Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Töre/Namus Cinayetleri-Kadınlar Katlediliyor!!!!!

Yanıt
Old 27-02-2004, 12:07   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Töre/Namus Cinayetleri-Kadınlar Katlediliyor!!!!!

İki kardeş, töre uğruna kız kardeşlerini İstanbul'da yol ortasında vurdu. Kadın yaralandı ama ölmedi. 13 saat sonra bu kez hastane odasını basıp, canını aldılar.

Kuzeninin kocasından bebeği olan 22 yaşındaki Gül Dünya Tören'i yol ortasında vuran 2 erkek kardeşi, ölmediğini görünce kaldırıldığı hastanede kurşun yağdırdılar. Bebeğini evlatlık veren Tören'in beyin ölümü meydana geldi.

BİTLİS'te, yasak aşk sonucu hamile kalınca İstanbul'a kaçan 22 yaşındaki Gül Dünya Tören, kardeşleri tarafından önce yol ortasında, ölmeyince kaldırıldığı Bakırköy Devlet Hastanesi'nde ilk olaydan 13 saat sonra kurşun yağmuruna tutuldu. Kardeşleri firarda olduğu halde, odasında güvenlik önlemi alınmayan Gül Dünya Tören'de beyin ölümü meydana geldi. 2 ay önce dünyaya getirdiği Umut adındaki erkek bebeğini, bir yakınlarına evlatlık verdiği bildirildi. Bitlis'in Mutki İlçesi'ne bağlı Erler Köyü'nde yaşayan Gül Dünya Tören, geçen yıl amcasının kızının kocası Servet Taş ile ilişkiye girince hamile kaldı. Baba Şerif Tören, durumu öğrenince, Servet Taş'tan kızını ‘kuma’ olarak almasını istedi. Taş, bu teklifi kabul etmeyerek İstanbul'a kaçtı. Ailesi, 4 ay önce Gül Dünya Tören'i İstanbul'da yaşayan amcası Mehmet Tören'in yanına gönderdi. Ancak amcasının evinde öldürülmekten korkunca evden kaçarak polise gitti. Mehmet Tören ve kardeşi Şerif Tören, polisin bilgisi dahilinde, Gül Dünya Tören'i, Erler Köyü'nde daha önce görev yapmış olan 60 yaşındaki emekli imam Alaattin Ceylan'a emanet etti.

ÖLÜM KARARI

Bitlis'te toplanan aile meclisi, töre gereği Gül Dünya Tören'in öldürülmesine karar verdi. Öldürme görevi de 24 yaşındaki ağabeyi İrfan ve 20 yaşındaki kardeşi Ferit Tören'e verildi. Önceki gün saat 14.00 sıralarında İmam Alaattin Ceylan'ın Kanarya'daki evine gelen İrfan Tören, kız kardeşini Bursa'ya teyzesine götürüp, orada evlendireceklerini söyledi. Tartışmadan sonra ağabeyi ile gitmeyi kabul edip çantasını hazırlamaya başladı. Ağabeyinin ‘‘Çanta almana gerek yok’’ demesinden şüphelenen Ceylan, otogara kadar gelmek istedi. Emekli imam Ceylan ve kız kardeşi Dünya Tören ile yola çıkan İrfan Tören, sigara almak için bakkala girdi. Bu sırada, pusuya yatmış olan Ferit Tören, ablasının karşısına çıkıp bir el ateş eti ve ağabeyi İrfan Tören ile kaçtı. Sağ kalçasından yaralanan Dünya Tören, Dr. Sadık Ahmet Hastanesi'ne kaldırıldı, ardından Bakırköy Devlet Hastanesi'ne sevk edildi.

ZİYARETÇİ GİBİ

Gül Dünya Tören'in yanında refakatçi olarak amcası Mehmet Tören kalmaya başladı. Mehmet Tören, sabaha karşı 04.00 sıralarında, ‘‘Kan bulmaya gidiyorum’’ diyerek odadan çıktı. İrfan ve Ferit Tören, ziyaretçi olduklarını söyleyerek girdikleri hastanede Gül Dünya Tören'e bir saldırı daha düzenlediler. Tören başına isabet eden 2 kurşunla ağır yaralandı. Saldırganlar yaya olarak kaçtı. Beyin ölümü meydana gelen Gül Dünya Tören'in yaşamından umut kesildi.
Hürriyet Gazetesi

27.02.2004

Av.Habibe Yılmaz Kayar
İstanbul Barosu
Old 27-02-2004, 18:25   #2
tiny lady

 
Varsayılan

" AYRI YAŞADIĞI EŞİNİ SOKAK ORTASINDA ÖLDÜRDÜ...
- ANKARA AYDINLIKEVLER'DE BİR KADIN, AYRI YAŞADIĞI EŞİ TARAFINDAN SOKAK ORTASINDA VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ."

bu haber iki dakika önce ajansa düştü. muhtemelen yarın gazetelerde yer alacak.
biz mi farketmiyoruz yoksa kadınlara karşı bir soykırım mı başlatıldı?
Old 28-02-2004, 10:38   #3
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

8 Mart Mezarlıklarda geçecek!!!!

Tanım yerindeyse tam bir kadın katliamı yaşanıyor.

Kadınlar vahşice katlediliyor.Öfkelenmemek mümkün değil.

Kadını şiddetten korumayı vaadedip uluslararası sözleşmeler imzalanıyor.

Kadınlar hala vahşice katlediliyor.

Kolluğa sığınan kadın sığınak olmadığından bir imama teslim ediliyor yeddiemin niyetine.

Yeniden ,yeniden öldürülüyor.Gündüz saatinde,üstelik hastanede.

Kim sorumlu bu ölümden?

Hastaneyi koruyamayan Sağlık Bakanlığı mı?

Koruma görevini yerine getirmeyen İçişleri Bakanlığı mı?

Sığınakları açmayan Kadından Sorumlu Bakanlık mı?



Kadınlar vahşice katlediliyor?


8 Mart Mezarlıklarda geçecek.!!!!!
Old 28-02-2004, 20:34   #4
macerkez

 
Varsayılan

Sayın KAYAR;
Kadınlarımıza karşı yapılan bu vahşetten hepimiz suçluyuz bence. Birşeylerin ters gittiğini biliyor ve görüyoruz ama hep susuyor ve tepki vermiyoruz.
Kadınlarımız yıllarca ihmal edildi. Evlatlarını bu vatan uğruna şehit olmaya gönderdiler, şehit olunca "Vatan sağolsun" dediler ama hep ihmal edildiler. Anamız, kardeşimiz, sevgilimiz, hayat arkadaşımız, öğretmenimiz, uğruna şiirler, türküler, ağıtlar, kitaplar yazdığımız ve bazen de ölümü seçtiğimiz ve en önemlisi toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızı ihmal edincede bugünlere geldik. Bugün şikayet ettiğimiz ve yarında şikayet etmeye devam edeceğimiz bir çok sorunumuz altında, bu ihmalin yattığını düşünüyorum. Ve gözlerimiz hala kapalı ve hala duyarsısız ve şikayet etmeye devam ediyoruz.
Saygılarımla.
Old 01-03-2004, 16:14   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Kadınlar Güldünya Tören'in öldürülmesine ilişkin olarak yarın saat 11 de"Bakırköy Başsavcılığına" suç duyurusunda bulunacaklar.

Saygılar
Old 03-03-2004, 13:53   #6
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Güldünyanın öldürülmesinde sorumluluğu olabilecek kolluk ve hastane görevlileri için yapılan ihbar soruşturmaya konu oldu.
Gelişmeler oldukça aktaracağım.


Bu aşamada en önemli eylem bence baroların ve kadın örgütlenmelerinin açılacak ceza davalarında müdahale talebi olacak.

Uygulamada azmettirenler aileden olduğu için çoğu kez müdahale talebi olmuyor.Sessizce yargılama devam ediyor.Bunun yolu açılabilirse çok yararlı olacak.

Baroların müdahilliği konusundaki Avukatlık Kanunundaki düzenleme şöyle:

Av.Kanunu Md./6" hukukun üstünlüğünü,insan haklarını savunmak ve korumak"

Av.Kanunu Md.95/21 :hukukun üstünlüğünü,insan haklarını savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak" olarak bu görev yasada belirtilmiştir.
Old 04-03-2004, 21:38   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

BM Genel Kurulu'nda 20 Aralık 1993 tarihinde kabul edilen
KADINLARA KARŞI ŞİDDETİN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ.den


Madde 4
Devletler kadınlara karşı şiddeti yasaklar ve kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi konusundaki yükümlülüklerinden kaçınmak üzere herhangi bir ORF ve ADETI, GELENEGI veya DINSEL düşünceyi ileri süremez. Devletler her
türlü uygun araçla ve hiç gecikmesizin kadınlara karşı şiddeti tasfiye politikasını yürütür. Bu amaçla:

h) Kadınlara karşı şiddetin tasfiye edilmesi ile ilgili faaliyetler için
Hükümet bütçesine yeterli ODENEK koyar;
Old 04-03-2004, 23:29   #8
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Töre cinayeti için suç duyurusu

Güldünya Tören'in öldürülmesi olayında "ihmalleri bulunduğu" gerekçesiyle bazı kamu görevlileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.



Bazı kadın sivil toplum kuruluşlarınca oluşturulan TCK Kadın Çalışma Grubu üyeleri, Güldünya Tören'in öldürülmesi olayında "ihmalleri bulunduğu" gerekçesiyle bazı kamu görevlileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.



TCK Kadın Çalışma Grubu'nu oluşturan ve aralarında İstanbul, Diyarbakır ve İzmir Baroları Kadın Hakları Uygulama Merkezleri, Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı ve Kadınlarla Dayanışma Vakfı temsilcilerininde bulunduğu 20 kişilik grup, Bakırköy Adliyesi önünde toplandı.



"KADINLARIN CAN GÜVENLİĞİ YOK"

Grup adına ortak basın açıklamasını okuyan avukat Filiz Kerestecioğlu, "Mardin'de de olsa, İstanbul'da da olsa kadınların can güvenliğinin bulunmadığını, yaşam haklarının ihlal edildiğini" ileri sürdü. Kerestecioğlu, bu konuda devlet, bakanlıklar ve emniyetin görevlerini yerine getirmediğini savunarak, şu görüşleri dile getirdi:



"Öncelikle Güldünya Tören'in öldürülmesi olayında sorumluluğu olan tüm kamu görevlileri hakkında gerekli soruşturmanın açılarak cezalandırılması, ayrıca kadından sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından 'aile isterse vermek zorundayız' denilerek, yasalar hiçe sayılıp hayati tehlikeye atılan küçük Umut'a vasi atanarak haklarının korunması, gereken tüm tedbirlerin alınması için Aile Mahkemesi'ne suç duyurusunda ve ihbarda bulunuyoruz."



SAĞLIK BAKANLIĞI'NA DA DAVA

"Hastaneleri korumayan Sağlık Bakanlığı'ndan da davacı olduklarını" belirten Kerestecioğlu, "kadınların 8 Mart'ta içi boşalmış kutlama yapmak istemediğini" söyledi. Kerestecioğlu, kadına yönelik şiddetin tasfiyesi, namus cinayetlerinin de kan davalarında olduğu gibi ağırlaştırıcı neden sayılması ve kadın sığınma evlerinin yaygınlaştırılması için yasal değişikliklerin bir an önce yapılması gerektiğini bildirdi.



Filiz Kerestecioğlu, "Töre-namus cinayetleri son bulsun, sorumlular cezalandırılsın" dedi. Grup, basın açıklamasının ardından Güldünya Tören'in ölümünde ihmalleri bulunduğu iddiasıyla bazı polisler ile sağlık personeli hakkında soruşturma açılması istemini içeren dilekçelerini, Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Mehmet Aydos'a verdiler. Grup, polisin yoğun güvenlik önlemleri altında daha sonra dağıldı.
Old 05-03-2004, 19:01   #9
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Namus Cinayeti, Ağırlaştıcı Neden Sayılsın

"Namus Cinayeti, Ağırlaştıcı Neden Sayılsın"
8 Mart Kadın Platformu, namus cinayetlerini protesto etti; namus cinayetlerine uygulanan ceza indiriminin kaldırılmasını, namus cinayetlerinin ağırlaştırıcı suç kapsamına alınmasını; kadınlar için bağımsız danışma ve sığınma evleri açılmasını istedi.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA haber Merkezi
02/03/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İzmir) - 8 Mart Kadın Platformu, Güldünya Tören'in "namus" gerekçesiyle öldürülmesini protesto etti.

"Hemen her gün başka isimlerde, başka kentlerde kadınlar öldürülüyor. Güldünya da onlardan birisi yalnızca" diyen kadınlar, pek çok kadının en temel hakkı olan "yaşam hakkı"nın "namus gerekçesiyle" yok edildiğini vurguladılar.

Güldünya Tören'in can güvenliğinin sağlanması için karakola başvurduğunu; hastanede kendisini kardeşlerinin vurduğunu söylediğini; buna rağmen kamu görevlilerinin ihmali sonucu yaşamını yitirdiğini hatırlatan kadınlar; sorumluların cezalandırılmasını istediler.

Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) namus cinayetlerine indirim öngören 51. maddesinin halen yürürlükte olduğunu vurgulayan kadınlar, TCK'da kadını ailenin ve erkeğin malı gibi gören hükümlerin kaldırılmasını, namus cinayetlerinin ağırlaştırıcı suç kapsamına alınmasını istediler.

Kadınlar ayrıca, uluslar arası sözleşmelerin gereklerinin yerine getirilmesini; kadınlara psikolojik ve hukuksal destek verecek danışma merkezleriyle sığınma evleri açılmasını, bağımsız kadın kuruluşlarının açtığı merkezlere ve sığınma evlerine destek olunmasını istediler. (BB)
Old 05-03-2004, 19:05   #10
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlardan Namus Cinayetlerine Tepki

Kadınlardan Namus Cinayetlerine Tepki
Küçükkuyulu kadınlar, namus cinayetlerini protesto etti; Güldünya Tören'in öldürülmesiyle ilgili İçişleri ve Sağlık Bakanlığı ile Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Akşit'ten davacı olacaklarını açıkladı. Kadınlar, TCK Alt Komisyonu üyelerine faks gönderdi.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
02/03/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Çanakkale) - Küçükkuyu Kadın Dayanışma Grubu üyesi kadınlar, geçtiğimiz hafta İstanbul'da bir namus cinayetine kurban giden Güldünya Tören ve daha önce namus cinayetlerine kurban giden kadınlar için bir basın açıklaması yaptı.

"Mezarlık değil, sığınak"

Şiddete maruz kalan kadınların "kadın sığınakları"na ihtiyaç duyduğunu belirten kadınlar, hükümetten kadın sığınağı açmasını istediler.

Küçükkuyulu kadınlar, Güldünya Tören "öldürülebilirim" diyerek karakola başvurduğu halde koruma görevini yerine getirmeyen İçişleri Bakanlığından, hastanelerini koruyamayan Sağlık Bakanlığından davacı olacaklarını açıkladılar.

Kadınlar ayrıca, kadın sığınakları açmayan, Güldünya Tören ve çocuğu Umut için girişimde bulunmayan, bir televizyon programında "Güldünya konusunun sığınaklarla ilgisi yok" diyen Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit'e de dava açacaklarını söylediler.

Güldünya Tören'in öldürülmesinde sorumluluğu bulunan tüm kamu görevlileri hakkında soruşturma açılarak cezalandırılmaları için suç duyurusunda bulunacaklarını da açıklayan kadınlar, savcılığa dilekçe vereceklerini belirttiler.

"Namus cinayetleri son bulsun! Mezarlık değil, sığınak" sözleriyle basın açıklamasını sona erdiren kadınlar, Küçükkuyu Postanesine giderek, Adalet Alt Komisyonu Başkanlığına gönderilmek üzere hazırladıkları dilekçelerini faks ve mektup ile Komisyon Başkanı Hakkı Köylü'ye yolladılar.

"Devlet, kararlılığını göstermeli"

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu Türk Ceza Kanunu (TCK) Alt Komisyonu'nda görüşülmekte olan TCK Tasarası'nda yapılan olumlu değişikliklerin önemli ancak yetersiz olduğunu vurgulayan kadınlar, taleplerini şöyle sıraladılar:

* TCK reformunun amacına ulaşması için, tasarıda, TCK Kadın Platformu'nun hazırladığı "Kadın Bakış Açısından TCK" başlıklı raporda da dile getirilen talepler doğrultusunda pek çok değişiklik yapılması gerekiyor.

* "Haksız Tahrik" maddesinde yapılan olumlu değişikliğin hayata geçirilebilmesi için, maddenin gerekçesinde açıkça, namus cinayetlerine indirim uygulanmayacağını belirtmenizi ve böylece namus cinayetlerinin yasa eliyle meşrulaştırılmasına son vermenizi istiyoruz.

* "Nitelikli İnsan Öldürme" maddesinde belirtilen ağırlaştırıcı sebeplere, "namus saikiyle" işlenen cinayetleri de eklemenizi bekliyoruz.

* Bu taleplerimizin hayata geçirilmesiyle devlet, bazı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye'de de kadınların insan haklarının belli başlı ihlallerinden olan namus cinayetlerine hiçbir şekilde müsamaha göstermeyeceğini açıkça ifade etmiş olacaktır.

* Şahsınızda devletin göstereceği bu kararlılık, her biri toplumsal bir yara olan bu cinayetlerin önlenmesi açısından son derece önemlidir.

Küçükkuyu Kadın Dayanışma Grubu üyelerinin eylemine, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Belde Kadın Örgütü ile Demokratik Sol Parti (DSP) Belde Kadın Örgütü üyeleri de destek verdi. (BB)
Old 06-03-2004, 10:48   #11
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Töre cinayetinde polisin kusuru yok’

İstanbul Valisi Muammer Güler, Güldünya Tören’in töre cinayetine kurban gitmesinin herkesi üzdüğünü ifade ederek “Polisin orada herhangi bir ihmali olmamıştır. Biz gerekli araştırma ve incelememizi yaptık. Kamuoyunun rahat olmasını istiyoruz” dedi.

“İstanbulluların emin olmasını isterim ki kesinlikle gazetelere intikal eden şekliyle polise yapılmış bir başvuru yok” diye konuşan Vali Güler, konuyla ilgili olarak alınması istenen hiçbir korunma talebi bulunmadığını kaydetti. Güler “Vurulmasının ardından polise ifade veren Güldünya, olayın kardeşleri tarafından gerçekleştirildiğini belirtmiş. Davacı olmadığını söylemiş. Yanında refakatçi olarak kalan amcasının yanında bu iş olmuş” açıklamasında bulundu.

www.ucansuperge.org. web sayfasından alıntıdır
Old 06-03-2004, 10:49   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

'Töre cinayetine ağır ceza verilsin'

Kadın örgütleri, Güldünya Tören'in töre cinayeti sonucu yaşama veda etmesinin ardından namus cinayetlerinin ağır yaptırımlara bağlanmasını istedi. Cumhuriyet Kadınları Derneği, Birleşik Sağlık İş Sendikası, Kadınlarla Dayanışma Vakfı, Üniversiteli Kadınlar Derneği ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ankara Şubesi adına ortak yapılan yazılı açıklamada; Güldünya'nın öldürülmesinde herkesin sorumlu olduğu belirtilerek uyum yasaları adı altında TCK’de yapılan düzenlemelerin, sorunu çözmekten uzak olduğa işaret edildi. Açıklamada, “Namus cinayetlerinin nitelikli adam öldürme fiili olarak değerlendirilmemiş olması, aksine ceza yasasında yer alan çok sayıdaki madde ile adeta özendiriliyor oluşu, cinayetlerin içinde bulunduğumuz çağa rağmen giderek tırmanmasına neden olmaktadır” denildi. Yaşanılan acı deneyler dikkate alınarak konunun yeni TCK’nin görüşüldüğü TBMM Adalet Komisyonu ve Alt Komisyonda namus cinayetlerinin açıkça tanımlanması ve ağır yaptırımlara bağlanması istendi.




kaynak
2 Mart 2004 Hürriyet
Old 06-03-2004, 10:51   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Töreye karşı kadın sığınma evi

“Töre Kıskacında Kadın” kitabının yazarı, gazeteci Mehmet Faraç, töre cinayetlerinin Şanlıurfa merkezli olarak 1994'ten itibaren yoğunlaştığını söyleyerek Güldünya Tören’in öldürülmesini değerlendirdi: ‘‘Terör yollarıyla birlikte kırsaldan kent merkezlerine göçen yurttaşlar kentlerin sosyal yaşamına uyum sağlamakta büyük güçlük çektiler. Burada uygar yaşamın araç ve gereçler, aşiret içinde büyüyen genç kızları kendine çekti. Kadın-erkek ilişkisini keşfeden aşiret kızları bir süre sonra törenin çizdiği çemberin dışına çıkınca aile meclislerinin aldığı infaz kararlarının kurbanı olmaya başladılar. Devlet açısından Güneydoğu'da önemli bir sorun var. Kızların okula gönderilmesi sağlanamadı. Batıda 8 tane olmasına karşın törenin en çok kan akıttığı Güneydoğu'da devlete bağlı bir tek kadın sığınma evi yok. Güldünya adlı kadın da töreden kaçıp İstanbul'a gelirken, burada hem güvenlik yetkililerinin hem Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nün hem de diğer ilgililerin kucaklaşmamasının kurbanı olmuştur. Töre, Güneydoğu'dan batıya göç etmiştir.”
Güldünya Tören'in öldürülmesi, töre cinayeti ve öngörülen cezanın yeterli olup olmadığı tartışmasını alevlendirdi. Avukat İhsan Paksoy, “Kötü kanun yok, kötü uygulayıcılar vardır’’ deyimini hatırlatarak töre cinayetlerine TCK 51'de düzenlenen haksız tahrik indirimi uygulamasının hakimin vicdani takdirinde olduğunu hatırlattı. Avukat Ali Rıza Dizdar da “namus” kavramının işlenen bir suçta tahrik ya da ağır tahrik gerekçesi yapılmasının Türkiye'ye özgü olduğunu vurgulayarak ‘‘Batı hukukunda böyle bir şey yok. Bizde içtihat haline gelmiş böyle bir uygulamanın evrensel hukuk normları içinde yeri de yok” diye konuştu.

kaynak
28 Şubat 2004 Hürriyet
Old 06-03-2004, 11:26   #14
Cumok

 
Varsayılan

Oldum olası şu "töre" lafından iğrenmişimdir. Aşiret lafından da...
Asla anlam veremedim, asla anlayamadım neden bir aşirete ait olmak gerek? Ya da bu aşiretlerin şey'leri şıh'ları adı her neyse buna neden gerek görürler? 50 yıl, 100 yıl öncesinde konuşuluyor olsa belki, zaman öyleydi derdim ama, bugün, 21 yy. basamağında, üstelik bu aşiret baş'larının TBMM çatısı altına dahi girebildiği bir zamanda bile, hâlâ inat ve de ısrarla buna devam edilmesini ne anlayabiliyorum, ne de bir anlam verebiliyorum.

Günümüzde bu nasıl bir kafa yapısıdır ki böylesine "ilkel" olabiliyor? 25 yıl önce yurtdışında yaşadığım zaman bir yurttaşıma şöyle bir soru yöneltmiştim: "Şayet kardeşin bir kavga sırasında öldürülse ne yapardın?" Yanıt hâlâ beni ürpertiyor: "Hemen gider öldüreni öldürürdüm!.." Neden, kanun var yasa var!.." dediğimde ise; bizde "töreler böyledir" demişti... Bu kafa yapısı günümüzde de ısrarla sürdürüldüğüne göre, kadınlarımız bu lanet olası töre'nin kurbanı olmaya ne yazık ki devam edecektir.

'Tahrik ya da ağır tahrik' ne demektir? Her tahrik olunduğunda insan mı öldürülecek ve buna "canım adam tahrik olmuş"mu denecek? Benim insanlık anlayışım ve de mantığım buna ne yazık ki bir anlam veremiyor. Bir de "Kötü kanun yok, kötü uygulayıcılar vardır" deyimi midemi bulandırıyor. Yani ben burada şöyle mi anlamalıyım? Yargıç'tamı aynı şekilde düşünüyor ki töreyi uyguladığını söyleyen katil'e ceza indirimi yapabiliyor?

Bu nasıl bir kafadır, bu nasıl bir insanlık anlayışıdır böyle? Hele kanun yapıcılar nasıl bir kafa yapısı ile hareket ediyorlar ki böylesine insanlık dışı yasalar yapılabiliyor ve bunu da yargıçlar uygulayabiliyor? Böylesine uygulamalar bizim, hâlâ taş devrinde yaşıyor olduğumuzun bir göstergesi değil mi? İnsan olduğumuzun ne zaman farkına varacağız biz? Cehaletten kokuştuk artık, her yaptığmız pisliği meşru göstermek için yarışıyor ve ne acıdır ki, bir süre sonra da bunu gayet doğal karşılamaya başlıyoruz.

Aşiret, tarikat, cemaat??? Ne demek tüm bunlar? İnsan bir ulusun bireyidir, bir ulusa aittir ama, bir aşiret'e, bir tarikat'a ya da bir cemaat'e nasıl ait olabilir? Yarım yamalak, ya da hiç verilmeyen eğitim; sonuçta ancak böyle bir insan tipi çıkartıyor karşımıza. Düğünde bayramda, maç sonrasında silaha sarılan, erkek çocuğuna sünnetinde silah hediye eden insanlar sürüsü... Buna sürüden başka ne ad verilir? Okumuşumuz da, cahilimiz de hâlâ ve ısrarla aynı kafa yapısına sahip olduğu sürece de bu, ne acıdır ki devam edecektir.
Toplum olarak utanmalıyız, hele esas utanması gerekenleri ise...
Old 09-03-2004, 08:28   #15
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

KÜÇÜKKUYULU KADINLARDAN SUÇ DUYURUSU !



KÜÇÜKKUYULU KADINLAR, “8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ”NDE, “BU YIL KUTLAYACAK 8 MARTIMIZ YOK !” DİYEREK GÜL DÜNYA TÖREN’İN ÖLDÜRÜLMESİNDE GÖREV İHMALİ OLANLAR İÇİN AYVACIK CUMHURİYET SAVCILIĞI’NA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU.



Çanakkale’nin Ayvacık İlçesine bağlı Küçükkuyu’da, “Küçükkuyu Kadın Dayanışma Grubu” nun çağrısı ile bir araya gelen farklı kesimlerden kadınlar, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” nedeniyle ortak bir açıklama yaptı. Açıklamaya “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nün tarihçesini anlatarak başlayan kadınlar, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünya kadınları için olduğu gibi ülkemiz kadınlarının da direniş ve hak arama günü. Kadınların binlerce yıllık ezilmişlik tarihlerine karşın, ezilmişliklerine başkaldırma ve hak arama mücadelelerinin de oldukça uzun ve onurlu bir geçmişi var. Bundan 147 yıl önce New York’ta greve giderek tutuşturulan özgürlük ve mücadele meşalesini kadınlar günümüze kadar yılmadan taşımaya ve kadınlarının ortak sorunlarını ortak mücadele alanlarında dile getirmeye çalıştılar.”sözleriyle devam ettiler.



Türkiye’de kadınların durumunu, “Aile içi şiddet, namus cinayetleri, fuhuşa zorlama, eğitimsizlik, ekonomik bağımlılık, karar mekanizmalarında yeterince temsil edilememe, iş yaşamından ve kamusal alandan yoksunluk kadınların temel sorunlarından. Tüm bunların ortadan kaldırması için, kadınlar mevcut erkek egemen sisteme karşı seslerini yükselttiler ve kadın-erkek eşitliğini gözeten, özgürlükçü, adil ve demokratik bir düzen için mücadele ettiler. Ancak bugün gelinen noktada ne yazık ki kadınlar halen oldukça geri bir konumdalar. Kadınlar halen çok yoksul. Tapuda kayıtlı malların yalnızca % 8’i kadınlara ait. Kadınların %70’i ücretsiz aile işçisi durumunda ve hiçbir sosyal güvencesi yok. Ülkemizde halen kadınların % 27’si okuma-yazma bilmiyor. Parlamentodaki kadın milletvekili oranı sadece % 4.2. Yerel yönetimlerde ise bu durum daha da vahim, yalnızca %1. Bu yerel seçimlerde açıklanan adaylara bakıldığında ise oran % 1’in altında olacak. Kadınların uzun ve yorucu mücadeleleri sonucu yapılmak durumunda kalınan düzenlemeler de yarım ve eksik bırakılıyor. Medeni Yasa’daki malların paylaşımı ile ilgili mevcut evli kadınlara yapılan haksızlık halen giderilmemiştir. Adalet Komisyonu’nda görüşülmekte olan Türk Ceza Yasası tasarısında namus cinayetleri için gerekli caydırıcı tedbirler halen alınmamıştır. Uluslararası sözleşmelere atılan imzalar hayat bulmamıştır. Evde çalışan kadınların sosyal güvenlik sorunu çözülmemiştir. Şiddet mağduru kadınlar için ne maddi ne de manevi hiçbir yeni düzenleme yapılmamış ve kadınlar kaderine terkedilmiştir. Uzun yıllardır tek bir yeni kadın sığınağı açılmamıştır.” sözleriyle açıklayan kadınlar, şöyle devam ettiler: “Namus cinayetleri, devlet yetkililerinin de vurdumduymazlığı ile aramızdan yeni canlar almaktadır. Son kurbanımız ise Güldünya’dır.”



“BU YIL KUTLAYACAK 8 MARTIMIZ YOK!!!

Adana'da Nilüfer, Diyarbakır'da Kadriye, Mardin'de Şemse, Çorum’da Esra ve son olarak İstanbul'da Güldünya... Ve adını bildiğimiz/bilmediğimiz, kayıtlara giren/girmeyen daha nicelerimiz... ÖLDÜRÜLÜYORUZ. Evet açıkça ve hiçbir önlem alınmadan, "töre" denerek, "namus" denerek, yasalarda uygulanan ceza indirimleriyle adeta tesvik edilerek ÖLDÜRÜLÜYORUZ. Mardin'de de olsak, İstanbul'da da olsak YAŞAM HAKKIMIZ, CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK. İşte bu yüzden; BU YIL KUTLAYACAK 8 MART'IMIZ YOK!!! Töre’nin adı “kan davası” olunca, cezası ağırlaştırılmış müebbet! Çünkü erkekler erkekleri öldürüyor! Töre’nin adı “namus” olunca, 2 – 2,5 yıl ! Çünkü erkekler, KADINLARI öldürüyor! TBMM’yi derhal göreve çağırıyor ve Türk Ceza Yasası’nda gerekli değişikliğin yapılmasını istiyoruz. Bunu bir an önce yapmayacak hiçbir iktidar, bunu hemen şimdi istemeyecek hiçbir muhalefet, kadınların akıp giden kanları ve yok olan canlarından sorumlu olmaktan KAÇAMAYACAKTIR... İşte bu yüzden, bu 8 Martta,Güldünya’ya, ve hepimize karşı görevlerini ihmal eden tüm yetkililer hakkında SUÇ DUYURUSUNDA bulunmak için SAVCILIĞA gidiyoruz. BEDENİMİZE, EMEĞİMİZE, KİMLİĞİMİZE, HAYATIMIZA SAHİP ÇIKACAĞIZ !...”



Daha sonra Ayvacık Cumhuriyet Savcılığı’na giderek yaklaşık 60 kadının imzalamış olduğu suç duyurusu dilekçesini savcılığa veren kadınlar, Güldünya Tören'in öldürülmesi olayında sorumluluğu bulunan tüm kamu görevlileri hakkında gerekli soruşturmanın açılarak cezalandırılmalarını istediler.
Old 01-05-2004, 22:23   #16
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Töre değil canavarlık

CNN TÜRK
27.04.2004

İstanbul'da kardeşleri tarafından öldürülen Güldünya Tören'den sonra bu kezde 14 yaşındaki bir genç kız töre cinayeti kurbanı oldu. Bir baba kaçırılarak tecavüze uğrayan kızını kabloyla boğarak öldürdü. Cinayet, babanın genç kızın kaybolduğunu polise bildirilmesiyle ortaya çıktı.


Baba Mehmet Halitoğulları, Avcılar Emniyet Müdürlüğü'ne başvurarak kızının kaybolduğunu bildirdi.



Olayı araştıran polis ekipleri, 14 yaşındaki Nuran Halitoğulları'nın ihbarı yapan babası tarafından öldürüldüğünü, cesedinin de İstanbul Beykoz'da ormanlık alana atıldığını belirledi.



Babanın yer göstermesi sonucu genç kızın cesedi bulundu. Baba Mehmet Halitoğulları polisteki sorgusunda kızını halasının evinde kabloyla boğarak öldürdüğünü itiraf etti.



Baba Mehmet Halitoğulları kızının bir kişi tarafından kaçırıldıktan sonra tecavüze uğradığını ve aile meclisinin aldığı karar sonucu da öldürülmesine karar verdiklerini anlattı.



Polis ekipleri baba Mehmet Halitoğullarının yanısıra cinayete karar verdiği öne sürülen 12 akrabasını gözaltına aldı.



Halitoğulları ailesinin Van'lı olduğu ve bir süre önce İstanbul'a göç ederek burada yaşamaya başladıkları öğrenildi.



İstanbul'da daha önce de Güldünya Tören adlı genç bir kadın kardeşleri tarafından kurşunlanarak öldürülmüştü.
Old 02-05-2004, 09:12   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

TCK KADIN PLATFORMU’NDAN BASIN AÇIKLAMASI:

DAHA KAÇ KADIN ÖLECEK?



Bu sabah bütün gazetelerde bir namus cinayeti haberi daha vardı:

“14 yaşındaki Nuran Halitoğulları, aile meclisi kararıyla, babası tarafından telle boğularak öldürüldü.”

Namus cinayetlerini engellemek konusunda yeterli yasal düzenlemeler yapılmadığı ve namus cinayeti faillerine verilen indirimler kaldırılmadığı müddetçe, bu cinayetler devam edecektir.

Meclis Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısı’nda bugüne kadar yapılan düzenlemeler, namus cinayetlerinin engellenmesine yetmemektedir.

Önceden tasarlanmış bu vahşi cinayetlerin önüne geçmek için, TCK Yasa Tasarısı’nda yapılması gereken değişikliklere ilişkin talebimizi yineliyoruz:

“Haksız Tahrik” maddesinin gerekçesinde “namus cinayeti failleri haksız fiil hükmünden yararlanamaz” şeklinde bir ifadeye açıkça yer verilmesi ve “Nitelikli İnsan Öldürme” maddesinde sayılan ağırlaştırıcı haller arasına “namus saikiyle” ifadesinin eklenmesi gerekmektedir.

TCK Tasarısı’nda istediğimiz değişiklikler yapılmadığı takdirde, Türkiye Devleti vatandaşlarının en temel insan hakkı olan yaşam hakkını gerektiği gibi korumamaya ve kadınların “namus” adına öldürülmesini yasa eliyle meşrulaştırmaya devam edecektir.

Gerek yürürlükteki yasada, gerekse halen Meclis Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülmekte olan TCK Yasa Tasarısı’nda, kan gütme amacıyla işlenen cinayetlere en ağır cezalar öngörülürken, konu namus cinayetleri olunca, yetkililerin sergilediği çekimser tavrı anlamak mümkün değildir. Yetkilileri, gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya ikna etmek için daha kaç kadının öldürülmesi gerekmektedir?

TCK Kadın Platformu Adına

Kadının İnsan Hakları Yeni Çözümler Vakfı
Old 02-05-2004, 09:35   #18
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Töre Cinayetlerini İncelemek İçin İsviçre'den Heyet Geliyor

TÖRE CİNAYETLERİNİ İNCELEMEK İÇİN İSVİÇRE'DEN HEYET GELİYOR

İsveç Tıbbi Bilimler Akademisi Aile Hekimliği Bölümü'nden 6 kişilik bir heyetin, töre cinayetlerini araştırmak için Diyarbakır'a geleceği bildirildi.
Dicle Üniversitesi (D.Ü) Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mazhar Bağlı, modern toplumlarda töre cinayetlerinin yeri ve anlamı olmadığını söyledi.
Bağlı, ''Töre cinayetlerinin anlamı olmadığı için insanlara çok garip geliyor. İsveç Tıbbi Bilimler Akademisi Aile Hekimliği Bölümü'nden 6 kişilik bir heyet, töre cinayetlerini araştırmak için Diyarbakır'a gelecek. Cinayetler, dünya kamuoyunu ilgilendiren bir boyuta gelmiştir'' diye konuştu.
Türkiye'de en çok Güneydoğu'da töre cinayetleri işlendiğini, büyük şehirlerde işlenen töre cinayetlerinin de yine bu bölgeden giden aileler tarafından gerçekleştirildiğini belirten Bağlı, ''Bölgede namus bedende, beden de kadınla temsil ediliyor'' dedi.
Güneydoğu'da kabile anlayışı hakim olması nedeniyle aile ve akrabalık ilişkilerinin çok güçlü olduğunu ve ailenin çok kutsallaştırılması sonucu, bir kişinin işlediği bir suç veya hareketin aileye mal olmuş sayıldığını anlatan Bağlı, büyük kentlere yerleşen ailelerin de kentleşemediğini, kendi gelenek ve
göreneklerini yaşattığını kaydetti.
Hukukun uyguladığı yaptırımlar vatandaşları tatmin etmediği için, bu ailelerin hukuku kendilerinin uygulamak istediklerini ifade eden Bağlı, şunları söyledi:
''Bu nedenle aile meclisleri oluşturuluyor ve bu mecliste alınan kararlar uygulanıyor. Bölgede birey, toplumda kendi başına bir varlık veya kişilik sahibi değildir. İçinde yaşadığı toplumla kendini var ediyor. olayısıyla kendine göre değil, topluma göre kendini sınırlandırıyor ya da hareket ediyor. Bunlardan dolayı bireyin yaptığı bir şey, tüm aile veya akrabalara mal oluyor. Genç kız ve kadın gayri meşru bir ilişki yaşadığı zaman
da sanki bu ailenin alnına sürülen bir kara leke gibi görülüyor.'' Yrd. Doç. Dr. Bağlı, töre cinayetlerinin sona ermesi için ''bireyin kendi yaşamından ve yaptıklarından sorumlu olduğu'' bilincinin oluşması ve insanların, ''hukukun,mağduriyeti telafi ettiğine'' inanmaları gerektiğini belirtti.
Old 07-05-2004, 14:46   #19
nursel citil

 
Varsayılan

TBMM Türk Ceza Kanunu Alt Komisyonu, töre cinayetlerinin önüne geçmek için bir dizi düzenleme yaptı. Aldatan eşini öldürenler hariç hiç kimse namus; gerekçesiyle ceza indiriminden yararlanamayacak.

TCK Alt Komisyonundaki düzenlemeler özetle şöyle:

Bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen eylemler yüzünden fail, haksız tahrik indiriminden yararlanamayacak. Buna göre, cinsel saldırıya maruz kalmış kadını babanın, erkek kardeşin veya diğer kişilerin öldürmesi durumunda ceza indirimi uygulanmayacak.

Töre cinayeti işleyenler de dahil olmak üzere kasten adam öldürenler, müebbet hapis cezasıyla yargılanacaklar. Ancak cinayetin üstsoy ve veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi durumunda ağırlaştırılmış müebbet hapis uygulanacak.

Töre cinayetinde ceza indirimi yok
Saffet KORKMAZ/ANKARA

Hürriyet gazetesi
Old 14-05-2004, 20:43   #20
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Yargıtay'dan Töre İndirimine Geçit Yok

Yargıtay'dan Töre İndirimine Geçit Yok


Yargıtay, Avrupa Birliği'nin tepkisini çeken Türk Ceza Kanunu'ndan çıkarılmaya çalışılan 'töre indirimine', uygulamada şimdiden geçit vermedi
--------------------------------------------------------------------------------
Hürriyet
13/05/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Ankara) - Yargıtay Ceza Genel Kurulu, reşit olmayan kız kardeşini rızasıyla alıkoyarak bekaretini bozan evli adamı öldüren erkek kardeşe "ağır tahrik" indirimi (töre indirimi) yapılmasına karşı çıktı.

Sanık Kenan Akgül'ün, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 448. maddesindeki, "Kasten adam öldürme" suçundan aldığı cezaya, "töre indirimi" diye anılan TCK'nın 51/2 maddesindeki 3'te 2 oranındaki "ağır tahrik" indirimi yapılmadı. Bu indirim yapılsaydı, cezası 8 yıla kadar inecek ve sadece 3 yıl yatıp çıkacaktı.

Bu kararla sanığa "hafif tahrik" indirimi yapılarak, verilen 15 yıl ağır hapis cezası onandı. Kurul, "ağır tahrik" indiriminin adaleti kendi anlayışına göre gerçekleştiren sanığa ödül, eylemine yasal onay anlamına geleceği gerekçesiyle bu yöndeki Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin kararını kaldırdı. Sanık Akgül, şimdi İnfaz Yasası çerçevesinde yaklaşık 6 yıl hapis yattıktan sonra tahliye olacak. (EÖ/BB)
Old 13-06-2004, 17:18   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Güldünya nın öldürülmesine ilişkin açılan dava Bakırköy 5.Ağır Ceza Mahkemesi 2004/171 E ile 28 Haziran 10.15 de görülecek.

Saygılar
Old 14-06-2004, 09:32   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu ,Kadın Hakları Uygulama Merkezinin talebi üzerine Güldünya davasına müdahale kararı verdi.
Old 14-06-2004, 12:47   #23
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın hykayar,

Müdahale sözcüğü bu haberde hukuk terimi olarak mı kullanıldı acaba ? Bilindiği üzere bir davada müdahale talebinde bulunmak için "suçtan zarar gören" olmak gerekmez mi? Ben Baro'nuzun bu suçtan nasıl olup da zarar gördüğünü anlayamadım.

Müdahale sözcüğü eğer teknik anlamda değilse durum vahim demektir: Yargıya müdahale etmek Baro'nun en son yapması gereken iş bence ..

Saygılarımla

Bir Dost
Old 15-06-2004, 19:06   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Dost

Bilindiği gibi namus cinayetleri ülkemizde çok yaygın.Aile meclisinin almış olduğu karar,aile üyelerinden bir tarafından yerine getiriliyor.
Ölümlü sonuçlardan sonra,açılan kamu davasında "suçtan zarar gördüğünü"kimse " söylemediğinden,ve zaten aile kararı olduğundan davayı takip eden hiç kimse yok.

Güldünya olayında suçtan kim zarar görmüştür?
Elbette öncelikle çocuğu,öncelikle ailesi.
Onlar yargılamada sanıklar hakkında bu yönde bir talepte bulunacaklarmıdır?

Çocuğu adına bilmiyorum.Aile üyeleri için ise ,hayır böyle bir sonucu zaten istediklerinden suçtan zarar gören sıfatı ile böyle bir talep ve katılma olmayacagı anlaşılıyor..

Oysa müdahale talebi,şahsi hakların ileri sürülmesine olanak verdiği gibi-ki burada konu bu değil-yargılamada iddia makamını daha dinamikleştiren bir eylemdir.Soruşturmaya katkısı da herhalde tartışmasızdır.

Peki,böyle bir durumda alışılagelenin dışında müdahale eden kişi veya kurumları çoğaltmak mümkünmü?

Bu yeni bir soru.Çok yeni.

Bildiğim kadarı ile namus cinayetlerinde aile yakınları dışında bir müdahale talebi ve talebin kabulü şimdiye kadar denenmedi.

İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi yönetmeliği bu yönde olanak verdiğinden ve Avukatlık Kanununun Barolara verdiği yetki ((Madde 76 –(Değişik: 02/05/2001 - 4667/46 md.) Barolar; .... HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ,İNSAN HAKLARINI SAVUNMAK VE KORUMAK ...)) de dikkate alınarak merkezin önerisi üzerine böyle bir müdahale kararı verilmiştir...


Bu kararın çok önemli olduğunu düşünüyorum.Yepyeni bir uygulamaya yol açacak çok önemli bir adım...

Hatta müdahale talebinin kadın merkezli çalışan diğer sivil toplum örgütleri tarafından da istenmesinin de denemesi gerektiğini düşünüyorum..

Namus cinayeti gibi vahşet geleneğinin utancından kurtulmanın
bir yolunu arıyoruz...

Bir yolunu arıyoruz...

Saygılar...
Old 17-06-2004, 16:15   #25
av.simla gurcan

 
Varsayılan

merhaba,

Konunun ilgi çekici olması sebebiyle yazma ihtiyacı hissettim. Bence hykayar'ın sözünü ettiği müdahale mutlaka olmalı. Eğer Baronun ve dolayısıyla avukatların hukuku geliştirmek gibi bir amacı ve kaygısı varsa(olması gerektiğini konusunu tartışılabilir bulanlar açısından, bence durum baştan farklı gelişiyor, zira o zaman baronun bu tür davalara müdahalesini gereksiz ve işlevsiz bulmaları sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor ) Baronun töre cinayeti gibi bir davada müdahil olması çok doğal ve olması gereken bir durum. Türkiye gibi gelişmekte olan ve feodal yapının ve anlayışın tam olarak çözülmediği toplumlarda, töre cinayeti gibi hukuku safdışı bırakan anlayışlar karşısında hukukun uygulanmasını sağlamaya çalışmak Baroların asli görevlerinden biridir. Töre cinayetleri sonuçta insanın yaşam hakkını elinden alan bir anlayışın ürünüdür. Baronun da bu anlayışın yaygınlaşmasının önüne geçmek için "hukuk adına" müdahil olması gerekir. Çünkü baro kurum olarak hukukun uygulanması konusunda vazgeçilmez bir unsurdur.
sayın Bir dost, müdaheleyi düşünürken sadece C.M.U.K. açısından düşünmekte. Oysa Avukatlık Kanunu ve uluslararsı sözleşmeler ile birlikte bütün olarak düşünüldüğünde bence son derece olabilirliği olan bir durum bu. Buna karşılık neden Baronun herhangi bir cinayet davasında da müdahil olmadığı gibi bir düşünce ortaya atılırsa, bunun cevabı bence açık. Zira iki durum birbirinden çok farklı. Kuşkusuz ikisinde de insan hakları ihlali var, herhangi bir cinayette de yaşam hakkı ihlal edilmiş oluyor. Ama diğerinde yaşam hakkının ihlalinin yanısıra, toplumun büyük denebilecek bir bölümünün yaşamını direkt olarak ilgilendiren, adeta toplumun bir kısmının yine toplu olarak bu cinayetin olması gerektiğini savunduğu(ki herhangi bir cinayet olayından sonra tek tek tüm bireyler cinayetin yanlışlığını savunur sanırım), yani geleneksel olan bir durum da var. Ve böyle ilkel bir geleneğin devamında, gerekli yasal düzenlemeyi yapmayan, adeta sanıklara ""namusunuzu" korumak için cinayet işleyebilirsiniz" diyen, onları büyük ölçüde cesaretlendiren yasa koyucunun(devletin) sorumluluğunu görmezden gelemeyiz. (Haksız tahrik kavramı ile bu durumun değişmediği açıktır) Bir geleneğin yok edilmesi için verilen hukuki mücadele ile herhangi bir cinayet davası arasında büyük bir fark olduğu sonucuna varmak benim için zor olmuyor. Eğer bir insan hakları ihlali devlet tarafından koruma görüyorsa, bunun için daha fazla hukuki mücadele gerektiği şüphesizdir. Bu mücadele için de yasaları en geniş biçimde yorumlamanın zarardan çok faydası olacaktır düşüncesindeyim.
Yani Baronun bu olaydaki zararı, hukukun ve hukukun üstünlüğü ilkesinin gördüğü zarardır. Bu nedenle müdahale talebi yerinde ve yasal olacaktır.
Umarım bu fikir alışverişlerinin yararını görürüz ve bir açılım yaratırız.
Saygılar...
Old 17-06-2004, 23:21   #26
Gemici

 
Varsayılan

İstanbul Barosunun aldığı davaya müdahale kararını, Baronun töre cinayetlerine yaklaşımı yönünden takdir ediyorum. Bu tür cinayetlerin insan haklarına saygı duyan herkes tarafından kınanması ve herkesin bu cinayetlere karşı olduğunu imkanları ölçüsünde belirtmesi gerekir. Baronun müdahil olarak davaya katılacağını belirtmesi kamuoyunda olayın ciddiyetinin bir belirtisi olarak algılanır ve çağ dışı bir namus ve şeref anlayışının ürünü olan bu cinayetlerin başka boyutlarda tartışılmasına yol açabilir.

Bütün bunlara rağmen Bir Dost a hak vermek zorundayım. Kamu ve Devlet adına savcının açtığı bir ceza davası var. Bu durumda savcılık tek yetkili organ. Alman hukukunda dava açıldıktan sonra dava konusu olan suçtan zarar görenlerin, belirli durumlarda suçtan zarar görenin anne ve babasının, kardeşlerinin, eşinin ve çocuklarının müdahil olarak davaya katılabilme hakları var. Müdahalenin hangi suçlarda mümkün olduğuda kanunda ayrıca belirtilmiş.

Müdahalenin hangi suçlarda ve kimler tarafından olacağını belirten mevzuatta baroların veya diğer resmi ve özel kuruluş ve kişilerin müdahalesi belirtilmemiş. Kanundaki düzenleme sadece belirtilen kişilerle, yani suçtan zarar gören ve onun yakınları ile sınırlandırılmış.

Türk hukukunun bu konudaki düzenlemesini yeteri kadar bilmiyorum ama iki hukuk sistemi arasında bu konuda farklılıklar olabileceğinide zannetmiyorum.

Olayı bu açıdan değerlendirince de, gönül olmasını dilese bile, baronun müdahil olarak davaya katılmak istemesi hukuk açısından kabul edilemez bence.

Güldünyanın ailesinden birisinin davaya müdahil olarak katılmasının beklenemiyeceği de bir gerçek. Geriye Güldünyadan geriye kalan çocuk kalıyor. Bu çocuğun kanuni temsilcisi kim bilmiyorum. Çocuk adına müdahaleyi kabul edermi etmezmi, orasıda meçhul. Ama baronun veya herhangi bir avukatın olaya katkıda bulunabilmesinin tek yolu çocuk üzerinden geçiyor bence.

Saygılarımla
Old 18-06-2004, 10:19   #27
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

"Hukuku ve Hukukun üstünlüğünü korumak" adına hukuk kurallarına aykırı taleplerde bulunmak hukukçuya yakışmaz kanısındayım. Hele barolara hiç yakışmaz.

Müdahale talebinin yersizliği çok açık. Uluslararası antlaşmaların hiç birinde konu ile ilgili bir tek hüküm yok. “yorum yapıyoruz” diyerek hem ulusal hukuku, hem de uluslar arası hukuku rayından çıkararak bir yere varılmaz. Ancak hukuksuzluğun uçurumuna düşülür.

Bir amaç varsa bu "amaca uygun yorum yapmak” yerine gereken değişiklikler yapılmalı. Yorum kuralları ve hukuk ilkeleri yamultulmamalı.

Sayın Gemici’nin önerdiği yol hukuk mantığına ve sistemine çok uygun. Çocuğun hakkını gasbeden ailesine karşı çıkmak doğru ama çocuğun hakkını baro kadın hakları uygulama merkezine vermek yanlış. Baro hak gasp eden ailenin düzeyine düşmemeli. Çocuğun hakkını kayyum aracılığı ile çocuk kendi kullanmalı. Çocuk kadınların amacına hizmet eder duruma düşmemeli.

Sayın hykayar da bu fikrin hukukçuların örgütü barodan değil de, baro içinde özel amaçla örgütlenmiş Kadın Hakları Uygulama Merkezinden çıktığını belirtmişti. Meslek ve hukuk dışında amaçlar güdülmesine diyeceğim yok ama hukukun kadın parmağı ile katledilmesi çileden çıkarıcı.

Yüce bir amaç için bile olsa hukuksuzluğa karşı çıkılmalı. Kaldı ki hangi amacın “yüce” olduğu hep tartışmalıdır.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 18-06-2004, 16:49   #28
av.simla gurcan

 
Varsayılan

Hukukun, devletin yada toplumun bir bölümü tarafından kabul gören bir anlayış ile katledilmesinden daha çileden çıkarıcı bir durum olduğunu sanmıyorum. Bu tabir, bana kalırsa böyle bir durumda yani, hukukçuların bu konuya bir çözüm aradığına inandığım bir ortamda "en son yapılması gereken iş".

Güdülen amacın "meslek ve hukuk dışı olduğuna" inanmıyorum. Tam da meslek ve hukuka uygun olduğunu düşünüyorum. Sadece hukuki bir yol aranıyor. Bu nedenle böyle bir yolun denenmesinin ne hukuka ne de Güldünyaya bir zararı olacağına sanmam. Olması gereken yasal prosedür zaten olacaktır. Ama baronun müdahilliğinin talebi ve sonucu belki yepyeni bir tartışma ve açılım yaratacaktır. Saygılar....
Old 18-06-2004, 21:49   #29
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av. Simla Gürcan,

Baroları her türlü tartışmanın dışında tutmalıyız. Yıpratmamalıyız.

Hele hele haksız taleplerde bulunan bir duruma hiç sokmamalıyız. Baro hakkın ve hukukun yanında yer alırken usul hukukuna sırt dönemez.

Toplumda ses getirmek için davul çalalım ama tokmağı baroya vurmayalım . Barolar, amaçlarına varmak için her yolu mübah gören fanatik kadınların hoperlörü olmasın .

Özetle ''Tartışma ve açılım '' baroların haksızlığı eksenine oturmasın istiyorum.

Baroya bu haksız talebi yaptırarak elde edilmesi düşünülen toplumsal fayda ile
hukukun çiğnenmesi
karşılaştırıldığında
aradaki korkunç fark ''çileden çıkarıcı''

Ayrıca çocuğun hakkının da çocuk tarafından savunulmasında yarar var:

Toplumsal yarar açısından müdahale edilecek bir dava ile
saçı bitmedik yetimin hakları açısından savunulacak bir dava
karşılaştırıldığında
aradaki korkunç fark 'çileden çıkarıcı'' .

Hiç bir 'tartışma ve açılım' hukuk kurallarına aykırı davranmanın gerekçesi olamaz. Bu yol denendiğinde, şimdi olduğu gibi, tartışılan konu hukuk ve bebeğin hakları olacaktır: kadın hakları değil. Ve bu anlamsız tartışmadan kadın haklarını savunanlar yenik çıkacaktır.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 19-06-2004, 01:14   #30
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Dost

Öncelikle sizi yazışma üslubu konusunda biraz daha özenli olmaya davet ediyorum Uslubunuz ,konuyu soğukkanlılıkla tartışmaya engel olacak sözel şiddet içeriyor ve konuyu sağlıklı olmayan kaygan bir zemine taşıma olasılığını davet ediyor.


Konumuza dönüyorum..

Baroların kuruluş ve nitelikleri:
Madde 76 - (Değişik: 02.05.2001-4667/46 md.) Barolar;.... hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak..amacıyla tüm çalışmaları yürüten tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.

Baroların yasayla belirlenmiş bu sorumluluk ve niteliklerini hangi yolla ve yöntemle kullanacağı konusunda hareket ve karar özgürlükleri vardır .

İstanbul Barosu,bu yönde karar almıştır ve Kadın Hakları Merkezini kapatmak yerine merkezin bir talebine olumlu yanıt vererek destek olmuştur.


(İzleyenler hatırlayacaktır,bazı baro yönetimleri bu yönde çalışan merkezleri hiç bir gerekçe bildirmeden kapatmıştır.)

Müdahale talebi konusunda yargının vereceği kararı birlikte izleme olanağımız olacak.

Bu arada şu soruların yanıtlarını aramaya devam etmekte yarar görüyorum;

Barolar hukukun üstünlüğünü nasıl sağlar?

Barolar insan haklarını nasıl savunur ve korur?


Tartışamaya devam edelim..

Saygılar
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
'Namus' veya 'Töre' cinayeti... O.Albayrak Hukuk Sohbetleri 7 07-05-2008 12:14
Namus/Töre Cinayetlerinde Yargıçların Tutumu Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 11 01-05-2008 10:48
Töre Değil Namus Cinayetiymiş... niles82 Hukuk Haberleri 0 25-12-2006 11:26
Töre Ve Namus Cinayetleri Ile Kadınlara Yönelik Şiddet Olayları - İstanbul Valiliği Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 27-11-2006 18:42
Namus Ve Töre cinayetlerinde Kadınlar Daha Katı mı Davranıyor? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 29-05-2004 16:28


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08844805 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.