Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

menfi tespit davasında ispat yükü

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-10-2008, 12:00   #1
Av. çağlar bildirici

 
Varsayılan menfi tespit davasında ispat yükü

rıza dışı elden çıkan çeke dayanarak yapılan icra takibi neticesinde açmayı düşündüğümüz menfi tespit davasında ispat yükü davacı taraftamıdır* daha önce çekin rıza dışı elden çıktığı ve ödenmemesi hususu bankaya bildirilmiştir.ispat husunda izlenmesi gereken yol nedir, şimdiden teşekkür ederim..
Old 27-10-2008, 13:25   #2
Av. Nurten Kozan

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım;
Menfi tespit davasında, genel ispat kuralı olan " herkes iddiasını ispat etmekle" yükümlü olacaktır. Dolayısıyla, çekin hamilini, çekin gerçekten hamili olup olmadığını ispata zorlayamazsınız diye düşünüyorum. Keşideci, çek nedeniyle borçlu olmadığını yazılı belgelerle ispat yükümlülüğü altında olacaktır.
Sorunuzu daha açık yazarsanız, sanırım daha net yanıtlar alabilirsiniz.
Kolaylıklar dilerim...
Old 27-10-2008, 13:48   #3
Av. çağlar bildirici

 
Varsayılan sayın kozan, teşekkür ederim,,,

ilginiz için teşekkür ederim, sayın meslektaşım,asıl öğrenmek istediğim şu ki; müvekkilimiz elinden rıza dışı çıkan çek için önce bankaya ödenmemesi konusunda talimat vermiştir.Alacaklı bankadan kendisine ödeme yapılmayınca icra takibine geçmiştir.Açacağımız menfi tespit davasında daha önce bankaya bildirdiğimiz çekin rıza dışı elimizden çıktığına ve ödenmemsi gerektiğine dair talimat ispat külfeti açısından lehimize herhangi bir ayrık duruma sebebiyet verirmi? şimdiden çok teşekkür ederim,,
Old 27-10-2008, 15:28   #4
v. Aynur

 
Varsayılan

Sayın çağlar bence sizin sadece çekin rıza dışı elinizden çıktığına dair bankaya bildirmeniz lehinize bir durum oluşturmaz. Zira bankaya , bu şekilde çekin çalındığı vs. gibi gerekçelerle birçok kişi çek bedeli ödenmesin diye bildirebiliyorlar. Bu durumu bence yazılı bir belge ile ispat etmeniz gerekiyor. Bankaya böyle bir kayıt koydurmanız icra takibi ve ceza davası için bir engel değil bence. İyi çalışmalar.
Old 27-10-2008, 16:59   #5
Av. çağlar bildirici

 
Varsayılan

Aynur hanım teşekkür ederim ancak bankaya bildirmiş olmanın ceza ve icra takibi engel teşkil etmiceğini biliyorum asıl sorum bu hususun açacağımız menfi tespit davasında ispa külfeti açısından nasıl bir sonuç doğuracağı konusudur, şimdiden teşekkür ederim
Old 27-10-2008, 17:09   #6
korayoz

 
Varsayılan

Bir iddiadan kendi lehine hak çıkaran kimsenin bunu ispat etmesi gerekir. Buna göre siz çekin elinizden rıza dışı çıktığına dair bir delil ileri sürmedikçe karşı tarafın delil ikame yükü yoktur. Bankaya çekin elden rıza dışı çıktığının bildirilmesi ispat yükü açısından sonucu değiştirmez.
Old 27-10-2008, 17:21   #7
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

YARGITAY

19. HUKUK DAİRESİ

E. 1996/6249

K. 1997/951

T. 6.2.1997

• ÇEKTEN CAYMAK ( Keşidecisinin Rızası Hilafına Elden Çıkan )

• ÇEK KEŞİDECİSİNİN ÖDEME YASAĞI KOYMASI VE BANKAYA BİLDİRMESİ ( İptal Davası Açılmasına Gerek Olmadığı )

• ÇEK İPTALİ DAVASININ 3. KİŞİLERİ BAĞLAMAMASI ( Çalıntı Çek )

• MENFİ TESBİT DAVASI ( Çek İptali Davasının 3. Kişileri Bağlamaması )

6762/m.711/3

ÖZET : Çekin, keşidecisinin rızası hilafına elden çıktığı durumlarda, keşidecinin ödeme yasağı koyması ve bankaya bildirmesi yeterli olup, ayrıca bir iptal davası açması gerekmez. Açılan iptal davası hasımsız olup, dava sonucunda verilecek iptal kararı çek hamili üçüncü kişileri bağlamaz. Bu nedenle, iptal kararından sonra çeki takibe koyan hamil aleyhine açılacak menfi tespit davasında, davacı bu çekten dolayı borçlu olmadığını ispat etmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; müvekkilinin işyerinin hırsızlar tarafından soyulduğunu, hırsızların bir kısım mallarla birlikte çek karnesini de götürdüklerini, çek karnesinden 6369270 numaralı çek yaprağının, 48.500.000 TL. meblağ yazılarak takibe konulduğunu, icra takibinden önce açılan çek iptal davasının lehine sonuçlandığını, takibe konu çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını ve bu çekten dolayı borcu bulunmadığını ileri sürerek, müvekkilinin takibe konu çekten dolayı borçlu olmadığının tesbitine, çekin iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında; iddiaların gerçek olmadığını, davacının çeklerinin çalınmadığını, müvekkilinin çeki Süleyman isimli bir şahsa verdiği mal karşılığı aldığını, 30.3.1994'de bankaya ibraz edilen çekin karşılığı olmadığından, arkasının yazdırıldığını ve takibe konulduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre dava konusu çekin, aynı mahkemenin 22.2.1995 tarih ve 1995/43-19 sayılı kararı ile iptal edildiğinden, davalının yaptığı takip ve koyduğu haczin dayanağı kalmadığı gerekçesiyle dava ve takip konusu çekten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tesbitine karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı; davalı tarafından takibe konulan 30.3.1994 keşide tarihli 48.500.000 TL.lık çekin işyerinden çalındığını, sahte olarak düzenlenip takibe konulduğunu, imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek, bu davayı açmıştır. Mahkemece, daha önce çeklerin iptaline karar verildiği, takibin ve haczin dayanağı kalmadığı gerekçesiyle davacının, davalı şirkete borçlu olmadığının tesbitine karar verilmiştir. Çekin keşidecisinin rızası hilafına elden çıktığı durumlarda, keşidecinin ödeme yasağı koyması ve bankaya bildirmesi yeterli olup, ayrıca bir iptal davası açması gerekmez ( TTK. m. 711/3 ), Açılan iptal davası hasımsız olup dava sonucunda verilecek iptal kararı çek hamili üçüncü kişileri bağlamaz. Bu nedenle, iptal kararından sonra çeki takibe koyan hamil aleyhine açılacak menfi tesbit davasında, davacı bu çekten dolayı borçlu olmadığını ispat etmesi gerekir. Davacı, senedin çalındığını ve sahte olarak doldurulduğunu ileri sürdüğüne göre, taraflardan iddia ve savunma doğrultusunda delilleri sorulup, toplanan deliller birlikte değerlendirilerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün ( BOZULMASINA ), peşin harcın istek halinde iadesine, 6.2.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 27-10-2008, 18:30   #8
Av. çağlar bildirici

 
Varsayılan

sayın mehmet ali bey, bu hususu İİK 72 çerçevesinde düşünüp, yargıtay kararlarıyla sabit olduğu üzere,menfi tespit davasında "borç ilşkisinin mevcut olmadığı iddia edildiği taktirde ispat yükü alacaklıdadır" gerçeğinden hareketle düşünemezmiyiz? Çünkü biz bu dava ile borç ilşkisinin hiç mevcut olmadığını ve doğmadığını iddia etmekteyiz,
Old 27-10-2008, 19:10   #9
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

ÖZET : İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığım ispat için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur ( MK.nun 6 ).İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran ( iddia eden ) taraf o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin ( borcun ) varlığını kanıtlamak durumundadır
Old 28-10-2008, 12:30   #10
v. Aynur

 
Varsayılan

Sayın Çağlar daha önce de bildirdiğim gibi sizin bankaya çekin rızanız dışında çıktığını beyan etmeniz ve bu durumu menfi tespit davasında delil olarak kullanmanız davanızın ispatı için yeterli değildir. Yani bu durumu kesin delil olarak sunup davayı kazanamazsınız. Mahkemeye rızanız dışında çıktığını iddia ediyorsaniz bence bu durumu yalnızca yazılı bir delille ispat edebilirsiniz. Aksi halde herkes çıkıp mahkemede çek benim rızam olmadan çıktı diyebilir. Bu konumda bütün davaların kabul edilmesi gerekir ki bu durum hiç de kambiyo senetlerine uygun düşmez. Bence açacağınız dava bu koşullarda reddedilir. İyi çalışmalar.
Old 28-10-2008, 12:49   #11
Av. Mehmet Toprak

 
Varsayılan

Menfi tespit davasında ispta yükü doğal olarak alacaklıdadır. Zira siz bir durumun mevcut olmadığını iddia ediyorsunuz. Yok olaan bir şeyi ispatlamanızın mantığı da yoktur. Burada alacağının var olduğunu alacaklı ispatlamalıdır. Alacaklı elinde yazılı bir belge üstelik sebebten mücerret bir varaka olan çeki ibraz ederse bu durumda doğal olarak ispat yükü yer değiştirecektir.
İspat yükü size geçtiğinde sebepten mücerret olan söz konusu kıymetli evrak ile borçlu bulunmadığınızı ispatlamak durumundasınız.
Old 28-10-2008, 14:31   #12
Av. çağlar bildirici

 
Varsayılan

sayın meslektaşlarım teşekkür edeim, ancak çek müvelkkilin elinde rızası dışında çıkmıştır, kabul ediersiniz ki alacaklıyla borçlu arasında bir borç ilşkisinin bulunmadığı hususnu yazılı bir delille ipat olanağı yoktur.Karşı tarafın alacağına kanıt olarak sunduğu çeke karşı mağduriyetimizi gideecek , ispat yoluna ikşkin bir yargıtay kararı ya da görüş bildirirseniz mutlu olurum.Değerli vaktiniz harcadığınız için şimdiden teşekkür ederim
Old 28-10-2008, 15:05   #13
v. Aynur

 
Varsayılan

Sayır Çağlar sizin de bildiğiniz gibi çek ve senetler para hükmündedir ve borcun sebebinden mücerrettirler. Yani müvekkiliniz ile alacaklı arasında herhangi bir ticari ilişki olup olmadığı çek ve senetler için önemli değildir. Ancak senetlerdeki malen kaydı bu aşamada mal verilip verilmediği noktasında ispat açısından ayrık bir durumdur. Bunun dışındaki durumlarda arada ticari ilişki olup olmadığının bir önemi yoktur. Bu nedenle çek ve senet davalarının hemen hepsinde yazılı bir belge ile ispat zorunluluğu getirilmiştir. Bu konuda birçok yargıtay kararı da mevcuttur. Bana kalırsa elinizde rızanız dışında çıktığını ispata yarar yazılı bir belge yoksa işiniz zor derim. İyi çalışmalar.
Old 28-10-2008, 15:21   #14
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Alıntı:
Mahkemeye rızanız dışında çıktığını iddia ediyorsaniz bence bu durumu yalnızca yazılı bir delille ispat edebilirsiniz

Hırsızlık/ziya gibi maddi bir durumun ispatı için yazılı belgeye ihtiyaç olmadığı gibi böyle bir durumun yazıyla ispatlanması da mümkün değildir.Bu durumda tanık dahil her türlü delil dinlenebilir.
Old 28-10-2008, 15:46   #15
v. Aynur

 
Varsayılan

Sayın Bülent hırsızlık/zayi durumları elbetteki tanıkla ispat edilebilir. Ancak bu durumu menfi tespit davasında da ileri sürebilir misiniz ?Eğer tanıklarınız yoksa durumu nasıl ispat edeceksiniz? Sayın Çağlar sadece bankaya bildirmenin yeterli olup olmadığını da soruyor aynı zamanda. Sizce sadece bu bildirim yeterli olur mu davanın kazanılması için.
Old 28-10-2008, 17:06   #16
Av. çağlar bildirici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Bülent Sabri Akpunar
Hırsızlık/ziya gibi maddi bir durumun ispatı için yazılı belgeye ihtiyaç olmadığı gibi böyle bir durumun yazıyla ispatlanması da mümkün değildir.Bu durumda tanık dahil her türlü delil dinlenebilir.


sayın bülent bey benim yardım istediğim konuda bahsettiğiniz husus, acaba bu konuda bir içtihat var mı elinizde,teşekkür ederim,,
Old 02-12-2008, 14:02   #17
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1993/19-819
K. 1994/75
T. 16.2.1994
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Davacı Tarafından Düzenlenen ve Yedinde Bulunan Senedin Çalınması Sonucu Bu Senetten Dolayı Borçlu Olunmadığının Tespiti İstemi )
• SENEDİN ÇALINMASI ( Bu Nedene Dayalı Olarak Açılan Menfi Tespit Davasında Davacının Tanık Dinletebilmesi )
• SENET İPTALİ ( Çalındığından Bahisle Açılan Davada İddianın İspatı için Mahkemece Tanık Dinlenebilmesi )
• TANIKLA İSPAT ( Açılan Menfi Tespit Davasında Davacı Tarafından Düzenlenen ve Yedinde Bulunan Senedin Çalınması İddiası Hakkında )
• DELİLLERİN İKAMESİ ( Tanık Deliline Dayanmış Olan Davacının Senedin Çalındığı ve Bu Nedenle İptaline İlişkin İstemi Hakkında Mahkemece Tanıkların Dinlenmesinin Gerekmesi )
1086/m.294
2004/m.72
ÖZET : Düzenlenmiş ve yedinde bulunan senedin davalılarca meşru olmayan yollardan daha açık bir anlatımla hırsızlık yoluyla ele geçirildiği iddia edilmiş olmasına göre iddianın şahitle ispatı mümkündür.

DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kırşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.10.1991 gün ve 374-422 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine;

KARAR : Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 4.3.1993 gün ve 6232-1623 sayılı ilamı:

( ... Davacı tarafından açılan davada, düzenlenmiş ve yedinde bulunan senedin davalılarca meşru olmayan yollardan daha açık bir anlatımla hırsızlık yoluyla ele geçirildiği iddia edilmiş olmasına göre HUMK.nun 294. maddesi hükmünce iddianın şahitle ispatına imkan bulunmaktadır. Mahkemenin bu yönü gözetmekden ve noksan tahkikatla davayı reddetmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Davacı iddiasında, alacaklısının Firdevs Gökarca, ciro yoluyla eline geçirenin diğer davalı Cemal Pala olduğu beş adet bononun, davalı Firdevs'in Mehmet Pala adlı kişi ile birlikte yaşamasının güvencesi olarak kendisinin de müşterek ve müteselsil borçlu sıfatı ile Firdevs'e verdiklerini iddia etmiştir. Senetlerin ahlaka adaba ve hukuka aykırı olduğunu bu nedenle geçerli olamıyacağını belirtmiştir. Diğer bir anlatımla geçerli bir borç ilişkisinden kaynaklanmadığı ifade edilmiştir. Devamla bu özelliği ihtiva eden senetleri Firdevs'e vermiş ise de, sonradan o bana bunları geri verdi, emekli cüzdanımda durmakta iken bir ara kaybolduğunu öğrendim. Durumu anlattığımda "borçlu da biziz, alacaklıda biziz" dediler. Sonradan icraya koymuşlar, aslında bu senetler, "batıl karşılığı olmayan senetlerdir" biçiminde iddiada bulunarak borcu olmadığının tesbitini istemiştir.

Görüldüğü gibi davacı senetlerin bedelini ödedim, bende iken yeniden davalıların eline geçmiştir demiyor. Batıldır, geçersizdir diyor ve nedeninide belirtiyor.

Cumhuriyet Savcılığına verdiği uzun dilekçede de, ödedim demiyor. Aynı iddiaları ileri sürüyor.

Şu durum itibariyle, yaşamın normal akışına göre senetlerin alacaklı elinde olması doğaldır. Davacının iddia ettiği gibi, bir an için bu senetler davacı eline geçse somut olay itibariyle bunların ödeme veya davalı alacaklının alacağından vazgeçtiği nedeniyle davacıya iade edildiği iddia edilmediğine dosya kapsamından da bunun aksini gösteren hiç bir delil ve emare bulunmadığına, esasen davacının dayanmadığı ileri sürmediği bir hususun varmış gibi kabulünün de düşünülemiyeceğine göre, halli gereken sorun bu senetlerin geçerli olup olmadığını saptamaktan ibaret olmalıdır. Davalı bu hususun kendisi için önemli olduğunu kurtulma nedeninin bunun kanıtlanmasına bağlı bulunduğunu iddia ediyor. Yoksa "davalıya ödedim ve alacağından vazgeçip bunu iade etti" de demiyor. Gerçi vazgeçti demesi de onu bu somut olay itibariyle tanıkla kanıtlayamaz.

Davacı iddiasını kanıtlamak için tanık göstermiştir. Tanıkları hangi konuda dinleteceğini 22.11.1990 günlü dilekçesinde "tanıkları senetlerin Firdevs'e beraber olduğu kişinin evden kovmaması için güvence olarak verildiğini kanıtlamak amacı ile dinleteceğini" belirtmiştir.

Bu husus zaten mahkemenin ve dairenin kabulündedir. Davacı ben ödedim senetleri geri aldım demediğine göre, senetler ha alacaklısı elinde ha borçlu davacı elinde olmuş sonuç değişmeyecektir. Bu nedenle bu somut olayda HUMK.294. maddesi gereğince tanık dinlenmesi sonuca etkili değildir ve dinlenmesi de gerekmemektedir. Yerel mahkeme ısrar kararında bu hususu açıkça belirtmiştir. Zaten bu tanıklar ceza dosyasında da dinlenmiş ve senetlerin veriliş amacı belirtilmiştir.

Şu durumda yüce mahkemenin yapacağı iş, bu senetlerin geçerli olup olmayacağını tartışmaktan ibaret olmalıdır. Bu durumda sözü edilen senetle borçlusunun iddia ettiği gibi ahlaka aykırı bir amaç için verildiği sabit olduğuna göre bunların iadesinin istenemiyeceği düşünülerek hükmün onanmasının gerektiği sonucuna varılmalıdır.

Yukarıda açıklanan gerekçeler ve dosyada somut olay itibariyle sorunun çözümü için tanık dinlenmesi gerekmemektedir. Tanıkların söyleyeceği husus davalıların alacaklılık durumuna engel değildir. Bu nedenle yerel mahkemenin davanın reddine dair kararında direnmesi yerindedir. Kararın onanması gerektiği düşüncesi ile çoğunluğun bozma gerekçesine katılamamaktayım.

yarx
Old 04-12-2015, 17:53   #18
Av.Ece Ural

 
Varsayılan

Alıntı:
ÖZET : İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığım ispat için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur ( MK.nun 6 ).İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran ( iddia eden ) taraf o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin ( borcun ) varlığını kanıtlamak durumundadır





sayın Av. Mehmet Ali, özeti eklediğiniz yargıtay kararına ihtiyacım var. Dairesi ve tarihini paylaşmanızı dilerim.
Old 04-12-2015, 18:11   #19
Av.Denizcan Sarıkaya

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ece Ural
sayın Av. Mehmet Ali, özeti eklediğiniz yargıtay kararına ihtiyacım var. Dairesi ve tarihini paylaşmanızı dilerim.

Tesadüfe bakın ki bugün açtığım dava öncesinde yararlandığım karardır.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/19-781

K. 2003/768

T. 17.12.2003

• MENFİ TESPİT DAVASI ( Davacının Bonodan Dolayı Borçlu Olmadığının Tespini Talep Etmesi )

• MENFİ TESPİT DAVASININ ÖZELLİĞİ ( 2004 Sayılı Yasaya Gör Borçlunun İcra Takibinden Önce veya Takip Sırasında Borçlu Olmadığının İspatı Amacıyla Menfi Tespit Davası Açabilmesi )

• MENFİ TESPİT DAVALARINDA İSPAT ( Bir Vakıadan Kendi Lehine Haklar Çıkaran Müddeinin O Vakıayı İspat Etmesi Genel İspat Kuralının Menfi Tespit Davaları İçinde Geçerli Olduğunun Kabul Edilmesi )

• KAMBİYO İLİŞKİSİ ( Kambiyo İlişkisinin Temelini Oluşturan Taraflar Arasındaki Şahsi İlişkinin Soyutluk Kuralı Gereği Olarak İspat Bakımından Kambiyo İlişkisinden Ayrı Olması )

• İSPAT YÜKÜ ( Temeldeki Hukuki İlişki Yönünden Bonodaki İspat Kaydının Bizzat Alacaklı Tarafından Değişikliğe Uğratılması Sonucunu Olarak İspat Yükünün Alacaklıda Olması )

• BORÇLUNUN İSPAT YÜKÜ ( Borçlu Borcun Varlığını Kabul Ediyor Fakat Borcun Ödeme Gibi Bir Nedenle Sona Erdiğini İddia Ediyorsa Bu Durumda Doğal Olarak İspat Yükünün Borçluda Olduğunun Kabulü )

• TEMEL İLİŞKİ ( Kambiyo İlişkisinin Temelini Oluşturan Taraflar Arasındaki Şahsi İlişkinin Soyutluk Kuralı Gereği Olarak İspat Bakımından Kambiyo İlişkisinden Ayrı Olması )

• BONODA YER ALAN MALEN KAYDI ( Temeldeki Hukuki İlişki Yönünden Bonodaki İspat Kaydının Bizzat Alacaklı Tarafından Değişikliğe Uğratılması Sonucunu Olarak İspat Yükünün Alacaklıda Olması )

• MALEN KAYDI ( Senetten Anlaşılmayan Elden Para Verilmesi Olgusununa Alacaklı Tarafından Dayanılması Neticesinde İspat Yükününde Alacaklıda Olduğunun Kabul Edilmesinin Gerekmesi )

1086/m.72

4721/m.6

6762/m.688,691

2004/m.72

ÖZET : İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığım ispat için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur ( MK.nun 6 ).İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran ( iddia eden ) taraf o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin ( borcun ) varlığını kanıtlamak durumundadır.

Somut olaya gelince; eldeki dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.Davacı/borçlu, davalı/alacaklının icra takibinin dayanağı olan senette malen kaydı bulunmasına karşın aralarında bir mal alışverişi bulunmadığını, senedin bankadan kırdırılarak kendisine bedelinin verilmesi amacıyla düzenlendiğini, ancak senedin bankaya ibraz edilmediği gibi, kendisine de bir ödeme yapılmadığı iddiasıyla, bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitini istemiştir.Davalı/alacaklı taraf ise, bonoda malen kaydı bulunmasına karşın borçlu ile aralarında mal alışverişi olmadığını, kabulle borcun nedeninin elden nakit olarak verilen para olduğunu, ifade etmiştir.

Şu durumda, takibin dayanağını teşkil eden dolayısıyla da alacaklının alacağını ispat aracı durumundaki bonoda bulunan "malen" kaydının doğru olmadığı yönündeki borçlu iddiasının alacaklı yanca kabul edilmesi, temeldeki hukuki ilişki yönünden bonodaki bu ispat kaydının bizzat alacaklı tarafından değişikliğe uğratılması sonucunu doğurur. Alacağın varlığını ve dayandığı temel ilişkinin senettekinden farklı olduğunu iddia eden alacaklı artık kendi dayandığı ve senetten anlaşılmayan ( elden para verilme olgusunu ), bu hususu ispat yüküyle karşı karşıyadır. Eş söyleyişle, kendi dayanağı olan senetteki sebepten ayrılarak elden para verildiği iddiasını ortaya atarak, "bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf bu vakıayı ispat etmeye mecburdur.

DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.10.2001 gün ve 2000/368-2001/771 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.03.2003 gün ve 2002/459-2003/2026 sayılı ilamı ile; ( "Dava, bonodan dolayı borçlu bulunulmadığının tesbiti istemine ilişkindir.

Mahkemece dava konusu bononun hatır senedi olduğu yolundaki iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine, %40 tazminatın davacıdan alınarak davalıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu bonoda "malen" kaydı bulunduğu halde davalı alacaklı, senedin verilen borç para karşılığı düzenlendiğini savunarak senedin ihdas nedenini talil etmiştir. Bu durumda, alacağı ispat yükü yer değiştirerek davalıya geçtiğinden davalıdan delilleri sunulup sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir." ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu bulunmadığının saptanması isteminden ibarettir.

Tarafların kabulüne göre senedin tanzimi zamanında davacı/borçlu, davalı/alacaklı şirketin muhasebecisidir. Aralarında mal alım satımını gerektirir ticari bir ilişkinin bulunmadığı her iki tarafın da kabulündedir.

Dava konusu kambiyo senedinde ihdas nedeni olarak "malen" kaydı bulunmaktadır.Davacı/borçlu; davalı/alacaklının takibe konu ettiği malen kaydı içeren bono nedeniyle borcu bulunmadığını, aralarında mal alışverişi olmadığını, bononun bankadan kırdırılarak bedelinin kendisine verilmesi amacıyla düzenlendiğini, ancak bunun da gerçekleşmediğini, iddia ederek borçlu olmadığının tespitini istemiştir.

Davalı taraf temsilcisi de bonodaki malen kaydına karşın aralarında mal alışverişi olmadığını, kabulle birlikte davacı/borçluya elden borç para verildiğini ve bunu ödemediğini savunmuştur.

Mahkemece, bononun bedelinin malen mi nakden mi olduğu hususunun kesinleşmediği ve bedelin nakden ödendiğinin ispat edilemediği, senet bedelinin malen olduğunun kabul edildiği, bononun geçerli olduğu, dava konusu bononun hatır senedi olduğu yolundaki iddianın da davacı yanca kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine, %40 tazminatın davacıdan alınarak davalıya ödenmesine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine bu karar Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur. Mahkeme "karşılıklı olarak senetteki malen kaydının talil edildiği, ispat yükünün bu nedenle davacı/borçluda olduğu" gerekçesiyle önceki kararında direnmiş, hükmü yine davacı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; "malen" kaydı bulunan emre muharrer senette, borçlu/davacının alacaklıdan mal veya elden para almadığını; davalı/alacaklının da borçluya mal vermediğini ancak elden nakit borç para verdiğini savunması karşısında ispat yükünün taraflardan hangisinde olduğu noktasındadır.

Öncelikle, alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan malen kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki "kambiyo ilişkisi" ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu "kambiyo taahhüdü"nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.

Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır. ( TTK m 691/1 )

Bonoda şekil şartları TTK m 688'de sayılmıştır.Bunlar; "Bono" yada "Emre Muharrer Senet" ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.

Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir. ( Prof Dr.Reha Poroy Kıymetli Evrak Hukuku Esasları 11.Bası İstanbul 1989 sh.237 vd. )

Yerleşik Yargıtay İnançlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik "bedel kaydı"dır. Yinelemek gerekirse "bedel kaydı" kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin ( borçlunun ), senedin lehdarından ( alacaklıdan ) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında Kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması, şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtlan daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda ( HUMK.nun 290 mad. ) önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.

Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin "kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu" yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. ( Y.11.H.D.7/10/1982 gün ve 1982/4034-3688 sayılı ilamı ).

Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir ( Y.İBK. 12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı ilamı ).

Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu savlayan tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı "malen" kaydıyla yada bir alacak borç ilişkisine dayandığı "nakten" kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin talili ( nedene, illete bağlanması ) anlamına gelir ki, böyle bir durumda kanıt yükümlülüğü yer değiştirir. Senedi talil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. ( Y.11.H.D.4/5/1984 gün 1984/2517-2601 sayılı ilamı ).

Senette borcun nedeni "mal" yada "nakit" olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta'lili denmektedir. Bu anlamda ta'lil senet metninde açıklanan düzenleme ( ihdas ) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir.

"Malen" ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir. ( Yargıtay Ticaret Dairesinin 10.4.1967 gün 558-1967 sayılı ilamı ve 23.11.1970 gün ve 2787-4659 sayılı ilamı, 11.H.D.nin 22/3/1983 gün ve 1983/772-1384 sayılı ilamı ).

Borçlu bonodaki "bedeli malen almıştır" kaydına rağmen bononun iptalini ister ve alacaklı bedelin mal olarak verilmediğini kabul, fakat nakden verildiğini iddia edecek olursa ispat külfeti hangi tarafa ait olacaktır. Eş söyleyişle alacaklı mı borçluya nakit verdiğini, yoksa borçlu mu alacaklıdan nakit almadığını kanıtlayacaktır. Bu ispat hangi koşullarda olacaktır?

Mal kaydı bulunan bonoda borçlu alacaklıdan mal almadığını iddia, alacaklıda borçluya mal vermediğini kabul ederse borçlunun iddiası sabit olmuştur. Lehdarın bedelin para olarak verildiği iddiası ise, ispatı kendisine düşen bir husustur ( Prof.Dr.Fırat Öztan Kıymetli Evrak Hukuku, 2.bası, Ankara,1997, sh. 1007 vd )

Alacaklının başka bir iddiası varsa, diğer bir deyişle alacağının bir alacak borç ilişkisine dayandığını iddia ediyorsa bunu ispatlamak yükümlülüğündedir. ( Dr.Fadıl Cerrahoğlu Hukuki Bahisler Bononun Temel İlişki Açısından Delil Niteliği ve Bonoda Bedel Kaydı makalesi, İstanbul Ticaret Odası Gazetesi 7 Nisan 1972 s.8 ) Yargıtay'ın yerleşik görüşü de bu yöndedir ( 19.H.D. 14.4.1992 gün ve 1992/8081-4430 sayılı ilamı, Y.11.H.D.nin 21.12.1983 gün ve 1983/5668-5790 sayılı ilamı. 11 HD. 16.6.1983 gün ve 1983/3004-3130 sayılı ilamı ).

Hemen burada menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde durmakta yarar vardır.

İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığım ispat için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur ( MK.nun 6 ).

İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran ( iddia eden ) taraf o vakıayı ispat etmelidir.

Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.

Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin ( borcun ) varlığını kanıtlamak durumundadır.

Somut olaya gelince;

Eldeki dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.

Davacı/borçlu, davalı/alacaklının icra takibinin dayanağı olan senette malen kaydı bulunmasına karşın aralarında bir mal alışverişi bulunmadığını, senedin bankadan kırdırılarak kendisine bedelinin verilmesi amacıyla düzenlendiğini, ancak senedin bankaya ibraz edilmediği gibi, kendisine de bir ödeme yapılmadığı iddiasıyla, bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitini istemiştir.

Davalı/alacaklı taraf ise, bonoda malen kaydı bulunmasına karşın borçlu ile aralarında mal alışverişi olmadığını, kabulle borcun nedeninin elden nakit olarak verilen para olduğunu, ifade etmiştir.

Şu durumda, takibin dayanağını teşkil eden dolayısıyla da alacaklının alacağını ispat aracı durumundaki bonoda bulunan "malen" kaydının doğru olmadığı yönündeki borçlu iddiası alacaklı yanca da kabul edilmiş, temeldeki hukuki ilişki yönünden bonodaki bu ispat kaydı bizzat alacaklı tarafından değişikliğe uğratılmıştır. Alacağın varlığını ve dayandığı temel ilişkinin senettekinden farklı olduğunu iddia eden alacaklı artık kendi dayandığı ve senetten anlaşılmayan elden para verilme olgusunu ispat yüküyle karşı karşıyadır. Eş söyleyişle, kendi dayanağı olan senetteki sebepten ayrılarak elden para verildiği iddiasını ortaya atarak, "bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden" taraf davalı/alacaklıdır ve bu vakıayı ispat etmeye mecburdur, dolayısıyla ispat yükü davalı/alacaklıdadır. Borçlu aralarında temel ilişkinin varlığını kabul etmemiş, kendisine ispat yükü getirecek olan ödeme nedeniyle karşılıksızlık iddiasında bulunmamış, aksine borcun varlığını inkar etmiştir. Alacaklının bonodaki malen kaydına karşın alacak borç ilişkisinin mal alışverişine dayanmadığı yönündeki kabulü karşısında davacı/borçlunun iddiası bu noktada sabit olmaktadır. Lehdarın yani alacaklının "bedelin para olarak verildiği " iddiasını ispat yükü ise kendisinde bulunmaktadır.

Hal böyle olunca; mahkemece kanıt yükünün davalı tarafta olduğu gözetilerek, davalının savını kanıtlayabilmesi için olanak verilip, tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, kanıt yükünün tayininde yanılgıya düşülerek davanın reddine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Direnme kararının açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.12.2003 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
Old 04-12-2015, 23:11   #20
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Konu yön değiştirmiş ama,yararlı olabilir diye ;
T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO: 2013 / 19-2402
KARAR NO: 2015 / 1532
KARAR TARİHİ: 10.06.2015


>MENFİ TESPİT DAVASI – BONODA MALEN İBARESİ BULUNDUĞU – BONONUN HUKUKEN GEÇERLİ OLDUĞU – BORÇLUNUN BONONUN BEDELSİZ OLDUĞUNU İLERİ SÜRDÜĞÜ İSPAT YÜKÜNÜN DAVACILARDA OLDUĞU – DİRENME KARARININ BOZULMASI


ÖZET: Davaya konu bonoda “malen” ibaresi bulunduğuna göre, böyle bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir. Şu durumda, uyuşmazlığa ve takibe konu yapılan bononun hukuken geçerli olduğunun kabulü gerekir. O halde, davacı-borçlu bononun bedelsiz olduğunu ileri sürdüğüne göre, ispat yükü davacılardadır. Davacılar bu iddiasını ise, yazılı delille kanıtlamalıdır. Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

(1086 S. K. m. 288, 290, 293) (6100 S. K. m. 200, 201, 203) (818 S. K. m. 17) (6762 S. K. m. 688, 691) (2004 S. K. m. 72) (YİBK 12.04.1933 T. 1933/30 E. 1933/6 K.) (YHGK 17.04.2015 T. 2013/19-1622 E. 2015/1238 K.) (YHGK 17.12.2003 T. 2003/19-781 E. 2003/768 K.) (YHGK 12.10.2011 T. 2011/19-473 E. 2011/607 K.) (YHGK 04.12.2013 T. 2013/19-89 E. 2013/1645 K.) (YHGK 14.05.2014 T. 2013/19-1155 E. 2014/660 K.)

Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 3.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 01.02.2012 gün ve E:2010/1442, K:2012/92 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 29.01.2013 gün ve E:2012/14275, K:2013/1601 sayılı ilamı ile;

(…Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirketten akrabaları olan dava dışı N.. A..’ya hediye olarak 06.04.2010 tarihli fatura karşılığı 3.377,75-TL tutarında mal aldıklarını, ayrıca kendileri için de bazı eşyalar beğenerek davalıdan toplam 6.000-TL tutarında mal almak üzere anlaştıklarını ve takibe konu edilen 6.000-TL bedelli senedi davalıya verdiklerini, hediye olarak alınan malların 06.04.2010′ da N..A..’ ya teslim edildiğini, ancak müvekkillerinin kendileri için almak istedikleri malları almaktan vazgeçerek davalıya bildirdiklerini, davalı tarafın elindeki senet 6.000-TL bedelli olsa da, müvekkillerinin borçlarının satılan mal bedeli olan 3.377,75-TL olup, bu borcun taksitleri bittiğinde senedi iade edeceğine dair beyanına güvenerek senedi iade almadıklarını, müvekkillerinin hediye aldıkları maldan kaynaklanan borçlarının 1.900-TL’lik kısmını davalıya ödediklerini, geriye 1.477,7-TL borç kalmasına rağmen, davalının 6.000-TL’lik senede dayanarak 4.100-TL bakiye borç kalmış gibi ihtiyati haciz kararı aldığını ve Denizli 7.İcra Müdürlüğü’nün 2010/9116 takip dosyasından takip başlattığını, müvekkillerinin takibe konulan senetten ve takipten dolayı yalnızca 1.477,75-TL borçlarının bulunduğunu belirterek, talep edilen 2.622,25-TL’lik kısımdan davalıya borçlarının olmadığının tespitine ve davalı aleyhine %40 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin davacılara 18.05.2010 tarihli fatura karşılığı mal sattığını, buna istinaden davacıların 18.05.2010 düzenleme tarihli, 15.07.2010 ödeme tarihli 6.000-TL bedelli senedi düzenleyerek verdiklerini, borcun 1.900-TL’ sini ödediklerini, ancak geri kalan 4.100-TL’ nin ödenmemesi nedeniyle icra takibi başlattıklarını, davacıların borçlu olmadıklarını iddia ettikleri miktar bakımından ödeme ya da mal iadesi yapıldığını yazılı delillerle ispat etmeleri gerektiğini, ispat yükünün davacılarda olduğunu, zira senette “malen” kaydının bulunduğunu, önce malın teslim edildiğini ve akabinde senedin düzenlendiğini belirterek, davanın reddine ve %40 kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davacının davaya konu takip dosyasında 15.07.2010 ödeme tarihli 6.000-TL bedelli senetten dolayı asıl alacak olarak borcunun 1.477,75-TL olduğunun (2.622,25-TL borcunun bulunmadığının) tespitine, davalı tarafın kötüniyetli olduğu ispat edilemediğinden kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm her iki taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Dava, kambiyo senedi nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin olup, bonoda “malen” kaydı bulunmaktadır. Bu durum malın teslim edildiğine karine teşkil edip aksinin, iddia eden tarafından yazılı şekilde ispat edilmesi gereklidir. Mahkemece ispat külfetinin tayininde hataya düşülerek malın teslim edildiğini davalı alacaklı yanın ispatlayamadığı gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir….)

gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılan icra takibine konu yapılan bonodan dolayı borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin temyizleri üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; “Malen” kaydını içeren bonoda ispat yükünün hangi tarafta olduğu noktasında toplanmaktadır.

Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için gerekli ve uygulanması gereken hukuki kurum ve kuralların ne olduğunun tespitinde yarar vardır.

I-Borç ikrarı:

Hemen belirtilmelidir ki, mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 17.maddesine göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı geçerlidir. Her alacak hakkının varlığı, bunu sağlayan bir hukuk ilişkisine ve bunun sebebine dayanır. Bu sebep, alacak hakkının doğumunu, hukukça ödenmesi gerekli bir hakkın var olduğunu sağlayan bir olay veya tek taraflı ya da karşılıklı bir irade açıklamasını veya bu yol ile iki iradenin uygun olarak birleşmesiyle meydana gelir. Oysa, bu sebebi göstermeden, yalnız borçlu olduğunu açıklayan kişinin, iki taraf arasındaki ilişkinin nedenini göstermeden, bir hakkın veya borcun varlığını, ödeneceği iradesini açıklamasını kanun yeterli görmüştür. Borcu doğuran irade açıklaması, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 290.maddesi hükmünce yazılı bir belgede tesbit olunmuş ise, bu gibi durumlarda, borcu yükümlenen kişi, yükümlendiği borcun saikinin ve amacının kapsadığı yönü kural olarak, tanıkla ispatlayamaz. İradenin bu yolda açıklanmasını sağlayan nedenler, iradenin doğup gerçekleşmesini sağlayan ön nedenler, genellikle doğan hukuki sonuca etkili olmadıklarından daha çok bu açıklamanın amacı olan neden üzerinde durulmak gerekir.

Nitekim, mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 17.maddesini yorumlayan 12.04.1933 gün ve 30/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, borç ikrarını içeren beyyine aleyhine delil ileri sürülebilir, ancak ikrarda borcun sebebi açıklanmış ise, davalı bu sebebin gerçekleşmediğini kanıtlayabilir. Eğer borcun sebebi belirlenmemiş ise, davalı önce ikrarın belli bir sebebi bulunduğunu, sonra bu sebebin gerçekleşmediğini kanıtlamak hakkına sahiptir. Görüldüğü üzere, 1086 sayılı HUMK’nun 290.maddesi ile 12.04.1933 gün ve 30/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bedelsizlik iddiası ispat edilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamı).

II-Kambiyo senedi ve bononun hukuki niteliği:

Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660; 17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere; bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.

Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 691/1.maddesi).

Bonoda şekil şartları TTK’nun 688.maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konulabilir.

Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.

Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.

Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (YİBK’nun 12.4.1933 gün ve 1933/30-6 sayılı ilamı).

Bonoda kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı “malen” kaydıyla ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı “nakten” kaydı ile senede yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin savunulması senedin ta’lili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta’lil eden, savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak, bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denmektedir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir.

Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir (HGK’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamları).

III-Menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri:

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72.maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi).

İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.

Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.

Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660; 17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamları).

IV-İspat hukuku yönünden geçerli kurallar:

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 287.maddesi (6100 sayılı HMK m.189/3);

“Kanunun muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.”

Hükmünü amirdir.

Aynı Kanunun 288.maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/I) “senetle ispat” ve 289. maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/II) de “senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebileceği” hususları düzenlenmektedir.

Yine Aynı Kanunun 290.maddesinde (6100 sayılı HMK m.201);

“Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler …liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. “
denilmekte ;

293.maddesinde de (6100 sayılı HMK m.203);

“Aşağıdaki hallerde her halde şahit ikame olunabilir:

1-Usul ve füru, birader ve hemşire veya karı koca ve kayınpeder ve valide ile damat ve gelin arasındaki muameleler,

2-Cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller,

3-Yangın veya kazayı bahri veyahut düşman istilası gibi senet alınması gayrimümkün veya fevkalade müşkül hallerde yapılan muameleler.

4-Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamilolmayan muameleler,

5-Akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuu.”

Hükmü yer almaktadır.

Usul hukukumuzda senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesi kabul edilmiştir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def’i (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, m.290’daki meblağdan az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, senede karşı senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da m.293’de belirtilmiştir.

Bunun yanında, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, tanıkla kanıtlama yasağı, yalan tanıklığı önleme ve davada tarafların çıkarlarını koruma amacına yöneliktir. Değeri belli miktarı aşan hukuki işlerin tanıkla kanıtlanması yasağına ilişkin ilkeler, kamu düzeni düşüncesiyle yasaya konulmuş hükümlerden değildir. Ancak yazılı sözleşme ile ya da duruşma tutanağında usulüne uygun olarak belgelendirilmiş ikrar ile anlaşılan açık bir muvafakat bulunduğu takdirde sadece belli tanıklar dinlenebilir.



Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:

Eldeki dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun kambiyo, ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.

Görülmekte olan davada, davacılar senetteki imzayı inkar etmemiş; davacılar, takibe konu yapılan bono nedeniyle davalıya borçlu bulunmadığını iddia ederek, borçlu olmadığının tespitini istemiştir.

Yukarıda vurgulandığı üzere, senede karşı senetle ispat kuralı gereğince, davacı-borçlu takibe konulan bononun bedelsiz olduğunu yazılı delille kanıtlaması gerekir. Takibe konu yapılan senedin (bononun) metninden bu anlaşılamadığı gibi, davacılar bu iddiasını yasal olarak ispatlayacak yazılı bir delil de dosyaya sunmamıştır. Zira, davacılar, senedin (bononun) keşidecisi ve kefili, davalı da lehtarı bulunduğuna göre, senedin tarafı olan davacı üçüncü kişi olmadığından, bedelsizlik iddiasını tanıkla değil, usulün öngördüğü biçimde yazılı delille ispatlaması gerekir.

Bunun yanında, tanık dinleme yoluyla bonoların geçersizliğinin ispatı ancak, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki şartlar dairesinde mümkün olduğundan, eldeki davada ise, bu şartlar da gerçekleşmemiştir.

Davaya konu bonoda “malen” ibaresi bulunduğuna göre, böyle bir bonoda malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir.

Şu durumda, uyuşmazlığa ve takibe konu yapılan bononun hukuken geçerli olduğunun kabulü gerekir.

O halde, davacı-borçlu bononun bedelsiz olduğunu ileri sürdüğüne göre, ispat yükü davacılardadır. Davacılar bu iddiasını ise, yazılı delille kanıtlamalıdır.

Öyleyse, mahkemece, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.06.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


WWW.KARARARA.COM
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Menfi Tespit Davası İspat Yükü Sorunu sailor1981 Meslektaşların Soruları 10 02-06-2008 21:11
menfi tespit davası ile borçlu olmadığını ispat eden keşidecinin Çek'ten sorumluluğu HARUN Meslektaşların Soruları 4 24-03-2008 21:43
Telekoma açılacak Menfi Tespit Davasında Husumet sim Meslektaşların Soruları 5 25-07-2007 12:32
menfi tespit davası teamül iddiası ve ispat sorunu Av.Ayse E. Meslektaşların Soruları 2 24-02-2007 12:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09656906 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.