Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Aynı Konuda İki Farklı Kişi İle Sözleşme Yapmak

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-12-2018, 15:58   #1
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan Aynı Konuda İki Farklı Kişi İle Sözleşme Yapmak

Müvekkil orkestra olarak hizmet vermektedir. Bir düğün salonu ile adi yazılı şekilde sözleşme imzalıyor. Buna göre; "düğün salonunun 2 adet salonunda, düğün başına olacak şekilde, standart bir ücret ödeme konusunda " anlaşma sağlanıyor. Bu sözleşmede; düğünlerin orkestrasının mutlaka müvekkil tarafından sağlanması gerektiği yönünde bir hüküm mevcut değil.

Müvekkil birkaç düğün işini yaptıktan sonra iş gelmiyor, sonrasında başka biri ile anlaştığı ve orkestra işini bu kişinin yaptığını öğreniyor.

1- Bu yazılı sözleşmeye göre; başka biri ile aynı iş hakkında sözleşme yapamayacağını söylemek mümkün müdür?

2- Müvekkil hangi zararlarının tazminini talep edebilir?
Old 24-12-2018, 16:23   #2
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Anlamak için

OLAY:
1.Müvekkil orkestra olarak hizmet vermektedir.
2.Bir düğün salonu ile ADİ YAZILI ŞEKİLDE SÖZLEŞME imzalıyor.
3.Buna göre; "düğün salonunun 2 adet salonunda, düğün başına olacak şekilde, standart bir ücret ödeme konusunda " anlaşma sağlanıyor.
4.Bu sözleşmede; DÜĞÜNLERİN ORKESTRASININ MUTLAKA MÜVEKKİL TARAFINDAN SAĞLANMASI GEREKTİĞİ YÖNÜNDE BİR HÜKÜM MEVCUT DEĞİL.
5.Müvekkil birkaç düğün işini yaptıktan sonra iş gelmiyor, SONRASINDA BAŞKA BİRİ İLE ANLAŞTIĞI VE ORKESTRA İŞİNİ BU KİŞİNİN YAPTIĞINI ÖĞRENİYOR.

SORU:
1.Bu yazılı sözleşmeye göre; başka biri ile aynı iş hakkında sözleşme yapamayacağını söylemek mümkün müdür?
2.Müvekkil hangi zararlarının tazminini talep edebilir?

OLAY ve HUKUK :

Kahve molası
Old 25-12-2018, 05:21   #3
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan

OLAY ve HUKUK :

1.Orkestra hizmetleri. Tanım :

2.Orkestra hizmeti verilmesine dair sözleşme. Sözleşmenin hukuksal niteliği :

3.Düğün başına standart bir ücret. Ücret:

4.Sözleşmeye aykırılık. Aykırılık:

5.Sözleşmeye aykırılıktan doğan zarar. Zarar:

6.Olaya uygulanacak yasa (Eser sözleşmesi, TBK.m.470 vd.)

7.YARGITAY : HGK. E. 2010/3-727, K. 2011/75, T. 6.4.2011

http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2010-3-727.htm&kw=`2010/3-727`+E.++`2011/75`+K.#fm


Benden bu kadar sayın meslektaşım.... Gerisi sizden
Old 25-12-2018, 08:21   #4
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Hulusi Metin
OLAY ve HUKUK :

1.Orkestra hizmetleri. Tanım :

2.Orkestra hizmeti verilmesine dair sözleşme. Sözleşmenin hukuksal niteliği :

3.Düğün başına standart bir ücret. Ücret:

4.Sözleşmeye aykırılık. Aykırılık:

5.Sözleşmeye aykırılıktan doğan zarar. Zarar:

6.Olaya uygulanacak yasa (Eser sözleşmesi, TBK.m.470 vd.)

7.YARGITAY : HGK. E. 2010/3-727, K. 2011/75, T. 6.4.2011

http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2010-3-727.htm&kw=`2010/3-727`+E.++`2011/75`+K.#fm


Benden bu kadar sayın meslektaşım.... Gerisi sizden


Üstad öncelikle çok teşekkür ederim. Ancak yargıtay kararını açamadım
Old 25-12-2018, 10:26   #5
Lord Mozart

 
Varsayılan

Meslektaşım merhaba

Şahsi kanaatim burada uygulanması gereken hukuk kuralı TBK 83.madde dile getirilen "

I. Şahsen ifa zorunluluğunun olmaması
Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü değildir." şeklinde olacaktır.Kanun metninden anlaşılacağı üzere alacaklının menfaati bulunmadıkça şahsen ifa etmekle yükümlü olmadığı dile getirilmiştir.Ancak sizin olayınızda alacaklının menfaati bulunduğu için şahsen ifanın zorunlu olduğunu söyleyebiliriz.Bir örnekle açıklamak gerekirse örneğin çok ünlü bir sanatçı olan A ile müvekkiliniz arasında bir sözleşme yapılıyor ve x tarihinde yapılacak düğünde sahne alması için anlaşılıyor.X tarihi geldiğinde bir sebeple sanatçı gelemediğini düşünecek olursak ve yerine A değilde ancak A gibi şarkı söyleyebilen birini çıkarttığımızda burada mevcut sözleşmede beklenen şahsen ifa olduğu için A'nın sahne almaması sözleşmeye aykırılık oluşturacak ve şahsen ifa istenebilecektir.
Old 25-12-2018, 11:01   #6
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/3-727
K. 2011/75
T. 6.4.2011
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bitlis Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul ve reddine dair verilen 20.11.2009 gün ve 2006/431 esas, 2009/248 Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 6.5.2010 gün ve 2010/3930 E., 8225 esas, karar sayılı ilamı ile;

(...Davacı, davalı idareyle Bitlis Anadolu Lisesinin genel temizliğiyle ilgili olarak sözleşme imzalandığını, 4235 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi gereğince çalıştırdığı işçiler için Hazine tarafından ödenmesi gereken % 19.5 işveren katkı payının hakedişinden haksız olarak kesildiğini öne sürerek, haksız olarak kesilen miktarın tesbiti ve fazlası saklı olmak üzere 1.000 TL'nin tahsilini istemiş, 26.10.2009 tarihli ıslah dilekçesiyle 4.762, 08 TL'nin tahsiline karar verilmesi istenmiştir.

Davalı görev ve zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

Mahkemece davanın kısmen kabulüyle 1.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline, ıslah tarihi (26.10.2009) itibariyle fazlaya dair 2002 yılına ait 3768, 08 TL'lik alacağın 5 yıllık zamanaşımına uğradığından reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı 15.12.2006 tarihinde fazla hakkı saklı tutularak 1.000 TL'nin tahsili istemin, bilirkişi raporu alındıktan sonra 26.10.2009 tarihli ıslah dilekçesi ile 4.762, 08 lira haksız kesinti miktarının tahsilini istemiştir. Davalı, ıslahla ilgili talebin zamanaşımına uğradığını bildirerek, taleplerin reddini istemiştir.

Taraflar arasındaki sözleşme istisna değil, temizlik hizmet sözleşmesidir. B.K. 125. madde uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir. 26.1.2009 ıslah tarihinde 2002 yılına ait alacak zamanaşımına uğramamıştır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle ıslahla talep edilen miktarın zamanaşımından reddi şeklinde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir....)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, alacak istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalı idareyle müvekkili arasında Bitlis Anadolu Lisesinin genel temizliğiyle ilgili olarak sözleşme imzalandığını, 4235 Sayılı Kanunun 6 ncı maddesi gereğince çalıştırdığı işçiler için Hazine tarafından ödenmesi gereken % 19, 50 işveren katkı payının hakedişinden haksız olarak kesildiğini öne sürerek, haksız olarak kesilen miktarın tespiti ve fazlası saklı olmak üzere 1.000 TL'nin davalıdan tahsilini istemiş, 26.10.2009 tarihli ıslah dilekçesiyle 4.762, 08 TL'nin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 1.000, 00 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, ıslah tarihi (26.10.2009) itibariyle fazlaya dair 2002 yılına ait 3.768, 08 TL'lik alacağın taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin istisna sözleşmesi olduğu ve 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan ıslah edilen kısım yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmün davacı taraf vekilince temyizi üzerine; Özel Dairece, yukarıya aynen alınan gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkemece direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize davacı vekili getirmektedir.

Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşmenin hukuki nitelikçe istisna sözleşmesi mi, yoksa hizmet sözleşmesi mi olduğu; burada varılacak sonuca göre ıslah yoluyla talep edilen alacak bölümünün zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

H.G.K.nda yapılan görüşmeler sırasında bazı üyeler taraflar arasındaki ilişkinin istisna (eser); bazı üyeler de vekalet sözleşmesi olduğu yönünde görüş bildirmişlerse de Genel Kurul tarafından bu görüşler kabul görmemiştir.

Bu sebeple öncelikle eser (istisna) ve vekalet sözleşmeleri üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır:

818 Sayılı B.K. (B.K.'nun 355 inci maddesinde eser sözleşmesi; "İstisna, bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeyi taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder" olarak tanımlanmıştır. Bu hükme göre; yüklenici, eser sözleşmesinin konusu olan şeyi imal etmeyi (meydana getirmeyi) taahhüt eden ve imal ettiği şeyi de (eseri) iş sahibine teslim etme yükümlülüğü altına giren kişi ya da kuruluştur. İş sahibi ise, sözleşmeye konu olan eseri bedeli karşılığında imal ettiren ve imal edilen eseri teslim almakta menfaati olan gerçek veya tüzel kişiler veya iş ortakları ya da gruplaşmış müesseselerdir (İzzet Karataş, Eser Sözleşmeleri, Ankara 2009, s. 30).

Bu tanıma göre eser sözleşmesinin unsurlarını, eser imal etme, ücret, taraflar arasında anlaşma ve sözleşmenin şekli olarak belirlemek mümkündür. Eser sözleşmesi bir iş görme sözleşmesi olmakla birlikte, bu sözleşmede önemli olan çalışmanın kendisinden çok, bu çalışmadan ortaya çıkan ve objektif olarak gözlenmesi kabul olan sonuçtur. Bugün için artık söz konusu sonucun mutlaka maddi bir şeyde kendisini göstermesi gerekmediği görüşü gerek öğretide ve gerekse uygulamada baskın bulunmaktadır. İnsan emeği ürünü olmak ve maddi bir varlıkta devamlı olarak kendini göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin, örneğin fikri çalışma ürünlerinin dahi eser kavramı içine gireceği kabul edilmektedir. Bir yapı planı çizilmesi, bir kitap yazılması, bir tablo yapılması, yeni bir buluşun uygulanması suretiyle bir şey vücuda getirilmesi, bir film için senaryo hazırlanması gibi...

Giderek, insan emeği ürünü olup bir bütün görünüşünü arz eden ve iktisadi değeri bulunan her hukuki varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın, bir eser sayılmaktadır. Başka bir deyişle, objektif olarak tespiti mümkün olan belirli bir maddi veya maddi olmayan sonucun meydana getirilmesi, istisna akdinin konusunu oluşturabilir. Bu suretle İsviçre Mahkeme içtihatları şu hallerde bir istisna akdinin varlığını kabul etmektedirler: Bir gazeteye bir ilan konulması, radyo, televizyon reklamları, ışıkla reklam, bir reklam kampanyasının bir müşavir tarafından planlanması, bir mağaza vitrinin düzenlenmesi, bir sanatçının radyoda bir tek konser vermesi, ücret karşılığı seyredilen havai fişek gösterisi, kızak yarışı, bisiklet yarışı düzenlenmesi, sinemada film gösterilmesi, şefiyle sözleşme yapılarak tutulan ve akitte kimlikleri belirtilmeyen diğer çalgıcılarının ücretleri şef tarafından verilen bir dans orkestrasının bir lokalde çalışması, bir yarış atının eğitilmesi, bütün bu hallerde maddi bir şey imalini veya böyle bir şeyin değiştirilmesini gerektirmeyen, fakat bir insan emeğinin tek bir bütün görüntüsünü taşıyan sonuçları karşısında bulunulmaktadır
(Turgut Uygur, B.K., cilt 6, s. 7453, Bası 2003).

Vekalet sözleşmesine gelince; B.K. m. 386/I'e göre, "vekalet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler". Diğer bir deyişle vekalet sözleşmesi, vekilin başkasının menfaatine ve iradesine uygun olarak bir iş görme borcu altına girdiği bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Vekalet sözleşmesinin unsurları; iş görme (bir işin idaresi veya hizmetin ifası), işin başkasının menfaatine yapılması, vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması ve bağımsız olarak iş görmesi olarak sayılabilir (Fahrettin Aral, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 7. Bası, Ankara 2007, s. 389- 393).

Görüşmeler sırasında üzerinde durulan bir diğer sözleşme türü olan hizmet sözleşmesi de 818 Sayılı B.K.(B.K.'nun 313 üncü maddesinde; "hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi, iş sahibi dahi bir ücret vermeyi taahhüt eder, " şeklinde tanımlanmıştır. Hizmet akdinin satış, kira gibi akitlerden ayırımında bir zorluk bulunmamasına karşılık, vekalet, istisna gibi akitlerden ayrılmasında büyük güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Bu yüzden de hizmet akdi tarifinin, diğer akitlerden ayırıcı unsurları ihtiva etmesi gereklidir. B.K.nun 313 üncü maddesindeki tariften, akdi karakterize eden unsurların bir iş ifası, ücret ve muayyen-gayri muayyen bir çalışma süresi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak hizmet akdini esaslı olarak diğer akitlerden ayıran asıl kıstas, tabiiyet rabıtasıdır. Bu sebeple hizmet akdini şu şekilde tarif etmek mümkündür. "Hizmet akdi öyle bir akittir ki, işçi bir ivaz mukabilinde muayyen veya gayri muayyen bir zaman için iş gücünü işverenin emrine tahsis ve onun direktifi altında işi ifa etmeyi taahhüt eder (Seza Reisoğlu, Hizmet Akdi -mahiyeti, unsurları- hükümleri-, Ankara 1968, s. 38- 39).

Hizmet sözleşmesinin unsurlarını; hizmetin belirli veya belirli olmayan bir zaman içinde görülmesi, hizmet akdinin konusu olan edimin işverene ait işyerinde yerine getirilmesi, edimin ifası sırasında işverenin denetim ve gözetimi altında bulunması, edimin ücret karşılığında yapılması ve ücretin zaman esası üzerinden saptanması şeklinde belirlemek mümkündür. Ücret zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi belirli ya da belirli olmayan bir zaman için alınmış veya çalışılmış oldukça hizmet akdi yine mevcuttur.

Hemen burada yukarda açıklanan sözleşme türlerinin karşılaştırılmasında yarar vardır:

Hizmet akdiyle istisna akdi ayrımında şu farklılıklar öne çıkmaktadır; müteahhidin alacağı ile, hizmet akdinden doğan ücret alacağı aynı esaslara tabi tutulmamıştır; hizmet akdinde işçi ücretini talep eder, rizikolar işverene aittir. Buna karşılık, istisna akdinde müteahhit kazadan dahi mesuldür; müteahhit işçileri himaye eden hükümlerden yararlanamaz; akdin feshi farklı hükümlere tabidir; ayrıca tabiiyet rabıtası müteahhidi işçiden ayıran kıstaslardan birisidir. Müteahhit iş sahibine bağlı olmaksızın serbestçe çalışır. İşverenin müteahhide de bazı direktifler vermesi mümkün ise de, bu çalışmanın neticesi, elde edilecek sonuç hakkındadır. Yoksa müteahhit işin yapılacağı esaslar hakkında tam bir serbestiye sahiptir. Diğer taraftan hizmet akdinde muayyen veya gayrimuayyen bir süre içinde bir hizmet ifası bahis konusu iken, istisna akdinde bir netice, bir eser taahhüt edilmektedir.

Hizmet akdiyle vekalet akdi ayrımına gelince; hizmet akdini vekalet akdinden ayırmaya yarayan en önemli kıstas zaman unsurudur. Tek veya birkaç münferit işin yapılması, mesela bir mimar tarafından hesapların çıkarılması vekalet akdini hatıra getirecektir. Buna mukabil hizmetin sınırlandırılması zamana göre yapılıyorsa -mimarın bir binanın inşaatında görevlendirilmesi- hizmet akdi bahis konusu olacaktır. Vekalet daha çok serbest meslek mensupları tarafından ifa edilmektedir. Bir müşterinin avukatı ile, bir hastanın doktorla olan ilişkileri çok defa bir vekalet akdi münasebetidir. Ancak eğer bir doktor zaman esası üzerine bir hastaya, avukat bir bankaya bağlı ise hizmet akdi hükümleri uygulanacaktır (Sefa Reisoğlu, s. 56- 59).

Diğer taraftan hiçbir gruba girmeyen akitler B.K.'nun genel hükümleri, iyiniyet kuralları ve teamüllere göre çözümlenmelidir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Somut olayda anlaşmazlık; tüzel kişi işveren davacının çalıştırdığı işçiler sebebiyle prim borcundan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple yukarda da açıklandığı gibi ortada istisna (eser) sözleşmesinin unsurları bulunmamakta; hizmetin görülmesi amaçlanmakla, hizmet temini sözleşmesi bulunmaktadır. Hizmet temini sözleşmelerinde hizmet veren taraf işçi veya hükmü kişi olabilir. Her işveren gibi kamu kuruluşları da işyerlerinde görülen kimi işleri veya işyerinin bir bölümünü başka işverenlere devredebilirler. Ancak böyle bir devir durumunda işçi çalıştıran işverenin emir ve talimat verme hakkı tamamen kendisine ait olmalıdır. Bu durumda hizmet alım sözleşmesinden bahsedilebilir. Gerçekten, hizmet alım sözleşmelerinde işçilerin işe alınması, çalışma şartları ve biçimi, işçi sayısı gibi işverenin yönetim hakkına giren konularda davalının davacının hak ve yetkilerini sınırladığı görülmektedir.

Diğer taraftan hizmet sözleşmesiyle hizmet temini sözleşmeleri birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Hizmet sözleşmesinin tarafları işçi ve işveren iken, hizmet temini sözleşmelerinde işçi hükmi kişi da olabilir. Kendine has özellikleri olan akitler için ise B.K.'nun genel hükümleri uygulanmalıdır.

Zamanaşımına dair genel hüküm ise "On Senelik Müruru Zaman" başlıklı 125 inci maddesinde yer almakta; anılan madde: "Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir." hükmünü içermektedir.

Eldeki davada taraflar arasındaki ilişki hukuki nitelikçe "hizmet temini (alım) sözleşmesi" olup; kendine has özellikleri olan bu sözleşme türü için zamanaşımı süresini düzenleyen ayrık bir hüküm de bulunmadığından, B.K.'nun zamanaşımı konusundaki genel hükmü olan 125 inci maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmalıdır.

Hal böyle olunca; açıklanan nedenler ve değişik gerekçelerle, direnme kararının bozulması gerekmiş; bozma nedenine göre, diğer temyiz itirazları incelenmemiştir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda açıklanan değişik nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istenmesi halinde temyiz peşin harcın iadesine, 6.4.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Dava, taraflar arasındaki sözleşmeden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi mi yoksa hizmet sözleşmesi mi olduğu, dolayısıyla uygulanacak zamanaşımı süresinin B.K.nun 126 ncı maddesinde öngörülen 5 yıl mı, aynı Kanunun 125 inci maddesinde öngörülen 10 yıl mı olacağı noktasında toplanmaktadır.

Mahkemece, taraflarca imzalanan sözleşme eser sözleşmesi olarak nitelenmiş ve B.K.nun 126 ncı maddesindeki 5 yıllık zamanaşımı süresince tabi olduğu sonucuna varılmış, Yüksek Özel Daire tarafından ise hizmet sözleşmesi olduğu belirtilerek, B.K.nun 125 inci maddesinin 10 yıllık süreye tabi olduğu gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

H.G.K.'nda yapılan görüşmeler sırasında Yüksek Özel Daire ve çoğunluk taraflar arasındaki sözleşmenin B.K.nda düzenlenen hizmet sözleşmesi olmadığını, B.K.da düzenlenmeyen hizmet alım sözleşmesi niteliğinde olduğunu, bu sözleşme tipi B.K.nda yer almadığından, genel zamanaşımına yani B.K.nun 125 inci maddesine göre 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu kabul etmiş ve H.G.K.'nca direnme hükmünün BOZULMASINA karar verilmiştir.

Bilindiği gibi, asli edim yükümünün muhtevasına göre sözleşmeler, temlik borcu doğuran, kullandırma, işgörme, muhafaza, teminat, irat, şirket ve sonuçları az çok talih ve tesadüfe bağlı sözleşmeler olarak gruplandırılmaktadır.

Davaya konu sözleşmenin eser ve hizmet sözleşmesi niteliğinde olmadığı, B.K.nunda düzenlenen hizmet alım sözleşmesi niteliğinde. olduğuna dair çoğunluk görüşüne katılıyorum. Bu kabule göre taraflar arasındaki sözleşme yukarda belirtilen kategorilerden işgörme sözleşmesi grubuna dahildir. Bu grup içinde yer alan vekalet sözleşmeleriyle ilgili B.K.nun 3 86/II, maddesi, diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi vekalet hükümlerinin cari olacağını öngörmüştür. Bu maddeye karşılık gelen mehaz İsviçre B.K.nun 394/II, maddesi ise "Bu kanunun (düzenlendiği) özel sözleşme türlerinden hiçbirine tabi olmayan işgörme sözleşmelerine vekalete dair hükümler uygulanır." şeklindedir.

Bu durumda kanunen düzenlenen diğer sözleşme tiplerine uymayan işgörme sözleşmelerinin vekalet hükümlerine tabi olacağı kabul edilmelidir. (Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkisi Prof. Dr. Fahrettin Aral, Genişletilmiş 6. Baskı-Yetkin Kitabevi, Ankara 2006 Sh.396-398)

Taraflar arasındaki sözleşmeye vekalet hükümlerinin uygulanması halinde, B.K.nun 126/4 üncü maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olacağından mahkeme kararının sonucu itibariyle doğru olması sebebiyle yerel mahkeme kararının açıklanan bu gerekçeyle onanması kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum.
Old 25-12-2018, 15:55   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın Metin' in değerli katkılarına ilaveten:

Alıntı:
23. Hukuk Dairesi 2014/3459 E. , 2015/241 K.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.04.2010 tarih ve 2010/3-727 E., 2011/75 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere 6098 sayılı TBK'nın 470. maddesinde Eser Sözleşmesi; "Eser Sözleşmesi, yüklenicinin bir Eser meydana getirmesi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir." olarak tanımlanmıştır.Bu hükme göre; yüklenici, Eser sözleşmesinin konusu olan şeyi imal etmeyi (meydana getirmeyi) taahhüt eden ve imal ettiği şeyi de (eseri) iş sahibine teslim etme yükümlülüğü altına giren kişi ya da kuruluştur. İş sahibi ise, sözleşmeye konu olan eseri bedeli karşılığında imal ettiren ve imal edilen eseri teslim almakta menfaati olan gerçek veya tüzel kişiler veya iş ortakları ya da gruplaşmış müesseselerdir (İzzet Karataş, Eser Sözleşmeleri, 2. Baskı, Ankara, 2009, s. 30).
Bu tanıma göre Eser sözleşmesinin unsurlarını; Eser imal etme, ücret, taraflar arasında anlaşma ve sözleşmenin şekli olarak belirlemek mümkündür. Eser Sözleşmesi bir iş görme Sözleşmesi olmakla birlikte, bu sözleşmede önemli olan çalışmanın kendisinden çok, bu çalışmadan ortaya çıkan ve objektif olarak gözlenmesi kabul olan sonuçtur. Bugün için artık söz konusu sonucun mutlaka maddi bir şeyde kendisini göstermesi gerekmediği görüşü gerek öğretide ve gerekse uygulamada baskın bulunmaktadır. İnsan emeği ürünü olmak ve maddi bir varlıkta devamlı olarak kendini göstermek kaydıyla, maddi olmayan şeylerin, örneğin fikri çalışma ürünlerinin dahi Eser kavramı içine gireceği kabul edilmektedir. Bir yapı planı çizilmesi, bir kitap yazılması, bir tablo yapılması, yeni bir buluşun uygulanması suretiyle bir şey vücuda getirilmesi, bir film için senaryo hazırlanması gibi.
Giderek, insan emeği ürünü olup bir bütün görünüşünü arz eden ve iktisadi değeri bulunan her hukuki varlık, maddi nitelikte olsun veya olmasın, bir Eser sayılmaktadır. Başka bir deyişle, objektif olarak tespiti mümkün olan belirli bir maddi veya maddi olmayan sonucun meydana getirilmesi, istisna akdinin konusunu oluşturabilir. Bu suretle İsviçre Mahkeme içtihatları şu hallerde bir istisna akdinin varlığını kabul etmektedirler. Bir gazeteye bir ilan konulması, radyo, televizyon reklâmları, ışıkla reklâm, bir reklâm kampanyasının bir müşavir tarafından planlanması, bir mağaza vitrinin düzenlenmesi, bir sanatçının radyoda bir tek konser vermesi, ücret karşılığı seyredilen havai fişek gösterisi, kızak yarışı, bisiklet yarışı düzenlenmesi, sinemada film gösterilmesi, şefiyle sözleşme yapılarak tutulan ve akitte kimlikleri belirtilmeyen diğer çalgıcılarının ücretleri şef tarafından verilen bir dans orkestrasının bir lokalde çalışması, bir yarış atının eğitilmesi, bütün bu hallerde maddi bir şey imalini veya böyle bir şeyin değiştirilmesini gerektirmeyen, fakat bir insan emeğinin tek bir bütün görüntüsünü taşıyan sonuçları karşısında bulunulmaktadır (Turgut Uygur, Borçlar Kanunu, cilt 6, s. 7453, Bası 2003)

Düğünlerde Orkestra çalışmasının Eser sözleşmesi olduğu çeşitli Yargıtay kararlarında kabul edilmiştir.

Somut olayınızda, sözleşme hükümleri önemlidir. Sözleşmede orkestra çalışmasının sözleşme süresi boyunca iş çıktıkça çağrı üzerine mi gerçekleşeceği, yoksa haftanın belirli günlerinde çalmak şeklinde mi gerçekleşeceği konusunda bir açıklık olması gerekir. Bu detayları paylaşmadığınız için yorum yapmak varsayımsal olacaktır.

Eğer sözleşmede iş sahibinin bir taahhüdü (edim borcu) olduğu halde bu taahhüdünü (edim borcunu) ifada temerrüde düşmüş ise, temerrüdün sonuçlarına göre hareket etmeniz gerekir. Eser sözleşmeleri ile ilgili fesih hükümlerini ve TBK 'da yer alan akdin ifa edilmemesinin sonuçlarını okursanız doğru sonuca ulaşırsınız.
Old 25-12-2018, 21:06   #8
Av. Suat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Musa TAÇYILDIZ
Müvekkil orkestra olarak hizmet vermektedir. Bir düğün salonu ile adi yazılı şekilde sözleşme imzalıyor. Buna göre; "düğün salonunun 2 adet salonunda, düğün başına olacak şekilde, standart bir ücret ödeme konusunda " anlaşma sağlanıyor. Bu sözleşmede; düğünlerin orkestrasının mutlaka müvekkil tarafından sağlanması gerektiği yönünde bir hüküm mevcut değil.

Müvekkil birkaç düğün işini yaptıktan sonra iş gelmiyor, sonrasında başka biri ile anlaştığı ve orkestra işini bu kişinin yaptığını öğreniyor.

1- Bu yazılı sözleşmeye göre; başka biri ile aynı iş hakkında sözleşme yapamayacağını söylemek mümkün müdür?

2- Müvekkil hangi zararlarının tazminini talep edebilir?


Sözleşmede her iki yanı da bağlayan bu yönde bir hüküm yok anlaşılan…..
Bu nedenle ben tazminat veya zarar ziyan talebi konusunda çok da iyimser değilim.
Ama her olay kendi koşulları içinde ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Ayrıca taraflar arasındaki sözleşmelerin nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin aşağıdaki Yargıtay kararı fikir vermesi açısından faydalı olabilir.

Sözleşmelerin yorumunu düzenleyen TBK md.19 hükmüne göre,“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve
yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır”. Bu doğrultuda sözleşmenin yorumunda amaç, ilk aşamada sözleşme taraflarının birbirine uygun gerçek iradelerini tespit edebilmektir.


T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/10396
K. 1998/1278
T. 2.3.1998
• SÖZLEŞMENİN YORUMU ( Yorumun Öncelikle Mantık ve Gramer Kurallarına Göre Yapılması )
• ŞEKLE AYKIRILIK İDDİASI ( Sözleşmenin Beş Yıl Boyunca Uygulandıktan Sonra Şekle Aykırılık İddiasında Bulunmasının İyiniyetle Bağdaşmaması )
• İYİNİYET ( Taraflar Arasındaki Sözleşmenin Beş Yıl Boyunca Uygulandıktan Sonra Şekle Aykırılık İddiasında Bulunmasının İyiniyetle Bağdaşmaması )
818/m.18,19,20
ÖZET :1 ) Anlaşmazlık, taraflar arasındaki sözleşmeden çıkmaktadır. Bu noktada sözleşmenin yorumu öncelikle mantık ve gramer kurallarına göre yapılacaktır.
2 ) Taraflar arasındaki sözleşmenin 5 yıl gibi uzunca sayılabilecek bir süre yerine getirilmesine ve karşılıklı edimlerin ifa edilmiş olmasına rağmen davacı tarafın şekle aykırılık, geçersizlik iddialarını ortaya atması, iyiniyetle bağdaşmaz, yasal himaye göremez.
……. Uyuşmazlık, sözleşmenin 22/b maddesindeki hükümden kaynaklanmaktadır. Taraflar bu madde hükmünün yorumunda anlaşmazlık içindedirler. Bu durumda sözleşmede yer alan kayıtların anlamını ve bu kayıtların hangi hukuki sonuçlara yöneldiğini tayin etmek zorunludur.
Yorum herşeyden önce mantık ve gramer kurallarına göre yapılacaktır.
( Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler s. 148 ) Sözleşmenin 8 nci maddesi Davalı ( k. davacı ) TKİ’ye, 22 nci maddesi ise davacı ( k. davalı ) işletmeciye yükümlülük yüklemektedir. Dolayısıyla bir şey yapma ( ifa ) yükümü her iki maddede farklı taraflardadır.
Öte taraftan sözleşmenin 8 nci maddede ise işletmeci tarafından tesis edilmiş bir işlemden, 22 nci maddede ise işletmeci tarafından tesis edilmiş taşınmaz varlıkların bedelsiz olarak TKİ’ye bırakılacağı öngörülmüştür. Dolayısıyla her iki maddenin anlam ve amacı farklıdır. Davacı ( k. davalı ) tarafından iddia olunan ve işletmeci ( davacı k. davalı ) tarafından da itiraza uğramayan ihale fiyatının bu şarta göre teşekkül etmesi de açıklanmaya çalışılan yorumun teyidi niteliğindedir.
Sözleşmelerin yorumunda da kabul edilen teori güven prensibidir. Beyan muhatabının fiilen o beyanı nasıl anladığına ya da kendisince bilinebilen bütün hal ve şartları objektif iyiniyet kurallarınca değerlendirerek nasıl anlaması gerektiğine bakılması icap eder ki, bu güven ilkesinin bir sonucudur ve sözleşmenin 22/b maddesinin işleten tarafından dahi yazılı olduğu şekilde anlaşıldığı bizzat davacı vekilini dava dilekçesinin ( d ) bendinde yer alan anılan hükmün SK: nun 19 ve 20 nci maddeleri karşısında yok hükmünde sayılması gerektiğine ilişkin beyanıyla da tereddütsüz biçimde ortaya çıkmaktadır.

İşleten tapuda kayıtlı bir taşınmazın mülkiyetinin devrini öngören akitlerin resim şekilde yapılmasının geçerlilik şartı olduğunu, sözleşmenin ise bu nitelikte bulunmadığın da ileri sürmüşse ( BK. m. 213, MK. 634 ) taraflar arasındaki sözleşmenin 5 yıl gibi uzunca sayılabilecek bir süre yerine getirilmesi, karşılıklı edimlerin ifa edilmiş olmasına göre şekle aykırılık geçersizlik iddiasının MK. nun 2. maddesinde ifadesini bulan afaki iyiniyet kuralıyla bağdaştığı söylenemez. ( YHGK nun 6/6/1979 t. E. 1978/4-190, K. 1979/4799 )ve böyle bir savunma yasal himayeden yoksun kalır. Bu açıklamalar sözleşmeye göre, işletenin rödövans sözleşmesinin geçerli olduğu dönemde edindiği taşınmazların devrini isteyebileceği açıktır. davalı-k. davacı devri talep etmeyerek, gayrimenkullerin değerini talep etmiş olmakla, mahkemece yapılacak iş arazilerin değerini tespit olunarak işleten k. davalıdan tahsiline hükmetmekten ibarettir. Mahkemece yasal olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış ve hükmün açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı ( k. davacı ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı ( k. davacı ) yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 2/3/1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 25-12-2018, 22:52   #9
Av.Dr.Yahya DERYAL

 
Varsayılan

Düğün salonu işletmesinin sözleşme yaparak orkestra hizmetini satın alma konusunda (A) ile karşılıklı mutabakata vardıktan sonra; sözleşme ilişkisi geçerliliğini koruduğu sırada, mevcut sözleşme ile verdiği taahhütleri ve karşı yanda (A) uyandırdığı güveni göz ardı ederek, (B) ile anlaşıp ondan hizmet alması dürüstlük kuralına (TMK 2) aykırı değil midir?
Old 26-12-2018, 05:18   #10
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Dr.Yahya DERYAL
Düğün salonu işletmesinin sözleşme yaparak orkestra hizmetini satın alma konusunda (A) ile karşılıklı mutabakata vardıktan sonra; sözleşme ilişkisi geçerliliğini koruduğu sırada, mevcut sözleşme ile verdiği taahhütleri ve karşı yanda (A) uyandırdığı güveni göz ardı ederek, (B) ile anlaşıp ondan hizmet alması dürüstlük kuralına (TMK 2) aykırı değil midir?




"Oğuzman / Barlas: Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılası yasağı, kanun hükümlerinin katı uygulanmasının yol açtığı adalete, hakkaniyete ve ahlâk anlayışına aykırı, hayat ihtiyaçlarına uymayan sonuçları önleyen bir genel kural, bir temel hukuk ilkesidir. Fakat karşılaşılan her meselede bu husustaki başka hükümleri bir tarafa iterek sorunu dürüstlük kuralı ile çözmeye heves etmek hukukî güvenliği ortadan kaldırır."

"Yargıtay: Hakkın kötüye kullanılması yasağı ikinci derecede (tâli) bir yol olup, uygulanması mümkün bir kanun hükmü bulunduğu sürece bu kavrama başvurmak gerekli değildir. MK. m. 2, ancak uygulama şartlarının gerçekleştiği olaylarda başvurulabilecek istisnaî bir düzenlemedir. MK. m. 2 normu gelişigüzel kullanılabilecek bir hüküm değildir."

Şener Akyol:

"Dürüstlük kuralının uygulanması mübalağa edilmemelidir. Bu kuralın uygulanmasında aşırıya kaçılmamalıdır.

Her uyuşmazlığı her olayı dürüstlük kuralı ile çözmek kolaycı bir yoldur, yanlıştır. Önce olaya uygulanması gereken özel kanun hükmü araştırılmalı, bu hükmün uygulanması eğer menfaatler dengesi ve adalet bakımından uygun, tatminkâr bir sonuç vermezse, bu sonucu düzeltmek üzere, bu istisnaî durumda dürüstlük kuralına müracaat edilmelidir. Eğer dürüstlük kuralının ikincil bir kural olduğu göz ardı edilirse bazı tehlikeler ortaya çıkar. "
Oğuzman / Barlas, Medenî Hukuk, 19. Bası, İstanbul 2013, sayfa. 305 – 306.
Akyol, Ş., Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İkinci Bası, İstanbul 2006, sayfa. 17 – 18.
Old 26-12-2018, 08:53   #11
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Sayın Metin' in değerli katkılarına ilaveten:



Düğünlerde Orkestra çalışmasının Eser sözleşmesi olduğu çeşitli Yargıtay kararlarında kabul edilmiştir.

Somut olayınızda, sözleşme hükümleri önemlidir. Sözleşmede orkestra çalışmasının sözleşme süresi boyunca iş çıktıkça çağrı üzerine mi gerçekleşeceği, yoksa haftanın belirli günlerinde çalmak şeklinde mi gerçekleşeceği konusunda bir açıklık olması gerekir. Bu detayları paylaşmadığınız için yorum yapmak varsayımsal olacaktır.

Eğer sözleşmede iş sahibinin bir taahhüdü (edim borcu) olduğu halde bu taahhüdünü (edim borcunu) ifada temerrüde düşmüş ise, temerrüdün sonuçlarına göre hareket etmeniz gerekir. Eser sözleşmeleri ile ilgili fesih hükümlerini ve TBK 'da yer alan akdin ifa edilmemesinin sonuçlarını okursanız doğru sonuca ulaşırsınız.


Öncellikle teşekkür ederim üstad. İş çıktıkça çağrı üzerine mi gerçekleşeceği, yoksa haftanın belirli günlerinde çalmak şeklinde mi gerçekleşeceği konusunda bir hüküm yok maalesef. El yazısı ile yazılmış birkaç cümleden ibaret bir sözleşme.

Sözleşme metni " Taraflar ... düğün salonuna ait 2 salonda orkestra, ekip ve ekipmanın temini konusunda iş bu 3 yıllık sözleşmeyi imzalamıştır. İşbaşı 500 tldir. Her işin sonunda teslim edilir. Ekip ve ekipman iş gününde 1 saat evvel hazır olmakla mükelleftir. 3 yılın sonunda sözleşme otomatikman feshedilir. İki yıl aynı ücret olacak, 3. yıl 50 tl artış yapılacaktır." birebir yazdım
Old 26-12-2018, 09:08   #12
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Sözleşmede süre ile ilgili bir kayıt olup olmadığına göre bazı ihtimaller gündeme gelebilir. Yoğun sezon genel olarak yaz aylarıdır. Sezonu kapsayan bir süre konulmuşsa böyle bir sözleşme yapmak bir orkestra için diğer işleri reddetme mecburiyeti doğurabilir.

Sorudan anlaşılan sadece çağrı üzerine çalışma olursa düğün başına X-TL ücret ödeneceği gibi bir anlaşma var.

Sözleşmenin yorumundan çağrı üzerine orkestranın gelip çalışmaya mecbur olduğu sonucu çıkarılabiliyorsa sezonda reddedilen işlerden doğan kazanç mahrumiyeti istenebilir.

Sözleşmede orkestraya başka işler kabul etme ve işlerin çakışması durumunda çağrıyı reddetme serbestisi tanınmışsa herhangi bir zarar ziyan talebi mümkün değildir.

Sözleşmede hüküm bulunmasa bile işin niteliği gereği böyle bir sözleşme yapan orkestranın kendini bağlı sayacağı ve başka iş kabul etmeyeceği bence anlaşılır. İlgili meslek odası vb. yerlerden bu tarz işlerde bu ve benzeri durumlarla ilişkin mutad uygulama sorulabilir. (Örf adet)

En azından iki düğün salonu bulunduğundan ikinci orkestra ile sözleşme yapamaz denilemese de sezon boyunca iki orkestra arasında hakkaniyetli bir iş dağılımı yapması gerektiği ve buna göre hesaplanacak gelirin istenebileceği kanaatindeyim.

Ek Ben yazarken yazmışsınız. Üç yıl gibi bir şartın bulunması lehinize bir durumdur. Orkestranın başka işler aramaması ve gelenleri reddetmesine sebep olabilecek bir şart olarak görünüyor.
Old 26-12-2018, 10:45   #13
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Musa TAÇYILDIZ
Öncellikle teşekkür ederim üstad. İş çıktıkça çağrı üzerine mi gerçekleşeceği, yoksa haftanın belirli günlerinde çalmak şeklinde mi gerçekleşeceği konusunda bir hüküm yok maalesef. El yazısı ile yazılmış birkaç cümleden ibaret bir sözleşme.

Sözleşme metni " Taraflar ... düğün salonuna ait 2 salonda orkestra, ekip ve ekipmanın temini konusunda iş bu 3 yıllık sözleşmeyi imzalamıştır. İşbaşı 500 tldir. Her işin sonunda teslim edilir. Ekip ve ekipman iş gününde 1 saat evvel hazır olmakla mükelleftir. 3 yılın sonunda sözleşme otomatikman feshedilir. İki yıl aynı ücret olacak, 3. yıl 50 tl artış yapılacaktır." birebir yazdım

Sözleşme süresinin uzun süre içermesi ve her yıl için ücrette yapılacak artışın belirlenmiş olmasını ("sürekli borç ilişkisi") esas alarak; somut olayda işi bir başkasına yaptırmak suretiyle (o günlerde gerçekleşen düğünler ile ilgili olarak) müvekkilinizin gelirden yoksun kalmasına neden olunduğunu ileri sürebilirsiniz, diye düşünüyorum.
Old 26-12-2018, 11:43   #14
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Öncelikle tüm meslektaşlara cevapları için teşekkür ederim.

Açıkçası bende; başka işlerin reddedilmesi veya sözleşmeye duyulan güven ile başka iş alınmaması nedeniyle mahrum kalınan karı talep etmeyi düşünüyorum.

Ancak halihazırda sözleşme süresi devam ettiğinden; karşı yanı bu sözleşmeye uymaya davet ve başka birine iş verilmemesi veyahut müvekkile iş verilmesi yönünde zorlamak hukuken mümkün müdür merak etmekteyim
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
aynı kişiye ait farklı taşınmazlar için bedel artırma davası farklı zamanlarda açılabilir mi? emrahcevik Meslektaşların Soruları 0 10-08-2011 10:11
konusu aynı,alacağı farklı,alacaklıları farklı dava köktaş Meslektaşların Soruları 6 01-04-2008 11:26
aynı konuda 3. dava avukat02 Meslektaşların Soruları 2 05-01-2008 15:13
Aynı isimle, farklı illerde, tamamen farklı kişiler limited şirket kurabilirler mi genchukuk Hukuk Soruları Arşivi 8 21-07-2006 14:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06283307 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.