Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Izale-i Şuyu Ve Intifa Hakkında 3.şahıs Meselesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 15-10-2006, 18:18   #1
iarabaci

 
Varsayılan Izale-i Şuyu Ve Intifa Hakkında 3.şahıs Meselesi

Gayri menkul üzerinde 3 paydaş vardır.
Karı koca olan iki paydaş birbirleri lehinde intifa hakkı tesis etmişlerdir.
Adı geçen gayrimenkulun izale-i şuyu yoluyla satişiyla intifa hakları kaydı aranır mı ? İsteyen paydaşlar veya diğer 3.paydaş oldugunda intifa hakkının durumu nasıl olur ?


İzale-i şuyu yolu ile satişda 3.şahısların intifa hakkı kaydı aranır.
Ancak, aynı zamanda birbirleirnin lehine tapudan tescilli intifa hakı tesis etmiş hazi olan 2 paydaşin izale-i şuyu durumunda intifa hakların akibeti ile ilgili yorumlarınız nedir ?

Teşekkür ederim.
Old 15-10-2006, 21:21   #2
olgun

 
Karar İntifa kullanılabilir nitelikte olmalıdır.

Aşağıda verdiğim H G K sorunuza cevap olacaktır.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E:1991/14-504
K:1991/158
T:27.03.1991



Taraflar aras
ındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; KARŞIKAYA 2. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2.6.1989 gün ve 1715-727 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 21.5.1990 gün ve 4999-4742 sayılı ilamı; ( ...Medeni Kanunun 623/3. maddesi uyarınca müşterek mülkiyete konu olan taşınmazda hissedarlardan herbiri kendi hissesi hakkında malik hak ve mükellefiyetini haiz olup hissesini temlik veya terhin edebilir ve bu cümleden olarak üzerinde mülkiyetin gayri bir ayni hak da tesis edebilir. Diğer paydaşların yasanın kendilerine tanıdığı imkanlar dışında buna karşı çıkma hakları olmadığı gibi bir paydaşın payı üzerinde bir başkası lehine intifa hakkı kurdurmasıyla diğer paydaşların hukuken zarara uğrayacakları da düşünülemez. O halde, hakkın kötüye kullanılması da söz konusu olamaz. Bu itibarla, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulü doğru görülmemiştir.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davacılar, davalı A.Rauf Kantarcı'nın taşınmazın
intifa hakkı ile yükümlü olarak satışı sırasında taliplerin azalması ve satışın gerçek değerden daha düşük bir fiatla gerçekleşmesi kaçınılmaz olduğu cihetle kendilerini zarara uğratmak için hakkın kötüye kullanılması suretiyle cüz'i bir payın çıplak mülkiyetini diğer davalıya satarak, intifa hakkını uhdesinde bıraktığına ilişkin iddiası doğrultusunda bir kanıt getirmiş ve kanıtlamış değildir. Ayrıca da, çekişmeli taşınmaz ile ilgili olarak tarafların iştiraki ile açılıp görülen ortaklığın giderilmesi davasında, davacı tarafından intifa hakkı tesisine ilişkin aynı iddia ileri sürüldüğü gibi, temyiz itirazına da konu yapılmış ancak çekişmeli taşınmazın intifa hakkı ile yükümlü olarak satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine dair verilen karar, Yargıtayca da onanarak kesinleşmiş bulunduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 27.3.1991 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacılar, kendilerinin 374/393 hisseye sahip oldukları taşınmazın geri kalan 19 hissesinin birer gün arayla 15/393 ve 4/393 hisse olarak davalı A. Rauf tarafından satın alındığını ve daha sonra 4/393 hissesinin
intifa hakkı kendi üzerinde bırakılarak kuru mülkiyetinin karısı olan diğer davalıya temlik edildiğini; 4/393 payın intifahakkının davalı üzerinde bırakılmasının kendilerine zarar verdiğini ve davalılara yarar sağlamadığını ileri sürekek Medeni Kanunun 2. maddesi gereğince, hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğundan intifa hakkıyla ilgili tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir. Olayımızda tartışılması gereken iki sorun bulunmaktadır.
1- Hakkın kötüye kullanılması: Medeni Kanunun 2/2. maddesinde "bir hakkın sırf gayrı ızrar eden suistimalini kanun hikamey etmez" kuralı ile hakkın kötüye kullanılması yasağı getirilmiştir. Bu kuralın somuto layda oluşması için üç koşulun gerçekleşmesi gerekir: a- Hukuk düzenince tanınmış bir hakkın bulunması: Olayımızda davalı Rauf'un 4 hisseyi
intifa hakkını üzerinde bırakarak karısına devretmesi hukuk düzenince tanınmış bir hak olduğu her türlü tartışmanın dışındadır. B- Başkalarının hakkın kullanılmasından zarar görmesi veya zarar görme tehlikesiyle karşı karşıya olması; Davaya konu edilen intifahakkının bulunduğu taşınmaz mal arsa niteliğindedir ve intifa hakkıyla yükümlü olarak satışa çıkmıştır. İntifa hakkı rıza ile kaldırmalar ayrık tutulursa, ölümle ortadan kalkacaktır. Bu nedenle bu taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü satılması ve satıldıktan sonra bu durumda kalması taşınmazın 374/393 hisseye sahip davacıların zarar görmesi kaçınılmazdır. Çünkü intifa hakkıyla yükümlü bir taşınmaza satış sırasında gerçek değeri üzerinden alıcı bulunması olanağı yoktur. Diğer taraftan ileride bu yer üzerine kat karşılığı inşaat yapılmasında büyük zorluklar ortaya çıkacaktır. Bunlar bilinen ve tartışılması dahi gerekmeyen olgulardır. C- Hakkın açıkca doğruluk ve güven kurallarına aykırı kullanılması; Hakkın hangi hallerde doğruluk ve güven kurallarına aykırı kullanıldığı her somut olay içinde değerlendirilecektir. Bununla beraber bu konuda genel kabul görmüş bilimsel esaslara göre bazı objektif esaslar yorumların yapılmasında mahkemelere yardımcı olmaktadır. Bunlar sırf ızrar kastı - meşru yarar yokluğu - yararlar arasında aşırı oransızlık - çelişkili tutum kötü edinilmiş durum - sosyal fonksiyondan inhiraf gibi... Yüce kurulda yapılan tartışmalar sırasında da gündeme getirildiği gibi davalı intifa hakkını "sırf ızrar kastıyla" kendi üzerinde bıraktığı kanıtlanmamıştır. Bu kanıtlanmış olsaydı çoğunluk tarafından da MK'nun 2/2. maddesinin uygulanması kabul edileceği açıkca ifade edilmiştir. Ancak hakkın başkasına zarar vermek amacıyla kullanılması yani zarar verme kastı subjektif bir şarttır bunun - yani başkasını zarara sokmak maksadı ile hareket ettiğini- ispat çok zordur ve hatta bazen olanaksızdır. Bu nedenle yeni ve genel kabul görmüş hukuk doktrini "subjektif nitelikteki ızrar kasdı fikrinden ayrılarak yukarıda açıkladığımız objektif kıstaslar getirmiştir. Bu nedenle ızrar kastı kanıtlanmadan da somut olayda bir hakkın kullanılmasının, "meşru menfaat yokluğu veya çelişkili tutum gibi durumların söz konusu olduğu hallerde "açıkca doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı kullanıldığı gerçeğinden hareketle ) kötüye kullanıldığı kabul edilmesi olanağı vardır. ( Z. İmre Medeni Hukuka Giriş 2. bası sh. 293 vd. S. Edis Medeni Hukuka Giriş 2. bası sh. 323 vd. ) O halde hakkın kullanılmasından meşru bir menfaat yokluğu söz konusu ise bu hakkın kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir. Olayımızda davalı Rauf halen bir arsa niteliğinde olan ve ortaklığın giderilmesi davasıyla satılığa çıkmış taşınmaz mal üzerinde 4/393 payda intifa hakkına sahip olmasından hiç bir meşru yararı bulunmamaktadır. Burada, davalının intifa hakkından başka 15 tam mülkiyet hisseye sahip olduğu da gözardı edilmemelidir. Bu nedenle 4 hissenin intifa hakkı olarak kendisine bir yarar sağlamayacağı kabul edilmelidir. Meşru yarar yokluğunun kanıtlanmadığı durumlarda ve yararlar arasında aşırı oransızlık bulunması halinde dahi meşru menfaat yokluğu kabul edilmektedir ( İmre age. sh: 294 - Edis age. sh: 335 ). Bu nedenle davalı Rauf'un intifa hakkı sahibi olarak bir yararı olduğu kabul edilse bile davacıların bu intifa hakkını tapudan kaldırtmalarında sağlayacakları yarar çok daha fazladır. Başka bir anlatımla intifahakkının kullanılmasının davalıya sağladığı yarar davacıların bu hak kaldırılmadığı takdirde uğrayacakları zarar yanında çok önemsiz nitelikte kalır. O halde intifahakkının bulunmasıyla kaldırılması arasında aşırı bir oransızlık mevcuttur. Bunun kanıtlanması gerekmez. Çünkü tecrübe kurallarına göre bir taşınmazın intifa hakkıyla satılması idğer hissedarların hakkına çok büyük olumsuz katkılar yapacağı bilinmektedir. Nitekim karşılaştırmalı hukukta "karısı olan kocanın murisin kız kardeşleri ile birlikte mirasçılığında, ölen eşinin elbiseleri ile mücevherlerini üzerine intifa hakkını seçmesi de hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmiştir ( Edis sh: 336 dip not 46 ). Görülüyor ki, Medeni Kanun'un 2/2. maddesinin hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanması için kişinin ızrar kastıyla hareket ettiğinin kanıtlanması gerekmez; yukarıda açıklandığı gibi meşru menfaat yokluğunun bulunmadığının kanıtlandığı halde veya tecrübe kurallarına göre anlaşıldığında yine hakkın kötüye kullanıldığının kabulü gerekir; oluyamızda da bu tecrübe kurallarıyla kanıtlanmıştır. Bu nedenle çoğunluğun davalının ızrar kastığının kanıtlanmadığı gerekçesi, bilimsel yorumlarla bağdaşmamaktadır.
2- Taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonunda
intifa hakkıyla yükümlü olarak satışa çıkmış olması: Çoğunluk ortaklığın giderilmesi davasında verilen hükümle "taşınmazın intifa hakkıyla yükümlü olarak satılmasının kaçınılmaz olacaığını da" kabul ederek bozma kararına gerekçe yapmış ancak ne kesin hüküm üzerinde durulmuş ve ne de bu gerekçesinin dayanağı gösterilmiştir.
Öncelikle hatırlanmalıdır ki, mahkemenin
intifa hakkıyla yükümlü satılması yolunda bir hüküm kurmamış olması halinde dahi sonuç ayrı olacaktır. Bu intifa hakkı kaldırılmadıkça kaçınılmaz sonuçtur. Kaldı ki, davacılar "taşınmazın sulh mahkemesinde verilen karar gibi "satılmasında hakkın kötüye kullanılmasının söz konusu olduğunu ileri sürerek dava açmışlardır. Davacıların satıştan sonra malik olma durumları devam etmiş olması halinde veya taşınmazın taraflardan başka kişiye intikal etmesi halinde inşaat sırasında yeni olguların ortaya çıkmasında MK 2/2'ne göre dava açma hakları olabileceği de gözardı edilmemelidir. Tüm bu nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum açıkladığımız gerekçelerle mahkeme kararı onanmalıydı.


(Kaynak: Y
ıl: Ay: Sayfa

Old 15-10-2006, 23:24   #3
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Taşınmazın tapu kaydı üzerinde intifa hakkı varsa, ortaklığın giderilmesi davasında taşınmaz 14.03.1960 T. 1/3 sayılı İç.Brl.Kararı çerçevesinde intifa hakkı ile yükümlü olarak satılır. Bence intifa hakkı sahibinin 3.kişi veya paydaş olmasının sonuca bir etkisi olmaması gerekir.

Bu kural HGK ve 6.HD. pek çok kararında ifade edilmiştir. Örnek olarak sorudaki olaya benzeyen
bir olayla ilgili karara aşağıda yer veriyorum.
Saygılarımla.

YARGITAY 6.HD. 29.09.1993 T. 8885-9326 SAYILI KARARI
Satış sureti ile ortaklığın giderilmesi istenen taşınmaz üzerinde intifa hakkı varsa bu hak sahibinin davaya dahil edilmesi zorunlu olduğu gibi taşınmazın 14.3.1960 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca intifa hakkı ile yükümlü olarak satılması gerekir. İntifa hakkı sahibi yalnız başına bu hakkının paraya çevrilmesini ,taşınmazın intifasız satışını isterse diğer paydaşların muvafakati aramaksızın taşınmazın intifasız satışına karar verilmesi gerekir.
Olayımızda: Taşınmaz üzerinde paydaşlardan Mehmet Reşat Tepegöz ile Ayşegül Tepegöz’ün intifa hakkı sahibi oldukları tapu kaydından anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere taşınmazın intifa hakkı ile yükümlü olarak satışına karar verilmesi gerekirken bundan zühul olunarak satış kararı verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
Old 16-10-2006, 00:00   #4
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

**************
ORTAKLIĞIN GİDERİLMESİ DAVASI - İNTİFA HAKKININ KULLANILMASI - MUVAZAANIN VARLIĞI HUSUSU
**************
Esas Yılı : 2005
Esas No : 13115
Karar Yılı : 2005
Karar No : 12641
Karar Tarihi : 28.11.2005
Daire No : 1
Daire : HD
**************
Özet? Söz konusu dava; intifa hakkının bedel ödemek suretiyle kurulmasında muvazaa varlığı istemine ilişkindir. İntifa hakkı tesisinin muvazaalı olduğu saptanmak suretiyle davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik yer olmayıp, mahkemece verilen karar hukuka uygundur.
**************
(4722 S. K. m. 4)
Dava: Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayden paydaşı bulunduğu 2 parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak davalı Mustafa tarafından diğer davalı Şerife yararına intifa hakkı tesis edildiğini işlemin ortaklığın giderilmesi davasında taşınmaz değerini düşürmek amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek intifa hakkının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, intifa hakkının bedel ödemek suretiyle kurulduğunu, muvazaalı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; <4271 Sayılı Yasanın 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe girdiği, yasanın uygulama şeklini gösteren 4722 Sayılı Yasanın 4. maddesine göre; önceki yasanın yürürlüğü zamanında gerçekleşen haklar bakımından eski yasa hükümlerinin uygulanacağının öngörüldüğü gözetilerek uyuşmazlığın 743 Sayılı Yasa hükümlerine göre çözümlenmesi gerekirken...> gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmakla yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı Şerife tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi İlknur Acar'ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü?
Karar? Dosya içeriğine, toplanan delillere hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle paydaş Mustafa'nın payı üzerinde davalı Şerife lehine intifa hakkı tesisinin muvazaalı olduğu saptanmak suretiyle davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre;
Sonuç: Davalı Şerife'nin temyiz itirazı yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 28.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.(¤¤)
**************
.: CopyRight by Sinerji A.Ş. :.

Bu durumda sicilden terkin talepli bir dava açılmak suretiyle eğer açılmış ise ortaklığın giderilmesi davası için bekletici mesele sayılması talep edilebilir. Kaldı ki olayda karı-koca birbiri lehine intifa hakkı tesis ediyor. İşlem ben muvazaalıyım diye bağırıyor. Unutulmamalıdır ki bir hakkın sırf gayrı ızrar eden suistimalini kanun himaye etmez.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kartvizit meselesi... barısaydın34 Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi 20 23-01-2011 19:07
müşterek mülkiyet ve izale-i şuyu ahmet ilhan Meslektaşların Soruları 4 10-12-2007 19:30
üçüncü şahıs-menfi tespit davası ssefasekni Meslektaşların Soruları 12 03-11-2006 15:29
izale-i şuyu johnross Meslektaşların Soruları 3 24-07-2006 01:54
Karı-koca arası ortak malda izale-i şuyu comoka Hukuk Soruları Arşivi 5 16-06-2006 15:35


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05817103 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.