Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kamulaştırmasız El Atma Tarihinin İspatı

Yanıt
Old 18-09-2015, 15:07   #1
pallanco

 
Varsayılan Kamulaştırmasız El Atma Tarihinin İspatı

Biliyorsunuz artık son değişiklikler ve Anaysa Mahkemesi iptal kararından sonra şöyle bir ayrım belirdi:

- 1956-1983 arası el atmalarda uzlaşma başvurusu yapmak dava şartıdır ve de maktu harç, maktu vekalet ücreti söz konusu olur.

- 1983'den sonraki el atmalarda ise uzlaşma başvurusu şartı aranmadığı gibi harç ve ücret de nisbi hesaplanır.

Peki can alıcı soru şu: El Atma Tarihi nasıl tespit edilir, ispat yükü kimdedir ve ispat usulü nedir ?

Cevap verenlere şimdiden teşekkürler...
Old 19-09-2015, 23:45   #2
av-alp

 
Varsayılan

Belediye başkanlığı ve el atan kuruma soruyor mahkeme , bildiğim kadarı ile farklı tarih iddia eden ispatı üzerine loş olur ( yanılıyor da olabilirim ) bizim dosyamızda hem belediye hem kurum tedaş 985 olarak belirtmişti
Old 20-09-2015, 09:11   #3
olgu

 
Varsayılan

El atan kuruma avukatlık kanunu 2. Maddeye dayanarak dilekçe ile bilgi talep edilerek. Kimi durumlarda tapu kütüğünde kamulaştırma şerhi olmasa dahi kamulaştırma işlemi tamamlanmış olabiliyor. Bir dosyamda yaşadım. Kadastro 1986 yılında geçmiş, malikler yüksek gelirim hattı 1980 den beri var dedi. Teiaş a başvurdum, 3 gün içinde kamulaştırmaya dair 1983 tarihli mahkeme kararı ve paranın yattığı hesap bilgisi geldi ancak 20 yıldan fazla olduğu için para hazineye aktarılmıştı...
Old 22-09-2015, 09:38   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Kamulaştırmasız el atmada, el atma tarihinin tespiti soru sahibinin belirttiği gibi olayda uygulanacak usul ve yasa hükümlerinin belirlenmesinde önemli olduğu gibi, 1983 den önceki el atmalarda uygulanacak el atma günündeki özelliklerine göre bedel tayini " ve el atma günü ile dava günü arasındaki süreçte ecrimisiltalep edilmesi durumlarında da önem gösterir.

El atma tarihinin tespiti kamu düzeni ile ilgili olmakla mahkemece resen araştırılır.Öncelikle el atan idareden bu husus sorulur. Ayrıca her iki tarafta el koymanın varlığı ve tarihi konusunda delil gösterebilir. Ortada resmi yada yazılı kayıt ve belge yoksa tanık beyanına da itibar edilebilir.
Old 22-09-2015, 19:43   #5
imsel

 
Varsayılan

el atan idareden doğru bilgi ya da doğruya yakın bilgi gelmesi için bence dava açmadan önce el atmanın tarihini istemek gerekir diye düşünüyorum.mahkeme isterse ne olur bilemiyorum.
Old 22-09-2015, 19:49   #6
uğur deniz

 
Varsayılan

İlgili kurumdan fiili el atma tarihi soruluyor. Kamulaştırma tarihi ve fiili el atma tarihi farklı olabiliyor.
Old 28-02-2017, 22:36   #7
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
8.Hukuk Dairesi
Esas: 2015 / 9172
Karar: 2016 / 14491
Karar Tarihi: 25.10.2016

ÖZET: Mahkemece, faiz türü ile birlikte faiz miktarına da itiraz edildiği göz önünde bulundurularak faiz miktarı yönünden Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi incelemesi yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile sonuca gidilmesi doğru olmadığından kararının bozulması yoluna gidilmiştir.
(2709 S. K. m. 2, 11, 35, 138) (2942 S. K. Geç. m. 6) (ANY. MAH. 13.11.2014 T. 2013/95 E. 2014/176 K.)

Dava ve Karar: Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Borçlu vekili, müvekkili belediye aleyhine başlatılan takibe konu kararın kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasına ilişkin olduğunu, bedelle ilgili kısımların kesinleşmeden infazının mümkün olmadığını, kararın kesinleşmediğini, İcra Müdürlüğü'nce hesap yapılırken nispi harç ve nispi avukatlık ücreti hesaplandığını, yine faiz miktarının da yasal faiz oranının üzerinde olduğunu, hatalı hesaplama yapılarak düzenlenmiş olan muhtıranın iptalini talep etmiş, Mahkemece şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasa’nın 21. maddesi ile değişik 2942 sayılı Yasa’nın Geçici 6. maddesinin 7. fıkrasında; ''Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.'' Yine 13. fıkrasında da; ''04.11.1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce malikleri lehine hükmedilen tazminatlar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci fıkra hükümleri uygulanır.'' düzenlemeleri mevcuttur.

Ancak 6487 sayılı Yasa'yla değişen, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun Geçici 6. maddesinin 13. fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin 13/11/2014 tarihli, 2013/95 Esas 2014/176 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. İptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra, yürürlüğe girmesine karar verilmiş ise de; Anayasa'nın 11. maddesinde, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi düzenlenmiş, 138. maddesi ise hakimlere her şeyden önce Anayasa'ya uygun olarak hüküm verme yetkisi tanımıştır. Anayasa'nın 11. ve 138. maddeleri, hakime Anayasa'ya aykırılığı saptanmış, yasa hükmünü iptal kararı yürürlüğe girmemiş olsa bile uygulamama yetkisini hatta yükümlülüğünü vermektedir. Zira iptal edilen hükmün uygulanması, hak arama hürriyetinin içini boşaltma anlamına gelecek ve hukuk devleti ilkesi ihlal edilmiş olacaktır. Nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay'ın iptal kararının yürürlüğe girmemiş olması halinde dahi Anayasa'ya aykırılığı saptanmış Yasa hükümlerinin uygulanamayacağına işaret eden kararları vardır. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararını duyurması, iptal edilen Yasa'nın uygulanmasını durdurucu bir tedbir niteliğine bürünmektedir. Karar gerekçelerinin yazımı ve yayımlanmasının uzun süre alması karşısında hiç olmazsa iptal kararının duyurulması, Anayasa'ya aykırı Yasa hükmünün uygulanmasını engelleyecektir. (Turan Yıldırım Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İd. Huk. Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi-Amme İdaresi Dergisi, cilt:26) İptal hükmünün Resmi Gazete'de yayımlanmasından 6 ay sonra yürürlüğe girecek olması Kanun Koyucuya Anayasa'ya uygun yeni Yasa maddesi hazırlanması için verilmiş süre olup, bu süre iptal hükmünün uygulanmasını engellemeyecektir.

13.03.2015 gün ve 29294 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Anayasa Mahkemesi'nin 13.11.2014 gün ve 2013/95-2014/176 sayılı kararı ile; 6487 sayılı Yasa'nın 21. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun başlığı ile birlikte değiştirilen Geçici 6. maddesinin on üçüncü fıkrası "09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihlerini kapsayan dönemde oluşan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla getirilen ve malikler aleyhine bir takım hükümler içeren bu istisnai düzenlemenin 04.11.1983 tarihinden sonraki dönem için de uygulanmasının hukuk güvenliğini zedeleyeceği" gerekçesiyle Anayasa'nın 2 ve 35. maddelerine aykırı bulunarak iptal edildiği de gözetildiğinde, harç ve vekalet ücretinin 04.11.1983 tarihinden önceki fiilen el atmalarda maktu olarak uygulanması gerektiği düşünülmelidir.

Bu durumda dava konusu taşınmaza hangi tarihte el atıldığı kesin olarak belirlenerek, şayet 04.11.1983 tarihinden önce el atıldığının tespiti halinde harç ve vekalet ücretinin maktu hesaplanacağı, el atmanın 04.11.1983 tarihinden sonra olduğunun belirlenmesi halinde ise harç ve vekalet ücretinin nispi hesaplanacağının kabulü gerektiği düşünülmelidir.

Somut olayda; 28.12.2011 karar tarihli takip konusu ilamda; İdarenin kamulaştırmasız elatma eyleminin ne zaman olduğu belirsiz olup, ... Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü'nün ... sayılı cevabi yazısında; dava konusu taşınmazın yer aldığı bölgenin 21-K-IV İmar Planında jeolojik sakıncalı alan içerisinde kaldığı, söz konusu jeolojik sakınca kararının 29.12.1981 tarih ve 1051 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen Afete Maruz Sahalar gereği İmar Planında gösterildiği ve parsele herhangi bir imar izni verilmediği belirtilmiştir. Kamulaştırmasız el atma tarihinin ne zaman olduğu konusunda dosyada açıklık bulunmamaktadır. Bu konuda taraf beyanları alınarak gerekli araştırma yapılmak sureti ile kamulaştırmasız el atma tarihi belirlenmesi ve buna göre karar verilmesi gerekir.

Ayrıca şikayete konu asıl alacak miktarı ve buna bağlı olarak hesaplanan faiz miktarı hakkında herhangi bir hesaplama yapılmadan hüküm tesis edildiği görülmektedir.

Mahkemece, faiz türü ile birlikte faiz miktarına da itiraz edildiği göz önünde bulundurularak faiz miktarı yönünden Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi incelemesi yapılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile sonuca gidilmesi doğru olmadığından kararının bozulması yoluna gidilmiştir.

Sonuç: Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK'nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 27,70 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 25.10.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 28-02-2017, 22:37   #8
av__emrah

 
Varsayılan

T.C YARGITAY
5.Hukuk Dairesi
Esas: 2015 / 8083
Karar: 2015 / 20215
Karar Tarihi: 11.11.2015

ÖZET: Belirlenen toplam bedelin taşınmazın yüzölçümüne bölünmesi suretiyle hesaplanması ve irtifak değer düşüm oranın bu m2 değeri üzerinden hatalı yöntemle hesaplanması isabetsizdir.(2942 S. K. m. 10)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılarak üzerine pilon dikilip enerji nakil hattı geçirilen taşınmazın, pilon yeri bedeli ile irtifak hakkı karşılığının tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davalı idare vekilince verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, kamulaştırmasız el atılarak üzerine pilon dikilip enerji nakil hattı geçirilen taşınmazın, pilon yeri bedeli ile irtifak hakkı karşılığının tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Alınan rapor, hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki;

1) Dava konusu taşınmazdan geçen hatların eski köy hatları olduğu davalı idarece belirtildiği, taşınmaz üzerindeki yapılardan bir kısmının ise 4-5 yıllık ve daha yeni yapılar olduğu bilirkişi tarafından tespit edildiğinden, taşınmaza el atma tarihi hususu araştırılıp, gerekirse bu konuda taraflardan delilleri sorulup el atma tarihinin açık ve net bir şekilde tespiti ile dava konusu irtifak hatlarının geçtiği tarihte yapıların mevcut olup olmamasına göre irtifak bedelinin hesaplanması gerektiği düşünülmeden eksik araştırma ve inceleme sonucunda karar verilmesi,

2) Davaya konu teşkil eden taşınmaz malın kısmen arazi kısmen fıstık ve zeytin bahçesi olarak hesaplanan zemin bedeli ile el atma tarihinde taşınmazda mevcut yapıların bedeli toplanıp bu bedele irtifak değer düşüm oranı uygulanmak suretiyle irtifak bedelinin belirlenmesi gerekirken, taşınmazın m2 değerinin, kısmen arazi, kısmen kapama fıstık ve zeytin bahçesi olarak biçilen değerine yapı bedelinin de eklenip, belirlenen toplam bedelin taşınmazın yüzölçümüne bölünmesi suretiyle hesaplanması ve irtifak değer düşüm oranın bu m2 değeri üzerinden hatalı yöntemle hesaplanması,

3) Dava konusu taşınmazda davacılardan N... ve M.. K..' ın 33/512'şer payı olduğu dikkate alınmadan, pay hesabının tapu kaydı yerine, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Tarım bilgi sisteminden alınan kayda göre hesaplanması suretiyle adı geçen davacılar yönünden fazla bedele hükmedilmesi,

Doğru görülmemiştir.

Sonuç: Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, 11.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
Old 28-02-2017, 23:35   #9
antipersonel

 
Varsayılan

El atma tarihinin tespitinde davalı idarenin el attığı tarihi bildirme yükümlülüğü vardır. Idareler yapmış oldukları hizmetleri kararlar alarak yerine getirmektedirler. Örneğin tasinmazdan yol geçirmiş ise bu yolu yaptığı tarii gun/ay/yıl şeklinde Mahkemeye bildirmek zorundadır. Bildirimden sonra aleyhe bir husus var ise davacı delilleri ile itiraz eder ve yeni deliller sunabilir. Birden fazla idarenin el atması durumu soz konusu ise ayrı ayrı el atma tarihleri belirlenmelidir ve ecri mısıl talepleri de varsa yine el atma tarihlerine göre zamanaşımı defi var ise 5 yil yoksa talebe bağlı kalinarak el atma tarihi itibariyle
Bedele hükmedilir.
Somut olaylara ilişkin soru sorulursa daha net cevaplar verilebilir.
Old 21-01-2018, 16:24   #10
Tortuga

 
Varsayılan

Merhaba değerli meslektaşlarım, soracağım soru el atma tarihi ile ilgili olduğu için bu başlık altında sormayı uygun buldum.
Açacağım bir kamulaştırmasız fiili el atma nedeniyle bedel tespiti ve ecrimisil davasında dava dilekçesinde belirteceğim dava değeri açısından sormak istediğim bir kaç husus var. Öncelikle belediye ile zorunlu olan uzlaşma yolunu denedik fakat uzlaşamadık. 2942 sayılı kanun Geçici 6. Maddesi kapsamında bedel tespiti davası açacağım. Fiili el atmanın 1983 yılından önce gerçekleştiğini düşünüyorum. Şöyle ki; henüz ilgili belediye ile uzlaşma başvurusunda bulunmadan önce,belediye fen işleri müdürlüğüne Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında başvurarak, ilgili taşınmazdan geçen yolun (şimdiki adı ... Caddesi, önceki adı ... Sokağı), ilk kez gün/ay/yıl olarak hangi tarihte geçtiğini sordum.
‘…söz konusu taşınmazdan geçen yola 15.06.1982 tarih 1982/195 esas ve 78 sayılı Büyükşehir Belediye Meclisi Kararı ile ... Sokak olarak isim verilmiştir. Söz konusu sokak ismi 08.11.2001 tarih 2001/99 esas ve 221 sayılı Büyükşehir Belediyesi Meclis kararı ile
... Cadde olarak değiştirilmiştir.’ şeklinde cevap verildi.

Bu cevaba göre, kamulaştırmasız fiili el atmanın kanunda belirtilen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında gerçekleşmiş olduğunu anlıyorum. Dolayısıyla maktu harca tabi olduğunu düşünüyorum.

1- fen işleri müdürlüğünden gelen bu cevap el atma tarihini ispat açısından yeterli midir?

2-dava dilekçemde,
harca esas değer olarak, "kamulaştırmasız el atma nedeniyle maktu harca tabidir, ecrimisil yönünden fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL" şeklinde yazsam uygun olur mu?

Cevap vereceklere şimdiden teşekkürlerimi sunarım.
Old 22-01-2018, 08:43   #11
pallanco

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Orissa
Merhaba değerli meslektaşlarım, soracağım soru el atma tarihi ile ilgili olduğu için bu başlık altında sormayı uygun buldum.
Açacağım bir kamulaştırmasız fiili el atma nedeniyle bedel tespiti ve ecrimisil davasında dava dilekçesinde belirteceğim dava değeri açısından sormak istediğim bir kaç husus var. Öncelikle belediye ile zorunlu olan uzlaşma yolunu denedik fakat uzlaşamadık. 2942 sayılı kanun Geçici 6. Maddesi kapsamında bedel tespiti davası açacağım. Fiili el atmanın 1983 yılından önce gerçekleştiğini düşünüyorum. Şöyle ki; henüz ilgili belediye ile uzlaşma başvurusunda bulunmadan önce,belediye fen işleri müdürlüğüne Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında başvurarak, ilgili taşınmazdan geçen yolun (şimdiki adı ... Caddesi, önceki adı ... Sokağı), ilk kez gün/ay/yıl olarak hangi tarihte geçtiğini sordum.
‘…söz konusu taşınmazdan geçen yola 15.06.1982 tarih 1982/195 esas ve 78 sayılı Büyükşehir Belediye Meclisi Kararı ile ... Sokak olarak isim verilmiştir. Söz konusu sokak ismi 08.11.2001 tarih 2001/99 esas ve 221 sayılı Büyükşehir Belediyesi Meclis kararı ile
... Cadde olarak değiştirilmiştir.’ şeklinde cevap verildi.

Bu cevaba göre, kamulaştırmasız fiili el atmanın kanunda belirtilen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında gerçekleşmiş olduğunu anlıyorum. Dolayısıyla maktu harca tabi olduğunu düşünüyorum.

1- fen işleri müdürlüğünden gelen bu cevap el atma tarihini ispat açısından yeterli midir?

2-dava dilekçemde,
harca esas değer olarak, "kamulaştırmasız el atma nedeniyle maktu harca tabidir, ecrimisil yönünden fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL" şeklinde yazsam uygun olur mu?

Cevap vereceklere şimdiden teşekkürlerimi sunarım.

1- El atma tarihi, sizin açınızdan, tanık da dahil her türlü delille ispatlanabilir. Siz farklı düşüncedeyseniz karşı delillerinizi yargılama sırasında sunabilirsiniz. Eğer idare 1983 öncesi olduğunu iddia ediyorsa bu iddiasını yazılı kayıtlarla ispat etmelidir. Davadan önceki o başvurunuza aldığınız yanıtın yeterli olup olmadığı elbette hakimin takdirindedir.

2- El atmanın tarihi 1983 sonrası olsaydı bile, bu husus ancak yargılama sırasında belirlenebileceği için dava açılırken, zaten sistem tarafından otomatik olarak (nisbi değil) maktu harç alınıyor. Daha sonra hakimin bu konudaki kararına göre maktu olarak kalıyor veya el atmanın 1983 sonrası olduğu anlaşılırsa hakim taşınmazın değerine göre eksik harcın tamamlanması için süre veriyor. Ben kendi davalarımı önce (istinaf ve temyiz sınırlarının üzerinde kalacak şekilde) olabilecek en az rakamı yazarak ve fakat BELİRSİZ ALACAK DAVASI olduğunu belirterek, kesin rakam belirlendiğinde eksik harcı bilahare tamamlama hakkımı saklı tutarak açıyorum.
Old 22-01-2018, 19:57   #12
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Orissa
Bu cevaba göre, kamulaştırmasız fiili el atmanın kanunda belirtilen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında gerçekleşmiş olduğunu anlıyorum. Dolayısıyla maktu harca tabi olduğunu düşünüyorum.
1- Fen işleri müdürlüğünden gelen bu cevap el atma tarihini ispat açısından yeterli midir?
2- Dava dilekçemde,harca esas değer olarak, "kamulaştırmasız el atma nedeniyle maktu harca tabidir, ecrimisil yönünden fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL" şeklinde yazsam uygun olur mu?

1.) Fen işleri müdürlüğünden gelen cevap resmi belge niteliğindedir,davalı idareyi bağlar ve atma tarihini ispat açısından yeterli görülebilir.

2.) 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında gerçekleşmiş olan kamulaştırmasız el atmalar Kamulaştırma K.geçici 6.maddesine tabidir. Harç maktu harçtır. Fakat dava edilen miktarın da yazılması gerekir.

Bedel davasının kısmi dava veya belirsiz alacak davası olarak açılması hukuken mümkün ise de, dava açma süresi 3 aylık hak düşürücü süreye bağlı tutulduğundan ,sürenin çok kısa olması nedeni ile ,bedel davasının kısmi dava yada belirsiz alacak davası olarak açılmasının uygulamada mümkün olamayacağını düşünüyorum. (hak düşürücü süreler de zamanaşımında olduğu gibi sürenin kesilmesi , yeniden başlatılması imkanı bulunmamaktadır.)

El atma tarihi ile uzlaşma başvurusu tarihleri arası için ecrimisil talep edilebilir. Ecrimisil 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan ,ecrimisil kısmi dava veya belirsiz alacak davası olarak açılabilir.Bu yönden ecrimisil yönünden "fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL" şeklinde yazılabilir.
Old 23-01-2018, 14:39   #13
pallanco

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
1.) Fen işleri müdürlüğünden gelen cevap resmi belge niteliğindedir,davalı idareyi bağlar ve atma tarihini ispat açısından yeterli görülebilir.

2.) 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında gerçekleşmiş olan kamulaştırmasız el atmalar Kamulaştırma K.geçici 6.maddesine tabidir. Harç maktu harçtır. Fakat dava edilen miktarın da yazılması gerekir.

Bedel davasının kısmi dava veya belirsiz alacak davası olarak açılması hukuken mümkün ise de, dava açma süresi 3 aylık hak düşürücü süreye bağlı tutulduğundan ,sürenin çok kısa olması nedeni ile ,bedel davasının kısmi dava yada belirsiz alacak davası olarak açılmasının uygulamada mümkün olamayacağını düşünüyorum. (hak düşürücü süreler de zamanaşımında olduğu gibi sürenin kesilmesi , yeniden başlatılması imkanı bulunmamaktadır.)

El atma tarihi ile uzlaşma başvurusu tarihleri arası için ecrimisil talep edilebilir. Ecrimisil 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan ,ecrimisil kısmi dava veya belirsiz alacak davası olarak açılabilir.Bu yönden ecrimisil yönünden "fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL" şeklinde yazılabilir.

Belirsiz alacak davasının açılmasıyla, alacaklının alacağının tamamı için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir. Diğer bir deyişle bu dava, hak düşürücü süre ve zamanaşımı bakımından, davacıyı koruyucu bir nitelik taşımaktadır. Alacaklının kısmi dava açmış olması halinde ise sadece kısmi olarak talep edilen alacak için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir. Daha sonra ıslah ile artırılan alacak miktarı bakımından ise bu süreler işlemeye devam edecek ve borçlu tarafından ileri sürülen zamanaşımı iddiası dikkate alınabilecektir.

Olayımızda kısmi davadan değil, belirsiz alacak davasından söz ettiğimize göre, belirsiz alacak davasını hangi rakamdan açarsak açalım, alacak miktarı belirlendiğinde eksik harç tamamlandığında ilk başta dava açılırken belirtilen rakamın üstünde kalan kısım da için de süre yönünden sıkıntı olmayacaktır. Yeter ki ilk dava süresinde olsun.

Yani ben bu görüşteyim.
Old 23-01-2018, 16:53   #14
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pallanco
Belirsiz alacak davasının açılmasıyla, alacaklının alacağının tamamı için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir. Diğer bir deyişle bu dava, hak düşürücü süre ve zamanaşımı bakımından, davacıyı koruyucu bir nitelik taşımaktadır. Alacaklının kısmi dava açmış olması halinde ise sadece kısmi olarak talep edilen alacak için hak düşürücü süre ve zamanaşımı kesilecektir.

Belirsiz alacak davasında alacağın tamamı için ,kısmi davada sadece dava edilen miktar yönünden zamanaşımının kesilmesi doğrudur. Ancak aynı şeyin hak düşürücü süre için söylenmesi mümkün değildir.

Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresinin alacağın tamamı için kesileceği zaten HMK.107 m.sinin gerekçesinde yazılıdır. Fakat hak düşürücü sürenin de kesileceğine dair bir ifade yer almış değildir. Zamanaşımının kesilmesi nedenlerinin TBK.nun 154 m.sinde yazılı olmasına rağmen kanunda hakdüşürücü sürenin kesilmesine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Zaten aşağıdaki kararda da yazılı olduğu gibi, hak düşürücü sürelerin zamanaşımında olduğu gibi durması veya kesilmesi de söz konusu olamaz.

Hukuk Genel Kurulu 1997/8-685 E., 1997/900 K.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel mahkeme davanın kadastrodan önceki nedenlere dayandığını ve tutanağın kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 yıl geçtiğini belirterek hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar vermiş, özel daire Medeni Kanun’un 639/2. maddesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının süreye tabi olmadığını belirterek kararı bozmuştur. Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, zilyetlik nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında hak düşürücü süreye ilişkin kuralın uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Maddenin gerekçesi ise (...büyük emek ve masrafla meydana getirilen düzenli kütük ve kadastro işlemlerinin korunmasını sağlamak için, Kamu ve Özel mal ayırımı yapılmadan kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanılarak dava açılamayacağı esası getirilmiştir. Burada kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak, süresiz olarak askıda bırakılmasının Kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve Kamu zararı doğuracağı gerçeğinden hareketle mülkiyet hakkı değil sadece hak arama hürriyeti kısıtlanmıştır. ..)şeklindedir.

Görüldüğü üzere Madde hükmü gerekçesi ile uyumlu olup, kanun koyucunun amacını açıkça ortaya koymaktadır.

Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu tartışmasızdır. Hak düşürücü süreler Kamu düzenine ilişkin olup, hakimin bu süreyi kendiliğinden dikkate alması zorunludur. Hak düşürücü süre içinde kullanılmayan hakkın kendisi ortadan kalkar. Bu nedenle hak düşürücü sürelerin zamanaşımında olduğu gibi durması veya kesilmesi de söz konusu değildir. Burada Kanun koyucu büyük emek ve masraf sonucu kadastro ile oluşan sicillerin sürekli olarak tartışılmasını istememiş, bu sicillerin korunmasını amaçlayarak hak arama hürriyetini sınırlandırmıştır. O nedenle tescile tabi olan tüm taşınmazlar yönünden bu kuralın uygulanması zorunludur. Maddede hiçbir istisna hükmüne yer verilmemiştir. Bu nedenle tutanakların kesinleşmesinden 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanılarak açılan zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davalarının da dinlenmesi mümkün değildir.

Az yukarıda açıklanan hukuki kabulün ışığında somut olaya bakıldığında çekişmeli parselin tutanağının 26.11.1979 tarihinde kesinleştiği, tapu iptal ve tescil davasının 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 3.7.1995 tarihinde açıldığı belirlenmiştir. Kadastrodan önceki zilyetlik yönünden davanın hak düşürücü süre bakımından, kadastrodan sonraki zilyetlik yönünden ise tutanağın kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık süre geçmediği çok açıktır. Hal böyle olunca yerel mahkemenin davayı reddetmesi doğrudur, usul ve yasaya uygun direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 11.5.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 23-01-2018, 16:58   #15
pallanco

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Belirsiz alacak davasında alacağın tamamı için ,kısmi davada sadece dava edilen miktar yönünden zamanaşımının kesilmesi doğrudur. Ancak aynı şeyin hak düşürücü süre için söylenmesi mümkün değildir.

Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresinin alacağın tamamı için kesileceği zaten HMK.107 m.sinin gerekçesinde yazılıdır. Fakat hak düşürücü sürenin de kesileceğine dair bir ifade yer almış değildir. Zamanaşımının kesilmesi nedenlerinin TBK.nun 154 m.sinde yazılı olmasına rağmen kanunda hakdüşürücü sürenin kesilmesine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Zaten aşağıdaki kararda da yazılı olduğu gibi, hak düşürücü sürelerin zamanaşımında olduğu gibi durması veya kesilmesi de söz konusu olamaz.

Hukuk Genel Kurulu 1997/8-685 E., 1997/900 K.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Yerel mahkeme davanın kadastrodan önceki nedenlere dayandığını ve tutanağın kesinleşmesi tarihinden itibaren 10 yıl geçtiğini belirterek hak düşürücü süre yönünden davanın reddine karar vermiş, özel daire Medeni Kanun’un 639/2. maddesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının süreye tabi olmadığını belirterek kararı bozmuştur. Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık, zilyetlik nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davalarında hak düşürücü süreye ilişkin kuralın uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz” hükmüne yer verilmiştir. Maddenin gerekçesi ise (...büyük emek ve masrafla meydana getirilen düzenli kütük ve kadastro işlemlerinin korunmasını sağlamak için, Kamu ve Özel mal ayırımı yapılmadan kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanılarak dava açılamayacağı esası getirilmiştir. Burada kadastro işlemlerinin eski olaylara dayanılarak, süresiz olarak askıda bırakılmasının Kamu düzenini ters yönde etkileyeceği ve Kamu zararı doğuracağı gerçeğinden hareketle mülkiyet hakkı değil sadece hak arama hürriyeti kısıtlanmıştır. ..)şeklindedir.

Görüldüğü üzere Madde hükmü gerekçesi ile uyumlu olup, kanun koyucunun amacını açıkça ortaya koymaktadır.

Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu tartışmasızdır. Hak düşürücü süreler Kamu düzenine ilişkin olup, hakimin bu süreyi kendiliğinden dikkate alması zorunludur. Hak düşürücü süre içinde kullanılmayan hakkın kendisi ortadan kalkar. Bu nedenle hak düşürücü sürelerin zamanaşımında olduğu gibi durması veya kesilmesi de söz konusu değildir. Burada Kanun koyucu büyük emek ve masraf sonucu kadastro ile oluşan sicillerin sürekli olarak tartışılmasını istememiş, bu sicillerin korunmasını amaçlayarak hak arama hürriyetini sınırlandırmıştır. O nedenle tescile tabi olan tüm taşınmazlar yönünden bu kuralın uygulanması zorunludur. Maddede hiçbir istisna hükmüne yer verilmemiştir. Bu nedenle tutanakların kesinleşmesinden 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeblere dayanılarak açılan zilyetliğe dayalı tapu iptal ve tescil davalarının da dinlenmesi mümkün değildir.

Az yukarıda açıklanan hukuki kabulün ışığında somut olaya bakıldığında çekişmeli parselin tutanağının 26.11.1979 tarihinde kesinleştiği, tapu iptal ve tescil davasının 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 3.7.1995 tarihinde açıldığı belirlenmiştir. Kadastrodan önceki zilyetlik yönünden davanın hak düşürücü süre bakımından, kadastrodan sonraki zilyetlik yönünden ise tutanağın kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık süre geçmediği çok açıktır. Hal böyle olunca yerel mahkemenin davayı reddetmesi doğrudur, usul ve yasaya uygun direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 11.5.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Üstadıma saygısızlık yapmak istemem ama ben yine aynı görüşteyim.

Zira öncelikle HMK 107. maddenin gerekçesinde (zaman aşımının kesilmesi ve diğerleri) şeklinde bir ifade kullanılmıştır ki bu da benim araştırdığım kadarıyla hak düşürücü süreyi de kapsar şekilde yorumlanmaktadır.

Diğer yandan, burada zaten kesilme ya da durma tartışılmıyor kanımca. Buna gerek yok. Belirsiz alacak davası açtıysanız zaten yargılama sırasında belirlenecek alacağınızın tamamı için ilk başta (süresinde) dava açmış sayılacağınız için kesilme ya da durma kavramlarını da tartışmaya gerek olmadığı düşüncesindeyim.

HMK yürürlüğe girdikten sonra bu konuda verilmiş bir içtihat varsa elbette yeni bir şey öğrendiğim için saygıyla eğilirim önünüzde. Ama ben bulamadım. Saygılarımla.
Old 23-01-2018, 19:13   #16
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Sn (pallanco)
İçtihat aradım,bende bulamadım.Usul kitaplarına baktım.Hocalar hep zamanaşımından bahsediyorlar.Hak düşürücü süreden söz eden yok.
Eski yazılarımda da ifade ettiğim şahsi görüşümü yazdım.
Görüşüm mutlaka doğrudur diye bir iddiam yok.
Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kamulaştırmasız el atma-fiili el atma-ihtiyati tedbir Pandekt Meslektaşların Soruları 2 14-05-2013 10:08
Kamulaştırmasız el atma ? kaganelli Meslektaşların Soruları 1 15-02-2012 19:02
Kamulaştırmasız El Atma Davasında Müstakbel El atma Olur Mu? avukat.derviş.yıldızoğlu Meslektaşların Soruları 4 19-08-2011 15:04
El Atma tarihinin tanıkla ispatı mustafayıldız Meslektaşların Soruları 1 31-10-2008 01:10
Kamulaştırmasız El Atma arkhon Meslektaşların Soruları 1 26-01-2008 12:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04086900 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.