Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Pİl Patlamasi Sonucu Manevİ Tazmİnat

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 12-11-2007, 14:50   #1
amon

 
Dikkat Pİl Patlamasi Sonucu Manevİ Tazmİnat

merhabalar,müvekkilim aldığı fotoğraf makinesiyle beraber kampanya dahilinde makine için yedek pil de satın almış.ve bu pil daha hiç kullanmadan bir gün patlamış ve müvekkilim gözlerinden yaralanmıştır..bunun üzerine rapor alıp, (10 günlük rapor retina yırtılması) üretici firma ve satışı yapan yerle ilgili karakola şikayet dilekçesi vermişlerdir.olay çok yeni olduğu için savcılıkta hangi aşamada olduğunu bilmiyoruz.
1-olayla igili manevi tazminat davası açmayı düşünüyoruz konuyla ilgili yardımlarınıza ihtiyacım var.konuyla ilgili yargıtay kararlarına erişmek istiyorum
2-bunun yanı sıra miktar olarak ne kadar talep etmeliyiz.ve davayı ceza davasının sonucunu bekledikten sonra mı açmalıyız.
3-hazırlık aşaması çok sürermi.takipsizlikle sonuçlanırsa ne yapabiliriz.

konuyla ilgili yardımlarınızı sunarsanız minettar olurum.şimdiden teşekürler.
Old 12-11-2007, 15:39   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2002/4-114
Karar: 2002/84
Karar Tarihi: 13.02.2002

ÖZET: Gerçekten taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi yoktur. Ancak öğreti ve uygulamada yapımcı ile zarar gören arasında böyle bir bağ olmasa bile yapımcının sözleşme dışı da sorumlu tutulabileceği benimsenmektedir. Türk Hukukunda yapımcının sorumluluğuna ilişkin özel bir sorumluluk düzenlenmemişse de bu konuda Borçlar Kanununun 41.maddesinin birinci fıkrası hükmünün uygulanması mümkündür. Sözü edilen fıkra hükmünde belirtildiği gibi kusuru ile diğer bir kimseye zarar ika eden kişi o zararın tazminine mecburdur. Buradaki kusur, hukuka uygun olmayan, hukuk düzeninin kınadığı bir irade veya irade noksanıdır. Bir imalat, normal şartlar altında ve normal kullanma halinde, zarar vermeğe elverişli ise, kural olarak ortada kusur'un (hatanın) varlığını kabul etmek gerekir. Böyle bir malı piyasaya süren yapımcı tehlike yaratmış demektir. Yapımcı bu tehlikenin gerçekleşmesini önlemek için gerekli önlemleri almamışsa, zararın gerçekleşmesi halinde bunu tazmin ile yükümlü olur.

(818 S. K. m. 41, 58)

Dava: Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 8.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 27.06.2000 gün ve 1999/676-2000/469 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 29.01.2001 gün ve 2000/9971-2001/756 sayılı ilamı ile; (...Davacı, dava dışı kişilere ait daireyi kiraladığını, dairede davalı tarafından yapılmış bulunan mutfak dolaplarının asılı bulunduğu yerden düşerek eşyalarına zarar verdiğini, olayın davalının dolabı sağlam yapmamasından ileri geldiğini belirterek, zararın ödetilmesini istemiştir.

Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki kanıtlara göre, davaya konu mutfak dolapları dairenin malikleri N. B. ve Z. B. tarafından davalıya yaptırılmış ve bu hali ile 1.10.1998 tarihinde davacıya kiraya verilmiştir. Davacı dairede kiracı olarak otururken olay meydana gelmiş ve davacının eşyaları zarar görmüştür.

Davacı ile davalı arasında hiçbir hukuksal ilişki olmadığı gibi, davalının davacıya karşı haksız bir eylemi de yoktur. Bu nedenle davacı zararını davalıdan isteyemez. Ancak kira sözleşmesine dayanarak ev sahibinden zararının karşılanmasını isteyebilir. Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, maddi tazminat isteğine ilişkindir.

Davacı kiracı, davalı ise dava dışı kiralayana mutfak dolabı yapıp monte eden üçüncü kişidir.

Davacı kiracı-zarar gören vekili 10.11.1999 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin kiracı olarak oturduğu dairede davalı tarafından yapılan mutfak dolaplarının asılı bulunduğu yerden düşerek, gerek dolapta gerek mutfakta bulunan beyaz ve sair eşyaların hasar görmesine neden olduğunu, hasarın davalının sağlam montaj yapmamasından kaynaklandığının bilirkişi raporu ile saptandığını, müvekkilince yaptırılan tespit sonucunda zarar ziyanın 319.450.000 TL olduğunun saptandığını, ayrıca tespit gideri olarak ödene 30.000.000 TL de nazara alındığında 350.000.000 TL maddi zararının bulunduğunu, istenmesine rağmen karşılamaya yanaşmayan davalıdan 319.450.000 TL hasar bedeli ile 30.000.000 TL tespit masrafının tazmin ve tahsili ile müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı A. K. cevap dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında; dava dilekçesinde adı geçenin kendisi olduğunu, ancak yapılan dükkanın kardeşine ait olduğunu, açılan davanın eser sözleşmesinden kaynaklandığını, davacı ile davalı arasında eser sözleşmesi bulunmadığını, davacının eser sözleşmesinin tarafı olan eser sözleşmesinin işverenlerinin kiracısı olup, sözleşmenin tarafı olmadığından davada taraf ehliyetinin bulunmadığını, dava şartı noksanlığından davanın reddi gerektiğini, davada zamanaşımı olduğunu, eseren yapım ve tesliminden sonra 1 yıldan fazla süre geçtiğini, zamanaşımı nedeniyle de davanın reddini, dolapların asılı oldukları yerden düşmelerinin montaj hatasından kaynaklanmadığını, dolaba ne kadar ağırlıkta yük bindirildiğinin bilinmediğini, ayrıca üst taraftaki eşyaya uzanmak için kapağa asılma halinde de dolabın düşebileceğini, dolabın monte edilmesinden sonra Ankara'yı da içine alan iki büyük deprem geçirildiğini, bu depremlerin ve artçılarının olayda etkili yetersizliğinden ve naylona sarılmasından söz edilmiş ise de bilirkişinin inşaat mühendisi olup, bundan anlamayacağını, hepsinin yeterli ve montajın mutad uygulanan ve tüm esnafın yaptığı şekilde yapıldığını, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; "Toplanan deliller itibariyle davalı her ne kadar meydana gelen zarardan sorumlu olmadığını savunmuş ise de: Dinlenen ifadeleri ve bilirkişi görüşü itibariyle meydana gelen zarar ile davalının eylemi arasında uygun illiyet bağı olduğu kanaatine varıldığından bu savunması yerinde görülmemiş ve bilirkişi raporu itibariyle davanın kısmen kabulü gerekmiştir." Gerekçesiyle Davanın kısmen kabulüyle, 287.505.000 TL.nin dava tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla istemin reddine, karar verilmiştir.

Davalının temyizi üzerine Özel Daire; "Davacı ile davalı arasında hiçibir hukuksal ilişki olmadığı gibi, davalının davacıya karşı haksız bir eylemi de yoktur. Bu nedenle davacı zararını davalıdan isteyemez. Ancak kira sözleşmesine dayanarak ev sahibinden zararının karşılanmasını isteyebilir. Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekmiştir." Gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.

Yerel Mahkemece; "Dava dışı ev malikleri ile davalı arasındaki istisna akdi ile davalı davacıya kiralanan taşınmaz için mutfak dolabının imalat ve montajını gerçekleştirmiştir. Davalının bu ilişkideki sıfatı imalatçıdır. Dolayısıyla uyuşmazlığın imalatçının sorumluluğu çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. İmalatçının sorumluluğuna tehlikeyi uzaklaştırma prensibi uyarınca malülün üretimi ve düzgün olarak montajı da dahildir. Akit dışı 3.kişilere verilen zarardan dolayı imalatçının sorumluluğu: Akitten doğan bir yükümlülüğü yerine getirmediği için değil, piyasaya ayıplı bir mal sürdüğü ve/veya imal edilen ürünün kullanım amacına uygun olmayacak şekilde imalatçı tarafından hatalı monte edildiği içindir. Böyle bir durumda ayıplı montajdan doğan zararın karşı akidin hukuki sahasında doğmasıyla 3.şahsın hukuki sahasında doğması arasında bir fark yoktur. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 6/5/1974 gün ve 1603/1537 sayılı, 20/9/1979 gün ve 3398/4053 sayılı kararlarında bu ilkeden hareketle imalatçının sorumluluğunu sözleşme dışı kusura dayanan sorumluluk olarak kabul etmektedir. İmalatçının imal ettiği ve işbu dava konusu olayda aynı zamanda montajını da üstlenmesi nedeniyle ayıp sonucu 3.kişilerin mal varlıklarında doğmasına sebebiyet verdikleri zararlar nedeniyle doğrudan doğruya ürünün kendi bünyesinde meydana gelen, dolayısıyla da 3.şahısların mal varlığında ortaya çıkan azalma değildir. Burada söz konusu olan malın veya montajının ayıplı olması sebebiyle 3.şahısların bu ayıplı mal dışında kalan mal varlıklarındaki meydana gelen bir azalma söz konusudur. Taraflar arasındaki uyuşmazlığında bu çerçevede değerlendirilerek BK.nun 41.maddesi uyarınca kusur kavramının yorumlanması suretiyle çözümlenmesi gerekmektedir. Dava konusu olayda davalının kusurlu olduğu imal ettiği mutfak dolabını ayıplı olarak montajı sonucunda düşmesiyle davacının mal varlığında zarara sebebiyet verdiği ve davalının kusurlu eylemi ile meydana gelen zarar arasında nedensellik bağının bulunduğu kanıtlanmıştır." Gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı kiracının aynı zamanda kendisinin kiralayanı durumunda olan dava dışı iş sahibi ile davalı arasındaki sözleşme gereği yapılan işin hatalı montajından doğan zararından dolayı, iş yapan üçüncü kişiye karşı zararının giderimi konusunda dava açma olanağı bulunup bulunmadığı, kısacası husumet noktasındadır.

Öncelikle; gerek davacı kiracı ile dava dışı kiralayanlar, gerekse de kiralayanlar ile davalı arasındaki sözleşmelerin irdelenmesinde yarar vardır.

Davacı kiracı İ. 01.10.1998 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi ile dava dışı N. ve Z.'den Kalaba Mahallesi, Beyzade Sokak, Şahinler apartmanı, 3/13 nolu konutu kiralamış, demirbaşlar arasında mutfak dolapları da monteli vaziyette kiracı davacıya kiralayanlar tarafından teslim edilmiştir. Kira akdi hukuksal nitelikçe kullandırma akitlerindendir. Kiralayan kiraya konu taşınmazı kiracının kullanımına uygun teslim etmek ve bu hakkın özüne dokunmamak, kiracı da kiralananı sözleşme ve yasa hükümlerine uygun kullanmak zorundadır.

Kiraya konu taşınmaz maliki dava dışı kiralayanlar ile davalı arasındaki ilişkiye gelince, davalı kiralayan dava dışı kişilere yaptığı anlaşma gereğince mutfak dolabı yapım ve montajını üstlenmiş, imal ettiği mutfak dolabını kiraya konu daireye monte etmiştir. Davalı akdedilen sözleşme gereği yapımını üstlendiği dolabı istenen vasıflarda imal yanında, buna bağlı olarak üstlendiği montaj işini de eksiksiz ve ayıpsız olarak yerine getirmek yükümlülüğündedir. Bu yönüyle dava dışı kiralayanlarla davalı arasında içinde satım akdinin unsurlarını da taşıyan ama ağırlıkla imalat ve montaj işini de barındıran karma nitelikteki akdin bulunduğunda kuşku yoktur.

Şu durumda; davacının sıfatı, dava dışı kiralayanlarla arasındaki sözleşme yönünden kiracılık, kiralayanların davalı ile akdedilen istisna sözleşmedeki sıfatları ise iş sahipliğidir. Davalı ile davacı arasında ise akdi ilişki bulunmamaktadır. Yeri gelmişken, davanın tarafları arasında akdi ilişkinin bulunmamasının davacının davalıdan zararının tazminin istemesine engel olup olmayacağı sorusuna cevap aranmalıdır.

Davalı, dava dışı ev malikleri kiralayanlar ile arasındaki akit gereği mutfak dolabının imalat ve montajını gerçekleştirmiş, davacı sonradan daireyi kiralayarak mutfak dolabını da kira akdi kapsamı içinde kullanmaya başlamıştır. Montajı takip eden yaklaşık 1 yıl sonunda da dolap asılı olduğu yerden düşmüş ve kiracı davacının eşyalarına zarar vermiştir. Bu olayın meydana gelişi itibariyle davacının B.K.nun 58.maddesine göre ve kira sözleşmesine dayanarak ev sahibinden zararının karşılanmasını isteyebileceği mahkeme ve dairenin de kabulündedir.

Yerel Mahkeme ile Özel daire arasında ki, uyuşmazlık; taraflar arasındaki ilişkinin vasıflandırılmasında ve buna göre davacının aktif dava ehliyetinin varlığı konusunda düğümlenmektedir. Dolayısıyla Davalı tarafından imal edilip monte edilen mutfak dolabının hatalı montajı nedeniyle davacının mal varlığında ortaya çıkan zararın tazmini gerektiği iddiası ile davacının davalı aleyhine açtığı eldeki davanın husumet noktasından görülebilirliği tartışma konusudur.

Gerçekten taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi yoktur. Ancak öğreti ve uygulamada yapımcı ile zarar gören arasında böyle bir bağ olmasa bile yapımcının sözleşme dışı da sorumlu tutulabileceği benimsenmektedir. Türk Hukukunda yapımcının sorumluluğuna ilişkin özel bir sorumluluk düzenlenmemişse de bu konuda Borçlar Kanununun 41.maddesinin birinci fıkrası hükmünün uygulanması mümkündür. Sözü edilen fıkra hükmünde belirtildiği gibi kusuru ile diğer bir kimseye zarar ika eden kişi o zararın tazminine mecburdur buradaki kusur, hukuka uygun olmayan, hukuk düzeninin kınadığı bir irade veya irade noksanıdır. Bir imalat, normal şartlar altında ve normal kullanma halinde, zarar vermeğe elverişli ise, kural olarak ortada kusur'un (hatanın) varlığını kabul etmek gerekir. Böyle bir malı piyasaya süren yapımcı tehlike yaratmış demektir. Yapımcı bu tehlikenin gerçekleşmesini önlemek için gerekli önlemleri almamışsa, zararın gerçekleşmesi halinde bunu tazmin ile yükümlü olur. Federal Mahkeme de imalatta kullanılan malzemenin seçiminde ve kontrolünde, malın yapımında ve birleşiminde, bundan sonraki denetiminde, elemanın seçiminde gerekli özeni göstermeyen imalatçı, hatalı imalatı piyasaya sürmek suretiyle başkaları için tehlikeli bir durum yaratmış, göstermesi gerekli özeni yerine getirmemiş bulunduğundan B.K.41.madde uyarınca sorumlu olduğunu kabul etmiştir. (BGE 64 II 260, 66 II 117; 79 II 69; 80 III 59.Bkz.). (Türk ve İsviçre Hukukunda İmalatçının sorumluluğu Dr.Jur İ. K. Adalet Dergisi 1977 s.78 vd).

Nitekim Türk öğreti ve uygulamasında da, İsviçre de olduğu gibi yapımcıların sorumluluğun yasadan doğan (BK.41.vd.) kusur sorumluluğu olduğu benimsenmiştir. Yapımcının imal ettiği malda saptanan yapım bozukluğu, montaj hatası nedeni ile o malı alan, kullanan herkese karşı sorumlu olacağı üretim ve montaj hatası nedeniyle haksız biçimde zarara uğrayan kişilerin objektif nitelikte bu zararlarının yapımcı tarafından giderilmesi gerektiği kabul edilmektedir (Bkz. Prof.Dr. E. Ö. "yapımcının sorumluluğu, sorunlar, çözümler, yönetimler" Teori ve Uygulama Acısından Mesuliyet Sigortaları 3.Sigorta Semineri, İst. 04-07 Nisan 1977, Ankara 1977 sh. 205-209 ve "Türk Hukukunda Gerçek Boşluk Yapımcının Sorumluluğu" İ.Ü.Hukuk Fakültesince düzenlenen sempozyum sunulan tebliğ, İst. 1978 sh: 13-21, Y.11.H.D.nin, 06.05.1974 gün ve E: 1063 K: 1537 Y.K.D. 1976 C.2,S.11, s.59-61, Y.4.H.D. 05.07.1977 gün E:2921 K:7745, Y.K.D. 1978 C.4, s.11 s.1801-1802).

Bu ilkeler doğrultusunda somut olaya bakıldığında; 02.11.1999 ve 24.05.2000 tarihli bilirkişi raporlarında davalı yapımcının montaj hatasının bulunduğu açıkça belirtilmiştir. Davalının hatalı ve kusurlu montajı sonucunda davacıya ait mutfak dolaplarının düştüğü davacının zararı ile davalının eylemi arasında uygun nedensellik bağının da oluştuğu anlaşıldığından doğan zararın davalı yapımcı tarafından giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Ne var ki Özel Dairece işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu itirazlar incelenmek üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı yerel mahkemenin direnme kararı yerinde olup, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 13.02.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.

(KAYNAK: Av. Talih UYAR)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 12-11-2007, 15:42   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
11.Hukuk Dairesi

Esas: 2004/11632
Karar: 2005/9073
Karar Tarihi: 03.10.2005

ÖZET : Davalılardan İ. A.Ş., Tüpgaz Zorunlu Sorumluluk Sigorta ( TZMSS ) poliçesinin sigorta ettireni olup, olağan sebep sorumluluğu hallerinden bazılarını düzenleyen BK.nun 55, 58 ve 100 ncü maddeleri, sorumluluğun kaynaklandığı kişi ya da şey üzerinde bir denetim ya da gözetim ödevi yüklemiştir. Sebep sorumluluğunun ikinci bir türü olan tehlike sorumluluğunda ise, sorumluluk koşulları, sorumlu aleyhine ağırlaştırılmıştır. İşletme veya faaliyet ya da nesneye özgün tipik tehlikenin gerçekleşmesiyle sorumluluk doğar. Tüpün mülkiyeti, bu davalıda olduğuna göre, BK.nun 58 nci maddesinden hareketle sorumluluğu özen eksikliğine bağlanmalıdır. Başkalarının diğer anlatımla bayi dışındaki yetkisiz kişilerin, tüpü takma olanağına kavuşması, bu davalının özen borcunu yerine getirmemesinden kaynaklanmaktadır. Buna neden olan bayiler üzerinde bu davalının denetim ve kontrol görevini yerine getirmemesi, BK.nun 100 ncü maddesine dayalı sorumluluğunun nedenini de oluşturmaktadır. Bakanlık tebliğlerinde, takma kusurunun bayilerle sınırlandırılması, bu davalı ile bayileri arasındaki iç ilişkiye ilişkin bir düzenleme olup, zarar gören 3 ncü kişileri bağlayıcı ve etkileyici bir düzenleme değildir. Bu davalının bayisi M.'ın, tüpü kendisinin takmaması, bunu müşteriye bırakması sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle TCK.nun 383/2 nci maddesi ile cezalandırılması istemiyle hakkında açılan dava, 4616 sayılı Yasa gereğince ertelenmiş ise de, ceza dosyasındaki deliller ile davacılardan N.'nin aynı suçtan mahkumiyetinin kesinleştiği ceza ilamında, N. 'nin dedantörü iyi bağlamadığı, gaz kaçırmasına neden olduğu şeklinde eyleminin belirlenmesi, bu davalının sözleşmelisi olan bayiinin kusurunu yeterince ortaya koymaktadır. Davacılardan N.'nin eylemi ile bayiinin eylemi ve sorumluluk nedenleri birbirinden farklıdır. Bu itibarla, N.'nin kusurlu olması, bayiinin üzerinde denetim yapmayan i. A.Ş.nin BK.nun 58 ve 100 ncü maddelerine dayalı kusursuz sorumluluğunu etkilemeyecektir.

(818 S. K. m. 41, 55, 58, 98, 100, 125) (765 S. K. m. 383) (1086 S. K. m. 417) (5237 S. K. m. 171)

Dava: Taraflar arasında görülen davada K. Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.03.2004 tarih ve 2001/87 - 2004/124 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi S. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Karar: Davacılar vekili, davacıların evindeki katalitik sobanın İ. markalı tüpünün yatarken kapatılması sırasında alev alıp, yangın çıktığını, davacıların eşi ve annesi olan Hatice ile davacıların kızı ve kardeşleri S. ve S.'nın yanarak öldüğünü, davalılardan sigortanın tehlikeli maddeler zorunlu sorumluluk sigortası ile tüpgaz zorunlu sorumluluk sigortası nedeniyle ölen kişi başına 1.500.000.000.- TL olmak üzere her iki poliçe için 9.000.000.000.- TL toplam limit ile sorumlu olduğunu, diğer davalının dolum yapan firma olarak sorumlu olduğunu ileri sürerek, toplam 16.000.000.000.- TL destek tazminatı ile aynı miktar manevi tazminatın tahsilini, 23.09.2002 tarihli dilekçe ile olay tarihinden itibaren temerrüt faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, 05.06.2003 tarihli ıslah dilekçesi ile de talep miktarı 50.118.840.952.-TL.'ya yükseltilmiştir.

Davalı sigorta şirketi vekili ile diğer davalı vekili, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalılardan İ. A.Ş.nin imalatçı olarak BK.nun 58 nci maddesi uyarınca özen eksikliğine dayalı sorumluluğunun bulunduğu, katalitik sobaya davacılardan Necati'nin tüpü takması olanağı yaratılmasının bu özensizlik durumunu ifade ettiği, buna neden olan bayiler üzerinde bu davalının denetim ve kontrol görevini yerine getirmediği, diğer davalı sigortanın poliçe limiti ile sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1- Davalılardan İ. A.Ş., Tüpgaz Zorunlu Sorumluluk Sigorta ( TZMSS ) poliçesinin sigorta ettireni olup, olağan sebep sorumluluğu hallerinden bazılarını düzenleyen BK.nun 55, 58 ve 100 ncü maddeleri, sorumluluğun kaynaklandığı kişi ya da şey üzerinde bir denetim ya da gözetim ödevi yüklemiştir. Sebep sorumluluğunun ikinci bir türü olan tehlike sorumluluğunda ise, sorumluluk koşulları, sorumlu aleyhine ağırlaştırılmıştır. İşletme veya faaliyet ya da nesneye özgün tipik tehlikenin gerçekleşmesiyle sorumluluk doğar. Tüpün mülkiyeti, bu davalıda olduğuna göre, BK.nun 58 nci maddesinden hareketle sorumluluğu özen eksikliğine bağlanmalıdır. Başkalarının diğer anlatımla bayi dışındaki yetkisiz kişilerin, tüpü takma olanağına kavuşması, bu davalının özen borcunu yerine getirmemesinden kaynaklanmaktadır. Buna neden olan bayiler üzerinde bu davalının denetim ve kontrol görevini yerine getirmemesi, BK.nun 100 ncü maddesine dayalı sorumluluğunun nedenini de oluşturmaktadır. Bakanlık tebliğlerinde, takma kusurunun bayilerle sınırlandırılması, bu davalı ile bayileri arasındaki iç ilişkiye ilişkin bir düzenleme olup, zarar gören 3 ncü kişileri bağlayıcı ve etkileyici bir düzenleme değildir. Bu davalının bayisi M.'ın, tüpü kendisinin takmaması, bunu müşteriye bırakması sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle TCK.nun 383/2 nci maddesi ile cezalandırılması istemiyle hakkında açılan dava, 4616 sayılı Yasa gereğince ertelenmiş ise de, ceza dosyasındaki deliller ile davacılardan N.'nin aynı suçtan mahkumiyetinin kesinleştiği ceza ilamında, N. 'nin dedantörü iyi bağlamadığı, gaz kaçırmasına neden olduğu şeklinde eyleminin belirlenmesi, bu davalının sözleşmelisi olan bayiinin kusurunu yeterince ortaya koymaktadır. Davacılardan N.'nin eylemi ile bayiinin eylemi ve sorumluluk nedenleri birbirinden farklıdır. Bu itibarla, N.'nin kusurlu olması, bayiinin üzerinde denetim yapmayan i. A.Ş.nin BK.nun 58 ve 100 ncü maddelerine dayalı kusursuz sorumluluğunu etkilemeyecektir.

Bu açıklamalara ve hüküm yerindeki gerekçelere göre, davalılardan İpragaz AŞ.nin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Diğer davalı A Sigorta AŞ. vekilinin temyizine gelince; dava dilekçesinde, bu davalı bakımından Tüpgaz Zorunlu Sorumluluk Sigortası ( TZMSS ) ile Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Sigortası ( TMZSS ) nedeniyle husumet yöneltilmiştir. Sigorta vekili, sadece tüpgaz zorun sorumluluk sigortacısı olduklarını, diğer sigorta için poliçe düzenlenmediğini, esasen rizikonun diğer sigorta teminatı kapsamı dışında da kaldığını savunmuştur. Gerçekten de, Tehlikeli Maddeler Zorunlu Sorumluluk Sigorta Poliçesi Genel Şartları'na göre, bu sigorta, evlerde LPG tüpünün gaz kaçırması, infilakı, yangına neden olması halini kapsamamaktadır. Bu şekilde bir riziko, sadece Tüpgaz Zorunlu Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'nın 1 nci maddesi kapsamına giren bir rizikodur.

Bu genel şartların 1/son maddesinde, " ... sigorta ettirenin kusurlu olup olmadığına bakılmadan zarara uğrayan 3 ncü kişilerin tazminatı ödenir. Zararın LPG tüpünün takılması sırasında servis hatasından, kullanıcının kullanım hatasından, tüpün imalat hatasından, dolum hatasından, hortum, kelepçe, dedantör, cihaz, musluk hatalarından meydana gelmesi durumu değiştirmez" hükmüne yer verilmiştir. Aynı genel şartların 3/a bendine göre, "olaya kasten neden olan kişilerin zarar ve ziyan talepleri" teminat dışı olduğuna nazaran, davacılardan Necati'nin dedantörü iye takmaması ve kapatacağı yerde musluğu açması şeklinde kasti olmayan eyleminin, teminat dışı bu halin kapsamı dışında kaldığı kuşkusuzdur. Bu itibarla, davacılardan Necati'nin kendi kusurundan yararlanamayacağına ilişkin temyiz itirazları isabetsiz görülmüştür.

Öte yandan, dava dilekçesinde istenmeyen temerrüt faizi, davacılar vekilinin 23.09.2002 tarihli dilekçesi ile istenmiş olup, harçlandırılmamıştır. Esasen, müddeabih niteliği olmayan bu temerrüt faizi isteminin ıslah istemine konu olması mümkün de değildir. Sadece, iddianın genişletilmesi biçiminde ileri sürülebilmesi ya da ek bir davaya konusu olması mümkündür. Davacılar vekilinin 23.09.2002 tarihli bu dilekçesi, esasen iddianın genişletilmesi niteliğinde olup, bu dilekçeye karşı davalılardan sigorta şirketi vekili, esasa ilişkin bir savunma olan zamanaşımı defi ile karşı çıkmış olup, iddianın genişletilmesine muvafakatı olmadığı şeklinde usuli bir tarzda karşı çıkması gerekirken, bunu yapmamıştır. Bu itibarla, faiz isteminin zamanaşımına uğradığına ilişkin aksi yöndeki temyiz itirazları isabetsizdir. Kaldı ki, asıl istemin tabi olduğu uzamış ceza zamanaşımı süresi içerisinde, bu dilekçe verilmiştir.

Diğer yandan, dava konusu destek tazminatına ilişkin ıslah edilen bölüme yönelik zamanaşımı defi de yerinde değildir. Zira, davacıların davalılardan sigorta ettiren aleyhine açtıkları davanın zamanaşımı süresi, aynı zamanda diğer davalı sigorta şirketi için de geçerlidir. Hukuki sorumluluk üstlenilen ile üstlenen arasında bu yönden bir fark bulunmamaktadır. Dava, BK.nun 41 nci maddesine dayalı kusuru sorumluluğunu sonuçlayan, imalatçı hatasına dayalı olarak açılmamış, bayileri aracılığı ile satım yapan sıfatı öne çıkarılarak, İ. A.Ş. hakkında dava açılmıştır. Nitekim, imalat hatası nedeniyle yangın meydana gelmediği dosya kapsamı ile sabittir. Bu durumda, gerek satım sözleşmesi nedeniyle BK.nun 125 nci maddesinde yazılı 10 yıllık süre, gerekse uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde yapılan ıslaha konu istem bölümü zamanaşımına uğramamıştır. ( Dairemiz'in 20.09.1979 tarih ve 3398-4053 sayılı ilamı ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 'nun 06.05.1992 tarih ve 13-213/315 sayılı ilamı da bu yöndedir ). Bu itibarla, aksi yöndeki temyiz itirazları isabetsizdir.

Bu açıklamalara ve hüküm yerindeki diğer gerekçelere göre, davalılardan sigorta şirketi vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

3- Dava dilekçesinde iki ayrı poliçe nedeniyle, üç kişinin ölümüne isabet eden toplam 9.000.000.000.- TL limitin davalılardan sigortadan tahsili istenmiş olup, gerekçeden ve hüküm fıkrasından, hangi poliçeden ve limitten bu davalının sorumlu tutulduğu anlaşılamamakta olup, infazda tereddüt ortaya çıkacağı muhakkaktır. Bu itibarla, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

Diğer yandan, limiti aşan tazminat miktarına hükmedilmesi halinde yargılama giderleri ve vekalet ücretinin, tazminatın limite olan oranına göre indirime ilişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ve IMSS Genel Şartları'nda bulunan hüküm, dava konusu her iki sigorta genel şartlarında yer almamakta ise de, HUMK.nun 417 nci maddesi karşısında bu davalının limitten fazla olarak hükmedilen tazminat miktarının yargılama giderinden ve vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacağı kuşkusuzdur. Bu itibarla, bu yönden de hükmün bozulması gerekmiştir.

4- Davacılar vekilinin temyizine gelince; her iki poliçe genel şartlarının aynı 11 ve 12 nci madde hükümlerinden, zarar görenin, sigortadan talepte bulunması gerektiği sonucu çıkmaktadır. Davacılar vekili,davadan önce, davalılardan sigortanın temerrüde düşürüldüğünü iddia ve ispat etmemiş olup, bu davalının, dava tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. Temerrüt faizini tüm davalılar için dava tarihinden başlatan mahkemenin, bu uygulaması, davalılardan sadece sigorta şirketi bakımından doğru olmuştur.

Bu açıklamaya ve hüküm yerindeki gerekçelere göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazının reddi gerekmiştir.

5- Davacılar, murislerinin ölümü nedeniyle destek tazminatından yoksun kaldıklarına, davacılar ile davalılardan İ. A.Ş. arasındaki hukuki ilişkinin satım sözleşmesi olmasına bağlı olarak, SK. nun 98 nci maddesi yollamasıyla haksız eyleme ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanması gerektiğine göre, ölüm olayı tarihinden itibaren davalılardan İ. A.ş. bakımından, temerrüt faizi uygulanması gerekirken, bu davalı bakımından da dava tarihinin, temerrüt faizine başlangıç alınması doğru olmamıştır.

Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılardan İ. A.Ş. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılardan sigorta şirketi vekilinin, 4 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 3 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılardan sigorta şirketi vekilinin, 5 nolu bentte açıklanan nedenle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacılar ve davalılardan sigorta şirketi yararına ayrı ayrı BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.10.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
*************************************
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Haksiz İhbar Ve Şİkayet İle Manevİ Tazmİnat üye19576 Anayasa ve İdare Hukuku Çalışma Grubu 0 19-09-2007 14:21
Haksiz İhbar Ve Şİkayet İle Manevİ Tazmİnat üye19576 Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 0 19-09-2007 14:20
Avrupa Yakasi ' Na Manevİ Tazmİnat NAZ80 Meslektaşların Soruları 28 21-04-2007 15:02
Şİrketİn Manevİ Tazmİnat Talebİ olgun Meslektaşların Soruları 1 23-12-2006 12:20
İdareye Manevİ Tazmİnat ank_hukuk_23 Hukuk Soruları Arşivi 4 15-08-2006 09:19


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08910608 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.