Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İşçi alacağı davasında görev ve yetki meselesi

Yanıt
Old 28-08-2013, 13:01   #1
methiye

 
Varsayılan İşçi alacağı davasında görev ve yetki meselesi

Öncelikle iyi çalışmalar diliyorum,
Benim sorum şu:
İş sözleşmesinden kaynaklanan, işçi alacağına ilişkin dava Asliye hukuk Mahkemesi'nde normal alacak davası şeklinde 2011 yılında açılmış.Ayrıca dosya yetkisiz yerde açılmış fakat süre geçtiği için bu iddiada bulunamıyorum.

Bu dava iş mahkemesinin görev alanına girmiyor mu?Görevsizlik iddiasında bulunmalı mıyım, bulunursam kabul edilir mi? Buna ilişkin elinde yargıtay kararı olan bir meslektaşım var mı?
Not: Görevsizlik iddiam kabul edilir dosya iş mahkemesine taşınırsa, "yetki" meselesi de dava şartı olacak ve yetkisizlik iddiasında bulunabilecem.
Şimdiden teşekkürler...
Old 28-08-2013, 13:27   #2
avukat73

 
Varsayılan

dava açılan yerde iş mahkemesi yoksa asliye hukuk mahkemeleri iş mahkemesi sıfatıyla davayı bakar.
Old 28-08-2013, 14:11   #3
Lpolat

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım bilindiği üzere görevsizlik ve yetkisizlik itirazı varsa bu noktada mahkeme önce görevli
olup olmadığına bakar sonra yetki itirazına geçer ZİRA GÖREVSİZ MAHKEME YETKİ İTİRAZINI İNCELEYEMEZ

Olayınıza gelince görev kamu düzenindendir mahkemenin her aşamada bu kararı verebilmesi gerek
Ayrıca Dava iş Mahkemesinde açılsaydı dahi yetkisiz olduğunu düşünüyorsanız süreyi kaçırdım diye üzülmeyin Çünkü:
İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihteki davalının Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabilir.
İş Mahkemelerinin yetkileri kamu düzenine ilişkin olduğundan yetki itirazında bulunmamış olsa bile mahkemece kendiliğinden davanın her aşamasında gözetilmesi gerekir.


Size bu konuda yardımcı olacak bir Hukuk Genel Kurul kararını ekliyorum Saygılarımla

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasındaki “üyelik aidat alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.10.2008 gün ve 2007/557 E. – 2008/793 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26.5.2009 gün ve 2009/9896-14243 sayılı ilamı;
(“…Dava, 2821 sayılı Sendikalar Kanunun 61/2. fıkrası uyarınca açılan üyelik aidat alacağının faiziyle birlikte tahsiline ilişkindir.
Davacı sendika, davalı Ereğli/Kocaeli Belediye Başkanlığı ile aralarında toplu iş sözleşmesi bağıtlı ve yürürlükte bulunduğunu, davalının sözleşme gereğince işçilerin ücretlerinden kestiği aidatları ihtarnameye rağmen sendika hesabına yatırmadığını belirterek aidat alacağının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının birikmiş aidat borcuna ilişkin olarak daha önce dava açtığını ve kararın kesinleştiğini, aynı döneme ilişkin ikinci bir dava açamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davalı tarafından işçilerden kesilen ve davacı sendikaya ödenmeyen aidat miktarları yıl ve ay itibariyle bildirildiği davacının da bu miktara itiraz edilmemiş olması nedeniyle davalı tarafından gönderilen listedeki miktarlara göre davanın kabulüne, aidat alacağının ait olduğu aylardan bir ay sonra başlayacak en yüksek işletme kredisi faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Karar, davalı tarafından yetki itirazlarının, dava açıldıktan sonra yaptıkları ödemeler dikkate alınmadan karar verildiği gerekçesiyle temyiz edilmiştir.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 5. maddesine göre iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihteki davalının Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabilir. İş Mahkemelerinin yetkileri kamu düzenine ilişkin olduğundan yetki itirazında bulunmamış olsa bile mahkemece kendiliğinden davanın her aşamasıda gözetilmesi gerekir. Dairemizin 24.4.2009 tarih ve 9425-11511, 19.2.2008 tarih ve 2007/30633-2008/1051, 10.2.2009 tarih ve 2009/1089-1968 sayılı içtihatları da bu doğrultudadır. Bu nedenle somut olayda davalının ikametgahı mahkemesi olan Gediz İş Mahkemesi davaya bakmaya yetkilidir.
O halde dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir iken işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Dava, 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu`nun 61/2. fıkrası uyarınca üyelik aidat alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Özel dairece; karar yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, önceki hükümde direnilmiş; karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

Somut olayda; yetkili mahkemenin, İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesine göre mi; yoksa 818 Sayılı Borçlar Kanunu`nun 73/1. ve HUMK.`nun 17. maddelerine göre mi belirleneceği; varılacak sonuca göre davanın hangi yer İş Mahkemesi`nde görülmesi gerektiği noktalarında toplanmaktadır.

Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır;
Dava konusu talebin hukuki sebebi 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 61. maddesidir.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu`nun 63. maddesinin 2. fıkrasında, bu kanundan doğan bütün anlaşmazlıkların iş davalarına bakmakla görevli mahkemelerde çözümleneceği hükmü düzenlenmiştir.

İş Mahkemelerinin kurulması, yer itibariyle yetkisi, yargılama usulü, temyiz süresi gibi konular 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu`nda düzenlenmiş bulunmaktadır. Sözü edilen kanunda İş Mahkemelerinde davaların çabuk ve kolay görülmesi için özel usul hükümlerine yer verilmiştir. Kanunun 5. maddesine göre iş mahkemesinde açılacak davalar, dava olunanın Medeni Kanun gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili yer mahkemesinde de açılabilir. Aynı maddenin son cümlesinde “Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılamaz” denilmek suretiyle öngörülen yetki kurallarının sözleşmelerle değiştirilemeyeceği belirtilmiş bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunun 17.1.1950 tarih ve 1/542-27 sayılı raporunda söz konusu yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu ve öngörülen yetki hükmüne aykırı sözleşme yapılamayacağı; iş sözleşmelerinde veya işyeri iç yönetmeliklerinde başka yer mahkemesinin yetkili olacağının kararlaştırılamayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Madde gerekçesinden de açıkça anlaşılacağı ve tüm öğretinin üzerinde uyuştuğu husus, anılan kanunun 5. maddesinin işçi yararına düzenlendiğidir. Bunun içindir ki ekonomik gücü daha zayıf olan işçinin çalıştığı yerden ayrılmadan davaya katılması düşünülmüştür.
Türk Hukuk Öğretisinde de sözü edilen yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle sözleşme ile sadece ikametgâh veya işyeri mahkemesinin yetkisinin kaldırılmasının değil, bunların yetkilerine dokunmaksızın bir başka yer mahkemesinin yetkili kılınmasının da bu kurallara aykırılık oluşturacağı kabul edilmektedir (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Bası, İstanbul 2001, s.1022; MOLLAMAHMUTOĞLU Hamdi, İş Hukuku, 3.Bası, s.134; SÜZEK Sarper, İş Hukuku, 3. Bası, İstanbul 2006, s.92; ŞAHLANAN Fevzi “İş Mahkemeleri ve İş Yargılaması”, Cumhuriyetin 75. Yılında Endüstri İlişkilerinde ve Emek Piyasalarının Düzenlenmesinde Devletin Rolü ve İşlevleri, TEİD, III. Uluslar arası Endüstri İlişkileri Kongresi, 14-16 Ekim 1998, s.121; TUNCAY, Can, İş Mahkemelerinin Yetkisi ve Sözleşme Yasağı, YHD., C.I, Eylül 1969, S.9. sh.765;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 27.3.2968 ve 193-192 sayılı kararında da bu ilke benimsenmiştir.

Kamu düzeninden; korunma ve uygulamasında, toplumun büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları anlaşılmak gerekir. (Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Ankara, 1983, Yargıtay Yayını No:15, Sh.258).
Kamu düzeni, kamu menfaati düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzenidir. Aynı zamanda sözleşme serbestisinin sınırını tayin ederken, bu kavrama başvurulabilir (Becker H., Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ankara, 1967, Sh. 97).

İsviçre Federal Mahkemesi kamu düzeni kavramını şöyle; “Bir kuralın kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması, ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır şekilde zedelemesi zorunludur (Kaneti Selim, İsviçre Federal Mahkemesi`nin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara, 1968, Sh.22).” ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi 28.1.1964 gün ve 63/128 E. – 64/8 K. sayılı kararında kamu düzeni deyiminin; toplumun huzur ve sükûnunun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilatının muhafazasını hedef tutan her şeyi ifade ettiği, bir başka deyişle toplumun her sahadaki düzeninin temelini teşkil eden bütün kuralları kapsadığı sonucuna varmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 12.12.1990 gün ve 1990/3-527, 1990/627 sayılı kararında bir kuralın kamu düzeni ile ilgisinin ülkenin sosyal, ekonomik, ekinsel (kültürel) ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmesi gerektiği; sözü edilen gerçeklerin, kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ortaya koyması durumunda kuralın kamu düzeni ile ilgisinin mevcut olduğu ifade edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 28.11.1973 gün ve 609/959 sayılı kararında ise “kamu düzeni kavramı, benzer yönler olmakla beraber her ülkenin, o ülkenin kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel bir anlam taşır” hükmüne yer verilmiştir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun gerekçesinde mahkemenin yer itibariyle yetkisi konusundaki hükmün kamu düzenine ilişkin olduğu maddenin gerekçesinde açıkça ifade edildiğine ve 5. maddede belirtilen yetki kuralına aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu belirtildiğine göre kanun koyucu iradesine ters düşecek ve sözü edilen hükmün ihlali anlamına gelebilecek yorumlara değer verilemez Kamu düzenine ilişkin ve kesin olan yetki kuralına aykırı sözleşme yapılamaz. Mahkeme yetkisizliğini her zaman kendiliğinden gözetir. Taraflar da duruşma bitinceye kadar yetki itirazında bulunabilirler. Yani bu halde yetki itirazı ilk itirazlardan değildir.

5521 sayılı İş Kanunun 15. maddesinde yer alan; “Bu Kanununda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır” kuralından hareketle İş Mahkemelerinin yetkisi konusunda yapılacak sözleşmelerin geçerli olacağı kabul edilemez. Çünkü İş Mahkemelerinin yer bakımından yetkisi konusu 5521 sayılı Kanunda açık ve kesin bir şekilde düzenlenmiştir. İş Mahkemeleri Kanununun düzenlediği özel yetki kurallarında, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanmasını gerektirir bir boşluk veya belirsizlik bulunmamaktadır. İş Mahkemeleri Kanununda kamu düzenine ilişkin kesin yetki kuralı düzenlenmiştir.

Somut olaya gelince;
Davacı sendika, davalı işveren belediyenin, kendi nam ve hesabına kestiği üyelik aidatlarını ödemediğini ileri sürerek 2821 sayılı yasanın 61. maddesi gereğince, kesilen aidatların davalıdan tahsiline karar verilmesini dilemiştir.
Davalı işverenin aidat kesintilerini, davacıya ödemediği; davacı sendikanın merkezinin Ankara`da; davalı belediyenin ikamet adresinin ise Gediz/Kütahya`da olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Yukarıda anlatılanlar ışında, uyuşmazlık konusu olayda; davacı sendikanın aidat alacağının yasal dayanağı 2821 sayılı Sendikalar Kanunu`nun 61. maddesi olup, aynı Kanununun 63. maddesinde bu kanundan doğan bütün anlaşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtildiğine göre görevli mahkemenin yer itibariyle yetkisi o mahkeme için öngörülen özel yetki kurallarına göre belirlenmelidir. İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda özel yetki kuralları varsa öncelikle o hükümlerin uygulanması gerekir. Aksi halde 5521 Sayılı Kanun Konuya ilişkin yukarıda belirtilen yetki kurallarına göre davanın işverenin ikametgâhı sayılan yer mahkemesi dışında açılma imkânı bulunmamaktadır.

Ayrıca, delillere en kısa ve en kolay ancak davalı işverenin bulunduğu Gediz`de ulaşılabilir ve mahkeme tüm delilleri buradan daha kolay toplama imkanına sahiptir. Çünkü tüm deliller burada bulunmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere 5. maddenin amaçlarından biri de budur.
Sonuç itibariyle; davanın görüleceği yerin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Borçlar Kanunu`na göre daha özel düzenleme olan İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesine göre belirlenmesi; ayrıca İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesinin kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, davanın Ankara İş Mahkemelerinde görülmesi gerektiği yönündeki direnme kararı doğru görülmemiştir.

Bu nedenle: Aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulması gerekir.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oyçokluğu ile karar verildi.

Y.H.G.K. 17.2.2010 E.2010/9-52 – K.2010/89
Old 28-08-2013, 14:18   #4
Lpolat

 
Varsayılan

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasındaki “üyelik aidat alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.10.2008 gün ve 2007/557 E. – 2008/793 K. sayılı kararın incelenmesinin davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26.5.2009 gün ve 2009/9896-14243 sayılı ilamı;
(“…Dava, 2821 sayılı Sendikalar Kanunun 61/2. fıkrası uyarınca açılan üyelik aidat alacağının faiziyle birlikte tahsiline ilişkindir.
Davacı sendika, davalı Ereğli/Kocaeli Belediye Başkanlığı ile aralarında toplu iş sözleşmesi bağıtlı ve yürürlükte bulunduğunu, davalının sözleşme gereğince işçilerin ücretlerinden kestiği aidatları ihtarnameye rağmen sendika hesabına yatırmadığını belirterek aidat alacağının faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının birikmiş aidat borcuna ilişkin olarak daha önce dava açtığını ve kararın kesinleştiğini, aynı döneme ilişkin ikinci bir dava açamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece davalı tarafından işçilerden kesilen ve davacı sendikaya ödenmeyen aidat miktarları yıl ve ay itibariyle bildirildiği davacının da bu miktara itiraz edilmemiş olması nedeniyle davalı tarafından gönderilen listedeki miktarlara göre davanın kabulüne, aidat alacağının ait olduğu aylardan bir ay sonra başlayacak en yüksek işletme kredisi faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Karar, davalı tarafından yetki itirazlarının, dava açıldıktan sonra yaptıkları ödemeler dikkate alınmadan karar verildiği gerekçesiyle temyiz edilmiştir.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 5. maddesine göre iş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihteki davalının Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabilir. İş Mahkemelerinin yetkileri kamu düzenine ilişkin olduğundan yetki itirazında bulunmamış olsa bile mahkemece kendiliğinden davanın her aşamasıda gözetilmesi gerekir. Dairemizin 24.4.2009 tarih ve 9425-11511, 19.2.2008 tarih ve 2007/30633-2008/1051, 10.2.2009 tarih ve 2009/1089-1968 sayılı içtihatları da bu doğrultudadır. Bu nedenle somut olayda davalının ikametgahı mahkemesi olan Gediz İş Mahkemesi davaya bakmaya yetkilidir.
O halde dava dilekçesinin yetkisizlik nedeniyle reddi gerekir iken işin esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Dava, 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu`nun 61/2. fıkrası uyarınca üyelik aidat alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Özel dairece; karar yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, önceki hükümde direnilmiş; karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

Somut olayda; yetkili mahkemenin, İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesine göre mi; yoksa 818 Sayılı Borçlar Kanunu`nun 73/1. ve HUMK.`nun 17. maddelerine göre mi belirleneceği; varılacak sonuca göre davanın hangi yer İş Mahkemesi`nde görülmesi gerektiği noktalarında toplanmaktadır.

Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde durulmalıdır;
Dava konusu talebin hukuki sebebi 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 61. maddesidir.
2821 sayılı Sendikalar Kanunu`nun 63. maddesinin 2. fıkrasında, bu kanundan doğan bütün anlaşmazlıkların iş davalarına bakmakla görevli mahkemelerde çözümleneceği hükmü düzenlenmiştir.

İş Mahkemelerinin kurulması, yer itibariyle yetkisi, yargılama usulü, temyiz süresi gibi konular 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu`nda düzenlenmiş bulunmaktadır. Sözü edilen kanunda İş Mahkemelerinde davaların çabuk ve kolay görülmesi için özel usul hükümlerine yer verilmiştir. Kanunun 5. maddesine göre iş mahkemesinde açılacak davalar, dava olunanın Medeni Kanun gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde açılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili yer mahkemesinde de açılabilir. Aynı maddenin son cümlesinde “Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılamaz” denilmek suretiyle öngörülen yetki kurallarının sözleşmelerle değiştirilemeyeceği belirtilmiş bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunun 17.1.1950 tarih ve 1/542-27 sayılı raporunda söz konusu yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu ve öngörülen yetki hükmüne aykırı sözleşme yapılamayacağı; iş sözleşmelerinde veya işyeri iç yönetmeliklerinde başka yer mahkemesinin yetkili olacağının kararlaştırılamayacağı açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Madde gerekçesinden de açıkça anlaşılacağı ve tüm öğretinin üzerinde uyuştuğu husus, anılan kanunun 5. maddesinin işçi yararına düzenlendiğidir. Bunun içindir ki ekonomik gücü daha zayıf olan işçinin çalıştığı yerden ayrılmadan davaya katılması düşünülmüştür.
Türk Hukuk Öğretisinde de sözü edilen yetki kuralının kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle sözleşme ile sadece ikametgâh veya işyeri mahkemesinin yetkisinin kaldırılmasının değil, bunların yetkilerine dokunmaksızın bir başka yer mahkemesinin yetkili kılınmasının da bu kurallara aykırılık oluşturacağı kabul edilmektedir (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Bası, İstanbul 2001, s.1022; MOLLAMAHMUTOĞLU Hamdi, İş Hukuku, 3.Bası, s.134; SÜZEK Sarper, İş Hukuku, 3. Bası, İstanbul 2006, s.92; ŞAHLANAN Fevzi “İş Mahkemeleri ve İş Yargılaması”, Cumhuriyetin 75. Yılında Endüstri İlişkilerinde ve Emek Piyasalarının Düzenlenmesinde Devletin Rolü ve İşlevleri, TEİD, III. Uluslar arası Endüstri İlişkileri Kongresi, 14-16 Ekim 1998, s.121; TUNCAY, Can, İş Mahkemelerinin Yetkisi ve Sözleşme Yasağı, YHD., C.I, Eylül 1969, S.9. sh.765;

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 27.3.2968 ve 193-192 sayılı kararında da bu ilke benimsenmiştir.

Kamu düzeninden; korunma ve uygulamasında, toplumun büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları anlaşılmak gerekir. (Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Ankara, 1983, Yargıtay Yayını No:15, Sh.258).
Kamu düzeni, kamu menfaati düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzenidir. Aynı zamanda sözleşme serbestisinin sınırını tayin ederken, bu kavrama başvurulabilir (Becker H., Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ankara, 1967, Sh. 97).

İsviçre Federal Mahkemesi kamu düzeni kavramını şöyle; “Bir kuralın kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması, ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır şekilde zedelemesi zorunludur (Kaneti Selim, İsviçre Federal Mahkemesi`nin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara, 1968, Sh.22).” ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi 28.1.1964 gün ve 63/128 E. – 64/8 K. sayılı kararında kamu düzeni deyiminin; toplumun huzur ve sükûnunun sağlanmasını, devletin ve devlet teşkilatının muhafazasını hedef tutan her şeyi ifade ettiği, bir başka deyişle toplumun her sahadaki düzeninin temelini teşkil eden bütün kuralları kapsadığı sonucuna varmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 12.12.1990 gün ve 1990/3-527, 1990/627 sayılı kararında bir kuralın kamu düzeni ile ilgisinin ülkenin sosyal, ekonomik, ekinsel (kültürel) ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmesi gerektiği; sözü edilen gerçeklerin, kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ortaya koyması durumunda kuralın kamu düzeni ile ilgisinin mevcut olduğu ifade edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 28.11.1973 gün ve 609/959 sayılı kararında ise “kamu düzeni kavramı, benzer yönler olmakla beraber her ülkenin, o ülkenin kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel bir anlam taşır” hükmüne yer verilmiştir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun gerekçesinde mahkemenin yer itibariyle yetkisi konusundaki hükmün kamu düzenine ilişkin olduğu maddenin gerekçesinde açıkça ifade edildiğine ve 5. maddede belirtilen yetki kuralına aykırı sözleşmelerin geçersiz olduğu belirtildiğine göre kanun koyucu iradesine ters düşecek ve sözü edilen hükmün ihlali anlamına gelebilecek yorumlara değer verilemez Kamu düzenine ilişkin ve kesin olan yetki kuralına aykırı sözleşme yapılamaz. Mahkeme yetkisizliğini her zaman kendiliğinden gözetir. Taraflar da duruşma bitinceye kadar yetki itirazında bulunabilirler. Yani bu halde yetki itirazı ilk itirazlardan değildir.

5521 sayılı İş Kanunun 15. maddesinde yer alan; “Bu Kanununda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır” kuralından hareketle İş Mahkemelerinin yetkisi konusunda yapılacak sözleşmelerin geçerli olacağı kabul edilemez. Çünkü İş Mahkemelerinin yer bakımından yetkisi konusu 5521 sayılı Kanunda açık ve kesin bir şekilde düzenlenmiştir. İş Mahkemeleri Kanununun düzenlediği özel yetki kurallarında, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanmasını gerektirir bir boşluk veya belirsizlik bulunmamaktadır. İş Mahkemeleri Kanununda kamu düzenine ilişkin kesin yetki kuralı düzenlenmiştir.

Somut olaya gelince;
Davacı sendika, davalı işveren belediyenin, kendi nam ve hesabına kestiği üyelik aidatlarını ödemediğini ileri sürerek 2821 sayılı yasanın 61. maddesi gereğince, kesilen aidatların davalıdan tahsiline karar verilmesini dilemiştir.
Davalı işverenin aidat kesintilerini, davacıya ödemediği; davacı sendikanın merkezinin Ankara`da; davalı belediyenin ikamet adresinin ise Gediz/Kütahya`da olduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Yukarıda anlatılanlar ışında, uyuşmazlık konusu olayda; davacı sendikanın aidat alacağının yasal dayanağı 2821 sayılı Sendikalar Kanunu`nun 61. maddesi olup, aynı Kanununun 63. maddesinde bu kanundan doğan bütün anlaşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtildiğine göre görevli mahkemenin yer itibariyle yetkisi o mahkeme için öngörülen özel yetki kurallarına göre belirlenmelidir. İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunda özel yetki kuralları varsa öncelikle o hükümlerin uygulanması gerekir. Aksi halde 5521 Sayılı Kanun Konuya ilişkin yukarıda belirtilen yetki kurallarına göre davanın işverenin ikametgâhı sayılan yer mahkemesi dışında açılma imkânı bulunmamaktadır.

Ayrıca, delillere en kısa ve en kolay ancak davalı işverenin bulunduğu Gediz`de ulaşılabilir ve mahkeme tüm delilleri buradan daha kolay toplama imkanına sahiptir. Çünkü tüm deliller burada bulunmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere 5. maddenin amaçlarından biri de budur.
Sonuç itibariyle; davanın görüleceği yerin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Borçlar Kanunu`na göre daha özel düzenleme olan İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesine göre belirlenmesi; ayrıca İş Mahkemeleri Kanunu`nun 5. maddesinin kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, davanın Ankara İş Mahkemelerinde görülmesi gerektiği yönündeki direnme kararı doğru görülmemiştir.

Bu nedenle: Aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulması gerekir.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oyçokluğu ile karar verildi.

Y.H.G.K. 17.2.2010 E.2010/9-52 – K.2010/89


Yukarıda değinildiği gibi iş mahkemelerinde yetki de kamu düzenindendir..Her zaman ileri sürülebileceği gibi yargıçta her aşamada resen göz önüne almalı

kaldıkı görev ve yetki itirazı birlikte varsa mahkeme önce görevli olup olmadığına bakar yetki itirazına sonra geçer ZİRA GÖREVSİZ MAHKEME YETKİ İTİRAZINI DEĞERLENDİREMEZ .
Old 29-08-2013, 08:54   #5
methiye

 
Varsayılan

Sağolun sayın avukat73, söylediğiniz doğru fakat dava iş mahkemesi sıfatıyla görülmemektedir. Asıl sorun da o zaten.

Sayın Lpolat bilgileriniz ve kararınız için teşekkürler. Görevsizlik iddiasında bulunup daha sonra yetki itirazımı yineleyeceğim fakat ben görevsizlik ile ilgili elinizde karar var mı diye sormuştum. Tekrar iyi çalışmalar diliyorum.
Old 29-08-2013, 09:30   #6
av.esengül çördük

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

13.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/9643
Karar: 2010/557
Karar Tarihi: 25.01.2010


TAZMİNAT DAVASI - MURİSİN ŞİRKETTE ÇALIŞIRKEN SAİR DAVALI ÇOCUKLARININ KONTROL MASASI DÜĞMELERİ İLE OYNAMASI SEBEBİYLE BETON SANTRALİ İÇERİSİNDE SIKIŞARAK VEFAT ETMESİ - GÖREVLİ MAHKEME - HÜKMÜN BOZULMASI GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda, iddianın değerlendirilmesi, özel mahkeme niteliğindeki iş mahkemesine aittir. Bu nedenle, birlikte davalı gösterilen sair davalılar hakkındaki davanın da, işçi olan davacıların murisine tebaen özel mahkeme niteliğindeki iş mahkemesinde görülmesi gerekir. O durumda mahkemece, ayrı bir iş mahkemesi varsa dava dilekçesinin görev yönünden reddine, yok ise ara kararı ile davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakılmasına karar verilmesi gerekir.

(818 S. K. m. 41, 45, 47) (5521 S. K. m. 1)

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı sebeplerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içerisinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Karar: Davacılar, murisleri Himmet Işıldak’ın davalı şirkette çalışırken sair davalı Ş. I.’ın çocukları A. I.’ın kontrol masası düğmeleri ile oynaması sebebiyle beton santrali içerisinde sıkışarak vefat ettiğini ileri sürerek, fazlaya ait hakları saklı kalmak üzere eş için 2.000-TL maddi, 5.000-TL manevi tazminatın, çocuklar için ayrı ayrı 1.000-’er.-YTL maddi, 3000-’er.-YTL manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davalı şirket yönünden davanın kısmen kabulüne, sair davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacıların murisi ile davalı şirket arasındaki ilişki hizmet sözleşmesine dayanmaktadır. Bu gibi hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara ait davaların İş Mahkemelerinde görülmesi 4857 ve 5521 sayılı kanunların 1. maddeleri hükümleri gereğidir. Davacıların murisi ile sair davalılar arasında hizmet sözleşmesi bulunmaması mahkemenin görevine etkili değildir. İddianın değerlendirilmesi, özel mahkeme niteliğindeki iş mahkemesine aittir. Bu nedenle, birlikte davalı gösterilen sair davalılar hakkındaki davanın da, işçi olan davacıların murisine tebaen özel mahkeme niteliğindeki iş mahkemesinde görülmesi gerekir. O durumda mahkemece, ayrı bir iş mahkemesi varsa dava dilekçesinin görev yönünden reddine, yok ise ara kararı ile davaya iş mahkemesi sıfatıyla bakılmasına karar verilmesi gerekirken, Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Bozma nedenine göre, davalıların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalıların sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istem halinde iadesine, 25.01.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 29-08-2013, 09:38   #7
av.esengül çördük

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2010/19-470
Karar: 2010/474
Karar Tarihi: 06.10.2010


İTİRAZIN İPTALİ DAVASI - GÖREVSİZLİK KARARI VERİLDİĞİ - YETKİ UNSURUNU DA İÇERİR ŞEKİLDE GÖREVLİ MAHKEMEYE GÖNDERME KARARI VERİLEMEYECEĞİ - İNFAZ EDİLECEK KISMIN HÜKÜM FIKRASI OLMASI - GEREKÇEDE YETKİ İTİRAZININ İNCELENMEMESİNİN SORNUCA ETKİLİ OLMADIĞI

ÖZET: Mahkemenin bir yandan görevsizliğe karar verip, gönderilecek görevli mahkemenin tespitinde bundan ayrılarak -görevi kapsamına girmediği halde- <yetki unsuru>nu da içerir şekilde <Dosyanın Ü. İş Mahkemesine gönderilmesine> şeklinde oluşturduğu bu hüküm usul ve yasaya da aykırıdır. Diğer taraftan, kararların infaz edilecek kısmı hüküm fıkrası olup aslolan kısa ve gerekçeli karar hüküm fıkralarının yetki itirazına sonuç verecek şekilde oluşturulması karşısında mahkemenin kararının gerekçesinde yetki itirazını incelememiş olması, sonuca etkili görülmemiştir.

(1086 S. K. m. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 23, 27, 187, 188, 478) (2004 S. K. m. 154) (YİBK. 04.02.1959 T. 1957/13 E. 1959/5 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <İtirazın iptali> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy Asliye 1. Ticaret Mahkemesince görevsizliğe dair verilen 21.05.2009 gün ve 2008/1032 E.-2009/363 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 10.12.2009 gün ve 10253 E. 11615 K. sayılı ilamı ile;

(... Davacı vekili, müvekkili şirketin denizcilik hizmetleri hususunda faaliyet gösterdiğini, davalının da müvekkili şirketin işçisi olduğunu, müvekkili firmanın yabancı bir şirkete (4) adet su balonu sattığını, davalının da müvekkili şirketin yetkilisinin şehir dışında olduğunu fırsat bilerek alıcı firma ile irtibata geçip mal bedelinin kendi kişisel hesabına gönderilmesini talep etmesi üzerine mal bedelinin bir kısmını dava dışı alıcı firma tarafından davalının hesabına yatırıldığını, durumun daha sonra ortaya çıkması üzerine davalıdan bu paranın talep edildiğini, ancak davalının ödeme yapmaması üzerine girişilen takibe davalının itiraz ettiğini belirterek haksız itirazın iptali ile % 40 tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacı şirketin İzmir 2. İcra Müdürlüğü’nün 2008/10790 sayılı dosyası ile takibe geçtiğini, takibe yetki hususunda da itiraz edildiğini, davacının yetki itirazını kabul etmeden veya yetki itirazının reddini sağlamadan Kadıköy Mahkemesinde itirazın iptali davası açtığını, davaya bakma yetki ve görevinin Üsküdar İş Mahkemesine ait olduğunu, ayrıca davanın esastan da haksız olduğunu öne sürerek reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda taraflar arasında hizmet sözleşmesi bulunduğu, bu tür davalara bakma görevinin İş Mahkemesine ait olması nedeni ile mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli Üsküdar İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Bir davada görev ve yetki hususu uyuşmazlık konusu olduğunda öncelikle görev konusunun incelenmesi gerekir. Nitekim, somut olayda mahkemece de bu yön gözetilerek davanın İş Mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir. Ne var ki, görevsizlik kararı üzerine dava dosyasının görevli Kadıköy İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi ve yetkili mahkemenin de görevli İş Mahkemesince belirlenmesi gerekirken bu yön gözetilmeden dosyanın ayrıca yetki itirazını da karşılayacak şekilde Üsküdar İş Mahkemesine gönderilmesi biçiminde hüküm oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemenin, görevsizliğe ve dosyanın Üsküdar İş Mahkemesine gönderilmesine dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Direnme hükmünü davalı vekili, temyiz etmiştir.

Uyuşmazlığa konu karar Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesince verilmiş olup; davaya bakma görevinin iş mahkemelerine ait olması nedeniyle görevsizliğe ilişkindir. Bu görevsizlik kararının hüküm fıkrasında ise verilen görevsizlik kararının yasal kapsamı aşılarak yetkili mahkemeyi de göstermek suretiyle eldeki dava dosyasının Üsküdar İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; görevsizlik kararı veren mahkemenin <görevsizliğe> ilişkin hüküm fıkrasını yetkisizlik itirazını da kapsayacak şekilde oluşturup oluşturamayacağı noktasındadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, görev kuralları (HUMK. md.1-8) kamu düzenindendir. Bu sebeple, mahkeme, görevli olup olmadığını re'sen nazara alabilir ve görevsiz olduğu neticesine varırsa re'sen görevsizlik kararı verir (HUMK md. 7f. I). Mahkeme, duruşma yapmadan da görevsizlik kararı verebilir. Bu husus taraflarca da karar kesinleşinceye kadar her zaman ileri sürülebilir (H.U.M.K. md.7/2). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi, Yargıtay da görev meselesini re'sen nazara alıp incelemek zorundadır. Bunun için, tarafların hükmü görevsizlik sebebiyle de temyiz etmiş olmalarına lüzum yoktur. Görev itirazında bulunulmuşsa (ve hatta görev itirazında bulunulmamış olsa bile, re'sen), mahkemenin ilk önce görevli olup olmadığını inceleyip karara bağlaması gerekir.

Gerek görev itirazı üzerine gerekse re'sen görevli olmadığı sonucuna varan mahkeme, görevsizlik kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunu da bildirmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine de karar vermelidir (HUMK md. 27). Yargısal uygulamada görevsizlik kararında görevli mahkemenin yanlış gösterilmiş olması veya <dava dilekçesinin görevsizlik bakımından reddine ve dosyanın görevli (hangi mahkeme olduğu yazılarak) mahkemesine yollanmasına> şeklinde karar verilmemiş olması bozmayı gerektiren eksikler olarak kabul edilmektedir.

Yetki kuralları ise; kaideten kamu düzeninden değildir (HUMK. md.9-21). Kamu düzeninden olduğu haller sınırlıdır ve kanunda özel olarak düzenlenmiştir. Yetkinin kamu düzeninden olmadığı hallerde, yetki itirazı sadece ilk itiraz (HUMK md. 23, 187/2) olarak ileri sürülebilir.

Yetki itirazı, davanın başında esasa girişilmeden önce varsa diğer bütün ilk itirazlarla birlikte yapılır (HUMK md. 188, 478). Mahkemenin yetkisiz olduğunu iddia eden davalı, yetki itirazında yetkili mahkemeyi göstermeye mecburdur (HUMK md. 23 son cümle). Davalı, sadece yetkili mahkemeyi (daha doğrusu hangi yer mahkemesinin yetkili olduğunu) göstermekle mükellef olup, bundan başka hangi mahkemenin görevli olduğunu (sulh, asliye) bildirmek zorunda değildir.

Davalı, yetki itirazında yetkili mahkemeyi göstermemişse, yetki itirazı kabul edilmez. Davalının yetki itirazında yetkili olduğunu bildirdiği mahkemenin gerçekten yetkili olması lazımdır. Mahkeme, yetki itirazını incelerken, kendisinin yetkili olup olmadığını tesbit bakımından, davalının yetki itirazındaki beyanları ile bağlı olmayıp, yetki hakkındaki kanuni hükümleri bütün şümulü ile nazara almak ve ona göre yetkili olup olmadığı hakkında bir karar vermek zorundadır. Ne var ki, bu inceleme kendisinin ve yetkili olduğu ileri sürülen mahkemenin yetkisinin tespiti ile sınırlı olup; yetki itirazında yetkili mahkeme doğru gösterilmemişse, mahkeme kanuna göre gerçekten yetkili olan mahkemeyi araştırıp tesbit ederek yetkisizliğine ve dosyanın o yer mahkemesine yollanmasına karar veremez. Bu halde, yetki itirazında yetkili mahkemenin doğru gösterilmemiş olması sebebiyle, yetki itirazının reddine karar verilmelidir.

Yetki kuralları bazı istisnai hallerde kamu düzenindendir (HUMK md. 11, 13, 15, 17 ve İİK m. 154'de olduğu gibi ). Bu hallerde yetki itirazı ilk itiraz olmayıp, taraflar (fakat daha ziyade davalı) yargılamanın bitimine kadar yetki itirazında bulunabilirler ve mahkeme de yargılamanın bitimine kadar yetkisizliğini re'sen nazara alıp yetkisizlik kararı vermek zorundadır (HUMK md. 23). Ayrıca, yetki itirazında bulunan tarafın itirazında yetkili mahkemeyi göstermemiş olması, yetki itirazının reddini gerektirmez. Burada, yargılama sonuna kadar yetki itirazında bulunulabileceğinden, yetki itirazında bulunan taraftan yetkili mahkemeyi göstermesi yetki itirazının incelenmesi sırasında da istenebilir. Esasen, bu halde, mahkeme re'sen yetkisizliğine karar verip yetkili mahkemeyi de re'sen kendisi tesbit edeceğinden, mahkeme yetki itirazında bulunanın itirazında yetkili olarak bildirdiği yer ile de bağlı değildir. Burada mahkeme, davalının yetki itirazı ile bağlı olmaksızın, davada hangi yer mahkemesinin kesin yetkiyi haiz olduğunu re'sen araştırıp bulur ve yetkisizlik kararında dosyanın kesin yetkili yer mahkemesine gönderilmesine re'sen kendisi karar verir.

Önemle vurgulamakta yarar vardır ki, yetki itirazının incelenmesi görevli mahkemeye aittir. Bu sebeple, mahkemenin hem yetkisine hem de görevine itiraz edilmiş ise, mahkemenin ilk önce görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Mahkeme, yapacağı inceleme neticesinde görevsiz olduğuna karar verirse, dava dosyasını görevli mahkemeye gönderir ve yetki itirazı hakkında bu görevli mahkemede karar verilir. Mahkeme, görevli olup ta yetkisiz olduğuna karar verirse, bu yetkisizlik kararında yetkili mahkemeyi bildirmeli ve dava dosyasının o yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermelidir (HUMK md. 27).

Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, görev bir usuli dava koşuludur. Görevsiz mahkemeye başvuran davacı dahi sonradan mahkemenin görevsizliğini ileri sürebilir (H.U.M.K. md.7). Öyle ki, usulü kazanılmış hak doğduktan sonra da mahkemenin görevsizliğine karar verilebilir (YİBK. 4.2.1959 T. 1957/13 E. 1959/5 sayılı kararı). Bu husus kamu düzeninden olmakla tüm yargı mercilerince gözetilmesi gerekir.

Belirtilmelidir ki, kural olarak mahkemelerin yargılama sonucunda kurdukları kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkraları bağlayıcı olup, gerekçeleri ise açıklayıcı niteliktedir. Kararların infaz edilecek bölümü hüküm fıkralarıdır.

O halde mahkemece; gerek resen, gerek tarafların ileri sürmesi nedeniyle görevli olup olmadığı hususu öncelikle karara bağlanmalı; görevsizliğe karar verilmişse oluşturulacak hüküm fıkrası da kararın bu niteliğine uygun olmalı; bu kapsam dışında kalacak, hükmün diğer unsurları ile çelişecek, bütünlüğü bozup infazını güçleştirecek esas ya da diğer usule ilişkin değerlendirmelere hüküm fıkrasında yer verilmemelidir.

Daha açık ifadeyle, görevli olmadığına hükmeden mahkemenin, bir taraftan da görevli olsaydı irdeleyeceği usul ya da esasa ilişkin hususları da kapsayacak şekilde hüküm fıkrası oluşturması usulen olanaklı değildir.

Bu cümleden olarak; hem görevine hem de yetkisine itiraz edilen ya da yalnız yetkisine itiraz edilmiş olup ta kendiliğinden görevli olup olmadığını tespit eden mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varması halinde kuracağı hüküm, sadece görevsizliğe ve dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesine ilişkin olmalı; yetki konusunda doğrudan veya dolaylı bir başka açıklama bu hükümde yer almamalıdır. Zira, yetki konusunda karar verecek olan merci, görevsiz mahkeme değil, görevli olan mahkemedir.

Somut olaya gelince;

Eldeki dava; hizmet sözleşmesinin tarafları arasında itirazın iptaline ilişkin olup, niteliği itibariyle; yetki kurallarının kamu düzeninden sayıldığı ve resen gözetilmesi gerektiği bir halin varlığı söz konusu değildir.

Kadıköy Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce davalı vekilinin yaptığı görev itirazı kabul edilerek, açıklanan uyuşmazlığın niteliği gereği, davaya iş mahkemesince bakılmasına karar verilmiş; hüküm fıkrasında ise yetki itirazını da kapsayacak şekilde dosyanın Üsküdar İş Mahkemesi'ne gönderilmesi hükme bağlanmıştır.

Hal böyle olunca; mahkemenin bir yandan görevsizliğe karar verip, gönderilecek görevli mahkemenin tespitinde bundan ayrılarak -görevi kapsamına girmediği halde- <yetki unsuru>nu da içerir şekilde <Dosyanın Üsküdar İş Mahkemesine gönderilmesine> şeklinde oluşturduğu bu hüküm; yukarıda ayrıntısıyla açıklanan ilkelere uygun olmadığı gibi, usul ve yasaya da aykırıdır.

Diğer taraftan, kararların infaz edilecek kısmı hüküm fıkrası olup; aslolan kısa ve gerekçeli karar hüküm fıkralarının yetki itirazına sonuç verecek şekilde oluşturulması karşısında mahkemenin kararının gerekçesinde yetki itirazını incelememiş olması, sonuca etkili görülmemiştir.

Mahkemece yapılması gereken; hüküm fıkrasında görevsizlik yanında <Dosyanın görevli Kadıköy İş Mahkemesi’ne gönderilmesine> karar vermekle yetinmek olmalıdır.

Sonuç itibariyle; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.10.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Çek iptali davasında yetki ve görev (Yeni TTK) hukukav Meslektaşların Soruları 8 11-08-2015 17:19
Özel hastaneye karşı açılan maddi manevi tazminat davasında görev-yetki? Av.Bülent Özkan Meslektaşların Soruları 11 01-03-2010 13:21
Tüketici Mahkemelerinde Görev ve Tazminat Talebi Meselesi üye16817 Meslektaşların Soruları 2 17-08-2009 20:34
kira alacağı davasında görev yunusemre_85 Meslektaşların Soruları 3 01-06-2009 10:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04582310 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.