Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

icra mahkemesinin tefecilik ceza davasını bekletici mesele yapmaması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-05-2010, 09:29   #1
faust

 
Varsayılan icra mahkemesinin tefecilik ceza davasını bekletici mesele yapmaması

merhaba sayın meslektaşlarım...
müvekkilim fahiş faiz şartı ile aldığı borç karşılığında taşınmazını aldığı tutarın dört katı miktarında ipotek tesis etmiştir. tefeci hakkında halen kamu davası devam etmekte olup, aynı zamanda tefeci şahıs da ipoteğin nakte çevrilmesi yolu ile takip başlatmıştır. takip, tebligatlardaki usulsüzlükler sebebiyle merci tarafından durdurulmuştur. sizlerden danışmak istediğim:
icra hukuk mahkemesi tefeciliğe dyalı bir alacak ipotek olduğunu belirtmemize rağmen takibi ceza mahkemesini bekletici mesele yaparak durdurmamaktadır.
aynı zamnada menfi tespit davamız da mevcut olup, bu mahkeme hakimi tefecilik konulı kamu davasını görmezden gelmekte bekletici mesele yapmamaktadır.
tedbir için gerekli teminat tutarı karşılanamayacak kadar yüksek olup ne yapabiliriz...
en kötü durumda ola ki ipotek takibi durduralamadı ve satış gerçekleşti. satış bedelinin tamamı mı müsadere mi edilecek, tefeciye mi ödenecek yoksa asıl borç kadarı müsadere edilip kalan kısmı mağdur tarafa mı iade edilecek... teşekkürler...
Old 27-05-2010, 15:50   #2
wellan

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım;

BK 53.maddesi ile YHGK'nun E.2005/4-773 K.2005/727 T.12/11/2005 sayılı kararına bakınız.Orada somut olayda belirtmiş olduğunuz hususu açık ve net olarak özetlemektedir.SAYGILARIMLA.Çalışmalrınızda başarılar diliyorum.
Old 27-05-2010, 19:29   #3
faust

 
Varsayılan

sayın meslektaşım ilgi karara aramama rağmen ulaşamadım. yardımcı olursanız sevinirim. teşekkürler
Old 27-05-2010, 20:50   #4
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

E. no ve tarih tutmuyor ama sanırım bahsedilen karar bu.


T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:2005/4-733
K:2005/727
T:14.12.2005

818 s. Yasa m. 53

Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; K. 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.11.2002 gün ve 2000/148 E. 2002/352 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.6.2003 gün ve 2003/3798 E. 851 K. sayılı ilamı ile,
( ...Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıda bulunulmasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı 15.03.2000 tarihli G. Gazetesinde "şeriatçı doktorun film gibi hayatını yirmi bir yıllık eşi anlatıyor; Benden altı, sekreterinden üç çocuğu var" başlıklı yayınla kişilik haklarına saldırıldığı için eşi E., G. Gazetesi sahibi ve sorumlu yazı işleri müdüründen manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Tarafların sunduğu delillerden, davacı ile davalı E. arasında boşanma davası görüldüğü ve yine davalı E. ve G. Gazetesi haber müdürü M.nin davacıya basın yoluyla hakarette bulunduklarından A. 2. Asliye Ceza Mahkemesi 2000/738 esas sayılı ceza dosyasında yargılandıkları anlaşılmaktadır. Şu durumda yayının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ve hukuka aykırı olup olmadığının belirlenmesi için taraflar arasında görülen boşanma davasının getirtilmesi ve ayrıca her ne kadar hukuk hakimi ceza hakiminin beraat kararı ile bağlı değilse de, ceza mahkemesindeki olgularla bağlı bulunduğundan ceza dosyasının sonucu beklenerek, bu iki dosyadaki bulgularla yayındaki unsurları karşılaştırılarak kişilik haklarına saldırıda bulunulup bulunulmadığının belirlenerek varılacak sonuca göre bir hüküm kurmak gerekirken, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın bozulması gerekmiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.
A- DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili, G. gazetesinin 15 Mart 2000 tarihli nüshasında yayınlanan "Şeriatçı doktorun film gibi hayatını 21 yıllık eşi anlatıyor; benden altı sekreterinden üç çocuğu var" başlıklı haberde, müvekkilinin "kadın düşkünü, psikopat, şeriatçı doktor, iki kadınla nikahsız yaşıyor ayrıca bir de avukat sevgilisi var, gavur..." gibi nitelendirmelerle kamuoyunda küçük düşürüldüğünü; aydın, başarılı ve çalışkan bir doktor olarak yıllarca ülkeye hizmet eden müvekkili hakkında, davalı eski eşin öfke ve hezeyanla sarf ettiği gerçek dışı sözlerin haber yapılması sonucu müvekkilinin manevi yönden ağır zarara uğradığını ileri sürerek, 5.000.000.000 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren kanuni faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B- DAVALININ CEVABININ ÖZETİ:
Davalı E., evli bulundukları süre içerisinde davacının birçok kadınla birlikte olduğunu, çocuklarına bakmayıp kendisini dövdüğünü, sekreteri ile birlikteliğinden üç çocuğunun dünyaya geldiğini; boşanma davası devam ederken tüm bu olayların basının ilgisini çekmesi nedeniyle, davacı tarafından yapılan haksızlıkları dava konusu yayında dile getirdiğini savunmuştur.
Davalılar G. A.Ş ve Sorumlu Yazı işleri Müdürü vekili; dava konusu yazıda yer alan iddiaların, davacının eşi E.nin verdiği bilgiler doğrultusunda ve abartılı ifadeye yer verilmeden haber yayına hazırlandığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme, "dava konusu yayın gerçek olaylara dayanmadığı gibi; doktor olan davacıyı küçük düşürücü ve kamuoyunda tepkilere yol açacak bir üslupla yazıldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği" gerekçesiyle "davanın kısmen kabulü ile 2.500.000.000 TL. manevi tazminatın 06.06.2000 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline" karar vermiştir.
D- TEMYİZ EVRESİ BOZMA VE DİRENME:
Davalılar tarafından temyiz edilen karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, Yerel Mahkeme önceki kararında direnmiştir.
E- GEREKÇE:
Taraflarca ibraz edilen delillerden, davacı ile davalı E. G. arasında boşanma davasının görüldüğü; dava konusu yayın nedeniyle, davalı E. G. ve gazete haber müdürü aleyhine basın yoluyla hakaret suçundan cezalandırılmaları istemiyle ceza davası açıldığı anlaşılmaktadır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; dava konusu yayının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının ve hukuka aykırı olup olmadığının belirlenmesi bakımından, boşanma davası ve ceza davasında tespit edilen maddi olgularla yayındaki unsurların karşılaştırılması, bu bağlamda ceza davasının sonucunun beklenilmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.
Uyusmazlıgın çozümune gecılmeden önce, Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ceza Mahkemesi kararlarının Hukuk Mahkemesine ( Davasına ) etkisi, hukukumuzda Borçlar Kanununun 53. maddesinde düzenlenmiş olup, Hukuk Hakimi Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas hukuku bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının da, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Borçlar Kanununun 53. maddesinde, "Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hakimini takyit etmez." Hükmü öngörülmüştür.
Bu açık hüküm karşısında, Ceza Mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların Hukuk Hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Ne var ki, Hukuk Hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında, Ceza Hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle "fiilin hukuka aykırılığı" konusu ile Hukuk Hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan Ceza Mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Ceza Mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun Hukuk Mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir ( Y.H.G.K. 11.10.1989 gün ve E. 1989/11-373, K. 472 sayılı ilamı ). Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından Ceza Hakiminin Hukuk Hakiminden çok daha elverişli konumda bulunmasıdır.
Bilindiği üzere, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, yargılamanın suratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, Hukuk Hakimi sekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedefi olmayacaktır. Ancak Ceza Hakimi bunun tersine oncelikli hedef olarak maddı gercege ulaşmaya çalışacaktır.
O halde bir Ceza Mahkemesinin uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptamasının, aynı konudaki Hukuk Mahkemesinde de kesin delil oluşturacağı açıktır.
Özellikle tarafların iddia ve savunmalarını ispat için, Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasına dayanmış olmaları ve ceza kararının Hukuk Mahkemesini bağlaması ihtimali mevcut ise; Hukuk Mahkemesinin, ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Bundan ayrı, bir davanın çözümünü etkileyebilecek olan vakıalar için gösterilen delillerin inceleme konusu yapılması gerektiği kuşkusuzdur.
Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; davacı A., dava konusu yayında yer alan iddia ve nitelendirmelerin gerçeği yansıtmadığını ileri sürmüş, davalılardan E. yayında evliliği süresince davacı tarafından yapılan haksızlıkları dile getirdiğini savunmuştur. O halde, iddia ve savunma çerçevesinde bu davada öncelikle çözümlenmesi gereken yön, dava konusu yayının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı noktasında düğümlenmektedir.
Davanın ve savunmanın esasını oluşturan maddi olgularla ilgili, taraflarca delil olarak gösterilen ve davacı ile davalılardan E. arasında görülen boşanma davasına ilişkin dosya Mahkemece getirtilerek incelenmediği gibi; davalı E. ile gazete haber müdürünün, uyuşmazlık konusu olay nedeniyle yargılandıkları Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davanın sonucu, eldeki Hukuk davası için bekletici sorun yapılmamıştır.
Şu durumda Mahkemece yapılacak iş, tarafların dayandıkları maddi olgulara ilişkin boşanma dosyasının getirtilmesi, Ceza Mahkemesinde saptanan maddi olguların Hukuk Hakimini bağlayacağı düşünülerek ceza davasının sonuçlanmasının bekletici sorun yapılması; bu iki dosyada belirlenen maddi olgularla dava konusu yayında yer alan unsurlar karşılaştırılmak suretiyle sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir.
Hal böyle olunca Yerel mahkemece aynı yönlere işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yerinde olmayan gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar G. A.Ş. ve..U. vekili ile davalı E.nin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın iadesine 14.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 27-05-2010, 21:11   #5
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Öğr. Grv. Fatih Birtek'in sitemizdeki http://www.turkhukuksitesi.com/makale_988.htm
makalesinden alınmıştır :

Alıntı:
Tefecilik suçuna ilişkin olarak müsadere hükümlerinin uygulanmasında paranın tamamının mı yoksa sadece alacak faizi teşkil eden kısmımın mı güvenlik tedbiri kapsamına gireceği tartışmalıdır. MALKOÇ, sadece kazanç sayılan ve suça konu alan miktarın müsadere edilmesi gerektiği görüşünü benimsemekte iken36, DÜNDAR, söz konusu paranın suç konusu olması sebebiyle tamamının müsadere edilmesi gerektiğini öne sürmektedir.37
Kanaatimizce tefecilik suçunun işlenmesinde söz konusu olan paranın tamamı suç konusunu oluşturmaktadır. Fail elindeki paranın ANCAK TAMAMI ile bu suçu işleyebilir. Suç konusu olan kısım alacak faizi olarak belirlenen kısım değil paranın tamamıdır. Bu sebeple sadece alacak faizi teşkil eden kısma ilişkin olarak kısmen müsadere hükümlerinin uygulanabileceği yönündeki görüşe iştirak etmemekteyiz. Suça konu olan miktar tamamen müsadere edilmelidir.
Old 27-05-2010, 21:24   #6
sailor1981

 
Varsayılan

tefecilik suçundan ceza davası açtırabilmeniz büyük bir başarı..zira uygulamada savcılar bu suçun ispatının mümkün olmadığını zor olduğunu şifahen söyleyip komik gerekçelerle takipsizlik kararları vermektedir.ancak açtığınız dava menfi tespit olsaydı söyledikelrinizde haklı olabilirdiniz dar yetkili İTM de takibin bu nedenle durmaycağı görüşündeyim,umarım netice alırsınız.saygılar
Old 28-05-2010, 08:34   #7
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan faust
icra hukuk mahkemesi tefeciliğe dyalı bir alacak ipotek olduğunu belirtmemize rağmen takibi ceza mahkemesini bekletici mesele yaparak durdurmamaktadır.
aynı zamnada menfi tespit davamız da mevcut olup, bu mahkeme hakimi tefecilik konulı kamu davasını görmezden gelmekte bekletici mesele yapmamaktadır.
tedbir için gerekli teminat tutarı karşılanamayacak kadar yüksek olup ne yapabiliriz...
en kötü durumda ola ki ipotek takibi durduralamadı ve satış gerçekleşti. satış bedelinin tamamı mı müsadere mi edilecek, tefeciye mi ödenecek yoksa asıl borç kadarı müsadere edilip kalan kısmı mağdur tarafa mı iade edilecek... teşekkürler...

Sn. Faust;

İcra mahkemeleri, takip hukukuna ilişkin şekli inceleme yapan dar yetkili mahkemelerdir. Bu nedenle tefecilik iddianızı değerlendirmemesini veya bu iddiaya bağlı davaları bekletici mesele yapmamasını doğal karşılıyorum.

"Müsadere"'den kastınızı anlayamadım? Fakat eğer ipotekli taşınmaz satılırsa ihale bedeli borç miktarından fazla ise artan kısım (eğer taşınmaz kaydında başka haciz yoksa) borçluya iade edilir, değilse bedelin tamamı alacaklıya ödenir.

Saygılarımla...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
trafik kazası ile açılan tazminat davasında ceza davasının bekletici mesele olması Mehmet AYDEMİR Meslektaşların Soruları 15 23-05-2014 10:29
bekletici mesele SKARA Meslektaşların Soruları 0 22-03-2010 16:01
iş davası sürerken başlanacak ceza davası bekletici mesele olur mu? kemal çelik Meslektaşların Soruları 6 09-05-2009 09:50
bekletici mesele Bal Meslektaşların Soruları 1 31-10-2008 15:54
bekletici mesele Av.Hkn Meslektaşların Soruları 1 21-09-2008 16:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03631711 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.