Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Kadın Haberleri 2003

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 17-06-2003, 20:09   #31
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

CEDAW Hazirlik Grubu İcisleri Bakani Abdulkadir Aksu'ya asagidaki mektubu gondermistir.



Sn. Abdülkadir Aksu
İçişleri Bakanı,


Kadına yönelik şiddet ülkemizin acı gerçeklerinden bir olmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz on gün içinde;

1) Diyarbakır’da recm edilen Şemse’nin bebeğinden sonra kendisini de kaybettik.

2) İstanbul’da Gülbahar Gündüz fiziksel ve cinsel şiddete uğradı. Cesaretliymiş, yaşadıklarını kamuoyuna açıkladı; kendisine bu taciz ve tecavüzü yaşatanların“sivil polis” olduğunu beyan etti.

3) Bingöl’de “barış” arayan, “barışı oluşturmaya çalışan” kadınlar gözaltına alındı. Hem onlara, hem toplumsal barışı isteyenlere gözdağı verildi.

Siz İçişleri Bakanısınız. Ve son iki olayda size bağlı teşkilatlar ve
çalışanları suçlanıyor.

Derhal ne yapacağınızı açıklamanızı istiyoruz. Güvenilir soruşturma yollarını oluşturmanızı, suçluların tespit edilip adil şekilde yargılanacağına garantör olduğunuzu görmek istiyoruz. Bu, düşünce ve örgütlenme hakkımızın ve kadın olarak varlığımızın tehdit altında olmadığını ve hükümetinizin kimin yanında
olacağını gösteren bir örnek olacaktır.

EVET, SİZİ GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ VE BEKLİYORUZ.


CEDAW Hazırlık Grubu
------------------------------------------------------------------------------------
ucansupurge den alınmıştır.
Old 24-06-2003, 20:19   #32
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
İnceleme 3 Kadın Var

3 kadın var

3 kadın var.
"Avrupalı Türkiye"nin tekzibi gibi duruyorlar.
Vücutları kan içinde, esmer tenlerinde bıçaklar...
İkisi şokta, biri mezarda...
3 kadın var.
Ruhlarında onulmaz yaralarla "Uyum yasalarınız yalan" diye bağırıyorlar.
***
Birinin adı Gülbahar...
DEHAP İstanbul kadın kolları yöneticisi...
10 gün önce Fatih'te polis olduğunu söyleyen kişilerce kaçırıldı güpegündüz... Gözleri bağlanıp sorguya çekildi, tecavüze uğradı, üzerinde sigara söndürüldü ve kan revan içinde terk edildi.
Polis, bırakın bir açıklama yapmayı, Gülbahar'ın başına gelenleri protesto eden DEHAP'lıları sille tokat döverek, üstlerine köpek sürerek, gaz püskürterek "Kaçırmaya ne hacet, göz önünde de yapıyoruz" mesajı verdi.
Gülbahar, "insan haklarına saygılı polis" ütopyasının tekzibi gibiydi.
***
İkinci kadının ismi N. Ç... ("naçar" mı demeli?)
Henüz 12'sinde, Mardin'de 28 erkeğin tecavüzüne uğradı.
Hem de bu, bir gün değil, bir hafta değil, tam 7 ay boyunca sürdü...
N. Ç.'nin itirafı üzerine açılan "Utanç davası"nda sanık sandalyesi şehrin protokol zirvesi gibiydi:
Kaymakamlık görevlileri, ilköğretim müdürleri, askeri ve mülki erkan...
Küçük kıza boşaltılan köylerde, eski hükümet konağında, hatta kaymakamlıkta tecavüz etmekle suçlanıyorlardı.
Sonra ne olduysa oldu, sanık avukatları davadan çekildi ve tüm sanıklar beraat ettirildi.
Halen Çocuk Esirgeme Kurumu'nda barınan N. Ç., geçen hafta Adalet Bakanı'na yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Ben daha oyun çağında bir çocuğum. Babam, dedem yaşındaki onlarca adamın tecavüzüne uğradım. Sizden para pul değil, sadece suçluların cezalandırılmasını istiyorum. Beni de bir çocuğunuz kabul edin.
Başka çocukların hayatı kararmasın."
N. Ç., "sağlıklı yeni nesiller" idealinin iflası gibiydi.
***
3. kadının adı Şemse...
68 doğumlu, sessiz, esmer bir kız...
Mardin'de 57 yaşında evli bir adamla kaçtı.
Karnında, birlikte kaçtığı adamdan bir bebek vardı.
Yolda Şemse'nin akrabalarına yakalandılar.
Yakalayanların arabası taş ve bıçak yüklüydü.
Linç başladı.
57'lik Helal orada kan kaybından öldü.
Şemse recmedildi, ancak "öldürmeyen Allah, öldürmedi", korkunç yaralarla bitkisel hayata girdi.
Tam 7 ay yaşamla ölüm arasında asılı kaldı.
Yakınlarının hevesle beklediği ecel nihayet geçen hafta geldi.
Ailesi almadı cenazesini. Şemse'yi Diyarbakırlı kadınlar defnetti.
Hafta sonu Reuters, bu ortaçağ infazını bütün dünyaya bildirdi.
Şemse, "çağdaş bir Türkiye" umudunun sonu gibiydi.
***
Gazetede, televizyonda, tartışma programlarında vitrine çıkarılanlardan farklı kadınlar bunlar...
Başka bir Türkiye'nin kadınları...
İkisi şokta, biri mezarda, "Avrupalı Türkiye"nin tekzibi gibi yatıyor ve ağır yaralı bedenleriyle "Uyum yasalarınız yalan" diye haykırıyorlar.

CAN DÜNDAR 24 Haziran 2003 Milliyet
Old 12-07-2003, 01:02   #33
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Mutsuz Dakikada Bir Kadın Ölüyor.

İnsaniyette yine geriledik
BM'nin 'İnsani Gelişme Raporu', yaşanan krizlerin ağır faturasını göz önüne serdi. Türkiye 2001 yılında 'insani gelişmişlik sıralaması'nda 11 basamak gerileyerek 96'ncı sıraya düştü


ANKARA - Türkiye, sağlık, eğitim ve kişi başına düşen milli gelir göstergelerinin bir arada değerlendirilmesiyle hesaplanan 'İnsani Gelişme Endeksi' (İGE) sıralamasında 175 ülke arasında bir yılda 11 sıra gerileyerek 85'ten 96. sıraya düştü. Türkiye için endeks değeri 1 üzerinden 0.742'den 0.734'e geriledi. Birinci sıradaki Norveç'in endeks değeri ise 0.944 olarak hesaplandı. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nca (UNDP) 2001 verilerine dayanarak hazırlanan 2003 'İnsani Gelişme Raporu'nu, Türkiye Daimi Temsilcisi Jakob Simonsen açıkladı.


Türkiye 2001'de bir önceki yıl kendisinden gerideki Jamaika, Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Paraguay, St Vincent, Arnavutluk, Dominik Cumhuriyeti, Tunus, Ürdün, Samoa ve Guyana gibi ülkelerin altına indi.
Türkiye ile aynı yıl ciddi kriz yaşayan Arjantin'in 34. sırada yer aldığı sıralamada Türkiye, Macaristan, Slovakya, Uruguay, Estonya, Kosta Rika, Küba, Trinidad, Libya, Romanya, Surinam, Fiji gibi ülkelerin de altında bulunuyor. 1990'lı yılları savaşla geçiren Hırvatistan, Arnavutluk, Makedonya, Bosna Hersek ile Lübnan da İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde Türkiye'nin önünde gidiyor. Komşuları içerisinde ise Yunanistan, Gürcistan ve Bulgaristan'ın gerisinde olan Türkiye Ermenistan, Suriye ve İran'ın ise önünde yer alıyor.


Borçlar gücü tüketiyor
Rapora göre, kalkınmakta olan 100 ülke sıralamasında Türkiye gelir ve insani kalkınma açısından 22. sırada yer alıyor. Yaşam süresinin 70.1 yıl (kadınlarda 72,8 yıl, erkeklerde 67,6 yıl) olduğu Türkiye'de, ömür beklentisi 1970'li yıllarda 57.9 yıldı. Yetişkinlerde yüzde 85.5, genç nüfusta yüzde 96.7 okuryazarlık oranına karşılık, okullaşma oranı halen düşük seviyede, yüzde 82 olarak hesaplandı. Kamu harcamasında eğitim ve sağlık gayri safi yurtiçi hasılada (GSYİH) sırasıyla yüzde 3.5 ve 3.6 pay alabilirken, askeri harcamalar GSYİH'nın yüzde 4.9'u, borç ödemeleri ise yüzde 15.2'si seviyesinde.


Sağlıkta gelişme yetersiz
1970'li yıllarda 1000 canlı doğumda 150 olan bebek ölüm hızı, 2001'de 36'ya; 201 olan 5 yaş altı çocuk ölüm oranı 43'e geriledi. Bu oranlar gelişmiş ülkelerde sırasıyla 9 ve 11. Türkiye'nin içinde yer aldığı orta gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde de 46 ve 61 olarak hesaplandı. Yüz bin kişide 55 olarak hesaplanan gebelik ve doğumda anne ölümünde gelişmiş ülke standartlarına (25) oldukça yaklaşmış durumdayız.
Türkiye, kadının konumu ve gelişmişliği endeksine göre ise ölçülebilen 144 ülke içerisinde 81. sırada yer aldı. Kadının topluma katılımı endeksi için ölçülen 70 ülke içinde ise 66. sırada yeraldı. Erkeklerde yüzde 65 olan okullaşma oranı kadınlarda yüzde 54'te kalırken, erkeklerde yüzde 93.7 olan yetişkin okuryazarlık oranı da kadınlarda yüzde 77.2 olarak hesaplandı.
Rapora göre, İGE verileri 21 ülkede 1990'lar boyunca gerileme kaydetti. Böyle uzun dönem boyunca gerileme yaşayan ülkelerin sayısı, 1980'li yıllarda yalnızca dörtte kalmıştı. Gelişmekteki 54 ülkede ortalama gelir düzeyi 10 yıllık ortalama itibarıyla sürekli geriliyor. Bunun olağandışı olduğu vurgulanan raporda, zengin ülkelerin elini cebine sokması çağrısı yapıldı.
Dünyada her beş kişiden birini oluşturan 1.2 milyar insan, günde
1 doların altında mutlak yoksulluk içinde yaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerde her gün 800 milyon insan aç yatıyor. Son on yılda ishalden ölen çocuk sayısı 13 milyonu aştı. Dakikada bir kadın gebelik ya da doğumda ölüyor. Yılda 2 milyon kişi veremden, 1 milyon kişi sıtmadan yaşamını yitiriyor. Bu verilerin gelecek 20 yılda iki katına çıkması bekleniyor. Dünyada 42 milyon AİDS'linin 39 milyonu ise gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.



--------------------------------------------------------------------------------


1.4 milyon mutlak yoksul
Türkiye'nin, satın alma paritesine göre kişi başına milli geliri yüzde 15 azalarak 6 bin 974 dolardan 5 bin 890 dolara gerilemesine karşın, bu alanda 80'inci sırada yer aldı. Rapora göre, nüfusun yüzde 2'si olan 1 milyon 386 bin kişi günde 1 dolarla 'mutlak yoksulluk' sınırında. Nüfusun yüzde 10'unu oluşturan 7 milyon 138 bin kişi günde 2 dolarla yaşam savaşı verirken, en zengin yüzde 10'luk kısım milli gelirin yüzde 30.7'sini alıyor. En yoksul yüzde 10'luk kesimin aldığı pay yüzde 2.3'te kalıyor. Nüfusun en zengin yüzde 20'lik bölümü ise milli gelirin yüzde 46.7'sini alıyor.



--------------------------------------------------------------------------------


Endeks nasıl hesaplanıyor?
İnsani Gelişme Endeksi'nin (İGE) hesaplanmasında sağlık (ömür beklentisi), eğitim ve kişi başına düşen milli gelir olarak üç temel gösterge esas alınıyor. Sağlık başlığının altında bebek ve anne ölümleri, içme suyuna ulaşım, kişi başına düşen doktor sayısı, sıtma, kızamık, AIDS gibi hastalıklarla mücadelede etkinlik gibi veriler yer alıyor. Eğitim başlığının altında ise kişi başına düşen eğitim yılı, okullaşma oranı, 5. sınıfa erişme oranı, eğitime ayrılan pay, kadınların eğitimi gibi konular bulunuyor. Kişi başına milli gelir de, ülkelerdeki fiyat farkından hareketle yerel paralarla satın alınabilen mal ve hizmetlerin dolar karşılığı hesaplanarak bulunuyor. Bunların toplamı '1' kabul ediliyor ve eksikliklere göre puan düşüyor. 1'e yaklaştıkça, insani gelişmede durum iyileşiyor. Birinci olan Norveç'in değeri 0.944, sonuncu Sierra Leone'nin 0.252. Türkiye'nin geçen yılki raporda 0.742 olan İGE değeri, bu yıl 0.734 oldu. Türkiye'nin, ekonomik verilerdeki sıralaması çok kötü değil. Ancak, ÖZELLİKLE KADIN VE ÇOCUĞA YÖNELİK EĞİTİM VE SAĞLIK HİZMETLERİNDEKİ YETERSİZLİK yetersizlik nedeniyle İGE değeri 0.700 ile 0.800 arasında oynuyor. Sosyal kalkınma programlarının sonuçlarının alınmasıyla, Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda gelişmiş ülkelere yaklaşacağı belirtiliyor.


9.7.2003 Radikal
Old 21-08-2003, 15:37   #34
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

DEMI LEBLEBI: "TORE GEREGI" OLDURULDU

Adana'da uc yil once ailesi tarafindan imam nikâhiyla 'evlendirilen' Suna
Yilmaz, 16 yasinda 'kotu yola dustugu' gerekcesiyle olduruldu. Ailesi tarafindan
'tore geregi' olmesi gerektigine karar verilen Yilmaz'i 18 yasindaki agabeyi
bicakladi. (radikal)

http://www.ucansupurge.org/newhtml/news.php?cod=1081
Old 04-09-2003, 09:30   #35
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Türkiye'de Evlilik Yaşı 15'in Altına İniyor

TÜRKİYE'DE EVLİLİK YAŞI 15'İN ALTINA İNİYOR

Devlet İstatislik Enstitüsü (DİE) verilerinden derlenen bilgiye göre, Türkiye’de ortalama kadınlar 21, erkekler ise 24 yaşında evleniyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Ortalama evlenme yaşının kadınlarda en düşük olduğu il Siirt, erkeklerde ise Aksaray.
Ortalama evlenme yaşının, kadınlarda en düşük Siirt’te olduğu bildirilirken, bu ilde kızların ortalama 19 yaşında evlendiği ifade edildi.
Aksaray ilindeki evlenme yaşının ortalama 22 olduğu belirtilen verilere göre, Tunceli’de kadınlar, İçel’de ise erkekler geç evliliği tercih ediyor. Tunceli’de kadınların ortalama 23, İçel’de ise erkeklerin evlilik yaşı 25 olarak belirtiliyor.

ÇOĞU 15 YAŞINDA EVLENİYOR
DİE verilerine göre, evlilik yaşı kadınlarda 15 yaşın altına kadar iniyor. Buna göre, Türkiye’de kadınların yüzde 0.2’si 15 yaşın altında, yüzde 28’i 15-19, yüzde 42’si 20-24 yaş, yüzde 18’i 25-29 yaş, yüzde 5’i 30-34 yaş, yüzde 1’i ise 40-44 yaş arasında evleniyor.
Erkeklerde ise, 15 yaş altında evlilik tespit edilmezken, erkeklerin yüzde 5’i 15-19 yaş arası, yüzde 35’i 20-24 yaş arası, yüzde 40’ı 25-29 yaş arası, yüzde 11’i 30-34 yaş arası, yüzde 4’ü 35-39 yaş arası, yüzde 1’i ise 40-44 yaş arasında evlendiği kaydedildi.
Yorumlar
Old 04-09-2003, 12:32   #36
Av.H.Sancar KARACA

 
Rahatsiz

"BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM"

Tunceli'de kadınların geç evlenme eğilimleri - gayet de - tutarlı bence. Malûmunuz,eğitim düzeyi en yüksek illerimizden bir Tunceli. Aynı kentte ,erkeklerin evlenme yaşının ne olduğunu merak ettim doğrusu,tabi sıralamayı da.Yoksa İçel'in erkek nüfusunun çoğu Tunceli kökenli mi? ne dersiniz?
İlginç görünen bir husus da; erkeklerin 15 yaşın altında evlenmiyor olmasının saptanması.Yine malûmunuz;o yaşa kadar kız çocukları "ayıp olur" diyerek kalıba sokulur ve yavrucaklar erken terbiye olur ve sorumluluk alır,erkek çocuklar da "oğlan"dır, şımartılır,kalıba sokulmaz ve de geç sorumluluk alır.Dolayısiyle çocukluk çağı uzun sürer ve de o yaşta evlenmez.Ama çok da beklemez ,bir kaç yıl sonra da hükümdar ve hükümran olur ömrünün sonuna kadar.
Ne mutlu bize (!)
Old 30-09-2003, 21:00   #37
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Laval Kurtuldu!

Laval kurtuldu!


Şeriat mahkemesinin taşlanarak ölüme mahkum ettiği Emine Laval için başlatılan hukuk mücadelesi büyük zaferle sonuçlandı. Dünyanın desteğini alan Laval geçen hafta beraat etti. Nijerya'da şeriat hükümlerinin geçerli olduğu Katsina eyaletinde geçen mart ayında zina yaptığı gerekçesiyle taşlanarak ölüme mahkum edilen Emine Laval temyiz duruşmasından zaferle çıktı. Uluslararası kamuoyunda tepkilere neden olan recm kararıyla ilgili dava, bir yıldan fazladır sürüyordu. Boşandıktan 2 yıl sonra evlilik dışı ilişkiden bebek dünyaya getirdiği için zinayla suçlanan ve kadıların boynuna kadar kuma gömüldükten sonra taşlanmasına hükmettiği Emine Laval için insan hakları örgütleri ayağa kalkmıştı.

Laval çıkarıldığı şeriat mahkemesinde, bebeğin babası olan Yahya Muhammed'in kendisine evlenme sözü verdiğini söylerken, Muhammed duruşmada sorumluluğunu inkar etmiş ve beraat ettirilmişti. Şeriat mahkemesinin 5 kadısı dünkü duruşmada, ölüm cezası kararını reddetti. Mahkeme, reddetme kararına gerekçe olarak, Emine Laval'a, kendisini savunması için yeterli fırsat tanınmadığını gösterdi. Mahkeme kadısı İbrahim Maiangwa, Temyiz Mahkemesi'nin kararını okurken, 'Bu mahkemenin görüşü, Şeriat mahkemesinin recm kararının çok yanlış olduğudur ve Emine Laval beraat etmiştir'' dedi.

Nijerya'nın kuzeyinde evlilik dışı gebelik iffetsizlik olarak kabul edilerek şeriat gereği en büyük ceza olan taşlanarak ölüm ile cezalandırılıyor. Daha önce Safiye Hüseyni davasında olduğu gibi kadınlar tecavüze uğrasa bile cezalandırılıyor. Ancak Hüseyni de tepkiler nedeniyle recmden kurtulmuştu.

Emine Laval hakkındaki karara Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları Örgütleri büyük tepki göstermişti. Recme Karşı Ulusal Komite üyesi Nazmiye Halvaşi, Laval'a Türk vatandaşlığı verilmesi için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e mektup yazmış ve Köşk'ten yapılan açıklamada Sezer'in yargı sürecini yakından takip ettiğini bildirmişti. Emine'nin kurtuluşu için TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger'den 'Türk vatandaşlığına alalım' önerisi gelmişti. İzmirli Avukat Yusuf Akın da, Laval ile hayatını birleştirmek istediğini belirterek, Nijerya'nın Ankara Büyükelçiliği'ne başvurmuştu.

ucansupurge.org sayfasından alınmıstır.
Old 30-09-2003, 21:04   #38
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kenyalı Kadınların Dramı

Kenyalı kadınların dramı

İngiliz askerleri tarafından tecavüze uğrayan 650 Kenyalı kadının avukatı Martyn Day, MHA’ya konuştu. Martyn Day, İngiliz Savunma Bakanlığı aleyhine açtıkları davanın Ekim ayında görüleceğini söyledi. Olayda İngilizlerle birlikte Kenya’daki yöneticilerin de sorumlu olduğunu söyleyen Day, “Kamuoyu davanın açık yürütülmesinden yana. İngiliz hükümeti büyük utanç içinde kalacak ve mahkum olacak” dedi.


http://www.ucansupurge.org/newhtml/2...nyalikadin.php
Old 09-10-2003, 19:01   #39
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Önemli 8 Yaşında Evlilik !!!!

Kadınlar İçin Ne Güvenlik Ne de Adalet!


Af Örgütü'nün, "Afganistan: Kimse bizi dinlemiyor ve kimse bize insan muamelesi yapmıyor. Kadınlara adalet yok" başlıklı raporu Afgan kadınlarının aile içi şiddet, zorla evlendirme ve silahlı güçlerin tecavüzleri gibi konulardaki kaygılarını belgeliyor.



BİA (Londra) - Uluslararası Af Örgütü uluslararası topluluğu Afganistan'daki kadınlar için özgürlük ve eşitlik getireceğine dair verdiği sözleri tutmaya çağırdı.

Örgüt, uluslararası topluluktan ayrıca kadınların insan haklarının korunması için polisin yeniden yapılanması, yasal reformlar yapılması ve mahkemelerin kurulmasını istedi.

Kadınlara özgürlük gelecekti!

"Başkan Bush ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın da aralarında bulunduğu birçok dünya liderinin Afganistan'daki savaşın kadınlara özgürlük sağlayacağına dair verdiği sözlere rağmen, yaklaşık iki yıldır ülkede ayrımcılık, şiddet ve emniyetsizlik yaygın biçimde sürüyor."

Af Örgütünün, "Afganistan: Kimse bizi dinlemiyor ve kimse bize insan muamelesi yapmıyor. Kadınlara adalet yok" başlıklı raporu Afgan kadınlarının yaygın aile içi şiddet, zorla evlendirme ve silahlı güçlerin tecavüzleri gibi konulardaki kaygılarını belgeliyor.

8 yaşında evlilik

Bazı olaylarda 8 yaşındaki kız çocuklarının bile kendilerinden çok daha büyük erkeklerle evlendirildikleri görülüyor.

UAÖ, "Bu durum asla kabullenilebilir değil ve acilen harekete geçmeyi gerektirir" dedi.

Raporda ayrıca Afganistan'daki kadınların adalete başvuramamaları da anlatılıyor.

Hareket özgürlüğünü kısıtlayan yasaların kaldırılmış olmasına karşın, yaşadıkları toplumun birçok alanda getirdiği kısıtlar nedeniyle kadınlar engelleniyor. Bir kadın polise ya da mahkemeye başvurabilse bile son derece ağır bir ayrımcılıkla karşılaşıyor.

Hukuk yoksa!

UAÖ, yürürlükte olan ceza yargı sisteminin kadınlara yönelik şiddetle ilgili meseleleri ele alma konusunda isteksiz ya da yetersiz olduğunu söyleyerek, "Halen kadınların haklarının korunması ve iyileştirilmesi yerine bunların ihlal edilmesi olasılığı daha yüksek" dedi.

Raporda, Afganistan'daki kadınlara adalet sağlanacağı yolunda verilen sözlerin yerine getirilmesi için Afgan hükümeti ve uluslararası topluluğun derhal atması gereken bir dizi adım da yer alıyor:

"Bunların başında, hukuk düzeninin yerleşmesine olanak sağlayacak bir ortam yaratılması için, bir uluslararası barış gücünün Kabil dışına da genişletilerek güvenliğin sağlanması gelmektedir."

"Kadınların haklarının korunması hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde anlamlı bir şekilde gerçekleştirilemez." (NM)

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
08/10/2003
--------------------------------------------------------------------------------
Old 11-10-2003, 21:04   #40
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ş.E .

Mardin'de 405 asker tecavüzden sanık

DHA - DİYARBAKIR - Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde 341'i er, 64'ü rütbeli olmak üzere toplam 405 asker hakkında bir kadına tecavüz ettikleri iddasıyla dava açıldı. Sanıklar için 15'er yıl hapis cezası isteniyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) bünyesindeki 'Gözaltında Cinsel Tacize Karşı Hukuki Yardım Bürosu' görevlileri 1999'da Almanya'da bir toplantıya katıldı. Toplantıda 31 yaşındaki Ş.E., Derik ve Mazıdağı'nda askerlerin tecavüzüne uğradığını ileri sürdü. İHD Genel Başkan Yardımcısı avukat Eren Keskin 1999'da Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmek üzere İstanbul
Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusuna göre: Ş.E. 1993 Kasım ayında jandarmalar tarafından gözaltına alındı, çırılçıplak soyularak gözleri bağlı falakaya yatırıldı, yedi gün görmediği kişilerce sopa ve elle olmak üzere iki kez tecavüze maruz kaldı ve olayı sadece annesine anlattı. 1994'te iki kez daha gözaltına alınan Ş.E. üsteğmen üniformalı bir kişiyle sayısını hatırlamadığı askerlerin tecavüzüne uğradı, tecevüz sırasında ağzına tuz dolduruldu. Suç duyurusunda 1993 ve 1994 arasında Derik ve Mazıdağı'nda görev yapan güvenlik görevlilerinin cezalandırılmasını istendi.


Kadın savcı dava açtı
1999'ta yapılan suç duyurusu için takipsizlik kararı verilmişti. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi itirazı kabul edilince, Mardin Cumhuriyet Savcısı Yeşim Doğan Kar dava açtı. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde 10 Ekim'de
başlanacak davada 405 sanık tutuksuz yargılanacak.

04/10/2003 Radikal
Old 11-10-2003, 21:07   #41
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Ş.E.'nin onur mücadelesi
Mardin'de, 10 yıl önce üç defa gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü, tecavüze uğradığını belirten Ş.E., ilk şikâyetini beş yıl sonra yaptı; dava başvurudan beş yıl sonra açıldı; ilk duruşmaysa cuma günü



AHMET ŞIK
İSTANBUL - Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Ş.E. adlı kadına tecavüz etmek ve işkence yapmaktan 405 asker hakkında açtığı dava, cuma günü görülmeye başlanacak. 1993 ve 1994 yıllarında üç kez gayriresmi olarak gözaltına alındığını ve her defasında işkence ve tecavüze maruz kaldığını iddia eden Ş.E. ile ilgili dava, başvurudan beş yıl sonra açılabildi.
Savcı Yeşim Doğan Kar'ın hazırladığı iddianamede, o dönemde Derik ve Mazıdağı jandarma karakollarında görev yapan, aralarında rütbeli askerlerin
de bulunduğu 405 askerin TCK'nin 416. maddesi uyarınca tecavüz etmek ve 243. maddesi uyarınca işkence yapmak suçundan yargılanması isteniyor.


Beş yıl sonra anlattı
1972 doğumlu Ş.E. başına gelenleri ilk kez beş yıl sonra 1998'de, tehditler
yüzünden kaçmak zorunda kaldığı Almanya'da, 'Kadına Yönelik, Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet' konulu bir panelde dile getirdi. Panelin katılımcıları arasında bulunan 'Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüz

Projesi' sorumlusu avukat
Eren Keskin konuyla ilgili Türkiye'den örnekler verdiği sırada, dinleyiciler arasında olan Ş.E., "Ben de tecavüz mağduruyum. Artık dayanamayacağım" diye ağlamaya başladı. Salonda bulunanlarca sakinleştirilen Ş.E., panelin ardından avukat Keskin'e başından geçenleri anlattı ve dava için vekâlet verdi.


'Ölümle tehdit edilmiş'
Keskin, Türkiye'ye döndükten sonra 14 Ekim 1998'de, olayla ilgili olarak Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'na tecavüz ve işkence iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Dilekçede Ş.E.'nin Kasım 1993 ile Mart ve Eylül 1994'te toplam üç kez gayriresmi olarak gözaltına alındığı belirtilerek,
"Her gözaltısında da işkence gören müvekkilimiz, ağır işkencelerden geçirilmiş, ilkinde sopa ve elle, daha sonra da vajinal yoldan olmak üzere defalarca tecavüze uğramıştır. Müvekkilimiz, her gözaltından sonra savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılmış ve ölümle tehdit edilmiştir" denildi. Dilekçede iddialarla ilgili, Derik'e bağlı Çayköyü ile Mazıdağı'na bağlı Konur köyleri jandarma karakollarında bulunan dönemin jandarma amir ve memurları hakkında dava açılmak üzere soruşturma talep edildi.
Suç duyurusunu inceleyen Mazıdağı Cumhuriyet Başsavcılığı, Eylül 1998'de takipsizlik kararı verdi. Savcılık kararında, incelemelerde mağdurun beyanları dışında delil olmadığı ve ilgili karakolların gözaltı kayıtlarında da Ş.E. ismine rastlanılmadığı anlatılarak, delil yetersizliğinden takipsizlik kararı verildiği belirtildi. Bunun üzerine avukatlar Eren Keskin ve Fatma Karakaş, bir üst mahkeme olan Mazıdağı Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurarak takipsizlik kararına itiraz etti.


1999'da kabul edildi
Avukatlar itiraz dilekçesine, Ş.E.'nin Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)
İzmir Temsilciliği Tedavi Merkezi ile Ulaslararası Berlin İşkence Rehabilitasyon Merkezi'nde gördüğü tedaviye ilişkin raporları da ekledi. Söz konusu kurumların hazırladığı ve Ş.E.'nin işkence ve tecavüz öyküsüyle uyumlu travmalar yaşadığı belirtilen raporları dikkate alan Mazıdağı Ağır Ceza Mahkemesi de, 10 Şubat 1999'da itirazı kabul edip dava açılmasına karar verdi.
Bunun üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan soruşturma sonunda, 405 asker hakkında TCK'nın tecavüz ve işkence suçlarını düzenleyen
416. ve 243. maddeleri uyarınca dava açıldı. Savcı Yeşim Doğan Kar tarafından hazırlanan iddianamede, Ş.E.'nin ilk olarak Kasım 1993'te Çayköyü'nde gözaltına alındığı belirtilerek, "Gözaltı esnasında Ş.E. çırılçıplak soyulmuş, falakaya yatırılmış, elektrik şokuna maruz bırakılmış, bir araba tekerleğinin içine geçirilerek yuvarlanmış, ölümle tehdit edilmiş, yedi günlük gözaltı boyunca gözleri bağlı iken göremediği kişilerce sopa ve elle olmak üzere iki kez tecavüze uğramış ve savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılmıştır" denildi.
Devamında diğer gözaltılardan bahsedilen iddianame şöyle devam etti:
"İkinci kez 1994 Mart ayında gözaltına alınan ve iki hafta tutulan Ş.E., yoğun işkencelere maruz bırakılmış, yine gözleri bağlı iken çırılçıplak soyulmuş ve güvenlik kuvvetlerince vajinal yoldan tecavüze uğramış, bu nedenle kanama geçirdiği için hastaneye kaldırılmıştır. Ş.E., 1994 Eylülü'nde de Konur Köyü yakınındaki tarlada çalışırken, operasyon yapan askeri birliklerce gözaltına alınmış, dövülüp işkence görmüş ve götürüldüğü
boş bir evde önce bir subay, ardından da iki ya da üç er tarafından tecavüz edildiğini anlatmıştır."


Tanık: Duymuştum
İddianamade, Derik İlçe Jandarma Karakolu ile Mardin İl Jandarma Alay Komutanlığı'nın söz konusu tarihlerde Ş.E. isimli bir kişinin kaydı olmadığına dair yazı gönderdiği ve Mardin'deki sağlık kurumlarında da kişinin kaydına rastlanılmadığı belirtildi. İfadesi alınan üç sanıktan biri olan Murat Karataş'ın, kendisinden önceki devrelerinden olayı duyduğunu söylediği belirtilen iddianamede, Mehmet Yurdakul'un da Ş.E.'nin yakalanması operasyonuna katıldığını, ancak sorgusunda bulunmadığını anlattığı yazıldıktan sonra, 405 sanığın her birinin eylemlerine uyan suç maddelerinden cezalandırılması istendi. Dava Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde
cuma günü görülmeye başlanacak.


07/10/2003 Radikal
Old 11-10-2003, 21:10   #42
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Ş.E.'nin hayatını böyle kararttılar
10 yıl önce üç kez gözaltında işkence gören, tecavüze uğrayan Ş.E., 'Bu, onur mücadelesi. Tüm mağdurlar yargıya gitsin' dedi


AHMET ŞIK
İSTANBUL - Artık 31 yaşında evli ve iki çocuk annesi bir kadın Ş.E. 1997'den bu yana, 'kaçmak' zorunda kaldığı Almanya'da sürdürüyor yaşamını.
İsminin rumuzla yazılmasına da, Almanya'ya kaçmasına da neden olan olay aynı: O bir tecavüz mağduru. 1993 Kasımı ile 1994 Eylülü arasındaki on aylık süre içinde resmi olmayan bir şekilde üç kez gözaltına alınıp defalarca tecavüze maruz kalmış bir kadın. İlkinde cop ve elle, ikincisinde
cinsel yolla tecavüze maruz kaldığını anlatıyor. Hiçbirini unutamadığını söylediği bu travmalardan içinde en derin iz bırakanı ise en sonuncusu,
'yeşil gözlü ve iri' bir subayın tecavüz edip ardından yanında bulunan askerlere 'Siz de serbestsiniz' talimatı vermesiyle yaşadıkları.
Ş.E., her defasında öldürülmekle ve kendinden küçük iki kız kardeşine de tecavüz edileceği tehditleri nedeniyle kimseye anlatamadığı travmalarını, 1995'te can korkusuyla kaçtığı İzmir'de Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İzmir Temsilciği tedavi merkezindeki doktorlara anlattı. İkinci kez anlattığında ise, 405 asker hakkında 'tecavüz etmek ve işkence yapmak' iddiasıyla açılan davanın yasal süreci başlamış oldu.


'Herkese örnek olsun'
Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nin aralarında rütbelilerin de bulunduğu 405 asker hakkında açtığı davanın mağduru olarak kayıtlara geçen Ş.E., telefonla yapılan röportajda yaşadıklarını anlattı. Zorlukla konuşabildiği Türkçesi ve derin izler bırakan olayların hassasiyeti nedeniyle güçlükle gerçekleştirilen röportajda Ş.E., onur mücadalesi verdiğini ifade ederek,
"10 yıl sonra dava açılması benim durumumda olan yüzlerce kadın ve erkeğe örnek olsun. Onlar da ortaya çıksın, yargıya başvursun" dedi.
Mardin Derik'e bağlı Çayköyü'nde yaşayan Ş.E., ilk defa 1993 Kasım ayında köylerinin yakınında çıkan bir çatışmanın ertesinde, askerler tarafından gözaltına alındı. Hasta yatağından kaldırılarak yaka paça tüm köylülerin toplandığı okul bahçesine götürülen Ş.E. için işkence burada başladı.
"Beni dahil birçok kişiyi dövmeye başladılar. Suratıma yediğim yumrukla üç dişim kırıldı. Bir üsteğmen saçlarımdan tutup başımı birkaç kez panzere vurduktan sonra beni Derik'teki karakola götürdüler. İçerde çırılçıplak soyup yeniden dövmeye başladılar. Sonra beni bir araba lastiğinin içine yerleştirdiler. Birisi elindeki sopayı cinsel organıma soktu. Sopa cinsel organıma sokulu vaziyette yarım saat kadar beklettiler. Bir yandan da tazyikli su sıkıyorlardı. Sonra bayılmışım. Ayıldığımda sabah olmuştu. Bu kez de birisi elini cinsel organıma sokarak bana tecavüz etti. Gözaltında tutulduğum bir hafta boyunca tecavüzün yanı sıra tazyikli su sıkma, elektrik verme, tekerin içine sokma, filistin askısı, ayaklardan baş aşağı asma gibi işkenceler yapıldı."


Dört ay sonra yine gözaltı
Bir hafta sonra savcılığa çıkarılmadan serbest bırakılan Ş.E., dört ay sona ikinci kez gözaltına alındı. 1994 yılı mart ayında askerlerin yanlarında bir itirafçıyla evlerini bastığını belirten Ş.E. köylülerin kadın ve erkek olarak ayrı ayrı meydanda toplandığını söyledi. Bir önceki gözaltısında bulunan üsteğmenin yine kendisini aldığını anlatan Ş.E., Sinan Erdem, Mehmet Çan ve Metin isimli üç köylüyle birlikte Derik'e götürüldü. "Karakolun bahçesinde göz bağımı çözüp 'kaçmamı' söylediler. Kaçsam ateş edeceklerini bildiğimi için bunu yapmadım. Bu kez de dipçiklerle beni dövmeye başladılar. Beni içeri götürdüklerinde her şey yeniden başladı. Çırılçıplak soyulup dövüldüm, askıya alındım, elektrik verildi, tazyikli su sıkıldı, falakaya yatırıldım. Kim olduğunu bilmediğim kişiler bu kez de bana tecavüz etti. Tutulduğum iki hafta boyunca her gün aynı işkence ve tecavüzler devam etti. Başımdan geçenleri anlatırsam beni öldüreceklerini ve kız kardeşlerime de tecavüz edeceklerini söyledikten sonra savcıya çıkarmadan serbest bıraktılar."


Erlere emir: Siz de serbestsiniz
Ş.E., serbest kaldığında, köye dönmeyip Derik'teki akrabalarının evinde gizli yaşamaya başladı. Köye gitmeye korktuğunu ve işkence ve tecavüzlerin hiç aklından çıkmadığını anlatan Ş.E., birkaç ay sonra köyüne döndü. Ş.E., eylül ayında köylerine yakın Mazıdağı'na bağlı boşaltılmış olan Konur Köyü'nde bir tarlada çalışmaya gitti. Ancak Ş.E., kendisine kâbuslar gördüren olayları burada da yaşadı. "Yakın zamanda bölgede çıkan bir çatışma nedeniyle operasyona çıkan bir askeri birlik tarlaya gelerek beni ve birkaç kişiyi aldı. Saçlarımdan tutararak beni yerde sürükleyip tekmelemeye başladılar. Sonra beni köydeki boş evlerden birine götürdüler. Burada da dövüp ağzımın içine tuz dolduruyorlardı. İri, yeşil gözleri olan bir subay vardı. Beni çırılçıplak soyup üzerimden geçti. İşini bitirdikten sonra oradaki askerlere dönüp 'Siz de serbestsiniz' deyince bu kez de onlar üzerime saldırdı. Bayılana dek dört kişi daha tecavüz etti."
Daha sonra silah dipçiğiyle dövülen Ş.E., öldü sanılarak bırakıldı. Gözünü hastanede açan Ş.E., birkaç ay sonra da İzmir'deki akrabalarının yanına gönderildi. Ş.E. içine kapanıp kimseyle konuşmuyor, sık sık bayılıp, sinir krizleri geçiriyordu. Bunun üzerine akrabalarından biri 1995 Ağustosu'nda Ş.E.'yi TİHV'nin tedavi merkezine götürdü.


Almanya'ya kaçtı
TİHV doktorları Türkcan Baykal ve Alp Ayan tarafından tedavisi yürütülen Ş.E., 10 Ağustos 1995 ile 13 Kasım 1997 arasında tam 41 kez tedavi merkezine gitti. Ş.E.'ye yaşadıklarına bağlı fiziksel sorunlarının yanı sıra ağırlıklı olarak psikiyatrik tedavi uygulandı. Hazırlanan raporda, anlattığı hikâyelere uygun travma belirtileri olduğu, aşırı güvensizlik yaşadığı, majör depresif bozukluk olduğu, anksiyete düzeyinin yüksek olduğu, sürekli kâbular gördüğü, dikkat toplamakta güçlük çektiği anlatıldı.
Ancak Ş.E., 1997 yılında köylerinden gelen akrabalarının askerlerin kendisini aradığı haberini vermesi üzerine tedavisini yarım bırakarak Almanya'ya kaçtı. Telefonla aradığı doktorlarının önerisi ve yardımlarıyla Berlin'deki İşkence Kurbanları Tedavi Merkezi'nde psikiyatrik tedavisine bir yıl kadar daha devam etti. Yaşadıklarını doktorların dışında kimseyle paylaşamayan Ş.E., 1998 yılında Almanya'da düzenlenen 'Kadına Yönelik Devlet Kaynaklı Cinsel Şiddet' konulu bir panele izleyici olarak katıldı. Gözaltında Taciz ve Tecavüz Projesi sorumlularından avukat Eren Keskin'in konuşmacı olduğu panelde söz alan Ş.E., ağlayarak başından geçenleri anlatınca beş yıl sonra hukuki süreç başlamış oldu.
Ş.E., üzerinden 10 yıl geçtikten sonra davasının gündeme gelmesinin kendinde şaşkınlık ve şok etkisi yarattığını söylüyor. Yargılama sonunda verilecek cezalara dair endişe taşıdığını ifade eden Ş.E., "Ancak suçlulara
ceza verilirse içim rahat edebilecek. Ben başıma gelenleri olmamış sayamam,
unutamam. En azından bu işin sorumlularının cezalandırılması gerekir. Ben adalet arıyorum ve sonuna dek uğraşacağım" dedi.

08/10/2003 Radikal
Old 11-10-2003, 21:14   #43
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Ş.E. davası başladı

Mardin'in Derik ve Mazıdağı ilçelerinde 1993 ve 1994 yıllarında, PKK'ya yardım ve yataklıktan üç kez gözaltına alınan Ş.E. adlı kadının karakolda tecavüz ve işkenceye uğradığı iddiasıyla haklarında dava açılan 405 askerin yargılanmasına başlandı. Duruşmaya gelmeyen 341 er ve 64 rütbeli asker için 15'er yıl hapis cezası isteniyor.
Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 1999'daki suç duyurusu için takipsizlik kararı vermesinin ardından, Ağır Ceza Mahkemesi yapılan itirazı kabul etmiş, dört yıl sonra Mardin'e yeni atanan Cumhuriyet Savcısı Yeşim Doğan Kar tarafından dava açılmıştı. Kar'ın iddianamesinde, sanık er F.Ö'nün, "Bir kadın terörist belirtilen tarihlerde Bozok Karakolu'nda yedi sekiz gün kaldı. Bölük komutanı bu kadını alıp bir yere götürdü. Nereye götürdüğünü bilmiyorum" dediği belirtildi.

KAPALI OTURUMA RET

Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan ilk duruşmaya, sanıklarla mağdur Ş.E. katılmadı. Savcı Kar'ın izinli olması nedeniyle, duruşmaya Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Celal Ertürk girdi. Ertürk, kamu güvenliği ve genel ahlak nedeniyle duruşmanın gizli yapılmasını ve Ş.E.'nin avukatlarının vekaletinin Alman makamlarından olması nedeniyle reddini istedi. Oy birliğiyle duruşmanın açık yapılmasına karar veren mahkeme, vekaletlerin yenilenmesini istedi. Altı avukat bunun Lahey Adli Yardım Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu öne sürdü.
Mahkeme heyeti, Almanya'da yaşayan Ş.E.'nin bu ülkede talimatla alınan Almanca ifadesinin tercüme edilmesi, avukatların Lahey Adli Yardım Sözleşmesi'ni getirmesi ve eksik evrakın tamamlanması için duruşmayı kasıma erteledi.
Avukat Reyhan Yalçındağ, vekaletlerinin reddine tepki göstererek, "Aldığımız vekalet Bochum Noterliği'nce vekilleri olduğumu ortaya koyar. Duruşma, savcı ile hakim heyeti arasında geçti. Oysa bu davanın iddianamesi, vekaleti kabul edilmeyen avukatların yaptığı suç duyurusuyla düzenlendi. Yani baştan bir çelişki var" dedi.

10/10/2003 Radikal
Old 23-10-2003, 19:56   #44
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Sorular,Sorular Sorular...........

""Yeni TCK tasarısını görüşen Adalet Komisyonu'nun dünkü toplantısına Adalet Bakanlığı Yüksek Danışmanı Çankaya Üniversitesi öğretim üyesi ceza hukukçusu Prof. Doğan Soyaslan da katıldı. Soyaslan, 'Kadın: Bu deyim kızları da kapsar' tanımıyla 'evlenme koşuluyla ceza indiriminin' tasarıda kalmasını istedi. Soyaslan, "Kimse kız olmayanla evlenmez. Ailesi böyle birşey başına gelen kızın o kişiyle evlenmesini ister. Aksini söylemek sahtekârlık. 'Kız kardeşimi kaçıran onunla evlenmezse vururum' diyen çok adam var" dedi.
Bazı üyeler bu sözlere tepki gösterdi. CHP'li Orhan Eraslan, "Evlenme koşuluyla ceza indirimi özellikle kırsal kesimde tecavüzü artırır. En berbat adam, en güzel kızı kaçırır, evlenerek cezadan kurtulur" diye konuştu. "" Radikal 23 Ekim


Sorular,sorular.....

Tecavüz kime karşı işlenmektedir? Kadına karşı mı? Aileye Karşı mı? Topluma Karşı mı?

Tecavüz edilen kadın tecavüzcüsü ile evlenmek ister mi?

Bu evet ise bu irade özgür bir irade midir?

Bu evlenme ile tecavüz devam etmiş olmayacak mıdır?

Nasılsa evlenmek zorunda kalacak şeklindeki düşünce tecavüzleri arttırmaz mı?

Tecavüz edenlerin sayısı birden fazla ise,biri ile evlenmek diğerlerini cezadan kurtarmaz mı? Bu hakkaniyetli midir?

Tecavüzcüleri daha ağır cezalar ve tazminatlara mahkum etmek daha caydırıcı değil midir?

Tecavüzcü ile evlenmenin indirim sebebi sayıldığı başka bir hukuk sistemi var mıdır?


Sorular,sorular sorular...........
Old 24-10-2003, 08:24   #45
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

---Soyaslan ,dün toplumda hakim olan görüşleri aktardığını ve bu nedenle yanlış anlaşıldığını savundu ve "kız istiyorsa bırakın evlensın" dedi.

----Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği Genel Başkanı Avukat Senal Sarıhan düzenlemenin erkeği koruduğubu belirterek "tecavüze uğrayan kadın evlenmeyi kabul ederken toplumsal baskı altındadır.Burada kurtulan kim?" dedi.

-----Diyarbakır barosu Başkan Yardımcısı Av.Meral Danış da tasarının kaçırma suçunu yasallaştırığını savunarak "kadın istemediği biriyle ömür boyu yaşamaya zorlanıyor,ömür boyu tecavüz vakası yaşanıyor"dedi.

----Ord.Prof.Sulhi Dönmezer: Türk Toplumunda ırzına geçilen veya kaçırılan kadının "ayıplı" olarak görüldüğünü belirterek .Toplum kadını damgalıyor.Böyle Kaçırılmış bir kızı medeni şartlar içinde başka bir adam gelip alır mı? Hayatı Bitiyor kadının.Türk toplumu ,o kadının kafasından bir nikah geçerse o kadının artık namusu kurtulmuş telakki ediyor.Eğer evlenmesse aileler kadını sokağa atıyorlar.Bu gün umumhanelerde birçok ırzına geçilmiş kız vardır.Çünkü ailesi atıyor" dedi.
Old 26-10-2003, 18:59   #46
Gemici

 
Varsayılan

"Bir alemdir benim memleketim"

Bir taraftan hukukcular veya hukukcu olmayanlar "Kadinlarin cinsel hak ve özgürlükleri " konusunda tartisir, aileyi özellikle kücük cocuklari korumak icin "Aileyi Koruyacak Mahkemeler" kurulur.

Diger yandan Adalet Komisyonunun bir Hukukcu Üyesi ve bir Ord. Prof. tecavüzcünün, - tecavüz ettigi kadinla evlendigi takdirde - , cezadan kurtulmasini savunur. Hukukcularimiz gerekce olarak da, tecavüz edilen kadinin korunmasini gösteriyorlar. Kadini horlayan onu bir insan olarak degil bir mal olarak gören ve kullanan kimseyi cezalandiracaklarina ödüllendiriyorlar.

KISACASI cezalandirilmasi gereken kimse ödüllendiriliyor ve korunmasi gereken kimse, biraz daha horlansin ve insanlik onuru ayaklar altina alinsin diye olsa gerek, kendisine tecavüz edene teslim ediliyor. Kendisine tecavüz edilenler cogu zaman daha cocuk yastaki kizlar, yani yukarida adi gecen mahkemelerin korumak istedikleri, ailenin zayif bireyleridir.

Eger daha cocuk yastaki kizlar, kendilerine tecavüz edildikten sonra, ailesi tarafindan dislaniyorsa, toplum disina itiliyor ve gelecekleri karartiliyorsa, ve kanun koyucu onlari koruyacak normlari getirmakten acizse, geriye dönüp bir bakmamiz gerekir, Cumhuriyetin Kurulusundan beri ne kadar yol gittigimizi görmek icin.

KIRSAL kesimlerde "kiz kacirma" veya bir kizin sevdigi kimse ile kacmasi cokca görülen bir olgudur.

Ana ve babalar:
- cogu zaman herseyi daha iyi bildiklerinden,
- "Besik Kertmesi" denilen görenek geregi daha cocuk yasta söz kestiklerinden veya,
- biraz fazla baaslik parasi alsinlar diye,
kizlarini, kizin istemedigi bir kimseyle evlendirmek isterlerse ve kiz da sevdigi kimse ile kacarsa, durum biraz degisiktir bence

Saygilarimla
Old 03-11-2003, 20:36   #47
Merhaba

 
Varsayılan Güneydoğulu Kadının "Töre" İntiharı

Merhaba,

Bugün hepimizin duyduğu insanlık ayıbı bir haberi, kalıcı olması için köşenize taşımak istedim.

Saygılarımla.


Güneydoğulu kadının ‘töre’ intiharı
Güneydoğu’da son yıllarda artan kadın intiharlarının büyük bölümünün, törelerden kaynaklanan cinayet olduğu iddia ediliyor.

NTV-MSNBC


3 Kasım 2003 — Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi tarafından 134 intihar olayıyla ilgili yapılan araştırmada, bazı kadınların aile meclisi kararıyla öldürüldüğü, olaya intihar süsü verildiği sonucuna varıldı. Güneydoğu Anadolu’daki intihar olaylarını araştıran Dicle Üniversitesi intiharların son 5 yılda iki kat arttığını tespit etti. Araştırmada ortaya çıkan en çarpıcı sonuç ise sürekli artış gösteren kadın intiharları.
Araştırmayı yürüten Doç. Dr. Aytekin Sır, “Kadın intiharları erkek intiharlarına göre iki kat fazla. Bu dünya literatürlerine ters dünyada erkek intiharları daha fazladır. Çünkü bütün dünyladaki nitaharlarda, Türkiye’nin batısı da buna dahil, 2 ve 4 kat daha fazla” dedi.

İNTİHAR DEĞİL CİNAYET
Aytekin Sır’a göre, Güneydoğu’daki kadın intiharlarının büyük bölümü aslında cinayet. Bölgede yaşanan ve adli mercilere intikal eden 134 intihar olayını inceleyen Sır, kadınların törelerden kaynaklanan nedenlerle öldürüldüğünü öne sürüyor:
“İnsanlar özellikle namus adına öldürülebiliyorlar, bunlara intihar süs verilebiliyor. Örneğin bir kız bir kişiyle görüşmüşse, aile meclisi tarafndan ölüm cezası veriliyor. Meclis ölüm hükmü veriliyor. Bu kişinin önüne fare zehiri konuluyor veya asılıyor. Bunun adı da intihar oluyor. Bu tür vakaların az olduğunu düşünmüyoruz. Kadın intiharların yüksek oluşun önemli nedenini bu olduğunu düşünüyoruz. İlk bakışta yanılgı oluyor, polis böyle karar veriyor. Tüm veriler incelendikten sonra ne olduğu ortaya çıkıyor.”
Sır ile ekibinin kent merkezinde yaptığı araştırmanın bundan sonraki aşaması kırsal kesim olacak.
Old 05-11-2003, 19:23   #48
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Rahatsiz

05 Kasım 2003, Milliyet



Baba, hamile kalan kızını yemeğine tarım ilacı katarak öldürdü


Antalya'da Eylül ayında kaybolan ve bir süre sonra cesedi Mersin'in Aydıncık İlçesi yakınlarında bulunan genç kızın, evlilik dışı hamile kaldığı için babası tarafından öldürüldüğü belirlendi.
Jandarma ekiplerince Mersin'in Aydıncık İlçesi yakınlarında 26 Eylül'de kimliği belirlenemeyen bir genç kıza ait ceset bulundu ve soruşturma başlatıldı.
Yaklaşık 10 gün önce bir kişinin jandarmayı arayarak, Antalya'nın Aksu Beldesi Solak Köyü'nde oturan 16 yaşındaki A.Ç'nin kayıp olduğunu ihbar etmesi üzerine ceset ile ilgili araştırma bu yönde genişletildi ve kayıp olduğu bildirilen genç kızın babası ve annesi sorguya alındı.
Baba Ş.Ç (37), sorgulama sırasında, kızının 12 Eylül'de memleketleri Şanlıurfa'ya gitmek üzere terminale geldikleri sırada tuvalete gideceğini belirterek, kaçtığını söyledi. Kızının kaçtığına ilişkin polis ya da jandarmaya ihbarda bulunmaması ve çelişkili ifadeler vermesi üzerine şüphelenen jandarma ekipleri, Ş.Ç ve eşi F.Ç'yi gözaltına aldı.
Baba Ş.Ç'nin, oğluna ait özel bir araçla kızını da alarak Mersin'e gitmek üzere yola çıktığını ve yolda mola verdikleri sırada evlilik dışı hamile kalan kızının yemeğine tarım ilacı katarak zehirlediğini ve öldüğünde Aydıncık İlçesi yakınlarında yol kenarına attığını söylediğini bildirdiler.
Baba ve anne adliyeye götürülürken, gazetecilerin sorularını yanıtlayan baba Ş.Ç, kızını, evlilik dışı hamile kaldığı için öldürdüğünü belirtti.
Old 15-11-2003, 13:49   #49
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

'Tecavüzde hamile kaldın' infazı

--------------------------------------------------------------------------------

Diyarbakır'da tecavüze uğrayan 15 yaşındaki K.D. hamile kalınca ailesi, genç kızı ölüme mahkum etti. Başı taşla ezilen genç kız, geçen yıl recm edilen Şemsiye Allak'ın tedavi gördüğü hastanede, aynı yatakta yaşam savaşı veriyor

Türkiye'nin Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda bile yer alan töre cinayetleri ülke gündeminden bir türlü düşmüyor. Diyarbakır'da hala oğlunun tecavüzüne uğrayan bir genç kız, hamile kalınca, aile meclisi kararıyla recm edildi. Ağır yaralanan genç kız, geçen sene aynı kaderi yaşayan Şemsiye Allak'ın son nefesini verdiği yatakta, yaşam savaşı veriyor.

Diyarbakır önceki akşam yine çağdışı bir töre infazı rezaletine sahne oldu. Bir süre önce 15 yaşındaki K.D., halasının oğlu Mehmet Ali E.'nin tecavüzüne uğradı. K.D.'nin ailesi şikayetçi oldu. Tecavüzle suçlanan Mehmet Ali E., çıkarıldığı mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Olay yavaş yavaş küllenmeye yüz tutarken, K.D.'nin karnı büyümeye başladı. Hamile olduğu anlaşılan K.D.'nin ailesi, olayın açığa çıkacağından korkarak büyük bir telaşa kapıldı. Bunun üzerine bütün aile bir araya gelerek genç kızı öldürme kararı aldı. Aile meclisi, korkunç infazı yerine getirme görevini de K.D'nin 19 yaşındaki ağabeyi Ahmet D.'ye verdi.

Başını taşla ezdi

Genç adam, önceki akşam K.D.'yi de yanına alarak dışarı çıktı. Evden 100 metre uzaklaştıklarında Ahmet D., kardeşinin kafasına taşla vurdu. Yere düşen genç kızın başını yine taşla ezmeye çalışan Ahmet D. yorulunca, kız kardeşini çeşitli yerlerinden bıçakladı. Öldüğünü zannettiği K.D.'yi karanlık sokakta bırakan ağabey Ahmet D., kaçtı. Ağır yaralanan K.D., kapkaçı önlemek için oluşturulan tim elemanları tarafından fark edildi. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan K.D., bitkisel hayata girdi. K.D.'nin 6.5 aylık hamile olduğu belirlendi. K.D., Mardin'de geçen yıl ailesi tarafından recm edilen Şemsiye Allak ile aynı kaderi paylaştı. K.D., Allak'ın yattığı hastanede ve aynı yatakta bebeğiyle yaşam savaşı veriyor.

Nevzat BİNGÖL / DİYARBAKIR



Akşam Gazetesi 15 Kasım
Old 15-11-2003, 14:07   #50
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlar, Avrupa Sosyal Forumu'nu Açtı

Kadınlar Avrupa Sosyal Forumu'nu Açtı
Savaş, neo-liberalizm, sosyal adaletsizlik, ticaret ve ırkçılık karşıtlığı başlıklarıyla bağlantılı 270 seminer, 55 konferans ve 287 atölye çalışması yapılıyor. Türkiye'den Fincancı, Çelik, Karadağ, Yiğit, Güçlü, Şensever ve Yüce konuşacak.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
12/11/2003 Çiğdem MATER
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Paris) - Kadınlar toplandılar ve konuşmaya başladılar bile ama "resmi açılış" yarın. Dört gün sürecek Avrupa Sosyal Forumu için Paris'in salonları ve çadırları toplantılara, caddeleri ise eylemlere hazırlandı. Forumda ticaretten, ırkçılığa kadar her şey konuşulacak.

Avrupa Sosyal Forumu 100 bine yakın insanın katılacağı hayli yoğun programıyla Paris'in dört ana noktasında, La Vilette, Ville de Saint Denis, Ville de Bobigny ve Ville D'Ivry sur Seine'de gerçekleşiyor.

Forumda; savaş karşıtlığı, neo-liberalizm karşıtlığı , sosyal adaletsizlik karşıtlığı, ticaret karşıtlığı ve ırkçılık karşıtlığı gibi beş ana başlık daha doğrusu "karşıtlık" altında 270 seminer, 55 konferans ve 287 atölye çalışması yapılması bekleniyor.

Kadınlar önce konuşacak, sonra yürüyecek

Gayri resmi açılışın yapıldığı Bobigny'deki Pablo Neruda salonundaki kadın toplantısında kadınlar gün boyunca Avrupa'da kadın hareketini konuşuyor, konuşacaklar; ırkçılığa, kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete karşı önlemler ortaya koyacaklar.

Toplantı sonrası akşam saat 18.00'de kadınlar Bobigny'de bir protesto yürüyüşü yapacak.

Forumda yarın feminizmin sosyal hayata katkıları, Avrupa'da yurttaş hakları, sağlık, ekoloji, Avrupa'daki ortak hayata sanatın ve kültürün katkıları konuşulacak.

Fincancı, Çelik, Karadağ ve Yiğit konuşuyor

Perşembe günü, saat 09.00- 12.00 arasında Saint-Denis Stade de Mandela'da, ve Erhard Crome moderatörlüğünde Türkiye Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu'ndan Şebnem Korur Fincancı, İtalya'dan filozof Antonio Negri, Fransa ACG'den Gilbert Archar, İngiltere Stop the War Coalition'dan (Saavaşı D urdur Koalisyonu) Lindsey German, Yunanistan "Stop The War Coalition"dan Panos Gargonas, Ignacio Ramonet "Küreselleşme, Militarizm; Amerika, NATO ve Petrolün rolüne karşılık bireysel hakları konuşacak ve tartışacaklar.

Perşembe günü, yine aynı saatlerde, saat 09:00-12:00 arasında Bobigny'deki bir başka buluşmada; Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı avukat Feridun Çelik, İnsan Hakları Derneği'nden Reyhan Karadağ, Barış Anneleri'nden Azize Yiğit "Kürt Sorunu, devletsiz halk" başlığı altında konuşacaklar.

Güçlü'nün sunuşu: Engellilik

Perşembe günü La Villette'teki etkinliklerden biri de saat 18.00'deki Engellilik: Avrupa'da engelli insanın yeri.

Fransa Reseau Handicap'tan Nadjet Eryaud'nun moderatörlüğünde toplantıya İstanbul Sosyal Forumu'ndan Bianet yazarı Nazmiye Güçlü, Portekiz'den Pedro Grillo, Yunanistan Engelli Vatandaşlar Örgütü'nden Kostas Theodoropolyos ve İngiltere Eşit Eğitim Birliği'nden Micheline Mason katılacak.

İnsel, Şensever, Yüce

Perşembe akşamı saat 18.00'deki bir başka toplantı Saint Denis'de; "Doğu Avrupa ve Türkiye'nin geleceği" konuşulacak.

Toplantıya Ahmet İnsel, İstanbul Sosyal Forumu'ndan Levent Şensever, Sırbistan Kadınların Demokrasi ve İnsan Hakları Merkezi'nden Mirjana Dokmanovic, Rusya ATTAK'tan Carine Clement ve Çek Cumhuriyeti Komünist Parti gençlik örgütünden Zdennek Steffek katılacak. Forumun moderatörlüğünü İstanbul Sosyal Forumu'ndan Nuran Yüce ve Polonya ATTAK'tan Ewa Ziolkowska yapıyor.

Kapanış büyük yürüyüşle

Sosyal Forum, iki gün boyunca toplantılarla devam edecek, kapanış yürüyüşü ise cumartesi günü saat 14.00'de Republique meydanından başlayacak.

İlki Floransa'da olan forumun üçüncüsü Kasım 2004'te Londra'da yapılacak. Gelecek Sosyal Forumun Londra'da yapılması kararı Paris'te forum hazırlık toplantıları sırasında alındı. (ÇM)


--------------------------------------------------------------------------------

www.bianet.org sayfasından alınmıştır.
Old 17-11-2003, 23:46   #51
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Diyarbakır'da K.D. yaşam mücadelesine yenik düştü ve
yaşamını yitirdi.Cenazesi yarın Diyarbakırda kadın
platformu tarafından kaldırılacak.14 yaşında dayısının
oğlunun tecavüzüne uğramış.6 aylık hamile ve kendi
hamile olduğunu bile anlamamış. o kadar çocuk....
Old 21-11-2003, 19:36   #52
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Cenazesini kadınlar kaldırdı

Töre kurbanı K.D.'yi dün toprağa kadınlar verdi. Diyarbakır Barosu Kadın Hakları
Dayanışma ve Uygulama Merkezi yetkilileri: K.D.'nin annesi, kızına tecavüz
edildiğini söyleyerek savcılığa gelmişti

DİYARBAKIR - Yasak ilişki sonrası hamile kaldığı iddiasıyla ağabeyi tarafından
öldürülen 15 yaşındaki K.D. toprağa verildi.
Gazetecilerin sorusunu yanıtlayan anne, bir yasak ilişki olmadığını, kızının
tecavüze uğradığını belirtirken, "Öldürülmesi için aile meclisi karar almadı"
dedi.


'Oğlum tek başına yaptı'
Ağabeyi 16 yaşındaki A.D.'nin taşlı ve satırlı saldırısında yaralanan ve
kaldırıldığı Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde ölen K.D.'nin
cenazesi dün morgdan alındı. Cenaze, Mardinkapı Mezarlığı'na götürülerek toprağa
verildi. Anne Saime D. morg önünde gazetecilerin yönelttiği soruları yanıtlarken
cinayetin 'aile meclisi kararıyla işlenmediğini' vurguladı.
"Kim kızının ölmesini ister.
Aile meclisi kararı söz konusu değil. Uyuşturucu hap alan oğlum, bu işi tek
başına yapmış. Kızımı hamile bırakanın yakalanmasını istiyorum" dedi.

İfadesi alınıp yollanmış
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi, yetki verilmesi
halinde K.D. davasının takipçisi olacağını duyurarak yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamada, K.D.'nin yaklaşık altı ay önce meydana gelen tecavüz nedeniyle
K.D.'nin annesinin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda
bulunduğu belirtildi. Sanığın ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldığı
kaydedilen açıklamada, K.D.'nin şikâyetin hemen ardından ailenin başka bir
bireyi tarafından öldürülmesinin, cinayetin tasarlandığını gösterdiği öne
sürüldü.
Açıklamada şöyle denildi: "Tecavüz mağduru olan K.D. namus kisvesi altında
ikinci kez saldırıya uğramış ve ikiyüzlü ahlak anlayışının kurbanı olmuştur.
Kadına karşı işlenen suçlarda yargısal hoşgörü nedeniyle kadınların mağduriyeti
yasalar eliyle ağırlaştırılmaktadır. Bunun için TCK tasarısında kadın aleyhine
işlenen suçlarla ilgili düzenlemelerin yeniden yapılması gerekir. K.D. Şemse
Allak gibi toplumsal namus anlayışıın kurbanıdır."

Karanfillerle uğurlandı
K.D.'nin cenazesini kaldıransa kadınlar oldu. Cenaze törenine DEHAP Kadın
Kolları ve Kadın Merkezi ile çeşitli kadın örgütlerinden temsilciler katıldı.
Araçtan kadınlar tarafından indirilip kadınların omuzlarında mezarına taşınan
cenaze yine kadınlar tarafından gömüldü. K.D., mezarının üzerine konan
karanfillerle uğurlandı.
Old 22-11-2003, 09:01   #53
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Basında Kadın

Kadınlar Sorunlarının Çözümü İçin Toplandı
"Cumhuriyetin 80.Yılında 81 İlde Kadın Sorunları" panelinde, Kadın Statüsü Birim Başkanı Uğurhan her ilde bir kadın sığınma evi açılmasını önerdi, Bağımsız Kadın Derneği'nden Tosun, kadınların maruz kaldığı duygusal ve ekonomik şiddete dikkat çekti.


BİA (Mersin) - Gazi Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin yürüttüğü “Gazi Üniversitesi Cumhuriyetin 80.Yılında 81 İlde Kadın Sorunları İçin Toplanıyor” paneli, Mersin Kültür ve Araştırma Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Ciddi projeler ve cüretkar girişimler

Mersin Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Ayşe Özcan, Türkiye’deki kadınların yaşadığı sorunların çözülebilir nitelikte olduğunu söyledi, “Ciddi projeler ve cüretkar girişimlerle çağdaş kadın olgusunu yaratmak güç değildir” dedi.

Mersin’in geçmiş yıllarda aldığı göçten dolayı kadın sorunlarında artış yaşandığını belirten Özcan, kadınların devletten beklentisindeki artışa dikkat çekti:

Özcan, “Kadınlar kendi sorunlarıyla ilgilenmiyorlar. Göç almış kentlerde, kadınların yaşadığı sıkıntıların başında sağlık ve eğitim sorunları geliyor. Gelenek ve törelerden dolayı kadınlar eğitimsiz kalmış ve sağlıksız bir yaşam sürdürmeye zorlanmışlar” dedi.

Her ile bir sığınma evi

Mersin Valiliği Kadın Statüsü Birim Başkanı Dr. Ful Uğurhan ise, kadın okur yazarlığının yüzde 100’e çıkarılması için okuma-yazma kurslarının artırılması gerektiğini söyledi.

Uğurhan, kadın sorununun çözümünde kadın sığınma evlerinin önemine dikkat çekerek, her ile bir sığınma evi açılmasını önerdi.

Ekonomik şiddet önemli

Bağımsız Kadın Derneği Temsilcisi Psikolog Zehra Tosun ise, kadınların her alanda şiddete maruz kaldıklarını; yaşadıkları duygusal ve ekonomik şiddetin ayırdına varamadıklarını söyledi.

Tosun, “Ekonomik şiddet, kadının çalışmamasına izin verilmemesidir. Kadının harcamalarının kontrol altına alınması, parasına el konulması da bir şiddet türüdür” diye konuştu. (BB)



--------------------------------------------------------------------------------
Radyo Ses
19/11/2003 Mihriban AMANOĞLU
--------------------------------------------------------------------------------

www.bianet.org web sayfasından dan alınmıştır
Old 22-11-2003, 20:42   #54
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Namus Temizleme İndirimi-A.Y.Mah.Gerekçeli Kararı

Namus temizleme" indirimi

Anayasa Mahkemesi'nin, zina halinde yakalama durumunda yakınlar (karı, koca, erkek veya kız kardeş vs..) tarafından işlenen öldürme veya yaralama suçuna büyük ceza indirimi öngören Türk Ceza Kanunu'nun 462. Maddesi hükmünün iptali istemini reddeden kararı resmi gazete'de yayımlandı.



Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu hükmün iptali başvurusunda, o suç için öngörülen cezanın 8'de birinin (örneğin, müebbet ağır hapis cezası yerine 4 seneden 8 seneye, idam cezası yerine ise 5 seneden 10 seneye kadar hapis) uygulanmasını öngören maddenin, özgür iradesi ve tercihleri ile yaşamını sürdüren -hele reşit ve mümeyyiz olan- bir bireye, başka bir bireyin sahipliği ve tahakkümü iddiası, başkasına yar etmeme egoizmi ve ''namus temizleme'' düşüncesinden kaynaklandığını belirterek, hukukun genel ilkelerine uyar yönü bulunmadığını savunmuştu.



Anayasa Mahkemesi'nin 7 üyenin lehte oyuyla verdiği ret kararında, söz konusu hükmün Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunun savunulduğu anımsatıldı.



Gerekçede, yasa önünde eşitliğin, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmeyeceği ifade edilerek, şöyle devam edildi:



''Yasaların uygulanmasında, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep aykırılığı gözetilemez ve bu nedenlerle eşitsizlik yaratılamaz. Bu ilke, birbirleriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.''



Gerekçede, zina halinde görülen kız kardeşle cinsel ilişkide bulunan kişilere karşı erkek veya kız kardeşin işlediği öldürme veya etkili eylem suçlarında ''cinsiyet ayırımı'' yapılmadığı, aynı suçu işleyen kız kardeşin de aynı kurallara göre cezasından indirim öngörüldüğü belirtilerek, bu durumda Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemeyeceği ifade edildi.



TAKTİR YETKİSİ

Gerekçede, şunlar kaydedildi:



''Kaldı ki, yasa koyucu cezalandırma yetkisini kullanırken Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, toplumda hangi eylemlerin suç sayılıp sayılmayacağı, suç sayılacaksa hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanacağı, hangi durum ve davranışların ağırlaştırıcı ya da hafifletici öğe olarak kabul edileceği, konusunda ceza siyaseti, ülkenin sosyal, kültürel yapısı ve etik değerlerini de göz önünde bulundurarak takdir yetkisine sahiptir.''



KARŞI OY

Karara muhalif kalan üyeler Mustafa Yakupoğlu, Fulya Kantarcıoğlu, Mahir Can Ilıcak ve Rüştü Sönmez ise ortak karşı oy gerekçelerinde, maddedeki düzenlemenin, ''ağır tahrik'' düşüncesine dayandığını kaydettiler. TCK'nın 51. maddesinde ''haksız tahrik''e yer verilerek bir ceza indiriminin öngörüldüğünü ifade eden bu üyeler, iptali istenen 462. maddedeki büyük indirimin ''bir çeşit imtiyaz'' oluşturduğunu belirttiler.



Muhalif üyeler, ''Yaşam hakkına yapılan saldırının, şeref ve haysiyeti koruma ve kurtarma gibi bir gerekçeyle de olsa büyük ceza indirimi ile adeta onaylanır hale gelmesi kabul edilemez'' dediler. 4 üye, Anayasa'nın başlangıcında ve 174. maddesinde belirtilen çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış çoğulcu özgürlükçü ve katılımcı demokrasilerde insana tanınan öncelik ve ceza hukukundaki gelişmeler de gözetildiğinde itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırılığının daha belirgin biçimde ortaya çıktığını vurguladılar.
Old 22-11-2003, 22:02   #55
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

6. UYUM YASALARI...
Yasa Metni...
15 Temmuz 2003

4928 sıra numarasını alan yasa, Resmi Gazete'nin 19 Temmuz 2003 tarihli sayısında (Sayı: 25173) yayımlanarak yürürlüğe girdi.
......

MADDE 19. a)- 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 462 nci maddesi, YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMIŞTIR.


Bilginize......
Old 23-11-2003, 16:31   #56
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Stockholm’den Tülin Uygur bu hafta da İsveç’te yaşanan bir ‘toplu tecavüz’ olayını anlatıyor. Gerek cinsel suçları düzenleyen yasalar gerekse toplumun bu konuya yaklaşımı Türkiye’dekinden hiç de farklı değil. Uygur’un dediği gibi: “Erkek egemen toplumdaki anlayışlar parlamentoda artan kadın sayısı ile değişmiyor.”

Kadın olmak İsveç’te de zor!

İsveç kadın hakları ve korumacı yasaları konusunda çok ileri ülkelerden biri, ama kadın olmanın zorluğu her ülke gibi İsveç için de geçerli; özellikle mahkeme koridorlarında, tecavüz davalarında...

Şubat 2003’te toplum günlerce bir ‘grup tecavüz’ vakası ile sarsıldı. Gazeteler, Stockholm’ün çevre belediyelerinden biri olan Tumba’da 35 yaşında iki çocuk annesi bir kadının kendi evinde 4 genç adamın tecavüzüne uğramasını tüm detayları ile yazdı. Habere göre; arkadaşı ile dışarıda yemeğe giden kadın, dönüşte tanıdığı bir adamın arabasına bindi ama adam yalnız değildi ve arabadakiler hep beraber kadının evine gittiler. Kadının avukatına göre, adamlar daha kapıdan girer girmez kadına saldırıp tecavüz ettiler ve bu saatler boyunca devam etti. Üstelik adamlardan biri arkadaşını ve onun arkadaşlarını da telefonla davet etti, hatta arkadaşlarını getiren hiç tanımadıkları bir şoförü dahi yukarı ‘eğlenmeye’ çağırdılar.

Kadın ertesi gün polise giderek grup tecavüzünden şikayetçi oldu ve 4 adam tutuklandı. Adamlar kadının kendilerini istemediğini anlamadıklarını iddia ettiler. Celselerde birbiri ardına tecavüzcüleri sözümona sorgulayan ama faturayı kadına çıkaran bir tavır sergilendi. Kadının ‘hafif olduğu’ iddiaları, adamlarla birlikte kendi isteği ile içki içmesi, yalnız yaşayan bir anne olması, mahkeme koridorlarından gazete sütunlarına taşındı ve bir süre sonra da adamların tutukluluk haline son verildi. Kadının son çare olarak başvurduğu Yüksek Mahkeme de 3 Kasım’da yankı uyandıran bir karar verdi. Mahkeme 4 adamın kadını ‘cinsel olarak kullandıklarına’ ve kadının çok ‘sarhoş’ olduğuna ve bu nedenle ‘çaresiz’ bir durumda olduğuna karar verdi ama aynı zamanda kadının kendi evinde dolaşabilmesi ve konuşmalara cevap verebilir durumda olması nedeniyle adamların kadının ‘çaresiz’ durumda olduğunu anlamadıklarına kanaat getirdi. Ardından da tecavüzcülerin hepsini beraat ettirdi. Yani mahkemeye göre, bu 4 adamın hiçbiri ayakta dahi duramayacak kadar sarhoş bir kadının kendilerini istemediğini bir an bile düşünmedikleri gibi, tecavüz şölenine davet ettikleri diğer adamlar da kadının çaresizliğine bakıp ‘bu işte bir terslik, gariplik var’ diye düşünmemişlerdi ve bu nedenle suçlu değillerdi!..

Kadının avukatına göre, kadın kanındaki 2,24 promil oranında alkol ve ayrıca yemek sırasında ikram edilen sigaralardan aldığı esrarın etkisindeydi. Bu şartlar altında 5 saat boyunca tecavüze uğramıştı. Avukata göre bu karar ile hem adamlar tecavüzden beraat ettirildiler hem de suçsuz(!) yere tutuklu kaldıkları için tazminatla mükafatlandırıldılar; böylece tüm erkeklere garip bir sinyal verilerek grup tecavüzlerinin önü açılmış oldu.

Karar tüm kadın örgütlerini, hukukçuları harekete geçirdi. Son yıllarda ‘tecavüz’ davalarında mağdur durumda olan kadınların ‘iş, yaşam tarzı, giyim’ gibi kıstaslar ile mahkeme koridorlarında haksız duruma düşürülerek bir kez de mahkeme ve toplum önünde aşağılanmaları öylesine yaygınlaştı ki artık bu son dava bardağı taşırdı ve İsveç karıştı.

Ceza hukukçuları da 5 saat boyunca tecavüze uğrayan kadının bu işte gönüllü olmadığının anlaşılacağını ama buna rağmen tecavüzün devam ettiği, mahkemenin bu konuyu sorgulamayarak hatalı ve yetersiz bir karar verdiğini ama savcılığın kararı temyiz edeceğine de inanmadıklarını söylediler. Ayrıca kadın örgütlerinin protesto çağrısı da yeterli tepki uyandırmadı.

Sonuçta; kadınlar eğer içkili iseler, eğer giyimleri cüretkar ve davetkar(!) ise, eğer adamı kendi rızası ile evine almış ise başına gelenlerden sorumlu tutuluyorlar, ülkenin adı İsveç de olsa aynı, Türkiye de olsa da aynı. Erkekler uyuyan kadınlara, özürlü kadınlara, sarhoş kadınlara veya sokakta rasgele seçtikleri kadınlara, korku nedeniyle taş kesilip ‘hayır istemiyorum’ diye haykıramayan kadınlara, haykırsa dahi sesini duyuramayan kadınlara tecavüz ediyorlar ve mahkemelerde aklanıyorlar; ülkenin adı İsveç veya Türkiye fark etmiyor. Erkek egemen toplumdaki anlayışlar parlamentoda artan kadın sayısı ile değişmiyor.

Mahkemeler saldırganları özendirici tavırlar sergiledikçe, kadınlar mağdur olmalarına rağmen suçlu sandalyesine oturtulmaya çalışıldıkça, sizce kaç kadın bunca aşağılanmayı göze alır ve polise suç duyurusunda bulunur?


Tülin Uygur
Stockholm, 13.11.2003

*İsveç’te cinsel suçlar nedeniyle polise yapılan ihbarlar 2001 yılında 9162’ye ulaştı. Aynı suçtan 1975 yılında 2875 ihbar yapılmıştı. Cinsel suç olarak; tecavüz, cinsel zorlama, cinsel kullanma, küçük yaştakilerin cinsel kullanımı, kendi çocuğu ve kardeşi ile cinsel temas, cinsel taciz, kadın satıcılığı ve gençlerin kandırılması sayılıyor. 2001 yılında cinsel tacizden 5400, tecavüzden 2100, 15 yaşından küçüklere tecavüzden 285, 15 yaşından küçüklerin cinsel kullanımı ve zorlama nedeniyle 1200 polise ihbar yapıldı. İsveç’in nüfusu 8,9 milyondur.


www.ucansupurge.org web sayfasından alınmıştır.
Old 24-11-2003, 19:48   #57
Merhaba

 
Varsayılan Her 2 Kadından Biri "şiddet Mağduru"

Her 2 kadından biri ‘şiddet mağduru’

Sivas’ta yapılan araştırmada, kadınların yüzde 46.5’inin şiddete maruz kaldığı saptandı.

Sivas
AA
NTVMSNBC



23 Ekim 2003 — Şiddet uygulama nedenleri arasında ilk sırayı yüzde 32.2 ile “kadının ev içi görevlerini yerine getirmemesi” alırken, bunu yüzde 21.6 ile “erkeğin ekonomik ve psikolojik sorunları” izliyor. Kadınların yüzde 19.7’si hiçbir nedene dayanmadan erkeğin şiddetine maruz kalırken, “kadının kıskanılması” nedeninden kaynaklanan şiddetin oranı ise yüzde 9.8. Araştırmanın en ilginç sonucu ise şiddetin, eğitim ve gelir düzeyi yüksek ailelerde daha fazla görülmesi.
Cumhuriyet Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Faruk Kocacık, kent merkezindeki 10 mahallede bulunan 200 evde, aile içi ilişkilerde kadına yönelik şiddeti araştırdı. Araştırmada, kadınların yüzde 46.5’inin şiddete maruz kaldığı belirlendi. Aile içinde şiddeti uygulayan kişinin yüzde 98.5 gibi çok yüksek oranda “koca”nın olduğunun belirlendiği araştırmada, şiddetin “dövme”, “tehdit” ve “küfür” şeklinde uygulandığı saptandı.

Şiddet uygulama nedenleri arasında ilk sırayı yüzde 32.2 ile “kadının ev içi görevlerini yerine getirmemesi” alırken, bunu yüzde 21.6 ile “erkeğin ekonomik ve psikolojik sorunları” izliyor. Kadınların yüzde 19.7’si ise hiçbir nedene dayanmadan şiddete maruz kalıyor. Erkeğin, kadını kıskanmasından kaynaklanan şiddetin oranı ise yüzde 9.8 olarak belirlendi. Şiddete maruz kalan kadınların yüzde 15’inin yaralandığının tespit edildiği araştırmada, her yüz kadından 29’unun, her gün şiddetle karşılaştığı da belirlendi.

EĞİTİM DÜZEYİ VE ŞİDDET
Kadınların toplumda fiziksel, ekonomik, kültürel, cinsel ve psikolojik yönden şiddete uğradığının belirlendiği araştırmada, geniş ailelerde, çekirdek aileye göre kadına yönelik şiddetin arttığı tespit edildi. Araştırmanın en ilginç sonucu ise eğitim düzeyi yükseldikçe şiddetin arttığının ortaya çıkması oldu. Dar gelirli ailelerin oturduğu bölgelerdeki kadına yönelik şiddet olaylarının, orta ve üst gelir seviyesine sahip yerlerde oturanlara oranla daha az olduğu da araştırmanın bir başka ilginç sonucu olarak ortaya
çıktı.

Prof. Dr. Kocacık, araştırmayı yorumlarken, eğitim düzeyinin yükselmesiyle şiddetin artmasının kendilerini de şaşırttığını söyledi. Bunun nedenini de araştırdıklarını ifade eden Kocacık, “şiddetin uygulandığı kişi, yani kadının bilinci artıkça, bazı şeylere gösterdiği tepki de artmaktadır. Kadının gösterdiği bu tepki, erkeğin daha fazla şiddete yönelmesine yol açıyor” dedi.

Prof. Dr. Kocacık, eğitim düzeyi düşük olan kadınların ise ailelerinden gördükleri şekilde “her şeyi kabullenme”, olaylara “kaderci” bir anlayışla yaklaşmaları, karşılaştıkları haksızlıkları sineye çekmelerinin şiddetin oluşmasını engellediğini söyledi.
Old 09-12-2003, 19:42   #58
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadınlar Başka Avrupa / Dünya Yolunda
Göçmen kadınlar, başka bir Avrupa'nın aktrisleri, çalışma ve yoksulluk, kadın ve savaşlar, seçilme hakkı, cinsel haklar ve üreme hakkı, Kadınlara karşı şiddet, kadın ve iktidar...



--------------------------------------------------------------------------------
ucansupurge.org
05/12/2003
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Bobigny) - Avrupa Sosyal Forumu, eşitlikçi ve kadın haklarına saygılı bir başka dünya, bir başka Avrupa yaratmak için 12 Kasım Perşembe günü Paris'e yakın Bobigny şehrinde toplandı.

Avrupa Kadın Meclisi'nin Kadınlar barış istiyor, kadınlar eşitlik istiyor, kadınlar bedenlerine özgürlük istiyor ana başlığıyla yayınlanan Sonuç Bildirgesi 25 Kasım günü Uçan Süpürge'ye ulaştı.

Türkiyeli kadınlar adına da kararların çıktığı ve 45 ülkenin kadın örgütleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının ve ayrıca kadınlarının imzasının olduğu bildirge şöyleydi:

Kadınlarla, başka bir Avrupa için

Özgürlüklerin ve kadın-erkek eşitliğinin olduğu bir Avrupa

Herkes için ekonomik ve sosyal eşitliğin olduğu bir Avrupa

Dayanışan, barışçı, silahsızlaştırılmış bir Avrupa

Avrupa'nın her yerinden ve öteki kıtalardan gelmiş 3000 kadın hayat şartlarının düzelmesi için, savaş ve direniş deneyimlerini paylaşmak için 12 Kasım 2003'de Bobigny'de bir araya geldiler.

Erkek egemen, cinsiyet ayrımcılığına dayalı, ataerkil bir Avrupa'ya karşı çıkıyoruz.

Yeniden yapılandırıldığı öne sürülen anayasaların gerçek yüzünü ortaya koyuyoruz:

*Bu anayasa kadın-erkek eşitliğini tanımıyor. Anayasa yeniden kimliksel bir değer olarak kadın-erkek eşitliğini tanımalı.

*Bu anayasada görülen, ataerkil düzenden kaynaklı ve kadınların seçme, boşanma, çalışma gibi konularda varolan haklarını ellerinden almaya başlayan baskılar son bulmalıdır.

*NATO ile ortak bir savunma politikası oluşturduğu öne sürülen bu anayasanın Avrupa Birliği üyesi ülkelerin askeri ve silahlanma yanlısı bir politika üretmelerini sağlaması engellenmelidir.

*Avrupa'nın duvarları haline gelen ve güvenlik gerekçeleriyle insan trafiğini yasaklayan ve göçmenleri ve özellikle de kadın göçmenleri yasadışı suç işlemiş olarak ilan edip sınır dışı eden Schengen anlaşmalarına;

*Gün geçtikçe liberal politikalarla daha çok kadını fakirleştiren ve kadınları her anlamda zayıf noktaya düşürüp varlıklarını yok etmeye çalışan bir Avrupa'ya;

*Kadına karşı işlenen şiddete, kadın bedeninin satılmasına ve modern kölelik sistemine karşı susan, sessiz kalan Avrupa'ya

Biz karşı çıkıyoruz

Biz ,12 Kasım'da, Avrupa Sosyal Forumu'nun açılışında bir araya gelen kadınlar Başka bir Avrupa'nın mümkün olduğunu iddia ediyoruz.

Uluslararası sorunların çözümü olarak görülen savaşı reddeden, barış için bir Avrupa,
İnsan haklarının olduğu, ekonomik ve sosyal hakların olduğu bir Avrupa,

Kadınların seslerinin duyulduğu ve kadınların karar alma süreçlerine eşit olarak katıldıkları bir Avrupa,

Kadınların vücutlarını özgürce kullanabildikleri, doğum kontrolünün ve kürtajın özgür olduğu bir Avrupa,

Cinsel eğilimlere saygılı bir Avrupa,

Kadının insan haklarını ve temel insan haklarının gelişmesini ve uygulanmasını güvence altına alan bir Avrupa mümkün!..

Böyle bir Avrupa'yı ortaya koymak ve kabul ettirmek için bu toplantı boyunca gerçekleştirilen 6 (altı) ayrı çalışma grubunda ortaya konan ve aşağıda ana hatlarıyla ortaya konan konularda kampanyalar düzenlemeyi öneriyoruz.

Göçmen kadınlar, başka bir Avrupa'nın aktrisleri

*Göçmen kadınları kabul eden ülkelerde bu kadınların hareketlerinin görünürlüğü ve değerlendirilmesi.

*Genç yaşlardan itibaren "vatandaşlık" kavramı çerçevesinde kültürel çeşitliliğe duyarlılık kazanımının sağlanması

*Herkesin serbest dolaşım hakkının sağlanması

*İş mevzuatından hareketle göçmenlerin ikamet ettikleri ülkelerde yasaların uygulanabilirliğinin sağlanması

*Göçmen kadınların niteliklerinin kabul edilmesi.

Çalışma ve yoksulluk

*Profesyonel hayatta yapılan tüm ayrımcılıklara son verilmesi ve çalışma haklarında gerçek eşitliğin elde edilmesi için savaşılması.

*Ailesel konumlar göz önüne alınmaksızın kişilere sosyal yükümlülükler verilmesi ve sosyal hakların artmasının sağlanması.

*Kolektif korunma modellerinin geliştirilmesi.

Kadın ve savaşlar

*Silahsızlandırılmış, savaşa karşı bir Avrupa için Avrupa Anayasasının 1.maddesinin değiştirilmesinin sağlanması.

*Filistinli kadın tutsakların kurtarılmasının ve özgürleştirilmesinin sağlanması.

*Avrupa'dan Irak ve Filistin'e doğru hareket edecek olan barış kervanına katılmak.

*Barış için çaba gösteren Türkiyeli kadınlara destek olmak için Eylül 2004'te Türkiye'de uluslararası bir masa oluşturulması.

*2004 8 Mart'ını savaşa karşı seferberlik ilan edilen bir gün haline getirmek ve bu bağlamda çeşitli aktiviteler düzenlemek.

*Çeçenistan'da barışın sağlanması yönünde Avrupa'nın politikalar geliştirmesini sağlamak.

Seçilme hakkı, cinsel haklar ve üreme hakkı

*Avrupa'nın her ülkesinde doğum kontrol yöntemlerinin uygulanmasının, kürtaj hakkının geri verilmesinin ve kadınların temel insan haklarının uygulanmasının sağlanması.

*1.maddenin içeriğinin "Alternatif dünya" projesinin bir parçası olarak kabul edilmesinin sağlanması.

*Tartışmayı, dayanışmayı ve bilgilenmeyi sağlayacak olan, ortak hareket alanları yaratabilecek bir ağ oluşturulmasının sağlanması.

Kadınlara karşı şiddet

*Avrupa Anayasasında kadın erkek eşitliğinin bir değer olarak görülmesi isteğimiz bağlamında kadınlara karşı uygulanan şiddete karşı mücadelenin de toplum politikalarının, sosyal politikaların bir parçası haline gelmesinin sağlanması.

*Kadınlara karşı uygulanan şiddetle savaşıma ilişkin devletlerin yasalarında ve bu yasaların işleme süreçlerinde uyum sağlanması.

*Devletlerin taraf olarak imza attıkları anlaşmalar çerçevesinde şiddet kurbanı kadınların yaşadığı çok ağır hayat şartlarının düzeltilmesi ve yasaların uygulanmasında devletlerin resmi muhatap olarak alınmasının sağlanması.

*Devletlerin kadınlara dair bu yasaların uygulanması için milli bütçelerinde acil olarak değişime gitmelerinin sağlanması.

*Kadınlara karşı uygulanan şiddetle mücadelenin yaygınlaştırılması ve toplumsal bilincin oluşturulması adına 25 Kasım 2004, Kadınlara Karşı Şiddet Uluslararası Dayanışma Günü'nün her Avrupa ülkesinde sosyal hareketle sahne olmasının sağlanması.

*Temmuz 2004'de Atina'da gerçekleşecek olan Olimpiyat Oyunları ve bu bağlamda olimpiyatlar sırasında Atina Belediyesinin şehrin otellerinde fahişeliğe izin vermesi nedeniyle "fahişeliğin ve köleliğin olmadığı bir dünya" sloganıyla bir Avrupa kampanyasının düzenlenmesinin sağlanması.

Kadın ve iktidar

*Kadın-erkek eşitliği ile ilgili maddelerin Avrupa yasalarının metinlerinde zorunlu olarak yer almasının sağlanması

*Kadın alanında çalışan ulusal kurumlar ve Avrupa kurumları çerçevesinde danışman statüsünde olan feminist dernekler, vakıflar ve tüzel kişilerin gerçek anlamda kadın çalışmalarında ve kadınların yaşadıkları sorunların ve eşitsizliklerin çözümünde toplumsal yardımcı olarak tanınmalarının sağlanması.

*Yasaların uygulandığı her ülkede tam eşitlik ilkesinin uygulanmasının sağlanması.

Yukarıda sayılan ve altı ayrı çalışma grubundan çıkan başlıklarından hareketle ortaya konacak olan kampanyalar eşitliğin ve sosyal hakların olduğu bir Avrupa için yapılan sosyal hareketler bütününü kapsayan mücadeleler adına yapılacaktır.

Kadınların mücadeleleri ve talep ettikleri haklar aynı zamanda liberal dünya düzenine karşı mücadeleleri de içermektedir.

Çünkü tüm bu mücadeleler erkeler gibi kadınların bütününü de kapsamaktadır.
Çünkü bu mücadelelerde kapitalist ve ataerkil kurumların temelini sorgulamaktadır.

Bugün bir araya gelen biz kadınlar tüm dünyadaki kadınların mücadelelerinde onların yanında olduğumuzu ve kadın dayanışmasını her zaman göstereceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz. (NM)

www.bianet.org Web sayfasından alınmıştır
Old 17-12-2003, 20:34   #59
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Hakemin Bakiresi Adlı Yazısı Nedeni İle E.Toroğlu Kınandı.

DMG Yayın Konseyi Toroğlu'nu ''Hakemin Bakiresi'' yazısı nedeniyle
kınadı


Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi, ''Hakemin Bakiresi'' yazısı nedeniyle Hürriyet spor yazarı Erman Toroğlu'nı kınadı.

DMG Yayın Konseyi'nden yapılan açıklamada, Konsey'in Hürriyet Kadın Grubu'nun başvurusu üzerine 12 Aralık 2003 tarihinde toplandığı belirtildi.
Konsey, Erman Toroğlu'nun 24 Ekim 2003 tarihli, ''Hakemin Bakiresi'' başlıklı yazındaki bazı ifadelerin, DMG yayın ilkelerinin 5. (Yayınlarda hiç kimse ırkı, cinsiyeti, sosyal düzeyi veya ilişkisi, dini inançları, fiziki kusurları veya yaşı nedeniyle aşağılanamaz ve kınamamaz) ve 6. (Düşünce vicdan ve ifade özgürlüğünü sınırlayıcı; genel ahlak anlayışını, aile kurumunun temel
dayanaklarını sarsıcı yayın yapılamaz) maddelerine aykırı olduğunu tespit etti ve yazarın kınanmasına karar verdi. Konsey, bu konuyla ilgili olarak Spor Servisi'nin de yazı değerlendirmelerinde daha dikkatli olması gerektiği kanısına
vardı.
Old 19-12-2003, 00:04   #60
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Zincirleme Şiddet !!!

İzmir Barosu'nun araştırmasına göre Türkiye'de çocuk anne-babasından, kadın kocasından, erkek ise askerde şiddet görüyor. Ankete katılanların yarısından çoğu bizzat şiddet uyguluyor.



İzmir Barosu için yapılan 'işkence ve şiddet' araştırmasına göre kadın evde, erkek askerde, halksa polis karakollarında işkence ve şiddete maruz kalıyor.



Katılımcıların yüzde 92'sine göre Türkiye'de işkence var. Gelir düzeyi düştükçe şiddet görme oranı yükselirken kadına yönelik şiddette sağcı-solcunun farkı yok.



İzmir Barosu'nun AB desteğiyle hazırladığı 'İşkencenin Önlenmesinde Hukukçuların Rolü' projesi çerçevesinde, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Sosyal Psikoloji Anabilim Dalı'ndan Doç. Dr. Melek Göregenli' 'Şiddet, kötü muamele ve işkenceye yönelik deneyimler, tutum ve değerlendirmeler' başlıklı bir çalışma hazırladı.



Araştırma için İzmir kent merkezinde dokuz ilçe ve 36 semtte 18-55 yaş üstü ve her eğitim grubundan yüzde 57'si evli, 537'si erkek, 496'sı kadın 1033 katılımcıyla yüz yüze görüşüldü. Araştırmanın sonuçları şöyle:



'İşkence budur'

Şiddet ve işkence nedir sorusuna, 'Her türlü sözel-fiziksel şiddettir' ve 'dayak, sopa, darp, dövmek, sövmek, elini kolunu bağlamak, elektrik vermek, hakaret, ağır söz, vurma, çarpma, küfür, bağırıp çağırmak, coplanmak, filistin askısı, tecavüz, şişelere oturtmak, tırnak çekme' yanıtları verildi.



10 kişiden 4'ü mağdur

Katılımcıların yüzde 40'ı şiddete maruz kaldığını söyledi. Şiddete uğrayan 413 kişinin yüzde 38'i siyasi, yüzde 25'i adli nedenlerle suçlandığını, yüzde 37'si de aile içi şiddete maruz kaldığını söyledi. Yüzde 88'lik bir oran fiziksel, kalanı sözel işkence ve şiddetle karşılaştığını belirtti.



Kadınların yüzde 22.2'si, erkeklerin yüzde 1.9'u eş şiddetine maruz kaldığını açıkladı.



Sizi kim hırpalıyor?

Fiziksel ve sözel işkenceyi kimlerin yaptığıyla sorusuna da, annelerin yüzde 41.7 sözel, yüzde 25.4 fiziksel; babaların yüzde 38.3 sözel, yüzde 28.5 fiziksel; öğretmen ve müdürlerin yüzde 31.5 sözel, yüzde 32.5 fiziksel; polisin yüzde 18.7 sözel, yüzde 14.9 fiziksel; askerin yüzde 16.4 sözel, yüzde 17.6 fiziksel; eşlerin yüzde 20.2 sözel, yüzde 10.2 fiziksel şiddet uyguladığı yanıtı verildi. Kendilerini solda gören katılımcılar polisten, sağda tanımlayanlar babalarından ve askerlikte üstlerinden şiddet gördüklerini söyledi.



İşkence var: Yüzde 92

Katılımcıların yüzde 92'sine göre Türkiye'de işkence var. Katılımcıların yüzde 74'ü karakolda, yüzde 32'si askeriyede, yüzde 29'u evde, yüzde 16'sı okulda, yüzde 12'si sokakta, yüzde 11'i de zabıta merkezlerinde işkence ve şiddet uygulandığını söyledi. İşkencenin önlenemeyeceğini düşünenlerin oranı ise yüzde 11.5'ti.



Tepki yok: Yüzde 85

İşkence ve şiddete maruz kalanların ortalama yüzde 85'inin sözel ya da fiziksel hiçbir tepkide bulunmadığı belirlendi. Askerde uygulanan sözel ve fiziksel şiddete karşı hiçbir şey yapmama oranı yüzde 95, polise karşı bir şey yapmama oranı ise yüzde 92'ydi.



Katılımcıların yüzde 58.4'ü bizzat şiddet kullandığını belirtti. Kadınlar çocuklarına, erkekler eşlerine, astlarına, kavgada hasımlarına şiddet uyguladı. Aile içi şiddette hem sağcı hem de solcu kocaların şiddet uyguladığı görüldü.



'Şiddetsiz itiraf olmaz'

Araştırmanın çarpıcı sonuçlarından biri de, katılımcıların yüzde 45'inin işkence ve şiddet olmasa kimsenin suçunu itiraf etmeyeceğine inanması oldu. Bu fikre katılmayanların oranı yüzde 23'te kaldı. Kesin karar veremeyenlerin oranı ise yüzde 22'ydi.



AB ne yapar ki?

Avrupa Birliği'ne girildiğinde işkence ve şiddetin ortadan kalkacağına inananların oranı ise sadece yüzde 17'i oldu. Katılımcıların yüzde 61'i bu fikre inanmazken yüzde 22'si kararsızdı.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kadın Haberleri 2004 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 108 21-12-2006 20:50
Kadın Haberleri 2005 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 19-11-2006 16:22
En Az Ücret Çizelgesi 01.01.2003-30.06.2003 DÖNEMİ Av.Habibe YILMAZ KAYAR Adliye Duvarı 0 07-02-2003 20:40
Kadın Haberleri 2002 Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 11 11-12-2002 22:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10484910 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.