Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Ceza Davasında Beraat Kararından Sonra Suç duyurusunda bulunandan Tazminat istenmesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 01-02-2007, 20:00   #1
Av.Selim HARTAVİ

 
Varsayılan Ceza Davasında Beraat Kararından Sonra Suç duyurusunda bulunandan Tazminat istenmesi

merhabalar. A şahsı doktor olup( Enerji Hırsızlığı) suçunu işlemiş olması nedeniyle hakkında kamu davası açılıyor. mahkemece yapılan yargılama sonucunda A şahsının beraatine karar veriliyor. BERAAT kararından sonra suç isnadında bulunan kuruma karşı maddi ve manevi tazminat davası açmayı dusunuyorum. bu konuda daha önce enerji hırsızlığıyla yargılanıp beraat ettikten sonra açılan herhangi bir tazminat davasına rastlayamadıgım icin dava açıp açmama konusunda tereddütlerim var. Daha önce bu tarz uygulamalarla karşılaşıp dava açan meslektaslar varsa emsal karar olabilecek nitelikteki kararları eklerlerse sevinirim
saygılarımla
Old 02-02-2007, 09:35   #2
Gratius

 
Varsayılan Haksız Şikayetten Doğan Manevi Tazminat

Sayın AV.Selim HARTAVİ; bu konuda "haksız şikayetten doğan manevi tazminat" başlığında örnek kararlar bulabilirsiniz. Esasen tutarlı-istikrarlı emsaller bulmak zor bir konu ancak 4. Hukuk Dairesince şikayet dilekçesinin içeriğine fazlaca önem veriliyor. İdarenin müvekkilinize karşı kullandığı ifadelerin netliği (Örneğin hırsızdır, çalmıştır.) Sizi olumlu sonuca götürebilecektir. Konu ile ilgili kararları da daha geniş bir zamanda eklemeye çalışacağım. Saygılarımla.
Old 02-02-2007, 12:01   #3
NURHANOKURÖZCAN

 
Olumlu emsal kararlar

T.C
Y A R G I T A Y
Dördüncü Hukuk Dairesi

E. 1993/11617
K. 1993/15164
T. 23.12.1993

ÖZET : Şikayet hakkının, kişilik hakkı karşısında hukukça korunan hak veçıkarlardan kaynaklanması ve hakkın kötüye kullanılmaması gerekir. Hakkın kötüye kullanılmadığından sözedebilmek için, olayda şikayet hakkının amacına uygun olarak kullanılması ve gerçek olaylara dayanılma şeklinde ortaya
çıkması zorunludur. Davalılar tahrifat yapılmadığını bildikleri halde davacıyı senette tahrifat yapmakla suçladıklarına ve davalılar iftira suçu ile yargılandıklarına göre, mahkumiyet kararı hukuk hakimini bağlayacağından ceza davasının sonucunun beklenmesi ve buna göre hüküm verilmesi gerekir.

(743 s. MK. m. 24) (818 s. BK. m. 49, 53)

Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:

Dava, haksız şikayet yoluyla kişilik haklarına saldırı sebebiyle meydana gelen manevi zararın tazminine ilişkindir. Davalılar, davacıdan mal satın alıp karşılığında 15.500.000 TL.lik senet vermişler, borcun ödenmemesi üzerine davacının alacağını icra yoluyla tahsil etmek istemesi üzerine her iki davalı
da Cumhuriyet Savcılığına başvurarak senedin 15.500 TL.lik olduğunu, davacının senede sıfır rakamı ve bazı isimler ilave edip sahte imzalar atmaksuretiyle senette tahrifat yaptığını ileri sürerek davacıyı şikayet
etmişlerdir. Adli Tıp Kürsüsü'nden gelen raporda, senede sonradan ilaveler yapılmadığı ve senetteki yazıların senedi tümüyle dolduran davalıların yakınları dava dışı Mehmet adlı kişinin eli mahsulü olduğu bildirilmiştir. Yapılan ceza yargılaması sonucunda davacının beraetine karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 'dan onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Davacı, bu davayı açmazdan önce davalıların iftira ettiklerini bildirerek her iki davalıyı da Cumhuriyet Savcılığına şikayet etmiş ve dava dilekçesinde bu olguyu
belirterek hazırlık soruşturmasının numarasını vermiştir. Mahkemece, C. Savcılığından bu evrak istenmiş ancak ilgili Cumhuriyet Savcılığınca bir cevap verilmemiştir. Mahkemece, ihbarın davacıyı kötü duruma düşürüp zararlandırma amacıyla yapıldığı hususunda delil bulunmadığı ve davalıların zararlandırma kast -larının olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Şikayet hakkının, kişilik hakkı karşısında hukukca korunan hak ve çıkarlardan kaynaklanması ve hakkın kötüye kullanılmaması gerekir. Hakkın kötüye kullanılmamış olduğundan sözedebilmek için olayda şikayet hakkının amacına uygun olarak kullanma ve gerçek olaylara dayanılma şeklinde ortaya çıkması
zorunludur. Karşı tarafın suçsuzluğu bilinerek, zararlandırmak amacıyla, gerçeğe aykırı olaylara dayanarak şikayette bulunulması davranışının hukuka uygunluğundan söz edilemez. Olayımızda davalılar tahrifat yapılmadığını bildirdikleri halde davacıyı senette tahrifat yapmakla suçlamışlardır. Diğer yandan, İzmir Asliye Altıncı Ceza Mahkemesi'nin 1989/1268 esas nolu dosyasının tetkikinden davalıların iftira suçu ile tecziyelerine karar verildiği ve bu kararın Yargıtay'ca onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.BK.nun 53. maddesi gereğince ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı hukuk hakimini takyit edeceğinden ceza davasının neticesinin beklenerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken bu hukuki esas gözetilmeksizin ceza davasının sonucu alınmadan karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

S o n u ç : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA)ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine,23.12.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
7.HUKUK DAİRESİ ESAS KARAR
2004/4227 2004/4724
Mahkemesi :A. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
Tarihi :6.10.2003
Numarası :2001/298-2003/975
Davacı :Recep, Selde, T. İnş.San.Tic.A.Ş.
Davalı :M. Turzm A.Ş., Berna
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasında görülen dava sonucunda mahkemece verilen kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı taraf vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Davacılar Recep ve Selde ile T.İnş.San.Tic.A.Ş. vekilleri, davalı M Turizm A.Ş.ti ile Berna aleyhine açtıkları dava ile davalı firmanın kendileri hakkında resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçları ile A.C.Başsavcılığına verdikleri şikayet dilekçesi sonunda haklarında kamu davası açılması; T. ve Turizm Bakanlığına da şikayetlerde bulunulması nedeni ile maddi kayıplara uğradıkları gibi, kamu davasının beraatle sonuçlanmasına rağmen isimlerine sürülmeye çalışan kara lekeyi temizleme çabaları sonucunda duydukları yoğun elem ve üzüntüden dolayı manevi zarara da uğradıklarını öne sürerek zararın kısmen de olsa karşılanabilmesi için 15.000.000.000.-TL. manevi tazminatın yargılama giderleri ve ondan sayılan avukatlık parasının davalılardan tahsilini talep ve dava etmişlerdir. Yargılama sırasında davacı taraf dava dilekçelerini ıslah ile 15.000.000.000.-TL. manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ve yargılama giderleriyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemişlerdir. Davalılar vekili davalılardan Berna hakkındaki davanın husumet nedeni ile reddi gerektiğini, davalı şirketin yaptığı şikayetin anayasal şikayet hakkını kullanmaktan ibaret olup, bundan başka kasıt ve kusur içermediğini öne sürerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı taraf vekilince temyiz edilmiştir.
Öğretide ve uygulamada kararlılık kazanan yerleşik görüşe göre zarar gördüğü varsayılan kişinin kişilik hakkı ile Anayasal güvence altında bulunan şikayet hakkının karşı karşıya geldiği durumlarda her somut olaydaki duruma göre, bunlardan birisine diğerine göre üstünlük veya öncelik tanımak gerekir. Bir başka deyişle davacıya "KİŞİLİK HAKKI" davalının "HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ" çatıştığı durumlarda şikayet hakkının kötüye kullanıp kullanılmadığı yönü üzerinde durulmalıdır. Kuşkusuz bu olgu saptanırken şikayet olunan eylemin varlığına ilişkin, dolaylı ve güçsüzde (zayıfta) olsa emare olup olmadığının tesbiti gerekir. Kuşkusuz bu emarelerin yada belirtilerin mahkumiyeti gerektirecek güçte ve nitelikte olması gerekmez. Teknik anlamda kanıt niteliğinde bulunmasa, bulunmasalar dahi bir takım olayların belirtilerin varlığı yeterlidir. YETERKİ ŞİKAYET EDİLİRKEN O OLGULAR AŞILMAMIŞ OLSUN" öte yandan salt beraat kararı şikayet hakkının hukuka aykırı olduğu sonucunu doğurmaz. Gerçekten suçların kavuşturulması amacıyla yetkili makamlara yapılacak şikayetler hukuka aykırı sayılmazlar. Ancak Anayasa teminatı altında bulunan her hak ve özgürlük gibi hakarama özgürlüğü de sınırsız değildir. Anayasanın 36. maddesi hükmünde herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle hakarama hürriyetini kullanabileceği ifade olunarak şikayet hakkının kişilerin aleyhine ve kötüye kullanılamayacağı açıklanmıştır. Bu durumda davalının hakarama özgürlüğü ile davacının çatışan kişilik haklarının sınırı Medeni Kanununun 2. maddesi hükmündeki ana kurallar uyarınca hakim tarafından büyük bir özenle çizilmelidir. Şikayet hakkının hukuka aykırı olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için şikayeti haklı gösterecek olguların bulunmaması veya şikayet hakkının kasten kötüye kullanılmış olması gerekir. Elinde şikayet veya başvuruyu destekleyen bazı emare (belirti) bulunan kişinin eyleminin hukuka aykırılığından söz edilemez. Açıklanan nedenlerle şikayette bulunan kişi B.K.nun 49. maddesi hükmü gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulamaz. Dosyadaki yazılara, az yukarıda saptanan hukuksal olgular ile kararın dayandığı deliller ile gerektirici hukuki sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı tarafın yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 23.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye

T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas Karar 2003/9356 2003/10097
MAHKEMESİ :Muğla Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ :19/11/2002
NOSU :2001/727-2002/770
Davacı İbrahim tarafından, davalı Hüseyin aleyhine 25/9/2001 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19/11/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hüseyin tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir. Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.
Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davaya konu edilen olayda, davalı gerek Cumhuriyet Savcılığına verdiği şikayet dilekçesinde gerekse hazırlık soruşturması sırasında verdiği ifadede, maddi olguları anlatarak, davacının evinde kiracı olduğunu, tahliye edip ayrılırken bir kısım malzemelerini sonra almak üzere davacıya bıraktığını, malzemelerin halen davacıda bulunduğunu belirtmiş, hazırlık soruşturması sonunda uyuşmazlığın hukuki nitelikte olduğu gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmiştir. Davalı şikayet konusu ettiği malzemeleri nedeniyle Sulh Hukuk Mahkemesi'nde davacı aleyhine tazminat davası açmış ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalının şikayet dilekçesi içeriği, hazırlık soruşturmasındaki beyanı, hukuk mahkemesi dosyası ve tüm dosya kapsamı göz önüne alındığında, davalının davacının kişilik haklarına saldırı ile onu küçük düşürme kastının bulunmadığı, şikayet dilekçesinin suç kısmında eylemin hırsızlık olarak nitelendirilmesinin anlatılan olaylar karşısında hatadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda somut olay ve yukarıdaki ilkeler gözetilerek şikayet hakkının hukuka uygun olarak kullanıldığı ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı benimsenerek istemin tümden reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabul edilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararı yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16/9/2003 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas Karar 2003/5497 2003/11328
MAHKEMESİ :Ankara Asliye 18. Hukuk Mahkemesi
TARİHİ :31/12/2002
NOSU :2002/855-2002/1064
Davacı Erol vekili tarafından, davalı Erdal aleyhine 9/10/2002 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 31/12/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece istem reddedilmiştir.
Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.
Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Davacı Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2001/504 Es. sayılı dosyasında bilirkişi heyeti üyesi olarak hazırladığı 25/3/2002 tarihli rapor sonrasında davalı tarafından Cumhuriyet Savcılığına verilen 2/4/2002 tarihli şikayet dilekçesinde kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkemece şikayet dilekçesinde davacının da içinde bulunduğu bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan rapor hakkında düşüncelerin yer aldığı, davacının adından söz edilerek açıkça bir itham ve isnatta bulunulmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı tarafından Cumhuriyet Savcılığına verilen şikayet dilekçesinde; davacının sanık olarak adı yer almakta olup, davacının da içinde bulunduğu bilirkişi kurulu tarafından dosya rapor düzenlemek için teslim alındıktan sonra soyadı dahi bilinmeyen ve kimliği meçhul Celalettin adlı bir kişinin kendisi ile bağlantı kurarak bilirkişi raporunun lehe düzenlenmesi için bilirkişiler tarafından rüşvet istendiğini kendisine ilettiğini, vermeyince raporu aleyhte düzenlendiği, bilirkişilerin görevlerini suistimal ettikleri, adli mercileri yanılttıkları ve yan tuttukları bu nedenle görevi kötüye kullanmak suçundan haklarında işlem yapılması istendiği görülmektedir. Davalının sözünü ettiği ve ismini verdiği Celalettin adlı kişinin varlığı ve şikayet dilekçesinde belirtildiği biçimde davalı ile bir görüşme yaptığına ilişkin herhangi bir kanıt ve olguda bulunmamaktadır. Böylece şikayet dilekçesindeki iddialar, davalı tarafından ispatlanmamış olup anılan ithamlar kişilik haklarına saldırı oluşturacak niteliktedir. Kaldı ki Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 25/3/2002 tarihli rapor doğrultusunda davacının davasını reddetmiş ve karar kesinleşmiştir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 9/10/2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
Esas Karar
2003/5384 2003/10887

YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ :Balıkesir Asliye 1. Hukuk Mahkemesi
TARİHİ :25/7/2002
NOSU :1997/1300-2002/529
Davacı Atay vekili tarafından, davalı Gülseren aleyhine 20/8/1997 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 25/7/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece istem kabul edilmiştir.
Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.
Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda davacı, davalının ölen kocasının borcuna ait olduğunu ileri sürdüğü kambiyo senedini (bono) icra takibine koymuş, davalı senedin düzenleme tarihinin kocasının ölüm tarihinden sonrasına ait olduğunu görünce senedin sahteliğini savunarak itiraz etmiştir.
Davacı aleyhine Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında senet içeriği üzerinde Adli Tıp Kurumu'nca inceleme yaptırılmış; bunun sonunda imzanın davalının kocasına ait olmakla beraber tüm yazı ve rakamların (düzenleme tarihi dahil) o davada sanık olan davacının eli mahsulü olduğu saptanmıştır.
Ölen kocasının borcundan dolayı aleyhine icra takibi yapılan davalı kadının senetteki yazı ve rakamların kocasına ait olmadığını ve özellikle senet düzenleme tarihinin kocasının ölümünden sonraki bir tarihe tesadüf ettiğini görünce icra takibine itiraz ve alacaklı davacı aleyhine şikayet etmesi hayatın olağan akışına uygundur. Şikayet Anayasal bir hak arama yolu olduğuna ve şikayet için yeteri kadar dayanak bulunduğna göre şikayeti haksız kabul etmek mümkün değildir. Şikayet kesin kanıtlara bağlı olmaksızın emare, iz ve yeteri kadar kuşku uyandıran belirti ve husus bulunduğu takdirde kişiler bu Anayasal yolu kullanabilmelidirler. Davalı da şikayet etmekle kendisine tanınan bir hakkı kötüye kullanmamıştır. Davacının kamu davasında beraat etmesi, tek başına şikayetin haksızlığını göstermez.
Bütün bu açıklamalar ve somut olayın özellikleri gözetilerek davanın reddi gerekirken davalının davacıyı haksız yere şikayet ettiği düşünce ve gerekçesiyle davanın kabulü doğru değildir. Karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davanın tümden reddedilmek üzere BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 30/9/2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas Karar
2002/12097 2003/3987
MAHKEMESİ :Söke Asliye Hukuk Hakimliği
TARİHİ :14/2/2002
NOSU :1998/538-2002/134
Davacı Ali vekili tarafından, davalı S... Belediye Başkanlığı aleyhine 12/6/1998 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; koşulları bulunmadığından maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine dair verilen 14/2/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece istem reddedilmiştir.
Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır.
Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.
Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Dava konusu olayda, davalı belediye başkanlığı davacı hakkında, davacının belediyeden kiraladığı çayocağını, kira süresi bitiminde belediyeye teslim ederken, çayocağı içinde bulunan ve belediye tarafından yaptırılan dolabı alarak gittiği, hırsızlık suçunu işlediği iddiası ile C. Savcılığına şikayeti üzerine açılan ceza davası sonucunda ceza mahkemesince, kira sözleşmesi ve bu sözleşmenin eki olan tutanakta çalındığı iddia olunan dolabın sanığa teslim edilmediğinin görüldüğü, sanığın kendisi tarafından marangoza yaptırılan tahta dolabı söküp götürdüğünü savunduğu, dinlenen tanığın da sanık tarafından bu yere tahta dolap yaptırıldığını beyan etmesine göre sanığın savunmasının aksine atılı suçu işlediği yolunda yeterli delil elde edilemediği gerekçesi ile sanık davacının beraatine dair karar verilmiştir. Bu durumda, davacının kendisinin yaptırdığı dolabı alıp götürdüğü ceza mahkemesi kararı ile belirlenmiş olduğuna göre davalı belediyenin şikayeti haksızdır. Davalı belediyenin şikayette bulunurken özensiz davrandığı, davacının bu nedenle manevi zarara uğradığı belirgin olup mahkemece takdir edilecek manevi tazminata hükmedilmelidir. Ayrıca davacının bu yüzden uğradığı maddi zararı bulunup bulunmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesi de, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 2/4/2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Umarım işinize yarar.
Old 19-02-2007, 12:32   #4
mhilmi

 
Varsayılan

Benim sorum biraz farklı. Şikayet edene karşı açılacak dava değil ama haksız yere açılmış bir dava.
Olayda şikayetçi xxxxxxx6 IMEI cep telefonunun çalındığını söyleyerek Savcılığa dilekçe veriyor. Savcılık GSM şirketleri ile yazışma yaparak IMEI numarası belirtilen telefonu kimin kullandığını soruyor. X GSM şirketi xxxxxxx0 IMEI nolu telefonu Falan kişi kullanıyor diye cevav veriyor ve son rakamın tutmamasının önemli olmadığını son rakamın belirleyici olmadığını söylüyor. Müvekkile ait telefonun IMEI numarası xxxxxxx4 yani telefonun markasıda farklı IMEI numarasıda. Müvekkilim hakkında hırsızlıktan kamu davası açılmasının tek sebebi X şirketinin son rakamın belirleyici olmadığı yönündeki Savcılığa gönderdiği yazı. Ancak müvekkildeki telefon ile çalınan telefon arasındaki tek farksa son rakam. Burada beraat kararı çıktıktan sonra x GSM şirketine karşı dava açılabilirmi. Müvekkilim davadan haberdar olmadığı için hakkında yakalama emri çıkarılıyor ve nahoş bir biçimde yakalanıyor. Yaşadığı şehir farklı, davanın açıldığı şehir farklı, yakandığı şehir farklı ve GSM şirketide İstanbulda. Dava açılırsa nerede açılır. Buna benzer bir içtihat bulamadım ilgilenen olursa sevinirim.
İlginiz için hepinize teşekkür ederim. İyi çalışmalar.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Avukatlik MesleĞİne Hakarette Manevİ Tazmİnat Talebİ Ne Kadar Olmalidir? Av. Ayşegül Güngör Meslektaşların Soruları 16 25-08-2010 08:47
Şİrketİn Manevİ Tazmİnat Talebİ olgun Meslektaşların Soruları 1 23-12-2006 12:20
Maddİ Tazmİnat-sÖzleŞmenİn İhlalİ Burak Demirci Meslektaşların Soruları 4 15-12-2006 15:06
Maddİ Tazmİnat Kavaz Meslektaşların Soruları 3 14-09-2006 14:22
İdareye Manevİ Tazmİnat ank_hukuk_23 Hukuk Soruları Arşivi 4 15-08-2006 09:19


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06587410 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.