Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Şirket Yetkilileri İçin Ticareti Terk Cezası Kalkıyor mu?

Yanıt
Old 10-03-2010, 14:24   #1
MTL

 
Varsayılan Şirket Yetkilileri İçin Ticareti Terk Cezası Kalkıyor mu?

Öncelikle herkese iyi çalışmalar.
İİK 337/a maddesine göre ticareti terk edenlere verilen 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası Yargıtay 16. Hukuk dairesinin 28.12.2009 tarihli 2009/5504-9066 EK sayılı kararı gereğince artık uygulanmayacak bir duruma gelmiştir. Antalya'da açlılan ticareti terk davaları seri halde beraatle sonuçlanmakta.Enteresan bir durum oluştu bizim burada.Mahkemenin kararını aynen yazıyorum
"TTK nın 136. maddesinde sayılan kollektif,anonim,limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri yönünden İİK'nın 337/a maddesinde yaptırıma bağlanmış ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı, suç tarifinde anılan şirketler bulunamayacağı sadece gerçek tacirler hakkında uygulanabileceği belirlenmiş bulunmakla" ....... LTD ŞTİ. yetkilisi .......'nın BERAATİNE.

bu güne kadar şirket yetkilileri için uygulanan kanun maddesi artık sadece gerçek kişi tacirler için mi uygulama alanı bulacaktır?
Derğerli fikirlerinizi bekliyorum.
Old 10-03-2010, 14:51   #2
Süheyda Pelin Çelik

 
Varsayılan

TTKnun 16,17 ve 18.maddelerinde tacir tanımı yapılmaktadır. Bu tanımın içine de gerek gerçek gerekse hükmi şahıslar girmektedir. İİK 44.maddesi bu anlamda tacir sayılanların ticareti terk ettiklerinde yerine getirmeleri gereken usuli yöntemi belirtmektedir. Buna aykırı hareket edenler de İİK 337/a maddesine göre ticreti usulsüz olarak terk etmiş sayılırlar. Ticaret şirketleri her ne kadar farklı usulde tasfiye olsa da tasfiyeye girdiklerinde ticaret siciline keyfiyeti ihbar eder ve unvanlarına "tasfiye halinde .... şirketi" eklemeleri gerekir. Ve yine bir yıllık ilan sürelerinin sonunda tasfiye gerçekleşir. Demek istediğim düzenlemenin amacı gayrı faal gerçek veya hükmi şahısların iş yerlerini usulüne göre tasfiye etmelerini sağlamaktır. Ve gerçek kişi işe hükmi şahıs arasında az çok süreç benzerdir. Bu sayede de işletmenin alacaklıları alacaklarını kaydettirip talep edebilecektir. Kanunun amacı ve ruhu bu yöndedir. Sonuçta hükmi şahıslarda alacaklıların tasfiye isteme imkanı sınırlıdır. Yargıtay'ın bunun aksine bir kararı varsa yasayı başka türlü okumaya karar vermiş demektir. Bu da hukuk boşluğu yaratarak aslında gayrı faal olan ve iflas ertelemesi gibi tedbirlere başvuracak kadar da bu işi ciddiye almayan ancak alacaklılarına karşı bir hukuki ve cezai yaptırıma uğrmak istemeyen şirketleri ve yetkililerini sorumluluktan kurtarmaktadır.





Alıntı:
Yazan MTL
Öncelikle herkese iyi çalışmalar.
İİK 337/a maddesine göre ticareti terk edenlere verilen 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası Yargıtay 16. Hukuk dairesinin 28.12.2009 tarihli 2009/5504-9066 EK sayılı kararı gereğince artık uygulanmayacak bir duruma gelmiştir. Antalya'da açlılan ticareti terk davaları seri halde beraatle sonuçlanmakta.Enteresan bir durum oluştu bizim burada.Mahkemenin kararını aynen yazıyorum
"TTK nın 136. maddesinde sayılan kollektif,anonim,limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri yönünden İİK'nın 337/a maddesinde yaptırıma bağlanmış ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı, suç tarifinde anılan şirketler bulunamayacağı sadece gerçek tacirler hakkında uygulanabileceği belirlenmiş bulunmakla" ....... LTD ŞTİ. yetkilisi .......'nın BERAATİNE.

bu güne kadar şirket yetkilileri için uygulanan kanun maddesi artık sadece gerçek kişi tacirler için mi uygulama alanı bulacaktır?
Derğerli fikirlerinizi bekliyorum.
Old 13-03-2010, 14:06   #3
yeniosmanli

 
Varsayılan

arkadaşlar bu kararı ben netten bulamadım. karar elinde olan varsa paylaşabilir mi acaba? Ya da nereden bulabileceğimi söyler misiniz?
Old 13-03-2010, 14:46   #4
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan MTL
Öncelikle herkese iyi çalışmalar.
İİK 337/a maddesine göre ticareti terk edenlere verilen 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası Yargıtay 16. Hukuk dairesinin 28.12.2009 tarihli 2009/5504-9066 EK sayılı kararı gereğince artık uygulanmayacak bir duruma gelmiştir. Antalya'da açlılan ticareti terk davaları seri halde beraatle sonuçlanmakta.Enteresan bir durum oluştu bizim burada.Mahkemenin kararını aynen yazıyorum
"TTK nın 136. maddesinde sayılan kollektif,anonim,limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri yönünden İİK'nın 337/a maddesinde yaptırıma bağlanmış ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı, suç tarifinde anılan şirketler bulunamayacağı sadece gerçek tacirler hakkında uygulanabileceği belirlenmiş bulunmakla" ....... LTD ŞTİ. yetkilisi .......'nın BERAATİNE.

bu güne kadar şirket yetkilileri için uygulanan kanun maddesi artık sadece gerçek kişi tacirler için mi uygulama alanı bulacaktır?
Derğerli fikirlerinizi bekliyorum.

Bu kararın tam metnini ekleyebilir misiniz? Çünkü alıntı yapılan kısım hukuk kurallarına pek uygun değil. Acaba başka bir durum mu sözkonusudur?

Kararın tüm gerekçesini okumadan belirttiğiniz bölüm temelinde yorum yapmak sağlıklı olmayacaktır.
Old 15-03-2010, 13:23   #5
MTL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Bu kararın tam metnini ekleyebilir misiniz? Çünkü alıntı yapılan kısım hukuk kurallarına pek uygun değil. Acaba başka bir durum mu sözkonusudur?

Kararın tüm gerekçesini okumadan belirttiğiniz bölüm temelinde yorum yapmak sağlıklı olmayacaktır.

Mahkemenin vermiş olduğu karar aynen yazdığım şekilde.Yargıtay kararınıı akşam tarayıp eklemeye çalışacağım
Old 16-03-2010, 12:32   #7
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan MTL
Yargıtay'ın vermiş olduğu kararı tarayıp ekledim.


http://img24.imageshack.us/img24/4240/64246198.jpg
http://img709.imageshack.us/img709/8840/27581330.jpg
http://img12.imageshack.us/img12/3064/68160143.jpg

Sayın MTL,

Emek verip Yargıtay kararını siteye eklediğiniz için çok teşekkür ederim.

Yargıtayın bu kararına katılmak mümkün değildir. Bu kararda Yargıtay, ticaret şirketlerinin tasfiyeye tabi olduğunu ve bu bakımdan ticareti terk kavramının söz konusu olamayacağını gerekçe göstermiştir.

Oysa ticaret şirketi olmayan ve Borçlar Kanunu 520.maddeden itibaren tanzim edilen Adi Ortaklıklarda da tasfiye sözkonusu olup, (BK.540), şirketlerde tasfiyenin sözkonusu olması halinin tek başına ticareti terk suçunun işlenmesine engel olmayacağına en bariz örnektir.

Diğer yandan ticaret şirketleri bakımından resmi tasfiye ile ortaklık ilişkisi neticelendirilir ve alacaklıların mevcut varlık ile tatmini öngörülür ise de, bu husus usulüne uygun tasfiye işlemlerininin başlatılıp, tamamlanması ile mümkündür. Yoksa hiç bir şekilde resmi tasfiye işlemi de yapmadan ortadan kaybolan ve şirket merkezini fiilen kapatan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmediğini iddia etmek imkan dahilinde değildir.

Bu itibarla, şirketlerin normal koşullarda faaliyetine resmen son vermesi tasfiye ile olur ise de, bu husus resmi tasfiye işlemlerine başlanması halinde geçerli olup, hiç bir resmi tasfiye işlemine girişmeden, şirket merkezini kapatıp, faaliyetine son veren şirketler (yetkili temsilcileri) için, ticareti terk suçunun tatbikine engel bir durum olmadığı kanaatindeyim.

Esas itibariyle yukarıda da vurguladığım üzere, gerçek kişi olup, tüzel kişiliği olmaksızın faaliyet gösteren (ve esnaf faaliyeti sınırlarını aşan) tacirler bakımından da Adi Ortaklık hükümlerinin uygulandığı ve bu bağlamda adi ortaklıkların da tasfiyeye tabi olduğu (BK.540) kabul edildiğinde, bu argümanın gerçek kişi tacirler bakımından da uygulanmasına engel olmadığı gerçeği karşısında, geçersiz bir gerekçedir (diye düşünüyorum)
Old 16-03-2010, 14:49   #8
MTL

 
Varsayılan

Mehmet Bey,
Altını çizdiğiniz hususa sonuna kadar katılıyorum. Olması gereken de budur kanaatimce. Yazacağım Temyiz dilekçesinde belirttiğiniz hususlar benim için çok değerli tespitler olarak izniniz dahilinde yer bulacaktır. Bu konunun üzerine gitmeyi düşünüyorum. Seri halde reddedilen her karar için ısrarla temyiz yoluna başvuracağım taki içtihadi bir nitelik kazanana kadar.
Ayrıca asıl ben size teşekkür ediyorum emekleriniz için.
Old 16-03-2010, 15:24   #9
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan MTL
Mehmet Bey,
Altını çizdiğiniz hususa sonuna kadar katılıyorum. Olması gereken de budur kanaatimce. Yazacağım Temyiz dilekçesinde belirttiğiniz hususlar benim için çok değerli tespitler olarak izniniz dahilinde yer bulacaktır. Bu konunun üzerine gitmeyi düşünüyorum. Seri halde reddedilen her karar için ısrarla temyiz yoluna başvuracağım taki içtihadi bir nitelik kazanana kadar.
Ayrıca asıl ben size teşekkür ediyorum emekleriniz için.

Olumlu sonuç alacağınızdan kuşkum yok. Başarılar dilerim. Sonucu burada bizlerle paylaşırsanız sevinirim.
Old 30-03-2010, 13:28   #10
Av.Gök

 
Varsayılan

Arkadaşlar merhabalar.Bu konu hepimiz için gerçekten çok önemli,zira alacaklı vekili olarak elimizde kalmış olan birkaç silahın da elimizden zoraki bir yorumla ve zorla alınması çok düşündürücüdür.Hele ki Türkiye gibi borcunu borç bilmeyen insanlarla dolu bir ülkede bir de böyle borçluları koruyucu ve kollayıcı kararlar alınması tamamen artık elimizi kolumuzu bağlar duruma getirmiştir.Devam eden davalarda temyiz itirazlarımız sürecektir.Benim merak ettiğim; bu karar tüzel kişi tacirler için geçerlidir yani gerçek kişi tacirler için hapis cezası verilebilir anlamına gelmektedir.Ancak her gerçek kişi tacir sicile işletmesinin adını kaydettirmiyor ve esasen bu zorunlu da değil. Şimdi sicilde zaten adı olmayan birisinin bu durumu sicile bildirmediği için hapis cezası alması da mümkün olmamaktadır.diye düşünmekteyim.Bu şekilde olan elimde yaklaşık 5-6 dosya var.Arkadaşlar bu konudaki yorumlarınızı tarafıma iletirseniz belki bu ümitsizliğim kaybolacaktır.
Şİmdiden teşekkür ederim
Old 26-04-2010, 10:35   #11
av.fatasoyyılmaz

 
Varsayılan

merhaba 3 beraat kararı da trabzondan bildireyim size. gerekçedeki karar yargıtay 16 hd. 08/02/2010 t. 2009/9536e 2010/688 k sayılı kararı. karar çok yeni olduğu için sanırım programlarda bulamadım. banahakimin beyanı kasıt olmadığınden sebep beraatine karar verdiği yönünde oldu. kasıt nasıl olmalıysa artık. adam piyasayı yüksek miktarda dolandırıp kaçıyor. adres yok iflas talebi yok kendisi bile kayıp. ama sanık da ticareti terk gibi bir kasıt yok!!!!!muş. gülelim mi ağlayalım mı?
Old 03-06-2010, 11:27   #12
wellan

 
Varsayılan

Aynı husus bizimde bir dosyamızda meydana geldi.Kararın gerekçesi daha yazılmadı ama karar kısmında sanığın beraatine diye hükmedildi.Anlaşılmayan nokta ise sermaye şirketleri 6762 sayılı kanuna göre tacir değillerse o zaman bu yapılanmaları ne sıfatla adlandıracağız?
Old 03-06-2010, 19:21   #13
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Bence bu nevi gerekçelere gerek yok.İcra ceza suçları tamamen kaldırılmalıdır.Çek yasasına aykırılığa para ya da hapis cezası verilmemelidir.Ekonomik suça daha ergonomik yaptırımlar getirilmelidir. Hatta İİK'nda yer alan menkul,alacak,maaş ve gayrimenkul haciz yolları da kaldırılmaldır.Haciz, hicaz makamında şarkı dinletmek suretiyle psikolojik yaptırımla sınırlı olmalıdır.Benim vatandaşım borcunu öder.
Old 03-06-2010, 19:52   #14
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Konu aşağıdaki linkte de tartışılmış olup, 1 adet Yargıtay kararı da bulunmaktadır.

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=49456
Old 03-06-2010, 20:25   #15
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.fatasoyyılmaz
merhaba 3 beraat kararı da trabzondan bildireyim size. gerekçedeki karar yargıtay 16 hd. 08/02/2010 t. 2009/9536e 2010/688 k sayılı kararı. karar çok yeni olduğu için sanırım programlarda bulamadım. banahakimin beyanı kasıt olmadığınden sebep beraatine karar verdiği yönünde oldu. kasıt nasıl olmalıysa artık. adam piyasayı yüksek miktarda dolandırıp kaçıyor. adres yok iflas talebi yok kendisi bile kayıp. ama sanık da ticareti terk gibi bir kasıt yok!!!!!muş. gülelim mi ağlayalım mı?

Sayın meslektaşım belirttiğiniz karar Trabzon İcra Ceza Mahkemesi nin 25.12.2008 T., 2007/7004 E, 2008/5550 K sayılı kararının Onanmasına dair bir karar Trabzon da olmanız hasebiyle kararı incelemeniz kolay olabilir mi acaba; belki bizi de bilgilendirebilirsiniz

Saygılarımla...
Old 03-06-2010, 21:16   #16
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Bülent Sabri Akpunar
Bence bu nevi gerekçelere gerek yok.İcra ceza suçları tamamen kaldırılmalıdır.Çek yasasına aykırılığa para ya da hapis cezası verilmemelidir.Ekonomik suça daha ergonomik yaptırımlar getirilmelidir. Hatta İİK'nda yer alan menkul,alacak,maaş ve gayrimenkul haciz yolları da kaldırılmaldır.Haciz, hicaz makamında şarkı dinletmek suretiyle psikolojik yaptırımla sınırlı olmalıdır.Benim vatandaşım borcunu öder.

Çok isabetli bir öneri olarak değerlendiriyorum.
Old 03-06-2010, 22:13   #17
wellan

 
Varsayılan

Sayın Bülent Sabri Akpunar'ın dayandırdığı gerçekler;gerçekte de olsa yada olabilse diye geçiyor içimden ama bir anda Türkiye de yaşadığımızı hatırlıyorum .SAYGILARIMLA.
Old 17-02-2011, 12:12   #18
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Sayın MTL,

Emek verip Yargıtay kararını siteye eklediğiniz için çok teşekkür ederim.

Yargıtayın bu kararına katılmak mümkün değildir. Bu kararda Yargıtay, ticaret şirketlerinin tasfiyeye tabi olduğunu ve bu bakımdan ticareti terk kavramının söz konusu olamayacağını gerekçe göstermiştir.

Oysa ticaret şirketi olmayan ve Borçlar Kanunu 520.maddeden itibaren tanzim edilen Adi Ortaklıklarda da tasfiye sözkonusu olup, (BK.540), şirketlerde tasfiyenin sözkonusu olması halinin tek başına ticareti terk suçunun işlenmesine engel olmayacağına en bariz örnektir.

Diğer yandan ticaret şirketleri bakımından resmi tasfiye ile ortaklık ilişkisi neticelendirilir ve alacaklıların mevcut varlık ile tatmini öngörülür ise de, bu husus usulüne uygun tasfiye işlemlerininin başlatılıp, tamamlanması ile mümkündür. Yoksa hiç bir şekilde resmi tasfiye işlemi de yapmadan ortadan kaybolan ve şirket merkezini fiilen kapatan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmediğini iddia etmek imkan dahilinde değildir.

Bu itibarla, şirketlerin normal koşullarda faaliyetine resmen son vermesi tasfiye ile olur ise de, bu husus resmi tasfiye işlemlerine başlanması halinde geçerli olup, hiç bir resmi tasfiye işlemine girişmeden, şirket merkezini kapatıp, faaliyetine son veren şirketler (yetkili temsilcileri) için, ticareti terk suçunun tatbikine engel bir durum olmadığı kanaatindeyim.

Esas itibariyle yukarıda da vurguladığım üzere, gerçek kişi olup, tüzel kişiliği olmaksızın faaliyet gösteren (ve esnaf faaliyeti sınırlarını aşan) tacirler bakımından da Adi Ortaklık hükümlerinin uygulandığı ve bu bağlamda adi ortaklıkların da tasfiyeye tabi olduğu (BK.540) kabul edildiğinde, bu argümanın gerçek kişi tacirler bakımından da uygulanmasına engel olmadığı gerçeği karşısında, geçersiz bir gerekçedir (diye düşünüyorum)

Ve karar verildi:


Alıntı:
T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2010/16-75

K. 2010/129

T. 1.6.2010

• TİCARETİ TERK SUÇU ( Tacir Sayılan Limited Şirketlerin Temsil ve İdareye Yetkili Müdürlerinin Şirketin Ticareti Terk Etmeleri Halinde İcra İflas Yasası'nın 44. Maddesindeki Yükümlülükleri Yerine Getirmeyeceklerine İlişkin Bir İstisna Getirilmediği )

• LİMİTED ŞİRKETLERİN MÜDÜRLERİ ( Şirketin Ticareti Terk Etmeleri Halinde İcra İflas Yasası'nın 44. Maddesindeki Yükümlülükleri Yerine Getirmeyeceklerine İlişkin Bir İstisna Getirilmediği - Gerçek Kişi Tacirler Gibi Cezalandırılabileceği )

• TİCARİ ŞİRKETİ TEMSİL VE İDAREDEN SORUMLU MÜDÜR VE YETKİLİLERİ ( Ticareti Terk Suçunu İşleyemeyeceklerinin Kabulü Halinde Ticareti Terk Suçunu İşleyen Gerçek Kişi Tacirlerin Cezalandırılmaları Gerektiği )

• ADRESİN DEĞİŞTİRİLMESİ OLGUSU ( Tek Başına Ticaretin Terk Edildiği Anlamına Gelmeyeceği de Göz Önüne Alınarak Sanığın Müdürü Olduğu Şirketin Ticareti Terk Edip Etmediğinin Araştırılması Gerektiği )

6762/m.14,18,136

2004/m.44,337/a,345


ÖZET : Tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
DAVA : Müşteki vekilince, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlediği iddiasıyla açılan dava üzerine, sanığın suç tarihinde şirketin yetkilisi olmadığı gerekçesiyle beraatine ilişkin İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı hükmün, müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayı ile;
"... Müşteki vekili 27.06.2008 havale tarihli şikâyet dilekçesiyle; borçlu Mateksa Teknik Montaj San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında takip devam ederken ticareti terk ettiğini ancak İİK'nun 44. maddesi gereğince durumu Ticaret Siciline bildirmediğini, borçlu şirket yetkilisi sanığın İİK'nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1. fıkrasında, 'Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlemiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, 'Ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' şeklinde düzenlenmiştir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu'ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile geti¬rilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir. İzmir Ticaret Sicil Memurluğunun 14.11.2008 tarih ve 25812 sayılı cevabi yazılarından, adı geçen sanığın 09.08.2007-09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğu gözetilmeksizin, suç tarihi itibariyle yetkili olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmesi isabetsiz ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına..." karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 23.03.2010 gün ve 159338 sayı ile;
"... Takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklinde düzenlenmiş ve maddenin gerekçesinde, 'Bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime terettüp edeceği maddede gösterilmektedir' denmektedir.
6762 sayılı Ticaret Kanunu'nda tacir,
1- Hakiki şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 14-17. maddeleri )
2- Hükmi şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesi )
3- Donatma iştiraki ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 19. maddesi )olarak belirlenmiştir.
6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesinde 'Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar' şeklinde düzenlenmiş,
6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesi 'Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenlemeyle hükmi şahıs tacirleri belirlemiştir.
İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanun'un 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılması öngörülmüş, takip borçlusunun 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceği İİK'nun 345. maddesinde düzenlenmiştir.
538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesi 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir.
Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır' şeklinde düzenleme içermekte olup, düzenlenme amacına bakıldığında Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır. Aksini kabul halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmek -madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale gelir.
İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli cevabi yazılarından sanık Bilge Doğru'nun 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğunun anlaşılması ve İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 04.12.2008 tarihli yazılarından ticaret sicilinde kayıtlı adresinden ayrılan takip borçlusunun yeni adresinin bilinmediğinin bildirilmesi karşısında şirketin ticari faaliyetini başka bir adreste fiilen sürdürüp sürdürmediği zabıta marifetiyle usulüne uygun olarak araştırılmadan eksik soruşturma ve yazılı gerekçe ile sanık hakkında beraat kararı verilmiş olması sebebiyle bozma kararı verilmesi gerekir…" görüşüne dayalı olarak itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesi uyarınca hakkında dava açılan sanığın, suç tarihinde şirketi temsile yetkili olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme tarafından beraatına karar verilmiş, müşteki vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince, sanığın belirtilen tarihte şirketi temsile yetkili olduğu vurgulandıktan sonra; "Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir" açıklamasıyla sonuç itibarıyla doğru olan hükmün onanmasına karar verilmiş, Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ise; "Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Yasası, bu yasa kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, yasada düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Yasakoyucu 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası ile aynı tarihte 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasalarla, İİY'nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında değiştirmemiş ve korumuştur.
İcra İflas Yasası'nın 44. maddesinde, ticareti terk eden tacir açısından, muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. Yasanın "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;
"Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete'de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar ( Bu derece dahil ) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir" şeklinde olup, bu maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı Yasanın 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında;
"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Yasanın 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİY'nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Yasa maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİY'nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan sözedebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra 15 gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında suçun oluşabilmesi için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. Ancak, İİY'nın 337/a maddesinin 2. fıkrasındaki; "Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olması gerekmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası'nın 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar", denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri olarak sayılmıştır.
Ticareti terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide, "ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi olanaklıdır.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Yasası'nda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Anılan Yasanın 503. maddesinde; "İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilgili olarak "infisah" 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup "tasfiye" hususunda ise 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra ve İflas Yasası'nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın "Hükmi Şahısların Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" şeklinde düzenleme altına alınmış olup limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Daire kararında, Türk Ticaret Yasası'nın 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yoluyla sona erdirildiği, dolayısıyla da müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre uyuşmazlık, "limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Yasasının 44. ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı TTY'nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
İİY'nın 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli yazılarında sanık Bilge Doğru'nun, suç tarihini de içine alacak şekilde 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketini temsile yetkili olduğu ve yine şirketin ticaret siciline bildirdiği adrese çıkarılan tebligatın, bu adresten taşınılmış olması nedeniyle yapılamadığı anlaşılmaktadır. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından ticareti terk suçunun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri Mehmet Kürtül ve Ayşe Ayten Güllüoğlu; "Sanık Bilge Doğru'nun müdürlüğünü yaptığı Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. nin şikâyetçi şirkete olan borcu nedeniyle aleyhine başlanan icra takibi sırasında haciz için adresine gidildiğinde ticareti terk ettiğinin tespit edildiğini ve İİK'nun 44. maddesine göre durumu ticaret sicili memurluğuna bildirmediğini ileri sürerek sanığın cezalandırılması talep edilmiş, mahkemece adı geçen sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığından beraatına karar verilmiş, katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Dairemizce özetle, 'İcra İflas Kanununun 44. maddesiyle getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri için hukuken mümkün bulunmadığı gözetilmeksizin beraatine karar verilmesi gerekirken gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına' karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özetle, "2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinde yer alan 'ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur ilan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' şeklindeki düzenleme ile, tacir olarak kabul edilenler yönünden bir yükümlülük getirildiğini ve bu yükümlülüğe uymamanın müeyyidesinin de aynı Kanunun 337/a maddesinde '44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlendiğini, takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği ile ilgili olarak 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde, "bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" biçiminde bir düzenleme yer aldığını ve maddenin gerekçesinde de "bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime tereddüp edeceği maddede gösterilmektedir' diye açıklandığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde yer alan 'ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenleme ile hükmi şahıs tacirlerin belirlendiğini, İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanunun 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılmasının öngörüldüğünü, takip borçlusunun 6762 s.Ticaret Kanunun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceğinin İİK'nun 345. maddesinde düzenlendiğini; 538 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde de, 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde bulunan malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu'nun sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır." şeklindeki düşüncenin yer almış olması nedeniyle, amacına bakıldığında ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmiş olmasının şirketlerin, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmaması gerektiği, aksinin kabulü halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmenin madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale geleceği' ileri sürülmek suretiyle, Dairemizin onama kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dairemizin kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı birlikte değerlendirildiğinde, ticaret şirketlerinin 'tacir' oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı ortadadır. Uyuşmazlık, 136. maddede belirtilen ticaret şirketlerinin 'ticareti terk' suçunu hukuken işlemelerinin mümkün olup olmadığı, bir başka anlatımla İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde sayılan 'tacir'lerden sayılıp sayılamayacakları, bu kapsamda ticareti terk etmeleri nedeniyle mal beyanında bulunmalarının gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.
Ticaret Kanunu'nda ticaret şirketleri yönünden 'ticareti terk' değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörülmüştür. 'İnfisah', ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. Limited şirketin infisah sebepleri Türk Ticaret Kanununun 549. maddesinde gösterilmiş olup, 550. maddesinde de, 'Müdürler, iflastan gayrı bir sebeple vuku bulan infisahı tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline bildirirler' hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 552. maddesine göre de, tasfiyelerinde anonim şirketlerdeki hükümlerin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup, buna göre limited şirketin tasfiye işleri Türk Ticaret Kanunu'nun 444, 445, 446 ve 447. maddelerinde açıklanmıştır. Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah halindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin ( silinme ) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durumdan söz edilemeyecektir. Nitekim Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 18.03.1993 tarih, 142-3564 sayılı kararı ile "C... Tavukçuluk İşletmesi Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. nin unvan ve işletme kaydının sicilden silindiği ve kapanış bilânçolarının İzmir Sicil Ticaret Memurluğuna verilmiş olduğu, orada yapılan incelemede 'adı geçen şirketin aktifte hesabının bulunmadığı' kuruluşun 20.07.1992 gün ve 2677 sayılı yazılarından anlaşılması karşısında, sanıkların İİK'nun 44. maddesinde yazılı yükümlülüğü yerine getirdikleri kabul edilerek sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verilmesi" nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay İİD'nin 03.06.1969 tarih ve 6194-6115 sayılı kararında da, İİK'nun 337/a hükmünün, 'ticareti terk durumunun ticaret sicil memurluğuna bildirilmemesinin değil, İİY.'nın 44. maddesinde yazılı mal bildiriminde bulunmamanın müeyyidesi olduğunu' belirtmiştir. Bütün bu anlatılanlar ışığında somut olaya dönecek olursak, ticaret şirketinin tasfiyeyi müteakip terkin işlemi sırasında bir mal beyanında bulunmasına gerek olmayıp, tasfiye sonucuna ilişkin bilânço ile birlikte terkini için bir dilekçe ile ticaret sicil memurluğuna başvurması yeterli olacaktır. Bu nedenledir ki, İİK'nun 44. maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirler hakkında olduğunun kabulü zorunludur.
Olayı biraz daha basite indirgeyerek ve kategorize ederek anlatacak olursak ; örneğin, gerçek kişi ( A ) isimli bir tacir işletmesini ( B ) isimli bir kişiye devrettiğinde keyfiyeti İİK'nun 44. maddesine göre kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna 15 günlük süre içinde bildir¬meye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Bildirmez ve mal beyanında bulunmazsa ticareti terk suçunu işlediği kabul edilecek ve İİK'nun 337/a maddesiyle cezalandırılabilecektir. Diyelim ki ( C ) isimli bir limited şirketin %50 pay sahibi ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, şirketin ticareti terk ettiğini bildirerek terkin işlemini yaptırmak istemesi halinde, ticaret sicil memuru tasfiye bilânçosunu soracaktır, aksi halde terkin işlemini yapmayacaktır. Yani gerçek kişi gibi salt beyanına göre, mal beyanını alıp terkin işlemini yapamayacaktır. Tasfiye arandığına ve tasfiye sonunda da ticaret şirketi yönünden ortada bir mal varlığından söz edilemeyeceğine göre mal beyanında bulunulması gerekmeyip, sadece tasfiyeye ilişkin bilânçonun sunulması yeterli olacaktır. Konuyu biraz daha açacak olursak, ticaret şirketinin ortağı ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, ticaret siciline başvurarak ticareti terk ettiğini söyleyemez, ticaret şirketi ortağı ancak şirketteki payını ya ortaklardan birine ya da üçüncü bir şahsa devrederek şirketten ayrılması mümkündür. Bu da, ticaret şirketlerinde hukuken 'ticaretin terk' edilemeyeceğini, ancak ortaklık ilişkisinin sona erebileceğini göstermektedir.
Bir başka örnek verecek olursak; ticaret şirketi ticari faaliyetini durdurmuş, borçları sebebiyle iş yapamaz hale gelmiş, şirketin sadece tabelası ile bir masa ve iki koltuğu kalmış ya da ticaret sicil memurluğunda faal görünmesine karşın, kayıtlı olduğu adresinden bilinmeyen bir adrese taşınmıştır. İcra ceza suçlarına bakan İcra ve İflas Dairesi, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi, Yüksek 17. Hukuk Dairesi ve Dairemizin istikrar bulmuş uygulamalarında bu durumlar ticareti terk olarak kabul edilmemektedir. Bu fiil, olsa olsa şirketin borca batık olması, mevcudunun borçlarını karşılayamayacak durumda olması nedeniyle İcra ve İflas Kanununun 'Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası' başlıklı ve 'İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikayeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan, 345/a maddesinde yazılı suçu oluşturabilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazını ağırlıklı olarak İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin gerekçesine dayandırmaktadır. Gerekçedeki '...Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir...' cümlesi ile ticareti terk edenlerle mücadele yolu gösterilmiştir. Bu gerekçeye uygun olarak İcra ve İflas Kanunu'nda şirketler için yasal düzenlemeler zaten bulunmaktadır. Örneğin 'Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu' başlıklı 333/a maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanlar, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması halinde, alacaklının şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' şeklindeki düzenleme ile, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borçlarını ödemeyenlerin cezası yaptırıma bağlanmıştır. Yine 44. madde gerekçesinde belirtildiği üzere. Kötü niyetli borçlu ticaret şirketi yetkilisi/müdürü ellerindeki malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları söz konusu ise, bu kez de 'Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası' başlıklı, anılan Yasanın 5358 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 331. maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' biçimindeki düzenleme ile eylemi müeyyideye bağlanacaktır. Eş anlatımla, gerçek kişi tacir ticareti terk ettiğinde eyleminin karşılığı 337/a maddesinde düzenlenmişken, ticaret şirketleri yönünden eylemin özelliğine göre İİK'nun 331, 333/a veya 345/a maddelerinden biri uygulanabilecektir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 'Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği' başlıklı 345. maddesindeki, 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklindeki düzenleme nedeniyle ticaret şirketi yetkilisi/müdürü hakkındaki şikâyetlerde ( İİK'nun 331, 332, 333, 333/a, 334, 338, 339, 340, 345/a maddelerine aykırılık iddiası ile ) mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün gözardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de bozma konusu yapılmaktadır. Kısaca, İcra ve İflas Kanunu'nun 345. maddesindeki düzenleme münhasıran 337/a maddesine ilişkin olmayıp, Dairemizce yapılan incelemelerde daima göz önünde bulundurulmaktadır.
Diğer taraftan, özel hukuk anlamında mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmaması hali ayrık tutularak kamu güvenliği açısından ticareti terk eden ticaret şirketi yetkilisi/müdürünün eyleminin karşılıksız kalmaması gerektiği düşüncesine de katılmak mümkün değildir. Zira karşılıksız çek keşide etmek suçunda, öncelikle suça konu çekin 'özel hukuka göre' çek özelliğini taşıması gerekir. Örneğin, çekte tanzim yeri ve tarihinin bulunmaması çek vasfının olmaması sonucunu doğurur ve bunun doğal sonucu olarak da atılı suçun oluşmamasına neden olur. Bu örnekteki suçun unsurunu özel hukuk belirlediği gibi, ticaret şirketlerinde İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının da özel hukuk kurallarına göre saptanması gerekecektir" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer Kurul Üyeleri de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesinin 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı kararının BOZULMASINA, 4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.06.2010 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Old 09-02-2012, 19:29   #19
Av.Onur Tunga

 
Varsayılan

Ve... Final...


T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
ESAS NO :2011/934
KARAR NO :2011/6408

TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI

Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmeksuçundan sanık ... 'un İİK'nun 337/a maddesi uyarınca üç ay hapis cezasıyla cezalandırılmasınakarar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık vekilitarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istemlitebliğnamesiyle dosya Daireyegönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak GEREĞİGÖRÜŞÜLDÜ:

Temyiz edenin sıfatına göre tebliğnamedeki ikinolu bozma istemine konu hakkında temyiz isteminde bulunulmaması ve zamanaşımısüresi içerisinde bu suç ile ilgili olarak karar verilmesinin mümkün olmasınedeniyle bu suç hakkında hüküm kurulmaması bozma kararına konu edilmemiştir.

... Vergi Dairesi Müdürlüğünün 24/12/2009 tarih ve 46477 sayılıyazısı ile borçlu işyerinin 31.12.2006 tarihi itibariyle ticareti re'sen terkişleminin yapıldığının bildirilmesi ve müşteki vekilinin, İİK'nun 347.maddesinde düzenlenen üç ay ve her halde bir yıllık süreler geçtikten sonra02.11.2009 tarihinde şikayette bulunması nedeniyle müştekinin şikayet hakkınındüşürülmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde sanığın mahkumiyetinekarar verilmesi;

Kabule göre de;

İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 1.fıkrasında, “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlıbulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ilealacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmayamecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarınınyayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasipvasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.” Hükmü ileticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynıYasa’nın 337/a maddesinin birinci fıkrasında ise 44. maddedeki yükümlülüğeaykırı davranılması da, “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında, “44üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksikgösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini hacizveya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerindetasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydanbir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerinişlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.”şeklinde düzenleme ile yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzereticareti terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin bu durumuonbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğunabildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerinigösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesindekimükellefiyet münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicilmemurluğuna kayıtlı gerçek kişilerin ve ticaret şirketlerinin tacir olduklarıhususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ticaret şirketlerininticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla ticareti terk etmesidurumunda şirket yetkilisi/müdürünün İİK’nun 44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlıolduğu ticaret sicili memurluğuna bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğübulunup bulunmadığına yöneliktir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 136.maddesinde ticaret şirketlerinin nev’ilerinin; kolektif, komandit, anonim,limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıdasayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenlemeincelendiğinde, bunlar için ‘ticareti terk’ değil, bunun yerine infisah vetasfiyelerinin öngörüldüğü, diğer bir anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136.maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sonaerdirildiği kabul edilmektedir.

Anılan şirketlerin her biri için infisah vetasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. ‘İnfisah’, ortaklıklar hukukunda ikimanada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini vedar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir.TTK'nun 439. maddesinde infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükmebağlanmıştır. Tasfiye sürecinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir,alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu, esasmukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödediklerisermaye ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyeninsona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiyememurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerineterkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliğisona ermiş olur. Terkin işlemi için tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundanve zaten tasfiye sonucu ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı dakalmadığından tasfiye memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK’nun 44. maddesinegöre mal beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işlemindensonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bualacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamaksuretiyle tahsil edebilecektir.

Ticaret şirketlerinin vergi hukuku açısındanmükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göreyapılması gereken işlemlere göre getirilen tasfiye ve iflasın sona erdiğinintescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir anlatımla, ticaret şirketinin işibırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenletüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyikapattığından, dağıttığından (terk ettiğinden) söz edilemeyecektir. NitekimDanıştay 4. Dairesinin 2004/602 -2021 sayılı kararında da tüzel kişiliği sonaerdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği belirtilmiştir.

Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu’nun 44.maddesinin ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilantarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflasyolu ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat, gerçekkişi olan tacirlerdir. Yani, tüzel kişi tacirler (ticaret şirketleri) hakkında44 üncü maddenin 2. fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri,ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonunda şirketinticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği sonbulacağından, artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yoluile takip etmeye imkan yoktur. Esasen, ticaret şirketleri bakımından buna lüzumda yoktur. Zira, tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. (Prof.Dr. Baki KURU, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt XXVII, 1970,Sayı 1-2) Bu açıklama ile İİK’nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındakidüzenlemenin, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerliolduğunun, ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarakifade edildiği anlaşılmaktadır.

Her ne kadar İİK'nun 44. maddesiningerekçesinde, ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerleriniterkederek ve ellerindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarınızarara uğratmaları nedeniyle İİK'nun 337/a maddesindeki yaptırım düzenlendiğibelirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden ticareti terk değil ortaklıkilişkisinin sona erdirilebileceğinden, buradaki borçlu ifadesiyle gerçek kişitacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki, Kanun’un 345. maddesi uyarıncasorumlu tutulması gereken ticaret şirketlerinin müdür/yetkilileri tarafındanalacaklıları zarara uğratmaya yönelik eylemlerinin cezasız bırakılmadığı,nitekim Kanun’un 331, 333/a, 345/a maddelerinde gerekli yaptırımlardüzenlendiği gibi, unsurları bulunduğu takdirde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunundamüeyyideye bağlanan hileli iflas veya dolandırıcılık suçlarından dacezalandırılabilmeleri mümkün olduğundan, diğer bir deyişle ticaretşirketlerinin müdür/yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarınınyaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, İİK’nun337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetininticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, bununla birlikte İİK’nun 44.maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim veadreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasıdır. Bu durumda, TürkTicaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklıkilişkisinin sona erdirilmesi nedeniyle İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ilegetirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirlere yönelikolduğu, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaretşirketlerinin müdür veya yetkililerinin İcra ve İflas Kanunu’nun 337/amaddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemeleri yasal olarakmümkün olmadığı kabul edilmelidir. Hal böyle olunca sanığın beraati yerinemahkumiyetine karar verilmesi,

Yasaya aykırı olup, sair yönleri incelenmeyenhükmün bu nedenle BOZULMASINA, 24.10.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 03-03-2012, 13:00   #21
MTL

 
Varsayılan

İş içinden çıkılmaz bir hal aldı. Önce seri halde beraat verdiler, hatta infazdaki dosyaları sanki lehe kanun çıkmışçasına geri çekip ek kararlar ile beraate dönüştürdüler, sonra CGK kararı çıktı, hadi baştan yargılamalar yapıldı, düşürülmeyen tek tük dosyalara pul eklendi, yeniden yargılama yapıldı, sonra 16. HD'nin kararı gereği tekrar seri halde beraat verilmeye başlandı. İyice çocuk oyuncağına döndü durum.
Kanunu her defasında ben mi yanlış okuyorum bilemedim?
Mal beyanı, ticareti terk,karşılıksız çek, gündemde olan taahhüdü ihlalin ve ev eşyalarının haczinin kaldırılması derken, artık borçlulardan ödeme yapması için sadece rica edecek duruma gelicez.
Old 05-03-2012, 10:58   #22
Av.Onur Tunga

 
Varsayılan

Merhabalar,

Anlaşıldığı kadarıyla Ceza Genel Kurulu ile 16. Hukuk Dairesi birbirlerinden farklı düşünüyor. Daire, Genel Kurul kararını benimsemek yerine kendi kararında ısrar ediyor. Bu durumda yerel Mahkemelerin önünde iki seçenek var;

- Ya beraat kararı verecekler ve karar şikayetçi tarafça temyiz edilir ise Daire tarafından muhtemelen onanacak...

- Ya da mahkumiyet kararı verecekler ve karar sanık tarafından temyiz edildiğinde Daire tarafından bu sefer muhtemelen bozulacak...

Bozma üzerine mahkumiyet kararını veren Mahkemece direnme kararı verecek ki, konu tekrar Ceza Genel Kurulu önüne gelebilsin...

Siz hakim olsanız hangisini tercih ederdiniz?

Selamlar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ticareti terk gencerx07 Meslektaşların Soruları 28 25-11-2015 12:21
Ticareti Terk Suçunun Başlangıç Zamanı? avkt Meslektaşların Soruları 12 18-10-2012 09:18
Ticareti Terk avturker Meslektaşların Soruları 3 09-05-2011 18:05
Şirket yetkilileri yurt dışındayken, şirket adına muhtara tebligat geçerlimidir? serdarserdar Meslektaşların Soruları 1 04-04-2009 10:21
karşılıksız çek cezası kalkıyor mu? bayhan Meslektaşların Soruları 2 28-01-2009 19:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08515811 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.