Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kadastro tespiti ve zamanaşımı

Yanıt
Old 27-12-2007, 09:54   #1
nazell

 
Acil kadastro tespiti ve zamanaşımı

arkadaşlar merhaba.müvekkilime ait taşınmazlar üzerinde akrabaları kadastro çalışmaları sırasında o yerleri kendilerininmiş gibi göstererek kötüniyetli davranıyorlar. ancak bu kadastronun üzerinden 10 yıllık zamanaşımı geçiyor. bu kuralın istisnaları var mı acaba? yani kötüniyetli kişilere karşı zamanaşımının istisna hükümleri uygulanamaz mı? teşekkürler cevaplarınızı bekliyorum.
Old 27-12-2007, 14:42   #2
ISTANAZ

 
Varsayılan

Burada zamanaşımı değil hak düşürücü süre söz konusu. Kadastro K. da istisnai bir hüküm yok. pek çok kadastro tespitinde aynı durum sözkonusu oluyor. Bu şekilde bir istisna uygulanması söz konusu olsa uyuşmazlıklar sürer gider. Hak düşürücü sürelerin amacı uyuşmazlıkların sürüp gitmesini engellemektir. 10 yıllık süre geçmişse yapacak bir şey yok.
Old 27-12-2007, 16:23   #3
nazell

 
Varsayılan kadastro,hak düşürücü süre,mülkiyet

arkadaşlar ben olayı kısaca anlatsam belki farklı düşüncesi olan olacak. müvekkilime babalarından kalan bi ryer var. bu yer kadastro çalışması yapılırken amca çocukları bu yeri kendi yerleri gibi gösterip kadastro yaptırıyorlar. bu kadastrodan 10 yıl geçmiş. bizim şimdi mülkiyet hakkına dayanarak mı hak iddia etmemeiz gerekiyor. cvplarınızı bekliyorum arkadaşlar. konu ille ilgili yargıtay kararı varsa çok sevinirim..
Old 27-12-2007, 18:08   #4
Av.YBayrak

 
Varsayılan Kadastro

Merhabalar;
Kadastrosu yapılan ve kesinleşen tapu kayıtlarına karşı dava açılamayacağına dair z.aşımı ve hak düşürücü süre kurallarının bir istisnası olabilir diye düşünüyorum. Bu istisna ise, mirasçılar arasında z.aşımının işlemeyeceği hususudur. Ör. Y.1.HD.13.4.1983 t, 3983-4059 k. sayılı kararını vb. ni incelemekte yarar var.
Açılacak tapu iptali ve tesçil davasında, davalıların gerçek mirasçıları bildiği halde hile ile işlem yaptırdıkları vb. ni de özellikle irdelemek gerekir kanısındayım.
Başarılar...
Old 28-12-2007, 15:46   #5
farnax

 
Varsayılan

Sn nazell,
Kadastro Kanunda bildirilen süre hak düşürücü süre olduğundan kesindir.Yani kadastrodan önceki sebeplere dayanarak dava açamazsınız.Ayrıca tapusuz taşınmazlarda zilyetlikle iktisap şartı aranır.Burada zilyetlik fiili bir durum olduğundan zilyetliğie konu olan taşınmaz miras yolu ile kalmaz ancak (hukuken veya fiilen) malik gibi kullanmaya devamında eklemeli zilyetliğe esas alınır. Bu kadar uzun süre taşınmazların akibeti ile ilgilenmedikleri için zilyetlikte fasıla olmuş sayılabilir.Saygılarımla
Old 30-12-2007, 00:35   #6
ali ekmekçi

 
Varsayılan

Meslektaşım istisnai nitelikte iki karar buldum bilhassa ikinci karar olayınızla uyuşmasa da size bir fikir verebilir diye düşünüyorum ama genel manada 10 yıllık süreden kurtulmanız mümkün değil gibi görünüyor.MK.2.maddeyi olayınızda uygulamnız ne kadar mümkündür ayrıca tartışılabilir.
T.C.
YARGITAY
Onaltmcı Hukuk Dairesi
E: 2002/2131
K: 2002/3105
T: 16.4.2002

KADASTRO TESBİTİNE İTİRAZ
TAPULAMA KANUNUNUN UYGULANMASINDA, 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ARANMAZ
ÖZET: Tesbit tarihi itibariyle oluydu 5602 sayılı Tapulama Kanunu uygulanacağından tapu dışı satıma değer verilmesi için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Ayrıca; hukuki olaylara olayın vukuu bulduğu ve tesbit tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümleri uygulanarak kazanılmış haklar korunur.
Bu prensiplerden hareketle tapu dışı satım şartlarının davacılar yararına gerçekleştiğinden tesbitin iptal edilerek taşınmazın davacılar adına paylan oranında tesciline karar verilmesi gerekir.
(5602 s. Tapulama K. m. 13/C-1)
(3402 s. Kadastro K. m. 13/B-b)

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hüküm Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle dosyadaki belgeler okundu gereği görüşüldü:
Tapulama sırasında 208 parsel sayılı 18.000 metrekare yüzölçümünde-
ki taşınmaz Mart 1289 tarih 3 nolu tapu kaydı nedeniyle davalı taraf adına tespit edilmiştir, itirazı Komisyonca reddedilen davacılar taşınmazı 11.4.1951 ve 30.6.1953 tarihli senetlerle haricen satın ve teslim aldıkları iddiasına dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; harici satın alma tarihinden tespit gününe kadar 10 yıllık süre dolmadığı gerekçesiyle davanın reddine ve çekişmeli parselin tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli parselin kadastro tutanağında işaret olunan tapu kaydı kapsamında kaldığı tartışmasızdır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, kadastro tespit tarihi itibariyle tapu dışı satım şartlarının oluşup oluşmadığına ilişkindir. Mahkemece tapu dışı satım olgusu kabul edilmiş, ancak tapu dışı satım tarihinden tespit tarihine kadar 10 yıllık süre geçmediğinden davanın reddine karar verilmiştir.
Kadastro tespiti 16.7.1954 tarihinde yapılmıştır. Tespit tarihi itibariyle olayda 5602 sayılı Tapulama Kanununun 13/Ç-1. maddesinin uygulanması zorunludur. Anılan maddede tapu dışı satıma değer verilebilmesi için herhangi bir süre öngörülmemiştir. Hukuki olaylara olayın vukuu bulduğu ve tespit tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükümlerinin uygulanması ve kazanılmış hakların korunması gerekir. Dosya içeriğinden tapu dışı satım şartlarının davacılar yararına gerçekleştiği sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca tespitin iptal edilerek taşınmazın temyiz eden davacılar adına payları oranında tescile karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğundan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 16.4.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
Onbirinci Hukuk Dairesi
E: 2000/4507
K: 2000/5443
T: 12.6.2000

SERMAYE KOYMA BORCU
HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
HAKKIN SUİSTİMALİ
ÖZET: Kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 3402 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmüne göre 10 yıllık hak düşürücü süre gerçekleşmiş ise de şirketin kuruluşundan bu yana 39 yıl süre ile taşımazı şirketin kullanımına tahsis ve teslim eden, ve bu kullanıma iştirak eden., bu taşınmaz üzerindeki fabrikanın çalışması nedeniyle elde edilen karı paylaşan ortakların, kadastro tesbiti sırasında taşınmazın şirkete ayni sermaye olarak konulmasını ilişkin taahhüdü içeren şirket ana sözleşmesi hükümleri çerçevesinde beyanda bulunmaları gerekirken kasıtlı bir şekilde kendi adlarına tespit ve bu şekilde kesinleşme sağladıktan sonra açılan davaya karşı hak düşürücü sürenin dolmuş olduğunu ileri sürmeleri, MK nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralına aykırı olup yasal himaye görmesi mümkün değildir.
(6762 s. TTK. M. 139/3,140/2,508) -
(3402 s. Kadastro K. m. 12)
(743 s. MK. m. 2)

Taraflar arasındaki davanın (Bartın ikinci Asliye Hukuk Mahkemesi)nce görülerek verilen 22.6.1999 tarih ve 1997/351-226 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanaktan ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalı murislerinin 12.4.1958 tarihli kuruluş sözleşmesi ile müvekkili Ltd. şirketi kurduklarını, ortakların kurulan şirkete dava konusu taşınmazı Türk Ticaret Kanununun 139/3 ve 508. maddelerinin verdiği izin gereğince sermaye olarak koyduklarını ve bu taşınmazın şirkete tahsis edilerek tuğla imalatına başlanıp 39 yıldır devam ettiğini, müvekkili şirketin geçerli şirket sözleşmesi ve iyiniyetli olarak kullanması nedeniyle dava konusu taşınmazın maliki olduğunun beyanla tapu kaydının iptali ile tüm eklentileri ve bütünleyici parçaları ile müvekkili şirket adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar Nedret, Ülkü, Nezihe, Aysel vekili, dava konusu parselin kadastro tutanağının 28.4.1964 tarihinde kesinleşmiş olduğunu, 3402 SK. nun 12/3. maddesine göre kesinleşmeden itibaren 10 yıl geçmesi ile tespitten önceki durumlara dayanılarak dava açılamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalılar İsmail ve İbrahim cevaplarında, dava konusu taşınması sermaye olarak davacı şirkete verdiklerini davayı kabul ettiklerini beyan etmişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, davacıların kadastro tespitinden önceki bir sebebe dayandıkları, 3402 SK.nun 12/3. maddesine göre 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
Dava, limited şirket ana sözleşmesinde şirkete sermaye olarak konulması taahhüt edilen gayrimenkulün taahhütte bulunan ortaklar adına olan tapu kaydının iptali ile şirket adına tapuya tescili istemine ilişkindir.
Davacı şirketin 12.4.1958 tarihli kuruluş esas mukavelenamesinde kuruculardan Mustafa dava konusu gayrimenkuldeki 13/16 hissesinin yarısını, Cemal 3/16 hissesini ve Celal gayrimenkuldeki hissesini yarısını şirkete sermaye olarak taahhüt etmişler, o tarihten itibaren bu gayrimenkul üzerinde kurulu şirkete ait tuğla fabrikası nizasız olarak şirket tarafından işletilmiştir.
Dava konusu taşınmazın kadastro tespiti 28.4.1964 tarihinde kesinleşmiş olup, buna göre taşınmaz davacı şirkete sermaye olarak taahhüt edilmesine rağmen, yukarıda adı geçen şahıslar adına tapuya tescil edilmiş ve üzerinde bulunan fabrikanın ise şirket ortaklarına hisseleri oranında ait olduğu beyanlar hanesinde gösterilmiştir.
Türk Ticaret Kanunu'nun 140/2. maddesine göre "sermaye olarak gayrimenkul mülkiyeti ve gayrimenkul üzerinde mevcut veya tesis edilecek ayni bir hakkın konulması taahhüdünü ihtiva eden şirket mukavelesi hükümleri resmi şekil aranmaksızın muteberdir." Buna göre, madde de belirtilen şirket mukavelesi resmi şeklin yerine geçmekte olup, şirket sözleşmesi tapu memuruna götürülerek ilgili taşınmazın şirket adına tescilinin sağlanması mümkündür. Mülkiyet tescil ile şirkete geçmektedir. Başka bir deyişle, taşınmazın şirkete ayni sermaye olarak konulmasına ilişkin taahhüdü içeren ana sözleşme şirkete tescili talep etme hakkını bahşeden geçerli bir hukuki sebep olup, ihtilaf halinde şirketin tescil davası açabileceği tartışmasızdır. Her ne kadar mahkeme karar gerekçesinde de değinildiği üzere kadastro tutanağının kesinleşmesinden itibaren 3402 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmüne göre 10 yıllık hak düşürücü süre gerçekleşmiş ise de, somut olayın özelliğine göre, şirketin kuruluşundan bu yana 39 yıl süre ile taşınmazı şirketin kullanımına tahsis ve teslim eden ve bu kullanıma iştirak eden bu taşınmaz üzerindeki fabrikanın çalışması nedeniyle elde edilen karı paylaşan ortaklanın, kadastro tespiti sırasında şirket anasözleşmesi hükümleri çerçevesinde beyanda bulunmaları gerekirken kasıtlı bir şekilde kendi adlarına tespit ve bu şekilde kesinleşme sağladıktan sonra, açılan davaya karşı hak düşürücü sürenin dolmuş olduğunu ileri sürmeleri tipik bir hakkın suistimali davranışı olması karşısında Medeni Kanun'nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralına aykırı olup, yasal himaye görmesi mümkün değildir. 0 halde, mahkemece davanın esasına girilerek taraf delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedenine dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
S o n u ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.6.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 30-12-2007, 00:46   #7
Kadir COŞKUN

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, aşağıdaki Yargıtay kararında da belirtildiği üzere, tapulamadan önceki nedenlere dayanılarak tutanakların kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hakdüşürücü süre içerisinde bu davanın açılması gerekirdi. Uyuşmazlığın kaynağının miras, hile, kötünüyet vs olmasının bir önemi yoktur kanısındayım.

Saygılarımla....

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi

Esas : 2003/10276
Karar : 2003/10969
Tarih : 04.12.2003

ÖZET : 3402 sayılı Kadastro Kanunu´nun 12/3. maddesi uyarınca; Kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açılamaz. Kanunda öngörülen bu süre hak düşürücü süredir. Bunun miras uyuşmazlıklarında uygulanmayacağına ilişkin hüküm bulunmamaktadır. Böyle olunca çekişmeli taşınmazlar hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekir.

(3402 s. Kadastro K. m. 12/3)

KARAR METNİ :
Taraflar arasında genel kadastro ile oluşan tapunun, tapu kaydına dayanarak açılan iptali davası sonucunda verilen hükmün Yargıtay´ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, Gereği Görüşüldü:

Kadastro sırasında 132 ada 11, 137 ada 1, 201 ada 23, 255 ada 2 ve 4 parsel sayılı 2419, 340, 37347, 1836, 2209 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlardan 201 ada 23 nolu parsel Mehmet mirasçıları, diğerleri Mehmet adına tespit edilip kesinleşmiştir. Davacı Canan ve müştereki, murisleri Mehmet´in vasiyetname ile taşınmazları evlatlarına bıraktığını, eşi Semiha´ya bırakmadığından tapuların iptali ile Mehmet çocukları adına 8/24´er hisse olarak tesciline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ve çekişmeli parsellerin davacılar ve davalı Mustafa´ya 8/24´er pay olarak tescilen karar verilmiş; hüküm, davalı Semiha mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere ve yasal süresi içinde dava açılmış olduğuna göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile çekişmeli 201 ada 23 parsel sayılı taşınmaza ilişkin hükmün ONANMASINA,

2- Dava konusu diğer parsellere ilişkin temyiz itirazlarına gelince; 3402 sayılı Kadastro Kanunu´nun 12/3 maddesi uyarınca kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açılması mümkün değildir. Kanunda öngörülen bu süre hakkın varlığını ortadan kaldıran hak düşürücü süredir. Bu sürenin mahkemelerce re´sen dikkate alınması zorunludur. Kanun ve gerekçesinde miras uyuşmazlıklarında bu hükmün uygulanmayacağına ilişkin hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Kanunda öngörülmeyen biçimde istisna yaratılması olanaksızdır.

Hal böyle olunca; çekişmeli 132 ada 11, 137 ada 1, 255 ada 2 ve 4 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bu nedenlerle (BOZULMASINA), 4.12.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kaynak : YKD Şubat-2005 Sf : 231
Old 03-04-2008, 10:17   #8
Ercan Turgut

 
Varsayılan

Bence de kadastro kesinleştikten sonra kadastrodan öceki sebeblere dayalı dava açılması 10 yıllık hak düşürücü süreye tabidir.bildiğimiz gibi hak düşürücü süreler itiraz olarak deği resen gözetilen süreler.Yani hakim işin esasına bile girmeden reddedebilir.
Old 03-04-2008, 11:17   #9
qendal21

 
Varsayılan

Değerli arkadaşlar;
Knunda yazılı hakdüşürücü süreler( 1 aylık ve 1 yıllık süreler) farklı düzenlemelere tabidir. Şöyleki:
1 aylık süre kadastro tespiti yapıldığı tarihte taşınmaza zilyet olan kişinin zilyetlik süresini durduran bir işlemdir. Zilyet ancak ve sadece bir aylık hakdüşürücü süre içinde kadastro tutanaklarına itiraz ederek hakkını savunabilir. Aslında burdaki itirazın işlevi olağanüstü zamnaşımı ile taşınmazın kendi adına tespit ve tesciline ilişkindir. bir aylık süreyi kaçıran zilyet 10 yıllık genel mahkemelerda dava açma süresinden yararlanamaz. bu süreden yararlanma hakkı sadece maliklere verilmiş bir haktır. bu açıdan malik bir aylık kadastro mahkemnsindeki itiraz süresini kaçırır ise 10 yıllık süre zarfında genel mahkemelerde dava açabilir. 1 aylık ve 10 yıllık süreler yukarda açıkladığım üzere ilgilileri için hakdüşürücü sürelerdir. yargıtayın bu konuda MK md 2 ye dayanarak 10 yıllık süreyi geçiren kimselerin dava açabilecekleri yolundaki kararına katılmıyorum. Kanaatimce sürelerin konuluş amacı ve hakdüşürücü süreler olma nitelikleri göz önüne alındığında zaten 10 yıllık süre zarfında davacının ispat vasıtaları davalının kötüniyetli olduğu, dürüst olmadı veya hata sonucu taşınmazı kendi adına tespit etttirdiği yönündedir. Bu hakkın 2. defa davacı maliğe tanınması yerinde olmayan bir karardır. Yanılmıyorsam müvekkiliniz taşınmaza malik değil. Bu açıdan bakıldığında zaten 10 yıllık süreden yararlanamayacak olan müvekkilinizin 10 yıl geçtikten sonra dava açması kanaatimce aleyhine sonuçlanacaktır. Ancak şunuda belirteyim yargıtay kararları karşısında bizim düşüncelerimizin uygulamada bir değeri bulunmamaktadır. Bu konu ile doğrudan ilgili yargıtay kararı bulamadım(istisna teşkil edecek) ancak sayın Ali Ekmekçi nin bizimle paylaştığı yargıtay kararları yazdıklarımın aksine size yol gösterebilir. Saygılarımla.
Old 03-04-2008, 11:24   #10
Av.Sever Köz

 
Varsayılan

Kadastro tutanaklarının kesinleşmesi ve hak düşürücü süre:

Madde 12 – 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir.


Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir.

Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.

Kadastrosu tamamlanan çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi kayıt niteliğini kaybederler. Bu kayıtlara dayanılarak kadastro ve tapu sicil müdürlüklerinde işlem yapılamaz.

Kesinleşmemiş tutanaklar herhangi bir nedenle tapuya tescil edilmişse, iddia ve taşınmazın niteliğine bakılmaksızın, taşınmazı tescil tarihinden itibaren 20 yıl müddetle malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduranlar ile bunların akdi ve kanuni halefleri açılmış ve açılacak olan davalarda medeni kanunun tapuya itimat prensibinden yararlanırlar.
Old 19-09-2008, 10:21   #11
Av.Ş.Mukaddes

 
Varsayılan

ben de aynı tür bir olayla karşı karşıyayım.Ancak özellikle şu noktadan hareket edilebilir mi diye sormak istedim siz meslektaşlarıma;
Acaba,...kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.ifadesinden,şu sonucu çıkaramaz mıyız ki;kadastro anındaki sebeplere dayanılabilir.veya daha sonraki sebeplere.
Yani mesela benim olayımda malik 70 yaşında,ilgili yerlere ait eski tapuları var ve bu yaşına kadar da kendi arazisini kullanmış.
Bu kişiden habersiz olarak kadastro tesbiti yapılmış ve köy muhtarının yanıltması ile memur malik olarak muhtarı ve başka bir kaç kişiyi belirtmiş tutanakta.Bu haliyle kesinleşmiş olan kadastro tutanağına kadastrodan önceki hukuki sebepler yerine,bence tapuya güven ilkesinden hareketle gidilebilmeli..saygılar
Old 30-10-2012, 19:21   #12
avrecepefe

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan nazell
arkadaşlar merhaba.müvekkilime ait taşınmazlar üzerinde akrabaları kadastro çalışmaları sırasında o yerleri kendilerininmiş gibi göstererek kötüniyetli davranıyorlar. ancak bu kadastronun üzerinden 10 yıllık zamanaşımı geçiyor. bu kuralın istisnaları var mı acaba? yani kötüniyetli kişilere karşı zamanaşımının istisna hükümleri uygulanamaz mı? teşekkürler cevaplarınızı bekliyorum.

Sayın Meslektaşım,
Aşağıda sunacağım Yargıtay İlamı size bir fikir verebilir diye düşünüyorum. Kanaatimce de mirasçılar arasında 10 yıllık süreye bağlı kalınmaksızın dava açılabilir. Saygılarımla.

T.C. YARGITAY

8.Hukuk Dairesi

Esas: 1991/3200

Karar: 1991/12837

Karar Tarihi: 30.09.1991

 

MÜLKİYETİN TESPİTİ VE ALACAK DAVASI - TAŞINMAZLARIN DİP MURİSTEN KALDIĞININ KABULÜ GEREĞİ - MİRASÇILAR ARASINDA ZAMANIŞIMININ İŞLEMEYECEĞİ - TAKSİM OLMADIĞI TAKDİRDE BİR MİRASÇININ ZİLYETLİĞİ DİĞER MİRASÇILAR ADINA SÜRDÜRÜLMÜŞ SAYILACAĞI
ÖZET : Bir kısım tanıklar taksim olmadığını, diğer bir kısmı taksim hakkında bilgileri olmadığını ifade etmişlerdir. Bu durumda, taşınmazların dip muris (H) den kaldığını kabul etmek icabeder. Esasen mirasçılardan yalnız (M) nin uzun süreden beri gayrimenkulü tasarruf etmiş olması neticeyi değiştirmez. Zira, mirasçılar arasında zamanışımı işlemez. Murisin ölümünden sonra mülkiyet gibi zilyetlik de diğer mirasçılara intikal eder. Taksim olmadığı takdirde bir mirasçının zilyetliği diğer mirasçılar adına sürdürülmüş sayılır. O itibarla, olayda bağımsız zilyetlikten ve bunun mülkiyeti kazandırdığından söz edilemez. Mevcut delil durumuna göre taşınmazların ortak miras bırakan (H) den kaldığı belirlendiğine göre, davacıların miras hisseleri oranında davanın kabulü yönüne gidilmesi gerekir.
(743 S. K. m. 517)

Dava: Osman ve müşterekleri ile Fadiş ve müşterekleri aralarındaki mülkiyetin tespiti ve alacak davasının reddine dair, (Samsat Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 18.12.1990 gün ve 173-1055 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Dava konusu taşınmazların, tarafların dip murisi Hasan'a ait olduğu bilirkişi ve tanıklar tarafından ifade edilmiştir. Her ne kadar davalılar taksim neticesinde taşınmazların dedeleri Mustafa'ya isabet ettiğini, Mustafa'nın ölümü ile de kendi yakın murisleri Mehmet'e kaldığını, Mustafa adına taşınmazların vergide kayıtlı olduğunu savunmaşlar ise de, taksim durumunu kanıtlayamamışlardır. Bir kısım tanıklar taksim olmadığını, diğer bir kısmı taksim hakkında bilgileri olmadığını ifade etmişlerdir. Bu durumda, taşınmazların dip muris Hasan'dan kaldığını kabul etmek icabeder. Bir taşınmazın özel idarece düzenlenen vergi kayıtlı olması sonucu değiştirmez. Vergi kaydı daha ziyade vergi mükellefini belirler. Zilyetlik veya diğer mülkiyeti kazandırıcı sebeplerle birleşmediği takdirde özellikle olayımızda taksim sonucu Mustafa'ya geçtiği belirlenmemiş olduğuna göre, bu vergi kaydı bir değer taşımaz. Esasen mirasçılardan yalnız Mustafa'nın uzun süreden beri gayrimenkulü tasarruf etmiş olması neticeyi değiştirmez. Zira, mirasçılar arasında zamanışımı işlemez. Murisin ölümünden sonra mülkiyet gibi zilyetlik de diğer mirasçılara intikal eder. Taksim olmadığı takdirde bir mirasçının zilyetliği diğer mirasçılar adına sürdürülmüş sayılır. O itibarla, olayda bağımsız zilyetlikten ve bunun mülkiyeti kazandırdığından söz edilemez. Mevcut delil durumuna göre taşınmazların ortak miras bırakan Hasan'dan kaldığı belirlediğine göre, davacıların miras hisseleri oranında davanın kabulü yönüne gidilmesi gerekir. Temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ve 7700 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 30.9.1991 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 23-02-2018, 20:46   #13
ddiskaya

 
Varsayılan

Merhabalar üstatlarım. Konuyu hortlatmış olacağım ama benimde bu konuda bir sorum olacaktı.Kardeşler arasında babalarından miras kalan arsalar paylaştırılıyor ve bayan olan müvekkilim ve abileri adına 19 yıl önce tapulanıyor.Ancak diğer üç kız kardeşe bu arsalar üzerinden hiç bir şey verilmiyor.Zamanla abiler müvekkilimden payını kendilerine devretmelerini istiyor.(Kadına pay verilmez gibi geri bir mantıktan ötürü).Müvekkilimde bunu kabul etmeyince pay almayan kız kardeşler abileriyle anlaşıp müvekkilimin üzerindeki parsellerden paylarını almak için yolsuz tescile dayalı tapu iptal davası açıyorlar.Ancak bu dava sadece müvekkilime açılıyor davacıların diğer abilerin paylarından herhangi bir talepleri yok.Şunları sormak istiyorum,bu son durum TMK kapsamında hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir mi? Burada kadastro kanundaki 10 yıllık hak düşürücü süre söz konusu olması gerekmez mi? Davacıların dilekçesinde mirasçılar arasında zamanaşımının söz konusu olmayacağı gibi bir husus var zira.
Old 23-02-2018, 22:27   #14
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Kadastro K.madde 12/3'deki 10 yıllık süre hak düşürücü süredir. Bu süre şartı olumsuz dava şartıdır.Hakim tarafından resen gözetilir. Zamanaşımı süresi niteliğinde olmadığı için zamanaşımını kesen yeniden başlatan nedenler burada uygulanmaz.

10 yıllık hakdüşürücü sürenin kamu mallarına, tapudaki teknik hataların düzeltilmesine , genel mahkemelerce, Çiftçiyi Topraklandırma K.na göre ve idari yoldan tesis edilen tapulara ,kadastrodan sonraki nedenlere dayalı davalara uygulanmayacağına dair kanunlarda yazılı bazı istisnaları mevcut ise de istisnalar arasında mirasçılık ilişkilerine dayalı davalarda da uygulanacağına dair bir istisna söz konusu değildir.1o yıllık süre zamanaşımı süresi olmayıp hak düşürücü süre olduğundan "mirasçılar arasında zamanaşımı işlemez" kuralının burada uygulanması söz konusu olamaz. Sorunun hakkın kötüye kullanılması ile de bir bağlantısı mevcut değildir.

Bir tasfiye yasası olan Kadastro K.nu 10 yıllık hak düşürücü süre engeli koyarak kadastrodan doğan çekişmelerin 10 yıl içinde sona erdirilmesi, ilerki yıllara taşınmaması, gayesi ile hareket etmiştir. Sonuç olarak somut olayda tahkikat aşamasına geçilmeden hakdüşürücü süre nedeniyle davanın reddi ihtimali yüksektir.
Old 24-04-2018, 10:16   #16
üye34005

 
Varsayılan

İyi günler. Kadastro tespiti hakkında,3402 saylı kanununun 12. maddesinin b bendi Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.Aşağıda belirttiğim şekilde...
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. ( iptal cümle: Anayasa Mah.12.5.2011 Tarih ve 2009/31 E. 2011/77 K. s.k.)

Buna göre 10 yıllık süreden sonra da dava açılabiliyor görünüyor.
Kıymetli fikirlerinize başvurmak istedim. Şimdiden teşekkür ederim.
Old 24-04-2018, 10:37   #17
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Aysel Karakuzu
İyi günler. Kadastro tespiti hakkında,3402 saylı kanununun 12. maddesinin b bendi Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.Aşağıda belirttiğim şekilde...
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. ( iptal cümle: Anayasa Mah.12.5.2011 Tarih ve 2009/31 E. 2011/77 K. s.k.)
Buna göre 10 yıllık süreden sonra da dava açılabiliyor görünüyor.
Kıymetli fikirlerinize başvurmak istedim. Şimdiden teşekkür ederim.

Kadastro K.m.12/3'deki 10 yıllık hak düşürücü süre ile ilgili hüküm Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş değilidir.İptal edilen hüküm, 12/3 fıkraya sonradan eklenen kamu malları ile ilgili "Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" şeklindeki hükümdür.Bu istisnaya önceki yazımızda değinilmiştir.
Old 24-04-2018, 12:57   #18
üye34005

 
Varsayılan

Teşekkür ederim sayın meslektaşım.
O halde müvekkillerin, üvey kardeşinin, babalarının zilyet olduğu araziyi kendi adına tescil ettirmesinden dolayı hiç bir talepleri olamayacak mı.
Davanın mirasçılar arasında olması sebebiyle,herhangi bir çözüm yok mudur?
Mesela mirasçılar arasında zamanaşımı işlemez gibi. ama hak düşürücü süre tabi ki...
Kardeşlerden biri tapu iptal tescil davası açmış, devam ediyor. Hak düşürücü süre res'en ile sürülür ama devam etmekte mahkeme...
Old 24-04-2018, 16:27   #19
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bu konudaki görüşümü yukarıda 23.02. 2018 tarihli cevabımda ifade etmiştim. Ben şahsen beyanımı tekrarlamaktan başka bir bilgiye sahip değilim.
NOT.Davanın yerel mahkemede hak düşürücü süre nedeniyle hemen ret edilmeyip,yargılamanın sürdürülmesi bilinen hukuk kurallarının geçersizliğini göstermeyeceği açıktır.
Old 18-11-2018, 15:35   #20
Av. Ayşe Yasemin

 
Varsayılan

Merhabalar benim de elimde bir dosya var, bu başlık altına yazmam ne kadar doğru bilemedim ancak alakası olduğunu düşünüyorum. Şöyle ki, 1960lı yıllar dernek tarafından edinilmiş bir taşınmaz, sonrasında dernek bir şekilde tasfiye ediliyor. aynı caminin bünyesinde 1984 yılında yeni bir dernek kuruluyor. 2013 yılında kadastro çalışmaları sırasında ilk dernek adına düzenlenen tapu bizim günümüz derneğine getirilip bırakılıyor. KK md. 12/3 aklımın bir köşesinde. ancak somut olayda nasıl bir dava açıp ne şekilde lehe sonuç alabileceğimi öngöremiyorum. 2004 yılında çıkmış dernekler kanunu gereği derneğin tasfiyesi halinde malları kendisi kuruluş amacına en yakın derneğe kalıyor. lehe kanunun geçmişe yürümesi ilkesi, dernekler arası organik bağ, kazanılmış hak, benim kafam çorba açıkçası. yardımcı olabilecek meslektaşım var mıdır?
Old 19-11-2018, 16:45   #21
Av. Ayşe Yasemin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
1.) Kadastro tespit tarihi 2013 veya daha sonraki bir tarih olduğundan olayda Kadastro K.m.12/3 m.sinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre henüz dolmadığından "kadastrodan önceki nedenlere dayalı olarak" kadastro tespitine itiraz edilerek tapunun iptali ve tescil istenebilir.

2.) 2014 tarihli Dernekler K.nun 15/2 ve Yönetmeliğin 90 m.göre derneğin feshinin hüküm ifade edebilmesi ve bunun sonucu olarak dernekler kütüğünden kaydının silinerek derneğin kapatılmış kabul edilebilmesi için tasfiye ve tahsis işlemlerinin tamamlanması gerekir. Somut olayda eski dernek üzerinde halen taşınmaz mal kaydı bulunduğuna göre tasfiye tamamlanmamış olup eski dernek henüz kapatılmış durumda değildir.

3.) Bu aşamada tamamlanacak tasfiye işlemlerinde yürürlükte olan 2004 tarihli Dernekler K.uygulanacaktır. Kaldı ki, derneklerin sona erdirilmesi ve tasfiyesi işlemleri kamu düzeni ile ilgili olduğundan olayda yeni kanun hükümleri geriye yürütülecektir.

4. Derneğin daha önce feshedildiğine dair bir kayıt ve belge mevcut değilse önce sulh hukukta fesih (TMK 89) veya feshin tesbiti (TMK 87) davası açılıp sonuç alındıktan sonra asliye hukukta tasfiye ile yeni dernek lehine tapu iptali ve tescil davası açılabileceği ,bu davalarda eski dernek tüzel kişiliğinin davalı olarak gösterileceği , bu son davada “ derneğin amacına en yakın ve kapatıldığı tarihte ( tasfiye anında ) en fazla üyeye sahip olma” özelliği mevcut ise ( Dernekler K.m. 15/2) taşınmazın tapu kaydının iptali ile yeni dernek adına tescilin sağlanabileceği, uygun olur.Diye düşünüyorum.


Üstadım çok teşekkür ederim kıymetli cevabınız için. Yaptığım araştırmalar sonucu halihazırda zaten şu an dernekler masasında kayıtlarına rastlanmayan ilk derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespitini sulh hukuk mahkemesinden istemeyi, sonrasında da asliye h.m.de dernek mallarının tasfiyesi davası açmayı düşünüyordum. Sizin mesajınız o nedenle çok mutlu etti beni doğru yolda oluyor olabilirim ve lehe bir hüküm mümkün olabilir Tespit davasında sıkıntı yok ancak derneğin mallarının tasfiyesi davasında usul yönünden sıkıntı yaşamam değil mi?
Old 19-11-2018, 17:02   #22
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1.) Kadastro tespit tarihi 2013 veya daha sonraki bir tarih olduğundan olayda Kadastro K.m.12/3 m.sinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre henüz dolmadığından "kadastrodan önceki nedenlere dayalı olarak" kadastro tespitine itiraz edilerek tapunun iptali ve tescil istenebilir.

2.) 2014 tarihli Dernekler K.nun 15/2 ve Yönetmeliğin 90 m.göre derneğin feshinin hüküm ifade edebilmesi ve bunun sonucu olarak dernekler kütüğünden kaydının silinerek derneğin kapatılmış kabul edilebilmesi için tasfiye ve tahsis işlemlerinin tamamlanması gerekir. Somut olayda eski dernek üzerinde halen taşınmaz mal kaydı bulunduğuna göre tasfiye tamamlanmamış olup eski dernek henüz kapatılmış durumda değildir.

3.) Bu aşamada tamamlanacak tasfiye işlemlerinde yürürlükte olan 2004 tarihli Dernekler K.uygulanacaktır. Kaldı ki, derneklerin sona erdirilmesi ve tasfiyesi işlemleri kamu düzeni ile ilgili olduğundan olayda yeni kanun hükümleri geriye yürütülecektir.

4. Derneğin daha önce feshedildiğine dair bir kayıt ve belge mevcut değilse önce sulh hukukta fesih (TMK 89) veya feshin tesbiti (TMK 87) davası açılıp sonuç alındıktan sonra asliye hukukta tasfiye ile yeni dernek lehine tapu iptali ve tescil davası açılabileceği ,bu davalarda eski dernek tüzel kişiliğinin davalı olarak gösterileceği , bu son davada “ derneğin amacına en yakın ve kapatıldığı tarihte ( tasfiye anında ) en fazla üyeye sahip olma” özelliği mevcut ise ( Dernekler K.m. 15/1) taşınmazın tapu kaydının iptali ile yeni dernek adına tescilin sağlanabileceği, uygun olur.Diye düşünüyorum.

-----------------
Not: Cevabımı yayınladıktan sonra bir ara görevli mahkeme konusunda tereddüte düştüğümden cevabımı gerekirse düzeltmek üzere silmiştim. Yukarıdaki soru sahibinin cevabi yazısı bu ana denk gelmiş. Şimdi İlk yazımda görev konusunda hata yapmadığımı anladım. Yazıyı yeniden yayınlıyorum. Tasfiye davasında yazımda sözünü ettiğim "fesh edilen derneğin amacına uygun en fazla üyeye sahip olma" unsuru varsa ve ispat edilirse bu davada bir sorunun çıkmayacağı kanısındayım.
Old 17-04-2019, 09:40   #23
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 7568
Karar: 2018 / 1003
Karar Tarihi: 19.02.2018



Taraflar arasında görülen davada;

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, 95, 490 ve 492 parsel sayılı taşınmazların davalılar ile ortak mirasbırakanları ...’e ait olmasına rağmen kadastro tespiti esnasında tamamının davalıların mirasbırakanı ... adına tescil edildiğini, bu işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalılar, zamanaşımı itirazında bulunmuşlar, davacıların iddialarının doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında Kadastro Kanunun 12.maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin dolmuş olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar ve davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Hemen belirtilmelidir ki, mirasbırakanın terekesi ölüm ile intikal edeceğinden ve terekenin açılmasıyla mirasçılar tereke üzerinde hak sahibi olacaklarından, bu tür isteklerde dava hakkı mirasbırakanın ölümüyle ortaya çıkar. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi hükmünde öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanmasında da mirasbırakının ölüm tarihi büyük önem taşır. Değinilen yasal düzenlemede, kadastro tespit tutanağında belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz edilemeyeceği ve dava açılamayacağı hükme bağlanmıştır. Başka bir ifadeyle, dayanılan hakkın kadastro tespit tutanağının tanzim tarihinden önce doğması halinde anılan sürenin uygulama imkanına kavuşacağı açıktır. Ancak, tutanağın tanziminden sonra doğan haklara ilişkin açılan davalarda hak düşürücü sürenin uygulama yeri yoktur.

Ne var ki, çekişme konusu 490 ve 492 sayılı parsellerin senetsizden zilyetliğe dayalı olarak, 95 nolu parselin tapu kaydı esas alınarak davalıların murisi adına kadastroca tespit ve tescil edildiği, taşınmazlarla ve tespite esas alınan tapu kaydı ile murisin bir ilgisinin olmadığı açıktır.

Bu nedenle davanın reddedilmiş olması doğrudur.Davacıların temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.

Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

Bilindiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı açılan tapu iptali tescil davalarında dava değeri, taşınmazın tüm değeri üzerinden, davayı açan mirasçı veya mirasçıların payına isabet eden değerdir.

Somut olayda, çekişme konusu 95,490 ve 492 parsel sayılı taşınmazların 08.10.2014 tarihli bilirkişi raporunda dava tarihi itibariyle toplam değerinin 453.898,06 TL olduğu, davacıların miras payına isabet eden dava değerinin 264.773,91 TL olarak belirlendiği açıktır. Hal böyle olunca davalılar yararına nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.

Ancak, anılan bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden; hükmün 5. bendinin hükümden çıkarılarak yerine 5.bent olarak “Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 21.836,38-TL nispi vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine” ibaresinin yazılmasına, davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı H.M.K.'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nın 436/2. (6100 sayılı HMK'nun 370/2. md.) maddesi uyarınca hükmün bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kadastro tespiti-yol av.asen öznur Meslektaşların Soruları 5 11-11-2020 09:14
mülkiyet hakkı zamanaşımı-kadastro tespiti zamanaşımı ADVOCATEHAKAN Meslektaşların Soruları 14 23-03-2015 16:59
kadastro tespiti ve taşınmazın devri av.asen öznur Meslektaşların Soruları 1 29-08-2007 13:19
Kadastro tespiti-hak düşürücü süre mehmet sirn Meslektaşların Soruları 3 14-11-2006 13:47
Kadastro tespiti/tapusuz taşınmaz/satım hidayet Meslektaşların Soruları 4 30-09-2006 21:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09569907 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.