Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: Hukukçu günlük olayları değerlendirken hukuk nosyonunu kenara bırakabilir mi?
Evet 117 22,24%
Hayır 409 77,76%
Oy Verenler: 526. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 118)

Hukukçu olayları değerlendirirken 'hukuki kimliğini' bir kenara bırakabilir mi?

Yanıt
Old 08-11-2006, 01:50   #1
Gemici

 
Varsayılan Hukukçu olayları değerlendirirken 'hukuki kimliğini' bir kenara bırakabilir mi?

17 Aylik Bebeğe Tecavüz başlığı altında okuduğum bazı mesajlar kafamda cevaplarını daha net olarak belirliyemediğim bir takım soruların oluşmasına yol açtı. Aslında bir anket konusu olabilecek bir durum.

* Bir insan olan hukukçu devamlı olarak hukukçu olmak, hukukçu kalmak ve hukuki düşünmek zorunda mıdır?

* Hukukçu olayları değerlendirirken gerektiğinde „hukuki kimliğini“ bir kenara bırakabilir mi? Biyolojik yapımız, aldığımız kültür, şahsiyetimiz böyle bir duruma uygun mudur?

* Mesleğin kuralları ve gerekleri, avukatın hukukçu kimliğini bir kenara atmasına izin verir mi?

* Avukat sadece mesleğini icra ederken mi hukukçudur, yoksa hukukçu kimliği ona heryerde eşlik eder mi?

Saygılarımla
Old 08-11-2006, 10:42   #2
Staj.Av.Selçuk

 
Varsayılan

sevgili gemici bence bir hukukçu aldığı hukuk eğitimini kendi kişilik potasında eritip doğrularını belirledikten sonra hukuku uygulamalı.malesef ki şuanki mevzuatımız doğruyla yanlışı haklıyla haksızı ayırt edebilecek güçte değil.uygulama zaten içler acısı.minareyi çalan yasal boşlukladan kılıf yapıp kendini haklı çıkartıyor.yasa malesef herzaman doğruyu söylemiyor.o yüzden sadece yasalarla bağlı kalmak mutlak adaleti sağlamaya yetmez.yasal boşluklar dolana kadar bu böyle olmalı.tabiki en güzeli yeknesaklığın sağlanması ve hukuka güvenilmesi.fakat şuan bu yok.oyüzden tamamen hukuk değil birazda kişilik ve toplumsal değerler dikkate alınmalı.gerekirse yasa hiçe sayılıp doğru olan uygulanmalı.
Old 08-11-2006, 19:37   #3
Admin

 
Varsayılan

Soruyu "avukatlar" diye özelleştirerek sorarsanız, yanıt meslek kurallarında var:

Alıntı:

Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır. Avukat özel yaşantısında da buna özen göstermekle yükümlüdür.


Avukat yazarken de, konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır. Mesleki çalışmasında avukat hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan kaçınmalıdır.




Soruyu genel anlamda hukukçular diye sorarsanız, bence onlar için de durum avukatlardan pek farklı olmamalıdır.

Bir doktor plajda güneşlenip tatil yaparken boğulma tehlikesi geçiren bir kişiye müdahale etmeyi "tatilde olduğu gerekçesiyle" reddedebilir mi, reddetmeli mi? Tıp eğitimi almak doktorlara mesleki kariyerlerinin dışında ve özel hayatlarında da bazı etik görevler yükler. Kanaatimce aynı etik gereklilik hukukçular için de vardır. Hukuk eğitimi alan ve "Hukukçu" sıfatı taşıyan herkes mesleki hayatının dışında da hukuka saygılı, hukuk nosyonunu ön planda tutan, hukukçu kimliğinin getirdiği sorumluluğun farkında bir hayat yaşamak zorundadır. Bu yasal bir zorunluluk olmasa dahi, benim gözümde etik bir sorumluluktur ve hem hukuk bilimine, hem topluma saygının gereğidir.
Old 08-11-2006, 23:51   #4
Jeanne D'arc

 
Varsayılan

Bebeğe tecavüz (bu tabiri her kullandığımda gerçekten fiziken içim acıyor.) olayında, denizde boğulan kimdir? Ya da şöyle diyeyim: Sizlerin, boğulan olarak şüphelileri görme hakkınız kadar benim "esas boğulanın bebek olduğunu" iddia etmek hakkım yok mudur?

Kendimizi tanımladığımız kimliklerimiz muhtelif: Doğuştan sahip olduğumuz kimliklerimiz olduğu gibi; (örneğin insan olmak) bir de sonradan kazandığımız, edinilen kimliklerimiz vardır. (Dini, siyasi, mesleki kimlikler vs.) Tercih gerektiğinde doğuştan sahip olunanı, öz olanı, edinilene yeğlerim. İnsani kimliğim, hukukçu kimliğimin önüne geçiyor diye de yeislenmem. Nitekim ne cezalar ve ne de bir dönem için o cezaları öngören kanunlar mutlak değildir. Bu anlamda ne o fiile verilecek cezayı ve ne de bunun infazını öngören yasayı adil bulmuyor ve mağdur bebeğin hakkının iadesi, kamu vicdanının rahatlaması ve dahası nice bebeklerin mağduriyetinin önlenmesi için İDAMI ÖNERİYORUM. Bunu insani kimliğimle yapıyorum. Vicdanım rahat, dahası hukukçu kimliğimle de tezat içinde değilim. Olsaydım da insani kimliğimi tercih ederdim. Hukuk insan için nihayetinde, kanunlar da ilahi emirler değil. Aksi halde ilk konulan kanunların ebedi olarak uygulanması gerekirdi. Hukukçu hakkaniyete uygun olmadığını düşündüğü bir kanuna mutlak biatını sunmak zorunda değildir. Bu halde meslek kurallarına aykırılık da yoktur. Her daim hukukçu olmak, hukukçu kalmak ve hukuki düşünmek sorumluluğum yoktur.

Saygılarımla.
Old 09-11-2006, 00:03   #5
Admin

 
Varsayılan

Sayın Jeanne D'arc,

Her ne kadar Sayın Gemici o konuyu örnek vermişse de, buradaki tartışma aslında çok daha geniş kapsamlı. Bu nedenle sizin ya da o konuya yanıt ekleyen diğer üyelerin üzerine alınmasının gerekli olduğunu düşünmüyorum.

İsterseniz gelin buradaki konuyu o habere endekslemeyelim ve olaya daha geniş bakalım: Soru esas olarak bir hukukçunun mesleki yaşamı dışında hukuk nosyonundan sıyrılıp sıyrılamayacağı ve bu yönüyle çok güzel, anlamlı ve felsefi bir soru.

Örneğin: Bir hakim duruşmadan çıktıktan sonra evine giderken otobanda saatte 160km. hız yapmayı "heyecanlı bir oyun" olarak görme hakkını kendinde bulabilir mi? Bir savcı lisansız bir bilgisayar yazılımını çocuğuna doğum günü hediyesi alıp, "benim bulunduğum kasabada lisanslı program satışı yok, ne yapalım" diyebilir mi? Bir avukat seyyar satıcıdan korsan kitap alıp, "yayınevlerinin yüksek kar marjını protesto ediyorum bu kişisel bir protestodur" diyebilir mi? Bir noter balkondan sokağa sürekli çöp boşaltıp, "cezası ...-YTL değil mi, veriyorum, döküyorum, al kardeşim" diyebilir mi? Örnekler çoğaltılabilir..

Gördüğünüz gibi konu bebek olayından da, idamla ilgili düşüncelerden de, o gazete haberinden de çok daha geniş açılımları olan bir konu.

Şimdi isterseniz gelin bir de bu perspektiften yorumunuzu ekleyin.
Old 09-11-2006, 00:52   #6
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Bırakamaz, bırakmamalıdır.
Hep şikayet etmiyor muyuz? Eskiden Avukat'ın odasına girerken kapıyı tıklatan, otur demeden oturmayan, ceketinin önünü ilikleyen, şapkasını çıkaran, müvekkiller vardı diye.. Sn. Admin'in verdiği örneklerdeki şekilde davranarak mı bu saygınlık kazanılabilir? Yoksa işi yasaları uygulamak, bu yasalara göre taleplerde bulunmak ve bu yasalara göre hüküm kurmak hak ve yetkisine sahip biri olarak, bu yasalara herkesten öte bir saygıyla bakmak ve harfiyen uymakla mı? Tabi ki ikinci şık geçerlidir. Aksini iddia edecek biri olduğunu sanmıyorum. Hiçbir biçimde hukuk mesleğini herhangi bir alanda icra eden kişinin, sosyal yaşamında mesleğin saygınlığını düşürecek bir hareket tarzı içerisinde olması, yasaları çiğnemesi veya çiğnenmesini hoş görmesi kabul edilemez. Hiç kimse kusursuz olamaz ama bu alanda kusursuzluk hedef olmalıdır. Bu sadece hukuk için değil, her türlü meslek sahibi için kendi mesleğine olan saygının bir gereğidir. Bir meslektaşın özensizliği, ortak paydada hepimizi etkiler.
Old 09-11-2006, 15:01   #7
üye10245

 
Varsayılan

hukukçunun sorumlulukları diğer mesleklerinkiyle kıyaslanamayacak kadar soyut ve karmaşık düşünceler silsilesiyle kendiliğinden ortaya çıkar. bir reflekstir.

şu bi kesindirki, kendi ülkesinin mevzuatından ayrı, bağımsız sorumlulukları vardır. mesela Türk hukuk mevzuatı ile hukuk biliminin geldiği nokta arasında fark vardır. bu fark bir ara nokta doğurur ve bu nokta hukukçunun durduğu yer olmalıdır. ülke mevzuatın hukuk bilimi ile çelişebilir. işte burada hukukçu, hukukçu olmasının verdiği refleksle buna karşı mücadele vermeli ama hiçbir zaman bu mücadelenin tatbikatını konusu suç teşkil eden fiillerle gerçekleştirmemelidir.

kendi ülkene ve onun kanun koycusu olan halkına karşı ve halkının kendini yönetme hakkına saygıdan dolayı bu gerekmektedir. elbet HUKUKSUZluk kanunlarda vardır. işte hukukçu bunları yine bir hukukçuya yaraşır fiillerle değiştirmeye uğraşmalı, kendi adaletini kendi sağlamamaıdır. halka ve onun tercihlerine saygı bunu gerektirir.

''Örneğin: Bir hakim duruşmadan çıktıktan sonra evine giderken otobanda saatte 160km. hız yapmayı "heyecanlı bir oyun" olarak görme hakkını kendinde bulabilir mi? Bir savcı lisansız bir bilgisayar yazılımını çocuğuna doğum günü hediyesi alıp, "benim bulunduğum kasabada lisanslı program satışı yok, ne yapalım" diyebilir mi? Bir avukat seyyar satıcıdan korsan kitap alıp, "yayınevlerinin yüksek kar marjını protesto ediyorum bu kişisel bir protestodur" diyebilir mi? Bir noter balkondan sokağa sürekli çöp boşaltıp, "cezası ...-YTL değil mi, veriyorum, döküyorum, al kardeşim" diyebilir mi? Örnekler çoğaltılabilir..''


diye örnekler vermiş sayın admin. işte bu örneklerde görülebilecek bir çok yanlışın sebebi hukuk nosyonunun tamamen alınamamasıdır. hukukçu bu örneklerdeki gibi davranmamalıdır. ancak afedersiniz koyun gibide olmamalıdır. avukat, katip değildir. onun aldığı hukuk eğitiminin ve hukukçu sorumluluğunun bir ağırlığı vardır. bu ağırlık bir refleksle, suç olmayan fiillerle kendisini eyleme dönüştürmeli ve karşı koymalıdır.

bebeğe tecavüz mevzuunda ise, bu ülkenin kanunlarına güvenilmeli. ancak hukuk anlayışımıza sığmayan bir nokta varsa bunun tepkiside yasal yollardan konulmalıdır. linç isteklerinin bir kurtuluş yoluymuş gibi bayraklaştırıldığı bu günlerde hukuka güveni temin etmek yine hukukçuya düşer. sağduyu en çok ihtiyacımız olandır. alanımızı ve mesleğimizi korumalı, sayın Can Doğanel;in dediği gibi mesleğin saygınlığını yok edecek davranışlardan kaçınmalıyız.

teşekkürler.
Old 09-11-2006, 15:20   #8
ayhakan

 
Varsayılan

Bizi "Sokaktaki adam" 'dan ayıran bie özellik Hukukçu olmamız.. Hukukçuluğun altında yer alan sıfatları da bir kenara koyun. Nosyon sayesinde olgusal alanda yer alan aksiyonları, normatif alandaymış gibi algılamıyoruz. Zaten yasalarda böyle oluşmuyor mu , önce olgusaldan hareketle , tezler, antitezler, sentezler... Hepimizin bu vahim olay karşısında insan olarak tepkisi farklı farklı seviyelerde olabilir. Tecavüze uğrayan talihsiz bebekle aynı aylarda doğmuş bir kız çocuğu annesinin tepkisinin yoğunluğu ile sıradan bir bekar öğrencinin tepkileri ve olayı irdelemeye aşlarken ortaya koyduğu yaklaşım biçimi de farklı farklı olacaktır. Bu doğaldır. Bizim dahil olduğumuz gruptan beklenen ise "vur ,öldür, parçala, yak şeklindeki linç kumpanyalarından uzak yorumlar olmalıdır. Ben olayın sonuçları bakarak, her önüne gelenin çocuk sahibi olmasına müsaade edilmemeli, sorumluluk kıstasları sadece ekonomik kriterler olmamalı diye düşnüyorum..
Old 09-11-2006, 15:34   #9
liberak

 
Rahatsiz

normakde hukukun olayları yorumlarken başka hiçbir şeye ihtiyaç duymaması lazım ama bizim gibi ülkelerde hukuk en son kaideye alınan düşünce olduğu için bazı olayları yorumlarken şu gibi kavramlarda düşünülmeli derindevlet, ahbap-çavuş ilişkileri, idolejik yaklasımlar, devlet menfaat sırları vb..
Old 09-11-2006, 15:46   #10
üye8180

 
Varsayılan

Hukukçu olmak, hukuk uygulayıcısı olmak,her birimize, diğer insanlardan farklı sorumluluklar getirdiği kanaatindeyim. Hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi derslerini almış olmamızın bile bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Bizler konulmuş mevzuatı sadece normatif boyutu ile değerlendirmiyoruz. Kanunun özü, konuluş amacı, hakkaniyet, dürüstlük kuralı,iyiniyet ilkesi ,vicdani kanaat gibi kavramları, salt biz hukukçular tam manası ile anlayabilir, anlamlandırabiliriz. Ben hukuku tüm benliğimle içselleştirmeye çalışan bir hukukçuyum. Çok fazla abartmak istemem ama,hayatımın her alanında hukuka uygun davranmaya, hukuk disiplinini özümsemeye çalışıyorum. Ne kadar şanslı bireyleriz ki, yaşamımızın sonuna kadar okuyarak, tartışarak, yorumlayarak bitiremeyeceğimiz, uçsuz bucaksız adı hukuk olan bir okyanusta, kah avukat, kah yargıç olarak kürek çekiyoruz. Biz idealizmin insan kılığında gezen temsilcileriyiz.
Old 09-11-2006, 16:05   #11
Kavaz

 
Varsayılan

Hukuku veya meslegimi ilgilendirmeyen bir konuda duygularımla hareket etmek istiyorsam ederim,istemiyorsam etmem.Bunun kontrolu tamamen kişinin kendisidir.Ancak kimliğimi kullanarak duygusal davranmam mümkün değil.Bebek tecavüzcüsü vs. benzeri her türlü olayda yüreğimin bir köşesi her zaman acıyor.Ancak eylemi yapanlardan birinin veya magdurun vekili olsam umrumda olmaz.Görevim neyse onu yaparım,yapıyorum.Meslek kurallarına aykırılık olmadıkça hukukcu kimliğinin bırakılması gereken yerde bırakır(örnegin evime geldigimde) tasınması gereken yerde tasırım.Sayın Jeanne D'arc sonuna kadar katılıyorum.Hukukcu da olsa,insan olmasından dolayı sahip oldugu duygularının olması normaldir.
Old 09-11-2006, 16:21   #12
üye11499

 
Varsayılan

Neticede bizlerde sosyal bir hayat yaşıyoruz.Elbette bir hatasız ömür mümkün değildir fakat bizlerin erdemli bireyler olarak erdemli toplum gayesi daha düzeyli bir yaşam sürdürmemize vesile oluyor.Bunun alt yapısını aldık eğer özümsemişsek bütün davranışlarımız daha biliçli,haklara riayet etmede daha olgun bir ruh ve neticede'insani düzeye'varmayı başaran birey...yoksa kimse mahkeme salonunda davrandığım gibi sel felaketinin ortasında can çekişen insaları izlerken davranmamı baklemez her halde.Hukukçu seviyeli yaşar ama yaşamı da ihlal etmeden,,saygılarımla
Old 09-11-2006, 17:33   #13
seyitsonmez

 
Varsayılan

güzel bir tartışma konusu....aslında bu tartışma cok faydalı olabilir en azından bu tür çelişkileri dert edinen birilerinin olması umutlandırıyor insanı....arkadaşlar biz herşeyden önce insanız ve eşitiz tüm evrendeki insanlarla. ( burda sayın Neslihanla ayrı dunyalarda yasıyor gıbı ayrı dusuncedeyız)ben bu çelişkiyi cok yaşarım ve bir ömürde yaşayacağım sanırım.(çelişki olmasa insan olmaz zaten)..kendime çok güvendiğim durumlarda şeytanın avukatlığını bile yaparım diye düşünürüm oysa bazen bu tam ters bir hal alır...işte o zaman avukatlık nedır sorusu gelır çatar....bu tartışma genişlerse daha ayrıntılı bir şekilde düşüncelerimizi paylaşırız..şimdilik diyeceğim şu: hukukcuyuz, avukatız, ama herseyden once ınsanız.....
Old 09-11-2006, 17:45   #14
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Yazılanları ilgiyle izliyorum ve merak ediyorum : Birden fazla kimlik ya da aidiyet duygusu şizofrenik olmayan bir şekilde birleştirilemiyor mu? İnsan olma hali, hukukçu olma hali ile bu kadar ayrı düşebiliyor mu? Önce insanım sonra hukukçu denince aslında iyi birisiyim ama gerektiğinde en ama ennnnn suçluyu bile savunurum anlamına mı geliyor? Biz kimlikleri birleştiremiyoruz diye bunun sağlamasını mesleğimizle mi almalıyız? Hukuk anlayışını ve dünyaya bakışını birleştirememiş bir hukukçu o ayrı bu ayrı savunmasına sığınabiliyor mu?

Çok güzel bir konu olmuş bu maalesef.
Old 09-11-2006, 18:58   #15
yargıç isa

 
Kitap ............

Hukukçu olmayı seçmiş biri aslında neyi ifade etmektedir? Hukuku sevdiğini, hukuki düşünme tarzını sevdiğini (yada seveceğine inandığını) ve bunu öğrenmek istediğini belirtmektedir. Peki hukuku amaç edinmiş insan nasıl olurda hukukçu kimliğinden sıyrılır. İmkansız... Çünkü hukuk artık kişinin beyin hücrelerine kadar işlemiş, vereceği tepkiler ve cevaplar (belki kendiside farkında olmadan) hukuk persfektifi dahilinde olacaktır. Yani hukuk aynı zamanda düşün tarzıdır. Bundan sıyrılıp, harici şekilde düşünmek için bayağı çaba sarfetmek gerekir herhalde. Ama insan sonuçta yine insadır. Hukuku hayat tarzı - yaşam biçimi olarak düşünmeyipte, iş saatleri içinde parasını kazanmak üzere elinde bulundurduğu araç olarak gören kişilerin önce hukukçu olup-olmadığı tanısı konulmalı. Bunları hukukçu olarak saymazsak eğer:

**** Hukukçu hukuki kimliğinden sıyrılamaz; çünkü o kimlik bizzat kendisini ifade eder. Aksini uygulayan zaten hukukçuluğu tartışılacak kişidir.*******
Old 10-11-2006, 10:18   #16
Kavaz

 
Varsayılan

Aslında bir açıdan bakıldığında farklı da düşünülebilir.Hukukçu olmak,hukuk fakültesini bitirip,hukuk ile ilgili bir alanda faaliyet göstermek olmadığına göre ve hukukçu olabilmek için çok uzun zaman gerektiğini düşünürsek o zaman hukukçu kimliği ile kişinin kişiliğinin birleşmesi bayağı zaman alacaktır ve daha sonra kişi istemese bile hukukçu kimliğinin getirdiği niteliklerden farklı bakamaz bir hal alacaktır.Yalnız ben kendim için düşündüğümde,mesleğimi yaparken ayırmam gerektiğinde ayıra biliyorum.Ancak gece basımı yastığıma koyduğumda,bazı insanların hayatlarını gördükçe onlar için üzülüp uykumun kaçtığı da oluyor.
Old 10-11-2006, 12:02   #17
Av.Duygu Keleş

 
Varsayılan

Hukukçuluk ve insanlık aslında bana göre çok farklı iki kavram.Neden derseniz kişiliğimiz hukuk fakültesi sıralarında aldığımız eğitim netşcesinde şekillenmiyor.HAli hazırda önceden kazanıolmış bir kimlikle başlıyoruz hukukçu olma yoluna.Öğrenimlerimiz biraz daha doğru katıyor benliğimize.İki farklı boyuttan bakabilmeyi öğreniyoruz bir süre sonra.Aldığımız işlerde yüreğimizi ,insanlığımızı acıtan bir nokta görmüyorsak katı bir hukukçu olabiliyoruz.Eğerki sızlıyorsa yüreğimiz verim alamıyoruz yaptığımız işten.
Bir avukat tanımam ki kendisini ,ailesini ,sevdiklerini zarara uğratan bi olayda objektif savunma yapabilsin.En basit örneği hakimler belirli derecedeki yakınlarının davalarını göremezler.Bu tamamen hukukun içinde insanı duyguların varolabileceği kabul edildiğinden getirilmiş.
İşimizi icra ederken meslek kurallarından sapmasakta ,arkamızı döndüğümüzde hiç mi mırıldandığımız,itiraz ve hatta isyan ettiğimiz olmamıştır.
Benim için hayat ve meslek çok farklı şeyler.Herşeyden önce ben sosyal bir kimliği,duyguları,istekleri,kırgınlıkları ve kızgınlıkları olan bir bireyim.Aynı zamanda bir hukukçuyum.İçimde tolere edebildiklerimi,sindirebildiklerimi sindirir,kalanları eleştirmeye devam ederim.
Saygılarımla...
Old 10-11-2006, 12:35   #18
seyitsonmez

 
Varsayılan

"ŞİZOFRENİK YORUMLAR" Işıl hanım öncelikle sizin gibi düşünmeyenleri ötekileştirenlerdensizin gördüğüm kadarıyla...."bırden fazla kimlik yada aidiyet duygusu şizofrenik olmayan bir şekıilde birleştirilemiyormu" demişsiniz..ve hiçde iyi dememişsiniz.....bu konu aslında geniş bir çerçeveye yayılabilse keşke.. daha önce farklı başlıklarda hukuk ve insan ikilemini tartışmaya acmaya calışmıştım ama pek katılan olmamıştı.....burada once ınsanız demiş olmam bir cok şeyi kapsıyor...işinizi gördürmek için icra dairelerinde dönen ve henüz istisnasına rastlamadığım rüşvet..(evet avukatlarrın buyuk bir bölümü hergün onlarca kez rüşvet suçunu işliyor)den tutunda hakım savcı ve memurların önünde secdeye durmaya kadar giden bir yol var.....fırsatımız varken bunları tartışalım paylaşalım derim... tabi bunları kendine dert edinenler var ise.....
Old 10-11-2006, 12:38   #19
avant

 
Varsayılan

Aslında doğru söylüyorsunuz Doğan Bey,ama......
Ama diye başlayınca istisnalar da başlıyor işte....Hukukçu da bir insan değil mi.Hani meşhur bi laf var ya futbol argümanında.Hakemler de insan Onlar da hata yapabilir diye.

Yani zaman zaman öfkenin ayarı olmayabiliyor.O zaman,hukukçu kimliğinden ve düşüncesinden uzaklaşabiliyor insan.İnsan olduğu için.

Bunu şöyle özetlersek sanırım yanlış olmaz.KURAL OLARAK,HER ZAMAN OLGUN VE OBJEKTİF VE HUKUKÇU GİBİ DAVRANMALIYIZ.AMA,İSTİSNAİ OLARAK TA BU ÖLÇÜLERİN DIŞINA ÇIKMAMIZ GEREKEBİLİR.O DA BİZATİHİ İNSAN OLMAMIZDAN KAYNAKLANMAKTADIR.

Selamlar ve sevgiler.....................
Old 10-11-2006, 15:18   #20
Kavaz

 
Varsayılan

Açılan en keyifli konu olduğu kanısındayım
Old 10-11-2006, 15:40   #21
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Sn.seyitsönmez,
Öncelikle Sartre'dan ödünç alarak şunu ifade edeyim : "Öteki, benim cehennemimdir."

Şimdi site başlığına geçelim:

Sn.Gemici'nin sorduğu soruya ve sorunun çıkış noktasına bakalım. 17 aylık bebeğe yapılanların yarattığı infial sonrası siteye hukukçuların verdiği cevapları okumuş ve ciddi ciddi üzerinde düşünmüş ve buradan hareketle bu soruyu sormuş.
Çıkış noktasını ben çok beğendim doğrusu.

Soruya soruyla karşılık vereyim: Bu bebeğe karşı işlenen suçun dahi cezası idam olmamalıdır, dersem hukukçu olup insanlığımdan mı kaybedeceğim yani? Sn.Admin konuyu farklı örneklerle de beslemişse de hiçbir örnek 17 aylık bebeğin durumuna uymuyor, bu üzüntüyü bu kederi yaratmıyor.

Hukukçu mevzuatçı mıdır? Mevzuatta bu suçun cezası idam olsa biz de bunu böyle kabul etsek hem hukukçu hem insan mı olacağız? Hukukçuluk adalet değeri üzerine mi kuruludur, yasallık üzerine mi? Yasallık üzerine diye cevap verilirse bu "yaman çelişkilerin" yaşanmasına ne diyebilirim ki. Ama, hukuku ve hukuçuluğu adalet değeri üzerine kurarsanız, adaletin insanlık ile el ele gittiğini düşünmemek için bana tek bir neden gösteremezsiniz. Adalet dediğimiz felsefi değer kaynağını ve temel duruşunu kötüden, suçludan, suçtan almaz. İyiden, masumdan ve ahlaktan alır. Şimdi ,hukukçu olarak adaletle ilgili isek neden kafamız karışsın? Yoksa aslında içimizdeki "şeytan" ve onun "avukatı" adaletle sadece görünürde mi ilgileniyor?

İnsani olanın bebeğe bu zulmü yapanların idamı olduğunu hukuki olanın ise idama karşı olmak olduğunu düşünüyorsak, zaten halimiz haraptır.

Adalet istisna kabul etmez.

Saygılar.
Old 10-11-2006, 16:11   #22
seyitsonmez

 
Varsayılan

sayın Işıl Yımaz bir nokada zaten buluşuyoruz..benim demem şudurki: biz tekniker olmamalıyız doğal hukuk da var doğal olmayan hukukda var kanunda var mevzuatta var ama vicdanda var....ama vicdanın insani değerlerin zaman mekan ve sisteme göre değiştiği için hangisinin doğru olduğunu bulmak gerçekten sancılı oluyor insan için....bu kafa karışıklığıda o yüzden..ama insan o yaman çelişkileriyle insandır zaten...
Old 10-11-2006, 18:08   #23
Av.Nebi

 
Varsayılan

Beni tam olarak hukukcu mantığını anlamamakla eleştirebilirsiniz, yanlış düşündüğümü dile getirebilirsiniz ama ben Herkezin savunma hakkı olabileceğine inanmıyorum. 17 aylık bebeğe tecavüz eden bir adamın neyini savunabilirim ki ? ''Hakim bey nefsine yenik düşmüştür'' mü diyeceğim ? Ya da insanlığımı bir kenara bırakıp adamın akli melekelerinde sorun vardır yalanının arkasına mı sığınacağım ? . Saygılar...
Old 10-11-2006, 18:27   #24
Admin

 
Varsayılan

Sayın Av.Nebi,
Alıntı:
Yazan Av.Nebi
Ya da insanlığımı bir kenara bırakıp adamın akli melekelerinde sorun vardır yalanının arkasına mı sığınacağım ? . Saygılar...
Hukukçu kimliğinizle bunun "yalan" olduğuna nasıl kanaat getiriyorsunuz? Hukukla beraber psikiyatri eğitimi de aldınız mı?

Alıntı:
Herkezin savunma hakkı olabileceğine inanmıyorum. 17 aylık bebeğe tecavüz eden bir adamın neyini savunabilirim ki ?
Ağır bir suç işleyen bir kimseye ağır bir ceza verilmesi gerekliliğiyle, yargılama öncesi bir kişiye suçlu damgasını vurup onu oracıkta darağacına çekmek arasında büyük fark var. Bu farkın hukuk mezunu meslektaşlar tarafından dahi dikkate alınmaması tek kelimeyle içimi acıtıyor.

Yarın öbür gün, bir gazete sizin hakkınızda 8 sütüna manşet "bebeğe tecavüz ederken yakalandı!!!" yazarsa, kimsenin size söz ve savunma hakkı vermeden, sizi oracıkta linç etmelerini ister misiniz? Siz o sanıkların savunma hakkı olmadığını iddia ederek tam olarak bunu yaptınız şu anda..

"Herkesin savunma hakkı yoktur" demek yerine, "herkesin savunma hakkı vardır, çünkü yargılama yapmadan ve kişi kendini savunmadan o kişinin suçlu olup olmadığını bilmek mümkün değildir, ama eğer mahkemece suçlu bulunursa, işte o zaman gözünüzü kırpmadan şu ağır cezaya çarptırılmalıdır" demek arasında DAĞLAR kadar fark var.
Old 10-11-2006, 18:35   #25
Av.Nebi

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Admin
Sayın Av.Nebi,

Hukukçu kimliğinizle bunun "yalan" olduğuna nasıl kanaat getiriyorsunuz? Hukukla beraber psikiyatri eğitimi de aldınız mı?


Ağır bir suç işleyen bir kimseye ağır bir ceza verilmesi gerekliliğiyle, yargılama öncesi bir kişiye suçlu damgasını vurup onu oracıkta darağacına çekmek arasında büyük fark var. Bu farkın hukuk mezunu meslektaşlar tarafından dahi dikkate alınmaması tek kelimeyle içimi acıtıyor.

Yarın öbür gün, bir gazete sizin hakkınızda 8 sütüna manşet "bebeğe tecavüz ederken yakalandı!!!" yazarsa, kimsenin size söz ve savunma hakkı vermeden, sizi oracıkta linç etmelerini ister misiniz? Siz o sanıkların savunma hakkı olmadığını iddia ederek tam olarak bunu yaptınız şu anda..

"Herkesin savunma hakkı yoktur" demek yerine, "herkesin savunma hakkı vardır, çünkü yargılama yapmadan ve kişi kendini savunmadan o kişinin suçlu olup olmadığını bilmek mümkün değildir, ama eğer mahkemece suçlu bulunursa, işte o zaman gözünüzü kırpmadan şu ağır cezaya çarptırılmalıdır" demek arasında DAĞLAR kadar fark var.

Akli melekelerde ki soruna sığınmak benim Ağır ceza mahkemelerinde gördüğüm basit bi kaçış yolu. Hakimler bile alışmış buna benim gözlemlediğim . Gülüyorlar.

Savunma konusunda haklı olabilirsiniz sayın Admin biraz fevri hareket ediyorum . Ama suçu işlediği DNA ve sperm örnekleriyle saptanmış bir sanık için (Olayla ilgili konuşmuyorum ) neyin savunmasını yapabılıriz bana onu anlatabilen var mı ? Ben biraz bilgisizim bu konularda yanlış anlamayın ?
Old 10-11-2006, 18:37   #26
ibreti

 
Varsayılan

<<Gözlerim ağam su septim ataş sönsün... Septiğim su da yandı...>> diyor Kerkük hoyratı tarzı uzun havada Ozan...

Suyu yakan ataş, hukuku, hukukçuyu, hukuk nosyonunu da yakar!

Zaten hukuk düzeni de bu durumu farketmiş ve düzenlemiş.

Aksi halde;
1) Avukat, kendisinin taraf olduğu dava ve işlerde de avukatlık sıfatından doğan yetkilerini kullanabilirdi.
2) Yargıç, ana-babasının, kardeşlerinin, eş ve çocuklarının davasına bakabilirdi...

Saygılar...
Old 10-11-2006, 22:44   #27
Merhaba

 
Varsayılan "Törerist Avukat, Töre savunması ayıbı...

Merhaba,

Ben Güldünya Tören cinayetinin faillerinin temyiz duruşmasında, avukatlarının tutum ve savunma biçiminin bu alandaki tartışma konusuyla ilgili olduğunu da düşünüyorum.

O nedenle bu konudaki bir makaleyi buraya taşımayı uygun buldum.

Saygılar.

Merhaba-Bataklık Sazı


“TÖRERİST AVUKAT”

Töre savunması ayıbı…

www.aksam.com.tr.


Töre cinayetleri ile mücadele eden insanların sembolü olmuş bir davanın duruşması önceki gün yapıldı.

Evlilik dışı çocuk dünyaya getirdiği gerekçesi ile Güldünya Tören'i öldürmekle suçlanan Ferit ve İrfan Tören'in mahkum olduğu davanın temyiz duruşmasıydı bu.

Törenin sözde bu kadar önemli olduğu bir toplumda, nasıl olup da bu kadar fazla seks suçu ve çocuklara taciz olayının yaşanabildiğini anlamak için 'Töre cinayeti' denilen bir başka barbarlığı iyi incelememiz gerekiyor.


Töre cinayetleri ile mücadele eden insanların sembolü olmuş bir davanın duruşması önceki gün yapıldı. Evlilik dışı ilişkiden hamile kalarak çocuk dünyaya getirdiği gerekçesi ile Güldünya Tören'i öldürmekle suçlanan Ferit ve İrfan Tören'in mahkum olduğu davanın temyiz duruşmasıydı bu. Biz bu davanın nasıl ele alınacağını dün yazı işleri toplantımızda çok uzun tartıştık. Gayet tabii ki; töre kavramının fetişistleştirilmesine ve töre adına işlenen suçlara bütün gücümüzle karşıydık fakat asıl tartışma konumuz bu davada avukatın sözleriydi.

Avukat gayet tabii ki; müvekkilini savunmak için gerekeni söyleyecek, elinden geleni yapacak ve gerekirse duruma göre inanmadığı şeyleri de savunacak.


Tartışmada bir taraf, avukatın görevini yaptığı gerekçesiyle eleştirilemeyeceğini söylüyordu. Bu evrensel kural tamam da; bizim gibi birçok bölgesi geri, hatta çağdışı kalmış bir ülkede avukatlar, çağdışı olması gereken zihniyetlerden kaynaklanan suçların faillerini savunurken kullandıkları dile de dikkat etmeli. Bir bölümümüz de böyle düşünmekteydi.

Avukat, kişileri savunurken toplumun yargılarını savunmaya girişirse, Türkiye'nin töre cinayeti ayıbından kurtulması daha da zorlaşacaktır. Avukatlar, savcılar ve hakimler, kanunları uygulamanın yanı sıra biraz da öğretmen olmalıdır. Türkiye gibi ülkelerde yaşıyor olmanın bizlere yüklediği ikinci ve önemli görev budur. Bunu askerler iyi anlamışlardır ve askere yeni gelen vatandaşlara temel kurallarda eğitim de verirler.

Bir avukatın da bu görevinin bilincinde olması ve savunmasıyla, ortaya attığı fikirlerle, töre cinayeti ile savaşanların yanında yer alması gerekir.

Bu, bir cinayette sanık kişiyi savunmak ile görevli bir avukat açısından zor olabilir ama imkansız da değildir... Örneğin; toplumdaki önyargılı tavırları savunmak yerine bunu eleştirme yoluna gidilip, bu önyargıların sanıklar üzerine kurduğu baskılardan söz edilebilir ve 'önyargıların haksız tahriki' savunması da yapılabilirdi. Dünyanın gözünün üstünde olduğu bir davada bir fırsat daha kaçırıldı ne yazık ki...

Serdar Turgut
Old 10-11-2006, 23:16   #28
ibrahimkovanci

 
Varsayılan

bence insanlar sadece hukukta degil her meslekte mesleklerini icra ederlerken mesleki faaliyetin hal ve sartına uygun hareket etmelidir ama bu tavır, hal ve hareketlerini bu mesleki faaliyetleri bitirdikten(mesai dışı) sonra yasamının diğer sosyal safyasına yansıtmamalıdır.aksi halde hayatlarındaki diger insanların onlardan bıkmalarına sebebiyet verebilirler diye düşünmekle beraber bunun bir ütopik olgu olduğunuda söyleyebilirim çünkü gerek bizim toplumumuzda gerek baska toplumlarda insanlara verilen deger insanların mesleki statüsüne göredir,(tabi bunu ben uygulamam sadece benim gördüğüm kadarıyla toplumun genel ama acı düşüncesini ifade etmeye calşıyorum) tabi ki bu statüye mesleği acısından yerleştirilen sahıs mesleki faaliyetlerinin dışında da bu statüyü koruyabilmek için mesai dışındayken dahi mesai devam ediyormuşcasına davranışlar sergilemektedir, tabi bunlar nekadar doğrudur bilemem ama ben bu düşüncedeyim ve sözlerimi bir örnekle bitireyim mesela ben bir öğrenciyim ve bir savcıyla tanışdıgımı düşünürsek genel cercevede hele hele bizim ülkemizde savcının bana karsı düşüncesi sadece ve sadece iyi bir insan ama ben onunla fazla samimi olmamlıyım çünkü ben koskoca bir savcıyım diyebiliyor oysa ki ben bir kaymakam olsaydım eminim daha farklı seyler düşünürdü gibi bir örnek verdim. aman bundan savcı büyüklerim alınmasın bu sadece örnek degilse böyle bir anı yasamdım...
saygılarımla
Old 11-11-2006, 10:50   #29
Av.Zafer Erman

 
Kitap

Alıntı:
Yazan Admin
Sayın Av.Nebi,

Hukukçu kimliğinizle bunun "yalan" olduğuna nasıl kanaat getiriyorsunuz? Hukukla beraber psikiyatri eğitimi de aldınız mı?


Ağır bir suç işleyen bir kimseye ağır bir ceza verilmesi gerekliliğiyle, yargılama öncesi bir kişiye suçlu damgasını vurup onu oracıkta darağacına çekmek arasında büyük fark var. Bu farkın hukuk mezunu meslektaşlar tarafından dahi dikkate alınmaması tek kelimeyle içimi acıtıyor.

Yarın öbür gün, bir gazete sizin hakkınızda 8 sütüna manşet "bebeğe tecavüz ederken yakalandı!!!" yazarsa, kimsenin size söz ve savunma hakkı vermeden, sizi oracıkta linç etmelerini ister misiniz? Siz o sanıkların savunma hakkı olmadığını iddia ederek tam olarak bunu yaptınız şu anda..

"Herkesin savunma hakkı yoktur" demek yerine, "herkesin savunma hakkı vardır, çünkü yargılama yapmadan ve kişi kendini savunmadan o kişinin suçlu olup olmadığını bilmek mümkün değildir, ama eğer mahkemece suçlu bulunursa, işte o zaman gözünüzü kırpmadan şu ağır cezaya çarptırılmalıdır" demek arasında DAĞLAR kadar fark var.


Sayın Admin bu düşüncelerinize katılıyorum.

Yeterli delil elde edilmeden (ya da uydurma deliller ile ) kişilerin yargılandığını ve yıllar sonra gerçek suçluların herhangi bir şekilde ortaya çıktığını veya yine yıllar sonra kişinin suçsuzluğunun anlaşıldığını yazılı ve görsel medyadaki haberlerde tanık oluyoruz.
Kişinin suçu ne olursa olsun adil yargılanma hakkı vardır. Adil olarak yargılanacak ki gerçek anlamda cezası verilebilsin.
17 aylık bebeğe tecavüz edildiği iddiası ile şüpheliler yargılanıyor ancak, basın şüphelilerin bu suçu işlediğine karar verdi ve cezalarını da kesti. Üstelik şüphelilerin boy boy da fotograflarını yayınladı. Şüpheliler yargılandı ve beraat etti diyelim. Bu durumda şüphelilerin sonunu düşünmek bile korkunç.

Hukukçu kimliği ile adil yargılanmayı savunmazsak,toplumdan da bekleyemeyiz diye düşünüyorum.

Örneğin;
Yurdumun bazı şehirlerinde linç kültürü inanılmaz boyutta arttı. Sokakta yürürken biri arkanızdan "ben şu şahsı tanıyorum bu PKK'lı" veya benzer nitelikte birşey söyledi ve sizin üzerinize saldırdı. Bu sözleri duyan kişiler acaba ne yapar.?
Old 11-11-2006, 14:34   #30
üye10245

 
Varsayılan

merhaba

hukukçu olmak elbette hukuk fakültesi bitirmek manasına gelmez. önemli olan o nosyonu kazanmak. zaten sorumlulukta bu noktada başlıyor. eğer siz kendinizi hukukçu olarak görüyorsanız, teknisyenden farklı olarak toplumda bir fonksiyonunuz olduğunu düşünüyorsanız bu sorumluluğun altına daha öncede dediğim gibi refleks olarak girersiniz. beş parmağın beşi bir değildir. bütün hukuk fakültesi mezunlarıda bir tornadan çıkmış gibi aynı düşüncede bireyler değildir.

insan haklarını, doğal hukuku, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, kanunsuz suç ve ceza olmayacağını ve bunun gibi düşünceleri özümseyen birinin hukuk fakültesi mezunu olmasına bile gerek yok.

sonuç olarak hepimizin cemiyet hayatı, alt kimlikleri vesair olması bizim farklı bir dille konuşmamızı gerektirmez. bizim konuşacağımız dil hukuçu dilidir, bakacağımız perspektif hukukçu perspektifidir. eğer bunu yapmayıpta, kendi evrensel kavramlarımızda bile (yukarıda bir kaç örnek verdim) ortak görüşe varamayıp linç ve hoşgörüşüzlüğe teslim olursak vay bu halkın haline.

teşekkürler.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Töre Ve Namus Cinayetleri Ile Kadınlara Yönelik Şiddet Olayları - İstanbul Valiliği Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 27-11-2006 18:42
hukukçu hatıraları av.mustafa akıncı Meslektaşların Soruları 5 24-03-2006 20:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10582089 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.