Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kefil-rücu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 07-02-2011, 17:57   #1
harkan

 
Varsayılan kefil-rücu

kredi sözleşmesinde A, kredi borçlusu B'nin kefilidir, bankanın hem borçlu hem de kefile karşı takibe geçemesinden sonra kefil A borcu ödemiş, dosyayı bankadan temlik almıştır, ancak bildiğim kadarı ile alınan bu temlik gerçek anlamda bir temlik olmayıp rücu belgesi niteliğindedir, bu durumda

1-)borç ilişkisinde tek bir kefil olduğu için borçlu da kefilin ödediği miktarın tamamından sorumlu olduğu için yargılamayı gerektirecek bir durum söz konusu mudur?

2-)birden çok kefilin olduğunu varsaysak bile borçlu kefilin ödediği borcun tamamından sorumlu olduğu için borçlu adına yargılamayı gerektirecek bir durum söz konusu mudur?

3-)anılan temlikle icra takibi yapılsa ve itiraz olsa, açılacak itirazın iptali davası, rücu davasının açılıp sorumluluğun belirlenmesi gerekmesi nedeniyle usulden reddedilir mi yoksa itirazın iptali davasının açılması ile rucu davası açma zorunluluğu ortadan kalkıp bu davada sorumlu olunan miktarlar gösterilip, icra inkar tazminatına hükmolunur mu?
Old 07-02-2011, 20:30   #2
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan harkan
1-)borç ilişkisinde tek bir kefil olduğu için borçlu da kefilin ödediği miktarın tamamından sorumlu olduğu için yargılamayı gerektirecek bir durum söz konusu mudur?

2-)birden çok kefilin olduğunu varsaysak bile borçlu kefilin ödediği borcun tamamından sorumlu olduğu için borçlu adına yargılamayı gerektirecek bir durum söz konusu mudur?

3-)anılan temlikle icra takibi yapılsa ve itiraz olsa, açılacak itirazın iptali davası, rücu davasının açılıp sorumluluğun belirlenmesi gerekmesi nedeniyle usulden reddedilir mi yoksa itirazın iptali davasının açılması ile rucu davası açma zorunluluğu ortadan kalkıp bu davada sorumlu olunan miktarlar gösterilip, icra inkar tazminatına hükmolunur mu?

Bence soruların cevabını biliyorsunuz ama emin olamadığınızdan teyit arıyorsunuz

Yargıtay'ın da yerleşik kararları gereği kefil ödediği miktarda ödediği tarihten itibaren asıl borçluya rücu eder. Bu sebeple ödeme tarihinizden itibaren işleteceğiniz faiz (her halükarda yasal faizdir) ile birlikte ilamsız takip yapın. Varsa ödeme ve rücu belgelerinizi de ödeme emrine ekleyin ve borçluya tebliğ edin, takip talebinin borcun sebebi yan başlıklı 8. maddesine de ekli belgeleri ve kefalet sebebiyle ödeme yapıldığını içerir bilgiyi dercedin. İtiraz halinde icra inkar tazminatına da hak kazanırsınız. Kolay gelsin.
Old 08-02-2011, 09:30   #3
harkan

 
Varsayılan

Sn. Yeshilim sitede incelediğim soru işaretlerine neden olan karar,kefilin genel haciz yoluyla takip yapması yasaya uygun değildir, denmektedir, bu durumda itirazın iptali usulden reddedilir..

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/5316

K. 2004/9631

T. 19.4.2004

• İTİRAZIN KALDIRILMASI ( Kefil Olarak İmzaladığı Bonodan Dolayı Borçlu Adına İcra Dairesine Yaptığı Ödemeye İlişkin Alınan Rücu Belgesine İstinaden Yapılan Takip Nedeniyle )

• KEFİL OLARAK ÖDENEN PARA ( İcra Dairesine Yapılan Ödemeye İlişkin Alınan Rücu Belgesine Dayalı Olarak Ödenen Paranın Ayrı Bir Dosyada Genel Haciz Yolu ile Talep Edilememesi )

• RÜCU BELGESİNE DAYALI İCRA TAKİBİ ( Rücu Belgesinin Tek Başına İtirazın Kaldırılmasını Sağlayan Belgelerden Sayılmaması )




ÖZET : İlk dosyanın kefili borçlunun icra dosyasına ödemiş olduğu borç için rücu belgesi alıp ödenen bu parayı ayrı bir dosyada genel haciz yolu ile diğer borçlulardan talep edilmesi yasaya uygun değildir. İİK.nun 68. maddesindeki belge niteliğini taşımayan sözü edilen rücu belgesine dayalı olarak alacağın tahsil edilip edilmeyeceği genel mahkemede açılacak davada tartışılması gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Elmadağ İcra Müdürlüğünün 1999/311 sayılı dosyasında takibe dayanak yapılan bonoyu Eşref Saltürk borçlu, Kaplan Çalışkan ve Yusuf Saltürk ise kefil sıfatı ile imzalamışlardır. Anılan dosyada takip borçlusu olan bu kişilerin borcun ne miktarından sorumlu oldukları hususu yukarıda açıklanan sıfatları nedeniyle yargılamayı gerektirir. Bu nedenle borçlu Kaplan Çalışkan'ın ( ilk dosyanın kefili ) icra dosyasına ödemiş olduğu borç için rücu belgesi alıp ödenen bu parayı ayrı bir dosyada genel haciz yolu ile Eşref Saltürk ve Yusuf Saltürk'ten talep edilmesi yasaya uygun değildir. İİK.nun 68. maddesindeki belge niteliğini taşımayan sözü edilen rücu belgesine dayalı olarak alacağın tahsil edilip edilmeyeceği genel mahkemede açılacak davada tartışılacağından itirazın kaldırılması isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlular vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 19.04.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 08-02-2011, 14:37   #4
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan harkan


ÖZET : İlk dosyanın kefili borçlunun icra dosyasına ödemiş olduğu borç için ........... genel mahkemede açılacak davada tartışılması gerekir.



B.K. 496 maddesi "Kefil eda ettiği şey nisbetinde alacaklının haklarında ona halef olur. Bu halefiyet kaidesinden, evvelce feragat etmek caiz değildir. Şu kadar ki, kefil ile borçlu beynindeki hukuki münasebetlerden mütevellit dava ve defi hakları mahfuzdur." düzenlemesini getirmiştir.
Yasa koyucu kefili korumak, haklarının zayi olmasına engel olmak için kanuni halefiyet esasını getirmiştir. Bunun sonucu olarak kefil alacaklının halefi olarak alacağını ve ferilerini isteyebilir. Çünkü halefiyet asıl borçla birlikte ferilerini de intikal ettirir.


İşlemekte olan faiz de alacağın fer'idir. Başkasına ait bir borcu yerine getiren kişi alacak hakkına değil, alacaklının haklarına halef olur. İşlemekte olan faizlerde alacaklının haklarındandır. Kefilin, borcu ödemesi nedeniyle borçluya işlemekte olan faizlerden sorumlu olmayacağını kabul etmek, borcunu ödemeyen asıl borçlu için iyileştirme sonucunu doğurur. Borçlu alacaklıya karşı ne şekilde sorumlu ise halef olan kefil karşısında aynı şekilde sorumlu olmaya devam eder. Bu nedenle, kefil alacaklıya ödeme yaptığı tarihten itibaren asıl borçludan faiz isteyebilir ” düzenlemesiyle kefili koruyucu bir düzenleme ile somut olaylara çözüm yolu çizmiştir.

Bahsettiğimiz "itirazın kaldırılması" değil "itirazın iptali" davası olup konu B.K. 496 gereği değerlendirilmiştir. Kolay gelsin.
Old 08-02-2011, 15:14   #5
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/3-761
K. 2004/708
T. 15.12.2004
• KEFALET ( Davacı Kefilin Davalıya Ait Borcun Bir Kısmını Bankaya Muhtelif Kurumlardaki Alacaklarından Yapılan Kesintilerle Ödemesi - Halefi Durumuna Geldiği/Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği )
• KEFİLİN HAKLARI ( Davalıya Ait Borcun Bir Kısmını Bankaya Muhtelif Kurumlardaki Alacaklarından Yapılan Kesintilerle Ödeyen - Halefi Durumuna Geldiği/Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği )
• KEFİLİN ÖDEDİĞİ PARAYI BORÇLUYA RÜCUU ( Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği - Alacaklı Bankanın Halefi Durumuna Geldiği )
• BORÇLUYA RÜCU EDİLEN KEFİLİN ÖDEMESİ ( Kefilin Ödemekle Alacaklı Bankanın Halefi Durumuna Geldiği - Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği )
• BANKANIN KREDİ ALACAĞI ( Kefilin Muhtelif Kurumlardaki Alacaklarından Yapılan Kesintilerle Tahsili - Kefilin Bankanın Halefi Durumuna Geldiği/Borçluya Rücuunda Faiz Başlangıcı )
• HALEFİYET ( Kefilin Davalıya Ait Borcun Bir Kısmını Bankaya Muhtelif Kurumlardaki Alacaklarından Yapılan Kesintilerle Ödemesi - Halefi Durumuna Geldiği/Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği )
• FAİZ BAŞLANGICI ( Kefilin Davalıya Ait Borcun Bir Kısmını Bankaya Muhtelif Kurumlardaki Alacaklarından Yapılan Kesintilerle Ödemesi - Halefi Durumuna Geldiği/Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği )
• TEMERRÜT ( Banka Kredi Borçlusunun En Geç İcra Takip Tarihinde Temerrüde Düşmüş Olacağı - Borcu Ödeyerek Bankanın Halefi Durumuna Gelen Kefilin Her Bir Ödeme Tutarı İçin Ödeme Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İsteyebileceği )
818/m.101,483,484,490,491,494,496
ÖZET : Davacı kefil, dava dışı kredi alacaklısı Banka tarafından yapılan icra takibi sonucunda, davalıya ait borcun bir kısmını, muhtelif kurumlardaki ilaç bedeli alacaklarından yapılan kesintilerle ödediğine göre, Borçlar Kanunu'nun 496. maddesi hükmü uyarınca, ödeme miktarıyla sınırlı olarak, alacaklı Bankanın davalıya karşı sahip olduğu haklar bakımından, onun halefi durumuna gelmiş; eş söyleyişle, eğer davacı kefil bu şekilde bir ödeme yapmamış olsaydı, alacaklı banka, borçlusu durumundaki davalıya karşı hangi haklara sahip olacak; ondan neyi, hangi koşullarla isteyecek idiyse, davacı da davalıdan aynısını isteyebilme hakkına sahip olmuştur. Yargıtay uygulamasında, somut olay bakımından bu kurala getirilen tek istisna, alacaklının sıfatından ( tacir olmasından ) kaynaklanan hakların kefile tanınmamasıdır.

Davalının kredi borcunu sözleşmede öngörülen sürede ödemediği çekişmesiz olduğuna göre, sözleşme hükümleri uyarınca temerrüdün gerçekleştiği tarih bir yana, bu borç yönünden en geç icra takip tarihinde temerrüde düşmüş olacağı açıktır. Bu durumda, alacaklı Banka, davalıdan en azından icra takip tarihinden itibaren faiz isteme hakkına sahip olacağına göre, ödeme nedeniyle onun halefi durumuna gelen davacının da, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, doğal olarak takipten daha sonraki tarihlerde gerçekleşen her bir kesinti tutarı için, kesintinin yapıldığı günden itibaren davalıdan faiz isteme hakkına sahip bulunacağında kuşku ve duraksamaya yer yoktur. Yukarıda değinildiği üzere, kefil durumundaki davacı, alacaklı Bankanın sadece sıfatından kaynaklanan haklar bakımından onun halefi sayılamaz. Somut olay bakımından, alacaklının tacir sıfatından kaynaklanabilecek tek hak, alacağa yasal faizin üzerindeki bir oranda faiz istemektir; ki, somut olayda davacı yasal faiz istemiş olmakla, bu istisnanın da uygulama yeri yoktur.

Hal böyle olunca, davacı kefilin, her bir ödeme tutarı için ödeme tarihinden itibaren yasal faiz istemesi haklıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki ""Alacak"" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon Asliye 3. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.4.2003 gün ve 2001/381 - 2003/172 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 20.2.2004 gün ve 2003/9437 - 2004/1903 sayılı ilamı ile,

( ... Davacı, davalıya kefaleten Trabzon 2. İcra Müdürlüğünün 1999/2268 sayılı dosyasına toplam 1.608.700.000 TL. ödediğini belirterek bu miktarın ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsili istemiştir.

Davalı, kredinin kendisi tarafından kullanılmadığını, faizin başlangıç tarihinin doğru olmadığını, zamanaşımının gerçekleştiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece 1.296.607.000 TL. asıl alacağın ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile tahsiline, davacının banka hesabına 11.01.2000 tarihinde yatırılan 334.314.000 TL.nin ise işlemiş faizden mahsubuna karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı, davalıya kefil olması nedeniyle alacaklıya ödediği meblağın ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile tahsilini istemiştir. Mahkemece yapılan inceleme sonucu davacının alacaklarından kesinti yapılarak icra dosyasına toplam 1.296.607.000 TL. ödeme yapıldığı ancak yapılan bu ödemenin 334.314.000 TL'lik kısmının davacının bankada açılan hesabına virman yapılarak iade edildiği, böylelikle davacının kefil olması nedeniyle yaptığı ödemelerinin neticede 962.293.000 TL olduğu dosya içeriğiyle sabittir. Mahkemece davacının yaptığı ödemelere her ödemenin yapıldığı tarih itibariyle faiz yürütülmüştür. BK 101. maddesi gereğince muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla mütemerrit olur. Temerrüde düşmeyen borçludan temerrüt faizi istenemez. Davacı davadan önce davalıyı temerrüde düşürmediğinden faize dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir. Mahkemece aksine düşüncelerle ödeme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.... )

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK'nın 2494 Sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, kredi sözleşmesinde davalının kefili durumundaki davacının, kefaleti nedeniyle dava dışı alacaklı bankaya icraen ödediği dayalıya ait borçtan dolayı, alacak istemine ilişkindir

A- DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:

Davacı vekili, kefili olduğu davalıya ait borç nedeniyle davacı hakkında dava dışı alacaklı Banka tarafından yapılan icra takibi sonucunda, eczacı olan davacının çeşitli kurumlardaki alacaklarına haciz konulup kesintiler yapıldığını ileri sürerek, davacının bu şekilde ödemek zorunda kaldığı toplam 1.608.700.000 TL. nin, kesintilerin yapıldığı tarihlerden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.

B- DAVALI CEVABININ ÖZETİ:

Davalı vekili, icra takibine konu borcun, davalının yöneticisi davacının ise üyesi olduğu dava dışı bir kooperatif için alınan ve kooperatif hesabına aktarılan krediden kaynaklandığını, kooperatifin iflası üzerine, kredi veren bankanın bireysel kredi borçluları ve kefiller hakkında icra takibi yaptığını, dolayısıyla borcun davalıya ait olmadığını, gerçekte taraflar arasında kefalet ilişkisi de bulunmadığını, davacının kredi sözleşmesini borçlu olarak imzaladığını, davacının kefalet nedeniyle ödediği miktarın dava dilekçesinde ileri sürülenden çok daha az olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

C- YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:

Yerel Mahkeme, kefil sıfatıyla imzaladığı kredi sözleşmesi nedeniyle alacaklı Bankaca taraflar hakkında yapılan icra takibi sonucunda, davacının değişik tarihlerde toplam 1.296.607.000 TL. ödemek zorunda kaldığı, sonradan 11.01.2000 tarihinde hesabına 334.314.000 TL. yatırıldığı; Borçlar Kanunu'nun 496. maddesi uyarınca ödemek zorunda kaldığı miktarlar nedeniyle alacaklının haklarına halef olan davacı kefilin, borçlu davalıyı ayrıca temerrüde düşürmesi gerekmeksizin, ödeme tarihlerinden itibaren yasal faiz isteyebileceği gerekçesiyle, bilirkişi raporunu esas alıp, sonradan yapılan kısmi ödemeyi de gözeterek, davanın kısmen kabulüne, farklı tarihlerde yapılan ödemeler toplamı 1.296.607.000 TL. nin, her bir ödeme tutarına, ödeme tarihinden dava tarihine kadar yasal faiz uygulanmak suretiyle davalıdan tahsiline, dava tarihinden sonraki dönem için sadece 962.293.000 TL. tutarındaki asıl alacağa yasal faiz yürütülmesine karar vermiştir.

D- TEMYİZ EVRESİ VE DİRENME:

Davalı vekilince cevap dilekçesindeki savunma tekrarlanmak suretiyle ve ayrıca mahsup işleminin yanlış yapıldığı öne sürülerek temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle ve oyçokluğu ile bozulmuş;

Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak önceki kararında direnmiştir.

Bu karar davalı tarafça temyiz edilmiştir

E- MADDİ OLAY:

Dava dışı İş Bankası Trabzon Şubesi ile davalı arasındaki 25.12.1997 tarihli ""Genel Nakdi ve Gayrinakdi Kredi Sözleşmesi"" ile, davalıya 6.000.000.000 TL. nakdi kredi kullandırılmış, daha sonra 13.9.1998 tarihinde limit 15.000.000.000 TL'ye çıkartılmış ve sözleşmeyi davacı ""Müşterek Borçlu/Müteselsil Kefil"" sıfatıyla imzalamıştır. Alacaklı Banka vekilince 15.7.1999 tarihli takip talebiyle, kredi borçlusu davalı ile aralarında davacının da bulunduğu kefiller hakkında, kredi sözleşmesine dayalı olarak 20.028.426.845 TL'nin 12.7.1999 tarihinden itibaren temerrüt faiziyle birlikte tahsili istemiyle yapılan ilamsız icra takibi kesinleşmiş, borçlular hakkında hacizler uygulanmış, davacının muhtelif kurumlardaki alacakları için haciz ihbarnameleri gönderilmiş ve bu şekilde, eczacı olan davacının kurumlardaki alacaklarından değişik tarihlerde farklı miktarlarda kesintiler yapılmak suretiyle toplam 1.296.607.000 TL. tahsil edilmiştir.

F- GEREKÇE:

Maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının içerikleri itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davaya konu paranın, üçüncü kişilerdeki alacaklarından muhtelif tarihlerde ve muhtelif miktarlar üzerinden kesintiler yapılmak suretiyle tahsil edilmiş olması karşısında; davadan önce davalıya ihtarname de göndermemiş olan davacının, eldeki davada, her bir kesinti tutarına, kesintinin yapıldığı tarihten itibaren faiz istemesinin mümkün bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtilmelidir ki, yukarıda ""Maddi Olay"" başlığı altında belirtildiği üzere, taraflar arasında, davacının davalıya ait kredi borcuna kefil olmasından kaynaklanan, borcun ticari nitelikte olması nedeniyle müteselsil kefalet niteliği taşıyan, esasen bu niteliği sözleşmede de açıkça vurgulanmış olan bir kefalet ilişkisinin varlığı çekişmesizdir. Dolayısıyla, Hukuk Genel kurulu önüne gelen uyuşmazlığın, kefalet müessesesi çerçevesinde çözümlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Borçlar Kanunu, kefaleti 483. ve ardından gelen maddelerinde ayrıntılı bir biçimde düzenlemiş; bir çok sözleşme türüne ilişkin düzenlemelerinden farklı olarak, 484. maddede, kefalet sözleşmesinin geçerliliğini yazılı olma koşuluna bağlamış; biçime ilişkin bu koşula içerik yönünden başka bir koşul daha eklemiş; sözleşmenin geçerli olabilmesi için kefilin sorumlu olacağı miktarın sözleşmede açıkça gösterilmesini zorunlu saymıştır.

Sözleşme serbestisi ilkesini benimseyen ve kural olarak sözleşmeleri geçerlilik yönünden şekil ( biçim ) koşuluna tabi tutmayan Borçlar Kanunu'nun, bazı sözleşmelerin geçerliliğini şekle bağlamasındaki temel nedenin, tarafları o sözleşme konusunda bir kez daha, etraflıca düşünmeye sevk etmek ve böylece onları sözleşmenin doğurması muhtemel risklerden korumak olduğu, öğretide ve kararlılık kazanan yargısal kararlarda oybirliğiyle benimsenmiştir.

Kefalet sözleşmesi yönünden, geçerliliğin, şekle ilişkin koşula ek olarak, içerikle ilgili başka bir koşula daha ( kefilin sorumlu olacağı miktarın açıkça gösterilmesi koşuluna ) bağlamasındaki amacın; kendisine ait olmayan bir borç için sorumluluk altına giren, hatta, müteselsil kefaletin söz konusu olduğu durumlarda asıl borçludan bağımsız olarak tek başına doğrudan doğruya takip edilebilmesi bile olanaklı bulunan kefili, mümkün mertebe korumak olduğu da kuşkusuzdur.

Kısaca, Yasa Koyucu kefaleti borçların ifasını sağlamanın zorunlu bir yolu ve borçlar hukukunun vazgeçilmez bir kurumu olarak düzenlemekle birlikte; kefili hukukun cevaz vereceği tüm olanakları kullanmak suretiyle koruyup, kollama amacını da hep ön planda tutmuştur. Örneğin, Borçlar Kanunu'nun, az önce sözü edilen 484. maddesindeki kuraldan başka, 486. madde de, adi kefile yönelinebilmesinin koşulları sınırlı olarak gösterilmiş, 490. maddede kefilin dava masrafları ve faiz yönünden sorumluluğunu kısıtlayan hükümler getirilmiş, 491. maddede muacceliyet, 494. maddede sınırsız zamanlı kefalet yönünden kefili koruma amaçlı düzenlemelere yer verilmiş, 496. ve sonraki maddelerde de, kefilin sahip olduğu haklar ayrıntılı biçimde gösterilmiştir.

Bunlardan, 496. madde, kefilin ödediği borç miktarı oranında, alacaklının borçluya karşı sahip olduğu haklar yönünden, onun halefi olacağını ve bu halefiyetten önceden feragat edilemeyeceğini öngörmektedir.

Dolayısıyla, kefalete ilişkin tüm yasal kuralların, kefilin kefaleti altındaki borçtan alacaklıya karşı sorumluluğunu yerine getirmesine olanak tanıyacak ve ancak, kefili olduğu borçluya karşı mağduriyetini de önleyecek şekilde yorumlanması zorunludur. Bozma ilamındaki karşı oy yazısında da aynı gerekçeye dayanılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Davacı kefil, dava dışı kredi alacaklısı Banka tarafından yapılan icra takibi sonucunda, davalıya ait borcun bir kısmını, muhtelif kurumlardaki ilaç bedeli alacaklarından yapılan kesintilerle ödediğine göre, Borçlar Kanunu'nun 496. maddesi hükmü uyarınca, ödeme miktarıyla sınırlı olarak, alacaklı Bankanın davalıya karşı sahip olduğu haklar bakımından, onun halefi durumuna gelmiş; eş söyleyişle, eğer davacı kefil bu şekilde bir ödeme yapmamış olsaydı, alacaklı banka, borçlusu durumundaki davalıya karşı hangi haklara sahip olacak; ondan neyi, hangi koşullarla isteyecek idiyse, davacı da davalıdan aynısını isteyebilme hakkına sahip olmuştur. Yargıtay uygulamasında, somut olay bakımından bu kurala getirilen tek istisna, alacaklının sıfatından ( tacir olmasından ) kaynaklanan hakların kefile tanınmamasıdır.

Davalının kredi borcunu sözleşmede öngörülen sürede ödemediği çekişmesiz olduğuna göre, sözleşme hükümleri uyarınca temerrüdün gerçekleştiği tarih bir yana, bu borç yönünden en geç icra takip tarihinde temerrüde düşmüş olacağı açıktır. Bu durumda, alacaklı Banka, davalıdan en azından icra takip tarihinden itibaren faiz isteme hakkına sahip olacağına göre, ödeme nedeniyle onun halefi durumuna gelen davacının da, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, doğal olarak takipten daha sonraki tarihlerde gerçekleşen her bir kesinti tutarı için, kesintinin yapıldığı günden itibaren davalıdan faiz isteme hakkına sahip bulunacağında kuşku ve duraksamaya yer yoktur. Yukarıda değinildiği üzere, kefil durumundaki davacı, alacaklı Bankanın sadece sıfatından kaynaklanan haklar bakımından onun halefi sayılamaz. Somut olay bakımından, alacaklının tacir sıfatından kaynaklanabilecek tek hak, alacağa yasal faizin üzerindeki bir oranda faiz istemektir; ki, somut olayda davacı yasal faiz istemiş olmakla, bu istisnanın da uygulama yeri yoktur.

Hal böyle olunca, davacı kefilin, her bir ödeme tutarı için ödeme tarihinden itibaren yasal faiz istemesi haklı; Yerel Mahkemenin aynı gerekçeye dayalı direnme kararı da yerindedir. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kapsamı itibariyle, faiz başlangıç tarihleri yönünden Özel Dairece incelenmesi gereken bir husus da bulunmadığından, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı ( 59.900.000 ) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına 15.12.2004 gününde oyçokluğuyla karar verildi.


T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14902
K. 2006/2026
T. 20.2.2006
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Kefaleten Ödenen Paranın Tahsili için Yapılan Takibe Vaki İtiraz Nedeniyle )
• KEFİLİN HAKLARI ( Kefilin Alacaklıya Ödeme Yaptığı Tarihten İtibaren Asıl Borçludan Faiz İsteyebilmesi-Borçlunun Alacaklıya Karşı Ne Şekilde Sorumlu ise Kefil Karşısında da Aynı Şekilde Sorumlu Olması )
• BORCUN KEFALETEN ÖDENMESİ ( Kefilin Alacaklıya Ödeme Yaptığı Tarihten İtibaren Asıl Borçludan Faiz İsteyebilmesi )
• KANUNİ HALEFİYET ( Borçlu Alacaklıya Karşı Ne Şekilde Sorumlu ise Halef Olan Kefil Karşısında Aynı Şekilde Sorumlu Olmaya Devam Etmesi )
• FAİZDEN SORUMLULUK ( Kefilin Borcu Ödemesi Nedeniyle Borçluya İşlemekte Olan Faizlerden Sorumlu Olmayacağını Kabul Etmek Borcunu Ödemeyen Asıl Borçlu için İyileştirme Sonucunu Doğurması )
818/m.496
2004/m.67
ÖZET : Kefilin, borcu ödemesi nedeniyle borçluya işlemekte olan faizlerden sorumlu olmayacağını kabul etmek, borcunu ödemeyen asıl borçlu için iyileştirme sonucunu doğurur. Borçlu alacaklıya karşı ne şekilde sorumlu ise halef olan kefil karşısında aynı şekilde sorumlu olmaya devam eder. Bu nedenle, kefil alacaklıya ödeme yaptığı tarihten itibaren asıl borçludan faiz isteyebilir.

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalının aldığı krediye kefil olduğunu, kredi alacaklısı bankanın talebi üzerine borcunu kefaleten ödediğini ancak davalının borcunu ödemediğini ileri sürerek, ödediği bedelin tahsili için yapılan takibe haksız itirazın iptali ile % 40 İcra-inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, 7.924,71 YTL. alacağın takip tarihinden yasal faizi ile takibin devamına ve % 40 tazminata karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- BK. 496 maddesi "Kefil eda ettiği şey nisbetinde alacaklının haklarında ona halef olur. Bu halefiyet kaidesinden, evvelce feragat etmek caiz değildir. Şu kadar ki, kefil ile borçlu beynindeki hukuki münasebetlerden mütevellit dava ve defi hakları mahfuzdur." düzenlemesini getirmiştir. Yasa koyucu kefili korumak, haklarının zayi olmasına engel olmak için kanuni halefiyet esasını getirmiştir. Bunun sonucu olarak kefil alacaklının halefi olarak alacağını ve ferilerini isteyebilir. Çünkü halefiyet asıl borçla birlikte ferilerini de intikal ettirir. İşlemekte olan faiz de alacağın fer'idir. Başkasına ait bir borcu yerine getiren kişi alacak hakkına değil, alacaklının haklarına halef olur. İşlemekte olan faizlerde alacaklının haklarındandır.

Kefilin, borcu ödemesi nedeniyle borçluya işlemekte olan faizlerden sorumlu olmayacağını kabul etmek, borcunu ödemeyen asıl borçlu için iyileştirme sonucunu doğurur. Borçlu alacaklıya karşı ne şekilde sorumlu ise halef olan kefil karşısında aynı şekilde sorumlu olmaya devam eder. Bu nedenle, kefil alacaklıya ödeme yaptığı tarihten itibaren asıl borçludan faiz isteyebilir. Mahkemece, kefilin ödeme yaptığı tarihten itibaren İcra takip tarihine kadar işlemiş faizi de hesaplanıp, taleple bağlı kalınarak bir karar verilmesi gerekirken bu talebin reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bent gereğince mahkeme kararının temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 20.02.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kefil! avangardea Meslektaşların Soruları 2 03-11-2008 14:36
kefil- rücu- icra takibi Av. Kader DEMİR Meslektaşların Soruları 0 12-10-2008 13:34
Bono vasfında olmadığından kefil haknda takip iptal oldu. kefil haknda neyapabilirim av.selcuk Meslektaşların Soruları 3 23-06-2008 08:19
kefil kefile rücu edebilirmi? Brusk Meslektaşların Soruları 3 26-02-2008 11:40
Finansal Bir Kuruluşa Kefil Olmaktan Kaynaklanan Faiz Tutarını Kefil Ödemek Zorundamı YAŞAR PÜLLÜ Hukuk Soruları Arşivi 3 02-03-2002 00:49


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05763602 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.