|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
29-08-2014, 16:25 | #1 |
|
Doktor Kusuru Maddi Manevi Tazminat
Tüm meslektaşlarımıza iyi çalışmalar diliyorum. Öncelikle şu bilgiyi vermek istiyorum. 112 acilde görev yapan doktorlar ancak 48 saat arayla nöbet tutabilirler, blok nöbet tutmayı sağlık bakanlığı yasaklamıştır.
Olayımız şu şekilde; Kalp krizi belirtileri gösteren bir hasta için sabah 08:30 sıralarında 112 acilden ambulans çağırılıyor. Hasta gelen doktora "sırtımda bıçak batması şeklinde ağrı, ellerimde ve kollarımda uyuşma var" diyor. (sade vatandaşın bile bildiği kalp krizinin en büyük belirtileri) Doktor (bir iddiaya göre para karşılığı başka bir doktorun yerine ve yasak olduğu halde 48 saat kuralına uymadan blok nöbet tutuyor) cereyanda kalmışsındır, gaz sıkışması olabilir diyerek doğru düzgün muayene etmeden hastayı evinde bırakıyor.(çünkü bir sonraki nöbet kendi nöbeti ve nöbet yeri şehrin öbür ucu, nöbet değişim saati 08:30 ile 09:00 arası olduğundan nöbete yetişemem düşüncesi var) Daha sonrasında hasta 10-15 dk içerisinde daha da fenalaşıyor, tekrar ambulans çağırıldığında ise müdahale edilse de artık herşey için geç olduğundan hasta kalp krizinden vefat ediyor. Ceza davası sonucunda doktor kusurlu bulunarak mahkumiyet kararı verildi. Şimdi tazminat davası açmak istiyoruz. Ancak dava kazanılsa da tazminatın doktordan tahsil edilebilmesi düşük bir ihtimal. Bu nedenle sağlık bakanlığı aleyhine dava açmayı düşünüyoruz. Ama görev, hususmet ve zamanaşımı konularında kararsız kaldım. 1- Sağlık bakanlığı aleyhine hususmet yöneltilebilir mi? 2- Açılacak davada görevli mahkememe adli yargı mı idari yargı mıdır? 3- Zamanaşımı süresi nedir? Dava açmadan önce yazılı başvuru gerekir mi? |
29-08-2014, 18:55 | #2 |
|
Davayı sağlık bakanlığına yönelteceksiniz, yasal dayanağı ise Anayasa'nın 129/5. maddesi "Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir. "
Görevli mahkeme idare mahkemesi çünkü idarenin istihdam ettiği personelin meydana getirdiği zarar. Zamanaşımın ise geçmiş olduğunu düşünüyorum çünkü tam yargı davalarında zamanaşımı 1 yıl(İYUK 13), ve adli yargıdaki gibi uzatılmış ceza zamanaşımı uygulaması yok. |
30-08-2014, 15:01 | #3 |
|
1 yıllık sürenin başlangıcı nedir peki? Ölüm tarihi mi yoksa doktorun kusurlu olduğunun öğrenildiği tarih mi? Çünkü idari soruşturma sonrasında doktorun kusurlu olduğu anlaşıldı ve ceza davasından da müvekkilin geç haberi oldu.
|
30-08-2014, 15:19 | #4 |
|
İçtihat bakmak lazım, ölüm mü yoksa failin kusurunun tespiti mi zararın doğum tarihi kabul ediliyor.
|
30-08-2014, 17:21 | #5 |
|
Bence failin kusurunun tespit edildiği tarihten başlamalı. Çünkü müvekkilin yakınları doktor değil. Doktorun hata yaptığı idari soruşturma sonucu açılan ceza davası ile anlaşıldı zaten.
|
01-09-2014, 10:55 | #6 |
|
Dava idare mahkemesinde sağlık bakanlığına karşı açılmalı,
zaman aşımı hususunda 1 yıl ve 10 yıllık süre olduğu kanaatindeyim, ceza davası sebebiyle zamanaşımının geçmediği yönünde bir karar ekliyorum; T.C. YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2008/5432 Karar No. 2008/9410 Tarihi 08.07.2008 İLGİLİ MEVZUAT 1086-HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU (HUMK)/27/7 2577-İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU ( İYUK )/2 2709-TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI/129.5 KAVRAMLAR AMELİYAT SIRASINDA GERÇEKLEŞEN ÖLÜM HİZMET KUSURU GÖREVLİ MAHKEME TAM YARGI ZAMANAŞIMI ÖZET DAVACILARIN DİĞER DAVALI DAVUT'A YÖNELİK TEMYİZİNE GELİNCE; ADI GEÇEN DAVALI DAVACILARIN DESTEĞİNİ AMELİYAT EDEN DOKTOR OLUP AMELİYAT ÖNCESİ TANISI KONULAN VE YAPILAN TETKİKLER SONUCUNDA DA İNOPERABL ( AMELİYAT EDİLEMEZ, CERRAHİ YOLLA ÇIKARILAMAZ, TÜMÖR ) OLDUĞU BELİRLENEN BİR VAKAYA AMELİYAT UYGULAMASI NEDENİYLE KUSURLU BULUNARAK MAHKUMİYETİNE KARAR VERİLDİĞİNE VE CEZA MAHKEMESİNDEN VERİLMİŞ OLAN KARARIN HENÜZ KESİNLEŞMEMİŞ BULUNMASINA GÖRE DAVA KONUSU EDİLEN OLAYDA ZAMANAŞIMININ GEÇTİĞİNDEN SÖZ EDİLEMEZ. MAHKEMECE, DAVALILARDAN DAVUT YÖNÜNDEN İŞİN ESASI İNCELENEREK ZARAR KAPSAMI BELİRLENMEK SURETİYLE VARILACAK SONUCA UYGUN BİR KARAR VERİLMESİ GEREKİRKEN YERİNDE OLMAYAN YAZILI GEREKÇEYLE İSTEMİN ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDEDİLMİŞ OLMASI DOĞRU OLMADIĞINDAN KARARIN BOZULMASI GEREKMİŞTİR Davacı Ahsen vd.leri vekili Avukat Ü.U. tarafından, davalı Sağlık Bakanlığı ve Davut aleyhine 24/0112008 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; mahkemece davanın reddine dair verilen 05/0312008 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili, duruşmasız olarak da davalılardan Davut vekili taraflarından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 24/0612008 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. Ü.U. ile karşı taraf davalılardan Davut vekili Av. YE. ve davalı Sağlık Bakanlığı vekili Av. H.S. geldiler. Açık duruşmaya başlarındı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü: KARAR : 1- Davacıların, davalılardan Sağlık Bakanlığı'na yönelik temyizi yönünden; dava, hatalı tedavi nedeniyle uğranılan zararın ödetilmesi istemine ilişkin olup mahkemece istem zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş ve karar davacılar ile davalılardan Davut tarafından temyiz olunmuştur. Davacılar, destekleri Osman'ın tedavi olmak amacıyla başvurduğu, SSK Hastanesi'nde, davalılardan Davut tarafından ameliyat edildiği sırada damarlarının kesilmesi nedeniyle kanamanın durdurulamaması sonucu kaldırıldığı başka bir hastanede öldüğü belirtilerek uğranılan zararın ödetilmesini istemişlerdir. Dava dilekçesindeki bu anlatım biçimine göre davacının, davalı idarenin hizmet kusuruna dayanarak dava açtığı anlaşılmaktadır. İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2/1-b maddesi gereğince idarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemleri nedeniyle meydana gelen zararlardan dolayı idareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir. O halde, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddedilmesi gerekirken işin esası hakkında inceleme yapılarak davanın esastan reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 2- Davacıların diğer davalı Davut'a yönelik temyizine gelince; adı geçen davalı davacıların desteğini ameliyat eden doktor olup ameliyat öncesi tanısı konulan ve yapılan tetkikler sonucunda da inoperabl ( ameliyat edilemez, cerrahi yolla çıkarılamaz, tümör ) olduğu belirlenen bir vakaya ameliyat uygulaması nedeniyle kusurlu bulunarak mahkumiyetine karar verildiğine ve ceza mahkemesinden verilmiş olan kararın henüz kesinleşmemiş bulunmasına göre dava konusu edilen olayda zamanaşımının geçtiğinden söz edilemez. Mahkemece, davalılardan Davut yönünden işin esası incelenerek zarar kapsamı belirlenmek suretiyle varılacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçeyle istemin zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda ( 1 ) ve ( 2 ) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre davalının temyiz itirazının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve temyiz eden davacılar yararına takdir olunan 550,00.- YTL duruşma avukatlık ücretinin davalılara yükseltilmesine ve davacılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 08.07.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY : Dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken ( görevlerini yaparken ) kusurları sonucu şahıslara zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar gören şahısların kamu görevlileri aleyhine adli yargıda açtıkları tazminat davasıdır. Anayasa'nın 129/5. maddesindeki "Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir" hükmü ile buna paralel olarak düzenlenmiş olan 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'nın 13. maddesi hükmünün açık, net ve amir olması, bu düzenlemeler gereğince kamu görevinden dolayı zarar gören kişilerin ancak idare aleyhine idari yargıda dava açabileceği, kamu görevlisi aleyhine adli yargıda dava açılmasının ve açılacak bu davalarda kamu görevlisinin kişisel kast veya kusurunun araştırılmasının mümkün olmaması, yasa hükümlerine aykırı yorum ve uygulama yapılamayacağı, idari yargının görevine giren davaların kamu düzenine aykırı sonuç doğuracak şekilde adli yargıda görülemeyeceği, kamu görevlileri hakkında adli yargıda kişiler tarafından açılan tazminat davalarının kast ve kusur araştırması yapılmaksızın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne 2. bent yönünden katılmıyoruz. |
01-09-2014, 12:06 | #7 |
|
Üstad burada görevli mahkeme hususu olup olmadığı konusunda karar vermek için söz konusun hastanenin özel mi kamu mu üniversite hastanesi mi oludğunu tespit etmemiz gerekir. Para karşılığı nöbet sistemi genelde özel hastanelerde olur. Sistem şöyle işler: Asistan doktor kendi nöbet boşluklarında geceleri sabaha kadar özel hastanelerde nöbet tutarlar. Bu arada yaptıkları işlemlerde o hastanenin kendi doktorunun kaşesi kullanılır. İmzalar da sahtetir kanaatimce. Bu noktada bakanlıkça bile kabul edilmiş bir dolandırıcılık ve sahtecilik suçu işlenmektedir. Mağdur olan hasta kendisinin hakkını ihlal eden doktorun ismini hiçbir zaman bilememektedir. İStanbulda ve büyükşehirlerde doktorların çalışma zamanlarını protokol kayıt defterlerinden incelesinler. Sonuç olarak ortaya bir doktorun 7x24 çalıştığı sonucu ortaya çıkacaktır. Bu durumda açıkça hak ihlali olduğu kesindir.
Davanızı bu yönler itibariyle kazanacağınıza eminim. Fakat uygulamada en çok yapılan yanlışlardan biri devlet hastanesinde tazminatın doktora karşı açılmasıdır. Genel ayrım şu şekildedir : DEvlet hastanesi ise idare mahkemesinde bakanlık aleyhine, özel hastane ise hastane ve ilgili doktor aleyhine dava açarsınız. Saygılar |
01-09-2014, 12:30 | #8 |
|
değerli meslektaşım davayı idari yargıda Türkiye Kamu hastaneleri Kurumuna husumet Yönelterek açmanız gerekmektedir. 6514 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi gereği
|
01-09-2014, 12:34 | #9 |
|
zamanaşımı konusunda ise sıkıntı yaşayabilirsiniz. Zira ortada ölüm var. Zarar ve fail ölüm anında öğrenilmiştir. İYUK 13. madde, sakatlık durumu olsaydı, kesin tedaviden sonra dava açma süreniz başlardı, (maluliyet oranına göre)
|
01-09-2014, 14:49 | #10 |
|
Sayın MeRRem, Yargıtay "hekimin ağır kusuru halinde devlet memuru hekime karşı adli yargıda dava açılabileceği" görüşünden döndü,
İYUK da da ceza zamanaşımına atıf yapmadığından sunduğunuz kararın emsal özelliği yoktur. |
02-09-2014, 13:05 | #11 |
|
Sayın tacir; 6514 sayılı kanunun 2. maddesinde konuyla ilgili bir hüküm yok. 2. Madde bir KHK. yürürlükten kaldırılması hakkında
|
02-09-2014, 15:01 | #12 |
|
Davada görevli mahkemenin belirlenmesinde av.sahin67'nin de belirttiği gibi hastanenin özel veya kamu olup olmadığı hususu dikkate alınmalıdır. Davada idari yargının görevli olması halinde, ceza zamanaşımının tazminat davası açısından önemi bulunmamaktadır. Dava zamanaşımı başlangıcında ise zararın kesin olarak öğrenildiği tarih esas alınacaktır.
|
02-09-2014, 15:03 | #13 |
|
Husumet Sağlık Bakanlığına yöneltilecek, somut olayda 112 ekibinde görevli doktorun hatası mevcut.
İdari davalarda mahkeme husumeti doğru tarafa resen yöneltiyor. |
02-09-2014, 19:00 | #14 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
sizin olayda ölüm ile zarar meydana gelmiştir, bu sebeple zamanaşımının dolduğunu düşünüyorum. |
03-09-2014, 10:51 | #15 |
|
Bu davayı vefat tarihinde açmış olsanız bile ölüme ilişkin kusur tespiti ceza yargılamasının başında belli olmayacağı için bekletici mesele haline gelecekti. Çünkü tazminatı doğuran olay doktorun kusurlu olması. Dolayısıyla kanaatimce zamanaşımı, ceza yargılamasında kusurun doktora ait olduğu tespiti yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Bu tespitin tarihi olarak da yine kanaatimce ceza hükmünün kesinleştiği tarih baz alınır.
|
18-04-2017, 13:42 | #16 |
|
Merhaba meslektaşlarım,
Bu başlık altında bir soru yöneltmek istiyorum; muris Kasım 2011' de vefat etmiştir; 2011 yılında Savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur; ceza yargılaması halen devam etmektedir; son olarak Mart 2016'da ATK Genel Kurulu'ndan rapor alınmış ve doktor ile hemşirelerin kusur oranları tespit edilmiştir. Kasım 2016'da ölümün üzerinden 5 yıl geçmeden Kamu Hastaneleri Kurumuna manevi tazminat istemli başvuru yapılmıştır; Kurum akabinde açılan davada davanın süre aşımına uğradığı itirazında bulunmuştur. Anlatılan olay silsilesine göre ATK Genel Kurulu raporuyla sürenin başladığı söylenebilir mi? Bu konuda emsal karar olan meslektaşlarımın paylaşmalarını rica ederim. |
18-04-2017, 14:10 | #17 | |||||||||||||||||||||||
|
Kendi soruma kendim bir Danıştay kararıyla cevap vereyim ki sonradan okuyan meslektaşlara faydası olsun
T.C. DANIŞTAY 15. DAİRE E. 2015/3862 K. 2015/7681 T. 17.11.2015 İstemin Özeti : Edirne İdare Mahkemesi'nin 10/02/2015 tarih ve E:2015/122; K:2015/166 Sayılı kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir. Düşüncesi :2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bir yıllık süre içerisinde yani 08.10.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporundan itibaren bir yıl içerisinde 04.11.2014 tarihinde bakılan davanın açıldığı anlaşıldığından, davanın süresinde olduğu, Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü: KARAR : Dava; davacılardan ile 'ın kızı ve ....'ın kardeşi olan .....'ın rahatsızlanması üzerine tedavi altına alındığı Edirne Selimiye Devlet Hastanesi'nde yoğun bakım ünitesinde boş yatak bulunmadığı gerekçesiyle Tekirdağ İli Çorlu İlçesi'nde bulunan bir hastaneye sevk edilmesi sonrasında ambulans ile yolda iken durumunun ağırlaşması üzerine götürüldüğü Havsa Devlet Hastanesi'nde vefat etmesi olayında idarenin hizmet kusurunun olduğu ve gerekli müdahaleler zamanında yapılmayarak hatalı işlemler ile vefat olayına sebebiyet verildiği iddiasıyla, destekten yoksun kalma ve maddi zararlara karşılık olarak ile için ayrı ayrı 12.000,00 TL ve ....için 6.000,00 TL olmak üzere toplam 30.000,00 TL maddi tazminat ile, ile için ayrı ayrı 42.000,00 TL ve ... için 16.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından davacılara ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. İdare Mahkemesince; vefat olayı sebebiyle başlatılan adli soruşturma neticesinde iki kamu görevlisi hakkında taksirle ölüme sebep olma suçundan dolayı açılan kamu davasına davacılardan 'ın müdahil olduğu ve bu davada Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilen 02.07.2012 tarih ve E.2012/139 K.2012/399 Sayılı karar ile sanıklardan birinin taksirle ölüme sebebiyet verdiği gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilmiş olduğu anlaşıldığından, kamu davasının karara bağlandığı 02.07.2012 tarihi itibariyle davacıların davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu iddia edilen idari eylemden haberdar oldukları, davacılar tarafından 02.07.2012 tarihinden itibaren bir yıl içinde ve en geç 02.07.2013 tarihine kadar davalı idareye başvurularak haklarının yerine getirilmesinin istenmesi ve bu isteğin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava açma süresi içinde tam yargı davası açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra, 06.11.2014 tarihli dilekçeyle davacılara toplam 250.000 TL tazminat ödenmesi istemiyle idareye başvurulduğu, dolayısıyla 26.01.2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle açılan davada süreaşımı bulunduğundan, davanın esasının incelenmesine imkan bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı sebebiyle reddine karar verilmiştir. Davacılar tarafından, davanın süresinde olduğu iddiasıyla anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 13. maddesinde; idari eylemler sebebiyle hakları ihlal edilen ilgililerin, eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve herhalde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurup haklarının yerine getirilmesini isteyebilecekleri; bu isteklerin reddi üzerine altmış günlük dava açma süresi içerisinde dava açabilecekleri hükme bağlanmıştır. Anılan Yasa hükmünde idareye başvuru için öngörülen, bir yıllık sürenin, idari eylemin tamamlandığı ve yol açtığı zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması gerekmektedir. Esasen, idari eylemin tamamlandığı ve zararın tam olarak ortaya çıktığı tarih dikkate alınmadan bir yıllık sürenin hesaplanması, bazı hallerde dava açma hakkının kullanılamaması sonucunu doğuracaktır. Zararın ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldırır biçimde süre hesabı yapılmasının ise, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Yasayla öngörülen tam yargı davaları idari eylem sebebiyle uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu sebeple tam yargı davasının açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur. İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir hareketi, bir olayı, bir tutumu; idari karar ve işlemle ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya işlem olmayan salt maddi tasarrufları anlatır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme, bilirkişi raporu ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir. Özellikle kamu görevlilerinin idari bir tasarruf yaparken, mevzuatın, üstlendiği ödevin ve yürüttüğü hizmetin kural, usul ve gereklerine aykırı olarak, kendisine izafe edilebilecek boyutta ve biçimde, ancak gene de resmi yetki, görev ve olanaklardan yararlanarak, onları kullanarak hareket ettiği, bu sebeple de idaresinden tamamen ayrılmasını önleyen ve engelleyen görev kusurları sebebiyle doğan zararların tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, bazen ceza davalarıyla personelin şahsi kusuru sonucu mu, yoksa görev kusuru sonucu mu zararın ortaya çıktığının belirlenmesinden sonra saptanabilmektedir. Bu itibarla, 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen sürenin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun zarara yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır. Dava dosyasının incelenmesinden; .....vefatına sebep olan olayların 18.02.2011 tarihinde gerçekleştiği, olay sebebiyle yapılan ön inceleme neticesinde Edirne Valiliği İl İdare Kurulu tarafından verilen 06.04.2011 tarih ve 12 Sayılı kararda Edirne Selimiye Devlet Hastanesi acil polikliniğinde görevli Dr. ....hakkında soruşturma izninin verildiği, ceza yargılaması sonucunda Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 02.07.2012 tarih ve E:2012/139, K:2012/399 Sayılı kararı ile taksirle öldürme suçundan yargılanan sanıklardan ...ın beraatine, ...... Uludere'nin mahkumiyetine karar verildiği, yapılan temyiz incelemesi üzerine de Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarih ve E:2013/23496, K:2014/19353 Sayılı kararı ile Sanık ......'ın beraatine dair hükmün onandığı, Sanık ....'nin mahkumiyetine dair hükme yönelik yapılan inceleme sonucunda ise; mevcut bulgu ve muayene sonuçları ile sanığın göğüs hastalıkları uzmanından görüş almasında ve hastayı entübe ederek ambulansa almasında zorunluluk olup olmadığının, sanığın uygulamalarında tıbbi standartlara aykırılık olup olmadığı varsa bu uygulamalarla hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Yüksek Sağlık Şurasından sorulması, tıbbi uygulamalara aykırı davranışlarının ve bu fillerle ölüm arasında uygun illiyet bağının kurulması halinde taksirle öldürme, tıbbi standartlarda aykırı davranışla ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunmaması halinde eyleminin TCK'nın 257/2. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle mahkumiyete dair hükmün bozulduğu, bunu üzerine Edirne 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 13.01.2015 tarih ve E:2014/569 Sayılı ara kararı ile dava dosyasının Yüksek Sağlık Şurasına gönderilerek uzman görüşü alınmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Ceza yargılaması sırasında, eylemin idariliğini ortaya koyan inceleme, tespit kararları veya yapılan inceleme sonucu hazırlanmış bilirkişi raporları ya da ceza mahkemesi kararının veya bu kararın onanmasına dair Yargıtay kararının tebliğinden itibaren de 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesindeki 1 yıllık sürenin başlatılabilmesi mümkündür. Uyuşmazlıkta, ceza yargılaması devam etmekte iken yapılan temyiz incelemesinde Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarihli kararı ile sanığın uygulamalarında tıbbi standartlara aykırılık olup olmadığı varsa bu uygulamalarla hastanın ölümü arasında illiyet bağı kurulup kurulamayacağının Yüksek Sağlık Şurasından sorulması gerektiği belirtilerek anılan ceza mahkemesi kararının bu yönüyle bozulduğu, söz konusu kararın davacılara tebliği üzerine 06.11.2014 tarihinde ölüm olayı sebebiyle uğranıldığı ileri sürülen 100.000,00 TL maddi tazminat ile, 150.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalı idare tarafından ödenmesi istemiyle bir başvuru yapıldığı, bu başvurunun cevap verilmeyerek zımmen reddi üzerin de 26.01.2015 tarihinde kayda giren dilekçeyle bakılmakta olan davanın açıldığı görülmektedir. Bu durumda, davacıların, zarar doğurucu eylemin ne olduğunu ve idareye atfedilebilir (eylemin idariliği) olduğunu Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 02.10.2014 tarihli bozma kararı ile öğrendiğinin, dolayısıyla bu tarihten itibaren 2577 Sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca 1 yıllık sürenin bu tarihte başladığının kabulü gerekmektedir. Buna göre, davacıların, eylemi ve eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 02.10.2014 tarihinden itibaren 1 yıl içinde, tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımmen reddi üzerine 26.01.2015 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta olup; İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine uygunluk görülmemektedir. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Edirne İdare Mahkemesi'nin 10/02/2015 tarih ve E:2015/122; K:2015/166 Sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 Sayılı Kanun'un 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Davaya cevap dilekçesinde maddi manevi tazminat istemi takıların iadesi istenir mi? Maddi ve manevi tazminat isteminde miktar belirtmek zorunlu mu? | juristbtl | Meslektaşların Soruları | 4 | 07-10-2013 21:53 |
Belediyenin kusuru sonucu oluşan bir olayda manevi tazminat hakkı | Erdem Karaağaç | Meslektaşların Soruları | 3 | 05-11-2012 13:11 |
Özel Hastanede Doktor Kusuru | AV.TAMEL | Meslektaşların Soruları | 1 | 24-09-2012 09:21 |
doktor kusuru | av.salih gülgeldi | Meslektaşların Soruları | 6 | 25-08-2011 11:06 |
Doktor Hatası, Adli Tıp ve Yüksek Sağlık Şurası Raporu, Manevi Tazminat ve Davadan Feragat | oguzhand0 | Meslektaşların Soruları | 2 | 25-10-2010 23:21 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |