Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

Günlük Hukuk Haberleri

Yanıt
Old 08-07-2011, 15:12   #631
tiryakim

 
Varsayılan Hukukçulardan polise sert tepki

Spor hukukçuları, emniyetin şike operasyonunda kurum ve kişilere yönelik “tespit edildi”, “delillendirildi” gibi net ifadeler kullanamayacağını, bunu kamuoyuyla paylaşamayacağını, açıklama yapamayacağını, aksi halde suç işlemiş olacağını vurguladı. Hukukçular, emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulabileceğine dikkat çekerek hukuka aykırı şeyler gerçekleştirildiğini ve soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiğini söyledi.

Sporda yaşanan şike olaylarına ilişkin emniyetin açıklamasını değerlendiren Spor Hukuku Enstitüsü Genel Sekreteri avukat Emin Öztürk, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün “tespit edildi”, “delillendirildi” gibi net ifadeler kullanarak açıklama yapma yetkisinin olmadığını söyledi.

Öztürk, “Bu olay soruşturma aşamasında. Bu tür konular çok önemli, bunlara dikkat edilmesi gerekli. Açıklama soruşturma açısından biraz sıkıntı yaratabilir” dedi. Öztürk, şöyle devam etti:

“ Emniyetin bu tür ifadeleri kullandıktan sonra açıklamasının kesin bir karar niteliği taşımadığını da söylemesi gerekliydi. Öncelikle emniyetin basına açıklama yapma gibi bir yükümlülüğü yoktur.

Asıl problem emniyetin elinde olan teknik takip, bilgi, belge ve fotoğrafları basına sızdırmasıdır. Bu durum yargının doğru bir şekilde yürütülmesini engeller. Bazı kişiler çeşitli fotoğraflarla günlerdir basında zaten peşinen suçlu ilan edildi.”

"GİZLİLİK İHLAL EDİLDİ"

İstanbul Barosu Spor ve Spor Hukuku Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi avukat Turgay Demirci ise yürütülen soruşturmada gizlilik kararı olduğunu, Emniyetin bunu ihlal ettiğini ve haklarında suç duyurusunda bulunulabileceğini söyledi.

Demirci, “ Emniyet yetkilileri ellerindeki deliller net olsa dahi söylememeliler. Bu yanlıştır” dedi.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunabileceğine de dikkat çeken Demirci, “ Emniyet Müdürlüğü federasyona açıklama yapacaksa bile cumhuriyet savcılığının yetkisi dahilinde bunu yapabilir” dedi.

"SAVCILIK İNCELEME BAŞLATMALI"

Spor hukukçusu avukat Gurur Gaye Günal ise polisin şike soruşturması kapsamında “deliler tespit edildi” yönündeki açıklamasının hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Günal, şunları söyledi:

“Polisin açıklama yapması ve basına bilgilerin sızdırılması konusunda savcılık gerekli incelemeyi başlatmalı. 5237 sayılı Türk Ceza Kanu’nun 285 No’lu maddesinde gizliliğin ihlali maddesi gereği 1 ile 3 yıl arasında cezalandırma yapılır.

Bunu basın yoluyla işlerlerse ceza yarı oranında arttırılır. Suçluluk karinesi göz ardı edilerek suçlu olarak gösterilirlerse de 2 yıl hapis cezası verilir.”
Old 08-07-2011, 21:52   #632
Av.Barış

 
Varsayılan

AİHM'den Türkiye için önemli karar

AİHM terör mağdurlarının maddi kayıplarının telafi edildiğine hükmetti

08 Temmuz 2011 Cuma, 21:45:56

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ''Güneydoğu Anadolu'da terör mağdurlarının maddi kayıplarının devlet tarafından kurulan komisyon aracılığıyla telafi edildiği'' görüşüne vararak, dört ayrı başvuruda yaklaşık 300 kişinin yaptığı şikayetin ''kabul edilemez'' bulunduğunu açıkladı.

''Türkiye'de terör mağdurları için kurulan komisyonun 2004 yılından bu yana faaliyet gösterdiğini ve bu komisyonun 360 bin başvurudan 230 binini sonuçlandığını'' belirten AİHM, ''133 bin kişi için Türk devletinin yaklaşık 1 milyar avro tazminat ödediğini'' bildirdi.

Türk mahkemelerinin, tazminatlarla ilgili şikayetleri dinlediği ve yanlışlıkları düzelttiği ifade edilen AİHM açıklamasında, ''bu komisyonun terör mağdurlarına makul tazminatlar ödediğinin saptandığı'' belirtildi.

Yapılan başvurularının önemli bir kısmını, terör yüzünden köylerini boşaltıp başka yerlere göçmek zorunda kalanlar yapmıştı.

AİHM, bu gerekçelere dayanarak, başvuru sahiplerinin yaptıkları şikayetlerin kabul edilemez bulunduğuna hükmetti.

Söz konusu AİHM kararı, bu konuda yapılan diğer başvurular için emsal teşkil etmesi açısından önem taşıyor.

AA
Old 10-07-2011, 16:38   #633
tiryakim

 
Olumlu Yeni vekillere emeklilik sürprizi

12 Haziran’da milletvekili seçilerek TBMM’ye giren yeni vekiller ‘emeklilik’ sürpriziyle karşılaştı.

SSK ve Bağ-Kur emeklisi vekiller eskiden 2 yıldan sonra milletvekili maaşı alıyordu. Bu hak ortadan kalktı.
Star gazetesinin haberine göre; 12 Haziran seçimlerinin ardından göreve başlayan milletvekilleri 'emeklilik' şoku yaşıyor. 2008'de sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişiklikle birlikte, SSK ve Bağ-Kur kökenli emekli milletvekillerinin 'iki yıllık' görevlerinin ardından, milletvekili emekli olmalarına imkan sağlayan düzenlemenin kaldırıldığı belirlendi. TBMM bürokratları konuyla ilgili olarak bir rapor hazırlayarak, hem TBMM Başkanlığı'na hem de SGK Başkanlığı'na sunacak. Kamuoyunda yıl-lardır tartışma konusu olan ve halk arasın-da 'süper emeklilik' olarak bilinen düzenleme, Meclis'e yeni gelen vekillere uygulanmadı. TBMM yetkilileri, kayıt işlemleri sırasında SSK ve Bağ-Kur'dan emekli olan vekillere, konuyla ilgili uyarıda bulundu. TBMM yetkilileri, emekli vekillere maaş-larını almaya devam edeceklerini belirterek, süper emeklilik olarak nitelendirilen sistemden yeni gelen vekillerin yararlanamayacağını bildirdiler. Bu durum, milletvekilleri için sürpriz oldu. Düzenlemeden haberi olmayan birçok SSK ve Bağ-Kur emeklisi vekil, iki yıl sonra milletvekili emeklisi olacağını tahmin ediyordu. Eski sistemde, SSK ve Bağ-Kur emeklisi milletvekilleri, iki yıl görev yaptıktan sonra milletvekili maaşı almaya başlıyorlardı. Halen geçerli olan emekli maaşları dikkate alındığında, SSK emeklisi olarak yaklaşık 750 lira maaş alan bir vekil, iki yıllık sürenin ardından yaklaşık 5 bin lira emekli maaşı alacaktı. 2008'de 5510 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası'nda yapılan değişiklik ile birlikte bu hak ortadan kalktı.
Old 10-07-2011, 16:39   #634
tiryakim

 
Olumlu En önemli beklenti yeni bir anayasa

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu dönemde milletin TBMM'den en önemli beklentisinin “yeni bir anayasa yapılması” olduğunu belirterek, “Yeni Anayasanın bireyi ve onun haklarını esas alan; milli birliğimizi ve ortak değerlerimizi koruyan; toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden; tek sesliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren bir metin olmasını savunuyoruz” dedi.

TBMM Genel Kurulu TBMM Başkanı Cemil Çiçek başkanlığında toplandı. Çiçek, andiçmeyen milletvekillerini bu birleşimde de kürsüye davet etti. Andiçmek isteyen çıkmayınca, Çiçek gündeme geçti.

Çiçek, Bakanlar Kurulu programını okumak üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı kürsüye davet etti.

Erdoğan, sunuşuna başlarken, Meclisin 24. Dönemi'nin hayırlı olmasını diledi. Erdoğan, “Bu vesileyle başta Cumhuriyetimiz kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, muasır medeniyet yolunda bu büyük millete hizmeti geçen, eser bırakan, taş üstüne taş koyan bütün devlet ve siyaset adamlarına şükranlarımı sunuyorum” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçimler sonucu TBMM temsil yetkisi alan bütün siyasi partileri ve milletvekillerini tebrik ederek, millete yapacakları hizmette başarılar diledi. Huzur ve güven ortamı içinde gerçekleşen, hızlı bir şekilde sonuçlandırılan, adil ve özgür bir seçim süreci yaşandığını belirten Erdoğan, “Bu vesileyle bir kez de yüce heyetiniz önünde seçim sürecine katkıda bulunan tüm kişi ve kurumlara teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Seçim sonucunda Meclis'in yüzde 87 gibi çok yüksek bir katılımla oluştuğunu, temsil oranının ise yüzde 95 gibi uzun zamandır rastlanmaya bir düzeye çıktığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

“Bu sonuçlar demokrasimizin katılım ve temsil niteliklerinin daha da güçlendiğini gösteriyor: Yine bu sonuçlar milletimizin tüm sorunların çözüm adresi Meclis olarak gördüğünün ve bu Meclisten çok şeyler beklediğinin açık bir işaretidir. Parlamentomuzun seçmenin kendisine yüklediği emaneti hakkıyla yerine getireceğinden milletimizin beklentileri doğrultusunda 4 yıl boyunca büyük bir özveriyle çalışacağından şüphe duymuyorum. Millet Meclisten sorunları için çözüm bekliyor ve bu Meclis de inşallah bu beklentiyi azami ölçüde karşılayacaktır.” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Önümüzdeki dönemde Meclisimiz içinde diyaloğa, uzlaşma arayışına ve işbirliğine önem vermeye devam edeceğiz” dedi.

Erdoğan, TBMM Genel Kurulunda 61. Hükümetin Programı'nı okudu. Erdoğan, 12 Haziran seçimlerinde milletin yüksek atılım ve temsilin yanı sıra yönetimde istikrarı da güçlü şekilde sürdürmek yönünde tartışmasız bir irade ortaya koyduğunu belirtTİ.

‘SEÇİMLERDEKİ BAŞARI SORUMLULUĞUMUZU DA ARTTIRDI’
Başbakan Erdoğan, “Demokrasi tarihimizde görülmemiş, dünyada da eşine az rastlanır bir şekilde birbiri ardına üç dönem partimizin oylarının artması, milletimizin iktidarımıza olan güveni her dönem tazelediğini gösterdi. Siyaset tarihimize silinmez harflerle yazılacak bu başarı, aynı zamanda sorumluluğumuzu ve hassasiyetimizi de artırdı. 12 Haziran seçimlerinin asıl galibi, hiç ama hiç şüphesiz Türkiye'dir, bu aziz millettir” diye konuştu.

‘HİZMETKAR OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Sahip oldukları tecrübeyle hiç eksilmeyen heyecanlarını birleştirerek Türk milletine efendi değil hizmetkar olmaya devam edeceklerini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

“AK Parti olarak köklü tarihimizden ve medeniyetimizden aldığımız özgüvenle ilk günden itibaren kaynak Türkiye'dir dedik. Ülkemizin sahip olduğu muazzam potansiyeli harekete geçirmek üzere güven verici politikalarla milletimizin huzuruna çıkmayı, en önemli ilke olarak benimsedik. Milletimizi siyasetimizin öznesi olarak gördük. Attığımız her adımda insanımızın değerlerini, talep ve beklentilerini esas aldık. Siyaset kurumuna güvenin ancak böyle sağlanacağına inandık.

Türkiye'yi zenginleştiren, demokrasisini derinleştiren, ülkemizin itibarına itibar kazandıran siyasetimiz, yeni dönemde daha güçlü bir Türkiye için milletten aldığı yetkiyi yine milletin hizmetine sunacaktır. Ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığı dünyamızda, kaybedecek bir tek günümüzün dahi olmadığına inanıyoruz.”

‘İLLETİMİZİN EKMEĞİNDEN DE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN DE TAVİZ VERMEDİK’
Erdoğan, oldukça kapsamlı ve detaylı şekilde hazırlanan Hükümet Programı'nın özetini aktaracağını belirtti. “Hükümet Programı sizlere dağıtıldı” diyen Erdoğan, bazı milletvekillerinin programın dağıtılmadığını söylemesi üzerine, “Herhalde dağıtacaktır arkadaşlar. Çünkü dağıtılmasını kendilerinden ben de rica etmiştim” karşılığını verdi.

DEVAMLILIK ESASI
Hükümet Programını devamlılık esasıyla 18 Kasım 2002'den bugüne ulaşan bir silsile etrafında kaleme aldıklarını anlatan Erdoğan, 4. AK Parti Hükümeti'nin önceki 3 dönemde başlattığı çalışmaları devamlılık esasıyla geleceğe taşıyacağını vurguladı.

Erdoğan, 2015 yılına kadar olan 4 yıllık dönemde bir yandan başlattıkları çalışmaları tamamlayacaklarını, diğer yandan da yeni projeleri hayata geçireceklerini ifade ederek, “Bu hükümet programında 'yaptık, yapıyoruz, yapacağız' diyoruz, yaptıklarımızı yapacaklarımızın teminatı olarak sizlere ve kamuoyuna bir kez daha hatırlatıyoruz” dedi.

‘DİKLENMEDEN DİK DURDUK’
Önceki Hükümet programlarının ülkenin yıllardır bekleyen sorunlarına gerçekçi çözümler içerdiğini kaydeden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Dünyanın ve bölgemizin yaşadığı çalkantılı dönemlere rağmen bu çözümlerin büyük bölümünü hayata geçirmiş bulunuyoruz. Diklenmeden dik durduk. Omuzlarımıza yüklenen emanete sahip çıktık. Milletimizin ekmeğinden de özgürlüğünden de taviz vermedik. Demokratik siyaset kurumunu bir bütün olarak zayıflatmaya yönelik her türlü tahrik ve tertibi büyük bir sağduyuyla aştık. Bundan sonra da milli iradenin önüne çıkarılan her engeli, kararlı ve cesur bir duruşla, milletimizin desteğiyle aşma noktasında hiçbir tereddüt taşımıyoruz. Değişimden yana bir hükümet olarak demokrasi ve hukukta, ekonomide, sosyal alanda, dış politikada ezberleri bozduk. 9 yılın ardından şunu büyük memnuniyetle ülkem ve milletim adına çok büyük bir gururla ifade etmek istiyorum; Bugün artık Türkiye'de siyasetin alanı daha geniş, ekonomi daha büyük, sosyal bünye daha güçlüdür. Ülkemizin itibarı bölgesinde ve dünyada çok daha yüksek bir konuma ulaşmıştır. Sorunlardan kaçmadık, yapay gündemlere takılıp kalmadık. Sorunlardan değil, sorunların çözümünden beslenen ve büyüyen bir iktidar olduk.”

EN ÖNEMLİ BEKLENTİ YENİ ANAYASA
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu dönemde milletin TBMM'den en önemli beklentisinin “yeni bir anayasa yapılması” olduğunu belirterek, “Yeni Anayasanın bireyi ve onun haklarını esas alan; milli birliğimizi ve ortak değerlerimizi koruyan; toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden; tek sesliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren bir metin olmasını savunuyoruz” dedi.

“Zaman, ülkemizin lehine işleyecektir” diyen Erdoğan, AB'ye tam üyelik sürecine verilen önemin bir gereği olarak “AB Bakanlığı”nın kurulduğunu ifade etti.

Bu yeni kurumsal yapı içerisinde Meclisin de katkılarıyla reformların sürdürüleceğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

“AK Parti hükümetleri olarak politikalarımızı bir bütünlük içerisinde şekillendirdik. Ekonomik istikrarı demokratik gelişmelerden ayrı düşünmedik. Gerçekçi sosyal politikaları ekonomik ve demokratik gelişmelerle bağlantılı gördük. Bu alanlarda aldığımız mesafelerin ülkemizin dış politikası ve dünyadaki konumuyla etkileşimini büyük bir hassasiyetle gözettik.

Demokrasi açığının insanımıza ve ülkemize ödettiği ağır bedellerin farkında olarak, siyaset kurumunun itibar kazanması ve demokrasimizin ayıplarından arındırılması temel önceliğimiz oldu. Sonuncusu 12 Eylül 2010 Anayasa halkoylamasıyla olmak üzere pek çok reformu cesaretle hayata geçirdik. Ülkemizi yasaklardan, olağanüstü hallerden uzaklaştırdık. Vesayetçi anlayışların sultasına karşı milli iradeyi güçlendirdik.

Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleştirilmesi, eksik demokrasiden ileri demokrasiye geçişin tam olarak sağlanması üçüncü dönemde de temel hedefimizdir. Bu dönemde milletimizin TBMM'den en önemli beklentisi yeni bir Anayasa yapılmasıdır. Hükümet ve AK Parti Grubu olarak bu konunda tam bir kararlılık içerisindeyiz. AK Parti olarak yeni Anayasanın mümkün olan en geniş katılımla hazırlanmasını, tüm toplumsal kesimlerin taleplerini yansıtan tam bir toplum sözleşmesi olmasını arzuluyoruz. Milletimiz ve Meclisimiz bunu yapacak olgunluğa ve birikime sahiptir.

TOPULUMUN 30 YIL ÖNCE KENDİSİNE DAYATILAN BU ANAYASAYI HAKETMEDİĞİ AÇIKTIR
Türkiye'nin her alanda kat ettiği mesafe ve artan beklentiler yeni anayasayı ertelenemez hale getirmiştir. Toplumun yaklaşık 30 yıl önce bir müdahale ürünü olarak kendisine dayatılan bu Anayasayı hak etmediği açıktır.

Seçim kampanyası sürecinde hemen tüm partiler yeni Anayasa taahhüdü ile milletimizin karşısına çıkmışlardır. Bu taahhüdün gereğini yapma noktasında toplumun Meclis çalışmalarını ve tüm siyasi aktörlerin gayretlerin yakından izlediğini biliyoruz. Bu nedenle önümüzdeki dönem yeni Anayasa dönemi olacaktır. Cumhuriyetimizi kuran, en zor şartlarda milli mücadelemize önderlik yapan TBMM, yeni Anayasayı yapacak tam yetkiye, güce ve iradeye sahiptir.

24. dönem Meclis yapımız yeni Anayasanın en geniş temsil ve uzlaşma ile yapılması için büyük bir fırsat sunuyor. Meclisimizin yapacağı bu hayati çalışmalara en üst düzeyde destek olacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Elbette yeni Anayasanın nasıl olacağına milletimiz karar verecektir. Biz bu Anayasanın dışlayıcı değil kapsayıcı, ötekileştirici değil kucaklayıcı, ayrıştırıcı değil bütünleştirici, baskıcı değil özgürleştirici bir Anayasa olması gerektiğine inanıyoruz. Yeni Anayasanın bireyi ve onun haklarını esas alan; milli birliğimizi ve ortak değerlerimizi koruyan; toplumsal çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul eden; tek sesliği değil çoğulculuğu öne çıkaran ve demokratik hukuk devletinin tüm unsurlarını içeren bir metin olmasını savunuyoruz. Ayrıca Anayasanın temel haklar kısmı düzenlenirken BM İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi taraf olduğumuz uluslararası insan hakları belgeleri de esas alınmalıdır.”

İLERİ DEMOKRASİ
Bu dönemdeki demokratikleşme hedefinin “ileri demokrasi” olarak belirlendiğini belirten Başbakan Erdoğan, “Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümüne doğru ilerlerken hedefimiz, demokratikleşme alanında örnek ülkelerden birisi haline gelmiş ve müzmin toplumsal sorunları asgariye indirmiş bir Türkiye'yi tesis etmektir” dedi.

AK Parti olarak kuruldukları günden beri toplumsal sorunların “daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük” ile çözüleceğine inandıklarını belirten Erdoğan, “Kronikleşmiş toplumsal sorunları örtünün altına iten, görmezden gelen politikaları asla benimsemedik ve benimsemeyeceğiz” diye konuştu.

Türkiye'nin çözümü sürekli ertelenen ve ertelendikçe daha da karmaşık hale gelen köklü sorunlarıyla cesaretle yüzleştiklerini belirten Erdoğan, “Daha önceleri hayal dahi edilemeyen adımları attık” dedi. Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yıllardan beri demokrasi eksikliği ile büyüyen, dil, din, mezhep, etnik köken gibi konularda çok boyutlu ve kalıcı çözüm arayışlarımız önümüzdeki dönemde de sürecektir. Türkiye küresel sistemin geleceğinde etkili olacak karar mekanizmalarında yer alırken ve 2023 yılında ilk 10 ekonomiden biri olmayı hedeflerken, iç bünyesini de sağlamlaştırmak zorundadır. AK Parti olarak bizim kararımız nettir. Hepimize kaybettiren ve büyük Türkiye'nin önündeki en ciddi engel olarak duran sorunların çözümünü attığımız ilave adımlarla tahkim ederek sonuca ulaşmaya kararlıyız. Bu konuda bugüne kadar çok şeyler yaptık. Denizi geçtik derede boğulmayacağız. Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasiyi daha köklü bir şekilde yerleştirmek ve kardeşliğimizi yüceltmek için Mili Birlik ve Kardeşlik Projemizin takipçisi olmaya devam edeceğiz.

ORTAK MİRAS
Bizler ortak bir tarihi ve medeniyeti paylaşan, ortak geleceğimizi birlikte inşa eden tek bir milletiz. Geçmişte tüm insanlığa örnek olacak birlikte yaşama tecrübesi göstermiş bir ecdadın mirasçılarıyız. Ortak değerlerimizi hiç bir şekilde gözardı etmeden, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmek ve çatışma konusu olmaktan çıkarmak hepimizin müşterek sorumluluğu. Her kimliğin kendisini rahatça ifade edebildiği ve geliştirdiği bir ortamda, ayrıştırıcı kimlik siyaseti yapmadan, kimliklere saygı duyan birlikteliği esas alıyoruz. İktidarlarımız döneminde ret ve inkar politikalarını sona erdirdik.

Asimilasyon politikalarını tamamen bitirme yönünde adımlar attık. Bunları devam ettirmeye kararlıyız. Hiçbir insanımızın kendisini dışlanmış veya ikinci sınıf hissetmediği, kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı bir vatandaşlık anlayışı içerisinde birliğimizi ve bütünlüğümüzü pekiştiriyoruz. Toplumsal kesimlerin tümünün katılımıyla yürüyen tartışmalar, akademik incelemeler, siyasi partilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarının önerileri, yaşanan sorunlara çok daha derinlemesine yaklaşma imkanı sağlıyor. Yeni Anayasa başta olmak üzere, Meclisimizin milli iradeyi esas alan çalışmaları ile bu birikim, somut gelişmeler ile meyvelerini verecektir.”

74 MİLYONUN HÜKÜMETİ
Tüm bu reform ve dönüşüm sürecinde milletin ve milli iradenin tecelligahı olan Meclisin en büyük destekleri olduğunu ifade eden Erdoğan, “Önümüzdeki dönemde Meclisimiz içinde diyaloğa, uzlaşma arayışına ve işbirliğine önem vermeye devam edeceğiz” dedi.
Meclisin daha verimli çalışması için Hükümet ve AK Parti Grubu olarak ellerinden gelen tüm katkıyı vereceklerini kaydeden Erdoğan, “Bir kez daha hatırlatmak isterim ki nasıl ki bu Meclis Türkiye'nin 74 milyonun Meclisi ise 4. AK Parti Hükümeti de 74 milyonun hükümetidir. 81 vilayetin 78'inden milletvekili çıkarmış, 7 coğrafi bölgede birinci olmuş bir parti olarak milletimizi topyekün kucaklayacak, ayrımcılıktan büyük bir hassasiyetle kaçınacağız. Tek bir kişi dahi olsa her vatandaşımızın diline, inancına, kültürüne, değerlerine, yaşam tarzına, tüm farklılıklarına saygı göstermeye devam edeceğiz” diye konuştu.

‘HALKIMIZ İSTİKRAR İÇİN VERDİĞİ DESTEĞİ AÇIKÇA ORTAYA KOYDU
12 Haziran seçimlerinde hesap verdikleri halkın yapılanları takdir ettiğini gösteriği gibi gelecekte yürümeleri gereken yol haritasını da hür iradesiyle tayin ettiğini belirten Erdoğan, “Halkımız istikrar içinde yenilenmeye verdiği desteği açıkça ortaya koydu. Hepimize düşen görev, işte bu çatı altında milletimizin kutlu çağrısına cevap vermektir. Biz de hükümet olarak programımızı milletimizin sandıkta verdiği mesajı en iyi şekilde okuyarak hazırladık. İnanıyorum ki sizlerin onayıyla bu program, yeni Türkiye'nin inşasına giden kapıyı sonuna kadar açacaktır. Bu program 21. yüzyılın yükselen ülkesi olarak bölgemizde ve dünyada hak ettiğimiz konumu daha da pekiştirecektir” dedi.

KARDEŞLİĞİ PEKİŞTİRECEK REFORMLAR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kardeşliği daha da pekiştirecek reformlara kararlı bir şekilde devam edeceklerini söyledi.

Erdoğan, TBMM'de 61. hükümetin programını sunuşunda, bütün etnik gruplara, müslim veya gayrimüslim, Sünni-Alevi, başörtülü-başı açık, yoksul-zengin, kadın-erkek, engelli,-engelsiz her görüşten vatandaşa aynı nazarla baktıklarını, her bireyin temel hak ve özgürlüğünü en ileri düzeyde hayata geçireceği bir ortamı hedeflediklerini ifade etti.

YÜREK YAKAN ACILARIN ÇÖZÜM YERİ MECLİS
Uzun yıllardır yürekleri yakan sorunların tam anlamıyla çözüme kavuşacağı yegane çatının Meclis olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Hükümet ve AK Parti grubu olarak tüm bu meselelere yönelik Meclisimizde oluşacak diyalog ve uzlaşma sürecine en güçlü şekilde destek olacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Ülkemizin geleceğini her türlü kısa vadeli menfaatin önünde tutarak, tüm bu alanlarda yapılması gerekenleri hep birlikte hayata geçirmek zorundayız” diye konuştu.

Milli birliği ve gücü pekiştirecek çabaların, vatandaşın huzur ve refahına katkıda bulunacağı gibi Türkiye'nin uluslararası arenada çok daha etkili bir güç haline dönüşmesini hızlandıracağını belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

“Kürt meselesinin çözümü için önceki dönemlerimizde ileri adımlar attık. Olağanüstü halin kaldırılmasından, Kürtçenin serbestçe kullanımına ve öğrenimine, ekonomik kalkınmadan sosyal ve kültürel alandaki reformlara kadar çok geniş bir alanda tarihi reformlar gerçekleştirdik. Kardeşliğimizi daha da pekiştirecek bu reformlara kararlı bir şekilde devam edeceğiz.

Biz aynı tarihi, acıyı, sevinci paylaşan bir milletin çocuklarıyız. Bu nedenle, bu topraklarda ayrılıkçılığın tarihsel, sosyolojik ve kültürel hiçbir temeli, zemini yoktur. Bizim çözüm politikamızın temelinde insan vardır. Bu nedenle, cesaretle attığımız demokratikleşme adımları ülkenin bir bölgesine ya da bir toplumun bir kesimine değil tamamına yöneliktir. Şiarımız, herkes için daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve daha fazla özgürlüktür. Bu yüzden diyoruz ki biz hep birlikte Türkiyeyiz.”

ADALET SİSTEMİNDEKİ YENİLİKLER
Başbakan Erdoğan, hukuk sisteminde yer alan, güncelliğini kaybeden, evrensel ilkelerden kopuk ve toplumun taleplerini karşılamaktan uzak kalmış başta Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu olmak üzere temel kanunların Meclisin iradesiyle yenilendiğini söyledi.

Uzun yargılama sürelerinin kısaltılması amacıyla yüksek mahkemelerin kapasitelerinin artırıldığını hatırlatan Erdoğan, bilişim teknolojisinin yargının hizmetine sokulduğunu, Yargı Ağı Projesi ile adliye, nüfus, tapu, polis ve seçim kurulları gibi birçok kurumun elektronik ağlarla birbirine bağlandığını anlattı.

Modern adalet sarayları inşa edilerek, adliyelerin bodrum katlarından kurtarıldığını belirten Erdoğan, “İktidarlarımız döneminde Cumhuriyet tarihinde yapılanın 5 katı kadar adalet hizmet binası yaptık. Önümüzdeki dönemde güven veren bir adalet sistemine ulaşmak temel hedefimiz olacaktır. Bu süreçte, hazırlamış olduğumuz Yargı Reformu Stratejisi'ni bütün boyutlarıyla hayata geçireceğiz. 'Gecikmiş adalet, adalet değildir' anlayışıyla yargı süreçlerini daha hızlandıracağız” şeklinde konuştu.

Hükümetleri döneminde kurulan ancak faaliyete geçirilemeyen istinaf mahkemelerinin sayılarının 9'dan 15'e çıkarıldığını ve başsavcılarının atandığını anımsatan Erdoğan, bu mahkemelerin en kısa sürede faaliyete geçirilmesine yönelik çalışmaların sürdüğünü ifade etti.

Adli Tıp Kurumu'nun kapasitesini daha da artırarak kurumun hizmetlerinin hızlandırılacağını ve ülke genelinde yaygınlaştırılacağını anlatan Erdoğan, hakim-savcı sayılarında yaşanan artışa dikkati çekti. Erdoğan, “Halen ülkemizde her yüz bin kişiye düşün hakim sayısı 10'dur. Bu rakamı önümüzdeki dönemlerde AB ortalaması olan 20 seviyelerine yaklaştırmayı hedefliyoruz” dedi.

GÜVENLİĞE İLİŞKİN ÇALIŞMALAR
Sunuşunda, güvenliğe ilişkin çalışmalar hakkında da bilgi veren Başbakan Erdoğan, AK Parti iktidarı olarak ortaya koydukları güvenlik politikalarıyla yerleşik güvenlik anlayışında köklü bir paradigma değişikliği gerçekleştirdiklerini ifade etti. “Özgürlük için güvenlik” yaklaşımını temel politika olarak benimseyerek uygulamaya koyduklarını belirten Erdoğan, “Güvenlik uygulamalarında ve güvenlik personelinin eğitiminde hukuk devletini ve insan haklarını esas alan önemli gelişmeler kaydettik” dedi.

Toplum destekli polislik uygulamasıyla, polisin vatandaşlarla daha yakın ilişki içinde olmasının polise duyulan güveni artırdığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

“Polis-halk yardımlaşması, suç oranlarının düşmesinde büyük katkı sağlamıştır. 2007 yılında başlatılan, 'güvenli okul-güvenli eğitim' projesi başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. İlk ve orta öğretim kurumlarımızda gençlerimizin suç ve suç ortamlarından korunması ve okul çevrelerinin temizlenmesi yönünde en güvenli dönemi yaşıyoruz.

Geliştirilen ileri teknoloji ve uzmanlık sayesinde, işlenen suçları ve olayları aydınlatmada en başarılı ülkelerden biri haline geldik. Geçmişte 'faili meçhul' konusunda suçlanan ülkelerden biri olan Türkiye, iktidarımız döneminde eleştirilen değil övülen bir sicile kavuşmuştur.

AK Parti iktidarı, güvenlik alanında organize suç örgütleriyle, çetelerle illegal yapılarla etkin bir mücadele yürütmüştür. Ülkemizde geçmişte görülen mafya ve çete örgütlenmeleri önemli ölçüde çökertildi. Suç oranlarının düşmesinde organize suç örgütlerinin çökertilmesinin büyük payı vardır.

Hükümetimizin esas aldığı, “işkenceye sıfır tolerans” ilkesi kararlılıkla uygulanmaktadır. Artık Türkiye işkence ile anılan bir ülke olmaktan çıkmıştır.”

Başbakan Erdoğan, özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate alarak, insan haklarını ve evrensel değerleri esas alan bir asayiş ve güvenlik ortamının sağlanmasının temel amaçları olduğunu vurguladı.

“Özellikle mafya, çeteler ve organize suç örgütleriyle başarılı mücadelemiz sürecek” diyen Erdoğan, vatandaşlar için baskı ve tehdit oluşturabilecek bütün yapıların üzerine kararlı bir şekilde gidileceğini ifade etti.

Bugüne kadar idarede merkeziyetçi, içe kapanık, kırtasiyeciliği azaltan mevzuat sadeleştirmeleri yaptıklarını, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygın bir şekilde kullanımına önem verdiklerini kaydeden Erdoğan, “Yenilediğimiz Kamu Mali Yönetimi Kanunu ile şeffaflığı artırdık. Bilgi edinme hakkı getirerek yönetimin tasarrufları üzerinde vatandaşımızın denetimini artırdık. 2003 yılından bugüne kadar Türkiye İstatistik Kurumuna düzenli bir şekilde, 'yaşam memnuniyeti' araştırması yaptırdık. Vatandaş ve sonuç odaklı yönetim anlayışımız önümüzdeki dönemde de hız kesmeden devam edecektir” diye konuştu.
Old 11-07-2011, 20:52   #635
tiryakim

 
Varsayılan Aydınlar: Karar iddianameden sonra

Federasyon Başkanı Mehmet Aydınlar, şike soruşturmasıyla ilgili iddianameden sonra karar vereceklerini söyledi. Aydınlar, ligin planlandığı gibi devam edeceğini belirtti.

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Aydınlar, şike soruşturmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu.

Aydınlar, özetle şunları söyledi:

“Federasyonun elinde belge yok, bu nedenle herhangi bir soruşturma başlatılmadı. Soruşturma iddianameden sonra başlatılacaktır. Alacağımız karar tüm kesimleri mutlu etmeyecektir. Biz en doğru kararı almaya çalışacağız.

Tüm kamuoyunun desteğini istiyoruz. UEFA ve FIFA’yla birlikte çalışacağız.

Lig planlandığı şekilde devam edecektir. Süper Kupa finali Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında yapılacaktır.

Elimizde bilgi-belge olmadan karar vermemiz doğru değil, iddianameyi bekleyeceğiz.

Türk futbolu zor günlerden geçiyor, herkesin sağduyu olması ve bize destek vermesi gerekiyor.

Türk futbolunu en az zararla bu işten çıkaracağız."
Old 12-07-2011, 19:35   #636
Av.Barış

 
Varsayılan

Irk ve millet soyadına yasak...

Anayasa Mahkemesi, 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun yabancı ırk ve millet isimlerinin soyadı olarak kullanılamayacağına ilişkin hükmünün iptal istemini oy çokluğuyla reddetti. Yüksek mahkemenin 9 üyesinin aldığı ret kararına Başkan Haşim Kılıç ve 7 üye farklı gerekçelerle katılmadı.

Favlus Ay isimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ad ve soyadını Paulus Bartuma olarak değiştirmek için dava açtı. Davacının Süryanice "Bartuma" kelimesini soyadı olarak kullanmak istemiyle açtığı davada, Midyat Asliye Hukuk Mahkemesi, Soyadı Kanunu’nun "Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz" hükmünü içeren 3. maddesindeki "... yabancı ırk ve millet isimleriyle..." ibaresinin anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurdu.

Yüksek mahkemenin iptal istemini oy çokluğuyla reddine ilişkin kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, anayasanın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesinin, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusu olduğu, bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitliğin öngörüldüğü belirtildi.

Eşitlik ilkesinin amacının, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemek olduğu ifade edilen gerekçede, bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlalinin yasaklandığı kaydedildi. Yasa önünde eşitliğin, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmeyeceğine işaret edilen gerekçede, "Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez. Bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan soyadı vazgeçilmez, devredilmez, feragat edilmez ve kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkıdır" denildi.

Soyadının bir kimsenin kimliğini belirleme işlevi yanında ailesini ve soyunu belirleme, kişiyi başka ailelerin bireylerinden ayırt etme ya da kişinin hangi kökene, topluluğa veya ulusa ait olduğunu belirleme işlevi de bulunduğu belirtilen gerekçede, şunlar kaydedildi: "Bu işlevleri nedeniyle yasa koyucu, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi, soyun belirlenmesi, ailenin korunması, ulusal birliğin sağlanması, dil ve dil kimliğinin korunması gibi sebeplerle soyadı kullanımını yasal düzenlemelerle kural altına almaktadır. Kamu yararı ve kamu düzeni gerekleri uyarınca soyadı kullanımına yapılan bu müdahalede, anayasaya uygun olmak koşuluyla yasa koyucunun takdir hakkının bulunduğu açıktır. Yasa koyucu kural ile birleştirici, bütünleştirici, çoğunluğun içinde azınlığın hak ve hürriyetlerinde ayrımcılık yapılmasını engelleyen, ulusal aidiyet ilkesi içinde anayasal birliktelik altında aynı topraklarda ve ortak atmosferde yaşayan vatandaşlar yönünden ulus kimliği ve dili altında toplanan bir dil kimliği anlayışı getirmiştir. Ulus bütünlüğünün algılanabilmesi ve aynı iklimde yaşayan insanların tasa ve kıvanç ortaklığı, koruma, kollama, yardımlaşma duygularının devamlılığı ve birbirlerine karşı yabancılaşmalarının önlenmesi nedeniyle yasa koyucunun bu alana müdahale yetkisi, kamu yararı ve kamu düzeni niteliğini içermekte ve takdir yetkisi içinde kalmaktadır." Gerekçede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de soyadı kullanımıyla ilgili başvuruları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde yer alan "özel hayatın ve aile hayatının korunması" ilkesi kapsamında incelediği ve kararlarında "nüfusun eksiksiz olarak kaydedilmesi, kişisel kimlik saptaması veya belli bir ismi taşıyanların belli bir aile ile bağlantılarının kurulabilmesi gibi kamu yararının gerekleri uyarınca soyadı değiştirme imkanına yasal sınırlamalar getirilebileceği, ulusal yasa koyucunun bu sınırlamaları da kendi devletiyle ilgili tarihi ve siyasal yapısına bağlı kalarak seçmesinde takdir hakkının bulunduğunu" belirttiği hatırlatıldı.

Kuralın yeni alınacak soyadını yabancı ırk ve millet ismi olarak almak isteyen herkese ayrım gözetmeksizin uygulandığı belirtilen gerekçede, bu nedenle kuralın anayasanın eşitlik ilkesine aykırı yönü bulunmadığı kaydedildi.

-BAŞKAN KILIÇ VE 7 ÜYE ÇOĞUNLUK GÖRÜŞÜNE KATILMADI- Anayasa Mahkemesinin 8’e karşı 9 üyenin oyuyla verdiği kararda, çoğunluk görüşüne Başkan Haşim Kılıç ile 7 üye katılmadı.

Başkan Haşim Kılıç ve üye Engin Yıldırım’ın karşı oy gerekçesinde dil, din, etnik ve ırk farklılıklarının millet olmaya engel teşkil etmediği, "yabancı ırk ve millet isimleriyle" ibaresindeki "yabancı" kelimesinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında çoğunluğu oluşturanlardan farklı etnik ve/veya dini topluluklara mensup olanları ima edecek şekilde anlaşılmaması gerektiği belirtildi.

"İtiraz konusu kural, mevcut şekliyle bütünleştirici ve birleştirici olmamakta, tam tersine anayasanın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesine aykırı bir ayrımcılığa neden olmaktadır" görüşüne yer verilen karşı oy gerekçesinde, şöyle denildi: "Bu durum günümüzdeki insan hakları anlayışının ulaştığı seviye ve demokratik toplum düzeninin gereklilikleriyle de uyuşmamaktadır. Bir ülkede yaşayanların çoğunluğundan farklı etnik ve/veya dini kimlikler taşıyan toplulukların bu farklılıklarını tekçi, homojenleştirici bir anlayışla yok saymak, insan haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Farklı olmak en temel insan haklarından biri olarak kabul görmektedir. İnsan haklarına dayalı demokratik ve özgür bir toplumda milli dayanışma ruhu ve milli birlik, farklılıkları bastırarak değil onları tanıyarak, onların zenginliklerden faydalanılarak gerçekleştirilebilir. Egemen unsurlardan farklı çeşitli etnik ve/veya dini gruplara mensup vatandaşların ayrımcılığa uğramamaları anayasal birliktelik açısından hayati önemi haizdir. Çoğunluğun sıradan ve doğal bir şekilde öne sürdüğü ve kullandığı haklardan çoğunluktan farklı olanların da yararlanması anayasal hakların anlam taşıması için gereklidir." Anayasanın 10. maddesine göre, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve eşitlik ilkesinin bu ilkeden yararlananlar için temel bir hak sayıldığı belirtilen karşı oy gerekçesinde, "Yani eşit işlem görmeyi ya da ayrım gözetilmemesini isteme hakkı doğurmaktadır. 10. maddede belirtilen özellikler bakımından dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep bakımından ayırım yapan bir kanun anayasaya aykırı olacaktır" denildi.

Anayasa Mahkemesi içtihatlarında aynı durumda bulunan kişilerden bir kısmına farklı kurallar uygulanmasının eşitliğe aykırı olduğunun kabul edildiği vurgulanan karşı oy gerekçesinde, şu görüşlere yer verildi: "Kişi mevcut soyadını Türkçe kökenli bir sözcükle değiştirmek için mahkemeye başvurduğunda yasal bir sorunla karşılaşmazken kamu düzenine aykırı anlam içermeyen, Türk dilinin gramatik yapısına, fonetiğine uygun ancak Türkçe kökenli olmayan bir sözcüğü soyadı olarak kullanmak isteyenler hukuki engellerle karşılaşmaktadır. Böylece hukuksal durumu aynı olan kişiler farklı işlemlerle karşılaşmakta, bu da anayasanın 10. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Soyadı, kişiyi diğer kişilerden ayırmaya yarayan hukuki bir araç olarak onun kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kendine özgü kişiliği ve özvarlığı olan her birey başkalarından ad ve soyadı ile ayırt edilir ve toplum hayatına bu şekilde katılır. Bu nedenle soyadı kişinin onurla taşıması için kendisine tanınmış vazgeçilmez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı temel bir kişilik hakkıdır. Bireyin diğer kişilerden ayırt edilmesini sağlayan, toplumdaki konumunu açıklamaya yarayan ve soyunun işareti olan soyadını temel bir kişilik hakkı olarak hiçbir sınırlamaya bağlı olmadan kullanması ve onu istemediği sürece değiştirmeye zorlanmaması, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının doğal bir sonucudur. Demokraside özgürlük asıl, sınırlandırma ise istisnadır. Soyadı mutlak bir hak olup yasayla özel olarak korunmaktadır. Kural olarak kişinin istediği herhangi bir adı veya soyadını alması serbesttir. Devlet müdahalesi bu alanda istisna teşkil eder. Kamu düzeni, genel ahlak ve Türkçe gramatik yapısına uygun olmak kaydıyla kişi dilediği soyadını alabilmelidir." Soyadı kullanma hakkı anayasanın diğer maddelerinde belirtilen hiç bir temel hak ve özgürlüğün kapsamında olmadığından bu eylem hususunda lex specialis (özel hüküm) bulunmadığı, anayasanın "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" şeklindeki 17. maddesinin ilk fıkrası lex generalis (genel hüküm) olduğundan soyadının maddi ve manevi varlığı geliştirme hakkı içinde olduğu savunuldu.

Gerekçede, "Bireyin kişiliğini geliştirmesi kendini tanımlama dolayısıyla adlandırma hakkını içermektedir. Özgürlüğün temelinde kişinin kendi var oluşunu kendisinin tanımlama hakkı vardır. Kişinin tercih ve tanımlama haklarına sahip olması özerk ve özgür bir birey olarak toplumsal yaşamı zenginleştirmesine önemli katkı yapacaktır. Özel olanla kamusal olanın kesiştiği bir noktada bulunan, kişinin kendisini ve kimliğini biçimlendiren soyadına müdahalenin kendisi ayrımcılığa neden olan bir hak ihlalinin türevi olarak değil başlı başına bir insan hakları ihlali olarak nitelendirilebilir" denildi.

-DİĞER ÜYELERİN KARŞI OY GEREKÇELERİ- Başkanvekili Osman Paksüt de karşı oy gerekçesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin ırk esasına göre kurulmadığını belirterek, "Atatürk’ün ’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir’ şeklindeki veciz sözünün anlamı Türk milleti kavramının Türk ırkı ile eş anlamlı olmadığıdır" ifadesini kullandı.

Paksüt, gerekçesinde şu görüşlere yer verdi: "Esasen, soyadının resmi dil olan Türkçede ve Türk alfabesiyle yazılabilir, okunabilir ve anlaşılabilir olması dışında, soyadının kamu düzenini ilgilendiren bir yönü bulunmamaktadır. Dünyada ırkçılık uzun mücadeleler ve fedakarlıklar sonucu ortadan kaldırılmış ve insan haklarına dayalı çağdaş ülkelerin hepsinde yasaklanmıştır. Bu nedenle çağdaş bir demokrasi ve hukuk devleti olma iddiasında olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarında ırkı referans alan bir kuralın mevcudiyetini sürdürmesi olanaklı değildir. Soyadı Kanunu’nun kabulü sırasında toplumsal bütünlüğü sağlama kaygısıyla ve o gün dahi amacını aşan şekilde yasalaştığı anlaşılan kuralın mevzuatımızdan temizlenmesi için iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum." Üyeler Fulya Kantarcıoğlu, Fettah Oto, Celal Mümtaz Akıncı ve Erdal Tercan’ın karşı oy gerekçelerinde ise hangi etnik kökenden gelirse gelsin Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan ve millet tanımının içinde yer alan herkesin milli kültür ve medeniyetin oluşmasına katkıda bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtildi. Gerekçede, "Burada önemli olan, aynı topraklar üzerinde aynı devletin vatandaşı olarak yaşayanların aralarındaki milli birlik, beraberlik ve dayanışma duygusudur. Başka bir anlatımla, kişinin kendisini o milletin bir bireyi olarak hissedip aynı ortak ideallerin gerçekleşmesine katkıda bulunmasıdır. Yabancı ırk veya millet ismiyle soyadı alan bir kişinin sadece bu nedenle bir millete ait olmanın birleştirici özelliklerini taşıyamayacağı varsayımıyla ayırımcılığa bağlı tutulmasının anayasa ile bağdaştığı kabul edilemez" denildi.

Üye Hicabi Dursun da "Kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan ve diğer kişilerden farklılığını ortaya koyan değerlerin korunması ve özgürce geliştirilmesini temin eden maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı, insan haysiyetinin özünü oluşturur. Soyadı kişiyi diğer kişilerden ayırmaya yarayan hukuki bir araçtır. Soyadı bireyin kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda onun toplumdaki konumunu açıklamaya yarar. Genel ahlak ve alfabemizin gramatikal yapısına uygunluk dışında hiçbir sınırlamaya bağlı tutulmaması gerekir" ifadelerine yer verdiği gerekçesiyle çoğunluk görüşüne katılmadı.
Old 13-07-2011, 21:33   #637
Av.Barış

 
Varsayılan

Kıdem tazminatı kaldırılıyor

Hükümet 4 yıllık yeni iktidar döneminde işçilerin büyük çoğunluğunun alamadığı ve işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturduğu gerekçesiyle kıdem tazminatını kaldırmaya kararlı.

Geçen yıl tartışılan ve Türk-İş ile Hak-İş’in ayaklanmasına neden olan kıdem tazminatının kaldırılarak yerine fon kurulması yeniden gündemde.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı yeni programa göre, hükümet yeni iktidar döneminde kıdem tazminatını kaldırmaya kararlı.

61. Hükümet Programı’nın işsizlikle mücadeleye ayrılan bölümünde kıdem tazminatınının kaldırılacağı ve yerine bir fon kurulacağı ilan edildi.

Programda, “İşçilerin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli soru alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorunu, kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatı garanti altına alan bir fon oluşturularak çözülecek” denildi.



Programın Meclis görüşmelerinin başlamasının ardından dün Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve TİSK’ten oluşan Üçlü Danışma Kurulu’nu topladı. Üçlü Danışma Kurulu, hükümetin kıdem tazminatı fonunu kaldıracağına ilişkin taahhüdünün gölgesinde toplandı.

Vatan'ın haberine göre, 61. Hükümet programında esnek çalışma modellerinin hayata geçirileceği açık şekilde ifade edildi. Bu kapsamda geçtiğimiz yıllarda sık sık gündeme gelen ve gördüğü tepki nedeniyle yasalaşmayan, en son da Torba Yasa’dan çıkarılan “esnek çalışma” düzenlemelerinin bu kez hayata geçirileceği anlaşılıyor. Bu kapsamda hükümet “part time işçi”, “evden çalışma”, “çağrı üzerine çalışma”gibi işçi kesiminin büyük tepki gösterdiği çalışma modellerinin yasalara konulmasında kararlı olduğunu da ifade etmiş oldu. Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, geçtiğimiz hafta görevini Faruk Çelik’e devretmeden kısa süre önce aynı konuda bir açıklama yapmış ve ‘Esnek Çalışma Yasası’nın önemine değinmişti. Yasa Tasarısı’nın yarım zamanlı veya kısa süreli işlerde veya evden çalışanların, özellikle kadın ve gençlerin yararına olduğunu belirten Dinçer, tüm taraflardan destek istemişti.

BASKI OLUŞTURUYOR

Programda bu konuyla ilgili, “İstihdamın artırılması ve kayıtdışının azaltılması amacıyla “güvenceli esneklik” anlayışı ve işi değil insanı koruma ilkesi çerçevesinde işgücü piyasamızın katılıklarını gidererek başta genç, kadın ve vasıfsız işgücümüz olmak üzere işsizlerimize nitelik kazandırarak, işe girişi kolaylaştıracağız” denildi. Ardından ise kıdem tazminatının kaldırılacağı, “İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu, kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz” ifadeleriyle ilan edildi.

“YENİ FON” GÖLGESİNDE ÜÇLÜ DANIŞMA KURULU

Çalışma Bakanlığını devralan Faruk Çelik, dün ilk Üçlü Danışma Kurulu toplantısını Türk İş, DİSK, Hak-iş ve TİSK temsilcilerinin katılımıyla bakanlıkta gerçekleştirdi. Kıdem Tazminatı’yla ilgili kararın yer aldığı hükümet programı Meclis gündemindeyken toplanan Üçlü Danışma Kurulu, dünkü toplantıda bu konuyu masaya getirmedi. Toplantının ardından bir açıklama yapan Bakan Çelik, “Kıdem tazminatı konusu bir takvime bağlandı mı?” sorusuna, “Bugün gündemimize gelmedi ama çalışma hayatının önündeki bütün konuları rahatlıkla tartışabileceğimiz ortamın olduğunu söyleyebilirim” karşılığını verdi.

KONFEDERASYONLAR GREV NEDENİ SAYIYOR

Kıdem tazminatının kaldırılmasını daha önce ‘genel grev’ nedeni sayacağını açıklayan Türk-İş ve DİSK’in bu gelişme karşısında alacağı tutum merakla beklenirken Hak-İş’in teklife karşı çıkmadığı biliniyor. Hükümet geçen yılki toplantılarda, “Yeni bir Fon kuralım, çalışanın tazminatı buradan ödensin” teklifi getirmişti. Bununla ilgili çalışma yapılmış, formül ortaya konulmuştu. Formül, şöyleydi: “İşverenin yeni kurulacak fona her ay personel başına belli bir yüzde oranında prim ödesin, işten çıkarılan çalışan, tazminatını patronu yerine bu fondan alsın. Fon, devlet güvencesinde olsun. Kendisi için 10 yıl prim ödenen kişiler ise işten çıkarılmasa bile istediği an fondaki parasını alabilsin. Emekli olanlar da kıdem tazminatını fondan alsın. Fonun kurulduğu tarihe kadar olan alacaklar kazanılmış hak olacağından patron tarafından ödensin.” Sendikalar ise hiçbir teklifi tartışmayacaklarını belirterek “Kıdem Tazminatı’na dokundurtmayız” açıklaması yapmıştı.


Vatan
Old 15-07-2011, 17:19   #638
tiryakim

 
Olumlu Tapum var diye güvenmeyin!

Tapusu sizin adınıza olsa da, kendi mülkünüz sizden habersiz el değiştirmiş olabilir. Peki ama nasıl?

Emlak Uzmanı Salim Taşcı, tapusu sizin adınıza olsa da kendi mülkünüzün sizden habersiz el değiştirmiş olabileceğine dikkat çekti. Böyle bir durumda gerçek mülk sahibinin “işgalci” durumuna düşebileceğini belirten Taşcı, bir anda birinin kapıyı çalarak “Evimi ne zaman boşaltıyorsunuz”, “tahliyeye kadar kirayı X bankası hesabına yatır” gibi durumlarla karşılaşabileceğini kaydetti.

Taşcı, mülkün habersiz satılmaması için tapuya, taşınmazın bilgilerinin olduğu bir beyan verilmesini ve bu beyanda, "Bizzat tapuya gelmeden, adıma vekaletle veya başka bir şekilde kimse işlem yapamaz" uyarısının yer alması gerektiğini belirtti.

Taşcı konuyla ilgili olarak şu örneğe dikkat çekti:

“Mülk sahibi, Ankara’nın tanınmış bir işadamıdır. Konya yolunda, imarlı bir arsa alır. Aradan iki sene geçer. X kişi, işadamının işlerini takip eden adamını arar. ‘Sizin patronun İstanbul yolundaki, arsasına X kadar para veriyorlar. Sor, satarsa müşteri hazır’ der. Adamı konuyu patronuna aktarır. Patronun gözleri fal taşı gibi açılır. Zira teklif edilen para, arsa bedelinin dört misli fazlasıdır. ‘Hemen satalım, adamları ara’ talimatını verir. X kişi aranır. ‘Birkaç fotoğraf, nüfus cüzdanınızı hazırlayın, ben gelip alacağım’ cevabını alırlar. İstenenler hazırlanır. X kişi gelir ve fotoğrafları, nüfus cüzdanını alır ve gider. ‘Ben tapu hazır olunca sizi arayacağım’ demeyi de ihmal etmez. Yıllardır alım, satım yapan işadamı, satıcının sadece bir fotoğrafının tapuda lazım geleceğini unutur. Ve birkaç fotoğraf verir. Aradan birkaç gün geçer. X kişi arar. ‘Alıcı vazgeçti. Evraklarınızı getiriyorum’ Fotoğraf ve nüfus cüzdanını getirir ve teslim eder.

Bir hafta sonra, X kişiden birisi işadamının adamını arar. ‘Sizin patronun arsasının yanında, hem de tam bitişiğinde çok ucuza bir arsa geldi. Fiyatı da sudan ucuz. Alır mısınız? Ben sizi bir saat sonra arayacağım’ deyip, telefonu kapatır. Konu İşadamına aktarılır. O da ne? İstenen para, arsa değerinin dörtte bir değil, altıda, yedide bir altında, hiç kaçırılır mı. ‘Hemen alalım, evraklarımızı ver’ talimatını verir. X kişi tapuda muamelenin hazır olduğunu arsa bedelinin nakit getirilmesini söyler. Tapuda buluşulur. İşadamına kendi arsasını satmaktadırlar.

Sahtekarlar daha önce fotoğraf ve nüfus cüzdanını veren işadamının adına sahte vekalet tanzim edip, arsayı bir başkasının üstüne geçirmişlerdir. Şimdi aynı arsayı tekrar sahibine satmaktadırlar.”

Taşcı, yaşanan olayın sonunda sahtekarın olayı itiraf ettirildiğini belirterek, tapu iptal davası açıldığını kaydetti. Mülkün habersiz satılmaması için işadamı gibi tedbirsiz davranılmaması gerektiğini vurgulayan Taşcı, tapuya, taşınmazın bilgilerinin olduğu bir beyan vererek bu beyanda, "Bizzat tapuya gelmeden, adıma vekaletle veya başka bir şekil ve usullerle, hiçbir suretle kimse işlem yapamaz" uyarısının kesinlikle yer alması gerektiğini hatırlattı.

Milliyet
Old 21-07-2011, 15:02   #639
tiryakim

 
Varsayılan Memurluktan ayrılana “ikramiye“

Memurluktan ayrılarak SSK ve Bağ-Kur'lu çalışmaya devam edenlere ikramiye yolu açıldı.

Buna göre, memur olup da ayrılanlar ve 9 Temmuz 2011'den sonra emekli olanlar, memurluktaki hizmetlerinin karşılığı olan ikramiyelerini alabilecekler. Emekli ikramiyesi, emeklilik aylığının ödenmesi sırasında verilecek. Kişi emekli aylığı almaya başlamadığı sürece, memurluktaki hizmet süresine denk gelen ikramiyesini alması mümkün olmayacak. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre, memurluktan istifa ederek, SSK ve Bağ-Kur'dan emekli olanlara, memur olarak çalıştıkları döneme ilişkin ikramiyeleri ödenmiyordu. Bu düzenleme, Danıştay 11. Dairesi ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nce Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Yüksek Mahkeme de 2009'da söz konusu düzenlemeyi iptal etti. Ancak 2010'da iptal edilen düzenlemenin aynısı yeniden yasalaştı. Anayasa Mahkemesi ikinci kez iptal edince idare de düzenleme yaptı.

SGK'ya başvurun

BU haktan yararlanmak isteyenlerin Sosyal Güvenlik Kurumu'na dilekçe ile başvurmaları gerekiyor. Olumsuz yanıt gelmesi durumunda da idari mahkemeye dava açma hakları bulunuyor. Emekli ikramiyesinin alınması, emekliliğe hak kazanma sırasında olabilecek. Emekliliği gelmeyen alamayacak.
Old 21-07-2011, 15:04   #640
tiryakim

 
Varsayılan Yeni 'Ergenekon' hakimi belli oldu

'Ergenekon' davasına bakan mahkemenin başkanı Şengün'ün atanması üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) mahkemenin en kıdemli üyesi Hasan Hüseyin Özese'yi başkan olarak yetkilendirdi.

Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengün geçtiğimiz hafta Bolu hakimliğine atanmıştı. HSYK, geçtiğimiz günlerde açıkladığı kararnamede İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne en kıdemli üyenin başkanlık yapmasına karar verdi. Bu karar ile birlikte üye hakim Hasan Hüseyin Özese mahkemeye başkan olarak yetkilendirdi.
Old 21-07-2011, 15:58   #641
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tiryakim
Memurluktan ayrılarak SSK ve Bağ-Kur'lu çalışmaya devam edenlere ikramiye yolu açıldı.


SGK'ya başvurun

BU haktan yararlanmak isteyenlerin Sosyal Güvenlik Kurumu'na dilekçe ile başvurmaları gerekiyor. Olumsuz yanıt gelmesi durumunda da idari mahkemeye dava açma hakları bulunuyor. Emekli ikramiyesinin alınması, emekliliğe hak kazanma sırasında olabilecek. Emekliliği gelmeyen alamayacak.
Bakalım, emeklilere bu hakkın verilmemesi için ne düzenle(mele)r yapılacak ?
Old 24-07-2011, 23:39   #644
Av.Barış

 
Varsayılan

2009 yılında bu uygulama sonucunda baro nezdinde bir toplantı düzenlenmiş ve işleme karşı tek avukat tarafından iptal istemi ile dava açılması kararlaştırılmıştı.

sayın meslektaşımızı kutluyorum.
Old 26-07-2011, 19:14   #645
tiryakim

 
Olumlu Ginger’lı Adalet Sarayı

Çağlayan’da dün hizmete giren İstanbul Adalet Sarayı, alışılmış adliye kalıplarını zorluyor. Camdan asansörler, bakımlı danışma görevlileri ve ‘ginger’lı güvenlikçileriyle yeni adalet sarayı, adliye binasından çok alışveriş merkezini andırıyor.

İstanbul’da aralarında Sultanahmet Adliyesi’nin de bulunduğu birçok adliyenin taşındığı Çağlayan Adalet Sarayı basın mensuplarına tanıtıldı.

Yeni adliyedeki farklılık giriş kapısından itibaren hissedilmeye başlanıyor. Farklı mimarisi ve heybetiyle göz alan binanın bahçe girişinde özel güvenlik görevlileri araç sürücülerine park yeri gösteriyor. Alışveriş merkezine girme hissini yaratan bu durum binanın içine girildiğinde de devam ediyor. Otomatik cam kapılardan ve X-ray cihazından geçilerek girilen yapının giriş katında yaklaşık 200 metrekare genişliğinde bir boş alan var. Girişin sağında ve solunda alışveriş merkezlerinde görmeye alıştığımız danışma masaları bulunuyor. Kadın danışma görevlileri çok bakımlı. Renkli fularlarıyla hostesleri andırıyorlar. Her masada ikişer tane bulunmak üzere toplam dört “Halkla İlişkiler görevlisi” var. Bu görevliler adliye personeli değil, adliyenin anlaştığı özel şirketin çalışanları.
Girişten sonra yaklaşık 50 metre yürüyerek merdivenlere varıyorsunuz. Merdivenlerin iki yanında yaklaşık üç metre boyunda, bir elinde terazi, bir elinde kılıç bulunan, gözleri bağlı Adalet tanrıçası Themis’in heykelleri var. Normal merdivenlerin yanı sıra yürüyen merdivenler de var. Adliyenin koridorlarında “acemi” vatandaşların ve taşınma telaşı içerisindeki memurların yanı sıra taşınmanın devam ettiğini gösteren dosya yığınları da görülüyor. Asansör önlerinde taşınan dosyalar görmek mümkün.

Özel güvenlik hâkimiyeti
Adliyede dikkat çeken bir başka özellik polisin değil, özel güvenlik görevlilerin daha görünür olması. Güvenlik konsol noktalarındaki X-ray cihazlarının başında yalnızca özel güvenlik görevlileri var. Her katta bulunan özel güvenlik görevlileri bina içinde Ginger ile geziyor. Ayrıca duruşmalarda da polisle birlikte güvenliği sağlıyorlar. Adliyenin farklı noktalarındaki güvenlik görevlileri telsizle haberleşerek koordinasyon sağlıyor. Güvenlik biriminin başında ise tam yetkili bir “Güvenlik Amiri” var. Güvenlik görevlilerinin şimdilik silahları yok. Yakın zamanda bu konuyla ilgili de düzenleme yapılacak. Girişin hemen sağ yanında bulunan Polis Merkezi ise herhangi bir karakoldan ya da polis biriminden çok daha modern tarzda tefriş edilmiş. Mahkeme kalemleri ve diğer birimlerin yer aldığı odalar “açık ofis” şeklinde tasarlanmış. Birbirinden cam bölmelerle ayrılan birimlerdeki ofis konforu, klasik devlet dairelerinden çok farklı... Adliye dışında ise bildik görüntüler var... Ayakkabı boyacıları, piyango biletçileri ve diğer “adliye erbabı” uygun noktalara yerleşmiş durumda...

Uzun ve zahmetli yol
A, B, C ve D olmak üzere birbirinden farklı giriş noktaları bulunan adliyede henüz avukatlar için özel bir giriş bulunmamakta. Hakim ve savcılar kendileri için ayrılmış özel otoparktan adliyeye giriş yapıyorlar. Bunun dışında herhangi bir “protokol girişi” yok. Gazeteciler için ise eksi 3. katta 70 metrekareye yakın büyüklükte bir Basın Odası ayrılmış. Ancak, henüz tefrişat yapılmadığından oda kullanılır durumda değil. Yıllık olarak yaklaşık 10 milyon liralık ihale bedeliyle gündeme gelen kafetaryalar ise adliyenin farklı farklı katlarında yer alıyor.
Adliye Sarayı’nda bulunan 8 asansörün yanındaki levhalarda adliyenin yerleşim planı ayrıntılı olarak yer alıyor. Buradaki yerleşim planlarına bakarak adliyedeki herhangi bir noktayı kolayca bulmak mümkün... Eğer şaşırır da yanlış asansöre binerseniz ya da farklı bloğa giderseniz, geri dönüp gideceğiniz yeri bulmak için uzun ve zahmetli bir yol sizi bekliyor.

Ne nerede?

Binanın eksi 6. katında bir mescit bulunurken, eksi 3. katında adli tabiplik ve Polis Merkezi, eksi 2’de Kabahatler ve Faili Meçhul suçlarla ilgili soruşturma yürüten cumhuriyet savcıları bulunuyor. Eksi 1. katta Asliye Ceza, İcra, Aile, Tüketici mahkemelerinin yanı sıra Baro Odası ve bir kafetarya bulunuyor. Zemin katta Ağır Ceza ve Asliye Ceza Mahkemeleri ile diğer Tüketici ve İcra mahkemeleri var. Cumhuriyet Başsavcısı ise bazı Ağır Ceza mahkemeleri ile birlikte 1. katta. Üçüncü kattan beşinci kata kadar Başsavcı vekilleri ve Cumhuriyet savcılarnın odaları yer alıyor. Toplumsal ve örgütlü suçlarla ilişli soruşturma yürüten savcıların odaları ise 4. kattaççç Adliyenin en üst katında yani 8. katta Basın Savcıları ile Adalet Müfettişliği var. Ogün Samast’ın yargılandığı 2. çocuk ağır ceza mahkemesinin de aralarında bulunduğu çocuk ağır ceza mahkemeleri de 3. katta.

Hızlı bot alınacak
Yeni adliyede 330 civarında mahkeme olduğunu belirten İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, adliyede 360 hakim ile 250’ye yakın Cumhuriyet savcısının görev yapacağını söyledi. Binada 5 banka, postane, sağlık ünitesi, kreş, kuaför, yemekhane gibi sosyal tesisler ve yardımcı birimlerin de bulunduğunu ifade eden Çolakkadı, “Marmara Denizi’nden Karadeniz’e kadar bizim yargı alanımız. Bir hızlı bot almayı yada kiralamayı düşünüyoruz. Bu botla en uzak yere 25 dakikada ulaşacağız” diye konuştu.


İstanbul Adliyesi’ne elveda

Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın hizmete girmesiyle birlikte boşaltılan Sultanahmet’teki İstanbul Adliyesi, üzerine ‘Elveda’ yazılı afiş asılarak tamamen boşaltıldı. Adliye binasına bazı savcı ve personelle birlikte gelen İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından yaptığı açıklamada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bina için kent müzesi projesi bulunduğunu belirtti.
Old 26-07-2011, 19:16   #646
tiryakim

 
Varsayılan Avukatı İşçi Partili

Norveç'te 76 kişinin ölümüne neden olan bombalı ve silahlı saldırıları düzenleyen Anders Behring Breivik'in avukatı Geir Lippestad, İşçi Partisi üyesi olduğunu doğruladı. Avukat Geir Lippestad, "Birileri bu işi yapmalıydı" diyerek Breivik ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Norveç'i sarsan katliamın sanığı Breivik'in avukatı Geir Lippestad, Oslo'da düzenlediği basın toplantısında, "Neden beni avukat olarak seçti bilmiyorum" dedi.

İşçi Partili olduğunu kabul eden avukat, gazetecilere yaptığı açıklamada, "Hukuk istemi çok önemli, birileri bu işi yapmalıydı" ifadesi kullandı.

Lippestad, müvekkilinin, kendisinin İşçi Partisi üyesi olduğundan haberdar olup olmadığını bilmediğini de sözlerine ekledi.



"Ölü sayısının farkında değil"

Katliam sanığının avukatı Lippestad, müvekkilinin "ölü sayısının ve kamuoyunun hislerinin farkında olmadığını" söyledi.

Lippestad, gazetecilere yaptığı açıklamada, ailesinin saldırganı görme talebinde bulunmadığını belirtirken, "çok soğuk" bir kişi diye nitelediği müvekkili için "Bütün bu durumun akli dengesinin yerinde olmadığına işaret ettiğini" ifade etti, ancak "delirdiği yolunda savunma yapacağını söylemek için ise çok erken olduğunu" kaydetti.

Avukat, köktenci olmayanlara karşı nefret duyguları sergileyen müvekkilinin katliam sırasında ise daha erken durdurulacağını umduğunu ifade ederek, "Daha erken durdurulmadığına şaşkın" dedi.

"İslam karşıtı şebekenin üyesi"

Avukatın açıklamasına göre, başkent Oslo'daki bombalı saldırı ile Ütöya adasındaki İşçi Partisi gençlik kampına silahlı saldırı düzenlediğini itiraf eden Anders Behring Breivik, İslam karşıtı bir şebekenin parçası olduğunu ve bu şebekenin Norveç'te iki, yurt dışında birkaç örgütü bulunduğunu da söyledi.

Norveç polisi ile araştırmacıların şüpheyle yaklaştıklarını belirttikleri bu iddialarla ilgili avukat, "Norveç'te iki, birkaç tane de yurt dışında hücre bulunduğundan bahsediyor" dedi.

Avukat Lippestad, zanlının ilk kez hakim karşına çıkarıldığı dünkü duruşmasının ise diğer hücrelere mesaj gönderiyor olabileceği endişesiyle bitirildiğini de söyledi.

İşçi Partisi üyesi olduğu açıklanan avukat, gazetecilere açıklamasında, "Hukuk istemi çok önemli, bu işi birileri yapmalı" dedi.
Old 27-07-2011, 15:46   #647
tiryakim

 
Varsayılan Avukatı 'delidir' diye savunacak

İşçi Partili gençlerin katili Breivik'in avukatı Lippestad, müvekkilinin deli olduğunu sandığını belirterek savunmasının ipuçlarını verdi. İşçi Partili avukat, Breivik'in çok soğuk biri olduğunu söyledi. Norveç zanlıya en ağır cezayı vermenin yolunu arıyor

Norveç, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en kanlı günleri yaşamasına yol açan Anders Behring Breivik'in en ağır ceza almasının yollarını arıyor. Cuma günü önce başkent Oslo'daki başbakanlık konutu önünde patlattığı bomba ile 8, sonra da Utoya Adası'ndaki gençlik kampında düzenlediği silahlı saldırı ile 68 kişiyi öldüren Breivik, ülke yasalarına göre terör suçu ile itham edildiğinde en fazla 21 yıl hapis cezası alabiliyor. Bunun önüne geçmek amacıyla, önceki gün çıkarıldığı mahkemede her iki katliamı gerçekleştirdiğini itiraf eden Breivik'in "insanlığa karşı suç işlemekten" yargılanması için çalışmalar başlatıldı. Norveç polisi 32 yaşındaki köktendinci Hıristiyan Breivik'in, 30 yıl hapis cezasını öngören "insanlığa karşı suç" kapsamında yargılanmasının düşünüldüğünü bildirdi. Savcılık sözcülerinden Henreiksboe ise polisin şu ana kadar terörle ilgili 147 sayılı fıkraya başvurduğunu, başka hükümlere de başvurmayı düşündüğünü kaydederek, "henüz hiçbir nihai kararın alınmadığını" söyledi.

UYUŞTURUCU İLAÇ ALMIŞ
Breivik'in avukatı Geir Lippestad, dün müvekkiliyle görüşme yaptıktan sonra konuştuklarını basına aktardı. Breivik'in hedef aldığı iktidardaki İşçi Partisi üyesi olduğunu açıklayan avukat, müvekkilinin mahkemeye getirilirken öldürüleceğini düşündüğünü ve katliam öncesinde kendini daha güçlü hissetmek için uyuşturucu ilaçlar aldığını ileri sürdü. Yaptığı her şeyi ayrıntılarıyla planlayan ve çok zeki olduğu söylenen zanlının avukatı ise, "Bütün olanlar onun bir deli olduğuna işaret etse de müvekkilime 'deli' demek için daha erken" dedi. Avukat, Breivik'in akli dengesi yerinde olmayan biri olarak yargılanmak istemediğini ifade etti. Avukat, müvekkilinin psikolojik testlerden geçmeyi reddetmesi halinde davadan çekileceğini de belirtti. İşçi Partili olmasını de değerlendiren avukat, "Birileri bu işi yapmak zorundaydı" dedi. Norveç'te ruhsal dengesi bozuk olanlar işlediği suçlardan sorumlu tutulmuyor. Fakat Norveç yasalarına göre, aldığı uyuşturucunun etkisindeyken suç işleyenlerin sorumluğu üstlenmeleri gerekiyor. Breivik'in işlediği suçun uzun hazırlık süreci göz önüne alınınca, uzmanlar böyle bir savunmanın mümkün olamayacağı fikrinde birleşiyor.

ÖRGÜT AĞI ARAŞTIRILIYOR
Avukat Lippestad, müvekkilinin Norveç'te iki, Avrupa ülkelerinde ise birçok hücre ile bağlantısı olan İslam karşıtı bir organizasyonun parçası olduğunu ve yaptığı iki saldırıyı da savaş halinde olduğu için gerçekleştirmek zorunda olduğunu söylediğini de aktardı. İngiltere Başbakanı Cameron da Breivik'in ülkelerindeki bağlantılarının araştırıldığını doğruladı. Ancak detaylar hakkında bilgi verilmedi. İngiliz Telegraph gazetesi ise, Breivik'in aşırı milliyetçi İngiltere Savunma Birliği üyeleri ile yakın bir ilişkisi olduğunu yazdı. Norveç basını da, katilin İslam karşıtı bir organizasyon olan Norveç Savunma Birliği üyeleri ile çok yakın ilişki içinde olduğunu öne sürdü. Breivik'in öldürdüğü gençlerin kimlikleri de dün itibariyle açıklanmaya başlandı. Avrupa'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığının yükselişte olduğunu ortaya koyan raporlara rağmen bununla mücadele için somut önlemler almayı ihmal eden Avrupa Birliği, Norveç saldırılarının ardından aşırı sağ tehditlerle ilgili çalışma kararı aldı.

ERDOĞAN, TÜRK KIZI GİZEM'İN AİLESİNİ ARADI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Norveç'in başkenti Oslo ve Utoya Adası'nda cuma günü meydana gelen saldırılar sonrasında kendisine ulaşılamayan Türk kızının ailesini dün telefonla aradı. Alınan bilgiye göre, Başbakan Erdoğan, kayıp Türk kızı Gizem Doğan'ın ailesinden konuyla ilgili bilgi aldı. Utoya Adası'ndaki olaydan bir gün sonra Türk kızı Gizem Doğan'ın kayıp olduğu açıklanmıştı.

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ DİNLEYİP ATEŞ ETMİŞ
Breivik'in Utoya Adası'nda katliam yaptığı esnada İngiliz besteci Client Mansell'in Lux Aeterna isimli parçasını dinlediği ortaya çıktı. Breivik, bin 500 sayfalık günlüğünde de katliam sırasında iPod'unda sürekli tekrar çalan parçayı korkusunu bastırmak için dinleyeceğini anlattı. Lux Aeterna şarkısı Yüzüklerin Efendisi filmlerinde savaş sahnelerinde kullanılmıştı.

KATİL, POLİSİ BEKLEDİ SONRA DEVAM ETTİ
Breivik'in avukatı Geir Lippestad, müvekkilinin Utoya Adası'ndaki katliama başladıktan kısa bir süre sonra polisin gelmesini beklediğini ancak gecikince saldırıya devam ettiğini anlattı. Yaşatan çifte katliamda Norveç polisi hem Utoya Adası'na geç gitmekle hem de Breivik hakkında bir soruşturma başlatıp daha sonra peşini bırakmakla eleştirildi. Adalet Bakanı Storberget'den ise dün polise övgü geldi. Storberget, adadaki katliama geç kaldığı eleştirilerine rağmen polisin iyi çalıştığını söyledi

AVUKATI: KENDİNİ SAVAŞTA SANIYOR
Breivik'in avukatı, soğukkanlı ve paranoyak savaşçı biri olarak tanımladığı müvekkili için "Kendini savaşta sanıyor ve yaptıklarının suç olduğunu düşünmüyor" dedi.

LÜKS CEZAEVİNDE KALACAK
Breivik'in mahkûm olmasından sonra dünyanın en insani ve lüks hapishanesi olarak bilinen Norveç'in güneybatısındaki Halden Fengsel'de kalması bekleniyor. Silahsız gardiyanların koruduğu cezaevinde, spor salonu, müzik odası ve ziyaretçiler ile tutukluların kalacağı özel evler bulunuyor.
Old 27-07-2011, 16:29   #648
oguzhand0

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan tiryakim
YÜZÜKLERİN EFENDİSİ DİNLEYİP ATEŞ ETMİŞ
Breivik'in Utoya Adası'nda katliam yaptığı esnada İngiliz besteci Client Mansell'in Lux Aeterna isimli parçasını dinlediği ortaya çıktı. Breivik, bin 500 sayfalık günlüğünde de katliam sırasında iPod'unda sürekli tekrar çalan parçayı korkusunu bastırmak için dinleyeceğini anlattı. Lux Aeterna şarkısı Yüzüklerin Efendisi filmlerinde savaş sahnelerinde kullanılmıştı.
Aslında "Requiem For A Dream" isimli filmin müziğiydi o.
Old 28-07-2011, 12:30   #649
tiryakim

 
Olumlu Sanal alışverişte dolandırıcılığa son!

Bilgisayar kamerasını kredi kartı okuyucusuna dönüştüren teknoloji, kredi kartı ile internet üzerinden yapılan alışverişlerdeki dolandırıcılığın önüne geçilebilecek.

Çevrimiçi alışverişte güvenliği arttırmak ve süreci hızlandırmak amacıyla geliştirilen Jumio firmasına ait Netswipe teknolojisi sayesinde kredi kartı ve/veya kişisel bilgilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesi engellenmiş olacak.

Jumio, yönetim kurulunda Facebook’un kurucularından Eduardo Saverin’in olduğu bir şirket. ve ödeme sürecini basitleştirmek amacı taşıyor.

Patent başvurusu yapılmış bu teknoloji ödeme esnasında bilgisayarın kamerasını kredi kartı okuyucusuna dönüştürüyor. Böylece kredi kartı ödemeleri güvenli ve hızlı bir şekilde gerçekleşiyor.

İnternette güvenli alışveriş ve ödeme yapmak için bir çok sistem geliştirilmiş ve bir çoğu da geliştiriliyor. 3D Secure ve PayPal güvenli ödeme konusunda ilk akla gelen isimler...
Old 28-07-2011, 12:31   #650
tiryakim

 
Varsayılan Düşmeyi engelleyecek madde bulundu

TFF, Kulüpler'in 'düşmeye karşı çıkması' üzerine Etik'in olumlu raporu halinde çözümü buldu

Eğer 'sahada şike yok' raporu da gelirse federasyon Disiplin Talimatı'ndaki 'Temel İlkeler' yetkisini kullanacak. Buna göre 'özel durumlarda cezalar hafifletilir' yorumuyla tüm takımlar ligde tutulacak

Şike krizinde her geçen gün yeni bir formül gündeme geliyor. 'Düşmeye karşı' olan Süper Lig kulüplerinin son bombası, 'talimat' değişikliği.. Ancak F.Bahçe hariç bütün kulüplerin bulduğu 'Düşme olmasın, puan silinsin' teklifi Sarı-Lacivertli camiada kabul görmedi..
ÖNCELİKLE kulüplerin düşündüğü sistem İtalyan modeli.. Ve bizim Disiplin Talimatı'nın 55. maddesindeki hükmün daha genişletilmiş hali.. İtalyanların şike açılı genişletilmiş hali.. İtalyanların şike açılımı şöyle:

İTALYAN MODELİ OLMUYOR
1. Saha içi ve dışında şike tespit edilmişse küme düşürülür.
2. Saha dışında şike organizasyonu var ama skora etki edilmemişse sadece puan silinir.
3. Teşebbüs varsa yarı oranında puan indirme cezası uygulanır.
BU, şikede bulunan ve kulüplerin ağırlıklı kabul ettiği son çözüm.. Ve sistem 2006 İtalya'sından uyarlama..
BU tabloda Türkiye'nin Juventus'u olmayacak.. F.Bahçe ve diğer takımlar ise Milan ve Fiorentina gibi eksi puanlarla lige başlayacak..
ANCAK bu modeli hiç bir takım kabul etmeye yanaşmıyor..

TFF'DE ÖZEL DURUM ALARMI
GELELİM asıl bombaya.. TFF; düşme konusunda talimat olayına çözümü buldu; o da Futbol Disiplin Talimatı'nın TEMEL İLKELER başlığını taşıyan 4. maddesi..
MADDENİN ruhunda 'özel durumlar karşısında cezalar hafifletilebilir' deniyor.. İşte Futbol Federasyonu yönetimi bu yetkisini kullanabilir. Bu durum ciddi ciddi düşünülüyor ve TFF yönetiminde çoğunluk bu yetkiyi kullanma, Türk futbolunun kaosa girmemesi için düşmeyi kaldırma niyetinde.. Tabii bunun için Etik Kurulu'nun 'sahada şike yok' raporunun da gelmesi beklenecek..

DİSİPLİN TALİMATI

MADDE 4: TEMEL İLKELER
(1) Kulüpler, takımlar ve gerçek kişiler sportmenliğe, oyun kurallarına, TFF kararları ve talimatlarına aykırı davranışlar nedeniyle disiplin cezaları ile cezalandırılırlar.
(2) Bu talimatta belirtilen disiplin cezaları temel cezalardır. Özel şartların varlığı halinde, bu cezalar ağırlaştırılabilir ya da hafifletilebilir.

Aysal'a 'Anadolu' tepkisi!
15 gün önceki toplantıya yardımcısı Ali Dürüst'ü gönderen, ardından da 'Bu ateş üfleyerek sönmez' açıklaması yapan G.Saray Başkanı Ünal Aysal toplantıda hedef tahtası oldu.
İDDİAYA Göre Başkan Mehmet Ali Aydınlar, 'Yaptığınız açıklamalara lütfen dikkat edin, başka yerlere çekiliyor' diye uyardı. Sert tavırlardan sonra Aysal'ın toplantıdan morali bozuk şekilde ayrılması da dikkat çekti.
Old 28-07-2011, 13:18   #651
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Mahkeme Yargı-Sen'i kapattı

A.A 28 Temmuz 2011

Ankara 15. İş Mahkemesi, Yargıçlar ve Savcılar Sendikası'nın (YARGI-SEN), kapatılmasına karar verdi. Yargı-Sen, Savcı Ömer Faruk Eminağaoğlu başkanlığında kurulmuştu.

Ankara Valiliği, Yargıçlar ve Savcılar Sendikası’nın (YARGI-SEN) kapatılması için dava açmıştı. Anayasa’nın sendika kurma hükümlerini düzenleyen 51’inci maddesinin anımsatıldığı dava dilekçesinde, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’na göre, yüksek yargı organlarının başkanlarının, üyelerinin, hâkimlerin ve savcıların sendika kuramayacakları ve üye olamayacakları belirtilmişti.

MAHKEMEDEN YARGI-SEN'E KAPATMA

Ankara 15. İş Mahkemesindeki duruşmaya, davacı Ankara Valiliğinin avukatı ile YARGI-SEN Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun da aralarında bulunduğu sendikanın yönetim kurulu üyeleri katıldı.

Eminağaoğlu, Türkiye'de sendikal engellerin, uluslararası sözleşmeler ve uluslarüstü hukuk ile Anayasa'nın 90. maddesi gözetildiğinde ortadan kalktığını belirtti.

Davacı tarafın iddialarının tamamen yersiz olduğunu savunan Eminağaoğlu, bundan dolayı davanın reddine karar verilmesini talep etti.

Son diyeceği sorulan Valilik avukatı ise davanın kabul edilmesini istedi.

Eminağaoğlu da davanın açılmasının, Türk Ceza Kanunu'nda belirtilen sendikal hakların etkin kullanılmasına ilişkin maddeyi ihlal ettiğini ileri sürerek, davanın reddi yönünde talepte bulundu.

Yargıç Ali Şahin, YARGI-SEN'in kapatılmasına karar verdi.

'ÖRGÜTLENEMEYEN BİR YARGININ VARLIĞI AMAÇLANIYOR'

Duruşmanın ardından, Ankara Adalet Sarayı önünde açıklama yapan Eminağaoğlu, bu davanın açılmasının nasıl bir sürecin kendilerini beklediğini ortaya koyduğunu belirterek, “Türkiye'de örgütlenemeyen, kendisini ifade edemeyen, hakkını arayamayan bir yargının varlığı amaçlanıyor ve böyle bir yargıdan adalet dağıtması bekleniyor” dedi.

Eminağaoğlu, bu tabloya, yargıçlar ve savcılar olarak seyirci kalmamak için sendikal örgütlenerek karşı koymak amacıyla yola çıktıklarını ancak önlerine tamamen bir siyasi baskıyı yansıtırcasına bu dava açılarak çıkıldığını; YARGI-SEN'in Yönetim Kurulu Üyelerinin, Ankara dışına atanarak, sendikanın etkin bir şekilde çalışmasının engellendiğini ileri sürdü.

“HSYK'nın yapmış olduğu o işlemler, mahkemede bugünkü kararın yol göstericisi ve etkileyicisi niteliğinde işlemlerdir. Mahkeme bu yolla etki altına da alınmıştır” diye konuşan Eminağaoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye'de bu tablodan çıkılması noktasında çözüm üretmesi gereken, sivil toplum örgütleridir, siyasi partilerdir. Ama üzücü olan bugün siyasi partilerden hiçbirisinin burada olamaması, Türkiye'nin yaşadığı sorunları da resmetmek yönünden son derece anlamlıdır. Sendikaların burada olmaması demokrasi ortamında nasıl bir dağılmışlık içerisinde bulunduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır.”

'AİHM'E GİDECEĞİZ'

Hukuk mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerini kaydeden Eminağaoğlu, öncelikle mahkemenin kararını temyiz ederek iç hukuk yollarını tüketeceklerini ve bunun ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve İLO süreçlerini de kullanacaklarını söyledi.

Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Erol Aras ise mahkemenin kapatma kararının vahim bir karar olduğunu kaydetti.

İzmir Barosu Başkanı Sema Pekdaş da yargı bağımsızlığının, yargının örgütlenme özgürlüğüne sahip olduğu yerde var olabileceğini ifade etti.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18358650.asp?gid=381
Old 29-07-2011, 14:37   #652
tiryakim

 
Varsayılan Yargı-Sen'in kapatılması rejimin niteliğinin kanıtıdır

Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Genel Başkanı Prof.Dr. Alpaslan Işıklı, YARGI-SEN'in kapatılması kararının, "Ülkemizdeki rejimin niteliği konusunda herhangi bir çekinceye yer bırakmayacak yeni bir kanıtı" olduğunu iddia etti.

Yargı mensuplarının demokratik örgütlenme haklarından yoksun bırakılmalarıyla, yargının bağımsızlığı konusundaki önemli bir kale daha yıkılacağı vurgulayan TÜMÖD Genel Başkanı Prof.Dr. Alpaslan Işıklı, açıklamasında şöyle dedi: "Türkiye Cumhuriyeti adına imzalanmış bulunan başta 87 numaralı Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, pek çok uluslararası metin, sendikal örgütlenme hakkına yargı mensuplarını da içeren bir kapsam belirlemiştir. Anayasanın 90. maddesine göre, (Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz). Anayasanın bu maddesine 7 Mayıs 2004 tarihinde 5170 sayılı yasayla eklenen bir cümle ile uluslararası kaynakların iç hukuk mevzuatına göre üstünlüğü daha da belirginleştirilmiştir. Anılan cümlede yer alan ifadeyle, (Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır). Anılan bu hükümler çerçevesinde yargı mensuplarının sendika haklarının ellerinden alınmasının, açık bir anayasa ihlali oluşturduğuna da kuşku yoktur. Batı dünyası, değil yargı mensuplarının ordu mensuplarının bile sendikal örgütlenme hakkını en geniş anlamda tanıyan örnekleri kendi bünyesinde barındırmaktadır. Hal böyle iken ülkemizde sahnelenmek istenen böylesine demokrasi dışı bir gidişin Batılı çevreler, özellikle de AİHM tarafından hoşgörü ile karşılanması, Batı'nın ikiyüzlülüğüne dahi sığdırılamayacak bir durum ortaya çıkarmıştır."

Işıklı, mevcut anayasanın demokrasiyi güvence altına alan hükümlerinin çiğnenmesini memnuniyetle karşılayanların,"Daha demokratik bir anayasa değişikliğinden yana olmalarının" beklemenin mümkün olmadığını da ifade etti.
Old 29-07-2011, 14:38   #653
tiryakim

 
Varsayılan YARGI-SEN, karar kesinleşene kadar faaliyetini sürdürecek

Ankara 15. İş Mahkemesi'nin kararıyla kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Sendikası, mahkeme kararı kesinleşinceye kadar sendikal faaliyetlerine kararlılıkla devam kararı aldı.

Ankara 15. İş Mahkemesi'nin kararıyla kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Sendikası, (YARGI-SEN) mahkeme kararı kesinleşinceye kadar sendikal faaliyetlerine kararlılıkla devam kararı aldı.
Ankara Valiliği'nin Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasındaki "meslek esasına dayalı olarak sendika kurulamaz, yargıç ve savcılar sendika kuramaz" şeklindeki hükümlere dayanılarak açtığı kapatma davası Ankara 15. İş Mahkemesi tarafından kabul edilen YARGI-SEN, sendikal faaliyetlere devam kararı aldı. Kapatma kararının temyiz süreci sonucunda kesinleşeceğine dikkat çeken YARGI-SEN, kararın ardından izleyecekleri yola ilişkin ANKA'ya değerlendirmede bulundu.
İç hukuk yollarından sonuç elde edilemezse, davayı AİHM ve İLO'ya taşıyacak olan YARGI-SEN Yönetim Kurulu, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmelere atıfta bulunarak, "Türkiye bu sözleşmeleri onaylarken, anılan sözleşmelere yargıç ve savcıların sendikal örgütlenmelerini engelleyecek herhangi bir beyan ve çekince koymamıştır" dedi.

-YARGI GÜCÜN YANINDA YER ALDI-

Mahkemenin verdiği kararla, Anayasa'nın 90. maddesinde yer alan, "temel haklara yönelik uluslararası sözleşmelerle yasaların çatışması halinde, uyuşmazlığın çözümünde, uluslararası sözleşme hükümleri esas alınır hükmü'nün gözardı edildiğine dikkat çeken YARGI-SEN, şu değerlendirmede bulundu:
"Anayasa'nın 90. maddesi karşısında kısıtlayıcı yasa hükümlerinin uluslar arası sözleşmeler karşısında uygulama yeteneği bulunmamasına, uluslararası sözleşmeler esas alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hak ve özgürlükler karşısında güvence olan değil, hak ve özgürlüklerin kullanımına engel olan bir anlayışla dava sonuçlandırılmıştır."
Darbe dönemlerinde yargının verdiği kararlara atıfta bulunan YARGI-SEN, "İnsan hak ve özgürlüklerinden yana, hukukun üstünlüğünden yana olan değil, gücün yanında yer alan bir yargı ile karşı karşıya olduğumuz, bu kararla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yargının varlık nedeni, hukukun üstünlüğü, eşitlik, özgürlük, adalet iken ülkemizde yargıç ve savcılar örgütlenememekte, haklarını arayamamakta, hakkını arayamayan bir yargıdan adalet dağıtması beklenmektedir" dedi.

-DUYARSIZLIK SİTEMİ-

HSYK tarafından, uluslararası sözleşmeler gözetilmeden YARGI-SEN yöneticilerinin, sendika merkezinin bulunduğu Ankara dışına atandığına işaret eden YARGI-SEN, "Sendikanın yönetimi sürgüne gönderilmiştir. Böylece HSYK, uluslararası sözleşmeleri gözetmediğini ortaya koymuş, mahkemeyi yaptığı bu işlemle yönlendirmiştir. Mahkeme de uluslararası sözleşmeleri esas almamıştır" değerlendirmesinde bulundu.
YARGI-SEN'in mücadelesinin, hukukun üstünlüğü, etkinliği, egemenliği, yargı bağımsızlığı, yargıç güvencesi ve mesleki sorunlar için verilen bir mücadele olduğunun altını çizen YARGI-SEN, şu değerlendirmede bulundu:
"Yargılama sürecinde Türkiye Barolar Birliğinin baroların önemli bir bölümünün, sendikaların ve siyasi partilerin yer almaması ise, temel hak ve özgürlükler konusunda yaşanan en ağır ihlalde dahi ortaya çıkan bu duyarsızlığın görülmesi anlamında son derece anlamlı bir tabloyu yansıtmıştır. Demokratik hukuk devletinde, sorunların çözümü için örgütlenme özgürlüğünü kullanımının ve siyasi partilerin odak olması gerekirken, ortaya çıkan bu duyarsızlık, Türkiye'de sorunların neden ve niçin yaşandığına, mücadelenin sözle yapılması ile yapılmaması arasında bir fark olmadığını da bir kez daha göstermiştir. Avrupa'da ilk kez yargı sendikası kapatma davasının yine Türkiye'de yaşanması da çağdaş demokrasinin neresinde olduğumuzu ortaya koymuştur. Bu tablo 12 Eylül askeri darbesinde, yargı söz konusu olmadan Milli Güvenlik Konseyi'nin 7 numaralı bildiri ile ortaya çıkmış iken, aynı bildirinin sonuçları, 30 yıl sonra bu gün bir yargı kararı ile ortaya çıkmıştır. Yargı varlık nedenine uygun hareket etmek, yargıç ve Cumhuriyet savcıları ise demokratik hukuk devleti ve adil yargılama hakkının güvencesi olmak durumundadır. Hukukun üstünlüğü ve hak arama mücadelesine sonuna kadar devam edilecektir."
Old 01-08-2011, 10:50   #654
Av.Barış

 
Varsayılan

Yargıtay'dan tarihi estetik kararı



İzmir'de, kırmızı ışıkta geçen bir taksinin, içinde bulunduğu araca çarpması sonucu yaralanan, toplam 42 dikiş atılan yüzünde kalıcı izler kalan 25 yaşındaki Fatma Önkahraman, estetik ameliyatlarını mahkeme kararıyla yaptıracak.

İZMİR- Yargıtay’ın tazminatın yükseltilmesine, estetik ameliyat giderlerinin davalılardan alınması kararına, yerel mahkemenin de uymasıyla çifte sevinç yaşayan Önkahraman, "Bu kazanın izleri hem yüzümde hem yüreğimde. İnşallah bugüne kadar yaptıramadığım estetik ameliyatı mahkeme kararıyla yaptırıp, yüzümdeki izlerden kurtulacağım" dedi.

Yargıtay’a emsal olacak karar aldırtan trafik kazası, 20 Aralık 2007 tarihinde İzmir’de meydana geldi. Nuri Fidan, yönetimindeki otomobille kırmızı ışıkta geçerken, sağ ön koltuğunda Fatma Önkahraman’ın oturduğu, Mustafa Önkahraman yönetimindeki otomobile çarptı. Kazada otomobilleri kullanılmaz hale gelirken, Fatma Önkahraman ağzı, alnı, gözlerinin çevresinden ciddi biçimde yaralandı, ön dişleri kırıldı, kaldırıldığı hastanede yüzüne 42 dikiş atıldı. Kırmızı ışıkta geçip kazaya yol açan Nuri Fidan, tam kusurlu bulunurken, yüzü tanınmayacak hale gelen, o dönemde henüz 7 aylık evli olan çift kendilerini birçok sorunun ortasında buldu. Yaraları yüzünden çalışamaz hale gelen, kısa bir süre sonra da kalfa olarak çalıştığı eczanede işten çıkarılan Fatma Önkahraman’ın psikolojisi de bozuldu.

Fatma Önkahraman, avukat Tülay Pordoğan Oral aracılığıyla kazanın yol açtığı kayıplarının karşılanması için 50 bin liralık manevi, hakları saklı kalmak kaydıyla, 5 bin liralık maddi tazminat davası açtı. İzmir 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada Avukat Oral, müvekkilinin daha önce çok güzel bir yüze sahip olduğunu, kazanın yüzünü, psikolojisini bozduğunu, maddi manevi zarara uğrattığını belirtti. Oral, bilirkişi tarafından hesaplanacak estetik operasyon bedelinin davalıdan alınmasını talep etti. Mahkeme, 5 bin lira manevi tazminat ile bir kısım tedavi giderlerinin tahsiline karar verdi. Avukat Oral, bu kararın müvekkilinini mağduriyetini gidermediğini savundu, Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulundu.

YARGITAY’DAN EMSAL KARAR

Dosyayı inceleyen Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi, kaza sırasında 21 yaşında olan davacı Fatma Önkahraman’ın itirazını haklı bularak, yerel mahkemenin kararını bozdu. Davalının bilinçli taksir derecesinde tam kusurlu olduğunun anlaşıldığının belirtildiği Yargıtay kararında, "Olayın oluş biçimi, davacının yaralanmasının derecesi, kusur durumu, olay tarihinde 21 yaşında olduğu gözetildiğinde, davacı yararına takdir edilen manevi tazminat tutarı azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. Davacının yüzündeki yara izlerini tamamen yok etmese de yapılacak estetik ameliyatın olumlu katkısı gözetilerek, davalıların hesaplanacak estetik ameliyatı giderlerinden de sorumlu tutulmaları gerekir" denildi.

Bozma kararı ardından İzmir 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yeniden yapılan duruşmada hakim, Yargıtay’ın bozma ilamına uyulmasına karar verildi. Hakim, Yargıtay’ın düşük bulduğu 5 bin liralık manevi tazminat miktarını 15 bin liraya yükseltirken, estetik ameliyat giderlerine ilişkin olarak ise, "6 bin 111 sayılı (Torba Yasa) yasanın yürürlüğe girmiş olması nedeniyle estetik ameliyat giderlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) tahsiline" karar verdi.

KARAR MUTLU ETTİ

Kazada yüzünün tanınmayacak hale geldiğini, maddi manevi çok acılar çektiğini belirten, 2 yaşında bir kız çocuk annesi Fatma Önkahraman, "3 yıldır hem tıbbi, hem hukuki mücadele veriyoruz. Yargıtay kararı sevindirici. Yüzümde kalan izlerden Yargıtay kararı sayesinde kurtulacağım için mutluyum" dedi. Eşi Mustafa Önkahraman ise kazanın hayatlarını altüst ettiğini söyledi. Önkahraman, "6 aylık evliydik. Eşimin psikolojsi bozuldu, İşsiz kaldı. Ben işimden oldum, ailemin yanına taşınmak zorunda kaldık. Ekonomik nedenlerden dolayı estetik ameliyatları yaptıramadık. Maddi manevi büyük çöküntü yaşadık. Yüzünde 42 dikiş vardı, suratında izler h?l? duruyor. Yargıtay kararıyla inşallah eşim estetik olup, bu izlerden kurtulacak. Biz de üzerimizdeki kara bulutları atacağız" diye konuştu.

SGK KARŞILAMAZSA TEMYİZ YOLU AÇIK

Fatma Önkahraman’ın avukatı Tülay Pordoğan Oral yargı süreciyle ilgili olarak, şunları söyledi:

"Mahkeme sadece 5 bin lira manevi tazminata hükmedip, estetik ameliyat giderlerini de tahsil edemeyeceğine karar vermişti. Kararı temyiz ettik. Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi kararı oybirliği ile bozdu. Estetik ameliyat giderlerinin davalılardan tahsiline karar verdi, ayrıca manevi tazminatın çok düşük olduğunu, yükseltilmesi gerektiğine karara bağladı. Mahkeme bu karara uydu. Şu anda manevi tazminat tutarı 15 bin liraya yükseltildi. Ancak 6111 sayısı Torba Yasa’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle mahkeme estetik ameliyat giderlerinin öncelikle SGK’dan karşılanması gerektiği yönünde karar verdi. Ancak estetik ameliyat giderleri SGK tarafından karşılanmaması halinde kararı tekrar temyiz edeceğiz."
Old 01-08-2011, 18:19   #655
tiryakim

 
Varsayılan Elektronik haciz başlıyor!

Gelir İdaresi Başkanlığı, vergi borçlularına yönelik yeni bir dönem başlatıyor...

Gelir İdaresi Başkanlığı, yeni dönemde vergi borçlularına yönelik elektronik haczin kapsamını genişletecek, vergi ihtilaflarında Elektronik Dava Takip Projesini devreye sokacak, içki ve sigarada da sorunlu firma ve markaların tespitine dönük risk analizleri yapacak.

A.A muhabirinin Gelir İdaresi Başkanlığının ''2011 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu''ndan derlediği bilgilere göre, İdare, vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele etmek, vergi gelirlerini artırmak ve daha etkin bir denetim amacıyla yıl sonuna kadar bir dizi önlemi uygulamaya koyacak.

İdare, trafik para cezalarının online tahakkuk ve tahsilatının da aralarında olduğu çeşitli projelerde test faaliyetini tamamlayıp, Türkiye çapında uygulamaya geçmeyi planlarken, içki ve sigarada ölümlere yol açan sahtecilik ve kaçakçılık olaylarıyla mücadele amacıyla da yeni bir çalışma yürütecek.

Yargıtay, BOTAŞ, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin de aralarında bulunduğu çeşitli kuruluşlardan da web servis aracılığıyla mükellef ve borç bilgilerini alacak olan Gelir İdaresi, yıl sonuna kadar Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinde değişikliğe dönük hazırlık çalışması da gerçekleştirecek.

-YOĞUN BİLGİ AKIŞI BAŞLIYOR-

Gelir İdaresi Başkanlığının 2011 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporunda yer alan vergi planlama ve hedefleri şöyle:

-Kurum ve kuruluşlarla bilgi paylaşımı: Vergi Dairesi Uygulama Yazılımları (E-VDO) kapsamında diğer kurum ve kuruluşların otomasyon sistemleri arasında veri alışverişini sağlayacak uyumlaştırma çalışmaları devam ediyor. Bu çerçevede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Yargıtay, Türkiye İhracatçılar Meclisi, BOTAŞ, Şeker Kurumu ve Bayındırlık İskan Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kurumlarla web servis hazırlandı. Web servis aracılığı ile mükellef bilgileri ve borç bilgisi konularında bilgi paylaşımına gidilecek.

2004 ve sonrasında düzenlenen özel fatura bilgileri de, Gümrük Müsteşarlığından web servis aracılığıyla alındı ve vergi dairesi sorgulamasına açıldı.

-İNTERNET BANKACILIĞI VE MÜKELLEF CARİ HESABI-

-Vergi tahsilatına yetkili bankaların vadesinden sonra vergi tahsilatı yapabilmeleri için program değişikliği sağlanacak.

-İnternet bankacılığı üzerinden vergi tahsilatının bütün bankalara yaygınlaştırılması çalışmaları tamamlanacak.

-Vadesi geçen vergi borçlarının bankalarca da tahsil edilmesi amacıyla bankalarla görüşmeler yapılıyor. Konuya ilişkin sistem alt yapısı ve ikincil mevzuat çalışmaları tamamlanacak.

-Borç stoku analizleriyle mükellef borç stoklarındaki artışın kaynakları tespit edilecek.

-Mükelleflerin motorlu taşıtlar vergisinin ve trafik para cezalarını kredi kartı ile ödemelerine yönelik sistem altyapısı geliştirilecek.

-Mükelleflere ait tahakkuk ve tahsilat kayıtlarının bir arada görülmesini ve mükellefin hesap bakiyesinin güncel olarak izlenmesini sağlayacak olan Mükellef Cari Hesabına ilişkin ikincil mevzuat ve sistem alt yapısının hazırlanmasına yönelik çalışmalar devam edecek.

-Türkiye genelinde tahsilatta etkinliği sağlamak ve mükelleflerin gönüllü uyumunu artırmak için kurulan borç takip sistemi geliştirilecek.

-E-Haciz Projesi yaygınlaşacak. Gelir İdaresi Başkanlığı yetkilileri, bu çerçevede vergi borcu bulunanların banka hesaplarından sonra gayrimenkul ve motorlu taşıtlarına da E-Haciz uygulamasının başlatılacağını bildirdi.

-ELEKTRONİK DAVA TAKİP SİSTEMİ-

-Vergi ihtilaflarından kaynaklanan savunmalarda etkinliği artırmak, idarenin savunma stratejisinde yeknesaklığı sağlamak ve ihtilaflarla ilgili istatistiki bilgilere elektronik ortamda erişmek, ihtilafları asgari düzeye indirmek ve bunu sağlayacak tedbirleri zamanında almaya katkıda bulunmak amacıyla Elektronik Dava Takip Projesi uygulamaya konulacak.

-Elektronik Arşiv: Mükellefler tarafından bilgi işlem sistemleri aracılığı ile elektronik belge şeklinde oluşturulan ve birinci nüshası kağıt olarak alıcısına teslim edilen belgelere ait ikinci nüshaların Başkanlıkça belirlenen koşullara göre kağıt ortamı yerine manyetik ortamda muhafazası ve istendiğinde ibrazı için Elektronik Arşiv Uygulama Tebliği yayımlanacak.

-Elektronik Beyanname Aracılık ve Sorumluluk: İnternet vergi dairesine elektronik ortamda bilgi girişi yapılmadan meslek mensuplarının sözleşme düzenlemedikleri mükelleflerin beyannamelerini elektronik ortamda göndermelerine izin verilmeyecek. Başkanlık buna yönelik bir çalışma yapacak.

-BSMV'YE YENİ DÜZENLEME-

-Gider Vergileri Kanununda yer alan Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisine ilişkin hükümlerin yeniden düzenlenmesine dönük hazırlık çalışması yapılacak.

-Türev ürünlerde de BSMV uygulaması yapılacak.

-Banka şubeleri tarafından verilmesi gereken Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi beyannamelerinin de bankaların kanuni merkezlerince verilmesi sağlanacak.

-TRAFİK CEZALARINDA ONLINE DÖNEM-

-Trafik idari para cezası tutanak bilgilerinin Emniyet Genel Müdürlüğünce Gelir İdaresi Başkanlığına elektronik ortamda gönderilmesini öngören web servisi hazırlandı ve test ortamına açıldı.

Test çalışmasının ardından sistem tüm Türkiye'de uygulamaya konulacak ve trafik para cezaları, alınacak verilere istinaden otomatik olarak mükellef hesabına işlenerek, tahakkuk verilecek.

-Emniyet Genel Müdürlüğü ile GİB arasında bulunan hat üzerinden ÖTV 2A beyannamesi için ödeme ve araç bilgileri ile değerli kağıt bilgilerinin tahsilatına ilişkin bilgilerin sorgulanması için yeni bir web servisi yazılarak başlatılan test çalışması tamamlanacak ve ardından bütün veriler sorgulamaya alınacak.

-İÇKİ VE SİGARADA BANDROL UYGULAMASI-

-Tütün mamulleri ve alkollü içkilerde Bandrollü Ürün İzleme Sistemi kapsamında faaliyet gösteren üretici ve ithalatçı firmaların aldıkları bandrol sayılarından ve firmaların GİB'e internet ortamında aylık olarak bildirdiği bandrol ve bandrollü ürün stok bilgilerinden hareketle gerçekleştirilen analizler sonucunda, sahada gerçekleştirilen bandrol denetimlerinin tutanakları elektronik ortamda arşivlenmeye başlandı. Arşivleme sonucu biriken bilgilerden hareketle tütün mamülleri ve alkollü içkiler sektöründe faaliyet gösteren riskli (dağıtıcı, perakendeciler de dahil) firmalarla, bu firmaların sorunlu markaları tespit edilecek. Bu alandaki sorunların artık yaşanmaması için de gerekli önlemler alınacak.

-YEVMİYE DEFTERİ ELEKTRONİK OLUYOR-

Bu arada Raporda, mevcut çalışmalar hakkında da şu bilgiler verildi:

-Mükelleflerin tutmak zorunda oldukları defterlerin elektronik ortamda oluşturulması, onaylanması ve muhafazası ile ilgili hukuki ve teknik altyapının oluşturulması çalışmaları nihai aşamaya geldi. Bu kapsamda yevmiye defteri ve defteri kebirin elektronik ortamda oluşturulmasında kullanılacak format ve standartlarla ilgili yazılım hazırlandı. Tebliğ hazırlama çalışmaları da devam ediyor.

-Etkin bir vergi yönetimi ve denetimi çalışmaları kapsamında mükellefler ve sektörlere ait veriler, istatistiksel ve matematiksel yöntemlerle değerlendirilerek, ''Makro Analiz Raporları'' oluşturuluyor.

-Merkezi Risk Analizi ve Katmanlaştırma (MERAK) Projesi uygulamaya konularak, veri ambarından alınan veriler ile riskli mükelleflerin tespiti çalışmalarına başlandı. Bu çalışmalar da son aşamaya geldi.
Old 03-08-2011, 21:01   #656
tiryakim

 
Varsayılan Torunumun katilinden para istemem

Pusette uyuyan torunu Alistair'in serseri kurşunla ölmesine yol açan sanığın 36 yıl almasını sağlayan avukat dede, devlet ve sanık aleyhine tazminat davası açmadı. Dede, 'Yargı gereğini yaptı, sıra milletvekillerin' diyor...

İzmir'de maganda kurşunuyla ölen torunu için sürdürdüğü 8 yıllık hukuk mücadelesini kazanan dede, tazminat istemiyor. Beklentisi bireysel silahlanmaya karşı devletin adım atması...
8 yıl önce yaşanan olayda 2.5 yaşındaki Alistair, pusette uyurken maganda kurşunu sonucu can vermişti. Dede Tuncer Eşsizhan torunu için hukuk mücadelesi başlattı. Ve Yargıtay emsal olabilecek bir karara imza attı. Sanık Daimi Akyüz 'kaza sonucu' değil 'kasten adam öldürmekten' ceza aldı, 36 yıl hapse mahkum edildi. Torununun tüm davalarına kızı ve damadının avukatı olarak eşi Güley Eşsizhan ile birlikte katılan, ağır cezada payı bulunan dede, sanığa ve devlete karşı tazminat davası açmadı

DÜŞÜNÜYORDUK, VAZGEÇTİK
Yerel mahkeme tarafından 'kasten adam öldürme'yi içeren kararın okunması sırasında gözyaşlarını tutamayarak ağlayan avukat dede, 'İlk başlarda sanığa ve torunumu koruyamayan devlete karşı 200'er bin liralık tazminat davası açmayı düşünüyorduk. Sonra vazgeçtik. Amacımız torun üzerinden alınacak parayla zengin olmak değil, bu tür olaylar için emsal bir ceza kararı çıkartmaktı. Başardık. Yargı verdiği cezayla üzerine düşen görevini yerine getirdi. Şimdi görev Melis'teki milletvekillerinin' dedi.

İNTİKAM DEĞİLDİ
Mahkemeye intikam duygusuyla katılmadığını vurgulayan dede Eşsizhan, 'Mahkeme, sanıkla birlikte bireysel silahlanmaya karşı çıkmayan sistemi cezalandırdı.
Alistair'in, ışık olması için bu davayı üstlendik. Artık kimse yasaların yetersiz olduğunu savunarak bahane bulmasın. Yargı görevini yaptı, görev siyasilerde. Bu acıyı başkaları yaşamasın. Torunumun katilinin kan parasını istemiyorum. Bir daha böyle insanlarla karşı karşıya gelmek bile istemiyorum' diye konuştu.
Old 03-08-2011, 21:02   #657
tiryakim

 
Varsayılan Yargıçları dinleyen müfettişe soruşturma

Danıştay 5. Daire, hakim ve savcıların telefonlarının dinlenmesi nedeniyle tartışma konusu olan ve 12 Eylül'deki anayasa değişikliği ile HSYK'ya bağlanmasına karar verilen Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın uygulamaları nedeniyle soruşturulması gerektiğine hükmetti.

Danıştay, Adalet Bakanlığı'nın, YARSAV ve eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun Teftiş Kurulu ile ilgili şikayetlerini işleme koymama kararını hukuka aykırı bularak iptal etti.

Danıştay, bu kararla birlikte, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği'nde yer alan, hakim ve savcıların telefonlarının müfettişlerce dinlenmesine olanak sağlayan düzenlemeyi de iptal etti. Karara göre, Teftiş Kurulu'nun Başkanı, yardımcıları ve birinci sınıf müfettişleri hakkında soruşturma başlatılması gerekiyor. Ancak, bu isimlerin tümü hakkında soruşturma açılması zorunlu olduğundan, bu soruşturmayı kimin yürüteceği de soru işaretleri yarattı.

Eminağaoğlu başvurdu

Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca, Ergenekon yapılanması ile bağlantılı olduğu iddiasıyla soruşturulan Eminağaoğlu'nun Yargıtay binasındaki dahili telefonu ve cep telefonları, Teftiş Kurulu Yönetmeliği'ne konulan bir düzenleme esas alınarak dinlenmişti.

Ergenekon savcılarının yürüttüğü soruşturmadan aklanmasının ardından, Teftiş Kurulu kararıyla telefonlarının dinlenmesine itiraz eden Eminağaoğlu ve YARSAV, yönetmeliğin iptali ve dinleme yapan tüm müfettişlerin soruşturulması için bakanlığa başvurdu. Bakanlığın başvuruyu yanıtsız bırakması üzerine, YARSAV ve Eminağaoğlu, Danıştay'da dava açtı.

Temel hürriyetler

Danıştay 5. Daire, daha önce yürütmesi durdurulan, müfettişlere hâkim kararıyla telefon dinleme yetkisi veren düzenlemeyi iptal etti. Kararda, Anayasa Mahkemesi'nin, telefonların dinlenmesine yönelik, "Dinleme, anayasanın kişi dokunulmazlığı, özel hayatın korunması haberleşme hürriyeti, düşünce hürriyeti gibi birçok temel hak ve hürriyetle ilgili ilkeleriyle doğrudan ilgilidir" yorumu anımsatıldı.

Kararda, kanunlarda bulunmayan dinleme yetkisinin, müfettişlere yönetmelikle verilemeyeceği ifade edildi. Karara göre, Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın yönetimi ve birinci sınıf müfettişleri hakkında soruşturma başlatılacak. İddialar ciddi bulunursa, ikinci soruşturma sürecine geçilecek.

YARSAV ve Eminağaoğlu, Teftiş Kurulu yöneticileri ile birinci sınıf müfettişleri, usule uygun olmayan biçimde dinleme kararları aldırttıkları iddiasıyla suçlamıştı. Suç duyurularında, bazı dinleme kararlarında hakkında dinleme talebinde bulunulan kişilerin isimlerinin yer almadığı, suç hanesine "faili meçhul" ifadesi yazılarak dinleme kararları alındığı, dinleme kararlarının müfettişlerin dinleme yetkisinin bulunmadığı hâkim ya da savcı olmayan kişilere karşı da uygulandığı, soruşturma raporlarının içeriğinin sızdırıldığı gibi iddialar yer alıyor.
Old 03-08-2011, 22:52   #658
Av.Barış

 
Varsayılan

KCK avukatlarına suç duyurusu

Terör örgütü PKK'yı da bünyesinde bulunduran KCK'nın Türkiye yapılanmasıyla ilgili davada, avukat krizi bugün de aşılamadı. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan 25. duruşmaya, dün ifade vermek için dilekçe veren tutuklu sanıklardan Muharrem Erbey ile avukatı katılmazken, 2 avukat hazır bulundu.

Mahkeme, Diyarbakır Barosu'nun kullandığı Otomatik CMUK Atama Sistemi (OCAS) üzerinden görevlendirme yapılan avukatlara, önceki duruşmada 'duruşmalara katılmamaları halinde gereğinin ifası için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunacağı'nı hatırlatarak, avukatların bugün de duruşmaya katılmadığını söyledi.

Önceki duruşmada yaşanan avukat krizi nedeniyle, duruşmaya katılan müdafi avukatlarından Mehmet Emin Aktar ile Selçuk Kozağaçlı, yaşanan kriz ile ilgili beyanlarda bulundu. Avukat Aktar, Diyarbakır Barosu başkanı olduğunu belirterek, mahkemenin barodan avukat talebine, 5 sayfalık dilekçeyi sunarak cevap verdi. Aktar, dilekçesinde, mahkemenin avukat talep yazısında dil ve üslubun hukukçu nezaketini zorlayan bir ifade tarzıyla ele alındığını iddia etti. Avukatlık mesleğiyle ilgili uzun değerlendirmelerde bulunan Aktar, avukatların duruşma salonlarının aksesuarının olmadığını kaydetti. Aktar, "Savcılar ve hakimler, avukatların üstleri olmadıkları gibi barolar da mahkemelerin isteklerini değerlendirmeden yerine getiren kalemleri değildir." ifadelerini kullandı.

Mahkeme başkanı, Aktar'ın dilekçesini kabul ettikten sonra talepleri almak için iddia makamına söz verdi. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Levent Kaya, sanıkların tutukluluk hallerinin devamını istedi. Duruşmaya ara verdikten sonra kararını açıklayan mahkeme, avukat krizinin nasıl yaşandığını belirterek, yargılamayı engelleyen Diyarbakır Barosu başkanı hakkında Cumhuriyet Savcılığına müzekkere yazılmasına karar verdi. Mahkeme ayrıca, OCAS üzerinden tebligatı yapılan avukatlarının müdafilik görevini yerine getirmediğini belirterek, haklarında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na müzekkere yazılmasına, ayrıca müdafilik görevini üstlenen ancak yerine getirmeyen diğer avukatlar hakkında da suç duyurusunda bulunmaya karar verdi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan 7 bin 578 sayfalık iddianamede, aralarında bağımsız milletvekili seçilen Selma Irmak ve Kemal Aktaş ile YSK tarafından milletvekilliği düşürülen Hatip Dicle'nin de bulunduğu 104'ü tutuklu, 152 sanık hakkında, ''devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma', ''terör örgütü üyesi ve yöneticisi olma'' ve ''terör örgütüne yardım ve yataklık etme'' suçlarından, 15 yıl ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları isteniyor.
Old 05-08-2011, 08:59   #659
Av. Engin EKİCİ

 
Varsayılan

Ünlü bateriste ‘bagetiyle gözümü çıkarıyordu’ davası

Cengiz Baysal, konserde iddiaya göre fırlattığı baget avukat Çiğdem Kılıç’ın gözüne gelince mahkemelik oldu. Kılıç’ın “gözüm yaralandı” şikâyeti üzerine Baysal hakkında 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı

02:30 | 04 Ağustos 2011

Grup Duman’ın ODTÜ Stadyumu’nda verdiği konserde baterist Baysal’ın fırlattığı bagetin Çiğdem Kılıç’ın sol gözüne isabet ettiği iddia edildi.

Dava açıldı

Türkiye’nin ünlü rock grubu Grup Duman’ın dünyaca ünlü bateristi Cengiz Baysal hakkında, 2010 yılında ODTÜ konseri sırasında elindeki bageti fırlatarak, seyirciler arasındaki Ankara Barosu avukatı Çiğdem Kılıç’ın sol gözünden yaralanmasına neden olduğu iddiasıyla, 4 aydan 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldığı ortaya çıktı.
Ron Affif, Nguyen Le, Dave Samuels, Eve Cornelius, Chip Crafword, Paula West gibi müzisyenlerle çalışan, Avrupa’nın birçok ülkesinde konserlerde yer alan Baysal, Los Angeles’ta “Musicians Institute” okulunda öğretim üyeliği yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü. 2007’den bu yana Grup Duman’ın bateristliğini yapan Baysal’ın "taksirle yaralama" suçundan yargılanmasına adli tatilin ardından Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde başlanacak.

‘Atmadım’ dedi


Baysal’ın yargılanmasına neden olan olay, 12 Mayıs 2010’da meydana geldi. Grup Duman, ODTÜ Stadyumu’nda bir konser verdi. Konserin bitimine doğru Baysal, bagetini seyircilere doğru fırlattı. Ancak, Baysal’ın fırlattığı baget, konseri izlemeye gelen yüzlerce izleyici arasındaki Çiğdem Kılıç’ın sol gözüne isabet etti. Kılıç, konserden bir gün sonra Çankaya Polis Karakolu’na giderek, şikayetçi oldu. Kılıç, Baysal’ın attığı bagetle yaralandığını, davacı ve şikayetçi olduğunu söyledi. Baysal ise ifadesinde bagetini fırlatmadığını öne sürerek, suçlamayı kabul etmedi. Adli tıpa sevkedilen Kılıç’a verilen kati doktor raporunda, yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralandığı belirtildi.
----------------------------------------------------------
Kaynak:www.milliyet.com.tr
Old 05-08-2011, 15:38   #660
tiryakim

 
Mutlu ''Bagetiyle gözümü çıkarıyordu''davası

Cengiz Baysal, konserde iddiaya göre fırlattığı baget avukat Çiğdem Kılıç’ın gözüne gelince mahkemelik oldu. Kılıç’ın “gözüm yaralandı” şikâyeti üzerine Baysal hakkında 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Grup Duman’ın ODTÜ Stadyumu’nda verdiği konserde baterist Baysal’ın fırlattığı bagetin Çiğdem Kılıç’ın sol gözüne isabet ettiği iddia edildi.

Türkiye’nin ünlü rock grubu Grup Duman’ın dünyaca ünlü bateristi Cengiz Baysal hakkında, 2010 yılında ODTÜ konseri sırasında elindeki bageti fırlatarak, seyirciler arasındaki Ankara Barosu avukatı Çiğdem Kılıç’ın sol gözünden yaralanmasına neden olduğu iddiasıyla, 4 aydan 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldığı ortaya çıktı.

Ron Affif, Nguyen Le, Dave Samuels, Eve Cornelius, Chip Crafword, Paula West gibi müzisyenlerle çalışan, Avrupa’nın birçok ülkesinde konserlerde yer alan Baysal, Los Angeles’ta “Musicians Institute” okulunda öğretim üyeliği yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü. 2007’den bu yana Grup Duman’ın bateristliğini yapan Baysal’ın yargılanmasına adli tatilin ardından Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nde başlanacak.

‘Atmadım’ dedi
Baysal’ın yargılanmasına neden olan olay, 12 Mayıs 2010’da meydana geldi. Grup Duman, ODTÜ Stadyumu’nda bir konser verdi. Milliyet'in haberine göre konserin bitimine doğru Baysal, bagetini seyircilere doğru fırlattı. Ancak, Baysal’ın fırlattığı baget, konseri izlemeye gelen yüzlerce izleyici arasındaki Çiğdem Kılıç’ın sol gözüne isabet etti. Kılıç, konserden bir gün sonra Çankaya Polis Karakolu’na giderek, şikayetçi oldu. Kılıç, Baysal’ın attığı bagetle yaralandığını, davacı ve şikayetçi olduğunu söyledi. Baysal ise ifadesinde bagetini fırlatmadığını öne sürerek, suçlamayı kabul etmedi. Adli tıpa sevkedilen Kılıç’a verilen kati doktor raporunda, yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralandığı belirtildi.

Taksirle yaralamak
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Kılıç’ın şikayeti üzerine yürüttüğü soruşturmayı bir süre önce tamamlayarak, Baysal hakkında “taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak” suçundan 4 aydan 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi, bu iddianameyi kabul etti. Baysal’ın yargılanmasına adli tatilden sonra başlanacak.

Baysal’ın hayranları tarafından hazırlanan sitede yer alan bilgilere göre, Baysal’ın çalıştığı müzisyenler arasında Ron Affif, Kerem Görsev, Aydın Esen, Mercan Dede, Okay Temiz, İlhan Erşahin, Emin Fındıkoğlu, Tuna Ötenel, Nguyen Le, Dave Samuels, Eve Cornelius, Chip Crafword, Audio Fact Grubu, Ali Perret, Tiger Okoshi, İmer Demirer, Paula West gibi isimler bulunuyor.

Baysal, 1998-1999 yıllarında Los Angeles’da “Musicians Institute” okulunda öğretim üyesi, “Los Angeles City College” okulunda ise “Advisory Board” üyesi olarak görev aldı.

Duman grubuna eşlik ediyor
Ünlü baterist Cengiz Baysal, Blue Note (Newyork), Bimhouse (Amsterdam), North Sea Jazz, Montreux Jazz, Jazz a Vienne, Rhythm Sticks (Londra), Ethnosur, Ethnomalaga (İspanya), Moers (Almanya), Jazzy Spring in Bucharest, Viyana O.R.F. ve Joe Zawinul’s Birdland konser etkinliklerinde yer aldı. Baysal, ilk solo albümü olan “Yıldızların Üstünde”yi Kasım 2003’te çıkardı. Albüm, Jazz dergisi okuyucu anketinde en çok beğenilen CD’ler listesinde yer aldı. Baysal, ikinci albümü olan “Candy and Milkshake”i 2006 Ağustos ayında çıkardı. Duman grubunun albüm kayıtlarında yer alan Baysal, Şubat 2007’de Alen Konakoğlu’nun askere gitmesi nedeni ile konserlerde gruba eşlik etmeye başladı.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06603694 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.