Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Doktor Kusuru Maddi Manevi Tazminat

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-08-2014, 16:25   #1
Av.Yasin Dedeli

 
Varsayılan Doktor Kusuru Maddi Manevi Tazminat

Tüm meslektaşlarımıza iyi çalışmalar diliyorum. Öncelikle şu bilgiyi vermek istiyorum. 112 acilde görev yapan doktorlar ancak 48 saat arayla nöbet tutabilirler, blok nöbet tutmayı sağlık bakanlığı yasaklamıştır.

Olayımız şu şekilde; Kalp krizi belirtileri gösteren bir hasta için sabah 08:30 sıralarında 112 acilden ambulans çağırılıyor. Hasta gelen doktora "sırtımda bıçak batması şeklinde ağrı, ellerimde ve kollarımda uyuşma var" diyor. (sade vatandaşın bile bildiği kalp krizinin en büyük belirtileri) Doktor (bir iddiaya göre para karşılığı başka bir doktorun yerine ve yasak olduğu halde 48 saat kuralına uymadan blok nöbet tutuyor) cereyanda kalmışsındır, gaz sıkışması olabilir diyerek doğru düzgün muayene etmeden hastayı evinde bırakıyor.(çünkü bir sonraki nöbet kendi nöbeti ve nöbet yeri şehrin öbür ucu, nöbet değişim saati 08:30 ile 09:00 arası olduğundan nöbete yetişemem düşüncesi var) Daha sonrasında hasta 10-15 dk içerisinde daha da fenalaşıyor, tekrar ambulans çağırıldığında ise müdahale edilse de artık herşey için geç olduğundan hasta kalp krizinden vefat ediyor.

Ceza davası sonucunda doktor kusurlu bulunarak mahkumiyet kararı verildi. Şimdi tazminat davası açmak istiyoruz. Ancak dava kazanılsa da tazminatın doktordan tahsil edilebilmesi düşük bir ihtimal. Bu nedenle sağlık bakanlığı aleyhine dava açmayı düşünüyoruz. Ama görev, hususmet ve zamanaşımı konularında kararsız kaldım.

1- Sağlık bakanlığı aleyhine hususmet yöneltilebilir mi?

2- Açılacak davada görevli mahkememe adli yargı mı idari yargı mıdır?

3- Zamanaşımı süresi nedir? Dava açmadan önce yazılı başvuru gerekir mi?
Old 29-08-2014, 18:55   #2
olgu

 
Varsayılan

Davayı sağlık bakanlığına yönelteceksiniz, yasal dayanağı ise Anayasa'nın 129/5. maddesi "Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir. "

Görevli mahkeme idare mahkemesi çünkü idarenin istihdam ettiği personelin meydana getirdiği zarar.

Zamanaşımın ise geçmiş olduğunu düşünüyorum çünkü tam yargı davalarında zamanaşımı 1 yıl(İYUK 13), ve adli yargıdaki gibi uzatılmış ceza zamanaşımı uygulaması yok.
Old 30-08-2014, 15:01   #3
Av.Yasin Dedeli

 
Varsayılan

1 yıllık sürenin başlangıcı nedir peki? Ölüm tarihi mi yoksa doktorun kusurlu olduğunun öğrenildiği tarih mi? Çünkü idari soruşturma sonrasında doktorun kusurlu olduğu anlaşıldı ve ceza davasından da müvekkilin geç haberi oldu.
Old 30-08-2014, 15:19   #4
olgu

 
Varsayılan

İçtihat bakmak lazım, ölüm mü yoksa failin kusurunun tespiti mi zararın doğum tarihi kabul ediliyor.
Old 30-08-2014, 17:21   #5
Av.Yasin Dedeli

 
Varsayılan

Bence failin kusurunun tespit edildiği tarihten başlamalı. Çünkü müvekkilin yakınları doktor değil. Doktorun hata yaptığı idari soruşturma sonucu açılan ceza davası ile anlaşıldı zaten.
Old 01-09-2014, 10:55   #6
MeRReM

 
Varsayılan

Dava idare mahkemesinde sağlık bakanlığına karşı açılmalı,
zaman aşımı hususunda 1 yıl ve 10 yıllık süre olduğu kanaatindeyim, ceza davası sebebiyle zamanaşımının geçmediği yönünde bir karar ekliyorum;

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ


Esas No.
2008/5432
Karar No.
2008/9410
Tarihi
08.07.2008


İLGİLİ MEVZUAT
1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/27/7
2577-İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU ( İYUK )/2
2709-TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI/129.5


KAVRAMLAR
AMELİYAT SIRASINDA GERÇEKLEŞEN ÖLÜM
HİZMET KUSURU
GÖREVLİ MAHKEME
TAM YARGI
ZAMANAŞIMI


ÖZET
DAVACILARIN DİĞER DAVALI DAVUT'A YÖNELİK TEMYİZİNE GELİNCE; ADI GEÇEN DAVALI DAVACILARIN DESTEĞİNİ AMELİYAT EDEN DOKTOR OLUP AMELİYAT ÖNCESİ TANISI KONULAN VE YAPILAN TETKİKLER SONUCUNDA DA İNOPERABL ( AMELİYAT EDİLEMEZ, CERRAHİ YOLLA ÇIKARILAMAZ, TÜMÖR ) OLDUĞU BELİRLENEN BİR VAKAYA AMELİYAT UYGULAMASI NEDENİYLE KUSURLU BULUNARAK MAHKUMİYETİNE KARAR VERİLDİĞİNE VE CEZA MAHKEMESİNDEN VERİLMİŞ OLAN KARARIN HENÜZ KESİNLEŞMEMİŞ BULUNMASINA GÖRE DAVA KONUSU EDİLEN OLAYDA ZAMANAŞIMININ GEÇTİĞİNDEN SÖZ EDİLEMEZ. MAHKEMECE, DAVALILARDAN DAVUT YÖNÜNDEN İŞİN ESASI İNCELENEREK ZARAR KAPSAMI BELİRLENMEK SURETİYLE VARILACAK SONUCA UYGUN BİR KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN YERİNDE OLMAYAN YAZILI GEREKÇEYLE İSTEMİN ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDEDİLMİŞ OLMASI DOĞRU OLMADIĞINDAN KARARIN BOZULMASI GEREKMİŞTİR


Davacı Ahsen vd.leri vekili Avukat Ü.U. tarafından, davalı Sağlık Bakanlığı ve Davut aleyhine 24/0112008 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; mahkemece davanın reddine dair verilen 05/0312008 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili, duruşmasız olarak da davalılardan Davut vekili taraflarından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 24/0612008 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. Ü.U. ile karşı taraf davalılardan Davut vekili Av. YE. ve davalı Sağlık Bakanlığı vekili Av. H.S. geldiler. Açık duruşmaya başlarındı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 1- Davacıların, davalılardan Sağlık Bakanlığı'na yönelik temyizi yönünden; dava, hatalı tedavi nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin olup mahkemece istem zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş ve karar davacılar ile davalılardan Davut tarafından temyiz olunmuştur.

Davacılar, destekleri Osman'ın tedavi olmak amacıyla başvurduğu,

SSK Hastanesi'nde, davalılardan Davut tarafından ameliyat edildiği sırada damarlarının kesilmesi nedeniyle kanamanın durdurulamaması sonucu kaldırıldığı başka bir hastanede öldüğü belirtilerek uğranılan zararın ödetilmesini istemişlerdir.

Dava dilekçesindeki bu anlatım biçimine göre davacının, davalı idarenin hizmet kusuruna dayanarak dava açtığı anlaşılmaktadır. İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2/1-b maddesi gereğince idarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemleri nedeniyle meydana gelen zararlardan dolayı idareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. O halde, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmesi gerekirken işin esası hakkında inceleme yapılarak davanın esastan reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

2- Davacıların diğer davalı Davut'a yönelik temyizine gelince; adı geçen davalı davacıların desteğini ameliyat eden doktor olup ameliyat öncesi tanısı konulan ve yapılan tetkikler sonucunda da inoperabl ( ameliyat edilemez, cerrahi yolla çıkarılamaz, tümör ) olduğu belirlenen bir vakaya ameliyat uygulaması nedeniyle kusurlu bulunarak mahkumiyetine karar verildiğine ve ceza mahkemesinden verilmiş olan kararın henüz kesinleşmemiş bulunmasına göre dava konusu edilen olayda zamanaşımının geçtiğinden söz edilemez. Mahkemece, davalılardan Davut yönünden işin esası incelenerek zarar kapsamı belirlenmek suretiyle varılacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda ( 1 ) ve ( 2 ) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalının temyiz itirazının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve temyiz eden davacılar yararına takdir olunan 550,00.- YTL duruşma avukatlık ücretinin davalılara yükseltilmesine ve davacılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 08.07.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken ( görevlerini yaparken ) kusurları sonucu şahıslara zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar gören şahısların kamu görevlileri aleyhine adli yargıda açtıkları tazminat davasıdır.

Anayasa'nın 129/5. maddesindeki "Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir" hükmü ile buna paralel olarak düzenlenmiş olan 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesi hükmünün açık, net ve amir olması, bu düzenlemeler gereğince kamu görevinden dolayı zarar gören kişilerin ancak idare aleyhine idari yargıda dava açabileceği, kamu görevlisi aleyhine adli yargıda dava açılmasının ve açılacak bu davalarda kamu görevlisinin kişisel kast veya kusurunun araştırılmasının mümkün olmaması, yasa hükümlerine aykırı yorum ve uygulama yapılamayacağı, idari yargının görevine giren davaların kamu düzenine aykırı sonuç doğuracak şekilde adli yargıda görülemeyeceği, kamu görevlileri hakkında adli yargıda kişiler tarafından açılan tazminat davalarının kast ve kusur araştırması yapılmaksızın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne 2. bent yönünden katılmıyoruz.
Old 01-09-2014, 12:06   #7
av.sahin67

 
Varsayılan

Üstad burada görevli mahkeme hususu olup olmadığı konusunda karar vermek için söz konusun hastanenin özel mi kamu mu üniversite hastanesi mi oludğunu tespit etmemiz gerekir. Para karşılığı nöbet sistemi genelde özel hastanelerde olur. Sistem şöyle işler: Asistan doktor kendi nöbet boşluklarında geceleri sabaha kadar özel hastanelerde nöbet tutarlar. Bu arada yaptıkları işlemlerde o hastanenin kendi doktorunun kaşesi kullanılır. İmzalar da sahtetir kanaatimce. Bu noktada bakanlıkça bile kabul edilmiş bir dolandırıcılık ve sahtecilik suçu işlenmektedir. Mağdur olan hasta kendisinin hakkını ihlal eden doktorun ismini hiçbir zaman bilememektedir. İStanbulda ve büyükşehirlerde doktorların çalışma zamanlarını protokol kayıt defterlerinden incelesinler. Sonuç olarak ortaya bir doktorun 7x24 çalıştığı sonucu ortaya çıkacaktır. Bu durumda açıkça hak ihlali olduğu kesindir.
Davanızı bu yönler itibariyle kazanacağınıza eminim. Fakat uygulamada en çok yapılan yanlışlardan biri devlet hastanesinde tazminatın doktora karşı açılmasıdır. Genel ayrım şu şekildedir : DEvlet hastanesi ise idare mahkemesinde bakanlık aleyhine, özel hastane ise hastane ve ilgili doktor aleyhine dava açarsınız. Saygılar
Old 01-09-2014, 12:30   #8
tacir

 
Varsayılan

değerli meslektaşım davayı idari yargıda Türkiye Kamu hastaneleri Kurumuna husumet Yönelterek açmanız gerekmektedir. 6514 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi gereği
Old 01-09-2014, 12:34   #9
tacir

 
Varsayılan

zamanaşımı konusunda ise sıkıntı yaşayabilirsiniz. Zira ortada ölüm var. Zarar ve fail ölüm anında öğrenilmiştir. İYUK 13. madde, sakatlık durumu olsaydı, kesin tedaviden sonra dava açma süreniz başlardı, (maluliyet oranına göre)
Old 01-09-2014, 14:49   #10
olgu

 
Varsayılan

Sayın MeRRem, Yargıtay "hekimin ağır kusuru halinde devlet memuru hekime karşı adli yargıda dava açılabileceği" görüşünden döndü,

İYUK da da ceza zamanaşımına atıf yapmadığından sunduğunuz kararın emsal özelliği yoktur.
Old 02-09-2014, 13:05   #11
Av.Dursun KARACA

 
Varsayılan

Sayın tacir; 6514 sayılı kanunun 2. maddesinde konuyla ilgili bir hüküm yok. 2. Madde bir KHK. yürürlükten kaldırılması hakkında
Old 02-09-2014, 15:01   #12
Av.Bedia

 
Varsayılan

Davada görevli mahkemenin belirlenmesinde av.sahin67'nin de belirttiği gibi hastanenin özel veya kamu olup olmadığı hususu dikkate alınmalıdır. Davada idari yargının görevli olması halinde, ceza zamanaşımının tazminat davası açısından önemi bulunmamaktadır. Dava zamanaşımı başlangıcında ise zararın kesin olarak öğrenildiği tarih esas alınacaktır.
Old 02-09-2014, 15:03   #13
olgu

 
Varsayılan

Husumet Sağlık Bakanlığına yöneltilecek, somut olayda 112 ekibinde görevli doktorun hatası mevcut.

İdari davalarda mahkeme husumeti doğru tarafa resen yöneltiyor.
Old 02-09-2014, 19:00   #14
olgu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Yasin Dedeli
Bence failin kusurunun tespit edildiği tarihten başlamalı. Çünkü müvekkilin yakınları doktor değil. Doktorun hata yaptığı idari soruşturma sonucu açılan ceza davası ile anlaşıldı zaten.

Alıntı:
T.C.

DANIŞTAY

10. DAİRE

E. 2008/5366

K. 2012/423

T. 8.2.2012

• RÜCUEN VE MÜTESELSİLEN TAZMİNAT ( İdari Eylemlerden Hakları İhlal Edilmiş Olanların İdari Dava Açmadan Önce İlgili İdareye Bir Yıl İçinde Yapacakları Başvuruda Sürenin Yalnızca Eylem Tarihinden Değil Zararın O Eylemden Kaynaklandığının Öğrenildiği Tarih Esas Alınarak Belirleneceği )

• İDARİ EYLEMLERDEN HAKLARI İHLAL EDİLMİŞ OLANLAR ( İdari Dava Açmadan Önce İlgili İdareye Bir Yıl İçinde Yapacakları Başvuruda Sürenin Yalnızca Eylem Tarihinden Değil Zararın O Eylemden Kaynaklandığının Öğrenildiği Tarih Esas Alınarak Belirlenmesi Gerektiği )

• İLLİYET BAĞI ( Zararla İdari Faaliyet Arasında Nedensellik Bağının Bulunmaması ya da Zararın Oluşmasında Zarara Uğrayanın ya da Üçüncü Kişinin Kusurunun Bulunması Halinde İdarenin Tazmin Sorumluluğu Kalkacak ya da Kusur Ölçüsünde Azalacağı )

• ZARARLA İDARİ FAALİYET ARASINDA NEDENSELLİK BAĞI ( Bulunmaması ya da Zararın Oluşmasında Zarara Uğrayanın ya da Üçüncü Kişinin Kusurunun Bulunması Halinde İdarenin Tazmin Sorumluluğu Kalkacak ya da Kusur Ölçüsünde Azalacağı )

2577/m.13

ÖZET : 1- İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce ilgili idareye bir yıl içinde yapacakları başvuruda sürenin; yalnızca eylem tarihinden değil, zararın o eylemden kaynaklandığının öğrenildiği tarih esas alınarak belirlenmesi gerekir.
2- Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması ya da zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde idarenin tazmin sorumluluğu kalkacak ya da kusur ölçüsünde azalacaktır.
İstemin Özeti : Davacı şirket tarafından 475.635.00 TL tazminatın davalı idarelerin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle rucuen ve müteselsilen tazmini istemiyle açılan davada, İstanbul 5. idare Mahkemesince; Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2.2.2005 tarih ve E:2000/235, K:2005/55 sayılı kararının gerekçesinde "... olarak bilinen işyerinin bulunduğu binanın durumu itibarı ile öncelikle insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde büyük bir alışveriş merkezi olarak faaliyet gösteren davalı şirketin işyerinde alınması gereken güvenlik önlemlerini almak ve sağlamak mecburiyetinde bulunduğu, bir çok terör olayının meydana geldiği İstanbul gibi büyük bir metropolde 2495 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde aynı zamanda işveren statüsünde bulunan davalı şirketin müessir terör olayının meydana gelmesini önlemek adına alması gerekli tedbir ve önlemleri tam ve noksansız olarak yerine getirmediği"nin belirtilerek davacı şirket aleyhine tazminata hükmedildiği, Anayasa'nın 125. maddesine göre idarenin, idari eylem ve işlemleri nedeniyle kişilere verdiği zararları tazmin etmekle yükümlü olduğu ancak zararın ilgilinin kişisel kusurundan kaynaklanması durumunda idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceği, olayda davacının tazminini istediği zararın, kendi kusurundan kaynaklanması nedeniyle, davalı idarelerin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği ve de bu kapsamda sosyal hasar kuramına göre tazminat ödemekle yükümlü tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararın, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet Faruk Özer
Düşüncesi : Dava, Asliye Hukuk Mahkemesince tazminle yükümlü tutulan ve hükmedilen tazminatın tamamını ödemiş bulunan ... Tüketim Mad. San. ve Tic. A.Ş. tarafından, ödenen tazminatın olayın oluşumunda asli kusuru bulunan davalı idarelerden tazmini istemiyle açılmıştır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği uyarınca kat sınırlamasına bakılmaksızın tüm umumi binalarda ( işyeri, ticaret merkezi, topluma açık yapılar ) yangın merdiveni yapılması zorunlu iken, davacı şirket tarafından yangın merdiveni bulunmayan bir alışveriş merkezi için ruhsat talebinde bulunulduğu ve davalı Kadıköy Belediye Başkanlığı tarafından da anılan binaya yapı ve iskân ruhsatı verildiği görülmektedir.
Davalı Kadıköy Belediyesinin yangın merdiveni bulunmayan bir binaya ruhsat vererek denetim görevini yerine getirmediği ve bu yönüyle hizmetin işletilmesinde kusuru bulunduğu sabittir. Bunun yanında, davacı şirket tarafından da yangın güvenliğine uygun olmayan bir bina için ruhsat başvurusunda bulunulduğu ve halka açık bir alışveriş merkezi olarak bu şekliyle faaliyete sunulduğu açıktır. Bu durumda zararın oluşumuna etki eden kusurların yarıştırılması neticesinde, davacı şirketin kusurlu hareketiyle olay ile oluşan zarar arasındaki illiyet bağını kestiği bir diğer anlatımla zararın meydana gelmesinde baskın kusuru bulunduğu görüldüğünden, idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceği görüşüyle temyize konu mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Ergün Özcan
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca, Danıştay Onuncu ve Altıncı Dairelerinden oluşan müşterek kurulca gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı... Tüketim Mad. San. ve Tic. A.Ş. tarafından Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tazminat davasında verilen kararın kesinleşmesi üzerine yargı kararı gereğince ödemek zorunda kaldığı tazminat nedeniyle meydana gelen parasal zararı davalı idarelerin hizmet kusurundan kaynaklandığından bahisle bu hak kaybının giderilmesini teminen 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesinde yer alan bir yıllık süre içerisinde idari başvuru yolları tüketilerek, aleyhlerine hükmedilen tazminat tutarı ile yasal faizi ve yargılama giderleri toplamı 475.637.00 TL'nin olayın meydana gelmesinde hizmet kusuru bulunan idarelerden faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu 13. maddesinin 1. fıkrasında; idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemelerinin gerekli olduğu, bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kurala bağlanmıştır.
Yukarıda anılan yasa maddesinde idareye başvuru süresinin, idari eylemlerden zarar gören kişilerin eylemi öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı saptanmış olmaktadır. Zararın henüz ortaya çıkmadığı, çıksa bile zararın tüm sonuçlarıyla tespit edilemediği tarihi süreye başlangıç almanın dava açma hakkının kullanılamaması sonucunu doğuracağının kabulü gerekmektedir.
Bu haliyle, başvurma süresinin başlangıcında, yalnızca eylem tarihini esas almak yerine, zararın o eylemden kaynaklandığının öğrenildiği tarihi esas almak hakkaniyete daha uygun olacaktır.
Öte yandan idarenin tazmin sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunmaması zararın idari faaliyetten doğmadığını gösterir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın ya da üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise idarenin tazmin sorumluluğu ya tamamen ortadan kalkacak ya da kusur ölçüsünde azalacaktır.
Terör olayında yaşamını yitiren kişinin murisleri tarafından olayda hizmet kusuru bulunduğundan bahisle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Kadıköy Belediye Başkanlığı'na karşı İstanbul 3. İdare Mahkemesinde açılan dava sonucu Mahkemenin 22.3.2007 tarih ve E:2004/966, K:2007/798 sayılı kararıyla, Kadıköy Belediyesinin yangın merdiveni bulunmayan binaya Yönetmelik hükümleri hilafına inşaat ve iskan ruhsatı vermesi nedeniyle hizmet kusuru bulunduğuna karar verilmiş ise de, davacı şirket aleyhine Kadıköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan ve Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen tazminat davasında Mahkemece; davalı şirketin müessir terör olayının meydana gelmesini önlemek adına alması gerekli tedbir ve önlemleri tam ve noksansız olarak yerine getirmediği, olayda kusurlu olduğu belirlenmiş yine dava dosyasında mevcut İstanbul İli Özel Güvenlik Teşkilatı İl Koordinasyon Kurulu Kararında, davacı şirket tarafından yapılan yazılı müracaat ile, kuruluşun Yönetim Kurulunun aldığı kararla özel güvenlik teşkilatına gerek kalmadığı bu nedenle 2495 sayılı Kanun kapsamından çıkartılması ve bünyesinde tahsis edilen 8 özel güvenlik ile 3 adet silah kadrosunun iptalinin talep edildiği ve bu talebinde Kurulun 06.07.1998 tarih ve 1998/90 sayılı kararı ile kabul edildiği görülmekte olup, işleticiliğini üstlendiği çarşıda yangın ve güvenlik ile ilgili hiç bir önlem almadığı sabit olan davacı şirketin kusuru, olay ile meydana gelen zarar arasındaki illiyet bağını kesecek ölçüdedir.
İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
SONUÇ : Temyizen incelenen karar, usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi ile İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 24.12.2007 tarih ve E:2006/2422, K:2007/3038 sayılı kararının onanmasına, 08.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

sizin olayda ölüm ile zarar meydana gelmiştir, bu sebeple zamanaşımının dolduğunu düşünüyorum.
Old 03-09-2014, 10:51   #15
just4kick

 
Varsayılan

Bu davayı vefat tarihinde açmış olsanız bile ölüme ilişkin kusur tespiti ceza yargılamasının başında belli olmayacağı için bekletici mesele haline gelecekti. Çünkü tazminatı doğuran olay doktorun kusurlu olması. Dolayısıyla kanaatimce zamanaşımı, ceza yargılamasında kusurun doktora ait olduğu tespiti yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu tespitin tarihi olarak da yine kanaatimce ceza hükmünün kesinleştiği tarih baz alınır.
Old 18-04-2017, 13:42   #16
Av. Burçin Özenli

 
Varsayılan

Merhaba meslektaşlarım,

Bu başlık altında bir soru yöneltmek istiyorum; muris Kasım 2011' de vefat etmiştir; 2011 yılında Savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur; ceza yargılaması halen devam etmektedir; son olarak Mart 2016'da ATK Genel Kurulu'ndan rapor alınmış ve doktor ile hemşirelerin kusur oranları tespit edilmiştir. Kasım 2016'da ölümün üzerinden 5 yıl geçmeden Kamu Hastaneleri Kurumuna manevi tazminat istemli başvuru yapılmıştır; Kurum akabinde açılan davada davanın süre aşımına uğradığı itirazında bulunmuştur. Anlatılan olay silsilesine göre ATK Genel Kurulu raporuyla sürenin başladığı söylenebilir mi? Bu konuda emsal karar olan meslektaşlarımın paylaşmalarını rica ederim.
Old 18-04-2017, 14:10   #17
Av. Burçin Özenli

 
Varsayılan

Kendi soruma kendim bir Danıştay kararıyla cevap vereyim ki sonradan okuyan meslektaşlara faydası olsun


T.C.

DANIŞTAY

15. DAİRE

E. 2015/3862

K. 2015/7681

T. 17.11.2015

İstemin Özeti : Edirne İdare Mahkemesi'nin 10/02/2015 tarih ve E:2015/122; K:2015/166 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.

Düşüncesi :2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bir yıllık süre içerisinde yani 08.10.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporundan itibaren bir yıl içerisinde 04.11.2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından, davanın süresinde olduğu, Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; davacılardan ile 'ın kızı ve ....'ın kardeşi olan .....'ın rahatsızlanması üzerine tedavi altına alındığı Edirne Selimiye Devlet Hastanesi'nde yoğun bakım ünitesinde boş yatak bulunmadığı gerekçesiyle Tekirdağ İli Çorlu İlçesi'nde bulunan bir hastaneye sevk edilmesi sonrasında ambulans ile yolda iken durumunun ağırlaşması üzerine götürüldüğü Havsa Devlet Hastanesi'nde vefat etmesi olayında idarenin hizmet kusurunun olduğu ve gerekli müdahaleler zamanında yapılmayarak hatalı işlemler ile vefat olayına sebebiyet verildiği iddiasıyla, destekten yoksun kalma ve maddi zararlara karşılık olarak ile için ayrı ayrı 12.000,00 TL ve ....için 6.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL maddi tazminat ile, ile için ayrı ayrı 42.000,00 TL ve ... için 16.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; vefat olayı sebebiyle başlatılan adli soruşturma neticesinde iki kamu görevlisi hakkında taksirle ölüme sebep olma suçundan dolayı açılan kamu davasına davacılardan 'ın müdahil olduğu ve bu davada Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 02.07.2012 tarih ve E.2012/139 K.2012/399 Sayılı karar ile sanıklardan birinin taksirle ölüme sebebiyet verdiği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiş olduğu anlaşıldığından, kamu davasının karara bağlandığı 02.07.2012 tarihi itibariyle davacıların davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddia edilen idari eylemden haberdar oldukları, davacılar tarafından 02.07.2012 tarihinden itibaren bir yıl içinde ve en geç 02.07.2013 tarihine kadar davalı idareye başvurularak haklarının yerine getirilmesinin istenmesi ve bu isteğin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava açma süresi içinde tam yargı davası açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra, 06.11.2014 tarihli dilekçeyle davacılara toplam 250.000 TL tazminat ödenmesi istemiyle idareye başvurulduğu, dolayısıyla 26.01.2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle açılan davada süreaşımı bulunduğundan, davanın esasının incelenmesine imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir.

Davacılar tarafından, davanın süresinde olduğu iddiasıyla anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 13. maddesinde; idari eylemler sebebiyle hakları ihlal edilen ilgililerin, eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurup haklarının yerine getirilmesini isteyebilecekleri; bu isteklerin reddi üzerine altmış günlük dava açma süresi içerisinde dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır.

Anılan Yasa hükmünde idareye başvuru için öngörülen, bir yıllık sürenin, idari eylemin tamamlandığı ve yol açtığı zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması gerekmektedir. Esasen, idari eylemin tamamlandığı ve zararın tam olarak ortaya çıktığı tarih dikkate alınmadan bir yıllık sürenin hesaplanması, bazı hallerde dava açma hakkının kullanılamaması sonucunu doğuracaktır. Zararın ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldırır biçimde süre hesabı yapılmasının ise, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.

Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem sebebiyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu sebeple tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.

İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır.

Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme, bilirkişi raporu ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.

Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu sebeple de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları sebebiyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir.

Bu itibarla, 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen sürenin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır.

Dava dosyasının incelenmesinden; .....vefatına sebep olan olayların 18.02.2011 tarihinde gerçekleştiği, olay sebebiyle yapılan ön inceleme neticesinde Edirne Valiliği İl İdare Kurulu tarafından verilen 06.04.2011 tarih ve 12 Sayılı kararda Edirne Selimiye Devlet Hastanesi acil polikliniğinde görevli Dr. ....hakkında soruşturma izninin verildiği, ceza yargılaması sonucunda Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 02.07.2012 tarih ve E:2012/139, K:2012/399 Sayılı kararı ile taksirle öldürme suçundan yargılanan sanıklardan ...ın beraatine, ...... Uludere'nin mahkumiyetine karar verildiği, yapılan temyiz incelemesi üzerine de Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarih ve E:2013/23496, K:2014/19353 Sayılı kararı ile Sanık ......'ın beraatine dair hükmün onandığı, Sanık ....'nin mahkumiyetine dair hükme yönelik yapılan inceleme sonucunda ise; mevcut bulgu ve muayene sonuçları ile sanığın göğüs hastalıkları uzmanından görüş almasında ve hastayı entübe ederek ambulansa almasında zorunluluk olup olmadığının, sanığın uygulamalarında tıbbi standartlara aykırılık olup olmadığı varsa bu uygulamalarla hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Yüksek Sağlık Şurasından sorulması, tıbbi uygulamalara aykırı davranışlarının ve bu fillerle ölüm arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde taksirle öldürme, tıbbi standartlarda aykırı davranışla ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunmaması halinde eyleminin TCK'nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle mahkumiyete dair hükmün bozulduğu, bunu üzerine Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 13.01.2015 tarih ve E:2014/569 Sayılı ara kararı ile dava dosyasının Yüksek Sağlık Şurasına gönderilerek uzman görüşü alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Ceza yargılaması sırasında, eylemin idariliğini ortaya koyan inceleme, tespit kararları veya yapılan inceleme sonucu hazırlanmış bilirkişi raporları ya da ceza mahkemesi kararının veya bu kararın onanmasına dair Yargıtay kararının tebliğinden itibaren de 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesindeki 1 yıllık sürenin başlatılabilmesi mümkündür.

Uyuşmazlıkta, ceza yargılaması devam etmekte iken yapılan temyiz incelemesinde Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarihli kararı ile sanığın uygulamalarında tıbbi standartlara aykırılık olup olmadığı varsa bu uygulamalarla hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Yüksek Sağlık Şurasından sorulması gerektiği belirtilerek anılan ceza mahkemesi kararının bu yönüyle bozulduğu, söz konusu kararın davacılara tebliği üzerine 06.11.2014 tarihinde ölüm olayı sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen 100.000,00 TL maddi tazminat ile, 150.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından ödenmesi istemiyle bir başvuru yapıldığı, bu başvurunun cevap verilmeyerek zımmen reddi üzerin de 26.01.2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir.

Bu durumda, davacıların, zarar doğurucu eylemin ne olduğunu ve idareye atfedilebilir (eylemin idariliği) olduğunu Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarihli bozma kararı ile öğrendiğinin, dolayısıyla bu tarihten itibaren 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca 1 yıllık sürenin bu tarihte başladığının kabulü gerekmektedir.

Buna göre, davacıların, eylemi ve eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 02.10.2014 tarihinden itibaren 1 yıl içinde, tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımmen reddi üzerine 26.01.2015 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta olup; İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk görülmemektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Edirne İdare Mahkemesi'nin 10/02/2015 tarih ve E:2015/122; K:2015/166 Sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Alıntı:
Yazan Av. Burçin Özenli
Merhaba meslektaşlarım,

Bu başlık altında bir soru yöneltmek istiyorum; muris Kasım 2011' de vefat etmiştir; 2011 yılında Savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur; ceza yargılaması halen devam etmektedir; son olarak Mart 2016'da ATK Genel Kurulu'ndan rapor alınmış ve doktor ile hemşirelerin kusur oranları tespit edilmiştir. Kasım 2016'da ölümün üzerinden 5 yıl geçmeden Kamu Hastaneleri Kurumuna manevi tazminat istemli başvuru yapılmıştır; Kurum akabinde açılan davada davanın süre aşımına uğradığı itirazında bulunmuştur. Anlatılan olay silsilesine göre ATK Genel Kurulu raporuyla sürenin başladığı söylenebilir mi? Bu konuda emsal karar olan meslektaşlarımın paylaşmalarını rica ederim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Davaya cevap dilekçesinde maddi manevi tazminat istemi takıların iadesi istenir mi? Maddi ve manevi tazminat isteminde miktar belirtmek zorunlu mu? juristbtl Meslektaşların Soruları 4 07-10-2013 21:53
Belediyenin kusuru sonucu oluşan bir olayda manevi tazminat hakkı Erdem Karaağaç Meslektaşların Soruları 3 05-11-2012 13:11
Özel Hastanede Doktor Kusuru AV.TAMEL Meslektaşların Soruları 1 24-09-2012 09:21
doktor kusuru av.salih gülgeldi Meslektaşların Soruları 6 25-08-2011 11:06
Doktor Hatası, Adli Tıp ve Yüksek Sağlık Şurası Raporu, Manevi Tazminat ve Davadan Feragat oguzhand0 Meslektaşların Soruları 2 25-10-2010 23:21


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08482289 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.