Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Toplumun Kamusallaşması

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 22-07-2006, 05:14   #1
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Toplumun Kamusallaşması

Hukuka Felsefeyle Bakınca
Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN Maltepe Üniversitesi

"Maltepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü üniversitemizin kurucu vakfı olan İstanbul Marmara Eğitim Vakfı'yla birlikte düzenlediği Felsefe Söyleşileri, altı yıldır sürdürüyor. Bu yılın konusu hukuk felsefesiydi; 1 Nisan 2006 günü başlayan söyleşiler, haftada bir gün ve iki saat olmak üzere, 27 Mayıs 2006 gününe kadar sürdü. Söyleşiler sırasında son derece heyecanlı tartışmalar yapıldı; bilgiler, deneyimler paylaşıldı.

Hukukçularla felsefecilerin, genç öğrencilerin, sivil toplum kuruluşları yöneticilerinin buluştuğu oturumlarda; bir toplumda hukukun, kamusal yaşamı düzenleyen kuralların ne denli önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Gerçekten de, nasıl ki tek kişilik bir dil olamazsa, kuralsız dil mümkün değilse; kuralsız toplumsal ilişkilerin sağlıklı ve insan onuruna uygun bir biçimde gerçekleşmesi de mümkün değil. Ne yazık ki çoğun, kurallar da ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmede engel oluşturuyor ya da kuralların uygulanmasında alabildiğine aksaklıklar yaşanıyor.

Toplumun grameri olan hukuk, bir toplumun kamusallaşmasını sağlayan en önemli nokta olarak beliriyor. Kurumsallaşmayı bir türlü içselleştirememiş olan toplumlar hukukla barışık olmadıklarını da açık seçik olarak sergiliyorlar. Hukukun amacı olan adalet aynı zamanda etik bir değer olarak kendini gösteriyor; ayrıca toplumsal-kamusal ilişkilerde eşitlik ve özgürlükle birlikte belirleyici oluyor. Ancak adaletin gerçekleşmesi için ve bununla bağlantısı içinde hukukun geçerli olması için, toplumun gerçekten olgunlaşması, erginleşmesi gerekiyor.

Toplumlara ergin olup olmamaları açısından baktığımızda ortaya çıkan durumun hiç de iç açıcı olmadığı belirgin bir biçimde kendini gösteriyor. Erginleşmemiş, olgunlaşmamış insanların oluşturduğu toplumlar hukukla bir türlü barışık olamıyorlar; böyle ortamlarda hukukun yerini birden bire keyfilik alıyor; keyfilik hukuku yok ediveriyor. Bu durumda toplumsal olanla hukuksal, hatta daha doğrusu hukuksal, kurumsal ve kamusal olanın arasına aşılamaz bir uzaklık, adeta bir uçurum giriyor. Özel ve toplumsal olan; hukuksal, kamusal, kurumsal olanla bir türlü barışık olamıyor.

İşin ilginç yanı, hukukun temsilcileri ya da uygulayıcıları da geçerli hukuk dizgesiyle barışık olamadıklarını sık sık dile getiriyorlar; eylemleriyle görünür kılıyorlar(!). Bu durumda artık kamusalın, kurumsalın kurucu öğeleri olan ''eleştiri'' , ''açıklık'' , ''tartışma'' (Habermas) ortadan kalkıyor ya da keyfi tutumlar içinde her üç öğe de ''sözde eleştiri'' , ''sözde açıklık'' , ''sözde tartışma'' ya dönüşüveriyor.

Özellikle kimi kamu görevlileri birer yasa uygulayıcısı olduğunu unutarak kolaylıkla keyfi bir tutum içine girebiliyorlar. Böyle bir ortamda adaletten, eşitlikten ve özgürlükten söz edilebilir mi? Kısaca demokrasiden söz edilebilir mi? Ancak işin ilginç yanı, kamusal-kurumsal-hukuksal olandan alabildiğine uzak bir ''sözde demokrasi'' , olgunluktan, erginlikten uzak toplumsalı kamusal üzerinde egemen kılmanın yollarını açma olanağını da içinde taşıyabiliyor.

Bu durumda, çocuklukla ergenlik arasında gidip gelenlerin çoğunluğu oluşturduğu bir insan kaynağının; erginliği, olgunluğu gerektiren bir hukuk ortamını oluşturması ve hukukun amaç değeri olan adaleti gerçekleşmesi olanaksız görünüyor. O zaman da hukuk felsefesi konusundaki çalışmalar, eylem-değer ilişkisi üzerinde düşünme çok daha anlamlı bir duruma geliyor. Felsefi yönelim her zaman olduğu gibi, eylem-değer ilişkisi konusundaki sorulara; hukuk kurallarının temelinin ne olduğu sorusuna, yasayı oluşturma ve yasayı uygulama arasındaki ilişkilere ve özellikle bu bağlamdaki gerilimlere ışık tutuyor; düşünen bireyleri uyarıyor.

Yasa koyucuların ve uygulayıcıların, ayrıca yasa koruyucuların felsefe kültüründen pay alması, gerçekten büyük önem taşıyor. İnsanı ve toplumu tanımayan, hukuk kurallarının nereden, nasıl türetildiği konusunda kafa yormayan sözde hukukçular, sanırım toplumun kamusallaşmasının önündeki en büyük engeli oluşturuyor."
(Cumhuriyet 22.07.2006)
xxx

" Toplumun kamusallaşması " hakkında ne düşünürsünüz ?
saygı ve sevgiyle
Av.Hulusi METİN
Old 07-08-2006, 16:24   #2
medenikal

 
Varsayılan

Hukuk güç ve para nın diliyle yaratılırsa, uygulaması da yaratıcılarının lehine olacaktır tabii.

adalet in ve hukukun koyucusu millet ise ,yani toplumcu bir anlayış ,ile kurum ve kurallar oluşturulmuşsa bu halde içselleşir; yoksa öz itibariyle çeviri manzumeleri olan kanunlar, türk milleti nin özünü hem uygulamada hem de teoride taşımamaktadır.

türkiye de öncelikle ,nasıl kanun yapılır diye bir kanun çıkarmak lazım.laçkalaşmış bir yamalamalar külliyesi haline gelen mevzuat içinden çıkılmaz hale gelmiştir.
Old 13-08-2006, 23:02   #3
PINAR YILMAZ

 
Varsayılan kanunlarımız

Günümüzdeki hukuk kuralları maalesef toplumu yansıtmaktan çok toplumu o kurallara uydurmaya çalışıyor.Kurallar, kanunlar içinde doğduğu toplumun ihtiyaçlarını yansıtmak , bu ihtiyaçlara çare bulmak için konulmalıdır.Dolayısıyla kanunlar halk arasında kabul görmüş tabiri caizse halkın içinde yer etmiş kuralların kanunlaşması şeklinde olmalıdır.Oysa günümüzde toplumun değer yargılarıyla uzaktan yakından alakası olmayan kanunlar çıkarılıyor ve insanlar bu kurallara uydurulmaya zzorlanıyor.

İnsan sıvı değildir ki içinde bulunduğu kabın şeklini alsın...
Old 19-08-2006, 22:45   #4
yargıç isa

 
Varsayılan

toplumun kurallardan bir adım önde olması gerekirken; kuralların, toplumun bir adımın önünde olduğu günümüzde hukuk kuralları yavaş yavaş rafa kalkmaya başlayacak, evlerdeki vitrinlerde sergilenen ve kullanılmayan kristal yemek takımından farkı kalmicaktır
Old 19-08-2006, 23:14   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
İşin ilginç yanı, hukukun temsilcileri ya da uygulayıcıları da geçerli hukuk dizgesiyle barışık olamadıklarını sık sık dile getiriyorlar; eylemleriyle görünür kılıyorlar(!). Bu durumda artık kamusalın, kurumsalın kurucu öğeleri olan ''eleştiri'' , ''açıklık'' , ''tartışma'' (Habermas) ortadan kalkıyor ya da keyfi tutumlar içinde her üç öğe de ''sözde eleştiri'' , ''sözde açıklık'' , ''sözde tartışma'' ya dönüşüveriyor.

Sayın Çotuksöken'in tespiti ne kadar doğru...

Hukuk eğitimi sırasında, yarının "yasa koyucu,uygulayıcı,yasa koruyucu vd.ne", özellikle vurgulanan temel esaslardan biri hepimizin bildiği bir genel ilke olan "bir hukuk kuralını eleştirebilirsiniz, ama yürürlükte olduğu müddetçe, onu uygulamaktan kaçınamazsınız" idi.

Uygulamayıp eleştirmek, toplumun kamusallaşması adına, yazarın dediği gibi, bir "sözde eleştiri" oluyor. Ve devamında, mer'i hukuk düzenini hiçe sayan birey ve hatta uygulayıcılardan oluşan, kaotik toplum örnekleri sergileniyor.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03924990 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.