26
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Diplodocus
Sayin Kanat, Feminism konusunda neler biliyorsunuz,lutfen bildiklerinizi site uyeleriyle paylasir misiniz?Belki hepimiz sizden yeni birseyler ogrenebiliriz.

Bu konuda bilgi ve bildiklerinizi sadece kendinize saklamayin lutfen!

Nazikçe talep etmenize rağmen bildiklerimi yazmayacağım. Bu grubun yazışmalarına göz attığınızda "feminizm"le ilgili neler bildiğimizi, daha doğrusu feminizmdem ne anladığımızı görebileceksiniz. Biraz yoralım sizi.

Sayın Gemici sizden bir küçük alıntı yapmış, güzel yazmış. Saygılar
Old 02-11-2006, 02:26   #27
Diplodocus

 
Varsayılan Sayin Kanat & Gemici'ye

Sayin Kanat,'Feminism' kelimesinin 'Etimolojisini' arastirdiniz mi hic? Arastidinizsa oncelikle izahat buyurunuz site uyelerimize bu konuda.Meseleyi hizli yanitlarla gecistirmeye calismayin lutfen.

Sayin Gemici 'Erkeklerde analik icgudusu varmi dir?' diye bir soru yoneltmis.Olsaydi veya olmasina inansaydim, listeye bunu da eklerdim Madem sordunuz "Erkeklerde analik icgudusu yoktur" diye yanitliyorum.

Saygilarimla
Old 02-11-2006, 11:23   #28
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan Sn.Diplodocus'a yanıt.

Sn.Diplodocus,
Çıktı aldığımda üç sayfa tutan yazınızı dikkatle okudum. Bu yazı birçok anti-feminist unsurlar barındırdığı için yanıt vermenin anlamlı olacağını düşünüyorum. Yanıtlarımı madde madde sıralayayım :

1. Tartışma yöntemi hakkında ( militancy ) : Bu tartışmada kaşkırtma, kavgacılık ya da katı metodlar ( kaba kuvvet, pasif agresif metod vs.) olduğunu düşünmüyorum doğrusu. Sn.Gerunsal kadın hakkı değil insan hakkı dedi. Bizler de bu yarı soru yarı iddia doğrultusunda görüşlerimizi yazdık. Tartışmanın genel gidişine baktığımda "duygusallık" adına karşı tarafa/taraflara yaşatılan bir şiddet göremedim.

Demode olmuş bir tartışma yöntemi hakkında sözlerinizi de tam anlayadığımı düşünmek istiyorum. Özellikle, "sözlük araştırmacılığı" yöntemine başvurduğunuzu gördüğüm için yöntemle ilgili eleştirilerinizi siz daha fazla açmadan ciddiye almamam gerektiğini hissediyorum. ( His sözcüğü biraz duygusal gelebilir tabii. )

2. Feminizm tanımınız hakkında : Bir tanım yapmış ve tüm görüşünüzü bir iki sözlük etrafında şekillendirmişsiniz. Ancak, toplumsal cinsiyet kavramını daha önce hiç duymadığınızı da belirtmişsiniz. ( Bu hususta fazla açıklamaya gerek yok , Sn.Kayar iyi bir giriş yaptı zaten.) Toplumsal cinsiyet gender demektir, sanırım İngilizceye Türkçeden daha fazla hakimsiniz. Yazınızda gender geçiyor,ancak orada doğru ve bağlamında kullanılmamış, sizin yazınızda gender olan yerde sex ( cinsiyet ) olması gerekli. Sn. Ayşegül Kanat'ın erkekler feminist olamazlar görüşünü size biraz açıklayayım. Ama nasıl yapayım acaba? Basite indirgemenin tüm yanlışlığını göze alıp şöyle diyeyim : Bir patron işçi olmaz, işçi hakları sempatizanı olur ancak.

Feminizm tanımınızın biraz güdük kaldığını söylememe izin verin. Zira, feminizim üzerine o kadar çok söz söylendi ve o kadar fazla tartışma yapıldı ki ( umarım devam eder ) bu konu artık minik cümleciklere sığdırılamayacak kadar ciddi bir külliyat haline geldi. Feminizm mi,feminizmler mi tartışmaları eskidi bile ( demode demek istemiyorum tabii.) Feminizm hakkında bilgilendirmeyi kadın hakları çalışma grubunun birçok konu başlığı içinde bulabilirsiniz. Ancak, mesele feminstlerin buradaki site üyelerinin karşısında başöğretmen tavrı takınmaları değil, konuyla ilgilenenlerle birlikte "denklerin" arasında tartışma yapmak. Denklikten muradım kadın kadına değil elbet. Entellektüel bir denklikten söz ediyorum. Aksi halde tartışmanın heyecanı kalmaz. Eğer feminizm ile gerçekten ilgilenmek istiyorsanız, benim buradan size sözüm olsun, küçük bir giriş kitapları listesi hazırlayıp atarım.

3. Yasalarda kadının ikinci sınıf olmaması hakkında : Sizin şahsen rastlamadığınız neler neler var dünya üzerinde Sn.Diplodocus. Ben zinanın TCK'dan kaldırılmasına ilişkin Ankara kadın inisiyatifinde hatırlıyorum kendimi, ben fahişelere tecavüzde ceza indirimine karşı çıkarken de hatırlıyorum kendimi, ben bekaret kontrolüne karşı kadın platformunda bile hatırlıyorum kendimi. Bu örnekleri çoğaltmam mümkün. Yaşı benden daha ileri feministlere soracak olursak onlar daha neler neler hatırlarlar kimbilir. Hatıralarım eskidi mi? Hayır. Bugün, yarımkalmış yüksek lisansıma devam edebilseydim size sunabilecek bir tezim olabilirdi elimde : Yargı kararlarında feminist söylem analizi konulu bir tez hazırlamak istemiştim de tezi hazırlayabilmem halihazırda mümkün olamadı. Yani, geçtim mevzuatı, baktım uygulayıcıya ve hala bakıyorum neler neler söylüyorlar birçok kişinin şahsen tanık olmadığı bir bilseniz!

Sınırlı sayıdaki rafine gruplara bakarak genele ilişkin bir çıkarım yapmak mümkün değil esasen. Türkiye nüfusunun %50'sinin köylerde olduğunu ( ve bundan daha fazlasının köylü olduğunu ) belirtmiş ve eklemişsiniz. Kadın haklarının yurdun en ücra köşelerinde tatbik edilmesini beklemek Türkiye realitesiyle bağdaşmaz diye. Ben bekliyorum ve talep ediyorum Sn.Diplodocus. Sadece yurdumu değil Kenya'yı, Hindistan'ı , İtalya'yı , ABD'yi her yeri bekliyorum. Buna kısaca " Işıl'ın realitesi" diyebiliriz

4. Sigorta şirketi örneği hakkında : Sn.Diplodocus, sigorta şirketleri yarın karlarını maksimize edebilecekleri başka bir gerçek bulurlarsa onlara ilişkin her türlü istatistiği gazetelerde ve yargı makamlarında görmeye hazır olalım, derim. Meselenin kadın değil para olduğu yerlerde, başka istatistikler döner her zaman.

5. Belirgin kadın erkek ayrılıkları hakkındaki örnekleriniz hakkında : 10 adet örnek vermişsiniz. Bu örnekler modernin yeni tanrısı tıp bilimi, sigorta şirketi istatistikleri ve duygusal bazı belirlemelerden ibaret, sanki. Hepsine teker teker cevap vermek hoş bir zihinsel alıştırma olabilir mi emin bile değilim, ama başladık yazmayabir kere, devam edelim. Ben bu farkların belirtilmesini neye yaradığını hiç anlayamadım ama aklıma barlardaki matrak yazılar filan geldi ( Bir salatalık bir erkekten niye iyidir, alın size 50 neden, bira kadından niye iyidir alın size 50 neden gibi.)

a) Alkol : Evet, öyle olsun. Yani alkole daha dayanıklı olduğumuzu ispat edersek başımız göğe mi erecek, bilmiyorum.
b)Maden ocağı :Maden ocaklarının şartları iyileştirilmelidir. Bu şartlarda erkekler de orada çalışmamalılar. Teknolojiyi maden ocakları şartlarının iyileştirmesi için kullanmak gereklidir. Biz kadınlar ( türlü sebeplerle ) maden çıkaramıyorsak ne yapmalıyız? Maden kullanmayalım mı o zaman? Hiç erkek olmasaydı dünyada maden olmayacaktı filan mı denmek isteniyor????
c) Fiziksel güç : Evet, kas yoğunluklarımız farklı. Köylerden bahsetmişsiniz. Karadenizin herhangi bir köyün uğrasanız keşke, Kas yoğunluğu düşük olan kadınların kas yoğunluğu ve fiziksel gücü fazla olan erkeklerin yaptıkları işleri görmek ilginç olabilirdi.
d) Restorant - fatura korelasyonu : ??? Cevap dahi veremeyeceğim.Biraz amacını aşan talihsiz bir ifade olmuş bence.
e) Zengin erkekle evlenmek hayali : Restorant- fatura ile aynı anlam alanına aittir, aynı cevap geçerlidir.
f) Daha duygusal ve alıngan olmamız : O biraz toplumsal rol - gender dediğimiz konuyla alakalı oluyor, tartışması ayrı ve büyük bir konu.
g) Ciddi ilişkinin sona ermesi : Vallahi Sn.Diplodocus, "ayrılıklar aşka dahildir" Ciddi ilişkiden muradınız ne bilmiyorum ama, sevdiğim bir adamı kaybettiğimde üzülürüm ve yas tutarım. Yas tutmak sağlıklıdır, tutmayanlara öneririm.
h) Annelik içgüdüsü : O kadınlarda olmaz, kedilerde filan olur. Bir kadını 100 bebegin bulundugu bir küvez denizin ortasına yollayın kadın doğurduğunu kokusundan bulamaz ama kedi bulur. Artık ne diyeyim, annelik de başlı başına bir tartışma konusu. Anne : Melek mi yosma mı diye bir kitap var, okuyunuz tavsiye ederim.
ı) Babalık içgüdüsü : Hımm... Cok aradınız mı bunu?
i) Meme kanseri : Eh, bizde de prostat yok diyeyim de olsun bitsin bari.
Old 05-11-2006, 10:58   #29
Kavaz

 
Varsayılan

Sayın Diplodocus;
Aslına bakarsanız bu konu ile ilgili olarak da once bu kadar ayrıntılı yazılar okumamıstım.Dolayısıyla bu konuda blımsel anlamda bir birikim sahıbı değilim.Ancak yazınızı dıkkatle okudum ve her nekadar konu ıle ılgılı guclu bakıs acınız bana soyut geldı.Esıtlıgı,dediginiz gibi belirgin farklılıklara dayandırmanız gercekten cok ılgınc.Mesela;
"1) Kadinin alkollu icki’ye dayanikligi erkege gore cok daha zayiftir.

2) Kadinlar maden ocaklarinda calisamazlar.

3) Kadinin fiziksel gucu erkege oranla cok daha zayiftir."demissiniz.
Tamam o zaman,erkekler farklı olsun,maden ocaklarında calısın,alkole daha dayanıklı olun,fiziksel gucunuzde cok olsun.Bunlarla mutluysanız ve esıtlıgı bu sekılde değelendırıyorsanız ne dıyebılırım.Sanırım bu konunun uzmanları bunlardan cok daha otesını gorduklerı ıcın çaba sarfedıyorlar.Bır hak ıcın verılen mucadelerın(verdıgınız orneklere ıstınaden soyluyorum)bu belırttıklerınızle veya benzerlerıyle ılgılı olmadıgını dusundunuz mu merak ettım.Her neyse bu konunun devamının gelmesını cok ısterım.Cok keyıflı.Sımdılık susuyorum.Okuyup ogrenmeyı tercıh ediyorum.Zamanı gelınce bende konsacagım.Tesekkur ederım.Saygılar...
Old 02-06-2007, 14:32   #30
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadın/Erkek Ayrımsızlığı

--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlığın tarihi gelişimi içinde kadın ve erkeklere doğa,coğrafya,kültür etkileri ile farklı toplumsal rollerin yüklendiğini,duygularımızı bir kenara bırakarak düşündüğümüzde tespit edebiliriz.

Türk kültüründe kadının yeri saygın ve pozitif iken,İslam etkisi ile gerilemiş ve bugünkü acıklı duruma gelmiştir. Bizim toplum olarak bütünselsorunumz,kadın erkek ayrımı değil de, devletimizin vatandaşlarına karşı anayasal görevleri olan sosyal,kültürel,eğitsel gelişimlerini gerçekleştirmeleri ve maddi/manevirefaha erişmeleri hususlarındaki görevlerini yapmamış,yapmamakta olması ve böylece vatandaşlarını maddi,manevi,kültürel sefalete terketmiş olmasından kaynaklanan daha global sorunlardır,düşüncesindeyim.

Bu anlamda kadın,erkek,genç,yaşlı,hepimizin bu sefalet sisteminden zarar gördüğümüzü,bunun önüne geçmekle ilgili vatandaşlar ve hukukçular olarak devletin bu eksik politikalırına karşı savaş vermek ve asıl sorunun kaynağını tespit ederek görünürdeki hedef olan erkeklerin de aslında bu düzenin mağduru olduğunu düşünerek iki mağdur arasında bir çekişme görüntüsü ve duygusu yaratarak, asıl sorumluları hedeften çıkarmak ve bu anlamda yanlış yolda mücadele vermek olacağına inandığım ;

Ayrıca,kadın-erkek ilişkilerinin ve dengesinin insani ve bireysel değerlerine kavuşmamış iki insanın eksik iletişim ve hatalı yetişmeden kaynaklı psikolojik bir gerçeklik olduğunu,insani eksiklerini,yukarıdaki gerek ve gerekçelerle,kadın erkek ayrımı yapmadan tespit ederek anlamak ve çözmenin daha tamam bir bakış açısından,daha sancısız bir çözüm sürecine götüreceğini ve ayrıca bu sorunları iki cinsinbirlikteliğine ve mutluluk hedefine giden yolda gereksiz v ezarar verebilecek bir görüntü yaratacağını ve gereksiz bir çekişme duygusu yaratacağını düşündüğüm için bugüne kadar kadın veya erkek bakış açılı sorun çözmeyi denemedim. Aksine bütünleyici,birbirimizi ve yaşamı anlama esasına dayalı,gerekirse tarihsel kaynaklı rollerimize sahip çıkarak, mantıklı ve gerekli,ancak aşağılayıcı olmamak kaydı ile toplumsal rollerimizden rahatsız olmayarak,uyumu ve huzuru yakalamayı uygun gördüm ve önerdim. Tabii,bir de kadını sürekli ezilen,.geride,yıpranan ve yıpratılan bir görüntü ile işlemek mağduriyetimizi artırıcı ve hiç layık olmadığımız bu düzeyi şeklen işlemek oluyor.

Oysa ki,bireysel gelişim ve sorumluluklarımıza insan olarak sahip çıkma ve kendimizi geliştirme,bizi yok etmeye çalışan süreçlere değil,varetmeye dayalı özgüven ve gücümüze vurgu yapmayı daha politik buluyorum. Bunu kendim öyle uyguladım ve içimdeki insanı büyütmeyi,özgüven ve özsaygımı,her türlü negatif etkiye direnerek korudum,geliştirdim ve mağduriyetlerimi değil,benliğimi işledim. Faydasını gördüm.

Av.Hatun Olguner

Not:Yazanın izni ile yayınlanmıştır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İnsan Hakları Açısından Vatandaşlık Hakkı safa Hukuk Soruları Arşivi 10 13-01-2007 11:31
Mülkiyet hakkı ve miras hakkı Deunur Hukuk Soruları Arşivi 2 19-11-2006 20:44
Gizlilik hakkı Av.Habibe YILMAZ KAYAR Hasta Hakları Çalışma Grubu 0 13-10-2006 10:48
Geçit Hakkı moonliner Meslektaşların Soruları 1 25-11-2005 22:29
İntifa Hakkı vefa Meslektaşların Soruları 0 26-01-2003 15:42


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10307193 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.