Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ŞaŞirtan Karar/teblİgat Kanunu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-01-2013, 16:34   #1
Avukat006

 
Varsayılan ŞaŞirtan Karar/teblİgat Kanunu

Alacaklı müvekkilimiz adına tahliye talepli ödeme emri gönderdik,limited şirket sahibi kiracının,tebligat sırasında iş yerinde olmadığından dolayı,tebligat memuru; "yetkili kişinin iş için dışarıda olduğunu,birlikte çalışan işcisine teblig edildiğine" gösterir beyanla tebligatı müstahdemine yapmıştır. Kiracı yerel mahkeme de tebligat yapılan müstahdemin siogrtalı olarak çalışmadığını kendisinin işcisi olmadığını beyanla,ödeme emrinin usulsüz yapıldığını bu sebeple tahliye talebinin reddi gerektiğini iddia etmiş,mahkeme ise tebligat yapılan bölge kolluk kuvettine müzekkere yazarak işcinin şirket çalışanı olup olmadığının araştırmasını talep etmiştir.Emniyet cevabi yazısıyla kişinin o işyerinde sigortalı olmadığını fakat oranın sürekli çalışanı olduğunu tespit ettiğine dair,tutanağı mahkemeye ibraz etmiştir.Bu tespit karşısın da davacı vekili olarak işciye yapılan tebligatın işcinin sigortalı olmaması sebebiyle usulsüz olacağına ilişkin bir hükmün kurulamayacağını,fiilen çalışıyor olmasının ve tebligat memurunun bunu şerh etmesi sebebiyle tebligatın usulen doğru yapıldığını iddia ettik ve tebligat memurunun çalışan işciden sigorta kaydı ve bodro talep etmesinin mümkün olmayacağı ayrıca mahkemenin emniyete müzekkere yazmasında ki amacında tebligat yapılan işcinin orada çalışıyor olup olmadığının tespitine yönelik olduğunu beyan ettikse de;mahkeme Tebligat Kanunu ve buna ilişkin yönetmeliğin 21/2 gereğince tebligatın müstahdemden önce, işveren temsilcisine ya da işveren tarafından görevlendirilen evrak müdürü ya da tebligatı almaya yetkili kişiye yapılması gereklidir" gerekçesiyle kiracı şirket çalışanına yapılan tahliye talepli ödeme emrinin usulsüz yapıldığını,üsulsuz yapılan bu tebligat sebebiyle kiralananın tahliyesi davamızda reddeolmuştur. Bu sebeple hukuki sorum ve sorunum 1)Ortada usulsüz bir tebligatın olup olmadığı
2)Tebligat usulsüz ise tebligatı yapan kuruma karşı zararlarımızın tazmini sebebiyle dava açıp açamayacağımız konusunda ki bilgilerinize tecrübeleriniz ışığında ulaşmak isterim.Saygılarımla
Old 17-01-2013, 13:38   #2
av.gokcen

 
Varsayılan

Bu konuda bir Danıştay kararı;

T.C.

DANIŞTAY

9. DAİRE

E. 2009/859

K. 2010/5595

T. 2.11.2010

• SİGORTASIZ ÇALIŞANA TEBLİĞ YAPILABİLECEĞİ (Adı Geçenin Şirket Adına Yapılan Tebligatları Almaya Yetkili Olduğundan Tebliğatın Usulsüz Olduğu Yolundaki İddiaları Yerinde Görülmediği)

• TEBLİGAT (Şirket Çalışanlarının Tümü Açısından Sosyal Sigortalar Kurumu Bildirgelerine Göre Bir Tespit Yapmanın Yeterli Olmadığı - Uygulamanın Yasaya Aykırı Bir Şekilde de Cereyan Edebileceği/Adı Geçenin Şirket Adına Yapılan Tebligatları Almaya Yetkili Olduğu)

• ŞİRKET ÇALIŞANINA TEBLİĞ (Şirket Çalışanlarının Tümü Açısından Sosyal Sigortalar Kurumu Bildirgelerine Göre Bir Tespit Yapmanın Yeterli Olmadığı - Adı Geçenin Şirket Adına Yapılan Tebligatları Almaya Yetkili Olduğu)

2577/m.7

7201/m.12,13

Tebligat Tüzüğü/m.17
ÖZET : Sigortasız çalışana yapılan tebliğ usulüne uygundur. İhbarnamenin geçmişe yönelik olarak da düzenlenebilecek bir belge niteliğinde olması, davacı şirketin gösterdiği adreste bulunan ve davacı şirkete ait tebligatı alan kişinin sigorta kaydının olmamasının bu kişinin davacı ile ilgisinin olmadığını, o işyerinde çalışmadığını göstermeyip aksine işyerinde bulunması ve tebligatı almasının davacı ile ilgisi bulunduğunu ve işçisi olduğunu göstermesi, kaldı ki ülkemizdeki uygulamaya bakıldığında, şirket çalışanlarının tümü açısından Sosyal Sigortalar Kurumu Bildirgelerine göre bir tespit yapmanın yeterli olmadığı, uygulamanın yasaya aykırı bir şekilde de cereyan edebileceği görüldüğünden, adı geçenin şirket adına yapılan tebligatları almaya yetkili olduğu sonucuna varılarak davacının tebliğatın usulsüz olduğu yolundaki iddiaları yerinde görülmemiştir.
İstemin Özeti : Davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden 2005/Ocak, Nisan, Mayıs, Temmuz-Aralık dönemlerine ilişkin olarak re'sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinin 1. fıkrasında dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde vergi mahkemelerinde otuz gün olarak belirlendiği, dosyanın incelenmesinden, dava konusu cezalı tarhiyatı içeren ihbarnamelerin 7.10.2008 tarihinde davacı şirketin işyeri adresinde yetkili olduğunu beyan eden … isimli şirket çalışanına tebliğ edildiği, tarhiyata karşı davanın ise 25.11.2008 tarihinde açıldığının anlaşıldığı, bu durumda en geç 6.11.2008 tarihinde açılması gerekirken süresinden sonra açılan davanın esasının incelenme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanunun 15/1-b maddesi uyarınca süre aşımı nedeniyle reddeden Diyarbakır Vergi Mahkemesinin 31.12.2008 tarih ve E:2008/733, K:2008/855 sayılı kararının; tebligatın usulsüz olduğu, davanın esasının incelenmesi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Savcısı Mehmet Sağlam'ın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Tetkik Hakimi Funda Öztuğral Çubuk'un Düşüncesi : İleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:
KARAR : Uyuşmazlıkta, davacı şirket adına 2005/Ocak, Nisan, Mayıs, Temmuz-Aralık dönemlerine ilişkin olarak re'sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı süre aşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde, dava açma süresinin özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde vergi mahkemelerinde 30 gün olduğu ve vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda, tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin yapıldığı tarihten itibaren dava açma süresinin işleyeceği hükmüne yer verilmiş, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 12. maddesinin birinci fıkrasında, tüzel kişilere tebliğin, yetkili temsilcilerine, bunlar birden fazla ise, yalnız birine yapılacağı belirtilmiş, Tebligat Tüzüğünün 17. maddesinde de, şirketlerin yetkili temsilcisinin, tabi oldukları kanunlara ve statülere göre tayin edileceği açıklanmıştır. Tebligat Kanununun 13. maddesinde ise, tüzel kişiler namına kendilerine tebliğ yapılacak kimselerin herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğin orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket adına yapılan cezalı tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin yetkili olduğu belirtilen … isimli şahsa 7.10.2008'de tebliği üzerine bu ihbarnamelere karşı 25.11.2008 tarihinde açılan davanın vergi mahkemesince süre aşımı nedeniyle reddedildiği anlaşılmaktadır.
Davacı şirket temyiz dilekçesinde, tebligatı alan … isimli şahsın tebligatın yapıldığı tarihte şirket işçisi olmadığı, 1.9.2008 tarihinde işten çıkarıldığı, şirket müdürünün bir işlem nedeniyle vergi dairesine gitmesi sonucu ihbarnamelerden haberdar oldukları iddia edilerek temyiz dilekçesine ek olarak anılan şahıs tarafından imzalanan ibraname ile Sosyal Güvenlik Kurumu sigortalı işten ayrılış bildirgesinin dosyaya ibraz edildiği görülmekte ise de; ihbarnamenin geçmişe yönelik olarak da düzenlenebilecek bir belge niteliğinde olması, davacı şirketin gösterdiği adreste bulunan ve davacı şirkete ait tebligatı alan kişinin sigorta kaydının olmamasının bu kişinin davacı ile ilgisinin olmadığını, o işyerinde çalışmadığını göstermeyip aksine işyerinde bulunması ve tebligatı almasının davacı ile ilgisi bulunduğunu ve işçisi olduğunu göstermesi, kaldı ki ülkemizdeki uygulamaya bakıldığında, şirket çalışanlarının tümü açısından Sosyal Sigortalar Kurumu Bildirgelerine göre bir tespit yapmanın yeterli olmadığı, uygulamanın yasaya aykırı bir şekilde de cereyan edebileceği görüldüğünden, adı geçenin şirket adına yapılan tebligatları almaya yetkili olduğu sonucuna varılarak davacının tebliğatın usulsüz olduğu yolundaki iddiaları yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine ve Diyarbakır Vergi Mahkemesinin 31.12.2008 tarih ve E:2008/733, K:2008/855 sayılı kararının onanmasına, 35.50 TL ilam harcının temyiz isteminde bulunandan alınmasına, 02.11.2010 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket adına yapılan cezalı tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin 7.10.2008 tarihinde yetkili olduğu belirtilen … isimli şahsa tebliğedilmesi üzerine, 25.11.2008 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının temyiz dilekçesine ekli belgelerden, tebligatın yapıldığı tarihten önce işten çıkarıldığı görülen ve bu nedenle tebligatın yapıldığı tarihte yetkisiz olduğu anlaşılan şahsa ihbarnamelerin tebliğinin usulsüz olduğu sonucuna ulaşıldığından, temyiz isteminin kabulü ile uyuşmazlığın esasının incelenmek üzere temyize konu vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.
Old 17-01-2013, 15:35   #3
ozan_çağdaş

 
Varsayılan

anladığım kadarıyla avukat006 tebliğin usulsuz olmasının sebebi sigortasız işçiye yapılan tebligattan ziyade, yönetmeliğin 21/2 maddesinde belirtilen tebligat silsilesinin uyulmamasından kaynaklandığı için şaşkınlığını dile getirmiş. ki bende avukat006 ya katılıyorum, şaşırtan bir karar.Çünkü hakim tebligatı alan personelin şirkette çalışan olduğunun tespitini yaptırmış, sigortasız çalışan personele yapılan tebliğin usulsüz olmadığını kanısına varmış ama yinede yönetmelik 21/2 de belirtilen silsileye uyulmadığı için tebligatın usulsüz olduğuna karar vermiş.Düşünülmesi gereken soru kanaatimce hakim bu silsileye uyulmadığı için tebligatın usulsüzlüğüne karar verebilmesi için şirketteki tebligat almaya yetkili kişilerin silselisini araştırması gerekmez miydi?
belki şirkette müdürden sonra tebligata almaya yetkili kişi daimi çalışan, hakim neye göre silsileye uyulmadığını düşünmüş,
bu konuda siz ne düşünüyorsunuz gökçen hanım, emsal teşkil edebilecek bir karar var mı sizin kaynaklarınızda
Old 18-01-2013, 10:54   #4
av.gokcen

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

6. HUKUK DAİRESİ

E. 2012/5257

K. 2012/7460

T. 17.5.2012

• KİRALANANIN TAHLİYESİ DAVASI ( Kesinleşmiş İcra Takibine Dayalı Temerrüt Nedeniyle - Hukuki Dinlenilme Hakkının İhlal Edildiği/Tebliğatın Usulsüz Olduğu/Davetiyenin Yöntemine Uygun Olarak Tebliğ Edilerek Taraf Teşkili Sağlanması Gerektiği )

• USULSÜZ TEBLİĞAT ( Davalı Şirket Temsilcisinin Orada Bulunup Bulunmaıdığı Araştırılmadan Doğrudan Şirket Çalışanına Yapılan Tebliğatın Usulsüz Olduğu - Davalının Temyiz Dilekçesinde Duruşmadan Haberdar Olmadığına Dair İddiasında Haklı Olduğu

• ŞİRKET TEMSİLCİSİNİN ARAŞTIRILMASI ( Davalı Şirket Temsilcisinin Orada Bulunup Bulunmadığı Araştırılmadan Doğrudan Şirket Çalışanına Yapılan Tebliğatın Usulsüz Olduğu - Davalının Duruşmadan Haberdar Olmadığına Dair İddiasında Haklı Bulunduğu )

7201/m. 12,13

6100/m. 27


ÖZET : Dava, kesinleşmiş icra takibine dayalı temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. 6100 S.K. 27 M. hükmüne göre davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Mahkemece bu hakkın ilgililere tanınması gerekir. Ayrıca, duruşma tebligatı davalı şirket temsilcisinin orada bulunup bulunmadığı belirtilmeksizin doğrudan şirket çalışanına tebliğ edilmiştir. Bu haliyle tebliğ işlemi usulsüzdür. Davalı temsilcisi temyiz dilekçesinde duruşmadan haberdar olmadığını ileri sürmüştür. Mahkemece davetiyenin davalıya yöntemine uygun olarak tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında karar verilmesi gerekir.
DAVA : İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kesinleşmiş icra takibine dayalı temerrüt nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı vekili, ödenmeyen kira paraları nedeniyle davalı kiracı hakkında icra takibi başlattıklarını, davalının borca itiraz etmediği gibi yasal sürede kira borcunu da ödemediğini belirterek kiralananın tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Davalı duruşmaya gelmemiş mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27.maddesi hükmüne göre davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Mahkemece duruşma gününden haberdar edilmek suretiyle bu hakkın ilgililere tanınması gerekir.
Davalı tüzel kişiliğe haiz ticari şirket olup Tebligat Yasasının 12 ve 13, Tebligat Tüzüğünün 17 ve 18.maddeleri tüzel kişilere yapılacak tebligat usulünü düzenlemiştir. Anılan madde hükümlerine göre tebligatın tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılması, yetkili temsilcinin herhangi bir sebeple orada bulunmaması veya evrakı bizzat alamayacak bir halde olması durumunda tebliğin tüzel kişinin memur ve müstahdemlerinden birine yapılması gerekir. Tebligat yetkili temsilci yerine kanunda belirtilen sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin tebligat mazbatasına açıkça yazılması gerekir. Olayda, duruşma tebligatı davalı şirket temsilcisinin orada bulunup bulunmadığı belirtilmeksizin doğrudan şirket çalışanı Ayşe Sakız imzasına tebliğ edilmiştir. Bu haliyle tebliğ işlemi yasada belirtilen usule uygun değildir. Davalı temsilcisi temyiz dilekçesinde duruşmadan haberdar olmadığını ileri sürmüştür. Bu durumda mahkemece duruşma gün ve saatini bildiren davetiyenin davalıya yöntemine uygun olarak tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeksizin, savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Karar bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 17.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 19-01-2013, 00:47   #5
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

Müstahdem tebligatı almak üzere tebliğ memurunun karşısına çıkmış ve tebligatı almış ise, şirket yetkili temsilcinin orada bulunmadığı veya tebligatı alamayacak bir halde olduğunun kabulü gerekir. Aksi halde tebligat memurunun şirket ofisine girip araştırma yapmasını beklemek gerekir gibi bir sonuç doğar ki, bu hal suistimale açıktır, diye düşünmek gerekir.
Old 19-01-2013, 09:48   #6
ozan_çağdaş

 
Varsayılan

gökçen hanım sunmuş olduğunuz karar için şahsım adına teşekkür ederim,
uyuşmazlık konusu olaya bire bir uygulanacak karar sunmuşsunuz.Yalnız kararda dikkatimi çeken unsur kararın tebligat tüzüğüne dayanması, tebligat tüzüğünün 07/08/2012 tarihinde yürürlükten kaldırılmış olması durumunda, yapılan tebligatın tarihini önem arzetmektedir, eğer tüzük kaldırılmadan yapılan bir tebligat ise hakim istemeden içtihatlara uygun karar vermiş (hakim tüzüğe uygun karar vermek istese idi, yönetmeliğin değil, tüzüğün ilgili maddelerine dayanırdı).Benim anlamadığım hakim neden tebligat almaya yetkili kişi silsilesini araştırmaya gitmediği, ki silsileye uyulmadığı için tebligatın usulsuz olduğuna dayanabilsin.
Ayrıca tebligatta "yetkilinin iş için dışarda olduğu" belirtilmiş, posta görevlisi daha başka nasıl bir araştırma yapacakki posta silsilesini tespit edebilsin.Gittiği yerde beyanlara itimat etmekten başka yapabileceği birşey var mı?
dursun beye katılmamak mümkün değil,
mevzuat değerlindirildiğinde posta memuruna geniş yetkiler tanınmışda posta memuru yetkilerini kullanmıyormuş gibi gözüküyor,
Old 19-01-2013, 12:43   #7
Avukat006

 
Varsayılan

Yanitlariniz icin ayri ayri tesekkur ederim, Av.GOkce hanimin, arz ettigi kararda yargitay kararinda ki emsal olayin aksine bizim dosyamizda mustahdem trbligat zarfina "temsilcinin isyerinde bulunmamasi sebebiyle mustahdeme yapildigi serhi dusulmus" mahkemee hakiminin iddiasi isveren yoksa temsilcisi temsilci yoksa evrak almaya yetkili kisi sonra mustahdem diyor.sanki tebligat memuru degi tahkikat memuru, madem silsileyi uyulacakti neden emniyete muzekkere yazdi kisi orda calisiyormu davayi reddetmek icin binbir dereden su getirildii
Old 22-01-2013, 11:29   #8
av.gokcen

 
Varsayılan

Merhaba,

Şirketlere yapılacak tebligatlarda,

önce yetkili temsilci,

yetkili temsilci yoksa veya evrakı bizzat alamayacak durumda ise, temsilciden sonra gelen kişi veya varsa örneğin evraklardan sorumlu kişi,

o da yoksa memur veya müstahdem sırası aranmakta.

Sizin olayda temsilcinin işyerinde bulunmadığı tebligata işlenmiş ancak tebliğ silsilesinde sonraki bir evrak memuru vs. var mı o araştırılıp tebligata işlenmeden müstahdeme tebliğ edilmiş, yanlış anlamadı isem.

Aşağıda uzun bir karar var, ama tüm soruları cevaplayacağını düşünüyorum.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E.2011/21-882

K.2011/767

T. 14.12.2011

• HUKUKİ DİNLENİLME HAKKI ( Tarafların Duruşmaya Çağrılmadan Hüküm Verilmesinin Adil Yargılanma Hakkını İhlal Edeceği - Hizmet Süresinin Tespitine İlişkin Davada Dava Dilekçesi Karar ve Bozma İlamının Yöntemince Tebliğ Edileceği )

• HİZMET SÜRESİNİN TESPİTİ TALEBİ ( Davalı Anonim Şirket Hakkında Açıldığı Beyan Edilen İflas Talebine İlişkin Dava Dosyasının Celbi İle Ticaret Memurluğundan da Sorularak Şirketin Hükmi Şahsiyetinin Devam Edilip Edilmediğinin Tespit Edileceği )

• ANONİM ŞİRKETİN HÜKMİ ŞAHSİYETİNİN DEVAM EDİP ETMEDİĞİNİN ARAŞTIRILACAĞI ( Hizmet Süresinin Tespiti Talebi/Hükmi Şahsiyetinin Devam Edip Etmediğinin Tespiti - Taraf Teşkili Sağlacağı )

• TEBLİGAT MAZBATASI ( Hizmet Süresinin Tespiti Davasında Anonim Şirkete Usulüne Uygun Tebligat Yapılmadığı/Taraf Teşkili Sağlanmadan Hüküm Verilemeyeceği - Dava Dilekçesi Karar ve Bozma İlamının Yöntemince Tebliğ Edileceği )

506/m.60, Ek.5, Ek.39, Geç.81

6100/m.27

7201/m.12, 13, 17, 35

2709/m.36


Tebligat Tüzüğü m.17, 18
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6
ÖZET : Dava, itibari hizmet süresinin tespitine ilişkindir. Davalı anonim şirket hakkında açıldığı beyan edilen iflas talebine ilişkin dava dosyasının celbi ile ticaret sicil memurluğundan da sorulmak suretiyle davalı anonim şirketin hükmi şahsiyetinin devam edip edilmediğinin tespiti ile eğer tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması suretiyle bu kişilere dava dilekçesi, karar ve bozma ilamı yöntemince tebliğ edilmeli ve taraf teşkili sağlanmalıdır. Davalı şirketin savunma hakkı kısıtlanarak hüküm verilmiş olması hukuka aykırı olup, ön sorunun açıklanan nedenlerle kabulü ile direnme kararının bu değişik ve usule ilişkin nedenlerle bozulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "itibari hizmet süresinin tespiti" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; B... 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.11.2009 gün ve 2008/846 E., 2009/952 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili ile davalılardan SGK vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 21.03.2011 gün ve 2010/2224 E., 2011/2496 K. sayılı ilamı ile;
( ... 1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacının tüm, davalı Kurumun aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı, davalı işyerinde basım ve matbaacılık işinde 1.2.1992- 26.1.2007 tarihleri arasındaki çalışmalarının 506 sayılı Yasa'nın Ek 5/2 madde kapsamında olduğunun tespiti ile bu sürenin hizmet süresine eklenmesini, malullük yaşlılık ve ölüm sigorta primlerinin geçmişe dönük olarak 21.2.1992- 26.1.2007 tarihleri arasında % 22 oranı üzerinden hesaplanmak suretiyle ek % 2 oranlık farkın geçmişe yönelik olarak davalı işverenden gecikme zammı ile alınmasını, 506 sayılı Yasa'nın Ek 39 madde uyarınca sigortalılık süresine ilave edilen gün sayılarının 5 yıldan az olmamak üzere 506 sayılı Yasa'nın 60 ve Geçici 81. maddelerinde belirtilen yaş hadlerinden indirilerek bunların emeklilik işlemlerinde dikkate alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının davalı işveren şirkete ait 375639 sigorta nolu işyerinde geçen 5645 gün sigortalı hizmetin 506 sayılı Yasa'nın Ek 5 maddesi gereğince itibari hizmet süresinden yararlandırılmasına, bu sürenin emeklilik işlemleri sırasında S.G.K tarafından dikkate alınmasına, sigorta prim farkının davalı işverenden tahsili isteminin reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının davalı işyerinde 1.2.1992- 26.1.2007 tarihleri arasında toplam 5645 gün çalıştığı ve görevlendirme belgesinin bulunmadığı, mahkemece yapılan keşifte dinlenen tanıkların davacının kesim ve dilimle işinde çalıştığı kimyasal etkiye maruz kaldıkları, işyerinde gündüz 50-60, gece 15-20 kişinin çalıştığı, çalışma ortamının Gürültülü olduğunu beyan ettikleri anlaşılmıştır.
Basım ve gazetecilik işyerindeki çalışma koşulları nedeniyle itibari hizmet süresinden yararlanabilmenin yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın Ek 5/II. maddesidir. Anılan maddeye göre, sigortalıların itibari hizmetten yararlanması için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur. Bunlardan birinci koşul, sigortalının "basım ve gazetecilik" işyerinde çalışmış olmasıdır. Sözkonusu maddede, basım ve gazetecilik işyeri birlikte ifade edilmiş ise de; gazetecilik işi yapılmayan sadece basım işi yapılan işyerlerinde çalışan sigortalılar da, maddenin alt bentlerinde sayılan koşullardan herhangi birisi oluştuğu takdirde itibari hizmetten yararlanacakları açıktır. "Basım" işinin matbaa işyerinde mevkute çıkarmaya yönelik olduğu ise söz götürmez. İkinci koşul ise, yine aynı maddenin II. alt bendinin ( a-f )işaretli alt bentlerinde yazılı fiziksel dış etkenlerden birinin olayda ayrıca gerçekleşmiş bulunmasıdır.
Somut olayda, davalı işyerinde değişik firmaların mamullerinin ambalajlanması ile ilgili olarak dokuz renge kadar baskı, laminasyon, klişe, grafik ve film hazırlama işlerinin yapıldığı ve davacının "basım" işyeri özelliği bulunmayan bu işyerinde kesim elmanı olarak çalıştığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, yukarıda sözü geçen maddenin öngördüğü birinci koşulun davacı yönünden oluşmadığı, giderek davacı "basım" işinde çalışmadığından itibari hizmetten yararlanamayacağı açık-seçiktir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır... ),
Gerekçesiyle, davacının temyiz itirazları ( 1 )maddede gösterilen nedenlerle reddedilip, ( 2 )maddede gösterilen nedenlerle davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, itibari hizmet süresinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı şirkete ait işyerinde ambalaj, basım ve matbaacılık işi yapıldığını beyanla davacının davalıya ait işyerinde geçen çalışmalarının 506 sayılı Kanunun Ek 5/2. bendi kapsamında olduğunun, itibari hizmet süresinin sigortalılık sürelerine eklenmesi gerektiğinin tespitini ve eklenen sürelerin yaşlılık aylığına esas yaş hadlerinden indirilmesiyle fark primin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili, hizmetin Ek 5. madde kapsamında değerlendirilebilmesi için çalışmanın basım ve gazetecilik işyerinde olması ile birlikte maddenin II. Bendinin ( a )ila ( f )alt bentlerinde yazılı fiziksel etkenlerden birinin gerçekleşmiş olması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı işveren şirket yazılı veya sözlü beyanda bulunmamıştır.
Yerel Mahkemece, "işyerinin basım işyeri olduğu ve Ek 5. maddede düzenlenen nedenlerden birden fazlasının işyerinde mevcut olduğu" gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının itibari hizmet süresinden yararlandırılmasına, sigorta prim farkı tahsili ve itibari hizmet süresinin yaş hadlerinden indirilmesi taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili ile davalılardan SGK vekili tarafından temyizi üzerine karar, Özel Daire'ce yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece "mevkute dışında şeyler basılan ancak aynı olumsuz şartları taşıyan işyerlerinin basım işyeri olarak kabul edilmesi gerektiği" gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili ile davalılardan SGK vekili tarafından temyiz edilmektedir.
I-Davacı vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
Dosya kapsamına göre; Yerel Mahkemenin ilk kararı davacı vekili ile davalılardan SGK vekili tarafından temyiz edilmiş; ancak Özel Daire bozma ilamının ( 1. )bendinde davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar verilerek karar davalı SGK yararına bozulmuştur.
Yerel Mahkemenin direnmeye ilişkin kararını daha önce temyiz istemi reddedilerek hakkındaki hüküm kesinleşen davacı vekili de temyize getirmiştir.
Ne var ki, davacı vekilinin, ilk hükme yönelik temyiz itirazları Özel Dairece reddedilip, hakkındaki hüküm kesinleşmiş olmakla davacının, direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
II-Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşme sırasında işin esasına geçilmeden önce, davalı işveren şirkete yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, dolayısıyla taraf teşkilinin yöntemine uygun şekilde sağlanıp sağlanmadığı ve taraf teşkili sağlanmadan direnme kararı verilmesinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Hukuki Dinlenilme Hakkı" başlıklı 27. maddesi ( Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73. maddesi )uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir.
Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hakim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen Adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur.
Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir ( H. Pekcanıtez, O. Atalay, M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, 2011, s. 273 ).
Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan T.C. Anayasası'nın 36. maddesi ile 6100 sayılı HMK'nun 27. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan, dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Öte yandan, taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece re'sen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin, dava dilekçesi ile duruşma gününü, kararı, bozma ilamını ve direnme kararını taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, Hukuk Muhakemeleri Kanununun amir hükmü gereğidir.
Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Tüzüğünde açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir.
Bu bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde taraflar yargılamaya katılmasalar dahi mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidir. Duruşmaya gelmese dahi yoklukta davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, yasanın öngördüğü uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girişilmesi ve delillerin toplanarak bir sonuca ulaşılması zorunludur.
Tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olduğundan tebligat ile ilgili olarak 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Tüzük hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır.
Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir.
Tebligat Kanunu ile Tüzüğü'nde öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
Hal böyle olunca, yasa ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve Tüzüğün belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
Uyuşmazlığın çözümünde tüzel kişilere yapılacak tebligata ilişkin yasal düzenlemelerin de irdelenmesi gerekmektedir.
7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun:
"Hükmi Şahıslara Ve Ticarethanelere Tebligat" başlıklı 12. maddesinde:
"Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır.
Bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir."
"Hükmi Şahısların Memur Ve Müstahdemlerine Tebligat" başlıklı 13. maddesinde:
"Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mûtat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır."
Hükümleri yer almaktadır.
Yine, Tebligat Tüzüğü'nün:
"Hükmi Şahıslara Ve Ticarethanelere Tebligat" başlıklı 17. maddesinde;
"Hükmi şahıslara tebliğ salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise yalnız birine yapılır.
Vekaletlerin ve bunların teşkilatının, mülhak ve hususi bütçeli idarelerle belediyelerin, köylerin ve hususi kanunlarına müsteniden kurulmuş olan teşekküllerle, şirketlerin ve cemiyetlerin salahiyetli oldukları mümessilleri tabi kanunlara ve statülerine göre tayin edilir.
Hükmi ve hakiki şahsa ait bir ticarethanenin muamelelerinden doğan ihtilaflarda, ticarethanenin o muamelede salahiyetli ticari mümessiline yapılan tebliğ muteberdir."
"Hükmi Şahısların Memur Ve Müstahdemlerine Tebligat" başlıklı 18. maddesinde:
"Yukarıki Madde mucibince tebliğ yapılacak kimseler herhangi bir sebeple mütat iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamıyacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, hükmi şahsın o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
Şu kadar ki, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, hükmi şahsın yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tebligatın muhatabı olan hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle tavzif edilmiş bir şahıs olması lazımdır.
Bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tesbit edildiği takdirde tebligat, o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme yapılır."
Düzenlemelerine yer verilmiştir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup üçüncü şahıslar ile olan ilişkilerinde ortaklardan oluşan mümessil-organ veya dışarıdan tayin edilen sair mümessiller tarafından temsil olunurlar.
Hükmi şahsiyeti haiz olmaları dolayısıyla ticaret şirketlerinde tebligatın şirketlerin "salâhiyetli mümessillerine" yapılması icap eder. Salâhiyetli mümessiller ibaresiyle evvela şirketleri kanunen temsile yetkili organlar ve bu organlar adına hareket edenler kastedilmiştir.
Tebligat Kanunu'nun 13. maddesi ile Nizamname'nin buna tekabül eden 18. maddesi birlikte tatbik edildiğinde, kendisine tebligat yapılacak şahısların derecelendirildikleri görülmektedir. Bir kere, hükmi şahıslar namına kendilerine tebligat yapılabilecek salâhiyetli mümessiller mûtad iş saatlerinde işyerlerinde bulundukları ve o sırada evrakı bizzat alacak durumda oldukları takdirde memur ve müstahdemlere tebligat yapılamaz. Saniyen, memur veya müstahdemlere tebligat yapılabilecek hallerde de, önce kendisine tebligat yapılacak şahsın, şirketin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle muhatap hükmi şahsın mümessilinden sonra gelen veya evrak müdürü gibi esasen bu işlerle tavzif edilmiş bir kimse olması lazımdır. Böyle bir kimsenin bulunmaması halindedir ki ( bu durum tebliğ mazbatasına dercedilmek suretiyle )o yerdeki diğer bir memur veya müstahdeme tebligat yapılabilir. Daha önce kendisine tebligat yapılması gereken kimselerin bulunmadıklarını veya tebligatı bizzat alamayacak durumda olduklarının ispatı bakımından mazbatada yer alacak kayıt bilhassa önemlidir ( E. Moroğlu, Makalelerim I, İstanbul 2001, s. 4-5 ).
Görülmektedir ki, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 12. ve 13. maddeleri ile Tebligat Tüzüğü'nün 17. ve 18. maddelerinde tüzel kişilere tebligatın yapılma usulü açıklanmış; tebligatın, bunların tabi oldukları kanunlara ve statülerine göre belirlenecek yetkili temsilcilerine, eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine, yapılacağı öngörülmüştür. Eğer, tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gereğine de işaret edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nun 04.04.2007 gün ve 2007/12-200 E. 2007/187 K., 30.12.2009 gün ve 2009/12-563 E. 2009/600 K. ile 13.05.2009 gün ve 2009/12-184 E. 2009/187 K. sayılı ilamlarında da aynı husus vurgulanmıştır.
Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ve konuya ilişkin ilkeler gözetilerek, somut olay değerlendirildiğinde :
Davalı işveren sıfatıyla anonim şirket aleyhine dava açılmış; davacı vekili tarafından dava dilekçesinde bildirilen adrese çıkarılan ve dava dilekçesi ile duruşma gününü içeren tebligat; davalı anonim şirket adına "Gösterilen adreste muhatabın daimi birlikte çalışır Sekreter F... D...l" imzasına tebliğ edilmiştir.
Ne var ki, dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğine ilişkin bu tebligat parçasında başkaca herhangi bir açıklamaya yer verilmediği gibi, anonim şirketin yetkili temsilcisinin veya ondan sonraki yetkili kişinin adreste olup olmadığının araştırılıp araştırılmadığı ve nedenleri de şerh edilmemiştir.
Yerel Mahkemece, gerekçeli karar tebliği için, davalı anonim şirkete çıkarılan tebligatın "Muhatap adresten soruldu. Taşınmış" şerhi ile bila tebliğ iade edilmesi üzerine, davalı anonim şirkete dava dilekçesi usulen tebliğ edilmiş gibi işlem yapılarak, bundan sonraki tebligatlar, 7201 sayılı Kanunun 35. maddesi uyarınca, yine aynı adrese yapılmıştır.
Hemen burada, 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35.maddesinin uygulanması olanağının olup olmadığının tve buna yönelik olarak da davalı anonim şirkete dava dilekçesi ile duruşma gününün tebliğine ilişkin tebligat işleminin usulünce gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gerekir.
Yukarıda ayrıntısı açıklandığı üzere, davalı anonim şirkete dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğe çıkarılmış; tebliğ memuru bu tebligatı şirketin yetkili temsilcisine; onun herhangi bir nedenle tebliği alacak durumda olmaması halinde de usulüne uygun şekilde yetkili kılınan kişiye; şayet bunlar yoksa veya tebligatı alamayacak durumda iseler bu durumu tebliğ evrakına şerh ederek o yerde hazır bulunan tebliğe yetkili memur ve müstahdemlerinden birine o da yoksa herhangi bir memur veya müstahdeme yapması; tebligat evrakında da sırasıyla tebliğe yetkili kişilerin durumunu ve onlara tebliğ edilememe nedenini şerh etmesi gerekirken, hiçbir açıklamaya yer vermeden doğrudan sekretere tebliğ etmiştir.
Tebligat bu haliyle, açıklanan yasal düzenlemelere ve yargı kararlarına aykırı olup, usulsüzdür.
Dava dilekçesi ve duruşma günü tebliği usulsüz olmakla ve böylece davalı şirkete usulünce yapılmış bir tebligat bulunmamakla, savunma hakkının kısıtlar biçimde devamı tebliğlerin 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 35.maddesine göre yapılması mümkün değildir.
Hal böyle olunca davalı/işveren anonim şirkete usulünce tebligat yapılmadığı ve yöntemince taraf teşkili sağlanmadığı açıktır.
Öte yandan dosya içerisindeki beyan ve belgelerden davalı anonim şirketin iflası talebi ile dava açıldığı da anlaşılmaktadır.
Şu durumda, mahkemece davalı şirkete usulünce tebligat yapılmadan, dolayısıyla taraf teşkili sağlanmadan savunma hakkı kısıtlanarak direnme kararı verilmesi doğru değildir.
Mahkemece yapılacak iş; davalı anonim şirket hakkında açıldığı beyan edilen iflas talebine ilişkin dava dosyasının celbi ile ticaret sicil memurluğundan da sorulmak suretiyle davalı anonim şirketin hükmi şahsiyetinin devam edip edilmediğinin tespiti ile şirketin içinde bulunduğu yasal durum itibariyle tabi oldukları kanunlara ve statülerine göre belirlenecek yetkili temsilcilerine, eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine, eğer tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması suretiyle bu kişilere dava dilekçesi, karar ve bozma ilamının yöntemince tebliğ edilmesi ve taraf teşkilinin sağlanması olmalıdır.
Açıklanan hususlar gözetilmeden, davalı şirketin savunma hakkı kısıtlanarak hüküm verilmiş olması usul ve yasaya uygun olmayıp, ön sorunun açıklanan nedenlerle kabulü ile direnme kararının bu değişik ve usule ilişkin nedenlerle bozulması gerekir.
SONUÇ : Yukarıda;
1- ( I )numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, 2- ( II )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı SGK vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.12.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Teblİgat Kanunu 39. Madde UsulsÜz Teblİgat İddİasi avhayricelik Meslektaşların Soruları 2 23-05-2012 15:32
Teblİgat Kanunu 35.maddesİnİn Uygulanma Alani Hakkinda avturgayk Meslektaşların Soruları 1 16-02-2011 00:16
Teblİgat Kanunu Arif Aydın Meslektaşların Soruları 6 12-02-2011 11:00
Teblİgat Kanunu 35.madde-gerÇek KİŞİ avukat1980 Meslektaşların Soruları 2 10-11-2008 18:17
tüketici kanunu ve tüketicinin aleyhine yorumlanması ile ilgili üzücü bir karar. av.seckinaksoy Meslektaşların Soruları 3 11-06-2007 17:10


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07624292 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.