Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Haksız Tahrik İle İlgili Yargıtay Kararları

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-05-2007, 11:46   #1
Seyda

 
Varsayılan Haksız Tahrik İle İlgili Yargıtay Kararları

Değerli THS ve Ceza HÇG üyeleri ;

Haksız tahrik ile ilgili soruların ve sorunların olduğunu gördüm.Belki konuyla

ilgili araştırma yapan ve karara ihtiyacı olan herkese bu şekilde yardımcı

olabiliriz.

Lütfen ''Haksız tahrik'' konusu ile ilgili Yargıtay kararlarını burda toplayalım.

Eski kanun zamanındaki kararlar da olabilir ama elbette yeni kanuna göre verilen kararlar daha çok işimize

yarayacaktır.

Saygı ve sevgilerimle..

Ceza HÇG Koordinatörü
Old 04-05-2007, 11:49   #2
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
1.Ceza Dairesi
E.2003/4262
K.2004/754
T.10.3.2004

HAFİF TAHRİK

İLK HAKSIZ HAREKETİN MAKTÜL VE MAĞDURLARIN BULUNDUĞU GRUP TARAFINDAN GELMİŞ OLMASI, SANIK HAKKINDA HAFİF TAHRİK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASINI GEREKTİRİR.

5237/md. 29 (765/md. 51)

C.'yi kasten öldürmekten, A.'yı kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten, F. ve R.’yi ayrı ayrı bıçakla yaralamaktan sanık G.’nin yapılan yargılanması sonunda; hükümlülüğüne ilişkin B. 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 18.2.2003 gün ve 532/39 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: duruşmalı olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık G.’nin adam öldürme, adam öldürmeye tam teşebbüs ve müessir fiil suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişkin cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul ve kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık G. vekilinin duruşmalı incelemede yasal savunma koşullarının bulunduğuna Türk Ceza Kanunu’nun 50.maddesinin uygulanması gerektiğine, kabule göre de maktul ve mağdur A.'a karşı eyleminden suç vasfına, eksik soruşturmaya, 647 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, Sanık vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;

a) Daha önce vuku bulan çocuk kavgası ile ilgili olarak maktul ve mağdur tarafın sanığın bulunduğu yere hesap sormak için geldiklerinde çıkan kavgada, ilk haksız hareketin maktul ve mağdurların bulunduğu grup tarafından gelmiş olması karşısında Türk Ceza Kanunu’nun 51/1.maddesi uyarınca hafif haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

b) Kabul ve uygulamaya göre de içtima sonucu Türk Ceza Kanunu’nun 77/1-2.maddesine aykırı olarak 33 yıl 4 ay ağır hapis cezası yerine, yazılı şekilde diğer cezaları tenzil etmeden fazla ceza tayin edilmesi,

Yasaya aykırı olup, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanık hakkında kurulan hükümlerin BOZULMASINA 10.3.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 12:00   #3
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
1. Ceza Dairesi
E.2004/5159
K.2005/690
T.4.4.2005

SUÇ DELİLLERİNİ YOK ETMEK
HAKSIZ TAHRİK
VEKALET ÜCRETİ

MAKTÜLÜN VURULMASINDAN SONRA, ÖLDÜ DÜŞÜNCESİ İLE ARACA BİNDİRİLİRKEN, SANIĞIN ISRARI İLE YARDIM ETME EYLEMİ, SUÇ DELİLLERİNİ GİZLEMEK ŞEKLİNDE DEĞERLENDİRİLEBİLİR; ADAM ÖLDÜRME SUÇUNA İŞTİRAK OLMAZ; MAKTULÜN, SANIĞA YÖNELİK, HAKSIZ TAHRİK OLUŞTURACAK HİÇBİR EYLEMİ YOKSA, SANIĞIN CEZASI, TAHRİK HÜKMÜ İLE İNDİRİLEMEZ; VEKALET ÜCRETİ, VEKİL YERİNE, MÜDAHİLE VERİLEMEZ.

5237/md. 29, 281, 283 (765/md.51,296)

Gasp suçunu kolaylaştırmak maksadıyla Özcan'ı birlikte öldürmekten ve gasptan sanıklar Kadir ile Ahmet, iş bu ölümle biten kavgada suç delillerini gizlemekten sanıklar Yusuf ile Naci'nin yapılan yargılanmaları sonunda: Hükümlülüklerine sanık Ahmet'in gasp suçundan beraatine ilişkin E. 1.Ağır Ceza Mahkemesi'nden verilen 17.12.2003 gün ve 468/605 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahiller tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

1- Sanık Ahmet müdafii yüzüne karşı 17.12.2003 günü tefhim edilen hükmü 24.9.2004 günü temyiz ettiğinden, yasal süresinden sonra vaki temyiz isteminin CMUK'nın 310 ve 317. maddesi uyarınca reddine,

2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Kadir, Yusuf ve Naci'nin suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, cezayı azaltıcı tahrik ve takdiri tahfif sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, gasp suçundan sanık Ahmet hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, müdahiller İsmail, Turhan ve Rezzan vekili ile müdahil Şefika vekillerinin sanıklar Kadir ve Ahmet'in adam öldürmek, Kadir'in hırsızlık ve Naci ile Yusuf'un suç delillerini gizlemek suçlarının vasfına, Ahmet'in gasp suçunun sübutuna, TCK'nın 51. maddesinin uygulanmasının gerekmediğine vesaireye ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

a ) Oluş ve kabule göre; sanık Ahmet'in öldürme eylemi öncesinde veya sırasında asli fail sanık Kadir'e yardımda bulunduğuna, herhangi bir aşamada yardımda bulunmayı vadeylediğine ilişkin kanıt bulunmadığı, ancak maktul Özcan'ın vurulmasından sonra öldü düşüncesiyle araca bindirilirken sanık Kadir'in ısrarı ile yardım etmesi ve suç delillerini gizlemesi fiili TCK'nın 296. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği gözetilmeden, yazılı şekilde unsurları oluşmayan adam öldürme suçuna fer'an iştirakten hüküm kurulması, b ) Kabul ve dosyadaki delillere göre; maktulün sanık Ahmet'e yönelik tahrik teşkil eden herhangi bir haksız davranışı bulunmadığı halde, sanık Ahmet lehine TCK'nın 51/1. maddesi uygulanarak cezasından indirim yapılması,

c ) Hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi nazara alınarak 700.000.000.-lira maktu vekalet ücretine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde vekalet ücretinin eksik tayini,

bb ) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.4.2004 gün ve 47/101 sayılı kararı uyarınca hükmedilen vekalet ücretinin vekili yerine müdahile verilmesi lüzumu,

Sonuç : Yasaya aykırı ve müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanıklar hakkındaki hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 4.4.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

**Yargıtay Ceza GK'nun bahsedilen kararı :

Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
E.2004/10-70
K.2004/101
T.23.2.2005

YAŞ DÜZELTME KARARLARI

İLK DEFA ÇALIŞMAYA BAŞLADIKTAN SONRA VERİLMİŞ YAŞ DÜZELTME KARARLARI MALULLÜK YAŞLILIK VE ÖLÜM SİGORTALARINDA DİKATE ALINMAZ.

506/md. 6, 120
1479/md. 66
5434/md. 105
1111/md. 81

Taraflar arasındaki “Tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. 14. İş Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 4.3.2004 gün ve 2003/26 E. 2004/101 K. sayılı kararın incelenmesi taraflar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 28.6.2004 gün ve 2004/3021-5983 sayılı ilamı ile;

(…Dava, kesinleşmiş mahkeme ilamı gereği talep tarihini takip eden aybaşı itibariyle davacının yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkin olup, uyuşmazlık, yaşlılık aylığı bağlanmasında; sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin mi? Yoksa çalışmanın başlamasından sonra mahkeme kararı ile düzeltilen tarihin mi? Yoksa çalışmanın başlamasından sonra mahkeme kararı ile düzeltilen tarihin mi? Esas alınacağı ve bu bağlamda düzeltilen doğum tarihinin ilk defa çalışmaya başlandığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı olan doğum tarihi yerine ikame edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Anayasamızın 2. maddesi “Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti” olduğunu işaret etmekte, 60. maddesinde ise “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” Denilmek suretiyle “Hiç kimsenin sosyal güvenlik hakkından mahrum” edilemeyeceği vurgulanmaktadır. Öte yandan, 506 sayılı Yasa’nın 6. maddesi de “Sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez” olduğunu hükme bağlamaktadır.

İşte bütün bu yasal düzenlemelerle, “Sosyal güvenlik” konusunun kamusal niteliği ön plana çıkartılmakla birlikte, özünde huzurlu bir toplum oluşturulması, milli dayanışmanın sağlanması, eşitlik ve adalet ilkeleri çerçevesinde insan haklarına saygılı ve bireylerin yaşam koşullarının iyileştirilerek insanca yaşam olanaklarının hazırlanması görevi cümlesinden olarak, toplumun olabildiğince kapsamlı biçimde sosyal güvenceye kavuşturulması, diğer bir anlatımla geniş halk kitlelerinin Devletin koruması (sosyal güvenlik şemsiyesi) altında toplanmasının amaçlandığını söylemek yerinde olur.

Diğer taraftan İş ve Sosyal Güvenlik Kanunlarının (vaz’ındaki) çıkartılmasındaki asıl etkenlerden bir de çalışma hayatının düzenlenmesi yanında, işverenler karşısında güçsüz ve zayıf durumda bulunan, çalışanların haklarının güvence altına alınması amacına yöneliktir.

Öyle ise, bu sosyal amaçlara ulaşılmasında yasaların genişletici yorumla el alınması, bu çevrede, çalışanlar lehine hareket edilerek, yok edici ve yıkıcı değil fakat yapıcı yaklaşımlar içinde olunması, sosyal güvenlik hukukunun evrensel ilkelerindendir.

Konuya bu açıdan bakan Dairemizin ilk günden beri sapma göstermeksizin uygulaya geldiği yerleşik inançlarına göre, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 120. maddesinde Mahkemelerden verilen yaş tashihi kararlarının uygulanmayacağına ilişkin herhangi bir açıklık bulunmadığı da göz önünde tutularak maddede sözü edilen” … ilk defa çalışmaya başlandı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri esas tutulur” hükümle, bir kimsenin birden çok (değişik) tarihlerde nüfusa kayıt edilmiş olması veya nüfus kütüğü ile nüfus cüzdanı arasında uyumazlık olması gibi hallerde, uygulamada birlik sağlanmasına yönelik olarak “ilk kayıtın esas alınması” gereğine işaret edilmek istendiği kabul edilmektedir.

Kesinleşmiş Mahkeme hükmü ile düzeltilmiş doğum kadının yaş tashihine konu edilen ilk kayıtta yer alan doğum tarihindeki yanlışlığı tümüyle keenlemyekun hale getirdiği, diğer bir anlatımla ilk kayıttaki yanlışlığı başlangıçtan itibaren silmek suretiyle ortadan kaldırdığı ve yargı kararıyla düzeltilmiş şekliyle oluşturulan bu yeni kaydın ise silinen ilk kaydın yerine geçtiği ikame edildiği, yadsınamaz. Bu durumda yaş düzeltme kararıyla idarece düzenlenen ilk kayıt iptal edilmekle orta yerde, uygulamaya elverişli olarak, bir tek mahkemece düzeltilmiş kayıt kalmış olacağından artık farklı iki nüfus kaydının varlığından da söz edilemez. Aksine bir yaklaşımla, ilgili yasa maddesinde yer almadığı halde, mahkemelerce düzeltilen doğum tarihlerine değer atfedilemeyeceği, yaş tashihi kararlarının uygulamada nazara alınmayacağı gibi yasa koyucunun öngörmediği bir anlam, madde metnine yorum yoluyla dahil edilerek yüklenemez.

Esasen, Anayasa’nın 138/son maddesine göre de, kesinleşen yargı kararlarının gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı, bu cümleden olarak, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunluluğu vardır.

Bütün bu olgular yanında, 30.10.1987 tarihli Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 83.maddesi ve daha sonra bu yönetmeliği yürürlükten kaldıran 16.1.2004 tarihli yönetmeliğin 85. maddesinde de aynen tekrarlandığı şekliyle, yapılan düzenlemelerde, yukardan beri açıklaya geldiğimiz konuyla ilgili görüşlerimizin doğrulandığı görülmektedir.

Nitekim bahsi geçen yönetmeliğin anılan maddelerinde”… birden fazla nüfus kaydı bulunanların bu kayıtları arasında fark varsa, tarihi eski olan kayıt, sonraki kayıt idare veya kaza mercilerinden verilmiş bir kararla yapılmış veya düzeltilmiş ise, kararlar kesinleşmiş olmaları şartıyla nüfus kayıtlarına geçirilmemiş olsa bile, yukarda belirtilenler için bu kayıt esasa olur” denilerek, hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık ve net olarak, “Yaş tashihi kararlarının sosyal sigorta işlemlerinde esas alınacağını” amir bulunmaktadır.

Şu hale göre kesinleşmiş mahkeme hükmü ile düzeltilmiş nüfus kütüğündeki doğum tarihi asıl ve ilk kayıt olarak kabul edilmesi ve 506 sayılı Kanun uygulamalarında dikkate alınması yasal bir zorunluluktur. Belirtelim ki 506 sayılı Yasa’nın 120. maddesinde, mahkemelerden verilen yaş tashihi kararlarının uygulanmayacağına veya bu kararın 18 yaşın doldurulmasından evvel veya işe girişten önce alınmış olmak şartıyla esas alınacağı, aksi takdirde yapılan yaş düzeltmenlerinin nazara alınmayacağına ilişkin 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nun 105/2. maddesine koşut herhangi bir hüküm yoktur. Kurumun aksine işlemleri hukuki dayanaktan yoksundur.

Öte yandan somut olayda, çekişmeye konu edilen yaş tashihi davası ile son zamanlardaki Yasa değişiklikleri özellikle de 4447 sayılı Yasa ile getirilen ve aylık bağlama vs. de yaş sınırını yükselten böylece sigortalılar aleyhine ağırlaştırıcı hükümler içeren düzenlemelerden kurtulma amacının güdüldüğü; bu suretle kötü niyet gösterilerek Kanuna karşı hile yoluna başvurulduğu, veya bu yaş tashihi davasının anılan manada muvazaa içerdiği de iddia ve ispat edilmiş değildir.

Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

A- Davacının İsteminin Özeti: Davacı, yaşlılık aylığı isteminin davalı Kurumca reddedildiğini belirterek, tahsis işlemlerinde düzeltilen doğum tarihinin dikkate alınarak yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemektedir.

B- Davalı Yanıtının Özeti: Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı vekili, 506 sayılı Kanun’un 120. maddesi hükmüne dikkat çekerek, malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kollarında, ilk defa çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas alınabileceği savunmasında bulunmuştur.

C- Yerel Mahkemenin Kararının Özeti: Davacının ilk defa 8.8.1977 tarihinde sigortalı çalışmasının başladığı, bu tarihten sonraki bir tarihte ilgili mahkemece davacının yaşının büyütülmesine karar verildiği, oysa ki, davacı sigortalının ilk işe girişinden sonra mahkeme tarafından yaşının düzeltilmesinin emeklilik yaşının hesaplanmasında dikkate alınmayacağı belirtilerek; “Davanın reddine” karar verilmiştir.

D- Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme: Hüküm, taraflar vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıya aynen alınan gerekçelerle bozulmuş, yerel mahkemece bu bozmaya karşı önceki gerekçeler tekrarlanarak direnme kararı verilmiştir.

E- Maddi Olay: Davacı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında ilk defa 8.8.1977 tarihinde çalışmaya başlamış olup, anılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihi 1.1.1961 günüdür. 18.7.1978 tarihinde sonuçlanan “yaş düzeltme” davasında, 1961 olan doğum tarihi, ay ve gün aynı kalmak kaydıyla, 1959 olarak düzeltilmiştir. Düzeltilen bu tarihin bir kısım sigorta işlemlerine esas alınması gerektiği iddia edilmekte ise de Sosyal Sigortalar Kurumu, işlemlerine, ilk defa çalışmaya başlanılan tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihini esas almaktadır.

F- Gerekçe: Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 120. maddesi olup, uyuşmazlık; ilk kez sigortaya tabi bir işte çalışmaya başladıktan sonra mahkemece düzeltilen doğum tarihinin Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı’nca yaşlılık aylığı tahsis işlemlerinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Yasalarda yer alan yaşla ilgili düzenlemeler, yaşamın her alanında etkisini göstermekte, bir kısım hakların kazanılması, kullanılması ya da sona ermesinde dikkate alınmaktadır.

1587 sayılı Nüfus Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca; “Her çocuğun doğum tutanağı doğum bildirisi yapılan nüfus dairelerince adlı ve soyadlı olarak tutulur.

Anılan Kanun’un 46. maddesi ile kayıt düzeltme kapsamında, yaş düzeltme davalarına olanak tanınmış olup, düzeltilen kayıtlar ilgili kütüğe geçirilmektedir.

Değişik yasalarda, yaşla ilgili, sınırlayıcı nitelikte düzenlemeler bulunmaktadır.

1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun, “yaşlarını değiştirenler” başlıklı 81. maddesinde kural olarak; “Askerlik çağına girdikten sonra yaşlarını değiştirenlerin yaşlarında yapılan değişikliğin askerliklerine tesiri yoktur..”

5434 sayılı TC Emekli Sandığı Kanunu’nun 105. maddesi ile, yaş düzeltmesi için 18 sınırını getirmiştir. Yaş düzeltmeleri 18 yaş doldurmadan yapılmışsa geçerli sayılacak, sonraki düzeltmeler anılan Yasa açısından dikkate alınmayacaktır. Bu düzenleme ile de yaş düzeltme kararlarına sınırlı bir geçerlilik tanındığı görülmektedir.

1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 66. maddesi hükmünde; “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının sigortalının bu Kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri esas tutulur.” Madde, açıkça yaş düzeltmesinden söz etmese de, ilk defa çalışılmaya başlayan tarihteki nüfus kütüğünde yazılı kayıtların gözetileceğinin belirtilmiş olması karşısında benzer sonuca ulaşılmaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 120/2. maddesinde de benzer bir düzenleme yer almaktadır. Bu hükme göre; “Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.”

Bu noktada uyuşmazlık, yaş düzeltmeye ilişkin yargı kararları ile sosyal güvenlik yasalarında oluşturulmuş olan sigortalılık statüsüne müdahale edilip edilmeyeceğidir.

Nüfus Kanunu’nda kayıt düzeltme davalarından amaçlanan, tutulmakta olan sicilin, gerçek duruma uygunluğunun sağlanmasıdır.

5434 sayılı Kanuna göre ölçü 18 yaş, 1479 sayılı Kanuna göre ilk defa Bağ-Kur’a bağlı çalışma, 506 sayılı Kanuna göre ilk defa herhangi bir sosyal güvenlik kurumunda çalışmaya başlama ilkesinin sosyal güvenlik yasalarında düzenlenmiş olan bir kısım sigorta kollarında, dikkate alınmasındaki amaç, sigortalı için belirtilen anlarda oluşan statükonun, eş deyişle, o anki mevcut durumun korunmasıdır.

120. maddeye, 24.6.2004 gün ve 5198 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile eklenen 3. fıkrada; “… ilk defa çalışmaya başladı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate alınmaz.” Hükmünün de bu düşünceyi amaçladığı görülmektedir.

Bu özel düzenlemelerin temelinde yer alan, statükonun korunmasına yönelik düşüncenin, kurumsal planlama ve aktüeryal dengelerin oluşturulmasında duyulan kaygılardan kaynaklandığının kabulü gerekir.

Aksinin kabulü ise, bu düzenlemelerle, yaş düzeltme davalarından kanuna karşı hilenin amaçlandığı, kişilerin yaş düzeltme konusunda kötü niyetli olduğu ve bu yönde delilleri kararttıkları, dolayısıyla, yaş düzeltme istemli davaların yargılamalarında gerekli özenin, duyarlılığın gösterilmediği ve hukuksal denetimin Yüksek Mahkeme’ce sağlanamadığı kesinleşen yargı kararlarının doğruluğunun ve geçerliliğinin tartışmalı olduğunun kabulü sonucunu doğuracaktır ki, bu düşünce, ne yasama ne de yargı organlarınca temel alınamaz, savunulamaz.

Yasa’da yer alan ve ilk defa çalışmaya başlamakla oluşmuş olan statükonun sürekliliğini sağlamayı amaçlayan 120. madde hükmü karşısında, belirtilen nedenlerle, ilk defa çalışmaya başlandıktan sonra verilmiş yaş düzeltme kararları maddede belirtilen sigorta kollarında dikkate alınamayacaktır.

Yasama Organının, yasal düzenlemelerle, dolaylı olarak yaş düzeltme kararlarına müdahale edemeyeceği yönündeki eleştirinin ise Anayasa Yargısı’nca, Anayasa’nın 150 vd. maddeleri kapsamında değerlendirilebileceğinden kuşku bulunmamaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 23.2.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 12:03   #4
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
1. Ceza Dairesi
E.2005/480
K.2005/704
T.5.4.2005

NİTELİKLİ ÖLDÜRME
HAKSIZ TAHRİK
MANEVİ TAZMİNAT
GÜVENLİK TEDBİRLERİ

TASARLAMA UNSURU SABİT OLMADAN, NİTELİKLİ ADAM ÖLDÜRME MADDESİ UYGULANAMAZ; HAKSIZ TAHRİK DURUMU VARİT DEĞİLSE, HAKSIZ TAHRİK HÜKMÜ İLE CEZA İNDİRİLEMEZ; TALEP HALİNDE, MÜDAHİL LEHİNDE MANEVİ TAZMİNATA HÜKMETMEK GEREKİR; YENİ CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNDEN SONRA, KASITLI İŞLENEN SUÇTAN DOLAYI HAPİS CEZASI VERİLİRSE, İNFAZ SÜRESİNCE, BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA KARARI DA VERİLİR.

5237/md. 29, 53, 82 (765/md.31,33,51,450)

Y. D.yi taammüden öldürmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık H. H. T., işbu öldürme suçuna sanığı azmettirmekten ve izinsiz silah taşımaktan sanık V. A.nın yapılan yargılanmaları sonunda: sanık H. H. T.nin hükümlülüğüne, sanık V. A.nın beraatına ilişkin S. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17.7.2003 gün ve 74/53 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık H. H. T. ile müdahiller taraflarından istenilmiş, sanık duruşma da talep etmiş ve hüküm kısmen re'sen de temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanık H. H. hakkında duruşmalı, müdahillerin temyizleri veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

A- a )Kayden anne adı "Z..re" olan sanık V.'nin "Z..fe" anne adı üzerinden celbolunan sabıka kaydı ile hüküm kurulması, hükmün niteliğine göre bozma nedeni yapılmamıştır.

b )Hükmü temyiz edenlerin sıfat ve haklarına göre sanık V. hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan beraat hükmü inceleme dışı bırakılmıştır.

B )Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık H.H.nin suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde adam öldürme suçu hariç suçlarının niteliği tayin olunmuş, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık V.nin üzerine atılı adam öldürmeye azmettirme suçundan mahkumiyetine yeter kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatına karar verilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık H. H. müdafiinin duruşmalı incelemede ağır tahrik bulunduğuna, yasak silah taşımak suçundan teşditli ceza uygulanmaması gerektiğine, her iki suçta da TCK.nun 59. maddesi şartlarının bulunduğuna, müdahiller F.a, F.e, H. ve H. ( Y. oğlu )vekilinin sanık V. yönünden sübuta, vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle sanık V. hakkındaki adam öldürmeye azmettirmek suçundan verilen beraat hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi ( ONANMASINA ),

Sanık H. H. hakkındaki hükmün incelenmesinde; Sair temyiz itirazları yerinde değilse de;

a )Adam öldürme olayının, nişanlısına kaçan kızın teslim edilip edilmemesi hususunun sanık V.nin dükkanı içinde anlaşmazlıkla sonuçlanmasının hemen sonrasında vuku bulduğu cihetle, taammüt unsurlarının gerçekleşmediği düşünülmeden TCK.nun 448. maddesi ile hüküm tesisi gerekirken, yazılı şekilde suç vasfının belirlenmesinde hata edilmesi,

b )Sanığın, dükkandan çıkan maktulün önüne geçerek hemen ateş ettiği yolunda Tanık V. Y.nin hazırlıkta verdiği ifadenin, sanık V.nin maktulün dükkandan çıkar çıkmaz silah sesleri geldiğine dair beyanı ile de doğrulandığı halde olay öncesinde maktulün kendisine küfrettiğine dair savunmanın varit olmadığı ve haksız tahrik hali bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde TCK.nun 51/1. maddesi ile uygulama yapılması,

c )Takdir olunacak miktarda müdahiller lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, taleplerin davayı uzatmaya matuf olduğundan bahisle hukuk mahkemesinde dava açmalarında muhtariyetlerine karar verilmesi,

d )TCK.nun 33. maddesinin adam öldürme suçuna ait ceza yönünden uygulanması yerine 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen hapis cezasını da kapsayacak şekilde cezaların içtimaından sonra uygulanmasına hükmedilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de;

Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 4771 sayılı Kanun hükümleri de dikkate alınarak TCK.nun 450/4 ve 5111. maddesinin tatbiki sonucu müebbet ağır hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin ve müdahiller vekilinin sair temyiz itirazları bu itibarla yerinde bulunduğundan kısmen re'sen de temyize tabi bulunan hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 5.4.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 12:05   #5
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
E.2005/4-29
K.2005/91
T.5.7.2005

SANIK LEHİNE OLAN HÜKÜMLERİN UYGULANMASI

5237 SAYILI T.C.K. NUN 01.06.2005 TARİHİNDE YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ KARŞISINDA SANIK HAKKINDA HANGİ YASA HÜKÜMLERİNİN UYGULANACAĞININ İLK DERECE MAHKEMESİNCE BELİRLENMESİ ZORUNLUDUR.

5271/md. 301, 302, 303 (1412/md.320,321,322)
5320/md. 8

Sanık I.B.B.'ın sövme suçundan dolayı TCY.nın 266/1, 267, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4, TCY.nın 266/1, 267, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4, TCY.nın 482/3, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4 ve TCY.nın 72. maddeleri uyarınca 452.305.333 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca cezasının birer ay ara ile 10 eşit taksitte tahsiline, sanıktan alınacak 250.000.000 lira manevi tazminatın katılan Ahmet'e, 500.000.000 lira manevi tazminatın da katılan Mustafa'ya verilmesine ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesince 19.09.2002 gün ve 34-30 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 03.12.2002 gün ve 291-422 sayı ile; talimat yoluyla tanıkların ifadesini alan hakimin de olay nedeniyle hazırlık soruşturması sırasında tanık olarak dinlenmiş olmasının CYUY.nın 21/5. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay 4. Ceza Dairesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 18.09.2003 gün ve 4-38 sayı ile önceki hükümde olduğu gibi sanığın TCY.nın 266/1, 267, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4, TCY.nın 266/1, 267, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4, TCY.nın 482/3, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4 ve TCY.nın 72. maddeleri uyarınca sonuç olarak 452.305.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, bu cezasının 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca birer aylık 10 eşit taksitte alınmasına, sanıktan alınacak 250.000.000 lira manevi tazminatın katılan Ahmet'e, 500.000.000 lira manevi tazminatın katılan Mustafa'ya verilmesine ve 40.500.000 lira nispi harcın sanıktan tahsiline karar verilmiştir. Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 09.12.2003 gün ve 275-289 sayı ile bu kez de sanığın savunma hakkının kısıtlandığı saptanarak hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay 4. Ceza Dairesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 11.11.2004 gün ve 13-38 sayı ile sanığın TCY.nın 266/1, 267, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4, TCY.nın 266/1, 267, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4, TCY.nın 482/3, 251, 59, 647 sayılı Yasanın 4 ve TCY.nın 72. maddeleri uyarınca sonuç olarak 452.305.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, bu cezasının 647 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca birer aylık 10 eşit taksitte alınmasına, sanığın geçmişteki durumu, suç işleme eğilimi, duruşmada gözlenen davranışları gözetildiğinde cezasının ertelenmesi halinde yeniden suç işlemeyeceği kanısına varıldığından 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca cezasının ertelenmesine, sanıktan alınacak 250.000.000 lira manevi tazminatın katılan Ahmet'e, 500.000.000 lira manevi tazminatın katılan Mustafa'ya verilmesine ve 40.500.000 lira nispi harcın sanıktan tahsiline oyçokluğuyla karar verilmiş, Daire Bakanı M.Ü.B. ise, "Tüm dosya kapsamı da nazara alınarak sanığın 26.10.2000 tarihinde ağır ceza mahkemesinin yargılaması sırasında mübaşir Mustafa Ş.'ye sövdüğüne dair tanık Hüsrev K.'nin anlatımı ve tanık anlatımlarındaki çelişkiler nedeniyle sanığın mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığından beraatına,

Sanığın mübaşir Mustafa Ş.'ye 19.10.1999 ve hizmetli Ahmet D.'ya 23.08.2003 tarihinde sövme suçlarında olayların meydana gelmesinde Mustafa Ş. ve Ahmet D.’nin söz ve davranışlarındaki yanlışlıkların neden olduğunun anlaşılması karşısında sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum." görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "düzelterek onama" istekli 14.02.2005 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okunup, konu müzakere edilmiş ve açıklanan karara varılmıştır.

Hakim olan sanık, görevi sırasında sövme suçları nedeniyle Yargıtay'ın 4. Ceza Dairesinde yargılanarak mahkûm olmuştur.

Sanığın süresi içinde usulüne uygun biçimde açtığı temyiz davası üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunda esasa ilişkin incelemeye geçilmeden önce kurul üyesi 11. Ceza Dairesi Başkanı E. Ülker'in; "sanığın yüklenen suçtan cezalandırılmasına karar verilmiş olması ve Yargıtay C.Başsavcılığının da tebliğnamesinde hükmün onanmasını istemesi karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunması da nazara alınarak 5252 sayılı CMY.nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 8/2. maddesi hükmü de yorumlanmak suretiyle temyiz davasının esasının incelenmesinin olanaksız olduğunu, sanık hakkında 765 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerinin mi, yoksa 5237 sayılı Türk Ceza Yasası hükümlerinin mi daha lehe olduğunun belirlenmesinin ilk derece mahkemesine ait bulunduğundan hükmün diğer yönlerinin incelenemeyeceğini iki daire dışında Yargıtay Ceza daireleri çoğunluğunun uygulamayı bu doğrultuda yapar bulunduğunu" belirterek bu hususu ön sorun olarak gündeme getirmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön mesele niteliğinde ileri sürülen husus öncelikle ele alınıp, bu konuda oylama yapılmıştır.

Yapılan oylamada, onyedi Üyenin işin esasına girilmemesi ve lehteki yasa değerlendirmesinin Yargıtayda değil yerel mahkemede yapılması gerektiği yönünde oy kullanması üzerine, dosyanın ve temyiz davasının esası değerlendirme konusu edilmeyerek hangi yasanın sanık lehine olduğunun ilk derece mahkemesince belirlenmesi gereğine işaretle hükmün bozulması oyçokluğuyla kararlaştırılmıştır.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı Osman Şirin; "Anayasanın 141. maddesinin "Davaların en az giderle ve mümkün olan suretle sonuçlandırılması yargının görevidir." 159. maddesinin "Yargıtay Adliye Mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar" mahiyetindeki hükümleri;

Onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil olan ve Anayasanın 5170 sayılı Yasa ile değişik 90. maddesine göre de üstünlük ve önceliği kabul edilen İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinin "kişinin makul sürede yargılanma hakkı olduğuna" ilişkin normu, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 320, 321 ve 322. maddeleriyle, Yargıtaya tanınan ve "açılmış temyiz davasının sonuçlandırılması zorunluluğunu öngören" hükümleri karşısında;

5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi hükmü ile 5237 sayılı Yasanın "zaman bakımından uygulaması" hakkındaki 7. maddesini gözetmek suretiyle;

1- Temyiz davasının esasına girilmek üzere dosyadaki tüm bilgi ve belgeleri inceleyip değerlendirmek,

2- Yerel Mahkemenin mahkûmiyete hükmettiği, Yargıtay C.Başsavcısının da tebliğnamesinde subütu benimsemek suretiyle onama veya başka yönlerden bozma talep ettiği pek çok durumda Daireler veya Ceza Genel Kurulunun gerek esastan gerekse sair yönlerden beraate veya ceza verilmesine yer olmadığına hükmetmesinin ya da bu yönde hüküm verilmesini öngörerek bozma kararı vermesinin olanaklı bulunduğu göz önüne alınarak İHAS'ın 6. maddesindeki "makul sürede yargılanma hakkı" gereği beraatin veya ceza tertibine yer olmadığı kararının gecikmeden tertibi için esasın incelenmesinde zorunluluk bulunduğunu gözetmek;

3- 5237 sayılı Yasanın 7 ve 5232 sayılı Yasanın 9. maddeleri karşısında;

a ) Sonradan yürürlüğe giren ve lehte hükümler içeren yasa, 765 sayılı TCY.na göre suç teşkil eden fiili, açıkça suç olmaktan çıkarmışsa CYUY.nın 322/4. maddesince beraate ilişkin hüküm vermek.

b ) Tartışılır bir hal var ve bu hal uyarınca sanığa isnat olunarak sabit görülen eylemleri yeniden tahlil ve değerlendirme gerekirse uygulamanın yerel mahkemeye, temyiz incelemesinin ise Yargıtaya ait olduğu gerçeğine sadakatle uyarlama için hükmü bozup yerel mahkemeye göndermek;

c ) 5237 sayılı Yasanın lehde hükümler getirdiği anlaşılıyor ve bu husus takdiri değerlendirmeler gerektiriyorsa hükmü bozup gereği için yerel mahkemeye dosyayı tevdi etmek,

Zorunludur.

CMY.nın Yürürlük ve Uygulama şekli hakkındaki 5320 sayılı Yasanın 8. maddesinin, 2. paragrafında yer alan ve açılmış temyiz davalarında Yargıtay C.Başsavcılığına dosyaları geri iade hakkı veren hükmünü, lafzına ve amacına uygun biçimde değerlendirmek gerekmektedir. Anılan hükümde Yasa Koyucu; "lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiği açıkça anlaşılanlar" kuralını getirmekle, esasın incelenmesine yasak koyulamayacağını, gecikmeyi önlemek niyetiyle sonradan çıkan yasanın lehe hüküm getirmesi ve yerel mahkemeye ait olan uyarlama yetkisinin açıkça ortaya çıkması durumunda dosyanın yeni bir hüküm kurulmak üzere mahkemesine iadesini öngörmektedir. Bu yöntem, yeni yasanın aleyhe olduğunun açıklıkla anlaşılması ve yerel mahkemece verilmiş hükme dayanak oluşturan yasa hükümlerinin lehte olduğu keyfiyetinin tartışılmaz netlik arzetmesi hallerinde kararın usul yönünden bozulmaması zaruretini öngörmektedir.

Hangi yasanın lehte olduğunu tesbitte hiç acze düşmeyecek yargı mercii ise Yargıtaydır. Bu nedenledir ki basit bir muhakemeyle ulaşılabilecek bu sonuca varmak ve makul sürede yargılanma hakkının gereğine uymak yerine gereksiz ve yersiz bir bozma ile dosyayı yerel mahkemeye tevdi ederek yeni bozmalara zemin hazırlamak yasanın açık hükmü karşısında anlaşılabilir bir davranış sayılmamaktadır.

Yargıtay Dairelerinin çoğunluğunun kendi dairelerinde bu yönde bir uygulamaya yönelmesi ve bu Daireler çoğunluğunun oluşturduğu oy desteğiyle Ceza Genel Kurulu kararlarının da yönlendirilmesi bir hukuk gerçeği olarak ortaya çıkmakta ise de bu sonuç "hukukun doğrusu" düzeyine ulaşmamaktadır.

Bu düşüncelerle çoğunluğun kararını benimsemiyorum" görüşüyle;

Kurulun diğer 5 Üyesi ise, öncelikle sanığın suç oluşturduğu iddia edilen eylemlerinin sabit olup olmadığı saptandıktan sonra, bu eylemlerin hangi suç niteliğine uyacağı ve dolayısıyla hangi yasa hükümlerinin uygulanmasının sanık lehine olacağının buna göre belirlenmesi gerektiği, bu nedenle de öncelikle dosyanın esasının incelenmesinin zorunlu olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Kurul Üyelerinden A.Kınacı ise, çoğunluğun görüşüne katıldığını, ancak "Sanığın 26.10.2000 tarihinde işlediği sövme eyleminin de sabit olduğu ve bu eylem ile ilgili olarak da yasa bozması yapılması gerektiği" görüşüyle, yalnızca açıkladığı eylem yönünden gerekçede çoğunluk görüşünden farklı oy kullandığını belirtmiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenle, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi karşısında sanık hakkında hangi yasa hükümlerinin uygulanacağının ilk derece mahkemesince belirlenmesi zorunluluğu karşısında, hükmün diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, 5.7.2005 günü tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 12:06   #6
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
2. Ceza Dairesi
E.2005/5230
K.2006/3845
T.6.3.2006

SİLAHLA MÜESSİR FİİL
LEHE OLAN KANUN

OLAYIN OLUŞU VE İŞLENİŞ BİÇİMİ İLE DELİL DURUMU İTİBARIYLA, HAKSIZ TAHRİK HÜKMÜNÜN UYGULANABİLECEĞİ GÖZETİLMEDEN, UNSURLARI OLUŞMAYAN MEŞRU MÜDAFAA HÜKMÜNÜN UYGULANMASI, YASAYA AYKIRIDIR; SONRADAN YÜRÜRLÜĞE GİREN 5237 SAYILI KANUNUN OLAYLA İLGİLİ TÜM MADDELERİNİN HÜKÜM FIKRASINDA GÖSTERİLMESİ İLE ORTAYA ÇIKACAK SONUCUN, KESİNLEŞMİŞ OLAN HÜKMÜN SONUCU İLE KARŞILAŞTIRILARAK LEHE OLAN KANUNUN BELİRLENMESİ GEREKLİDİR.

5271/md. 150
5237/md. 7, 25, 29, 86, 87 (765/md.2,49,51,456,457)
5252/md. 9

Silahla müessir fiil suçundan sanık Ergün'ün yapılan yargılaması sonucunda; beraatına dair T. Sulh Ceza Mahkemesi’nden verilen 31.12.2003 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi o yer C. Savcıları tarafından istenmekle ve dosya C. Başsavcılığının 2.5.2005 tarihli tebliğnamesiyle dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:

Sanık Ergün hakkında silahla müessir fiil suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda beraatına dair kurulan hükmün o yer C. Savcılarının temyizi üzerine yapılan incelemesinde;

1- Sanık Ergün'ün alacağını istediği mağdur sanık Turgut'un kürekle kendisine vurarak olay yerinden uzaklaşmaya başladığı sırada Turgut'a kürekle vurması şeklinde gelişen eyleminde meşru müdafaanın unsurlarının oluşmadığı sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,

2- 2.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesinin 2. fıkrasında "suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" şeklinde düzenleme yapılmış, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesinde ise, lehe olan hükümlerin uygulanması usulleri belirlenmiş, bu kanunun 12. maddesi ile de 765 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile yargılamanın nasıl yapılacağına ilişkin kurallar yeniden düzenlenmiş, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 18. maddesi ile de, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.

Açıklanan tüm bu düzenlemelerin hüküm tarihinden sonra yürürlüğe girmiş olması karşısında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesi ile 5252 sayılı Kanunun 9. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması;

Bozmayı gerektirmiş o yer C. Savcılarının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 6.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 12:07   #7
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
1. Ceza Dairesi
E.2005/1678
K.2006/600
T.6.3.2006

ADAM ÖLDÜRMEK
HAKSIZ TAHRİK

OLAYIN OLUŞU, İŞLENİŞ BİÇİMİ VE MEVCUT KANIT DURUMUNA GÖRE, ŞARTLARI OLUŞMADIĞI HALDE, SANIK NEVZAT HAKKINDA “HAKSIZ TAHRİK” HÜKMÜNÜN UYGULANMASI İLE EKSİK CEZA TAYİNİ, YASAYA AYKIRIDIR.

5237/md. 29 (765/md.51)

Hakan'ı kasten, Ludamilla'yı taammüden öldürmekten, hırsızlıktan ve izinsiz silah taşımaktan sanık Nevzat, Hakan'ı kasten öldürmekten ve suç delillerini gizlemekten sanık Cumali, taammüden adam öldürme suçuna fer'i fail şekilde katılmaktan, hırsızlıktan ve suç delillerini gizlemekten sanık Faruk'un yapılan yargılanmaları sonunda: aşağıdaki karar tespit edildi:

1- Sanık Faruk'a hükmolunan cezanın tür ve miktarı nazara alınarak müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine,

2- Sanık Nevzat hakkında hırsızlık suçundan açılan dava ile ilgili herhangi bir karar verilmemiş ise de; zamanaşımı süresi içinde mahkemesinden karar istenebileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

3- Sanık Nevzat'ın maktuller Hakan ve Ludamilla'yı öldürmek, 6136 sayılı Yasaya muhalefet; sanık Cumali'nin maktül Hakan'ı öldürmek ve suç delillerini gizlemek; sanık Faruk'un suç delillerini gözlemek ve hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerle ilgili incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutunda, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanık Faruk'un suç delillerini gizlemek suçu hariç diğer suçların niteliğinin tayin olunmasında isabetsizlik bulunmadığından sanıklar Nevzat ve Faruk Müdafiinin bir sebebe dayanmayan, sanık Cumali müdafiinin adam öldürmek suçunun vasfına, suç delillerini gizlemek suçunun sübut bulmadığına, 765 sayılı TCK.nun 59. maddesinin uygulanması gerektiğine yönelen temyiz itirazların reddine,

Ancak;

A- Sanık Nevzat hakkında kurulan hükümlerle ilgili olarak;

a) Oluşa ve delillere göre; sanık Nevzat'ın hazırlık soruşturması aşamasında, maktül Hakan'ı öldürme nedeni olarak, "bir gece beraber kaldıkları sırada Hakan tarafından ruhsatsız tabancasının alınması, istediğinde iade edilmesi ve tüm ısrarlarına rağmen Hakan'ın tabancayı alma nedenini söylememesinin verdiği kızgınlığın" sebep olduğunu ileri sürmesine rağmen; son soruşturma aşamasında tabanca alınması olayının öldürme eyleminde etken olmadığını, daha önce dost hayatı yaşadığı ve nişanlanmaya karar verdiği maktül Ludamilla'yı Hakan'ın kendisinden alıp birlikte yaşamasından duyduğu kızgınlıkla suçu işlediğini ileri sürmesi karşısında; dosyada mevcut maktül Hakan'ın kardeşi Uğur'un beyanı ve 7.3.2002 tarihli polis kaydına göre, maktül Hakan ile Ludamilla'nın uzun süredir imam nikahlı karı - koca hayatı yaşadıkları ve Ludamilla'nın sanık Nevzat ile birlikte yaşadığına ilişkin iddiasının doğrulanmadığı; kaldı ki, her iki olayda da maktül Hakan'dan kaynaklanan sanık Nevzat'a yönelik tahrik teşkil eden haksız bir hareket bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde sanık Nevzat lehine 765 sayılı Yasanın 51/1. maddesinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,

b) Kabule göre;

aa) Cezaların içtiması sırasında ağırlaşmış müebbet hapis cezası yanında verilen her bir hürriyeti bağlayıcı ceza için ayrı ayrı hücrede geçirmesi gereken sürenin tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, 765 sayılı TCK.nun 70 ve 73. maddelerine aykırı olarak yazılı şekilde birden fazla suç için tek hücre süresi tayini,

bb) Ceyhan Ağır Ceza Mahkemesince TCK.nun 456/2, 457/1, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasını 1.2.2000 tarihinde infaz edildiği ve tekerrüre esas teşkil ettiği halde; 765 sayılı TCK.nun 81/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, cc) 5335 sayılı Yasanın 22. maddesiyle 5083 sayılı Yasanın 2. maddesine eklenen son fıkra uyarınca 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan tayin olunan para cezasından 1 YTL.nin altında kalan tutarların hesaba katılmaması zorunluluğu,

B- Sanık Cumali hakkında kurulan hükümlerle ilgili olarak;

a) Suç delillerini gizlemek suçundan 3 yıl hapis cezası verildiğine göre uygulama yeri olmayan 765 sayılı TCK.nun 31. maddesinin tatbik edilmesi,

b) Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

C- Sanık Faruk hakkında kurulan hükümlerle ilgili olarak;

a) Oluş ve delillere göre; sanık Nevzat'ın öldürmeye karar verdiği Ludamilla'yı oyalaması için öldürme kararını bilen sanık Faruk'u maktülenin evine gönderdiği; onun da bir saat süre ile maktulü oyaladığı ve eve gelen sanık Nevzat'a öldürme sırasında manevi destek sağladığı olayda; sanık Faruk'un Ludamilla'nın öldürülmesi eyleminden dolayı 765 sayılı TCK.nun 65/3, 450/9. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde suç delillerini gizlemek suçundan hüküm kurulması,

b) Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması;

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar Nevzat ve Faruk müdafileriyle, sanık Cumali müdafiinin, C. Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan aleyhe temyiz bulunmadığından sanık Faruk hakkında ceza miktarı bakımından kazanılmış hakka riayet şartıyla sanıklar hakkındaki hükmün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 6.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 12:08   #8
Seyda

 
Varsayılan

Yargıtay
1. Ceza Dairesi
E.2006/655
K.2006/3710
T.22.9.2006

ADAM ÖLDÜRMEK
HAKSIZ TAHRİK
LEHE KANUN

OLAYIN OLUŞU, İŞLENİŞ BİÇİMİ VE MEVCUT DELİL İTİBARIYLA “HAFİF TAHRİK” YERİNE AĞIR TAHRİK MADDESİNİN UYGULANMASI, YASAYA AYKIRIDIR.

5237/md. 29 (765/md.51)

A.A.'yı kasten öldürmekten, A.A.'yı yaralamaktan sanık Y.H., işbu suçlara fer'i fail şekilde katılmaktan sanıklar S.H., Y.H., Y.A.'yı yaralamaktan sanık A.A.'nın yapılan yargılamaları sonunda: sanıklar Y.H. ile A.A.'nın hükümlülüklerine, sanık S.H.'nın beraatine ilişkin İ. 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 30.5.2005 gün ve 141/196 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar ile katılan sanıklar müdafileri tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

1- Sanıklar S.'nin beraat hükmünü gerekçeye yönelik olmayan temyizde hukuki menfaati bulunmadığından müdafiinin bu sanıkla ilgili temyiz isteminin reddine

2- A.A. Vekili süresindeki temyiz dilekçesinde hükmü müdahil sıfatına hasrettiği cihetle süresinden sonra ilaveten sanık sıfatıyla yaptığı temyiz isteminin reddine, temyizin müdahil vekili sıfatı ile yapılmasına,

3- Yasal yetkisi bulunmadığından müdahilin duruşma isteminin reddine karar verildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Y. ve Y.'nin suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdir cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar Y. ve Y. müdafiinin Y. hakkında meşru müdafaa hali bulunduğuna, sanık Y. hakkında sübuta, müdahil vekilinin eksik inceleme ilişkin ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanık S. hakkındaki beraat hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi (onanmasına),

Sanık Y. hakkındaki hükmün incelenmesinde;

Maktulün kardeşi K.'nın eşi ve sanıklar Y. ve Y.'nin kızkardeşi olan Ç.'nin olaydan birkaç gün önce kayınbabası A. ve kayınvalidesi tarafından dövüldüğü bilahere bu sebeple sanıklarca A.'nın evinin camlarının kırıldığı, olay günü de kızkardeşleri Ç.'yi görmeye giden sanık Y. ve diğer kızkardeşi S.'nin eve kabul edilmemeleri üzerine sanık Y. ile Y.'nin evin önüne gelip içeri girmek için ısrarla kapı zilini çaldıkları, bu esnada kendilerine A.'nın eşi ve kızı Ş.'nin camdan küfrettikleri, daha sonra A. ve oğlu maktulün kapıyı açıp dışarı çıkması üzerine çıkan kavgada maktulün Y. tarafından bıçaklanıp öldürüldüğü, A.'nın da yaralandığının oluş ve kabulden anlaşılmasına, sanık Y.'nin maktulün dışarıya elinde bıçakla çıkarak kendisine saldırdığı, kendisinin de onun elinden bıçağı alıp maktule vurduğu yolundaki beyanı ile doğrulanmamasına göre, önceki dövme ve olay günündeki sövme eyleminin failinin maktul olmaması, sanığın kızkardeşinin dövülmesinden sonra sanık tarafça A.'nın evinin camlarının kırılması, olay günü de sanıkların ısrarla eve girmek için zile basmaları üzerine maktulün ve babasının ellerinde sopalarla çıkıp kavgaya girişmeleri ve kan izlerinin de hemen kapının önünde olup bıçaklamaların da burada gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında etki-tepki kuralı da gözetilerek maktulden kaynaklanan bu hareketin ancak basit tahrik olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden cezanın ağır tahrik sebebiyle ve üstelik azami oranda indirime tabi tutularak yazılı şekilde hüküm tesisi,

Sanık Y. hakkındaki hükmün incelenmesinde;

Hükümden sonra 5237 sayılı TCK'nın yürürlüğe girmesi sebebiyle yeni bir değerlendirme yapılması lüzumu;

Bozmayı gerektirip, müdahil vekili ile sanık Y. müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde bulunduğundan sanık Y. hakkındaki adam öldürme suçundan kurulan hüküm ile şahısta ve fiilde irtibat sebebiyle yaralama suçundan kurulan hükmün ve sanık Y. hakkındaki mahkumiyet hükmünün kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 22.9.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

www.mevbank.com.tr
Old 04-05-2007, 14:14   #9
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Ceza Dairesi

Esas: 2006/4417
Karar: 2006/5347
Karar Tarihi: 01.12.2006

ÖZET: Oluş ve delillere göre; sanıkların ormanda karşılaştıkları maktul ile aralarında çıkan tartışma sırasında maktulün kendilerine hakaret etmesi nedeniyle atılı suçu işlemeleri karşısında; 5237 sayılı TCK'nın 29. maddesinde öngörülen maktulden kaynaklanan hakaret niteliğindeki haksız fiilin sanıklarda meydana getirdiği hiddet ve şiddetli eylemin etkisi dikkate alınarak tahrik sebebiyle yapılacak indirimin asgari oranda yapılmasının adil olacağı göze­tilmeden yazılı şekilde indirim yapılarak noksan ceza tayini kanuna aykırıdır.

(5237 S. K. m. 29) (765 S. K. m. 51/1)

Adam öldürmek suçundan Muhammet ile Muzaffer haklarında verilen hüküm Dairemizce onanarak kesinleşmiş olup, 01.06.2005 tarihinde 5237 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesi nedeniyle yeniden duruşma açılarak TCK'nın 81, 29, 62/1, 53, 63, 54. maddeleri gereğince hükümlülüklerine dair Alanya Birinci Ağır Ceza Mahkemesi 'nden verilen 26.10.2005 gün ve 65/139 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi hükümlüler ile müdahil vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile Daire­mize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Hükümlüler Muhammet ve Muzaffer haklarında 765 sayılı TCK'nın 64/1, 448, 51/1 ve 59. maddeleri gereğince kurulup, Yargıtay Birinci Ceza Dairesince onanmak suretiyle kesinleşen hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesi uyarınca yeniden duruşma açılarak yapılan uyarlama sonucu kurulan hükümde bozma sebebi dışında kanuna aykırı cihet görülmediğinden hükümlüler vekilinin suç vasfına, tahrikte yapılan indirimin az olduğuna, vesaireye, müdahiller vekilinin ise, 5237 sayılı TCK'nın 29 ve 62. maddelerinin uygulanmasının gerekmediğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itiraz­larının reddine,

Ancak;

Oluş ve delillere göre; sanıkların ormanda karşılaştıkları maktul ile aralarında çıkan tartışma sırasında maktulün kendilerine hakaret etmesi nedeniyle atılı suçu işlemeleri karşısında; 5237 sayılı TCK'nın 29. maddesinde öngörülen maktulden kaynaklanan hakaret niteliğindeki haksız fiilin sanıklarda meydana getirdiği hiddet ve şiddetli eylemin etkisi dikkate alınarak tahrik sebebiyle yapılacak indirimin asgari oranda yapılmasının adil olacağı göze­tilmeden yazılı şekilde indirim yapılarak noksan ceza tayini,

Sonuç: Yasaya aykırı olup, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğ namedeki gibi BOZULMASINA, bozma sebe­bine, tutuklulukta ve hükümlülükte geçen süreye göre hükümlü Muzaffer’in tahliye isteğinin reddine, 01.12.2006 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************

Old 04-05-2007, 17:12   #10
dark

 
Varsayılan

1. Ceza Dairesi 2005/1295 E., 2006/1589 K.
HAKSIZ TAHRİK
LEHE KANUN UYGULAMASI
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 9 ]
"İçtihat Metni"
Özgür'ü taammüden öldürmekten sanık Agit'in yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (E. Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 04.11.2003 gün ve 278/169 sayılı hüküm ile 23.11.2003 tarihli ek karar re'sen temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

Sanığın ve C. Savcısının beyanı alınmadan tensiben müdahil Cezayir'in müdahilliğine karar verildiği, ancak temyiz istemi bulunmadığı anlaşılmakla bu yanlışlık sonuca etkili görülmemiştir.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Agit'in adam öldürme suçunun sübutunda, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliğinin tayin olunmasında isabetsizlik bulunmamıştır.

Ancak;

1-Sanığın gayri resmi birlikte yaşadığı Şirin'in akrabası olan, aralarında yaş farkı bulunan ve ailece görüştükleri maktülün elini öpmesine karşılık yanaklarından öpmesi olayının olagan bir davranış olduğu, değerlendirilmeden bu duruma gereksiz yere kızarak öldürme eylemini gerçekleştiren sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması sonucu eksik ceza tayini;

2- Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, olup re'sen temyize tabi bulunan hükmün ceza süresi bakımından kazanılmış hak saklı kalmak üzere (BOZULMASINA) 26.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.


Old 04-05-2007, 17:19   #11
dark

 
Varsayılan

1. Ceza Dairesi 2005/1410 E., 2006/1683 K.
HAKSIZ TAHRİK
LEHE KANUN UYGULAMASI

5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
"İçtihat Metni"
Rahile'yi kasten öldürmekten sanık Tural'ın yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin (İ. Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesi)nden verilen 11.01.2005 gün ve 380/4 sayılı hüküm re'sen temyize tabi bulunmuş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

1-Sanık kasten öldürme suçunu işledikten sonra, yenilenen kasıtla maktüleye ait cep telefonu ile altın küpe ve yüzüğü çaldığından, hakkında hırsızlık suçundan zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılması mümkün görülmüştür.

2-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın kasten öldürme suçunun sübutunda, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliğinin tayin olunmasında isabetsizlik bulunmamıştır.

Ancak;

a)Erkeklerle para karşılığı ilişkiye giren maktüle ile sanığın da bir çok defa para karşılığı ilişkiye girdiği, aralarında herhangi bir akrabalık ve duygusal bağ bulunmadığı, sanığın, fuhuş yapmamasını istediği maktülenin bunu kabul etmemesinde sanığa karşı herhangi bir haksız tahrik bulunmadığı halde TCK.nun 51/1. maddesinin uygulanarak sanığa eksik ceza tayini,

b)Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 7. ve 5252 sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9. maddesi hükümleri uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup re'sen temyize tabi bulunan hükmün (BOZULMASINA), sonuç ceza miktarı açısından sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına 27.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.


Old 04-05-2007, 19:12   #12
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Ceza Genel Kurulu 2005/1-130 E., 2006/61 K.

CEZA KANUNUNUN ZAMAN BAKAMINDAN UYGULANMASI USUL VE ŞEKİL ŞARTLARI
KASITLI OLARAK ADAM ÖLDÜRME SUÇUNDAN YARGILANIP HÜKÜM GİYEN SANIĞIN HUKUKİ DURUMU
LEHE OLAN YASANIN UYGULANARAK KARARDA DEĞİŞİKLİK TALEBİNİN DİKKATE ALINMASI GEREKTİĞİ
SANIĞIN OLAYI AĞIR TAHRİK ALTINDA MI YADA HAFİF TAHRİK ALTINDA MI İŞLEDİĞİNİN TAHKİK EDİLMESİN GEREKTİĞİ

5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 81 ]
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 7 ]
5252 S. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ ... [ Madde 9 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 31 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 33 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 36 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 448 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 51 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 59 ]
765 S. TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) [ Madde 81 ]
"İçtihat Metni"

Kasten adam öldürme suçundan sanık İ…

….. Çaynak'ın TCY.nın 448, 51/1, 59 ve 81/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 15 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, TCY.nın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına, suçta kullanılan bıçakların TCY.nın 36. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesince 06.12.2004 gün ve 136-50 sayı ile verilen kararın, kendiliğinden temyize tabi olması ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.02.2005 gün ve 3363-124 sayı ile;

"Sanığın alacaklı olduğu parayı maktulün eşinden istemesine ve aile içi sorunlara müdahale etmesine kızan maktulün suç tarihinde 238 mg/dl alkollü olarak annesinin evine gidip sanığı dışarı çağırdığı, dışarıda küfür ederek namlu uzunluğu 33 cm olan bıçakla sanığa saldırdığı, sanığın da hamili olduğu bıçakla maktulü yaralayarak öldürdüğü anlaşılmakla TCK'nun 29/son maddesi de gözetilerek eylemini TCK'nun 51/2 maddesinde düzenlenen haksız ağır tahrik altında işlediğinin kabulü ile indirim oranının 1/2 yerine tahrikin derecesinde hataya düşülerek fazla ceza tayini" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 06.06.2005 gün ve 26-112 sayı ile;

"Yargılamada sanık vekili ile iddia makamı bozma ilamına uyulmasını istemiş, müşteki ise bir diyeceğinin olmadığını belirtmiş olmakla 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesi beklenmiş, bu arada sanık vekili yazılı beyanlarını mahkememize sunmuştur.

Mahkememizce bozma ilamı karşısında başkaca bir şey yapmamış ve Cumhuriyet savcısı esas hakkında mütalaasını vermiştir. ...

Her ne kadar maktul alkollü ve elinde 33 cm'ye varan döner bıçağı ile sanığa saldırmış ise de dosya kapsamına göre sanığın, maktulün bıçağı ile yaralanmadığı, bu konuda herhangi bir yara bere olmadığı ve dosya arasında da böyle bir raporun olmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, mahkememiz ilk kararındaki gerekçede maktulün içerisinde bulunduğu ruh haleti, olaydaki rolü ve sanığın bir süre evlerinde de kalması da nazara alınarak hafif tahrikin olduğunu kabul etmiş ve uygulamıştır.

Mahkememiz bu takdir yetkisini kullanırken ve kararını verirken yargılamanın başından hüküm verinceye kadar dinlediği sanık, müşteki, mağdur ve tanıklar ile olayın meydana gelişi ve gelişime etki eden saikleri görerek, gözeterek ve gözlemleyerek kullanmıştır. Sanık, maktulün evinde kalmaktadır. İddiaya göre annesi ile ilişkiye girmiştir. Bozma ilamında bahsedilen bıçak olayda kullanılmamıştır. Böyle olsa idi sanık yaralanır idi. Bozma ilamına göre maktul bıçak ile sanığa saldırdı ise sanıkta belirgin bir yaralanma meydana gelmesi gerekirdi, oysa sanıkta böyle bir yaralanma olmamıştır. Kaldı ki sanık görünüşe göre fiziki yapısı gelişmiş yani iri yapılı, cüsseli bir kişidir. Dolayısı ile sanık, bıçak ile saldıran maktulü kolayca etkisiz hale getirip öldürmüştür.

O bakımdan sanığın aksi ispatlanmayan savunmasına itibar edilerek TCK'nun 51/2. maddesindeki ağır tahrik şartlarının olayda oluşmadığı mahkememizce kabul edilmiş, ilk kararın yukarıdaki bulgular ışığında daha isabetli olması nedeniyle bu kararda direnme kararı alınmıştır" gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de, kendiliğinden temyize tabi olması ve sanık müdafii ile o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli, 28.09.2005 günlü tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü;

TÜRK MİLLETİ ADINA

Sanığın, kasten adam öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığın sabit olan eylemini, ağır haksız tahrik etkisi altında mı yoksa hafif tahrik etkisi altında mı işlediğinin belirlenmesine ilişkindir.

Ancak, incelenen dosya içeriğine göre;

Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada, 5237 sayılı TCY.nın yürürlüğe girmesi beklenmiş ve 06.06.2005 tarihinde direnme hükmü kurulmuştur. 12.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY.nın 81. maddesinde sanığın eylemi suç olarak düzenlenmiş ve sanık hakkında uygulanan diğer maddelerin karşılıklarına yer verilmiş ve dolayısıyla uygulama açısından herhangi bir yasal boşluk bulunmamakta ise de, tahrik, tekerrür ve güvenlik tedbirleri ile ilgili olarak farklı ve yeni hükümlere yer verilmiştir.

5237 sayılı TCY.nın 7/2. maddesinde, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasanın hükümlerinin farklı olması halinde, failin lehinde olan yasanın uygulanıp, infaz olunacağı, 5252 sayılı Yürürlük Yasasının 9/3. maddesinde ise lehe olan hükmün, önceki ve sonraki yasaların ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle saptanacağı belirtilmiş, 5320 sayılı CYY.nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın, 8/2. maddesinde de; "Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş bulunan dava dosyalarından, lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiği açıkça anlaşılanlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca doğrudan ilgili mahkemesine iade edilebilir. Bu halde, mahkemesince duruşma yapılarak karar verilir." hükmüne yer verilmiştir.

Bu yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yerel Mahkemece sabit kabul edilen eylem, 765 ve 5237 sayılı Yasaların her ikisinde de suç olarak tanımlanmış ise de, 5237 sayılı TCY.da tahrik ve tekerrür hükümlerinin değiştiği nazara alınarak bir karşılaştırma yapılması gerekirken, lehe yasanın belirlenmesi hususunda takdir hakkının nasıl kullanıldığını belirtecek tarzda, denetime de olanak sağlayacak herhangi bir gerekçe gösterilmemiştir.

Bu itibarla sanık hakkında uygulanan lehe yasanın ne şekilde hangi gerekçeyle ve hangi takdir ölçüsüyle uygulanacağına ilişkin gerekçe gösterilmemiş olması nedeniyle hükmün diğer yönleri incelenmeksizin, öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;

1-Yerel Mahkeme direnme hükmünün, diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan usul yanılgısı nedeniyle BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, 28.03.2006 günü oybirliği ile karar verildi.


UYAP MEvzuat

Saygılar...
Old 16-06-2009, 10:24   #13
didem8521

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Ceza Dairesi

Esas: 2002/1450
Karar: 2002/2504
Karar Tarihi: 12.06.2002

ÖZET : Sanığın o zamana kadar sabretmiş olmasının bu zinayı affetme, hoşgörme veya göz yumma olarak değerlendirilmesinin hata olacağı, mağdure ile müşterek 4 küçük çocuğu olan çobanlık yapan birinin iyiniyetli, yoksul ve çaresiz kişiliğinin yansıması olarak değerlendirilmesi gerektiği cihetle her biri tek başına ağır tahrik teşkil eden, tevali ve teselsül suretiyle en üst seviyeye çıkan ağır tahrikin boyutu dikkate alınarak TCK.nun 51/2. maddesi ile azami indirim yapılması gerekirken sanığın geçmişte bu ilişkiyi bildiğinden ve kısmen göz yumduğundan bahisle 1/2 indirim yapılmak suretiyle fazla ceza tayini yasaya aykırıdır.



(765 S. K. m. 448, 51) (5237 S. K. m. 29, 81)

Dava: Hüsnüyü kasten öldürmekten, eşi Şerife'yi bıçakla yaralamaktan sanık Halif'in yapılan yargılanması sonunda: Hükümlülüğüne ilişkin ( Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 16.10.2001 gün ve 60/192 sayılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, sanığın duruşmaya müdafii göndermemesi nedeniyle duruşmasız olarak incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Karar: Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, kanuni ve takdiri cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve ağır tahrikteki indirim oranı dışarıda derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin TCK.nun 462. maddesinin uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, Ancak;

Sanığın eşi mağdure ile maktülün uzunca bir süreden beri sanığın "herkesin diline düştüm, utancımdan dışarıya çıkamaz duruma geldim" tarzındaki ifadesine hak verdirecek şekilde pervasızca ev içinde, bahçede vesair yerlerde cinsel birleşmeleri de içeren ilişki içinde bulundukları, sanığın ve çocuklarının da bu hale vakıf oldukları, sanığın; maktül ve mağdureyi birden ziyade birlikte bahçede gördüğü, bunu farkeden maktülün kaçtığı, sanığın eşiyle bu yüzden defaatle kavga ve münakaşa ettiği ve nihayet olay günü çocukları da yanında bulunan mağdurenin yanına gelen maktülün mağdurenin elini tutarak oturup konuştukları sırada, eşinin maktül ile yine buluşacağından şüphelenerek gelen sanığın bu durumu görerek bıçakla maktülü öldürüp eşini yaraladığının oluş ve delillerden anlaşılması karşısında, sanığın o zamana kadar sabretmiş olmasının bu zinayı affetme, hoşgörme veya göz yumma olarak değerlendirilmesinin hata olacağı, mağdure ile müşterek 4 küçük çocuğu olan çobanlık yapan birinin iyiniyetli, yoksul ve çaresiz kişiliğinin yansıması olarak değerlendirilmesi gerektiği cihetle her biri tek başına ağır tahrik teşkil eden, tevali ve teselsül suretiyle en üst seviyeye çıkan ağır tahrikin boyutu dikkate alınarak TCK.nun 51/2. maddesi ile azami indirim yapılması gerekirken sanığın geçmişte bu ilişkiyi bildiğinden ve kısmen göz yumduğundan bahisle 1/2 indirim yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık ve vekilinin sair temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 12.6.2002 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 24-06-2009, 17:17   #14
Av. Taner BAŞ

 
Varsayılan

YARGITAY

1. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2008/9687

Karar Numarası: 2009/1691

Karar Tarihi: 31.03.2009



CEZA HUKUKUNDA HAKSIZ TAHRİK

KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNUN NİTELİKLİ HALİ

HÜKMÜN GEREKÇESİ VE HÜKÜM FIKRASININ İÇERECEĞİ HUSUSLAR

YENİLEME İSTEMİ HAKKINDA UYGULANACAK HÜKÜMLER



5237 s. TCK/29, 82

5271 s. CMK/232, 317



ÖZETİ: Eşi maktuleye aile birliğinin gerektirdiği şevkati göstermeyen sanığın, olay günü ikram ettiği meyve suyunu içmeyi reddeden eşi maktuleyi boğarak öldürmesi olayında, maktulenin davranışının sanık lehine haksız tahrik uygulanmasını gerektirir nitelikte haksız eylem oluşturmayacağı gözetilmeksizin, haksız tahrik hükmü uygulanılarak yazılı şekilde eksik ceza tayini isabetsizdir.



Karısı Havva G.’i öldürmekten, çocukları Ayşegül G. ile Aleyna G.’i öldürmeye tam derecede teşebbüsten sanık Ömer G.’in yapılan yargılaması sonunda; Hükümlülüğüne, öldürmeye teşebbüsten beraatine ilişkin (ANTALYA) İKİNCİ Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 20.06.2006 gün ve 319/23 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık ile müdahil vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

1-Suçun işlendiği yer ve zaman diliminin CMK.nun 232/2-c maddesine aykırı olarak karar başlığında gösterilmemiş olması mahallinde tamamlanması olanaklı noksanlık olarak görülmüştür.

2-Katılan Osman’ın, mağdureler Ayşegül ve Aleyna’yı öldürmeye teşebbüs suçundan sanık hakkında açılan davalar yönünden katılma isteminde bulunmadığı ve Dairemizin 09.04.2008 gün ve 2053/2822 sayılı kararı uyarınca mağdurelere tayin olunan vasilerin de hükmü temyiz etmedikleri anlaşılmakla, beirtilen suçlardan kurulan hükümlere yönelik katılan Osman vekilinin temyiz isteminin CMUK.nun 317.maddesi uyarınca reddine karar verilmiş, bozma yönünde görüş bildiren tebliğnamadeki düşünce benimsenmemiştir.

3-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın eşini kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik soruşturmaya, ağır haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğine ve lehe hükümlerin uygulanmadığına vesaireye, katılan vekilinin takdiri indirim hükmünün uygulanmasının yetersizliğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

Oluşa ve dosya içeriğine göre; eşi maktuleye aile birliğinin gerektirdiği şevkati göstermeyen sanığın, olay günü ikram ettiği meyve suyunu içmeyi reddeden eşi maktuleyi boğarak öldürmesi olayında, maktulenin davranışının sanık lehine haksız tahrik uygulanmasını gerektirir nitelikte haksız eylem oluşturmayacağı gözetilmeksizin, haksız tahrik hükmü uygulanılarak yazılı şekilde eksik ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, re’sen de temyize tabi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), 31.03.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 14-07-2009, 12:18   #15
yusuf.boke

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. CEZA DAİRESİ
E. 2003/19499
K. 2005/15138
T. 11.7.2005
• KASTEN YARALAMA ( Sanık Hakkında Bu Suçtan Ceza Tayin Edilirken Haksız Tahrik Hükümleri Uygulandığı Halde Sövme Suçundan Ceza Tayin Edilirken Haksız Tahrik Hükümlerinin Uygulanmasının Gerekip Gerekmediğinin Tartışılmaması İsabetsiz Olduğu )
• HAKSIZ TAHRİK HÜKÜMLERİ ( Sanık Hakkında Kasten Yaralama Suçundan Ceza Tayin Edilirken Uygulandığı Halde Sövme Suçundan Ceza Tayin Edilirken Haksız Tahrik Hükümlerinin Uygulanmasının Gerekip Gerekmediğinin Tartışılmaması İsabetsiz Olduğu )
• SÖVME ( Sanık Hakkında Bu Suçtan Ceza Tayin Edilirken Haksız Tahrik Hükümleri Uygulandığı Halde Kasten Yaralama Suçundan Ceza Tayin Edilirken Haksız Tahrik Hükümlerinin Uygulanmasının Gerekip Gerekmediğinin Tartışılmaması İsabetsiz Olduğu )
• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Sanıklar Hakkında Sonradan Yürürlüğe Giren Yasalar Nedeniyle Hukuki Durumlarının Yeniden Değerlendirilmesi Zorunlu Olduğu - Kasten Yaralama Sövme ve Tehdit )
765/m.51,456,482
5237/m.7,29,86,125
5252/m.9
ÖZET : a ) Sanık Şerif Ali Çağlar hakkında kasten yaralama suçundan ceza tayin edilirken haksız tahrik hükümleri uygulandığı halde, sövme suçundan ceza tayin edilirken haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin tartışılmaması,

b- ) Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunlar nedeniyle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7.maddesi ile 5252 Sayılı Kanunun 9.maddesi uyarınca sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : Kasten yaralama, sövme ve tehdit suçlarından sanıklar Şerif Ali Çağlar ve Marize Kaptan ile Kasten yaralama ve sövme suçlarından sanıklar Tayfur Güneş ve Ali Çağlar'ın yapılan yargılamaları sonucunda; sanık Şerif Ali Çağlar'ın kasten yaralama ve sövme suçundan MAHKUMİYETİNE, tehdit suçundan herhangi bir hüküm kurulmamasına, sanık Marize Kaptan'ın kasten yaralama suçundan MAHKUMİYETİNE, sövme ve tehdit suçlarından BERAATİNE ve sanıklar Tayfur Güneş ile Ali Çağlar'ın kasten yaralama ve sövme suçlarından BERAATLERİNE dair ( TAVŞANLI ) Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 12.11.2002 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi şahsi davacı sanıklar vekilleri ile O Yer C.Savcısı tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 22.10.2003 tarihli tebliğnamesiyle dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:

KARAR : Sanıklar Marize Kaptan ve Şerif Ali Çağlar hakkında kasten yaralama,tehdit ve sövme suçları ile sanıklar Tayfur Güneş ve Ali Çağlar hakkında kasten yaralama ve sövme suçlarından kurulan hükümler üzerinde yapılan temyiz incelemesinde;

1 ) - Şahsi davacı Marize Kaptan'nın şahsi dava dilekçesinde sanık Şerif Ali Çağlar hakkında tehdit suçundan da dava açıldığı halde, bu suçtan herhangi bir hüküm kurulmaması,

2 ) -Sanık Marize Kaptan'ın Şahsi davacı Şerif Ali Çağlar'ı "Tarlayı sen yaktın,bunun hesabını soracağım,köyden attıracağım, başına bela olacağım" demek suretiyle tehdit ettiği tanıklar Necati Çağlar ve Rıza Girgin'in beyanları ile sabit olduğu halde beraatine karar verilmesi,

3 ) - Şahsi davacı Marize Kaptan aşamalardaki beyanlarında, Sanıklar Ali Çağlar ve Tayfur Güneş'in kendisinin saçını çektiklerini ve küfür ettiklerini, tanık Ahmet Kaptan'da bu sanıkların şahsi davacı Marize'ye küfür ettiklerini ve dövmeye yeltendiklerini ifade ettikleri halde,tanıklar Necati Çağlar, Filiz Çağlar ve Rıza Girgin'in sanıklar Tayfur Güneş ve Ali Çağlar'ın kavgaya karışmadıklarını, kavga sona erdikten sonra olay yerine geldiklerini ifade etmeleri karşısında,tanık beyanları arasındaki çelişki giderilmeden ve tanık Ahmet Kaptan'ın beyanlarına itibar edilmemesinin gerekçeleri kararda gösterilmeden ve tartışılmadan eksik inceleme ile sanıklar Tayfur Güneş ve Ali Çağlar'ın kasten yaralama ve sövme suçlarından beraatlerine karar verilmesi,

4 ) -Kavgayı kimin başlattığı belirlenemediği halde, sanıklar Şerif Ali Çağlar ve Marize Kaptan hakkında kasten yaralama suçundan ceza tayin edilirken haksız tahrik hükümlerinin uygulanması,

5 ) -Kabule göre de;

a ) -Sanık Şerif Ali Çağlar hakkında kasten yaralama suçundan ceza tayin edilirken haksız tahrik hükümleri uygulandığı halde, sövme suçundan ceza tayin edilirken haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin tartışılmaması,

b ) - Sanık Şerif Ali Çağlar hakkında kasten yaralama ve sövme suçlarından tayin edilen cezaları 765 sayılı kanunun 72. maddesi uyarınca içtima edilirken hesap hatası sonucu 391.505.400 lira yerine 427.096.800 lira ağır para cezasına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayini,

c ) -12.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7.maddesinin 2.fıkrasında "suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" şeklinde düzenleme yapılmış, 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9.maddesinde ise, lehe olan hükümlerin uygulanması usulleri belirlenmiş, bu kanunun 12.maddesi ile de 765 Sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Ayrıca l.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile yargılamanın nasıl yapılacağına ilişkin kurallar yeniden düzenlenmiş, 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 18.maddesi ile de, 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu yürürlükten kaldırılmış, 5237 Sayılı TCK.nun 73/8.maddesinde şikayete bağlı suçlarda mağdur ile failin uzlaşması halinde açılan kamu davasının düşürülmesine karar verileceği, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 253 ve 254.maddelerinde ise uzlaştırma işlemlerinin nasıl yapılacağına ilişkin kurallar düzenlenmiştir.

Açıklanan tüm bu düzenlemelerin hüküm tarihinden sonra yürürlüğe girmiş olması karşısında, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7.maddesi ile 5252 Sayılı Kanunun 9.maddesi uyarınca sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş Şahsi-davacı sanıklar vekilleri ile O Yer C.Savcısının sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı ( BOZULMASINA ) , 11.07.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 19-09-2011, 11:18   #16
concardia

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1988/1-99
K. 1988/174
T. 25.4.1988

TAAMMÜDEN ADAM ÖLDÜRME ( Öldürülenin Haksız Tahrik Oluşturan Eylemde Bulunması )
HAKSIZ TAHRİK ( Öldürülenin Haksız Tahrikte Bulunması Nedeniyle Eylemin Kasten ve Tehevvüren Adam Öldürme Suçunu Oluşturması )
AĞIR TAHRİK ( Öldürülenin Haksız Tahrikte Bulunması Nedeniyle Eylemin Kasten ve Tehevvüren Adam Öldürme Suçunu Oluşturması )
TEHEVVÜREN VE KASTEN ADAM ÖLDÜRME ( Öldürülenin Haksız Tahrik Oluşturan Eylemlerinin Olması )
765/m.448,450

ÖZET : Öldürülenin, haksız tahrik oluşturan ve yerel mahkemece "ağır tahrik" olarak nitelendirilen hareketleri gözönünde tutulduğunda; sanığın öldürme suçunu önceden verdiği kararla, ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeksizin ısrarla icraya başladığını kabule olanak yoktur. Eylem, kasten ve tehevvüren adam öldürme suçunu oluşturur.

DAVA : Taammüden adam öldürmek suçundan sanık Nebi'nin hükümlülüğüne dair, ( Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi )nden verilen 17.6.1987 gün ve 25/135 sayılı karar kendiliğinden temyize tabi olup sanık vekili ile, katılanlar vekilinin de temyizleri üzerine Yargıtay Birinci Ceza Dairesi'nce incelenerek bozulmuştur.
Direnmeye dair aynı mahkemeden verilen 20.1.1988 gün ve 230,3 sayılı son kararın Yargıtay'ca incelenmesi, kendiliğinden temyize tabi olup sanık vekili tarafından da istenilmiş olduğundan, dosya C. Başsavcılığının bozma isteyen 29.2.1988 gün ve 1/763 sayılı tebliğnamesiyle 1. Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği düşünüldü:

KARAR : Tasarlayarak adam öldürmek suçundan sanık Nabi'nin TCK.nun 450/4, 51/2, 59, 31 ve 33. maddeleri gereğince yirmi yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin hükmü,
Özel Daire:
( Sanığın kızına laf atmak ve sarkıntılık yapmak suretiyle daimi surette izaç eden maktülü, olay günü çay içmek maksadı ile gittiği evinin karşısındaki kahvehanede gördükten sonra, derhal öldürmeye karar verip hemen soğan deposunda beklediği, az sonra kahvehaneden çıkıp gitmekte iken hamili bulunduğu av tüfeği ile ateş edip öldürdüğü aksi sabit olmayan müdafasından anlaşılmış, ayrıca serinkanlılıkla verdiği kararda sebat ve ısrar ederek ve ihzarat yaparak suçu ika ettiği hususunda kesin delil elde edilmemiş olmasına göre eyleminin kasten adam öldürmek olarak tavsifi gerekirken yazılı şekilde mevsuf öldürmekten sorumlu tutulması ) isabetsizliğinden bozmuş;

Yerel Mahkeme ise;
( Sanık, 12.1.1987 tarihinde Sulh Hakimliğinde tesbit edilen ifadesinde, zabıtada alınan ifadeseni teyiden "ava gitme alışkanlığı olmadığı halde, olaydan iki gün önce av tüfeği aldığını" açıklamıştır. Sanıkla elde edilen 26 adet fişeğin 15 numara av saçması ile doldurulmasına karşın, suçta kullanılan fişeği domdom kurşunu tabir edilen misket büyüklüğünde kurşun yerleştirilmiştir. Bu iki husus birlikte değerlendirildiğinde, öldürme kararının av tüfeğinin alınmasından önce verildiğinde, Öldürme kararının av tüfeğinin alınmasından önce alındığına göre; geçen süre içinde sanığın serinkanlılıkla düşünüp öldürmeyi kararlaştırdığı, bu kararında sebat ve ısrar ederek silah temin etmek, öldürmeyi amaçladığı kişinin yerini tesbit edip, pusu kurmak gibi izharı hareketleri tamamladığı ve pusudan ateş etmek suretiyle gayesine ulaştığı açıkça analşılmaktadır. Bu itibarla, sanığın fiilini tasarlayarak işlemiş olduğunun kabulü ile, hareketine uyan TCK.nun 450/4. maddesi gereğince tecziyesine karar verilmiştir ) gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Dosya içeriğine göre:
Öldürülen, sanığın kızına bir yıldan beri sarkıntılık yapmaktadır. Bu cümleden olarak evlerinin camını defalarca tıkırdatıp kaçmış; sanığın karısının yelediğini çalarak kızına "Bunu kahvede babanın önüne atacağım, mecburen seni bana verecekler" demiş; olaydan onbeş gün önce,tanık Necla'nın yanında kızına "zorla da olsa kendisini alacağını, kaçıracağını" söylemiş, daha sonra çıldığı yeleği sanığın evinin avlusuna atmıştır.
Kızı ciddi bir şekilde kaçırılma tehdidine muhatap olan bir babanın, av tüfeği satın alarak içine şevrotin mermisi koyması, çocuğunun ırz ve namusuna yönelik muhtemel bir saldırıyı defetmek gayesi ile de yapılabileceğinden, yalnız başına bu husus tasarlamanın kabulü için yeterli değildir.

Sanık, son soruşturma aşamasında alınan ifadesinde "olay gecesi kahvehanede karşılaştığında, öldürülenin tehditkar bir ifadeyle başını sağa sola salladığını, sinirlenerek evinden aldığı av tüfeği ile soğan deposuna girip, kahveden çıkan öldürülene ateş ettiğini" söylemektedir.

Uygulamada; failin, bir kimseye karşı belli bir suç işleme niyetinde sebatla, şartlı olarak bu hususta karar vermesi; bu kararından oluştuğu ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeksizin ısrarı içinde icraya başlama şartları olaysal olarak değerlendirilmek suretiyle, doktirinde hukuki mahiyeti tartışmalı olarak taammüdün var olup olmadığı saptanmaktadır.
Öldürülenin, olaydan önceki günleri ve hatta olay gününe kadar devam eden ve herbiri ayrı haksız tahrik oluşturan ve yerel mahkemece "ağır tahrik" olarak nitelendirilen hareketleri gözönünde tutulduğunda; sanığın adam öldürme suçunu önceden verdiği kararla, ulaştığı, ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeksizin ısrarla icraya başladığını kabule olanak yoktur. Bu sebeple sanığın eylemi, kasten ve tehevvüren adam öldürme olarak nitelendirilmelidir.

Sanık vekilinin temyiz isteminin bu nedenle kabulü ile, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

SONUÇ : Yukarıda çıklanan nedenlerle, tebliğnamedeki isteme uygun şekilde, Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, 25.4.1988 gününde ve oybirliği ile karar verildi.
-Kazancı Bilişim-
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Haksız Tahrik Kemal Yıldırım Ceza Hukuku Çalışma Grubu 16 04-08-2011 22:14
Yargıtay Kararları adıge Hukuk Sohbetleri 5 28-07-2007 15:24
haksız tahrik alp213128 Ceza Hukuku Çalışma Grubu 2 23-04-2007 23:24
yargıtay kararları sedaoner Hukuk Soruları Arşivi 0 17-03-2006 23:30
Kira Da Artışla İlgili Son Anayasa Mahkemesi Kararları Av. çiğdem akbulut Hukuk Soruları Arşivi 1 01-03-2002 22:25


THS Sunucusu bu sayfayı 0,13373899 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.