Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Konumuz : Hukukçular Biz bizi konuşuruz! Konusu "hukukçular" olan ve diğer alanların konusu içine girmeyen sohbetlerimiz için.

Bir avukat başka hangi işe uygundur.

Yanıt
Old 28-06-2016, 14:42   #1
detay82

 
Varsayılan Bir avukat başka hangi işe uygundur.

Bir avukatın, avukatlık dışında başka bir işi yapabilmesi, muvaffak olabilmesi mümkün müdür?

Hiç deneyen oldu mu?
Old 28-06-2016, 16:21   #2
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan Bir anda aklıma gelenler. :)))

Eğitimini aldığı herhangi başka bir mesleği de yapabilir. ))

Eğitim almadan siyasete atılabilir.

Sermaye ile ticarete girebilir.

Yanıtlarım umutsuzluğu mu gösteriyor yoksa diplomalı meslek sahiplerine saygıyı mı gösteriyor?

Avukat gazetecilik de yapabilir dersek, bu mesleğin eğitimini almış olana ayıp. Ancak her meslek kişisel yetenek de gerektirir; bende de bu yetenek var derseniz "olabilir" ancak yine de bir şeyler eksik mi?

Avukat roman yazabilir ancak karnını doyurabilir mi? Ve yine yetenek varsa ressam da olabilir. Başardı der miyiz?

Yani ne bileyim ben!
Old 28-06-2016, 18:32   #3
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ufuk Bozoğlu
Eğitimini aldığı herhangi başka bir mesleği de yapabilir. ))

Eğitim almadan siyasete atılabilir.

Sermaye ile ticarete girebilir.

Yanıtlarım umutsuzluğu mu gösteriyor yoksa diplomalı meslek sahiplerine saygıyı mı gösteriyor?

Avukat gazetecilik de yapabilir dersek, bu mesleğin eğitimini almış olana ayıp. Ancak her meslek kişisel yetenek de gerektirir; bende de bu yetenek var derseniz "olabilir" ancak yine de bir şeyler eksik mi?


Sermaye ile ticarete girebilir.


Deneyimlerimin ve toplumun gözlemine dayanarak, diyebilirim ki, anılan şıkka katılma cesaretini kendimde bulamıyorum... Ve hatta çok eski tarihli bir, Ankara Barosu Dergisinde, bu hususta bir makale de okumuştum..
Konuyla pek ilgili olmasa da çağrışım elimde olmadığından, Erdener Yurtcan,( isimde harf değişikliği olabilir) olayını da ifade etmeden geçemeyeceğim.
Saygılarımın, kabulü...
Old 28-06-2016, 21:03   #4
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Cumhur Okyay

Sermaye ile ticarete girebilir.


Deneyimlerimin ve toplumun gözlemine dayanarak, diyebilirim ki, anılan şıkka katılma cesaretini kendimde bulamıyorum... Ve hatta çok eski tarihli bir, Ankara Barosu Dergisinde, bu hususta bir makale de okumuştum..
Konuyla pek ilgili olmasa da çağrışım elimde olmadığından, Erdener Yurtcan,( isimde harf değişikliği olabilir) olayını da ifade etmeden geçemeyeceğim.
Saygılarımın, kabulü...

Makaleyi merak ettim Üstadım.
Saygı bizden..
Old 29-06-2016, 13:22   #5
Av.Armağan ÖZMEN

 
Varsayılan

Konuyla ilgili ve genel olarak avukatlara tavsiye niteliğinde Av.Ali Haydar Özkent'in yazdıklarını okumakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Saygılarımla.

http://www.ankarabarosu.org.tr/sitel.../2011-3-12.pdf


* İstanbul Barosu. “Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar” rahmetli üstadımız, Av. Ali Haydar Özkent’in
“Avukatın Kitabı” adlı eserinden alınmıştır.
Son Fasıl
Genç Avukatlarla
Gizli Konuşmalar
Av. Ali Haydar ÖZKENT *
9 00–Bu faslı yazmağa neden lüzum gördük? Yolun çoğunu aldığımız ve
önümüzde pek azını bıraktığımız şu sıralarda, genç arkadaşlarım, sizinle gizli
bazı şeyler konuşmak istiyorum. Bu konuşacaklarımızın kanunlarda, kitaplarda
yeri yoktur. Kanunlarda, kitaplarda, meslek an’anelerinde yeri olan şeyleri
bundan evvel yazdık. Şimdi konuşacaklarımız, san’atın daha temiz, daha rahat ve
daha verimli yapılması için ne gibi şeylerin gerek olduğuna, nasıl hareket edilmesi
icap ettiğine dairdir. Yani birazda maddi taraf. Baroya ayak atarken bunları bize
söyleyen olmadı. Bir kitapta da yazılmış görmedik. Adliye sarayında eski bir üstattan
konuşma esnasında tesadüfen işittiğimiz bir söz, öteki birinden duyduğumuz
bir şikayet ve figan, Disiplin Meclisinde geçen bir vak’a, bir kıvılcım… Nihayet
yirmi iki senelik bir tecrübe bunları bize öğretti. Nice arkadaşlar biliriz ki işin değil
fakat angariyenin çokluğundan ve kazancın azlığından şikâyet ederler. Kıymetli
zamanları, hatta sıhhatleri şunun elinde oyuncaktır. Zayıf iradeli olduklarından
kendilerini bedava kullandırır, iş sahiplerinin esirleri derecesine düşürürler. Hülasa
rahat yüzü görmezler ve yarınlarından emin değildirler. Bu gizli fasılda konuşmak
istediğimiz şeyler, mesleğinize, haysiyetinize toz kondurmamak, sıhhatinizi bozmamak,
yazıhanenizi kapayıp ta çıktığınız zaman geniş bir nefes almak, yarını
düşünmeyerek yemek masasında karınız ve çocuklarınızla kedersiz ve neşeli bir
yemek yemek, geceleri rahatça bir uyku uyumak ve ertesi günü korkusuz ve sağ-
lam, işinize başlayabilmek için lazım gördüğüm şeylerdir. Bab, fasıl ayırmaksızın
ve hiçbir tasnife tabi tutmaksızın bunları kafamda doğduğu gibi, sıralıyorum. Bu
gizli konuşmalar, genç meslektaşlarım, yalnız sizin içindir. Eskiler ne ise odur.
Onlar bu yazıları okurken geçmişe teessüf etseler de geri dönmek ellerinde değildir.
Sizler, mesleğe yeni başlıyorsunuz. Dikkat ederseniz iş sahiplerine, işlere, hadiselere
kendinizi ezdirmezsiniz.
901–Müvekkillerle teklifsizlikten sakınınız. Mesleğin veriminin birinci sırrı,
müvekkil ile teklifsiz olmamaktır. Bu, hiç şaşmayan bir düsturdur. İş sahipleri ile
aranızda bir mesafe bırakınız. Müvekkil yazıhanenize gelirken bir kahve haneye,
bir sinemaya girer gibi girmemelidir; hele bir sigara veya kahve içmek, dedikodu
ve boşboğazlık etmek için hiç gelmemelidir. Ona his ettirmelisiniz ki yazıhanenizde
yalnız iş karşılık beklenir. Hatta yazıhanenizin dışında dahi bu hissi veriniz.
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
300 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
Hülasa, iş sahipleri ile canciğer, sıkı fıkı, teklifsiz olmayınız. Teklifsizlik, meslek
haysiyetiniz kırar, iş sahiplerine kendiniz oyuncak eder ve sizi bedavaya çalıştırır.
İnsanlar çok tuhaftır. Başkalarını bedavaya çalıştırmaktan zevk alırlar. Sizde
bu emellerini gıcıklayan bir yumuşaklık görünce istismar etmek isterler. Bunun
başlıca sebebi de teklifsizliktir. İşlerini gördürmek için arkadaşlıktan, dostluktan
bahsederler. Öyle vaziyet alırlar, öyle bir dil kullanırlar ki ücret istemeye
utanırsınız. Öyle kurnaz müvekkiller vardır ki ücreti önlemek için sizi bir
eğlentiye çağırır yahut evinde veya lokantada bir iki yemek yedirir, meyiliniz
varsa birkaç kadeh rakı ile çakır keyif ederler. Artık dost oldunuz. Para isteyemezsiniz.
Hâlbuki siz o işten alacağınız ücretle yüz defa daha iyi yemek yer,
daha iyi eğlenirsiniz.
Bu kadar da değil. Eğer sizinle samimi dost gibi görüşen o adamın minnettar
kalacağını, insanca yardımınızdan dolayı size karşı sevgi ve saygı besleyeceğini
sanıyorsanız aldanırsınız. Ah, insan denilen mahlûk, ne muammadır? Ne
karışık, ne bilinip anlaşılmayan bir varlıktır. Böyle bedava çalıştırdıkları ilim
adamlarına hürmet edecekleri yerdi onlarla eğlenir, eğilmiş gördükçe sırtlarına
daha ziyade binerler. İnsan ruhunun en çirkin bir yüzü de, zayıfı, yumuşağı
ezmektir. Kendinizi ezdirmeyiniz. Yerlere kadar eğilmeyiniz. Bir ziyafet, ufak
bir menfaat mukabilinde ilminizi, seciyenizi oyuncak etmeyiniz. Yardımınızın
mukabilini almak, işinizde şerefli bir adam gibi sevgi ve saygı görmek isterseniz,
herkese ve bilhassa davalarını aldığınız, istişarelerini yaptığınız adamlara
kendinizi dirhem dirhem ve fakat kibarca satınız. Teklifsizlik, bunun birinci
düşmanıdır. Müvekkillerle teklifsiz olmayınız.
Şimdi içinizden şöyle dediğinizi duyar gibi oluyorum: Yeni işe başladık, fakat
kafa tutarsak iş bulamayız. Onun için iş sahiplerinin suyuna gitmeliyiz… Bu
çok yanlıştır. İş sahipleri siz yumuşadıkça sertleşir, siz arkalarından koştukça
kaçarlar. Dava almanın, müvekkil tutmanın, namus dairesinde para kazanmanın
yolu başkadır. İyi bir tahsil görmüş, avukatlık için lazım gelen vasıfları haiz
bulunmuş iseniz, daima okuyor, çalışıyor ve dürüst hareket ediyorsanız er geç
meydan sizindir. Çabuk avukat olunmaz, acele ile para kazanılmaz. Müvekkilinize
kendinizi ezdirip kan ter içinde boşuna çalışmaktan ve sonunda sıhhatinizi,
haysiyetinizi kaybetmekten ise yazıhanede oturup kitap okumak yahut ta
mahkemelere ve konferanslara gidip birkaç faideli söz dinlemek daha hayırlıdır.
Meslekte vakarınızı muhafaza ediniz, müvekkillerinizle aranızda mesafe
bırakınız, fazla teklifsiz olmayınız, hatta zaruret olmayınca ve en aşağı on defa
davet edilmedikçe yemeğini yemeğiniz, derken yazıhaneye her gelene kafa
tutunuz, çalım satınız demek istemediğimi elbette anladınız. Avukat, maddi
hayatta muvaffak olmak için sempatik olacak, kibirli ve çalımlı olmayacak,
herkesi kendisinden soğutacak hallerden, sahte vakarlıklardan sakınacaktır.
Bu muvaffakiyetin alfabesidir. Fakat aynı zamanda bir ilim adamına yakışan
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
2011/3 Ankara Barosu Dergisi 301
ciddiyet ve vakarı da gösterecektir. Müvekkiller böylelerini arar, böylelerine
sarılır ve böylelerine ücret verirler. Onlardan yardımınızın mukabilini almak,
itimat görmek isterseniz sarmaş dolaş olmayınız. Sizi boşu boşuna döndürür,
boynunuza zincir takar ve çabucak yıpratırlar. İyi çocuktur, derler ama, bıyık
altından gülerler. Mühim bir iş çıktığı zaman, kendisini idare etmeyi bilen
başka avukata müracaat ederler, kendilerinden iyi bir avukat isteyene başkalarını
tavsiye ederler. Çünkü siz kendisine mühim işi becerecek, kendisini ağır satacak
bir kıymet göstermemiş oldunuz.
Meslekte bu dereceye düşmekten çok sakınınız. İşte bir kere böyle başlar ve
böyle bir nam alırsanız sonuna kadar küçük, orta kalır ve hiçbir zaman büyük
ve zengin bir avukat olamazsınız.
902–Çabuk açılıp dökülmeyiniz. Bu meslekte saçlarını ağartmış, her
kıssadan bir hisse çıkarmış, her telden bir ses işitmiş olan eskilerin bu alanda
söyleyecekleri ikinci bir sözde, size bir dava vermek isteyenlere karşı çabuk açılıp
dökülmemenizdir. Yazıhanenizin kapısı açıldı. Tanıdığınız yahut tanımadığınız
bir iş sahibi içeri girdi. Yer verdiniz, oturarak işini anlatmaya başladı. Ara sıra
sizden fikir soruyor: Haklı değimliyim? Hasmım haksız değimli? Şu delile ne
dersiniz? Elimde bu ibra varken davamı yüzde yüz kazanamaz mıyım? İşin ruhu
da buradadır. Bülbül gibi ağzınızı açar ve ona yerden göğe kadar haklı olduğunu,
bu davasını şu kadar zamanda kazanmak işten bile olmadığını söylerseniz her şeyi
kaybettiniz. Bir kere, bütün vesikaları, ilgili kanun maddelerini tetkik etmeden
laf söylemek ve adamcağıza büyük ümitler vermekle bir meslek hatasında, en
yumuşa tabir ile yemek yemeden yemiş yiyen çocuğun hareketine benzer bir
hafiflikte bulundunuz. İş sahibi zeki bir adam ise sizin bu hafifliğinizi görerek
her halde itimadı sarsılmıştır. Mühim bir işini mümkün değil size tevdi etmez.
Sonra iş sahiplerinin çoğu, zannettiğinizden daha kurnazdırlar. Sizden alacağını
aldıktan sonra çok defa gider ve bir daha semtinize uğramazlar. Yahut ta o işin
hakkı olan ücretten pek azını teklif ederler. Çünkü ellerine silahı siz kendiniz
verdiniz. Bu davayı kazanmanın pek kolay yolu olduğunu, uzun sürmeyece-
ğini, paraları çatır çatır tahsil edeceğinizi daha beş dakika önce siz söylediniz.
Kanunun filan maddesi kendisin hak verdiğini ve mahkeme ve icra huzurunda
şöyle derse işinin lehine biteceğini öğrenmiştir. Zaten avukat hakkında yel alıp
rüzgâr satan bir adam diye bulanık bir fikir taşıyor. İki satır yazı yazacak, iki de
laf söyleyeceksiniz !! O lafları da ona öğretmiş bulunuyorsunuz. Artık ne diye
size itimat edecek ve istediğiniz parayı verecektir? Onun için boş boğazlıktan
sakınınız. Kim olursa olsun, iş sahibine çabuk ve çok açılıp saçılmayınız. Layihada
yazacağınız ve mahkemede söyleyeceğiniz sözleri daha davasını almadan
ve kitap karıştırmadan o adama söylemeyiniz. İşte şu avukat yok mu? Sizin
kadar ilmi, sempatisi olmadığı halde büyük dava sahipleri hep ona koşuyorlar,
yazıhanesi bir karınca yuvası gibi işliyor neden? Bir kere araştırdınız mı? Elbette
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
302 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
size üstün bir hali vardır. O hal, başka bir şey değilse, mutlaka, müvekkillerine
derhal açılıp saçılmaması, kendisini idare etmesi, konuştuklarına ağır başlılığı
ile itimat telkin etmesi, çekirge gibi sıçramaması, ilmini ve yardımını bedava
satmamasıdır. Şu halde sizde onun gibi yapınız. İşi dinledikten sonra mümkünse
delilleri isteyiniz, hadiseyi biraz derinleştiriniz. Davasını kazanacağınıza sizde
bir kanaat hasıl olmuşsa, işini üzerinize alabileceğini söyleyiniz. Pek sıkıştırırsa
yahut aranızda şöyle böyle bir boşluk varsa bazı prensiplerden ve müphem
ve umumi surette bahsediniz. Fakat zinhar dökülüp saçılmayınız. Bu suretle
kendisine daha ziyade itimat vermiş, fakat her şeyi öğretmemiş olursunuz.
İşini aldıktan ve ücret mukavelenizi yaptıktan sonra, fırsat düştükçe, daha fazla
konuşabilirsiniz.
903–Ücretinizi kararlaştırınız. Burada, konuştuklarımızın gizli olduğunu
başta söylemiştim. Öyle ise, eğiliniz de kulağınıza söyleyeyim, her işten muhakkak
ücret isteyiniz ve mutlaka bir mukavele yapınız.
Bütün avukatlar ve bilhassa meslekte yeni bıyığı terlemiş çağda bulunan genç
meslektaşlar, bu işin çok yabancısıdırlar. Herkese akıl öğreten, herkes tarafından
işini ve kazancını bilir zan olunan avukatlar, kendi söküğünü dikemeyen terziler
gibi bu hususta acınacak haldedirler. Bütün yanlış telakkilere, dedikodulara,
görünüşe rağmen avukatlar yaptıkları yardımın çok defa mukabilini almazlar
ve yahut alamazlar. Bunun çok sebebi vardır. Mesleğin hamuru feragatle yoğ-
rulduğu için çat kapı içeri girene, ver bakalım paraları demek bize ağır geliyor.
Sonra bizim memlekette, bilhassa yerlilerle işi olanlar bilirler ki halkımız,
avukatın söylediği söze, yazdığı her kelimeye bir ücret vermek lazım geldiğini
takdir etmemektedirler. Hekime gittiği zaman nabzını muayene ettirdiği, bir de
reçete aldığı için(vizite) vermek lazım geldiğini anlamaya başlayan iş sahipleri,
avukat söz söylediği, bu söz ortada görülmediği, havayi nesimiye karıştığı için
ücret lazım geldiğini düşünmemektedirler. İstediğiniz kadar yazıhanenize(istişare
bedava değildir), ( her istişareye şu kadar ücret alınır) diye levha asınız, istediğiniz
kadar kinayeli laflar söyleyiniz. Hiç aldırmaz, biraz da tanışıklık varsa kahvenizi
içer, telefonunuzla konuşur, sizi bir iki saat işgal ederi Allahaısmarladık deyip
çıkar giderler.
Peki amma, siz bu yazıhaneyi keyif için açmadınız, bu kadar masrafınız
var. Çoluk çocuk sahibisiniz. Onların hakkı üzerinde bu kadar zararlı tasarruf
edemezsiniz. Hastalık, sağlık sizin içindir. Birkaç ay yazıhaneniz kapalı kalırsa
dilenecek vaziyete düşersiniz. Aylığınız, yıllığınız olmadığı için bu serbest mesleği
ihtiyar ettiniz. O halde hakkınızı başkalarına çiğnetmemelisiniz. Şu kanaatimi
de söyleyeyim ki, kendi hakkını temin ve istifa etmeyi bilmeyen bir avukat,
başkalarının hakkını daha iyi temin ve müdafaa ettiğini iddia edemez. Şurasını
da unutmamalısınız ki bedava iş görmek yalnız sizi ilgilendiren bir hal değildir.
Bu hareketlerle mesleğinize, arkadaşlarınızın hakkına tecavüz etmiş oluyorsunuz.
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
2011/3 Ankara Barosu Dergisi 303
Genç arkadaşlar! Bir müvekkilden ücret isterken yüzünüzün ne kadar kızardığını,
kalbinizin ne kadar attığını, o anları yaşadığım için ben de bilirim.
Sanki bir suç işlemiş gibi utanırsınız. İçinizden ücret istemek geçer, fakat
diliniz söyleyemez? Yardım ettiği işe kendisini bu kadar kul yapan bir meslek
adamına ancak avukatlıkta rast gelinir. Sebebini yukarıda biraz söyledim, bu
kitabın muhtelif yerlerinde de anlattım, bu, mesleğin kendisindendir. Yardımını
adalet gayesine hasreden adam, bir tüccar gibi, her şeyden evvel para istemeyi
centilmenliğe yakıştıramıyor. Müvekkilin kendiliğinden vermesini bekliyor, o
ise, çok defa aldırmıyor… Lakin her şeyin bir derecesi vardır. Mesleğinizi, bir
erkeği çıldırasıya seven bir kadın gibi sevebilirsiniz. Çıldırasıya seven kadınların
bile aşk dolu yüreklerinde satılacak ve satın alınabilecek yahut ufak bir hediye
ile sevindirilebilecek köşeler bulunur. Ruhunuz asil, kalbiniz semih ve alicenap
olsa da, bir köşesinde kendinizi ve çocuklarınızı düşünmek için yer bırakınız.
Bazı aile işleri, pek yakın dost işleri olur ki bunlardan ücret istemek bahis
mevzuu olamaz. Bazen fakirlerin işlerini görmek icap eder, bundan zevk duyulur,
vazife sayılarak yapılır. Hülasa seve seve yapılabilecek angaryalar olur. Bunlardan
kaçınmak mümkün değildir. Fakat bütün meşguliyet angarya olur, ilim
yardımının ve beden yorgunluğunun büyük bir kısmı karşılıksız kalırsa, işte o
zaman felakettir. Onun için bir avukat kendisine bedavacı damgasını vurdurmak
istemezse kendi işini de biraz bilmeli ve yardımına ücret beklediğini iş sahibine
anlatmalı ve yazılı mukavele ile miktarını tespit etmelidir. Yeni kanun yazılı
mukaveleye raptedilmedikçe ücret talep edilemeyeceğini emretmiş olmasına
nazaran artık sonradan ecri misil davalarının kapısı da kapanmış demektir.
Ücreti evvelden tespit etmekte bir avukat için sıkılacak hiçbir cihet yoktur.
Bir iki işte ücret isteyince alışır ve arkası gelir. Fakat bir kere yanlış yol tutuldu
mu, dönmek zor olur.
Ücreti evvelden tespit ve bir mukaveleye raptetmek, mutlaka dava açmak için
değildir. Bir kere yazıhanenize her gelip de sizden bir yardım gören adam, az çok
bir ücret vereceğini bilmelidir. Sonra evvelden konuşulmayan ücretin miktarını
iş bittikten sonra kararlaştırırken çok defa münazaa çıkar. Siz çok umarsınız, işin
bittiğini ve maksadının hasıl olduğunu gören müvekkil azı zihninden geçirir.
İyisi mi, evvelden konuşmalı, müvekkil ile ücret münakaşası, ücret davası gibi
nahoş sahnelere sonradan meydan vermemelidir. Ücret miktarını tespit ettiğiniz
halde sonunda alamazsanız. Dava edip etmemek elinizdedir. Böyle bir hal
vukuunda nasıl hareket etmek lazım geldiğini yerinde izah ettik.
904–Muhtaç ve zebun görünmeyiniz. Bir iş sahibi, yardımcısına müracaat
ettiği avukatı muhtaç, perişan, düşkün vaziyette görmemelidir. Böyle bir hal,
avukat için izmihlâldir. Ücret isterken, sebep ve mazeret olarak, yazıhanesinin
kirasını veremediğini, vergi borcu için haciz geldiğini söyleyen avukat, müvekkil
nazarında her şeyi kaybetmiştir. İnsanlar, böylelerinden kaçınırlar. Böyle düşkün
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
304 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
vaziyette bulunan avukatın muhakemesinde selamet görülmez. Aldığı işi sonuna
kadar takip edeceğinden şüpheye düşülür, emniyet ve itimat sarsılır. Çok avukatlar
vardır ki, en müşkül dakikalarda bile başkalarının hakkına el uzatmamışlar,
müvekkillerinin emanetlerini nefisleri bahasına muhafaza etmişlerdir. Bu böyle
olmakla beraber iş sahipleri, düşkün olmayan meslek adamlarını tercih ederler.
Bir avukatın, hakkını isterken sebep ve mazeret dermeyan etmesine hiç ihtiyacı
yoktur. Kendi hususi hayatına, ihtiyacına dair söylediği söz yalnız lüzumsuz
değildir, kendisini müvekkil nazarında sukut ettirdiği için zararlıdır. İş sahibi,
centilmen bir insan ise, en hafifi, itimadını kaybeder, üzülür ve bunun neticesi
olarak, mühim bir işini size tevdi etmez. Evvelden tevdi etmiş olduğu işi bitirir
bitirmez bir daha yazıhanenize uğramaz. Eğer seviyesi düşük bir adam ise sizin
zaafınızı, ihtiyacınızı istismar eder. Az ile sizi kullanır. Ayakları altında çiğner.
Hâlbuki durum böyle mi olmalıydı? İş sahibi, avukat yazıhanesine karanlıkta
ışık, hastalıkta derman arar gibi girmeli, avukatı ilim ve ahlak bakımından
olduğu gibi dünyalık bakımdan dahi hiç kimseye muhtaç olmayan, müstakil,
üstün bir vaziyette görmelidir. Bu bir nevi ruh haletidir. Mantıkla alakası yoktur.
Niçin böyledir? denilemez. İnsanların, zebun bulduklarını ezmeleri ve üstün
gördüklerinin önünde eğilmeleri fıtratın ezeli kanunları iktizasındandır. Bu, hiç
şaşmaz. Meslekte muvaffak olmak, kendisini müvekkillerin arzu ve istismarına
kaptırmamak isteyen genç avukat, daha başlangıçta bunlara dikkat etmelidir.
Ben bir hekime müracaat ederken sakalının tıraşlı, yakasının yağlı, ellerinin
kirli olup olmadığına daima dikkat etmişimdir. Hele hastalıklı, öksürüklü,
biçare bir hekime kendimi muayene ettirdiğimi hiç hatırlamam. Görür görmez
bende, istikrah veya merhamet hissi uyandıran bir adama sıhhatimi tevdi etmek
elimden gelmiyor. Müvekkil ile avukat arasında ki münasebet de böyledir. Evi
veya yazıhanesi haczedilmiş, perişan, akşam nafakasına muhtaç, düşkün bir
avukata hiçbir kimse canını ve malını emniyet edemez. Öksürüklü ve aksırıklıdan
kaçmak, düşkünlerden uzak bulunmak, insiyaki bir harekettir. İnsan ister
istemez böyle yapar. Bir insan, kaçındığı bir adama nasıl olurda işini emniyet
eder ve ondan yardım, kuvvet, mücadele bekler? …
İşe yeni başlayan bir genç avukatın para kazanamaması, masrafını çıkaramaması,
hattâ günün birinde yazıhane eşyasının haczedilmesi hiç te hacaleti
mucip değildir. Fakat bunu müvekkile sezdirmek zararlıdır. Demek istediğimiz,
avukatın kendisine ait bu halleri kendinde saklaması, müvekkillerine düşkün
ve zebun görünmemesidir.
905 – Temiz olunuz. Yazıhanenin temizliği ve ağırbaşlılığı gibi avukatın üstü
başı temiz, yüzü tıraşlı, saçı taranmış, potini boyanmış olması da müşteriye tesir
yapar. Kirli adamın müşterisi de kirli olur. Kirli müşterinin verebileceği ücretle
ise nihayet bir çürük portakal alınır.
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
2011/3 Ankara Barosu Dergisi 305
Karmakarışık saçlı, bir karış sakallı avukatın karşısında ki adama yapacağı
tesir menfidir. Avukat, iş sahiplerine, yalnız ilim ve fazilet üstünlüğü değil,
aynı zamanda, kılık ve kıyafetçe de düzgünlüğünü göstermelidir. Bu, müşteri
avlamak için yapılacak bir gösteri değildir. Bu, cemiyet hayatının gereklendirdiği
bir vazifedir. Hele cemiyetin en münevver adamlarındanım diye ortaya çıkmış
bir avukat için bir borçtur. Görünüşün insanlar üzerinde ki tesiri büyüktür. İş
adamları babaca, tırnakları kirli, ekmek peynirle geçinir kanaatini veren avukatlarla
ücret pazarlığı yaparken, böyle bir adama şu kadarı bile çok! Derler,
fakat düzgün kıyafetlisine kesenin ağzını açabilirler. Her tarafı temiz, kibarca
giyinmiş bir avukatla kolay kolay teklifsiz olunmaz. Gelen müşteri yapışır.
Harabati avukattan ise uzaklaşır.
Müşteri tutmak, yaptığını yardımın karşılığını hakkile almak isterseniz temiz
ve ütülü elbise giyiniz, yağsız yaka ve kravat takınız. Her gün tıraş olunuz,
dişlerinizi ve tırnaklarınızı temizleyiniz, potininizi boyatınız.
906 – Hayatınızı yalnız mesleğinizle kazanınız. İşte size eski bir avukat.
Avukatlıktan altın para ile elli bin lira kazandığı halde bir vapurculuk işine
takılmış, varını yoğunu vermiştir. Şimdi ak saçları ile adliyenin dik merdivenlerinden
beli bükük çıkarken tatlı günlerini acıya çeviren o ticaret macerasına
lânetler yağdırıyor. İşte ikinci bir avukat daha. Birisinin teşvikine ve hırs ve tamaa
kapılarak Rusya’ya gönderdiği halılar yüzünden bütün kazancını kaybetmiş,
sefaletin gelip kapısını çaldığı son günlerinde ne yapacağını şaşırıp kalmıştır.
Bir üçüncüsü de kazancını paylaşmak üzere kardeşine verdiği bütün varlığının
az bir zaman sonra yok olduğunu görmüştür. Kalp hastalığına, öksürüğe, sinir
buhranlarına mal olan o varlığın yerini bir daha dolduracağından şüpheli, kan
ter içinde sulh mahkemesinden icra dairelerine koşup duruyor. Parasını İngiliz
lirasına çevirdiği ve başka spekülasyonlar yaptığı için bugün çoğun kaybetmiş
olan, yüzde on beş faizle ipoteğe yatırdığı ana parasının yarısı ile canını ancak
kurtaran, öteki avukatları da sayalım mı?
Doğrudan doğruya veya dolayısıyla ticaretin avukatlar için yasak olduğunu
biliyoruz. Fakat genç arkadaşlarım, ben burada size, kanunun meydana çıkaramayacağı
ve yahut masum görebileceği ticaret işlerine bile karışmamanızı
tavsiye etmek istiyorum. Pek basit gibi görünen faizle ödünç para vermekten,
şöyle bir ipotek almaktan, taksi işletmekten, ne bileyim en ufak ve masum
kazanç işlerine karışmaktan sakınınız. Biliniz ki günün birinde mutlaka zararlı
çıkacak ve damla damla kazancınızı muslukla kaybedeceksiniz. Çünkü bu sizin
işiniz değildir. Aldığınız tahsil ve terbiye, bir ucu tüccarlığa dayanan bu işlere
büsbütün aykırıdır. Sizin kafanız başka türlü yoğrulmuştur. Para dalaverelerinin
istediği bin bir türlü düzenbazlıkları yapamazsınız. Sizi behemehal aldatırlar.
Sonra kazancı veya gaybı başkalarının elinde olan bir işe sermaye yatırmak
neden? Siz avukatsınız. Bu meslek adamı çok zengin etmez amma refah içinde
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
306 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
yaşatabilir. Şerefli bir insan için bu refah yetişir. (Az tama çok ziyan getirir) ata
sözü, mesleğinden başka işlerle kazanç yapmak isteyen avukat için söylenmiştir,
denilse yeridir.
907 – Çalışmada intizam ve takip. Çalışmada intizam, her meslekten
ziyade avukatlıkta gerektir. İstediğimiz zaman yataktan kalkıp istediğimiz
zaman sallana sallana ve gerine gerine yazıhaneye gelecek zamanda değiliz.
Kanunlar, bilhassa memleketimizde, her gün değişiyor. Bunları takip etmek,
mahkemelerde hazır bulunmak lazımdır. Fevkalade bir hal olmadıkça, her
sabah yazıhanenize muayyen saatte gelip muayyen saatte çıkmalısınız. Hattâ
kâtibiniz ve daktilonuz hangi saatte nerede olduğunuzu, uğrayanlara filân saatte
geleceğinizi söyleyebilmelidir. Çünkü arayan ve bekleyenlerin vakti dahi bizimki
kadar kıymetlidir. İş sahipleri, hele biraz sezmek kabiliyetinde olanları, böyle
şeylere dikkat ederler. Bir, iki, üç defa avukatı yerinde bulamayan bir iş sahibi
onun hakkında numarasını vermiştir.
İntizamsızlık, devamsızlık çok zararlıdır. Çünkü intizamsız çalışan avukat
işlerinde şaşırır, acele ve mühim olanı unutarak ehemmiyetsizlerle uğraşır,
davaları gıyaba bırakır. Arkasından can sıkıntısı, sinir buhranı ve daha başka
şeyler gelir. Bunlar kendisi için tehlike. Müvekkiller ise çalışması tesadüfe tâbi
avukatı çabuk silkip atarlar. Onlar da yavaş yavaş, bu derbeder adamın kendisine
hayrı yok ki bize olsun, kanaati hasıl olur. Bu da işleri ve dünyalığı için tehlike.
Avukat yaşamak ve sevdiği mesleğinde devam edebilmek için müvekkile muhtaç
olduğundan onları kendisinden kaçıracak hallerden sakınmalıdır.
Aldığınız işlerin muhakeme celselerinde saatinde hazır bulunmalısınız. Hakiki
bir mazeretiniz olmadıkça muhakemeleri talik için haber gönderir, mektup,
arzuhal yazarsanız hem mahkeme, hem müvekkiliniz nazarında ki itibarınızı
kaybedersiniz.
Derbeder, sallapati avukatları sakın taklit etmeyiniz. Avukatlıkta kalenderlik
kadar muvaffakiyete engel olan bir hâl yoktur. Kalenderlik ve dağınıklık, intizamsızlıktan,
ihmalden ve irade gevşekliğinden ileri gelir.
Muhakeme celseleri neticesini müvekkilinize mektupla veya telefonla bildirmeyi
unutmayınız. Bütün bunlarla iş sahibinde size itimat edebileceği hissini
verirsiniz. Pek çok müvekkilleri her şeyden ziyade buna ehemmiyet verirler.
Hele şuna çok dikkat ediniz: Üzerinize aldığınız bir işi sonuna kadar takip
etmek gerektir. Evvelce ateşli birkaç adım attıktan sonra arkasını bırakıvermek,
manen ölüm demektir. Böyle avukat sağlam, daimi hiçbir müşteri tutamaz.
İşleri olduğu gibi bırakıvermekten doğacak maddi mes’uliyet, zarar ve disiplin
cezaları da başka.
Yazı masası çarpık, iskemleleri karmakarışık, döşemesi tozlu bir avukat ziyaretçiye
çok kötü tesir yapar. Hele masası üzerinde bağrı yırtık zarflar, güneşten
rengi sararmış kağıtlar, dilenci gibi boynu bükmüş dosyalar, ciltleri param parça
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
2011/3 Ankara Barosu Dergisi 307
olmuş kitaplar, mürekkepsiz hokkalar, uçsuz veya cızırdadıkça sağa sola mürekkep
damlaları saçacak kadar eski uçlu kalemler görülen bir avukat, müvekkile
emniyet telkin edemez. Böyle haller avukatta çalışma zevkini, ziyaretçide itimat
duygusunu kaçırıverir.
908 – Müddetleri son güne bırakmayınız. Adiye sarayında bir meslektaşa
rast gelip te (aman, lâyihanın son günü. Hemen yazıp mahkemeye verece-
ğim) dediğini işittiğim zaman ona da, mesleğe de acır ve içimde sızı duyarım.
Düşünüp taşınarak, dosyası baştan nihayete kadar okunarak, kanun ve şerhler
karıştırılarak yazılması lazım gelen bir itirazın, bir temyiz lâyihasının acele bir
çırpıda çıkarılması… Bu, ayıp dememek için söylüyorum, çok tuhaf bir şeydir.
Kendi kanmadığı yerde hasım avukatını, hakimi kandırmak! Bu mümkün
değildir. Sonra temyiz arzuhalinin on beşinci, itiraznamenin beşinci günü sağ
kalıp yazıhaneye gelebileceğimize dair elimizde bir senet var mı? O gün, vapuru
kaçırmayacağımız, tramvay kazasına uğramayacağımız ne malum? Onun için
bir avukat, müddete tabi işleri son güne bırakmamalı, en aşağı birkaç gün evvel
yazacağını yazıp vereceği makama vermelidir. Akşam yazıhaneyi kapattıktan
sonra rahat bir nefes almak, sofrada aile yuvasında neşe ile ve hiçbir ruh sıkıntısı
ve düşüncesi olmadan tatlı ve mesut bir hayat geçirmek ancak bu suretle
mümkündür, sanırım. Bugünkü işini yarına bırakma! Bu alanda avukatın daima
hatırlayacağı atasözü olmalıdır. Müddetin geçirilmesinden dolayı bir arzuhal
ve lâyihanın reddolunması kadar bir avukat için çirkin ve hiç af olunmayan
bir suç yoktur.
909 – Kitaba bakınız. Bir arzuhalin ne gibi şartları haiz olması, bir temyiz
kefaletnamesinde ne gibi kelimelerin bulunması lâzım geldiğini gösteren usulün
maddelerini avukatlık hayatımda belki binlerce defa okumuşumdur. Fakat
bir dava arzuhali, bir temiz kefaletnamesi, bir tashihi karar lâyihası yazarken
her defasında yine okurum. Bundan hiç zarar görmedim. Bu bana kuvvet ve
itimat verir. Kefaletnamede bir kelimeyi eksik yazdığı için icranın tehiri talebi
reddolunduğundan, bu suretle haksız tahsil ettiği parayı hasımdan geri alamadığından
şikâyet eden çok arkadaşlar hatırlarım. Bunlar hep bana ibret dersi
vermiştir. Hele, kanunun aradığı şartlar haiz olmayan dava arzuhallerinden
reddedildiğini işittiğim genç avukatlar bir iki değildir. Bunlara da çok acırım.
Bizim meslekte, hele hukuk ve ticaret davalarında söz, kanun ve kitabındır.
Orada avukat değil, dosya söyler. Davanın temeli, arzuhaldir. Duvarları ve
çatısı lâyihadır. Şu halde bir genç avukat, aldığı bir davanın arzuhalini yazarken
H.M.U.K önüne açmalı, satırları birer birer okumalıdır. Adres mi lazım?
Yazmalı, vakıalar mı ister? Sıralamalı, ne istediğini, neye dayandığını açık olarak
söylemelidir. Eksik bir arzuhalin reddolması, iptidai itirazlara yol verecek
surette çabuk ve düşüncesiz yazılması… Bunlar af edilmeyen hususlardandır.
Genç avukatlar bunlara çok dikkat etmelidirler. Eskiden kalma bir zihniyetle,
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
308 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
kanunun maddei mahsusasına istinat eden tembel bir avukat, mesleğine karşı
saygısızlık göstermiş ve kendi çukurunu kendi kazmış olur. Böylelerinin iş yok!
Mahkemeler iş çıkarmıyor! Diye şikâyetlerini kimse dinlemez. Böyle tembel,
kitapsız avukata kim iş verir? Bir iş veren bir daha yanına uğrar mı? Ne dediği
anlaşılmayan, hangi hukuki sebebe dayandığı bilinmeyen dava arzuhalini hâkim
anlayamaz ve celseler uzarsa kabahat hâkimin midir? Biz, kendi uhdemize
düşeni yapmalıyız.
Tesadüfü perçeminden yakalamalı ki kaçmasın. Kendisine gelen bir davada
düşünüp taşındıktan, kitap karıştırıp hazırlandıktan sonra müdafaa yapan
genç avukat, parlak bir istikbalin temelini attığına emin olabilir. Müvekkil,
onun intizamını, çalıştığını, dosyasının düzgünlüğünü görür ve sırf bu sayede
davasını kazandığını anlar. Başka işleri olunca artık kendisine gelir, dostlarına
genç yardımcısını tavsiye eder. İlim bombardımanına, muntazam ve düzgün
yaylım ateşine uğrayan hasım da böyle bir avukatı takdir eder, başka işi olunca
o da kendisine koşar. Nice avukatlar bilirim ki bir davada yere serdikleri hasımları
başka işleri için kendisine müracaat etmişlerdir. Hâkimlere gelince, böyle
avukatları her yerde överler. Böylelikle iş işi açar, şöhret ve onun arkasında ki
refah kendiliğinden gelip başınıza konar.
Talih, şans, kısmet… aziz meslektaşım, bunlara bel bağlama. Avukatlıkta
böyle boş şeyler yoktur. Muvaffakiyet, şöhret, refah ancak ve ancak sağlam bir
seciye, usul ve intizam dairesinde çalışma ile elde edilir.
910 – Yazı yazmak. Avukatın sermayesi, önce doğruluk ve namuskârlık,
sonra bilgidir. Bu iki vasıf, bir sikkenin yazı ve tura tarafı gibi birbirini tamamlar.
Doğruluğunu ve bilgisini işleten avukat, muvaffak olacaktır. Fakat bu doğruluğu
ve bilgiyi herkese nasıl öğretmeli? İş sahiplerine nasıl anlatmalıdır? Şöhretten
bahsetmek istiyorum.
Avukat, bilmem hangi hastalığın tedavisinde yeni bir usul keşfettiğini söyleyen
bir hekim gibi reklam yapamaz, bir damla sile yüzdeki çilleri düşüreceğini
söyleyen hazır ilaç satıcıları gibi ilan veremez. Bunlar yasak. Ne yapmalı? Gelen
iş sahibini, biraz evvel söyledik, iyi idare etmeli. İş sahipleri sizin için zahmetsiz,
masrafsız reklam yaparlar. Fakat bu yetişmez. Mahkemelerde ilmi müdafaalar
yapmak. Bu da iyi. Hâkimler ve dinleyenler her yerde sizi över, haberiniz
olmadan size iş gönderirler. Lakin bu da yetişmez. Bir mevzuu, Almanya’da
nasıldır? Fransız âlimleri ne demişler? Bizim mahkemeler be temyiz ne reyde?
İyice bir tetkikten sonra derli toplu meslek mecmuasında yazmak yok mu?
Avukatı tanıtan en mühim amillerden birisi de budur. Avukatlar, başlarından
geçip uzun boylu tetkik etmiş oldukları davalarda, istişarelerde böyle mevzular
bulabilirler. Ancak henüz dava görülürken gerek doğrudan doğruya ve gerek
başka bir namla yazı yazmak, centilmenliğe yakışmaz. Davanın lehte veya
aleyhte neticelenmesini beklemek gerekir.
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
2011/3 Ankara Barosu Dergisi 309
İlmi, mesleki mecmualarda yazı yazmak, fikre açıklık verir, bilgiyi genişletir.
Fakat temin edeceği şöhret… bunlardan aşağı değildir. O makaleyi en az birkaç
yüz meslektaş okur. Onlar sizi tanımaya başlarlar. Günün birinde o mevzua
dair bir istişareye çağrılmış iseniz biliniz ki sebebi bu makaledir. Anadolu
barolarında da böyle yazılarla akisler yaparsınız. Hiç haberiniz olmadan size,
iş, murafaa gönderirler.
Filan avukat, malumatlı olduğu için mi çok para kazanıyor? Şu arkadaş lisan
bildiği ve yazı yazdığı için mi tanınmıştır. Demeyiniz. Eski hukuku, eski şöhretleri,
eski şartları bir yana bırakalım. Türk hukuku kıblesini batıya çevirmiştir.
Biz de oradakiler gibi yapmaya mecburuz. Zaman gittikçe değişiyor. Tanınmak
için okumak yazmak gerektir.
911 – Mesleğinizi seviniz. Bir mesleği sevebilmek, bıkıp usanmadan yapmak,
yaptıkça heyecan duymak, manevi saadetlerin en büyüğünü tatmak, cemiyette
şerefli bir mevkie sahip etmek, refah içerisinde yaşatmak için ne lazımsa avukatlık
mesleğinde bunların hepsi vardır. Bu meslek, üstat Henri – Robert’ın dediği
gibi (yalnız başına sevilmek için kâfi derecede güzeldir. Avukatlık kıskanççasına,
tatlı sevilebilir).
Bu kitabın birçok yerlerinde gördük ki, avukatlık kadar insanı yoran, boş
zamanların tadını tattırmayan, uykuyu rahat uyutmayan başka bir meslek
yoktur. Evinizden çıktığınız dakikadan yazıhanenize gelinceye kadar sorgular
karşısındasınızdır. Yazıhanenizde sizi bekleyenlere fikir ve nasihat vereceksiniz.
Mektuplar, arzuhaller, lâyihalar yazacak, Adliye sarayında müdafaa yapacaksınız.
Arkadaşlarınızla kanunları konuşur, müzakereler, münakaşalar edersiniz. İşler
peşinizi bir dakika bırakmaz. Bir saniye serbest değilsiniz. Çünkü sizin yazıhaneniz
filan handa ve vazife yeriniz Adliye Sarayında değildir. Sizin yazıhaneniz,
imalathaneniz bizzat dimağınızdır. Bu daimi meşguliyet, ne çok kuvvet sarf
ettirir, ne kadar sabır, metanet ister! Onun içindir ki siz herkesten daha çabuk
ihtiyarlarsınız, saçlarınız dişleriniz daha çabuk dökülür, kalp, verem, kanser,
sinir hastalıkları her meslekten ziyade avukatlıkta tahripler yapar. Eğer mesleğinizi
sevmezseniz devam için lazım olan sabır ve sebatı, metaneti, çalışmak
zevkini, meslek saygısını kendinizde bulamaz ve hadiselerin bindirdiği maddi
ve manevi yüklere dayanamayarak çöker gidersiniz. Meslek aşkı size bir kuvvet
kaynağı olur. Onu sever ve her şeyden üstün tutarsanız, sağlamlık, dinçlik,
dayanıklılık duyarsınız.
Bu meslek sevilmeye layıktır. Yaptığı hizmet, bir devletin en kutsi bir vazifesi
olan adaleti dağıtmak işine yardımdır. Onun için, hâkimlik gibi, mesleklerin
en iyilerinden ve en şereflilerindendir.
Serveti, ailesi, namusu tecavüze uğramış olan bir insanın en evvel koşup
geleceği, himaye isteyeceği adam avukat ve sığınacağı yer onun yazıhanesidir.
Ne kadar aileler vardır ki servetlerini, haysiyetlerini, avukatın yardımına
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
310 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
borçlulardır. Her gün en mahrem sırlar ona tevdi olunur, en gizli şeyler onunla
konuşulur. Hıristiyanlıkta Allah’ın vekili diye saygı ve huşu ile önünde günahlar
itiraf edilen, ruhanilik ne ise, dört duvar arasında büyük bir emniyet ve itimat
ile kendisine sır ve dert dökülen adalet vekilliği de odur. Nice büyük mevkilere
çıkmış adamlar vardır ki tecavüze uğrayan haklarını ve menfaatlerini almak için
avukatın yardımına koşmuş ve ona en büyük saygı ve itimadı göstermişlerdir.
Nice analar, hemşireler, ne kadar masum aile kızları vardır ki, başka kimsenin
bilmediği ve bilemeyeceği sırları ilk defa olarak dudaklarından avukata ifşa
etmişlerdir. Küçük büyük yurttaşların bu sonsuz saygı ve itimadına mazhar
olmak kadar ruha sükûn ve zevk veren başka ne vardır ki? Kılıç ve süngü takıp
tehlikedeki vatanı ve milleti için hududa koşan askerle, fazilet ve bilgi silahlarını
kuşanarak tecavüze uğramış bir hakkı müdafaa için adalet meydanına koşan
avukat aynı derecede sevgi ve saygıya layık değil midir?
Hâkimi aydınlatmak, hakkı yapmak, masumu ipten kurtarmak, zalimden
alıp mazluma vermek, bu ne büyük bir şeydir! Dünyada bundan daha büyük
ve daha temiz başka bir saadet var mıdır? İlkbahar kışın uyuşturduğu ağaçlara
nasıl can verir, çiçekleri nasıl fışkırtır ve kuşları öttürürse, bir heykeltıraş balçığa
nasıl ilahi bir kudret aşılarsa avukat da çiğnenmiş biçarelere, sille tokat atılmak
istenen dul ve yetimlere kuvvet verir. Onları müdafaanın ışığı ile aydınlatır,
sıcak himaye ve şefkat ile ısındırır. Bu mesleği seviniz, çünkü sevilecek kadar
asil, cazibesinden kurtulunamayacak derecede güzeldir. Bir dulun, bir yetimin
hakkını aldığınız, bir yurttaşı zulüm ve tecavüzden kurtardığınız zaman duyacağınız
gurur, koca bir imparatorluğu avucu içine almış olan Sezarın, Orta
Asya’dan kalkarak Roma kapılarına kadar dayanmış olan Atilla’nın, düşmanı
Türklüğün harimi ismetinde boğmuş olan Atatürk’ün duyduğu gururdan aşağı
değildir. Bu bakımdan avukat, hukuk ilmini canlandırır, onu mücerret fezasından
çıkararak can, mal yapar… Bir hâris, bir hâlik ki silahı hak, sesi müdafaa,
mihrabı mahkemedir.
Bu meslekte insanı baştan çıkaracak şeyler, sebepler, vesileler pek çoktur.
Dosyada ki bir kelimeyi söylememek, bir kâğıt parçasını mahkemeye göstermemek
sureti ile zengin olmak pek kolaydır. Yazıhaneye gelen iş sahipleri içinde
cazibesi kalpleri sürükleyen, ılık kokusu insanı titreten, saçlarının parlaklığı ve
gözlerinin tatlılığı nefsi emareyi şahlandıran kadınlar ve kızlar vardır. Bunlara
karşı sizleri koruyacak silah, vazifenizin yüksekliği, mesleğinizin asaleti hakkında
edineceğiniz fikirdir. Bu mesleği sevmezseniz, kendinizi koruyamazsınız.
Avukatlık kadar hangi meslek bedii heyecan verir? Müdafaanın verdiği zevk
ve inşirahı, başka nerede bulabiliriz? İnsanı usandıran riyazî katiyetler, yoran
mücerret mefhumlar, bir örnekliler bu meslekte yoktur. Her şey yeni, her şey
taze, her şey renk ve çiçekle doludur. Mevzuu bunun kadar geniş, genişliği
nispetinde değişen, değiştikçe benliği sürükleyen hangi meslek vardır? Daimi
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
2011/3 Ankara Barosu Dergisi 311
bir savaş. Ne zaman biteceği bilinmeyen bir kasırga. Değersiz bir istişarede,
en sade gibi görülen bir davada tarafların, hadiselerin size verdiği heyecanı
gizleyebilir misiniz?
Hayat, mücadeledir. Bu çarpışma insanın yaşaması, yükselmesi için en büyük
zaruret olduğuna göre avukatlık bizzat başlı başına bir hayattır, denilse doğru
olur. Onun bütün ömrü çarpışmadır; galiplik veya mağlupluktur. Bu savaşın
erkânı harbi, başkumandanı kendisidir. Bir romancı avukatın yazıhanesinde
şah eser yaratacak her gün bir mevzu bulabilir. Bazen feci bazen zevk ve neş’e
ile dolu olan bı mevzular, hakiki hayatın; beşer ıztırabın veya saadetin beşiğidir.
Elem, keder, kin, ihtiras gibi insan kalbinin inilti ve sızıntılarını, feryat ve feveranlarını
bu kadar açık ve çıplak başka hangi meslekte görürsünüz? Bu feryat
ve feveranları dindirmek, her dinlediği figandan kanuni bir faide çıkarmak, bir
kelime ile insan kalbi, insan ruhu ve onun yongası olan insan malı ile uğraşmak…
Bu ne tatlı, ne heyecanlı bir meşgaledir! Ya o zafer yolunda yürüyüş ve hakkın
zaferinde duyulan san’atkâr zevki! Bu heyecanı, bu san’tkâr zevkini tatmak gerçi
çok zordur. Fakat mesleğimizin güzelliği biraz da bu zorluğundan değil midir?
Bir davayı haksız olarak kaybettiğiniz, tezinizi hâkime anlatamadığınız zaman
duyduğunuz eza ve hiddet ve tarafların kötü niyetinden, bir şahidin yalan
ifadesinden, bir senet imzasının inkâr edilmesinden duyduğunuz nefret bile
size heyecan vermiyor mu? Ve bu heyecan, ateşinizi, azminizi tazelemiyor mu?
Avukatlık zengin olmak için yapılmaz; bu kitabın birçok yerlerinde feragat,
fedakârlık, menfaati istihkar gibi mesleğin esaslı vasıflarından uzun uzadıya
bahsettik. Meslek ayet ve hadislerinin emrettiği yolda yürüyen bir avukatın
zengin olamayacağını biliyoruz. Bununla beraber meslek namuslu bir insanı
sükûn ve refah içinde yaşatacak maddi vasıtaları temin eder. Muvaffakiyet,
çok zordur. Yavaş yavaş kazanılır, bazen cesaret kırılır, fakat kazanılır. Hayat
değiştikçe, ihtiyaçlar çoğaldıkça, muameleler giriftleştikçe, insanlarda bu kin,
bu ihtiraz devam ettikçe mahkemeler ve avukat yazıhaneleri işleyecektir. İşin ve
iş sahibinin nankörlüklerini hesaba katmakla beraber bu meslek sizi yine rahat
rahat geçindirir. Çünkü hukuk bilgisi her şeyin temelidir. Ferdin olduğu kadar
cemiyet ve devletin hayatını o tanzim eder. Herkes doğrudan doğruya veya
dolayısıyla size muhtaçtır. Kanunları yapan, tatbik eden hukukçulardır. Ticaret
ve san’at devleştirilirse, kontenjan, kliring müesseseleri iş sahasını daraltsa, dünya
küçülse ve gök yerinden düşse hukukçu ayaktadır. Büyük şehirde rekabet mi var?
Küçüğüne gidersiniz. Avukatlıkta iş mi azaldı? Hocalık, gazetecilik, memurluk,
hâkimlik yaparsınız. Elinizde öyle bir elmastraş var ki her şeyi keser. Her kalıba
uyan, daha doğrusu her kalıbı yapan bir mesleğe mensupsunuz.
Cemiyette yüksek bir mevkie sahipsiniz. (Üstat) sınız. Ne kadar tevazu gösterirseniz
gösteriniz, sizi çevreleyenlere karşı görünen bir üstünlüğünüz vardır.
Yüksek bir tahsil görmüş olmanız bu imtiyazı size verir. Sonra söyleyeni çabuk
Son Fasıl: Genç Avukatlarla Gizli Konuşmalar / ÖZKENT
312 Ankara Barosu Dergisi 2011/3
anlamak, hazır cevap olmak, delilleri ustaca hazırlayıp yerli yerinde kullanmak
ve bu suretle münakaşalarda hâkim mevkide bulunmak, bu mesleğe mahsus
dense yeridir.
Ananızı seversiniz. Çünkü sizi doğurmuş ve büyütmüştür. Mesleğinizi de
onun kadar seviniz, zira hukuk bizim (büyük anamız) dır. Bizi büyütmüş,
terbiye etmiştir. Sonsuz tabiatı kucaklayan ufukları seversiniz. Mesleğinizde
fertlerin, cemiyetin hayatını, nizamını kucaklamıştır. Önce bir ırmak sanırken,
dere, nehir, sel ve nihayet deniz olan hukuk ilmini uçsuz bucaksız beşer
ve cemiyet hayatına tatbik eden sizsiniz. Bir yandan en büyük itimada mazhar
olmuş bir adamın gururunu verirken, öte yandan daimi bir heyecanla sizi
ummanlara sürükleyen bir meslek sevilmeye lâyıktır. Tabiattan hiç usanılmaz.
Çünkü daima değişen denizleri, dağları ormanları, kırları, çiçekleri, karları,
fırtınaları vardır. Bu meslek de öyledir. Derinliği denizinkinden aşağı değildir.
Bir davanın çıkılamayacak sanılan tepelerini, bir kartal cesareti ve ustalığı ile
aşarsınız. Bulutlar içinde dolaşır, fırtınalar, kasırgalara atlatırsınız. Bu uçuş ve
inişler içinizde yeni yeni kuvvet ve heyecan kaynakları yaratır. Her iniltiden
bir ızdırap, her zaferden bir zevk duyarsınız. Önünüzde rengini ve kokusunu
hiç kaybetmeyen çiçekli, uğraştıkça taze kuvvet veren renkli bir çalışma alanı
vardır. Bu meslek baştanbaşa hayatla, şiirle doludur.
Yaptığı iş insanlığın üzerinde titrediği adalete yardım olan genç Türk avukatı!
Mesleğini sev, yalnız sevmekle kalma, böyle bir mesleğe mensup olduğun
için gurur da duy. Çünkü sevilecek ve gurur duyulacak kadar asil ve güzeldir.
Bu mesleği sevmeyen, kalbinde onun (mukaddes ateş) i yanmayan, asil ruhlu
olmayan, mesleği bir tezgâhtar, bir tefeci, bir Lonca esnafı gibi günlük rızkı
için yapan, mesleğin asil heyecanını duymayan adam, iyi bir avukat değildir ve
olamaz. Haklı gördüğü bir ihtilafı adalet huzurunda, hasis ve sefil duygulardan
uzak, hakkın ve vicdanının emrinden başka hiçbir emir dinlemeyerek ilmin,
kanunun ve medeni cesaretin verdiği bir imtiyazla müdafaa eden ancak böyle
bir adamdır ki memleketine, mahkemelere, muhitine, müvekkillerine ve hatta
hasmına sevgi ve saygı telkin edebilir. Öyle bir Adam! Ki, yalnız doğru söyler
ve her söylediği söz doğru görülür.
Old 30-06-2016, 13:46   #6
Stajyer Av. Ysf

 
Varsayılan

Çevremde de yapanlar olduğundan biliyorum ki bilirkişilik yapılabilir, ancak bilirkişilik yapacağınız alanda uzmanlık sertifikanızın olması gereklidir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Mesleğe yeni başlayan bir avukat kendini hangi dalda geliştirmeli ? Av.Raşit Konumuz : Hukukçular 2 28-02-2011 12:40
kurum avukatlığı hakkında (hangi kurumlar avukat bulundurmalı) avsafran Meslektaşların Soruları 2 01-07-2008 21:11
Sadece Benim Memleketim Bir Başka Değil, Başka Memleketlerde Bir Başka Gemici Hukuk Sohbetleri 2 01-06-2004 08:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03526211 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.