Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: Sorun en acil ve adil şekilde nasıl çözümlenir ?
Adli yargı alanında içtihatlarla 2 7,14%
İdari yargı alanında içtihatlarla 5 17,86%
Yeni bir düzenlenme şart 16 57,14%
İBK kararı ile 5 17,86%
Oy Verenler: 28. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 142)

İşte bir kanun boşluğu ! İmar planında yeşil alan; ancak Belediye kamulaştırmıyor.

Yanıt
Konu Notu: 3 oy, 4,33 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-02-2007, 00:49   #1
concept

 
Rahatsiz İşte bir kanun boşluğu ! İmar planında yeşil alan; ancak Belediye kamulaştırmıyor.

Taşınmaz imar planında yeşil alan olarak nitelendirilmiş. Ancak İmar planı üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen Belediye ödenek yok diyerek kamulaştırma yapmıyor. Danıştay 6. Dairesi, şartları oluşsa bile mahkeme kararı ile idare kamulaştırmaya zorlanamaz diyor. Yargıtayın genel görüşü de fiili el koyma olmadığı için kamulaştırmasız el atma yoktur şeklinde.

Tabi idare kanun boşluğundan istifade ederek konuyu sürüncemede bırakıyor. Konu ile ilgili olarak bir İBK ya ihtiyaç var sanırım. Yargıçlara yol gösterecek nitelikte hukukçularımızın değerli katkılarını bekliyoruz.
Old 12-02-2007, 01:11   #2
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

İBK kararı olabilmesi için olumlu ve olumsuz yönde birbiri ile çelişen daire kararlarının olması gerekir. Olumlu yönde verilmiş bir karar olmadığına göre Danıştay İçtihadının değişmesinden medet ummaktan başka çare kalmıyor.
Old 12-02-2007, 10:49   #3
A.Turan

 
Varsayılan

Yargıtay 5.HD nin 9.4.2001 tarih ve 3782-6154 E.K. sayılı ilamında özetle " davacılara ait taşınmaz uygulamalı imar planında kaptaj alanı olarak ayrılmıştır. idarece planın uygulanması için önce taşınmaza fiilen el atılmış yargılama sırasında ise el atmaya son verilmiştir. ne varki taşınmaz imar planında halen kaptaj alanındadır. imar planı değiştirilerek taşınmaz kaptaj alanından çıkartılmadıkça yalnız fiili el atamaya son verilmesi davanın konusuz kalmasına neden olmaz. Esasın incelenerek karar verilmesi gerekir."
Acaba bu içtihattan yararlanmak mümkün müdür?
Old 12-02-2007, 11:29   #4
av.nadireoksuz

 
Varsayılan

bu konuda bir davamız var 3 yıldır DANIŞTAY da . aşağı yukarı aynı konu belediye konut alanını yeşil alana çevirmiş 1/1000 ölçekli planda. ancal 1/5000 ölçeklide hala konut alanı. Ayrıca bu değişikliğe ilşkin meclis kaarının üzerinden 8 yıl geçtiği halde uygulama planı dahi yapılmamış sadece karar almışlar tapuya şerh vermiler
bekliyorlar ayrıca halen malikten emlak vergisi tahsili yapıp aynı arsa için yol su kanalizasyon katılın bedeli talep ettiler.
Old 12-02-2007, 15:53   #5
concept

 
Varsayılan Aşağıdaki HGK Kararını incelemenize sunuyorum

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULUE. 2004/5-555 K. 2005/17 T. 2.2.2005. KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA BEDELININ TAHSILI TALEBI. IMAR UYGULAMASI SONUCU DAVACIYA PAY TAHSIS EDILEN TAŞINMAZIN IMARPLANINDA OKUL ALANI OLARAK AYRILMASIDAVA : Taraflar arasındaki "kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalıtazminat " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 24.AsliyeHukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 9.6.2003 gün ve 961-362sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 5.Hukuk Dairesi'nin 15.12.2003 gün ve 10879-14352 sayılıilamıyla; ( ...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsiliistemine ilişkindir.Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilincetemyiz edilmiştir.Davalı idare, davacıların da paydaş olduðu taşınmaza fiilen el atmadıðıgibi, üzerinde tesis de yapmadığından, kamulaştırmasız el attığındanbahisle bedelin tahsiline karar verilmesi, Doğru görülmemiştir... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılanyargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyizedildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereğigörüşüldü:KARAR : Dava, kamulaştırmasız elatma iddiasına dayalı bedel istemineilişkindir.Mahkemenin; "Kamulaştırmasız elatma koşullarının kayden ve hukukengerçekleştiği" gerekçesiyle, "davanın kabulüne" dair verdiği karar, ÖzelDaire'ce yukarıda yazılı nedenle bozulmuş, mahkemece önceki karardadirenilmiştir.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak vekanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle3194 sayılı Imar Kanunun 18. maddesine göre uygulamaya tabi tutularakdavacılara pay tahsis edilen dava konusu imar parseli, imar planında lisealanı olarak ayrıldığından; davacıların taşınmazdan bağımsız yararlanma vebaşka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre; mahkemenin, kamulaştırmasızelatma koşullarının gerçekleştiği yönündeki direnme kararı yerindedir.Ne var ki bozma nedenine göre işin esası Özel Daire'ce incelenmediğinden,davalı idare vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyaÖzel Daire'ye gönderilmelidir.SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerindegörüldüğünden, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarınınincelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAIRESINE GÖNDERILMESINE, 02.02.2005gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Old 12-02-2007, 16:22   #6
av.nadireoksuz

 
Varsayılan

sayın bertali bu karar çok güzel hemen kaydettim. ancak idare mahkemesinden gelecek sonucu beklesek mi diye düşünüyroum 3 yıldır. hala dosya DANIŞTAY da temyiz incelemesinde.
Old 13-02-2007, 13:17   #7
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın bertali

Konu hukuki bir sorun değildir.

Bu konuda kanun boşluğu bulunmamaktadır. Anayasa'nın mülkiyete ilişkin hükümleri, Kamulaştırma Kanunu ve kamulaştırmasız el atma kuralları nedeniyle kanun boşluğu olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu kurallar uygulansa sorun kalmaz. Bu kurallarda vatandaşın hakkının verilmesine engel hüküm bulunmamaktadır.

Sorun bütçe sorunudur. Şehircilik esaslarına göre imar planları yapılırken ayrılması gereken kamu alanları ayrılmakta fakat bu alanları kamulaştıracak para bütçede bulunmamaktadır.

Eğer bu alanlar ayrılmazsa, otoparkı, yeşil alanı, okulu olmayan kentlerde yaşamak zorunda kalırız ki, bu da beton mağaralarda yaşamak demektir.

Özetle, konuyu hukuk bilgimizle çözmek mümkün değildir.

Saygılarımla
Old 13-02-2007, 13:58   #8
onur uğur kaplan

 
Varsayılan

konuyla ilgli bildiğiniz başkaca yargıtay danıştay kararı varmı?
Old 13-02-2007, 15:05   #9
concept

 
Varsayılan Danıştayla aynı kanaattesiniz ancak...

Danıştay da sizin gibi düşünüyor ki Belediyeyi kamulaştırmaya zorlayamazsınız, zira yapacağı hizmet bütçe olanakları ile sınırlıdır diyor. Ancak burada bir adaletsizlik yok mu ? Komşu parsel sahibi mülkiyet hakkından olabildiğince istifade ediyor; ancak diğer parsel sahibi tapuda şekli bir tescilden öte bir hak sahibi olamıyor. Yeşil alan, park vs. tabiki olmalı. Zaten imar planını tartışmıyoruz burada. Aksine, beş yıl içinde plana uygun davaranın diyoruz idareye. Bundan ötesi mülkiyet hakkının özününe açıkça aykırıdır bence...Konu ile ilgili bir AİHM kararı incelemenize sunacağım...
Old 13-02-2007, 15:50   #10
mehmet sirn

 
Varsayılan

sayın bertali, çok güzel bir karar sunmuşsunuz. teşekkür ederim. Şu anda devam eden bir davada işime yarayacak.

Bizim olayda Müvekkilin arsasına kamulaşatırma işlemi tesis etmeksizin el atıldığı gerekeçesiyle belediye, Tedaş ve Karayolları G. M.'ne dava açtık. Yapılan keşifte belediye ve tedaşın taşınmaza fiilen el atmış olduğu ortaya çıktı. Ancak Karayolları G.M. nün fiili bir müdahelesi yok. Müvekkile ait taşınmazın tapu kaydına istimlak şeridi altındadır diye şerh konulmuş. Bilirkişi yararlanma imkanı olmadığından dolayı şerh konulan alana fiilen el atılmış gibi rapor hazırladı. Raporların sunulmasından sonra mahkemeye davalı Karayolları G.M'ne müzekkere yazılmasını ve müzekkerede davaya konu taşınmazı kamulaştırıp kamulaştırmayacağını, eğer kamulaştırmayacaksa taşınmazın tapu kaydına konulan şerhin kaldırılmasını talep ettik. Dava hala devam ediyor. Yargıtaya gittiğinde ne şekilde karar verilecek merak ediyoum.
Old 14-02-2007, 09:37   #11
onur uğur kaplan

 
Varsayılan

dün bu konuda seçkin yayınevinin kamulaştırmasız el atma kitabını okudum orada yargıtay kararlarına yer verilmiş yargıataya göre tapu kaydına kamulaştırma şerhi verilmesi fiili el koyma değildir . tuhaf anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkı sırf bu şekilde kısıtlanıyor yargıtay her dava da illaki fiili el koymayı araması bence hukuka aykırı
Old 04-06-2007, 08:29   #12
Akademiker

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/5-555

K. 2005/17

T. 2.2.2005

• KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ ( İmar Uygulaması Sonucu Davacıya Pay Tahsis Edilen Taşınmazın İmar Planında Okul Alanı Olarak Ayrılması - Kamulaştırmasız Elatma Koşullarının Gerçekleşmiş Olması )

• İMAR UYGULAMASI SONUCU DAVACIYA PAY TAHSİS EDİLEN TAŞINMAZIN İMAR PLANINDA OKUL ALANI OLARAK AYRILMASI ( Kamulaştırmasız Elatma Koşullarının Gerçekleşmiş Olması Nedeniyle Bedelinin Tahsiline Hükmedilmesi Gereği )

• ŞÜYULANDIRMA SONUCU DAVACIYA PAY TAHSİS EDİLEN TAŞINMAZIN İMAR PLANINDA OKUL ALANI OLARAK GÖSTERİLMESİ ( Kamulaştırmasız Elatma Bedelinin Tahsili Talebi - Taşınmaza Elatılmış Sayılacağından Davanın Kabulü Gereği )

3194/m.17/3,18

2942/m.11

ÖZET :Dava, kamulaştırmasız elatma iddiasına dayalı bedel istemine ilişkindir. İmar Kanunun 18. maddesine göre uygulamaya tabi tutularak davacılara pay tahsis edilen dava konusu imar parseli, imar planında lise alanı olarak ayrıldığından; davacıların taşınmazdan bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre; mahkemenin, kamulaştırmasız elatma koşullarının gerçekleştiği yönündeki direnme kararı yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat " davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 24.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 9.6.2003 gün ve 961-362 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesi'nin 15.12.2003 gün ve 10879-14352 sayılı ilamıyla; ( ...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Davalı idare, davacıların da paydaş olduğu taşınmaza fiilen el atmadığı gibi, üzerinde tesis de yapmadığından, kamulaştırmasız el attığından bahisle bedelin tahsiline karar verilmesi, Doğru görülmemiştir... )
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız elatma iddiasına dayalı bedel istemine ilişkindir.
Mahkemenin; "Kamulaştırmasız elatma koşullarının kayden ve hukuken gerçekleştiği" gerekçesiyle, "davanın kabulüne" dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı nedenle bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 3194 sayılı İmar Kanunun 18. maddesine göre uygulamaya tabi tutularak davacılara pay tahsis edilen dava konusu imar parseli, imar planında lise alanı olarak ayrıldığından; davacıların taşınmazdan bağımsız yararlanma ve başka türlü kullanma olanağı kalmadığına göre; mahkemenin, kamulaştırmasız elatma koşullarının gerçekleştiği yönündeki direnme kararı yerindedir.
Ne var ki bozma nedenine göre işin esası Özel Daire'ce incelenmediğinden, davalı idare vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire'ye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 02.02.2005 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.


T.C.

YARGITAY

5. HUKUK DAİRESİ

E. 2005/4612

K. 2005/6655

T. 9.6.2005

• KAMULAŞTIRMASIZ ELATMA ( Taşınmazın İmar Planında Yola Ayrılması Ve İnşaat İzni Verilmemesi Kamulaştırmasız El Atma Sayılmayacağı )

• TAŞINMAZIN İMAR PLANINDA YOLA AYRILMASI VE İNŞAAT İZNİ VERİLMEMESİ ( Kamulaştırmasız El Atma Sayılmayacağı )

• FİİLİ ELATMA ( Taşınmazın İmar Planında Yola Ayrılması Ve İnşaat İzni Verilmemesi Kamulaştırmasız El Atma Sayılmayacağı )

2942/m. 10

ÖZET : Davacı, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili talebinde bulunmuştur. Taşınmaza fiilen el atılması halinde taşınmaz bedelinin tahsili veya müdahalenin önlenmesi istenebilir. Taşınmazın imar planında yola ayrılması ve inşaat için izin verilmemesi fiili el atma sayılamaz. Bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerekirken aksi yönde karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir. Ancak;
Bir taşınmaza fiilen el atılması halinde taşınmaz bedelinin tahsili veya müdahalenin men'i davası açılabilir. Taşınmazın imar planında yolda kalması ve bu nedenle de taşınmaz üzerinde inşaat yapımı için ruhsat verilmemesi fiili el atma sayılmaz. İleride fiili imar uygulaması sırasında idarece düzenleme ortaklık payı indirildikten sonra şuyulandırma yapılmak suretiyle davacıya başka taşınmazdan verilecek veya taşınmazın bedeli ödenecektir. Bu nedenle fiili el atma bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükmün açıklanan nedenle H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine, 09.06.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
(KAZANCI)

İDARİ YARGI:

-İdari yargı marifetiyle kamulaştırma yapacak olan İdare (MEB) kamulaştırmaya zorlanamaz.
- Bunun yerine Belediyeye başvurup imar planının tadilini talep etmek lazım. Bu talep çok büyük ihtimalle red edilecek.
- Bu red kararı üzerine idari yargıda dava açılmalı. Bu dava da şehircilik esaslarına göre çevrede okul ihtiyacı olup olmadığı bilirkişi marifetiyle tespit olunacak. Burdan da lehe bir karar çıkacağını pek zanettmiyorum.
- Bu karara karşı temyiz safahati izlenmeli ve burdan da karar değişmeyecek.
-İç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra AİHM' e başvurulmalı..

ADLİ YARGI:

Ayrıca yukarıda Yargıtay HGK'nin 2005 yilinda almiş oldugu karar geregince ecrimisil talebi olabilir. Ancak bu karardan hemen sonra 5. HD'nin eski kararlarında ısrar ettiğini biliyoruz..

Sizce hangi yol izlenmeli?
Old 04-06-2007, 08:38   #13
Akademiker

 
Varsayılan

İNSAN HAKLARI AVRUPA MAHKEMESİ SONKARARI Eski Genel Kurul Yargıçlar: G. Wiarda (Başkan), J. Cremona, Thor Vilhjalmsson, W. Ganshof van der Meersch, D. Bindschedler-Robert, G. Lagergren, F. Gölcüklü, F. Matscher, J. Pinheiro Farinha, E. Garcia de Enterria, L. --E. Pettiti, B. Walsh, Sir Vincent Evans, R. Macdonald, C. Russo, R. Bernhardt, J. Gersing, Yazı İşleri Md.: M. --A. Eissen, Md. Yrd.: H. Petzold Karar Sıra no: 94 Dava Adı: SPORRONG VE LÖNNROTH (Md. 50) Karar Tarihi: 18.12.1984 Davalı Devlet: İSVEÇ Başvuru no: 7151/75 Çeviren: Osman Doğru Karar Özü: EK KARAR--esas hakkındaki kararda (bk. no. 55) mülkiyet hakkının ve mahkemeye başvurma hakkının ihlali tespit edilmişti
ADİL KARŞILIK--maddi tazminat olarak 1 milyon İsveç Kronu, ücretler ve masraflar için 723,000 İsveç Kronu--Md 41: ödenmesine
SONKARARIN YERİNE GETİRİLMESİ--mevzuat değişikliği--kamulaştırma izinlerinin süreyle sınırlandırılması ve inşaat yasaklarının kaldırılması--Md 46(2): kararın icrası
USUL VE ESAS (Özet)

Mahkeme, 23 Eylül 1982 tarihli Esas hakkındaki kararında (bk. no. 55), her iki başvurucu için de Birinci Protokolün 1. maddesinin ve Sözleşme�nin 6(1). fıkrasının ihlal edildiği, fakat Birinci Protokolün 1. maddesiyle birlikte ele alınan Sözleşme�nin 14. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmıştı. Geriye sadece, Sözleşme�nin 50. maddesinin uygulanması sorunu kalmıştı. Başvurucuların avukatı 23 Şubat 1982 tarihli duruşmada, Mahkeme�nin bir ihlal bulması halinde, müvekkillerinin maddi kayıpları ile hukuki giderleri için adil karşılık talebinde bulunduklarını söylemişti. Talep miktarının büyük ölçüde verilecek kararın tonuna bağlı olacağı ve bu nedenle bu sorunun incelenmesinin ertelenmesi istenmişti. Mahkeme esas hakkındaki kararında sorunu saklı tutmuştu. Yazı İşleri Müdürlüğünün çeşitli tarihlerde taraflardan aldığı yazılar, dostane bir çözüme ulaşılmadığını göstermiştir. Sözleşme�nin 50. maddesinin uygulanmasıyla ilgili olarak 22 Haziran 1984�te bir duruşma da yapılmıştır. Bu tarihten sonra da taraflardan çeşitli dilekçeler alınmıştır[1-7]
KARAR GEREKÇESİ

Başvurucular Sporrong Miras Şirketi ve bayan Lönnroth, maddi ve manevi zararlar ile giderler ve masraflar için adil karşılık talep etmişlerdir.[8]
I. Zararlar

A. Tarafların iddia ve savunmaları

Zararlarla ilgili olarak Mahkeme, başvurucuların, Hükümetin ve Komisyon temsilcisinin iddia ve savunmalarını özetlemiştir.[9-17]
B. Mahkeme�nin kararı

18. Mahkeme, Sporrong Miras Şirketi ile bayan Lönnroth�un, 23 Eylül 1982 tarihli kararda tespit edilen ihlaller nedeniyle zarara uğrayıp uğramadıklarını ve eğer uğramışlarsa, bu zararı nasıl takdir edeceğini belirlemek zorundadır.
1. Zararın varlığı

19. Mahkeme yukarıda geçen kararında, zararın varlığı sorununu açık bırakmıştır (bk. esas hk. karar, parag. 73). Ancak Mahkeme, mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararının gerekleri arasında kurulması gereken adil dengenin bozulmasının bir sonucu olarak, başvurucuların "ferdi ve aşırı bir külfet" altına girdiklerine işaret etmiştir (bk. aynı karar, aynı yer). Mahkeme�nin görüşüne göre, Riddaren No. 8 ile Barnhuset No. 6 [taşınmazları] üzerindeki kamulaştırma izinlerinin geçerlilik süresinin uzunluğunun, inşaat yasaklarının daha da artırdığı "zararlı sonuçları" olmuştur (bk. aynı karar, parag. 72). Mahkeme�nin önünde iddia edildiği ve Mahkeme�nin de tespit ettiği gibi, söz konusu taşınmazlar üzerinde tasarruf imkanının azaltılması nedeniyle, taşınmazları normal piyasa fiyatından satma zorluğu ve ipotekle güvencelendirilen kredi alma güçlüğü ve taşınmazlara masraf yapılmaması halinde ilave riskler gibi, çok çeşitli sonuçları olmuştur; ayrıca taşınmazlara "yeni inşaat yapma" yasağı konmuştur (bk. aynı karar, parag. 58 ve 63). Mahkeme daha sonra başvurucuların, taşınmazlarının istikbali konusunda tamamen belirsizlik içinde bırakıldıklarını ve karşılaşabilecekleri güçlükleri İsveç Hükümetinin dikkatine sunma imkanına sahip olmadıklarını (bk. aynı karar, parag. 70) not etmiştir.
20. Mahkeme, başvurucuların zarar görüp görmediklerine karar verebilmek için, şikayet konusu işlemlerin hangi döneminin Birinci Protokolün 1. maddesini ihlal ettiğini ve sonra zararın hangi kurucu unsurunun incelenmeyi gerektirdiğini belirlemelidir.
(a) Süre

21. Kamulaştırma izni Riddaren No. 8 taşınmazı için yirmi üç yıl, Barnhuset No. 6 için sekiz yıl yürürlükte kalmıştır (aynı karar, parag. 18 ve 25).
Başvurucular bu "zarar dönemleri"nden, iznin kabulünün mümkün olduğu süreyi (sırasıyla on yedi ay ve on beş ay), "hipotetik yeniden gelişimi" tasarım aşaması (bir yıl) ile yıkım ve yeniden yapım süresini (bir yıl) çıkarmışlardır. Öte yandan başvurucular, izinlerin sona ermesinden sonra hazırlık planları, yıkım ve yeniden yapım için gerekli süreleri (iki yıl) eklemişlerdir. Buna göre başvurucular, Riddaren No. 8 taşınmazı için yaklaşık yirmi bir yıllık (1960-1980) ve Barnhuset No. 6 taşınmazı için yedi yıllık (1975-1981) bir sürenin olduğu sonucuna varmışlardır.
Hükümet ise toplam süreden, Belediyenin işlem yapabilmesi için gerekli süreyi (iki yıl) ve ayrıca, kamulaştırma yapıldığı varsayılacak olursa, mahkemeye dava açılması ile Belediyenin mülkiyeti teslim alması arasında geçecek süreyi (üç yıl) düşmüştür. Hükümet, başka şeylerle birlikte, Stockholm Belediyesinin daha 16 Ekim 1978�de kamulaştırma izinlerinin iptali için başvurduğunu (bk. aynı karar, parag. 28) hatırlatarak, Riddaren No. 8 taşınmazı için yaklaşık on sekiz yıllık (1961 -- 1978) ve Barnhuset No. 6 taşınmazı için üç yıllık (1976 -- 1978) bir sürenin bulunduğu sonucuna varmıştır.
22. Mahkeme, bir belediyenin kamulaştırma izni aldıktan sonra, tasarlamış olduğu kamulaştırma hakkında kesin kararı hazırlamak için ihtiyaç duyduğu planı tamamlamak ve yerine getirmek için dört yıllık bir süreye gerek bulunmasının makul olduğu sonucuna varmıştır.
Mahkeme�ye göre, mevcut davada Stockholm Belediyesinin kararlar verebilmesi için dört yıllık süreler yeterlidir. O halde zarar dönemleri Riddaren No. 8 taşınmazı için on dokuz yıl (1960 -- 1978) ve Banhuset No. 6 taşınmazı için dört yıl (1975 -- 1978) olarak alınmalıdır.
(b) Kurucu unsurlar

23. Bu dönemler içinde elde edilen net gelirle ilgili olarak davanın tarafları arasında, kira gelirlerinin miktarı ve işletme ve koruma masrafları konusunda bir uyuşmazlık yoktur. Ayrıca, Mahkeme�nin önündeki belgeler, kamulaştırma izinleri çıktığı zaman, Riddaren No. 8 taşınmazı ile Barnhuset No. 6 taşınmazının kira gelirlerinde önemli bir düşüş olduğuna işaret etmemektedir; öte yandan bu belgeler, söz konusu zarar dönemlerinde ve hatta daha sonra, makul bir artış oranı bulunduğunu, kamulaştırma izinlerinin geri alınmasının her hangi bir ani artışa yol açmadığını açıkça göstermektedir. Nihayet, bayan Lönnroth bazen kiracı bulmakta zorluklar yaşamış ise de, bu durumun taşınmazdan elde edilen geliri etkilediği görülmemektedir. Özetlenecek olursa, Mahkeme�nin önündeki bilgiler, kamulaştırma izinlerinin aşırı uzunluğu nedeniyle, taşınmazların getirilerinde azalma olduğunu kanıtlamamaktadır.
24. Piyasa değeri konusunda Hükümet avukatı ve Komisyon temsilcisi, taşınmazların gerçek değerlerinin düşmediğini ve hatta Riddaren No. 8�in değerinin, meselenin çıktığı dönem ile kamulaştırma izinlerinin geri alındığı dönem arasında hafif bir artış kaydettiğini kabul etmişlerdir. Mahkeme, başvurucu tarafından da pek itiraz edilemeyen bu görüşe katılmıştır.
25. Zarar dönemlerinin başlangıcı ile bitiş tarihleri arasında bir karşılaştırma yapılacak olursa, başvurucuların mali açıdan zarar etmedikleri görülür; buna rağmen Mahkeme, bu dönem içinde hiçbir kaybın bulunmadığı sonucuna varmamaktadır.
Aslında dikkati çeken başka bazı faktörler de vardır. İlk olarak, taşınmazların kullanımı üzerinde kısıtlamalar vardır; yani başvurucular kendi yerleri üzerinde "yeni inşaat" yapamazlardı ve ruhsatlı bile olsa böyle bir iş yapmış olsalardı, kendilerini büyük bir risk altına sokmuş olurlardı; çünkü taşınmazlarının kamulaştırılması halinde, kapital değerinde meydana gelen artışın ödenmesini talep etmeme taahhüdünde bulunmakla yükümlü tutulmuşlardı (bk. esas hk. 23.09.1982 tarihli karar, parag. 58). Buna bir de ipotek karşılığı kredi elde edilmesinde karşılaşılan güçlükler eklenmelidir; başvurucu bayan Lönnroth, bu yolla Barnhuset No. 6 binasının dış yüzeyini yenilemek için bir kredi elde edememiştir (bk. aynı karar, parag. 24).
Buna ek olarak, zarar dönemlerinde söz konusu taşınmazların değerlerinin düştüğü unutulmamalıdır. Mevcut davada, başvurucuların taşınmazlarının söz konusu dönemden sonraki gerçek değerleri, tartışma konusu işlemlerin yapıldığı zamanki değerinden daha az değil ise de, kamulaştırma iznine tabi olan ve bu suretle her an sahibinin elinden alınabilecek olan bir taşınmazın eski değerini sürekli olarak koruyamayacağı açıktır. Dahası, başvurucuların tasarlamış olabilecekleri her hangi bir yeniden gelişme planını o dönemde gerçekleştirme imkanı da yoktur. Bu nedenle, planı gerçekleştirme ihtimali kuşkulu olsa da, başvurucuların dikkate değer bazı fırsatları kaybetmekten ötürü zarara uğramış olabilecekleri de söylenebilir.
Her şeyden öte, başvurucular uzun bir süre belirsizlik içinde kalmışlardır; başvurucular taşınmazlarının kaderinin ne olacağını bilememişler ve karşılaştıkları güçlüklerin Hükümet tarafından dikkate alınmasını sağlama yolu bulamamışlardır.
Bu faktörler, başvurucuların davalarının meselenin her yönü üzerinde karar verme yetkisine sahip bir yargı yeri tarafından dinlenmediği için, Sözleşme�nin 6(1). fıkrası ihlalinin (bk. aynı karar, parag. 87) meydana getirdiği manevi zarara eklenmelidir.
26. O halde başvurucular Sporrong Miras Şirketi ve bayan Lönnroth, kamulaştırma izinlerinin kaldırılmasıyla giderilemeyen bir zarara uğramışlardır.
2. Zarar miktarının takdiri

27. Bu olayda uğranılan zararın miktarının takdiri özel bazı güçlükler göstermekte ve hayli problematik bulunmaktadır. Bu güçlükler, gayri menkul meselelerinin teknik özellikleri, başvurucular ile Hükümet adına hareket eden uzmanlar tarafından yapılan hesaplamaların karmaşıklığı ve zarar gören taraflarca ileri sürülen taleplerde değişiklik müdahaleleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu güçlükler her şeyden öte, fırsat kayıplarının miktarını yaklaşık olarak bile belirleme imkanı görünmemesinden doğmaktadır.
28. Bu bağlamda davanın taraflarının önerdiği yöntemlerden hiç biri, Mahkeme�ye tatmin edici bir cevap verecek bir yöntem olarak görünmemektedir.
29. İlk olarak, başvurucular tarafından getirilen ve "hipotetik yeniden gelişme" denilen yöntem, başvurucuların varolan binalarının yıkılması ve yerlerine yenilerinin yapılması suretiyle, taşınmazlarının tamamen yenilenmesini varsaymaktadır. Bu, davadaki olaylarla desteklenmeyen aşırı ve harici bir hipotezdir. Mahkeme tam tersine, daha 18 Nisan 1974�te başvurucuların taşınmazları üzerine yıkım yasaklarının konulduğunu ve başvurucuların da bu tedbirler aleyhine Strasbourg organları önünde şikayette bulunmadıklarını kaydeder. O halde bu yöntem, bu davada makul bir şekilde kullanılamaz.
30. Hükümet tarafından önerilen ve "gerçek kullanma" denilen ikinci yöntemin kendisi de, hesaplama için kabulü mümkün bir temel sağlamaktadır. Bu yöntemin, taşınmazların kamulaştırma izinleri nedeniyle azalmayan doğrudan getirisini (bk. yukarıda parag. 23) ölçmek için kullanılabileceği doğrudur; fakat bu yöntem sadece kısmen piyasa değeri için uygulanabilir. Bu davada uygulandığı şekliyle bu yöntem katı ve eksiktir. Bu yöntem ilk olarak, taşınmazların söz konusu izinlerden önceki değeri ile izinlerin kaldırılmasından sonraki değerini karşılaştırılması ve ikinci olarak da, taşınmazların değerindeki değişiklik ile enflasyon oranındaki değişikliğin karşılaştırılmasıyla yetinmektedir. Bu yöntem, her iki olay arasındaki dönemi dikkate almamaktadır. O halde bu yöntem, mal sahiplerinin özellikle taşınmazlarının değerindeki düşme nedeniyle karşılaştıkları güçlükleri ve söz konusu tedbirler bulunmasaydı taşınmazlarını iyileştirme ihtimallerini göz önünde tutmamaktadır. Bu noktada başvurucular tarafından geliştirilen hipotez, Mahkeme�yi ikna edecek nitelikte değilse bile, her halükarda akılda tutulması gereken bir faktör oluşturmaktadır.
31. Mahkeme önerilen bu yöntemleri yetersiz görmüş, ancak kendisi başka bir yöntem oluşturmayı da düşünmemiştir. Çünkü olayın şartları Mahkeme�yi, konuyla ilgili gördüğü zarar süresi ve zararın kurucu unsurları gibi faktörlerle (bk. yukarıda parag. 22 ve 25) yetinmeye ve bunları bir bütün olarak değerlendirmeye götürmüştür.
32. Sonuç olarak, Birinci Protokolün 1. maddesinin ve Sözleşme�nin 6(1). fıkrasının ihlal edilmeleri, başvurucuların zarar görmelerine neden olmuştur. Görülen zarar, birbirinden ayrılamayan ve hiç biri kesin bir hesaplamaya imkan vermeyen unsurlardan oluşmuştur. Mahkeme bu unsurları Sözleşme�nin 50. maddesinin gerektirdiği gibi, hakkaniyet temeline dayanarak birlikte ele almıştır. Mahkeme bu amaçla, ilk olarak Riddaren No. 8 taşınmazı ile Barnhuset No. 6 taşınmazı arasındaki değer farklılıklarını ve ikinci olarak da, iki zarar dönemi arasındaki farklılığı dikkate almıştır.
Mahkeme böylece, Sporrong Miras Şirketi için 800,000 İsveç Kronu ile bayan Lönnroth için 200,000 İsveç Kronu takdir edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
II. Giderler ve Masraflar

Başvurucular, Sözleşme organları önündeki gider ve masraflarının, Avrupa Konseyi tarafından bayan Lönnroth�e verilen adli yardım düşülerek geri ödenmesini talep etmişlerdir. Hükümet, talep edilen miktarın bir kısmına karşı çıkmıştır. Mahkeme�nin önündeki belgeler, başvurucuların Komisyon ve Mahkeme önündeki avukatlarının ücretlerinin ve masraflarının (469,217 Kron), uzmanlardan aldıkları raporlar için ödedikleri miktarın (toplam 371,392 Kron), çeviri ücretleri (50,581 Kron), Komisyon ve Mahkeme önündeki duruşmalar için yol parası ve harçlık için ödedikleri miktarın (46,984 Kron), faturası henüz alınmamış giderlerin (25,000 Kron) kendilerine geri ödenmesini talep ettikleri göstermektedir. Başvurucular, alınan adli yardım düşüldükten sonra 963,175 Kron talep etmiş olmaktadırlar.[33-38]
39. Mahkeme, konuyla ilgili içtihatlarından çıkan kriterleri (bk. diğerleri arasında, 13.07.1983 tarihli Zimmermann ve Steiner kararı, parag. 36) uygulayacaktır. Başvurucuların bu masrafları gerçekten yapmış olduklarından Mahkeme�nin kuşkulanması için bir sebep yoktur, çünkü masraflara karşılık gelen faturaları sunmuşlardır. Bu masrafların gerekli olarak yapılıp yapılmadığı ve miktar bakımından makul olup olmadıkları konusunda ise Mahkeme, bu masrafları ve ücretleri yüksek bulmaktadır. Ancak Mahkeme, bu durumun iki faktöre bağlı olarak açıklanabileceğini not etmektedir. İlk olarak, Komisyon�a başvuruların yapılmasından bu yana, yaklaşık on yıllık bir yargılama süresi geçmiştir. İkinci olarak, olay karmaşıktır (bk. yukarıda parag. 27); adil karşılık taleplerini sunabilmek için uzmanların hizmetine başvurmak makuldür; Hükümet temsilcisi de gayrimenkul konularında uzmanlara başvurmuştur.
Ne var ki Mahkeme, gerekli olarak yapıldığına ikna olmadığı şu masrafları kabul edemez: Mahkeme�nin dikkate almadığı belgelerin hazırlanması için bay Tullberg ile bay Ahrenby�e ücret olarak ödenen 50,000 Kron; hukukçulara danışma ve hukuki açıklamaları için ödenen 149,512 Kron; çeviri hizmetlerinde ve araştırmalardaki vergiler için ödenen 14,797 Kron; faturaları henüz alınmayan giderler için ödenen 25,000 Kron.
Bu koşullarda başvurucular, giderler ve masraflar için toplam 723,865 Krondan bayan Lönnroth�a adli yardım olarak ödenen 24,103 Fransız Frangı düşülerek ödenmesini hak etmişlerdir.
BU GEREKÇELERLE MAHKEME,
1. Beşe karşı on iki oyla, İsveç Krallığının zararlar için Sporrong Miras Şirketine 800,000 Kron, bayan Lönnroth�a 200,000 Kron ödenmesine;
2. Dörde karşı on üç oyla, İsveç Krallığının giderler ve masraflar için toplam 723,865 Krondan adli yardım olarak alınan 24,103 Fransız Frangı düşülerek Sporrong Miras Şirketi ve bayan Lönnroth�a birlikte ödemesine
KARAR VERMİŞTİR.
Yargıçlar Thor Vilhjalmsson, Lagergren, Walsh, Sir Vincent Evans ve Gersing zararlar konusunda birleşik karşı oy görüşleri;
Yargıçlar Thor Vilhjalmsson, Lagergren, Sir Vincent Evans ve Gersing 50. maddeyle ilgili yargılama giderler konusunda birleşik karşı oy görüşleri karara eklenmiştir.
SONKARARIN YERİNE GETİRİLMESİ

BAKANLAR KOMİTESİ: DH (85) 17; 25.10.1985
Hükümetin verdiği bilgiye göre: Bu dava 1956 ve 1971 tarihlerinde 1917 tarihli Kamulaştırma yasasına dayanılarak yapılan işlemlere dayanmakta idi. 1972 tarihli yeni Kamulaştırma yasası 1917 tarihli yasanın yerine geçmiştir. 1972 tarihli yasa kamulaştırma izni konusunda bir süre tayin etmektedir. Bunun sonucu olarak artık bu davaya konu olan olaylar meydana gelmeyecektir. İnşaat izni konusunda ise Hükümet yakın tarihte Parlamentoya bir yasa tasarısı sunmuştur. Bu tasarıya göre Sporrong ve Lönnroth davasına konu olan inşaat yasakları türünden konulmuş yasaklar kalkacak ve bu tür yasaklar artık konulamayacaktır. Hükümet bu değişikliklerle Mahkeme kararının gereklerini yerine getirdiğini düşünmektedir.
Hükümet ayrıca Mahkeme kararında ödenmesi öngörülen miktarı yüzde 10 faiziyle birlikte ödemiştir.
Old 27-08-2010, 23:08   #14
Av. Nezih Sütçü

 
Varsayılan

1-Öncelikle 2.2.2005 tarihli HGK özel bir duruma işaret etmektedir. Somut olayda, imar uygulaması sonucunda, davacının parselinin, okul olarak kullanılan parselle hisselendirilmesi söz konusudur. Bu Karara göre, eğer, parsel fiilen umumi hizmet (örneğin park) veya tesis (örneğin sağlık ocağı) alanı olarak kullanılmasa bile, umumi hizmet veya tesis alanı olarak düzenlenmiş ve kullanılan bir başka parselle hisselendirilirse, YHGK emsal alınabilecektir. Fakat bu ayrıksı durum dışında, söz konusu Kararın karşı oyunda da belirtildiği gibi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, istikrarlı kararlarında fiili el atmanın varlığını aramaktadır.
2-İdareyi taşınmaza imar izni vermeye zorlama davasının idari yargıda açılması olanaklı ise de, bu yönde açılacak davanın kabul edilme şansı azdır. Çünkü, Plan Yapımına Ait Esaslara Dair Yönetmelik 10 ve 16. maddesinde, hazırlanacak her ölçekteki imar planlarının yapım ve değişikliklerinde planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile gelecekteki gereksinimleri gözönünde tutularak sosyal ve teknik donatı alanlarında EK-1 deki tabloda belirtilen asgari standartlara uyulacağı belirtilmiştir. Genelde imar planları bu tablodaki standartları sağlayamamaktadır. Kaldı ki imar izni verilmekle, yoğunluk artacak ve bu artış için ek sosyal ve teknik altyapı ihtiyacı doğacaktır (Yönetmelik m 28/1). Ayrıca, Yönetmeliğin 27/2. maddesi gereğince, imar planındaki bir sosyal ve teknik alt yapı alanının kaldırılabilmesi ancak bu tesisin hizmet götürdüğü bölge içinde eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabilir. Eşdeğer alan yaratılmasındaki zorluk da dikkate alındığında, plan değişikliği yapma talebinin kabulü şansının az olduğu anlaşılır.

3-Forumda belirtildiği üzere, [FONT='Times New Roman','serif']yerleşik Danıştay uygulamasına göre, İdareleri kamulaştırmaya zorlayacak yargı kararı verilmesine imkan yoktur. Devleti koruma düşüncesine dayanan bu uygulamanın, anayasal ve evrensel mülkiyet hakkının, hak arama özgürlüğünün ihlaline neden olduğu açıktır. Fakat Danıştay’ın bu görüşünü terk etmesine veya bu konuda yeni bir düzenleme yapılmasına kadar, idareleri kamulaştırmaya zorlamak mümkün görülmemektedir. [/font][/font]
[FONT='Times New Roman','serif'][FONT='Times New Roman','serif']4-Yargıtay fiili elatmayı aradığından, hukuki elatma nedeniyle tazminat davası da açılamamaktadır. Yargıtay’ın görüşüne katılmak mümkün değildir. Malikin taşınmazının tamamında hukuki anlamdaki tasarrufunun çok uzun ve belirsiz bir şekilde engellenmesi, mülkiyet hakkının ölçüsüzce kısıtlanmasına neden olmaktadır.

5-O halde tek olanak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmaktır. Ancak, Uluslararası Mahkemenin de bu konuda duyarlı olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü, bu Mahkeme de İdarelerin kamulaştırmaya zorlanamayacağı görüşündedir. AİHM'e göre bu yolda idari yargıda tazminat davası açılmaksızın yapılan başvuruda iç hukuk yolları tüketilmiş olmamaktadır (Bkz. Gülüzar ÖZ/TÜRKİYE; Meral/TÜRKİYE ve TAN/TÜRKİYE davaları).
Türkiye’de tazminat davaları bakımından adli-idari yargı ayrımı kaldırılmalıdır. Çünkü her iki yargı yolunda da tazminatın belirlenmesi Borçlar Kanunu’na göre yapılmaktadır. Ancak İdari yargıda, devleti koruma düşüncesi ile hareket edilmekte ve tazminat hakkını kısıtlayıcı yorumlar yapılmaktadır. Örneğin idari yargıda fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak kısmi dava açılamamaktadır. Tanık dinletilememektedir. İYUK m 13 de 1 yıl ve beş yıllık sınırlayıcı süreler bulunmaktadır. Çok şekilci davranılmakta, davanın ehliyet veya süre yönünden reddedilmesine çalışılmaktadır. En önemlisi, tazminatın belirlenmesinde gerçek durum yerine sadece resmi belgeler dikkate alınmaktadır(1] Bu durumun da farkında olan İnsan Hakları Mahkemesinin Kanun ismi ve maddesi de vererek idari yargı yolunu işaret etmesi düşündürücüdür. Halbuki idareye taşınmazın (kamulaştırma) bedelinin ödenmesi zorunluluğu getirilmesi daha doğru olurdu. Taşınmazın kısıtlılık durumunun oluşturduğu zararın belirlenip hüküm altına alınmasından sonra, zaten idareler kamulaştırma yolunu tercih edeceklerdir. Hüküm altına alınacak zarar, büyük ihtimalle, ileride yapılacak kamulaştırmadaki bedel tespitinde dikkate alınacağından, bir başka anlatımla, kamulaştırma bedelinden mahsup edileceğinden, vatandaşın mağduriyeti giderilmiş olmayacak, açtığı davalar ve verdiği uğraşılar nedeniyle yıpranmış olacaktır. İnsan Hakları Mahkemesinin benimsediği yol, deyim yerindeyse kulağın tersten gösterilmesinden başka bir şey değildir. Ayrıca Uluslararası Mahkeme, tazminatın nasıl belirleneceği yönünde net bir görüş belirtmemektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sporrong ve Lönnroth-İsveç, Kararında[2], bir belediyenin kamulaştırma izni aldıktan sonra, tasarlamış olduğu kamulaştırma hakkında kesin kararı hazırlamak için ihtiyaç duyduğu planı tamamlamak ve yerine getirmek için dört yıllık bir süreye gerek bulunmasının makul olduğunu, bu sürelerin, kamulaştırma ile ilgili süreçten düşülerek, tazminatın kalan süre ile sınırlı belirlenmesi gerektiğini kabul etmiştir. Fakat, tazminatın nasıl hesaplanacağına dair ilkeler belirlenmemiştir. Kanımca bu forumda esas tartışılması gereken konu; AİHM Kararları doğrultusunda, idari yargıda açılacak tazminat davasında istenecek bedelin nasıl belirlenmesi gerektiğidir. Taşınmazın imarlı-imarsız değeri arasındaki fark mı istenecek? Yoksa, taşınmaz imarlı olsa idi değerlendirilip (ÖR kat karşılığı verilip) elde edilecek bağımsız bölümlerin kira kaybı mı istenecektir? Ya da, AHİM'in [FONT='Arial','sans-serif']Sporrong ve Lönnroth-İsveç KArarında belirttiği ancak içeriğinin ne olduğu anlaşılamayan "hipotetik gelişim yöntemine" göremi istenecektir, ya da sadece fiili olarak kanıtlanabilen zararın mı istenebileceği vs. hususlarının tartışmaya açılması zorunludur.

Örneğin tarafımdan takip edilen bir davada (Bursa 1. İdare Mahkemesi 2003/2212 Esas), mermer atölyesinin servis yolunda kaldığı ve kamulaştırılacağı gerekçesi ile elektriği kesilmişti. Oysa yolun açılması ile ilgili alınmış hiçbir karar yoktu. Elektiriği kesme işleminin hukuka aykırılığı saptanıp, iptali sağlandıktan sonra işyerinde çalışmanın yapılmadığı süre ile sınırlı 100.000-TL tutarlı (fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamadığı için tazminat tutarı en yüksek seviyede tutulmak zorunda kalındı) maddi tazminat, 10.000-TL manevi tazminat davasında, sadece önceki dönemdeki vergi ile defter kayıtları baz alınarak muhasebeciye yaptırılan bilirkişi incelemesine göre 10.000-TL maddi tazminata ve manevi tazminatın reddine karar verildi. Danıştay da bu kararı onadı. Oysa, Yargıtay’a göre defter kayıtları tek başına delil sayılmaz. Sadece defter ve vergi kayıtlarıyla sonuca ulaşılsa, kamulaştırma davalarında emlak beyanı dikkate alınarak değer biçilir, tazminat davalarında asgari ücret üzerinden gösterilen müdür maaşı dikkate alınır, şirketlerin değeri ve sermayeleri kayıtlı değer üzerinden belirlenir, boşanma, nafaka, her türlü tazminat davalarında resmi kayıtlar dikkate alınır gerçek durum görmezden gelinirdi. Oysa yargı kararları ne kadar gerçeğe uygun olursa, o kadar da adaletli olur. Yapılması gereken makine mühendisi, mermerciler odasından bir kişiden de oluşan heyetle, tazminatın gerçek tutarın belirlenmesiydi. Dava sonunda alınan tazminat, ancak Nilüfer Belediyesi avukatının vekalet ücretini karşılayabildi. Görüldüğü gibi idari yargıda adaleti sonuca ulaşılması zordur.[/font]

http://aihm.anadolu.edu.tr/aihmgoster.asp?id=94


2.11.1985 T ve 18916 1.Mükerrer sayılı RG.
Old 28-07-2011, 00:11   #15
BOZDOGAN

 
Varsayılan

Sevgili meslektaşlarım konu ile ilgili yeni bir içtihat sitede yayınlanmaktadır.
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=10934
bağlantısından karara ulaşabilirsiniz. Bu kararla Belediyelerin pasif kalmasının önüne geçilebilir artık. Tabi kamulaştırılan gayrımenkulün bedelinin ödenmesine ilişkin hüküm mevcut. Peki ya kişi bunu istemez ise ne olacak? Misal konut alanı olarak satın aldığı arsa park alanına çevrilmiş ise (!/1000 lik planla) ve yıllarca burada park alanı yapılmamışsa; tekrardan arsasının bulunduğu alanın konut alanı olarak çevrilmesini isteyebilecek midir?
Old 05-04-2012, 12:38   #16
Av.gülsüm gürkök

 
Varsayılan

Sayın Bozdoğan eklediğiniz Yargıtay kararı için çok teşekkür ederim.Ancak takıldığım bazı noktalar var .Öncelikli davayı açmadan önce Belediye ' ye dilekçe ile başvuru zorunluluğu var mıdır?İkincisi dava belirsiz alacak davası şeklinde açılabilir mi? Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.Saygılar...
Old 05-04-2012, 19:24   #17
BOZDOGAN

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım Gülsüm Hanım ncelikle Avukatlar gününüzü kutlarım. Davayı açmadan önce belediyeye başvuru dava şartı olarak görülüyor. Yani Davayı açmadan önce belediyeye uzlaşmak istiyorum diye başvurmanız gerekiyor. Böyle olunca uzatıyorlar süreci. O yüzden genelde uzlaşmama tutanağı düzenlenip belediyeye veriliyor. Belirsiz alacak davası olayına gelince; Bu konuda emin olmamakla birlikte belediyelerin metrekare rayiç bedeli üzerinden dava açılıyor genelde. Umarım size yardımcı olmuştur bu yazım.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İmar planında okul sahası olan arsanın kamulaştırılmaması Akademiker Meslektaşların Soruları 59 02-08-2013 13:09
İmar Bankasından Hazine Bonosu Alan Vatandaşların Paralarının Ödenmesi Yasal Zorunlul Av.Mehmet Saim Dikici Hukuk Sohbetleri 1 06-05-2008 19:37
İnternet'te Sorumluluk Boşluğu ahmetsacit Hukuk Haberleri 1 01-04-2008 15:02
Yeşil Alan bekir Hukuk Soruları Arşivi 1 02-03-2002 23:42
Belediyece Yeşil Alan İlan Edilen Yerin 10 Yıldır İşlem Görmemesi bekir Hukuk Soruları Arşivi 1 01-03-2002 23:21


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08051491 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.