Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Avukatın savunma dilekçesinde başka bir avukata yalancı demesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-06-2008, 20:41   #1
sailor1981

 
Varsayılan Avukatın savunma dilekçesinde başka bir avukata yalancı demesi

Müşteki vekili olarak savcılığa şikayette bulunduğum bir soruşturma dosyasına şüpheli vekili savunma tarzında bir dilekçe yazmış ve bu dilekçede tarafıma "mülşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur". diyerek hakerette bulunmuştur. Bu şekilde bir cümleye karşı bir avukat olarak neler yapabilirim.Lütfen duyarlı meslektaşlarım yol göstersin.saygılar
Old 03-06-2008, 21:30   #2
KAANKAL

 
Varsayılan

Açıkcası bende dilekçelerimde karşı tarafın iddialarının gerçek veya hakikat dışı olduğunu yazıyorum. Yalan veya ifitira kelimesini kullanmadım ama benim ifadeleriminde mefhumu muhalifi aynı anlama gelmektedir. Bu yüzden ben suç unsuru olduğunu düşünmüyorum. Cevap veya savunma dilekçesinde sizin beyanlarınızı kabul etmesi düşünülemez, bir şekilde gerçek dışı veya ifitira diyerek sizin iddialarınızı kabul etmemesi bence doğal. Başlığın aksine, sizin şahsınıza yalancı dememiştir.Ama şahsınıza olduğunu düşünüyorsanız elbette şikayet hakkınız vardır.
Old 03-06-2008, 21:38   #3
yeditepelişehir

 
Varsayılan

'Müşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur.' şeklinde bir cümle yerine 'müşteki vekilinin şikayet dilekçesinde belirtmiş olduğu hususlar gerçek dışıdır veye söylendiği gibi olmamıştır.' şeklinde bir cümleye savunma dilekçesinde yer verilseydi hakaret suçu oluşmazdı.Fakat bir meslektaşının yazdığı dilekçeyi yalan ve iftiralarla doludur diye nitelemek kanaatimce müşteki vekili yalancıdır iftira atıyor demekle aynı anlama gelmektedir ve hakaret suçunu oluşturmaktadır. Savunma yapmaktan hatta savunma esnasında mazur görülebilecek had aşımından öteye geçilmiş ve şeref ve mesleki saygınlığı rencide edecek ifadeler kullanılmıştır. Fiilen avukatlık yapmıyorum şu an ve sanırım neler yapabileceğinizden ziyade ben ne düşündüğümü yazmış oldum.Umarım tecrübeli ve duyarlı meslektaşlar size yardımcı olabilir.
Old 03-06-2008, 22:30   #4
halilerdemir

 
Varsayılan savunma sınırı

şikayet dilekçesinde yazılan yalan ve iftiraralarla doludur açıkcası savunma sınırının aşılması şeklinde düşünülebilir ama şahsınıza hitaben yazılmış olduğunu düşünmüyorum.bağlı olduğunuz baroya meslek kurallarının ihlalinden dolayı şikayet edebilirsiniz.Karşı tarafın vekilini şikayet etmeden önce baroya, dava açtığınıza veya şikayette bulunduğunuza ilişkin bilgi vermeyi de unutmayın.
Old 04-06-2008, 00:53   #5
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Avukatın savunma dilekçesinde başka bir avukata yalancı demesi

Ben de savunma dokunulmazlığı sınırının aşıldığını, hakaret suçunun unsurlarından olan aşağılama unsurunun gerçekleştiğini düşünüyorum.

Ayrıca ifade biçiminin meslek kurallarına da aykırı olduğunu düşünüyorum.

Saygılar.
Old 04-06-2008, 01:12   #6
Protesto

 
Varsayılan

"Avukat yazarken de, konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır. Mesleki çalışmasında avukat hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan kaçınmalıdır."
Syg.
Old 04-06-2008, 08:39   #7
Av.Nilay TOPRAK

 
Varsayılan

"Müşteki vekilinin " değil de , "müştekinin " ibaresini kullanılsaydı,kanımca biraz daha kibar olurdu.
Old 04-06-2008, 11:08   #8
askeplion

 
Varsayılan

sayın meslektaşımız cümleyi doğru yazmış ise yani " mülşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur." beyanı doğrudan avukata yönelik bir ifade içermemektedir. avukatın müvekkilinden aldığı bilgi ve talimatlar doğrultusunda hareket ettiği hususu gözardı edilmeden yorumlar yapılmaktadır.
savunma dokunulmazlığı kapsamında ve doğrudan vekili hedef alan bir beyan olmadığı için en ufak bir suç unsuru taşımamaktadır. saygılarımla
Old 04-06-2008, 12:02   #9
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Değerli Meslektaşlarım,
Konuyu savunma dokunulmazlığı ve Avukatlık meslek kuralları çerçevesinde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
5237 sayılı TCM m. 128
Yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
Madde gerekçesi ise şu şekildedir:
Somut uyuşmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aşan hakareti mutazammın yazı ve sözlerin iddia ve savunma hakkı kapsa¬mında mütalâa edilmesi mümkün değildir. Ancak, bu ifadelerin kullanılma¬sına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü, bu gibi durumlarda iddia ve savun¬manın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aşılmaktadır. Aslında öfke ve gazap hâli, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir faktördür ve bu durum, kişinin işlediği hakaret suçu dolayısıyla kusurunun tespiti bağlamında değerlendirilmelidir.
Madde metni ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde bir avukatın meslektaşı hakkında bu türden bir ifade kullanması savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemeyecektir. Zira, "müşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur" tarzı bir ifadenin, somut olayla bağlantılı olduğu, gerçek vakıalara dayandığı düşünülemez. Kaldı ki; avukat, savunmayı ruhsat sahibi kimliğ ile icra etmektedir. Savunmasındaki isnatları ve sonuçlarını, sıradan insanlardan daha ayrıntılı ve özenli tartabilmelidir. Tüm bu nedenlerle sayın sailor1981'in, suç duyurusundan ziyade öncelikle Baro'ya şikayet hakkı olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla.
Old 04-06-2008, 13:15   #10
ezgi48

 
Varsayılan Küçük bir yanıt

Ben,kesinlike,şahsınızın hedef alındığına inanmıyorum,ifade ediliş şekli mesleki olarak da uygun olmasa da bence,bizler bu mesleği icra eden insanlar olarak,müvekkiller yolcu biz hancı misali,şekle değil esasa ve niyete bakmalıyız diye düşünüyorum,iyi çalışmalar dileklerimle
Old 04-06-2008, 13:51   #11
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Meslektaşlarımız, birbirini üzmek, kırmak yahut kızdırmak ve yine mukabil biçimde şikayet etmek, dava etmek yerine birbirlerine daha saygılı davranmayı tercih etseler, umuyorum ki herşey daha güzel olacaktır.

Hemen her ortamda diğer tarafın avukatını şikayet etmek, cezalandırmak gibi anormal bir istekle karşılaşmak hakikaten üzücüdür.

Sayın meslektaşım,

Davada diğer tarafı temsil eden meslektaşımıza telefon açıp sorsanız daha uygun olmaz mı? Belki de kastını aşan bir ifade kullanmıştır. Telafi eder, belki sizden özür diler olay kapanır.

Hayır ısrar ederse şikayet etmenize mani zaten yok...

Lütfen birbirimize daha saygılı olmak için çaba sarfedelim.
Old 04-06-2008, 14:06   #12
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Saim
Sayın meslektaşım,

Davada diğer tarafı temsil eden meslektaşımıza telefon açıp sorsanız daha uygun olmaz mı? Belki de kastını aşan bir ifade kullanmıştır. Telafi eder, belki sizden özür diler olay kapanır.


Dava dilekçesinde müvekkilden bahisle " bimekan takımından olup, teminatsız tedbir kararı verilmesini talep ediyoruz." diyen meslektaşımıza, duruşma çıkışında kelimenin anlamını bilip bilmediğini sorduğumuzda; "15-16 yıllık avukat olduğunu, uluslararası firmaların, holdinglerin avukatı olduğunu bu davanın onun için çok önemsiz olduğunu" söyledi. Biz de müvekkile "serseri" diyemeyeceğini, bunun hakaret olduğunu; eğer hala ısrar ederse kelimenin hakaret olup olmadığını savcılık ve baro kanalıyla öğrenebileceğimizi söyledik. Neyse ki ikna oldu da uzamadan hallettik.

Kısaca önerinize katılıyorum. Ancak, meslektaşımızın verilecek cevaplara da hazır olmasını öneriyorum.

Saygılarımla
Old 04-06-2008, 14:34   #14
ISIL YILMAZ

 
Varsayılan

Bu tür durumlarda HUMK m.78'deki ifadeyi pek sever, pek anarım : "münasebetsiz evrak"

Saygılar.
Old 04-06-2008, 14:54   #15
sailor1981

 
Varsayılan

Dün sinirden farketmemişim dilekçede daha neler var....
1- Müşteki vekili yakın zamanda yeni suçlar uydurabilir.
2- "Müşteki ve vekili şüpheliyi defalarca arayıp şikayetimizden vazgeçmek için para istiyor" şeklinde gerçek dışı cümleler var....şikayet ettiğim şahıs tanımadığım gibi asla telde konuşmadım...
Dava açmayı düşünüyorum...destekler ve paylaşımlar için minnettarım....
Old 04-06-2008, 15:10   #16
Noyan Yiğit

 
Varsayılan

Bugün duruşma beklerken bizden 7-8 yaş büyük,meslekte en az 33-35 senelik iki avukat ağbeyimizin karşılıklı olduğu duruşmaya tanık oldum. İkisi de birbirlerine ağır şeyler söylediler, ben ve duruşma bekliyen diğer meslektaşlarım utandık. Bu meslekte bu kadar ömür tüketmiş ağbeylerimizin daha yumuşak, daha esnek olması gerekir diye düşündüm.Yeni meslektaşlara çok kötü bir örnekti. Hakim de dayanamadı sonunda "arkadaşlar duruşmada asil gibi değil, vekil gibi hareket edelim lütfen,birbirinize bu kadar sert konuşmayın" diye uyarmak zorunda hissetti kendisini. Neyi paylaşamıyoruz anlamadım. Ben dilekçelerimde müvekkilin söylediği bazen ağır kaçaçağını düşündüğüm kelimeler,beyanlar olduğu zaman ve bunları yazmak durumunda olduğumu düşündüğüm zaman "müvekkilimin beyanlarına göre" diyorum.Karşı tarafı şahsen hedef ve muhatap almamaya özen gösteriyorum.Ancak bu örnekte de gördüğümüz gibi meslektaşlarımız bazen çok ağır sözler söyleyip, yazıyorlar.İnsan üzülüyor doğrusu. Burada kantarın topuzu hayli kaçmış gibi gözüküyor. Şikayet etseniz de haksız sayılmazsınız.Saygılarımla.
Old 04-06-2008, 16:16   #17
askeplion

 
Varsayılan

sayın sailor,
ilk yazdığınız mesajda avukatın aleyhine suç unsuru olmadığını ısrarla söylemek istiyorum. kaldı ki suç olduğu düşünülse bile müvekkilinizin şikayet hakkı vardır. cümleleri tekrar tekrar okudum. ya ben anlamakta zorluk çekiyorum yada herkes üstünkörü bakıyor olaya.
ancaaaak , son yazdığınız mesajdaki "Müşteki vekili yakın zamanda yeni suçlar uydurabilir." ibaresi doğrudan vekili hedef alan bir cümledir. bizler bir bütün olarak dilekçeyi okumadığımız için verdiğiniz bilgiler doğrultusunda kanaatimizi belirtmekteyiz. ki bu açıdan bakıldığında her iki cümle arasındaki fark daha rahatlıkla anlaşılabilir.
iyi çalışmalar.
Old 04-06-2008, 16:53   #18
Av.bozkara

 
Varsayılan

Sayın Saim' e katılıyorum. Meslektaşlarımız arasında sorunlarımız ve çözümleri noktasında birlik ve beraberlik olmalı. Böylesi bir olayı şikayet yerine meslektaşımızla görüşüp uslubunun doğru olmadığı yönündeki fikrinizi beyan etseniz daha uygun olur diye düşünüyorum. Ancak bu beyana rağmen meslektaş uygunsuz uslubunu değiştirmiyor ve vekil olarak yaptığı savunmayı şahsileştiriyorsa baroya şikayet edilmesi doğru olur diye düşünüyorum.
Old 04-06-2008, 17:18   #19
KAANKAL

 
Varsayılan

Bir meslektaşım , bir alacaktan dolayı müvekkileme 49 örnek ödeme emrinin aynısını düzenlerek imzalamış ve ihtar niteliğinde göndermiş. Elbetteki 49 örnek ödeme emri içeriğindeki kanuni yaptırımları ihtar etme yetkisi ancak icra müdürüne aittir. Bu durumu müvekkilime izah ettim illa şikayet edelim dedi. Bende, meslektaşımın bunu kasten yapmadığı veya mesleğe yeni başladığını düşünerek şikayet etmedim. Ama meslektaşımı da yaptığının yanlış olduğunu söyleyerek konuyu kapattım.
Old 04-06-2008, 18:26   #20
av.mansur

 
Varsayılan

bence sorunu iletişim kurarak çözmek en doğrusu...dilekçe yazarken o anki psikoljik durum ya da dilekçeyi yetiştirme endişe ve zaman darlığı içinde oluşabilecek hatalar bunlar...alıngan olmakta haklı olunabilir...fakat tez elden şikayet doğru olmayabilir...(not:kelimeler özenle seçilmemiştir)
esenlikler
Old 04-06-2008, 22:20   #21
Av.Bektaş Salim Topbaş

 
Varsayılan kelimelerin anlamı

-şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur- ile -sikayet dilekçeci gerçek dışı ve suç isnadıyla doludur- cümlesi aynı anlama geliyorsa (bence aynı anlama geliyor) meslektaşı şikayet edecek bir durum yoktur.
üstelik sanığın yada şikayet edilenin gerçeği söylemek gibi bir yükümlülüğü de yoktur.
fakat diğer cümle -müşteki vekili yakın zamanda yeni suçlar uydurabilir- cümlesinde vekili hedef alan bir aşağılama sözkonusudur.yani müşteki vekili suç uyduran birisi olarak itham ediliyor.
Olaylara biraz da avukat lehine bakma taraftarıyım ve sayın Saim 'in dediği gibi her şeyi şikayet konusu yapmaya karşıyım.milletvekillerinin yasama dokunulmazlığı kadar geniş olmasa da savunma dokunulmazlığında da bir serbesti olmalıdır.
Old 04-06-2008, 23:32   #22
umutlaw

 
Varsayılan

Sayin Meslektaslarim,
Kanaatimce asil olan davanin seyri ve nihai karardir bir dava suresince mutlaka meslektaslarin karsilikli yazismalari ve bu yazismalarinda degisik ifadeler olabilecektir nitekim bunlari sabirla ve kesin hukuki kanitlarla cevaplamak en mantikli yol olacaktir.

Almanyada dava suresince Hukukcular arasinda gunlerce yazismalar yasanmaktadir ve bir cok soz sarf edilmektedir nitekim tum saygi kurallari cercevesinde bazen insanin sinirli haliyle yazdigi bir cevap yazisinda istenmeden sozler sarf edilir bu sozlerin esas olamayacagi ve asil olan kararin kimin hakli oldugunu belirtilmesi olacagi ve herkesin dusuncesini saygiyla kabul ederek benimsemek gerektigi dusuncesindeyim. Saygilarimla
Old 05-06-2008, 00:46   #23
Av. Muzaffer ERDOĞAN

 
Varsayılan Avukatın savunma dilekçesinde başka bir avukata yalancı demesi

Sn askeplion'dan alıntı
Alıntı:
sayın meslektaşımız cümleyi doğru yazmış ise yani " mülşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur." beyanı doğrudan avukata yönelik bir ifade içermemektedir. avukatın müvekkilinden aldığı bilgi ve talimatlar doğrultusunda hareket ettiği hususu gözardı edilmeden yorumlar yapılmaktadır.
savunma dokunulmazlığı kapsamında ve doğrudan vekili hedef alan bir beyan olmadığı için en ufak bir suç unsuru taşımamaktadır. saygılarımla

Bu tartışma daha önce de geçmişti.

Bir avukat olarak, müvekkilinizin, size, birisine küfreden ifadeler kullanmasını isteyen dilekçe yazmanızı isterse yazacak mısınız?

O dilekçenin altındaki imza müvekkilinizin mi sizin mi?

Müvekkilim böyle istedi ben de böyle yazdım derseniz sizin işleviniz ne olacaktır?

Bence yanlış bir bakış açısı.

Biz küfür veya intikam aracı olan insanlar değiliz. Biz hukuki yardımda bulunan ve bulunmak zorunda olan insanlarız. Bu çerçevede müvekkilimizin öfkesi veya intikam duygusu bizden uzak olmalıdır. Biz etki altında kalmadan hukuki yardım çerçevesinde işlerimizi yapmalıyız.

Öte yandan sayın Saim'e katılıyorum. Şikayet hak olsa da çözüm olmayabilir. Ben de şikayet yanlısı değilim. Ama insanların avukatlık kimliğine sığınarak sorumsuz davranabileceği şeklindeki bir düşünceye de katılmıyorum.

Takdir sizindir.

Saygılar.
Old 05-06-2008, 12:32   #24
Admin

 
Varsayılan

Sayın protesto'nun alıntı yaptığı meslek kuralında belirtildiği gibi bir avukat ifadelerini dikkatle ve olgunlukla seçmek zorundadır, özellikle de meslektaşlarına atıf yaparken.

"Müşteki vekili yakın zamanda yeni suçlar uydurabilir" ve "Müşteki ve vekili şüpheliyi defalarca arayıp şikayetimizden vazgeçmek için para istiyor" cümleleri size alenen hakarettir ve savunma sınırı içinde değerlendirilemez.

Ayrıca bence "mülşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur." şeklinde bir ifade de yukarıdakiler kadar aleni hakaret olmasa dahi, kesinlikle saygısız bir ifadedir ve bir avukatın kaleminden çıkmamalı, bir avukatın imzasını taşımamalıdır.

Ben şahsen bu konudaki yasal mücadelenizi destekliyor ve alkışlıyorum. Bu meslektaşımızın en azından Baroya şikayet edilmesi ve meslektaşlarına karşı kullandığı ifadeleri daha dikkatli seçmesi konusuna gerekli uyarı ve dersi alması gerektiğini düşünüyorum.

Konuyla ilgili olabilecek bir anı (ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı) için de aşağıdaki mesajı okumak isteyebilirsiniz:
http://www.turkhukuksitesi.com/showp...63&postcount=2
Old 05-06-2008, 12:51   #25
avukat erdoğan

 
Varsayılan

Benim bir dosyamda da karşı tarafın vekili yazdığım dava dilekçesinin ÇOK KOMİK VE GÜLÜNÇ olduğunu beyan etmiş.Bunun da hukuk dışı ve bir hukukçuya yakışmayacak ibare olduğunu düşünmüştüm herhalde yukarıda söylenenler benim için de geçerli olabilir?
Old 05-06-2008, 17:41   #26
Gemici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sailor1981
"mülşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur".


Alıntı:
Yazan sailor1981
Dün sinirden farketmemişim dilekçede daha neler var....
1- Müşteki vekili yakın zamanda yeni suçlar uydurabilir.
2- "Müşteki ve vekili şüpheliyi defalarca arayıp şikayetimizden vazgeçmek için para istiyor" şeklinde gerçek dışı cümleler var....şikayet ettiğim şahıs tanımadığım gibi asla telde konuşmadım...
Dava açmayı düşünüyorum...destekler ve paylaşımlar için minnettarım....

Yukarıya aldığım iki alıntı arasındak fark ikinci alıntıda doğrudan doğruya bir saldırının oluşu. Bu sebepten ikinci alıntı üzerinde durmak istemiyorum.

Gelelim ilk alıntıya. Ne var bu alıntıda?
Bu alıntıda neyin olup neyin olmadığını anlamak için, yalanın kısa bir tarifini yapmak gerekir. Nedir yalan peki?.

Yalan, söyleyenin doğru olmadığını bilerek veya doğru olmadığını tahmin ederek, sırf karşı taraftakini söylenenin doğruluğuna inandırmak için yaptığı beyandır. Birisine yalan söylüyorsun veya sen yalancısın dediğimiz zaman, sen söylediğinin doğru olmadığını bildiğin halde, doğru olduğunu iddia ediyorsun demiş oluruz. Yukarıdaki alıntıyı bu şekilde anladığımızda hakarettir. Birinci alıntı ile ikinci alıntıyı yanyana koyduğumuzda, bu beyanlarda bulunan kişi sırf Türkçe bilmediğinden böyle bir iafedede bulunmuş diyerek olayı geçiştiremeyiz. Ortada karşı tarafı, bilerek doğruları sapıtan, yalancı yerine koyan bir ifade var. O kişinin şahsına yönelik bir saldırı var.
İlk alıntıyı açıklamaya çalışan bazı katılımcılar bu alıntıyı şöyle anlamak istiyor gibime geliyor: 'Müşteki dilekçesi doğru değil, yanlışlarla dolu ve kırıcı'. Bu cümle ile "mülşteki vekilinin şikayet dilekçesi yalan ve iftiralarla doludur". cümlesi arasındaki fark birinci cümlede belirli bir ifadenin söz konusu oluşu ikincisinde ise o ifadeyi yapan kişinin şahsına yönelik bir saldırının söz konusu oluşu var. Yalanla doğru değil arasındaki fark, doğru değilde 'yanlış biliyorsun, tam olarak anlamamışsın, sana doğru anlatmamışlar ifadelerinin gizli olabileceği olasılığının var olabileceği, yalanda yok bu olasılıklar, çünkü yalan bilerek doğruyu söylememektir.

Bir meslekdaşına karşı bu tür saldırılarda bulunan kişiye karşı neler yapılır konusunda Sayın Admin'le aynı fikirdeyim.

Sayın avukat erdoğan,

Alıntı:...dava dilekçesinin ÇOK KOMİK VE GÜLÜNÇ olduğunu beyan etmiş.
Burada söz konusu olan dava dilekçesi, benim fikrime göre, dilekçenin komik olması ile dilekçeyi yazanın komikliği arasında bir fark var. Dilekçenin komik oluşu, dilekçenin bir özelliği, yalan ve iftira kelimeleri ise dilekçeyi yazanın şahsına yönelik saldırılar.

Saygılarımla
Old 05-06-2008, 18:59   #27
Adli Tip

 
Varsayılan

Ben dilekçelerim de genellikle "davacı/davalı taraf" ibaresini kullanıyorum.
Vekil, müvekkilinin söylediğini aktarmaktadır ama müvekkil de anlattıklarının dilekçeye nasıl aktardığını bilememektedir genelde.
Bir meslektaşın yazdığı dilekçeyi eleştiriyor durumuna düşmekten imtina ettiğimden, davadaki "tarafın" beyanının hukuki dayanağına ilişkin beyanda bulunmaya gayret ederim.

Örneklendiği gibi, "davacı/davalı vekilinin beyanı..." şeklinde ki beyanlara da mümkün mertebe sabır gösteriyorum.
Ancak bazı davaların gerçekten "asil" değil "avukat" tarafından açıldığını hissettiğim de, öğrendiğim de vakidir...
Old 05-06-2008, 22:19   #28
sailor1981

 
Varsayılan

Mesajlar ve destek için yazan herkese çok teşekkürler, sayın admin aynı görüşteyiz...Telefon dahi etmeyi yakıştıramadım.Avukatın yazdığı bir dilekçenin altına atttığı imzanın basit bir karalama olmadığı bır kez daha önem kazandı.saygılar...
Old 07-07-2008, 19:34   #29
üye15547

 
Varsayılan

avukatlık kanunu gereğince söz konusu avukatı barosuna şikayet edebilirsiniz.özellikle istanbul barosu bu tür davranışlara oldukça sert yanıt veriyor.biz staj eğitimdeyken meslektaşların meslek yasamız gereği dilekçelerinde eleştiri sınırlarını aşan ifadeleri kullanmaması gerektiğini öğrendik.hatta bunla iligli birde örnek dosya incelemiştik.
Old 08-07-2008, 13:30   #30
hukukcu1985

 
Varsayılan

Bu karar ve diğer incelediğim kararlarda gördüğüm kadarıyla bu sözleri hakaret olarak algılanabilir.Özellikle renklendirdiğim kısımın işinize yarayacağını umuyorum.İyi çalışmalar

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2007/4-224
Karar: 2007/228
Karar Tarihi: 02.05.2007
ÖZET: Dava, kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Kişilik hakları kişinin hür ve bağımsız varlığının önemli bir parçası olup; kişinin yaşadığı toplumda, ilişki kurduğu çevrede şerefi ve saygınlığını sarsacak, onu küçük düşürecek, yanlış tanıtacak, zora sokacak, düşmanca bir ortama itecek her türlü davranış kişilik haklarına saldırıdır ve bir davanın yürütülmesi sırasında yasaları uygulamakla yükümlü bir hakim için dayanaksız biçimde ortaya atılan <keyfi karar verme> iddiası da bu kapsamda olup, onun kişilik haklarına ağır bir saldırı, hatta hakaret niteliğindedir. Avukat sıfatını taşıyan davalı, dilekçelerinde hukuki iddia ve savunmalarda bulunmak yerine sarf ettiği, saldırı boyutuna varan bu sözlerin hukuki sonuçlarına katlanmalıdır.
(818 S. K. m. 49, 53) (2709 S. K. m. 158) (1602 S. K. m. 44, 45)
Taraflar aras
ındaki <manevi tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.07.2004 gün ve 2001/803-2004/408 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 01.12.2005 gün ve 2004/16634-2005/12994 sayılı ilamı ile ; (...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2 -Diğer temyiz itirazına gelince; davacı, avukat olan davalının Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına verdiği dilekçelerde kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Yerel mahkemece iki yazıda da davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu benimsenerek istemin bir bölümü hüküm altına alınmıştır.
Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Daire Başkanı, davalı ise askeri aracın devrilmesi nedeniyle yaralanan dava dışı bir kişinin avukatıdır. Yaralanan dava dışı kişinin vekili olarak davalı tarafından Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde tazminat davası açıldığı, 29.09.1999'da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesi tarafından; 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Yasası'nın 43. maddesi gereğince, önce idareye başvurulup ön karar alınması ya da zımni ret süresi geçtikten sonra dava açılabileceği, bu şart yerine getirilmediğinden aynı Yasa'nın 45/c maddesi gereğince dava dilekçesinin başvuru yeri olan Milli Savunma Bakanlığı'na tevdiine karar verildiği; 01.12.1999 gününde davalı tarafından Askeri Yüksek İdare Mahkemesine verilen dilekçe ile Milli Savunma Bakanlığı'nın cevap vermediği, 11.08.1999 günlü dilekçesi ile süresinde dava açıldığı kabul edilerek isteğinin karara bağlanmasını istediği; 18.10.2000'de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesinin. 11.08.1999 günlü dilekçenin görevli mercie tevdiine karar verildiğinden 1602 sayılı Yasası'nın 36/b maddesindeki şartları taşımayan (reddedilen dilekçe idareye başvuru olarak değerlendirildiğinden) 11.08.1999 günlü dilekçenin dava dilekçesi olarak kabul edilemeyeceği, 1602 sayılı Yasa'nın 45. maddesi gereğince 30 gün içinde dava açılmak şartı ile dilekçenin reddine karar verdiği; davalı tarafından verilen 13.11.2000 günlü yeni dava dilekçesinde. 1602 sayılı Yasa'nın 44 ve 45. maddelerine göre dilekçenin reddinin mümkün olmadığı, dilekçede <Ancak ülkemizde <Ananı kadı yapmış, derdini kime anlatacaksın> atasözü gereği, istediğiniz dilekçeyi yazıp gönderiyorum.> biçiminde değerlendirmede bulunulduğu; dayalı hakkında suç duyurusunda bulunulması nedeniyle başlatılan soruşturma aşamasında davalı tarafından Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesine verilen 09.08.2001 günlü dilekçede de <Devlet çökmüştür. Devlet çökmüştür diyenler bu devletin Başbakanları Süleyman ve Tansu dur. Devleti çökertenlerin de bunlar ve yakın çevreleri olduğu, yolsuzluk-soygunlarının ortaya çıkması ile görülmüştür. Devletin çöktüğü yerde hukukun bu çökmüşlüğün ve kokuşmuşluğun dışında kalacağı düşünülemez. AYİM 2. Dairesi hukuki bir karar vermemiş, keyfi bir karar vermiştir. Kimse kendi kusurundan yararlanarak hak arayamaz.> biçiminde nitelemelerde bulunulduğu; 09.08.2001 günlü dilekçede yer alan sözler nedeniyle davalı hakkında açılan ceza davası sonunda Kırıkkale Asliye Ceza Mahkemesince <mahkeme heyetine hakaret suçunu işlediğine dair delil bulunmadığı gibi mahkeme heyetini direk hedef almadığı, şikayetlerini dile getirdiği bu itibarla suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle> davalının beraatına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Olayın gelişim süreci ve davalının 09.08.2001 günlü dilekçesi tümü ile değerlendirildiğinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin uygulamalarının eleştirildiği, eleştirinin davacıya yönelik olmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı sonucuna varılmaktadır. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeden 09.08.2001 günlü dilekçe nedeniyle de manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Daire Başkanı, davalı ise bu mahkemede görülmekte olan davada davacı vekili sıfatıyla hareket eden avukattır.
Davacı hakim vekili, davacının görevli olduğu mahkemeye hitaben davalı avukat tarafından davacı vekili sıfatıyla verdiği 13.11.2000 tarihli dilekçede <
…ananı kadı yapmış, derdini kime anlatacaksın atasözü gereği istediğiniz dilekçeyi yazıp gönderiyorum> ifadelerine yer verilerek mahkeme başkan ve üyelerine ağır hakaret ettiğini, yine, hakkında bu dilekçe üzerine yapılan suç duyurusu üzerine de bu kez de Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesine verdiği 09.07.2001 gün ve 11.07.2001 havale tarihli dilekçeyle < ....devlet çökmüştür. Devlet çökmüştür diyenler bu devletin Başbakanları Süleyman Demirel ve Tansu Çiller'dir. Devleti çökertenler de bunlar ve yakın çevreleri olduğu, yolsuzluk-soygunlarının ortaya çıkması ile görülmüştür. Devletin çöktüğü yerde hukukun bu çökmüşlüğün ve kokuşmuşluğun dışında kalacağı düşünülemez. AYİM 2.Dairesi hukuki bir karar vermemiş, keyfi bir karar vermiştir. Kimse kendi kusurundan yararlanarak hak arayamaz> demek suretiyle de davacının başkanı olduğu mahkemeye ve başkan ve üyelerine ağır hakarette bulunduğunu, İfadeyle 5.000.000.000 TL manevi tazminat talepli asıl ve yine 5.000.000.000 TL manevi tazminat talepli birleşen davaları 24.10.2001 tarihinde açmış ve 2001/803 ve 2001/804 esas numarası ile açılan bu davalar Ankara Asliye 6.Hukuk Mahkemesinin 03.12.2001 gün ve 2001/803-677 sayılı kararıyla 2001/803 esas sayılı eldeki dosyada birleştirilmiştir.
Birleştirme kararından sonra deliller toplanmış; mahkemece 19.07.2004 tarihli kararla asıl dosyada davanın kısmen kabulü ile 2.500.000.000 TL manevi tazminatın 13.11.2000 tarihinden yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, birleşen dosyada açılan davanın da kısmen kabulü ile 2.000.000.000 TL tazminatın 11.07.2001 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine, fazla talebin reddine karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarını reddederek; birleşen davadaki talep yönünden hükmü yukarıda başlık bölümünde aynen yer alan gerekçelerle bozmuş; mahkemece asıl dava kesinleşmekle hüküm kurulmamış; bozmaya konu birleşen dava yönünden ise, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen davaya konu davalının 09.07.2001 gün ve 11.07.2001 havale tarihli dilekçesinde yer alan ve davaya konu edilen sözlerin ceza davasında verilen beraat kararı da gözetildiğinde davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği, noktasında toplanmaktadır.
Asıl davaya ilişkin hüküm ise buna ilişkin temyiz itirazları reddedilmiş olmakla kesinleşmiş; bozma ilamının bu bölümü de kapsadığı yönündeki davalı yan iddiası ise heyetçe yerinde görülmemiştir.
Davacı yanca kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği iddiasında bulunulan ve birleşen davaya konu edilen, davalı avukatın Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına verdiği 09.07.2001 gün ve 11.07.2001 havale tarihli dilekçesinde aynen;
< ... Devlet çökmüştür, Devlet çökmüştür diyenler bu Devletin Başbakanları Süleyman Demirel ve Tansu Çiller'dir. Devleti çökertenlerin de bunlar ve yakın çevreleri olduğu, yolsuzluk-soygunlarının ortaya çıkması ile görülmüştür. Devletin çöktüğü yerde hukukun bu çökmüşlüğün ve kokuşmuşluğun dışında kalacağı düşünülemez. AYIM 2.Dairesi hukuki bir karar vermemiş, keyfi bir karar vermiştir. Kimse kendi kusurundan yararlanarak hak arayamaz.>
İfadeleri yer almaktadır.
Bu dilekçe nedeniyle davalı avukat hakkında, <mahkeme heyetine hakaret suçundan> TCK. nun 268/3 madde yollamasıyla aynı maddenin 1.fıkrası gereğince cezalandırılması istemiyle Kırıkkale Asliye 2.Ceza Mahkemesine dava açılmış ve mahkemenin 18.03.2003 gün ve 2002/250-2003/107 sayılı kararıyla;
Sadece dilekçede yer alan <Devlet çökmüştür, Devlet çökmüştür diyenler bu Devletin Başbakanları Süleyman ve Tansu'dur. Devleti çökertenlerin de bunlar ve yakın çevreleri olduğu, yolsuzluk-soygunlarının ortaya çıkması ile görülmüştür. Devletin çöktüğü yerde hukukun bu çökmüşlüğün ve kokuşmuşluğun dışında kalacağı düşünülemez.> İfadeleri değerlendirmeye alınarak sonuçta,
<Sanığın atılı suçu işlediğine dair delil bulunmadığı gibi mahkeme heyetini direk hedef almadığı, şikâyetlerini dile getirdiği bu itibarla suçun unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından>
Gerekçesiyle, beraatına karar verilmiştir. Bu kararın kesinleşip kesinleşmediği dosyada belirgin değildir. Bozma ilamında da bu beraat kararı gerekçelerden birisini oluşturmaktadır.
Hemen burada ifade etmek gerekir ki, Ceza hukuku ve Medeni Hukuk arasındaki ilişki Borçlar Kanununun 53. maddesinde;
<Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.>
Şeklinde düzenlenmiş ve kural olarak bağımsızlık ilkesi benimsenmiştir. Madde bu yönüyle irdelendiğinde; Hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı değildir. Ancak; aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak yapılan maddi olgular ile bağlıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk hakiminin ceza mahkemesi kararındaki maddi olgularla bağlılığının ölçüsü; beraat kararında suçun sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin olarak delilleriyle tespit edilip edilmediği olmalıdır.
Yasadaki açık düzenleme, yerleşen yargısal uygulama ve bilimsel görüşler karşısında; Kusurun ve zarar miktarının takdiri hususundaki kararın, diğer söyleyişle fiilin işlendiği sabit olduğu halde kusurluluğa ya da kusursuzluğa ilişkin saptamanın tek başına Hukuk Hakimini bağlayacağını kabule olanak bulunmamaktadır.
Diğer yönüyle ispat hukuku açısından bakıldığında da; HUMK. 237,295 maddeleri ışığında beraat kararı konusu olduğu vakıanın mevcut olup olmadığını delillerle kesin biçimde tespit etmediği için hukuk mahkemesindeki tazminat davasında bu ceza kararının kesin hüküm ya da kesin delil olarak kabul edilemeyeceği de bir gerçektir.
Nitekim aynı ilkeler kararlı biçimde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.12.1975 gün ve 11 E., 406 K. ; 25.11.1983 gün ve 4-261E,1220 K.; 17.06.1998 gün ve 1998/19-523 E.-508 K.; 28.11.2001 gün ve 2001/11-1103 E.,1084 K.; 21.11.2001 gün ve 2001/4-955 E., 1073 K ; 06.02.2002 gün ve 2002/19-16 E.-47 K; 01.05.2002 gün ve 2002/10-345 E. 2002/342 K.; 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E. 108 K; 12.05.2004 gün ve 2004/4-290 E. 289 K; sayılı ilamlarına da açıklıkla kabul edilip, vurgulanmıştır.
Somut olaya bu yönüyle bakıldığında; davalı avukat hakkında verilen beraat kararında davalının dilekçesinde yer alan;
<AYİM 2. Dairesi hukuki bir karar vermemiş, keyfi bir karar vermiştir. Kimse kendi kusurundan yararlanarak hak arayamaz>
İfadelerinin yer almadığı görülmektedir. Ceza Mahkemesince bu iki cümlede yer alan ifadeler değerlendirme dışı bırakılmış ve sonuçta bir taraftan <suçun işlendiğine dair delil bulunmadığı> diğer taraftan da bu saptama ile çelişir biçimde delil değerlendirmesine girilerek <sanığın mahkeme heyetini direk hedef almadığı, şikâyetlerini dile getirdiği bu itibarla suçun unsurlarının oluşmadığı> gerekçesi ile beraat kararı verilmiştir.
Bu yönüyle ceza mahkemesi kararı yukarıda açıklanan ilkeler açısından irdelendiğinde; öncelikle davalının dilekçesinde yer alan ve eldeki davaya da konu teşkil eden ağırlıklı bölümün değerlendirme dışı bırakıldığı, dilekçenin kendisince verildiği davalının da kabulünde olmasına karşın delil bulunmadığı gerekçesinin dosya kapsamına uygun düşmediği, bununla çelişik biçimde mahkeme heyetinin direk hedef alınmadığı saptamasının da yine dilekçenin eksik değerlendirilmesi sonucu varılan bir kanaat olduğu açıkça görülmektedir.
Açıklanan olgular karşısında ceza mahkemesinin beraat kararının eldeki davada hukuk hakimini bağlayıcı nitelik taşıdığından söz edilemez.
Diğer taraftan, avukat olan davalı eldeki davaya konu 09.07.2001 gün ve 11.07.2001 havale tarihli dilekçeyi, davacının görevli olduğu mahkemeye hitaben düzenlediği ve hakaret içerdiği gerek ceza gerek hukuk mahkemesi kararlarıyla kesinleşen bir başka dilekçe nedeniyle hakkında açılan davada, savunma dilekçesi olarak vermiştir.
Yargı erkinin savunma kanadını oluşturan davalının bir hukukçu olarak savunma hakkının sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini ve kullanılma biçimini bilmesi beklenir. Gerek avukatlar gerekse hakimler yargı erkinin elemanları olarak kamusal görev ifa etmektedir. Görevlerinin ifası sırasında yasalara saygının öneminin bilincinde olması gereken konumdadırlar.
Hak arama ve savunma hakkının kutsallığı elbette tartışılmazdır. Ne var ki, bu hakkın kullanılmasının ölçüsü de yine yasalarla getirilmiştir.
Yeri gelmişken, burada üstün nitelikte özel yarar kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.
Üstün nitelikte özel yarar bir hukuka uygunluk nedeni olup, özellikle hak arama özgürlüğü ve savunma hakkı açısından önem taşımaktadır. Hak arama özgürlüğünü ya da savunma hakkını kullanan kişi, başkasının kişilik haklarını ihlal ederse, burada çatışan iki yararın varlığı gündeme gelir. Çatışan bu yararlardan birisine üstünlük tanımak gerektiğinde bir lehine diğeri aleyhine hukuka uygunluk nedeninin varlığı kabul edilebilecektir. Hak arama ve savunma hakkını kullanma amacının bulunduğu ve bu amacın sınırları içinde kalındığı sürece hukuka uygunluk nedeninin varlığından da söz edilebilir. Aksine savunma hakkını kullanma amacını aşar biçimde bir başkasını itham etmek hatta ona iftiralarda bulunmak, maksadı aşan ifadelerde bulunmak elbette hukuka uygunluk nedeninin kabulüne en önemli engeli oluşturacaktır. Savunma hakkı hak arama özgürlüğü gibi anayasal bir hak olup, bu hakkın tanınmasının amacı da kişinin kendisini yetkili merciler ve yargı organları önünde savunabilmesidir. Durum bu olunca da bu hak ancak bu amaç ve sınırlar içinde kullanıldığında hukuka uygunluk sebebi olabilir. Bu hakkın kullanıldığı görünümü altında başkalarının kişilik haklarının ihlali halinde amaç ve sınır aşıldığından elbette sorumluluk söz konusu olacaktır.
Ceza davasına savunma dilekçesi olarak verilen dilekçenin sanık konumundaki kişinin kendisine yönelik itham ve iddiaların gerçek dışılığını, bunların haklı olmadığını savunur mahiyette olmak yerine gereksiz cümle ve iddialarla karşı tarafın kişilik haklarına saldırı niteliğine bürünmüşse burada üstün nitelikte özel yarardan ve hukuka uygunluk nedeninin varlığından söz edilemeyecektir.
Davalı avukatın hakkında yürütülen cezai takip sırasında ceza mahkemesine verdiği 09.07.2001 gün ve 11.07.2001 havale tarihli savunma dilekçesi bu ilkeler ışığında ele alındığında; kendisine yönelik itham ve iddiaların gerçek dışılığını, bunların haklı olmadığını savunma kapsamından uzaklaşarak, gereksiz cümle ve iddialarla karşı tarafa yöneldiği, hatta kişilik haklarına saldırı teşkil edecek ifadeler kullandığı, görülmektedir.
Zira, dilekçede yer alan < ... Devlet çökmüştür, Devlet çökmüştür diyenler bu Devletin Başbakanları Süleyman Demirel ve Tansu Çiller'dir. Devleti çökertenlerin de bunlar ve yakın çevreleri olduğu, yolsuzluk-soygunlarının ortaya çıkması ile görülmüştür. < ifadeleri kendisine yönelik itham ve iddiaların gerçek dışılığını, haksızlığını savunmaktan çok uzak, yersiz kullanılan ifadeler olup, devamında kullanılan <Devletin çöktüğü yerde hukukun bu çökmüşlüğün ve kokuşmuşluğun dışında kalacağı düşünülemez. AYIM 2. Dairesi hukuki bir karar vermemiş, keyfi bir karar vermiştir. Kimse kendi kusurundan yararlanarak hak arayamaz.> İfadeleri ise somut olarak <hukukun çöküşmüşlük ve kokuşmuşluk içinde kaldığı, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin 2. Dairesinin de hukuki bir karar vermediği, keyfi karar verdiği, kendi kusurundan yararlanarak hak arayamayacağı> vurgusunu içermekle açıkça hukuku, davacının başkanı bulunduğu mahkemeyi hedef alan iddialarını taşımaktadır.
Bu şekilde karşının hedef alınmasının savunma kapsamında kalmadığı belirgindir.
Avukat olan davalının, kendisinin de bir parçası olduğu yargı erkini çökmüşlük ve kokuşmuşluk içinde göstermesi, yine hemen buna bağlı olarak yargı erkinin temel unsurlarından olan hakimlerin görev aldığı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin 2. Dairesinin de hukuki bir karar vermeyip, keyfi karar verdiği, kendi kusurundan yararlanarak hak aradığı iddiasını ileri sürmesi hukukça korunamayacağı gibi, savunma hakkının kullanma amacı ve sınırını aşar mahiyettedir. Mahkemenin ve özellikle başkanı bulunan davacının uygulamalarının yasaya aykırılığı ileri sürülecekse bunun mercii ve ifade şekli yasalarca düzenlenmiştir.
<Keyfilik> yargı organıyla bağdaşmayan ve işlevine aykırı düşen bir tanımlamadır. Anayasamızın 138.maddesinde <Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler
…> denilmekte ve 9. maddesinde de <Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır> hükmüne yer verilmektedir.
Bu hükümler karşısında <hakimin keyfi karar verdiği> gibi bir iddianın dayanaksız ve yersiz biçimde, üstelik savunma amaçlı bir dilekçede kullanılması hem temsil edilen makam hem de temsil eden hakim için hukuka aykırı bir saldırı niteliğindedir. Bu cümleden olarak; hakim olan davacının, kişilik haklarına saldırı teşkil eden bu ifadeler nedeniyle davalının hukuki sorumluluğunun varlığının kabulü gerekir.
Hemen ifade edilmelidir ki, Davacının başkanı olduğu Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesine, davalı avukatın müvekkili adına düzenleyerek verdiği dava dilekçesinin yasal eksikleri nedeniyle usul yönünden reddedilmiş olması ve devamında davalı avukatın takındığı tutumla bu eksikleri tamamlamak yerine; hakkında mahkumiyet kararı verilip, eldeki davada kesinleşen tazminat istemine de konu olacak biçimde düzenlediği dilekçelerle bu konuyu saldırıya da dökecek boyutta kişiselleştirmesi ve ardından da usule ilişkin bir kararı keyfi karar olarak nitelemesi, ne savunma hakkının kullanılması olarak kabul edilebilir, ne de böyle bir keyfilik suçlamasına yargı makamını temsil durumundaki hakimin hoş görüyle bakması beklenebilir.
Kişilik hakları kişinin hür ve bağımsız varlığının önemli bir parçası olup; kişinin yaşadığı toplumda, ilişki kurduğu çevrede şerefi ve saygınlığını sarsacak, onu küçük düşürecek, yanlış tanıtacak, zora sokacak, düşmanca bir ortama itecek her türlü davranış kişilik haklarına saldırıdır ve bir davanın yürütülmesi sırasında yasaları uygulamakla yükümlü bir hakim için dayanaksız biçimde ortaya atılan <keyfi karar verme> iddiası da bu kapsamda olup, onun kişilik haklarına ağır bir saldırı, hatta hakaret niteliğindedir.
Diğer taraftan, Davalının cezalandırıldığı ve kesinleşen hükümle de tazminata mahkum edildiği <... Ananı kadı yapmış, derdini kime anlatacaksın.> sözleri nedeniyle suç duyurusunda bulunan ve şikayetçi olan AYIM 2.Dairesi başkan ve üyeleri için <... Kimse kendi kusurundan yararlanarak hak arayamaz < şeklinde kullandığı ifadeler de gereksiz, maksadını aşan, savunma ve eleştiri niteliğinden uzak sözler olup, karşı tarafa saldırı boyutundadır. Avukat sıfatını taşıyan davalı, dilekçelerinde hukuki iddia ve savunmalarda bulunmak yerine sarf ettiği, saldırı boyutuna varan bu sözlerin hukuki sonuçlarına katlanmalıdır.
Açıklanan nedenlerle; somut olayda manevi tazminat isteme koşulları gerçekleştiğinden davalının hukuki sorumluluğuna ve davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya uygun olup; mahkemece bu yöndeki önceki kararında direnmesi yerindedir.
Bu görüşleri Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 6.12.2006 tarih ve 2006/4-763 E., 770 K; 7.2.2007 gün ve 2007/4-23 E., 51 sayılı kararları da doğrulamaktadır.
Ne var ki, davalının mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı tarafın hüküm altına alınan manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 02.05.2007 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
T.C. Anayasasının 36. maddesine göre herkes meşru vasıta ve yollarla yargı mercileri önünde iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu cümleden olarak Avukatların müvekkilleri adına yargı mercileri önünde iddia ve savunmada bulunma, iddiasına ve savunmasına ilişkin delilleri sunma ve bu amaçla iddia ve savunmasını güçlendirecek ifadelerde bulunma hakkı vardır. Avukatlar, iddia ve savunma hakkını kullanırken karşı tarafın, şahitlerin, bilirkişilerin, mahkeme ve hakiminin kişisel haklarını ihlal edici açık hakarete varmayan iddiaları ileri sürme ve söz söyleme durumunda kalabilirler. Mesleki ve toplumsal görevleri bunu icap ettirir. Y.4.HD.2.5.1975 tarih, 1160 E., 51182 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.
Davalı Avukatın iddiasını kendi seçtiği yollarla ispat etmesi en tabi hakkıdır. Onun mahkemece başka bir yola sevk edilmesi durumunda dayandığı atasözü ve dönemin siyasi kişilerine ait sözlerden alıntı yapması açıkça davacıya yönelik değildir. İddianın güçlendirilmesi mahiyetinde kabul edilmelidir. İddia ve savunma hakkı kutsaldır. Bu hakkın ispatı için sarf edilen maksadını aşan sözlere tahammül etmek gerekir. Dayalı başka nedenlerle veya bir takım özel ilişkiler sırasında davacıya bahsi geçen sözleri söylememiştir. Normalde kişilik haklarına saldırı mahiyetinde kabul edilebilecek bu sözler, dayalı Avukat tarafından dava kapsamında söylenmiştir. Avukatların savunma hakkı kapsamında objektif üslupla yaptıkları savunma ve sarf ettikleri sözler; Anayasal güvence altında bulunan kişilik hakkına yönelik saldırı olarak kabul edilemeyecek önemli istisnalardandır. Dayalı bu sınırı aşmamış, davacıya yönelik açık bir saldırıda bulunmamıştır. Yüksek 4. Hukuk Dairesinin bozma kararı doğrudur. Sayın çoğunluğun onama yolundaki görüşüne katılmıyorum. (¤¤)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatın başka bir avukatla ücret sözleşmesi yapması... sailor1981 Meslektaşların Soruları 3 09-09-2014 20:13
avukatın, dilekçesinde karşı tarafın cevap hakkını erkileyen(sınırlayan) sözlere yer YAHYA ÜNALDI Avukatlık Hukuku Çalışma Grubu 1 12-02-2008 14:09
cevap dilekçesinde yanlışlıkla husumetten reddi talep etmek savunma yasağı mıdır? avtubapinar Meslektaşların Soruları 5 19-10-2007 11:27
Avukatın müvekkili adına başka bir avukatı tevkil edip on ücret sözleşmesi imzalaması sailor1981 Meslektaşların Soruları 3 11-10-2007 16:36
Avukatın avukata verdiği sözlü yetki Avukat Canip Kazan Meslektaşların Soruları 2 19-06-2007 16:05


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08848405 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.