Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Ruh İkizi Mi? Ruh Sekizi Mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 18-04-2004, 20:54   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ruh İkizi Mi? Ruh Sekizi Mi?

Merhaba,

Başlık bir gazete köşeyazısından kalmış aklımda.İlginç bir soruydu?

Sonsuza Uzanan Köpru kitabında Richard BACH bu soruya: "Evet,Ruh İkizi" diye yanıtlar veriyor.İnsanın bütün çabasının ruh ikizi ile karşılaşmak ve onu bulduğunu bilmek ,farkında olmak olduğunu söylerken hayat her gün aşklarını noktalayan ve yeni aşklara yolculuklara çıkan insanların öykülerini sunuyor bize.

Ne dersiniz?

Ruh ikizi bir düş mü?
Old 19-04-2004, 10:38   #2
nursel citil

 
Varsayılan

Ruh ikizi bence düş. Aşk kavramı da bana göre düş dünyasında yaşanan bir duygu.
Aşk kavramının düş dünyasındaki yeri çocukluk devresinde başlamaktadır. Kız çocuklarına pamuk prenses,kül kedisi vb. masallar anlatılır. Masallarda ve daha sonra sinemalarda anlatılan aşklar evlenmişler ve hep mutlu yaşamışlar, yani mutlu sonla bitmektedir. Erkek çocuklarına genellikle pinokyo, kel oğlan masalları anlatılır Kel oğlan zekası ve uyanıklığı sayesinde padişahın ya da kralın kızını alır.Bu da masaldır.
Gerçek hayatta aşk tek başınayken güzel, çünkü kişi özgürce duygularını hisseder ve bu insana mutluluk verir. Oysa bunu aşık olduğu kişi ile birlikte olduğunda hissedemez. Çünkü aşıkların birbirlerinden beklentileri vardır. Herkes bencilce karşısındakinden kendisini mutlu etmesini bekler. Beklentilerine cevap verilmeyince öfkelenmeye başlar. Karşılıklı olarak birbirlerini kırmaya başlarlar ve kısır döngü başlamıştır ve karşılıklı olarak birbirini yıpratma nedeni ile aşkın sonu gelir. Aşık sevdiğini unutmaya çalışır, kimseyi sevmemeye kararlıdır. Ama doğası gereği yine kendini bir aşkın içinde bulur. Önceki aşkında yaptığını düşündüğü hataları yapmamaya çalışır kaybetmemek için uğraşır, ancak sonuç yine aynıdır, karşılıklı yıpranma nedeni ile aşk sona ermiştir. Bu kişi ölünceye kadar böyle devam eder durur. Bence masalları değiştirmek gerek.İnsan gerçek hayatta bazen düşlerini gerçekleştirmeye çalışmak hatasına düşebiliyor. Sonuç hüsran, düş kırıklığı,depresyon....
Bence mutlu son yok hayat boyu didişme var.
Old 19-04-2004, 18:57   #3
Merhaba

 
Varsayılan

Ruh ikizimiz olabilirdi, eğer ruhumuzu gerilerde bırakmasaydık…

Sayın hykayar’ın yazısını okuyunca, site lokalinde, 27-09-2003 tarihinde sayın Şenay’ ın “Ruhumuz Geride kaldı” başlıklı yazısını anımsadım ve dönüp, sayın bir dost’un yanıtıyla beraber bir kez daha okudum.

Ruh ikizimizi bulduğumuzda, ruhumuzu gerilerde bırakmamayı hangimiz başarabiliyoruz.


Merhaba.
Old 19-04-2004, 19:11   #4
şenay

 
Varsayılan

Sayın merhaba,

Ruh ikizinizi bulduğunuz an, bir noktada kendi ruhunuzuda buluyorsunuz. Onun sadece size ayna tutması gerekiyor...

Saygılarımla
Old 20-04-2004, 18:55   #5
Merhaba

 
Varsayılan

Sayın Şenay,

Yazdıklarınızın, duygularda yaratılan ve sözcüklerle ifade edilen bir düş olduğunu düşünüyorum.Çünkü duygumuzun istediği bu, ve ne kadar yaşam gerçeğinde bunun olanaklı olmadığını bilsek te, bunu kabullenmek, bir yarımızı yok edeceği için, bu düşte kalmayı seçiyoruz.
İnsan gerçeğini kavrayabilmemiz için, ne kendi iç dünyamıza yaptığımız yolculukların, ne de bunca yıl yaşadıklarımızdan özümsediklerimizin yeterli olmadığını düşünüyorum.

Bu noktada bilimin (*) insana dair, özellikle de içgüdüsel davranışlarımızla ilgili tespitlerine bakmak, ve belki de bu tespitleri olduğu gibi kabul etmek en doğrusu. Yine de kendi şeçimimizle, bu tespitlerin, yaşam alanında sahiplendiğimiz ve savunduğumuz değerlerle ters düşenlerini kendimizde yok etmemiz , ya da en azından o çaba içinde olmamız mümkün.Ama bu, on gün açlıktan sonra önümüze konan nefis bir yemeği reddetmeye benzer ki, haz veren bir takım içsel tatminlerin yok edilmesi pahasına, bunu yapabilmeyi seçmek kimin işidir bilmiyorum.
(Bilindiği gibi, dinle bağlantısını tamamen devre dışı bırakıyorum, Mevlâna felsefesi, temelde bu öğreti üzerine kuruludur.)

Konu dışına taşmış gibi görünüyor, ama bağlamak istiyorum.
İnsanın, hayvansı atalarından genler yoluya aldığı ve davranışlarının bir çoğunda halâ etken olan içgüdüsel davranışlarından özellikle ikisinin, insan ilişkilerindeki düzgün sürekliliğin en büyük engeli olduğunu düşünüyorum. Hakim olma ve kontrol etme içgüdüsü ve vermekten ziyade fazlasıyla alma içgüdüsü.

Yemek yemek, su içmek, üşüyünce ısınmak, sıcaktan bunalınca serinlemek vb. fiziksel gerekesinimlerin karşılanması, beraberinde doğal bir tatmin duygusunu yaşatır insana. Fakat insan ilişkilerinde, kişisel tatminler adına, olabildiğince kendini gerçekleştirmek tutumu hakimdir.Hatta bu tutum bazen, karşı tarafın düşünsel ve duygusal varlığı yok sayılarak sürdürülür.O an kılıçlar çekilmiştir sanki ve iç güdünün dayattığı tek şey, o tatminler adına mutlaka zaferdir. İşte bu, hayvansı atalarımızın, her ne olursa olsun bir avı yakalamak, onu öldürmek ve sonrasında duydukları ilkel hazla özdeş bir durumdur.

İnsan ilişkileri, fiziksel olanları bir yana bırakırsak, aynı zamanda düşünsel ve duygusal bir alışverişi de içerir.Burada da temel davranış şeklimiz olabildiğince almaktır.Dinlenilmek ve anlaşılmak ve kabul görmek isteğimizle kıyaslandığında, dinlemek, anlamak ve kabul etmek isteğimiz hiçbir zaman dengede değil. Burada ağırlığı hep kendimizden yana koyuyoruz.

Aslında, belki çok keskin bir ifade olacak, içimizde hissettiğimiz ve sözcüklerle adlandıramadığımız boşluklarda var olan ve bizi ruh ikizimizi, ya da sekizimizi aramaya ve bulmaya zorlayan temel dürtü işte bu tatminsizliktir, ve bulduğumuzda da yaptığımız, uğruna her şeyimizi veririz görüntüsüyle, aslında yalnızca kendi iç boşluklarımızı doldurmaktır.

İnsanın evrimi devam edecek ve milyonlarca yıl sonra, eğer bu genler yok olursa, kimbilir, belki o zaman bizim düş olarak gördüklerimiz gerçek olacak.Ve o milyonlarca yıllık zaman eşelinde, içi boş bir parantezlik yaşam sürecimizde biz, sözüm ona kendimizi gerçekleştirmek adına birbirimizle didişerek ve güneşi gerçekten gördüğümüzü sanarak hiç olup gideceğiz.

Saygılarımla.

Merhaba.

(*) Modern İnsanın Kökeni- Roger Lewin-Tübitak yayını
The Human Body-National Geographic, İnsanın evrimi belgeseli
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04663897 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.