Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

BEN(CİLLİK), SEN(CİLLİK)VE ÖTESİ - Mustafa Günay

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-09-2006, 00:33   #1
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan BEN(CİLLİK), SEN(CİLLİK)VE ÖTESİ - Mustafa Günay

BEN(CİLLİK), SEN(CİLLİK)VE ÖTESİ

GİRİŞ:

Benden, benlikten söz ederken, “sen”den, ötekinden de söz etmek durumundayız. Elbette benlik kavramı ve benliğin ne olduğu üzerine psikolojiden felsefeye ve edebiyata kadar çeşitli disiplinlerde çok şey yazılmış ve söylenmiş bulunmaktadır.

Bu yazıma başlarken “ben” üzerine üç şiirden bazı alıntılar yapacağım:

“beni bende demen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri” (Yunus Emre)

“bakanlar bana
gövdemi görürler
Ben başka yerdeyim” (Asaf Halet Çelebi)

“elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor” (Attila İlhan)

Her insan bir bendir, kendi benlik bilincine sahiptir. Ama ben olmak ile bencil olmak aynı şey değildir. Gerçekten benliğinin bilincinde olan, ben olan kişi sencil olabilir ancak. Çünkü sen’i bilmeyen, anlamayan, sen ile kendini oluşturmayan ve tamamlamayan ben, eksik bir ben olarak kalmaya yazgılıdır. Söz konusu eksikliğin ve çarpıklığın görünümleri, şiddet, terör, cinayet, kıyım vb. olarak dünyamızı yaşanılmaz bir yere dönüştürmektedir.

Ben, varoluşsal bir kavram ve gerçekliktir. Ben, hem maddi hem de tinsel bir gerçekliktir. Bencillik ise varolan bir ben’in diğerleriyle ilişkisinde ortaya çıkan bir tutum/anlayış, ilişki biçimi ve etik boyutu içeren bir eylem tarzıdır.

Bir ben olarak her insan, kim olduğunu, ne olduğunu ve olması gerektiğini kendine sorar. Bir bakıma felsefe de insanın kendi varoluşunun neliğine yönelik sorularla kendini ifade eder. Bu soruları araştıran başka insan bilimleri de vardır günümüzde. Ama felsefenin temel soruları diğer bilgi disiplinleri için de yol açıcı ve aydınlatıcıdır.

Bir ben olarak her insan, diğerleriyle birlikte ve onlarla kurduğu ilişkiler/iletişimler bağlamında kendi benliğini de oluşturur ve bunun bilincini edinir. Unutulmaması gereken önemli bir şey de şudur: diğerleri karşısında her kişi, her ben de bir “öteki”dir. Ben nasıl bir öteki ise, öteki de bir ben’dir. Bu gerçeği gözden kaçırmanın ya da görmezden gelmenin bedelini, gerek kişisel ilişkilerimizde gerekse toplumsal-kültürel ortamda, her gün çok ağır biçimde ödemiyor muyuz?

Kendine bakan, ben’inin aynasında ötekini de görebiliyorsa, kendini görebilir. Aklımız bir gözümüz ise kalbimiz ikinci gözümüz değil midir? Bütün gözlerini kapatan insanlar olabilir. Ama tümüyle kör olan, körleşen bir insan olabilir mi?

Felsefe, şiir, bilim başta olmak üzere, bütün bilgi biçimleri insana kendini, kendi benini ve ötekini görmeye yönelen bir göz ve bakış edinme olanaklarını sunabildikleri ölçüde anlamlı ve değerli olmazlar mı?

BİR SORU: KİMİM?

Bir soru sor kendine: ben kimim? Olabilir soracağın soru, ya da başka bir soru...Bu soruyu başkalarına da sorabilirsin elbette. Sorduğun kişilere göre, bu soruya farklı yanıtlar alabilirsin. Anne-baban, “çocuğumuzsun” diyeceklerdir, öğretmenlerin “öğrencimsin”, arkadaşların ise “arkadaşımsın” diyeceklerdir. Eğer kardeşin varsa, “kardeşimsin” diye yanıt vereceklerdir soruna. Alışveriş yaptığın market ya da manav “müşterimsin” diyecektir. Bir devlet görevlisine soracak olursan, “yurttaşsın” yanıtını alacaksın büyük olasılıkla.

Hangi kişilere sorarsan, onlarla olan ilişkilerine/ konumuna göre, alacağın yanıtlar ve karşılıklar da farklı olacaktır. Bütün bu yanıtlar seni tanımlamada, kim olduğunu belirginleştirmede büyük bir rol oynayacaktır hiç şüphesiz. Ancak “kimim?” sorusuna, insanın kendisi bir yanıt vermedikçe, herşeyden önce de bu soruyu kendisine sormadıkça, ne kadar çok yanıt alırsa alsın, bu farklı yanıtlar çokluğunda yine de bir eksiklik söz konusu olacaktır. Niçin mi? “Ben kimim?” sorusunu yönelteceğimiz herkes, bizi kendi bakış açılarına ve konumlarına göre tanımlama ve değerlendirme durumundadırlar. Aynı şey bizim başkalarına yönelik tutum ve değerlendirmelerimiz için de geçerlidir.

“Ben kimim?” sorusu, insanın kendini tanıma ve bilme çabasının başlangıcını oluşturur. Felsefe, bilim, sanat ve öncelikle de eğitim, kişilere bu soruyu sordurabiliyor ve yanıt aramada yollar-yöntemler sunabiliyorsa, işlevini yerine getirebiliyor demektir.

Sahi, sen bu soruyu sormuş muydun kendine?

Sormadıysan, henüz geç kalmış sayılmazsın. Yanıtları bulmak uzun zaman alabilir, ama önemli olan bir soru sorup onun ardından gidebilmek değil midir? İnsan yaşamını anlamlı ve değerli kılan da, sorulardan yanıtlara yanıtlardan sorulara doğru sürüp giden bir düşünme, arama, öğrenme ve yaratma serüveni değil midir?

Sözler:

“Kendi kendimi araştırdım.” (Herakleitos)

Dizeler:

“Ne dedim, ne yaptım
Nasıl davrandım?
Düştüm peşime izledim.
Sanki ben ve bendim
Önümsıra, ardımsıra
Dehlizinde kendimizin.” (Metin Altıok)

BİR BAŞKA SORU: ÖTEKİ KİM?

“Ben kimim?” sorusu, başka bir soruyu da içerir: “öteki kim?” Çünkü kendimizi soru konusu yaparken, bu sorgulamayı ve soru sormayı başkaları olmadan yapamayız. Başkalarından/ötekilerden dolayı kendimizi sorgulamaya yöneliriz. İnsan, birey olarak belli bir çağda ve toplumda yaşayan bir varlıktır. Toplum ise öteki bireylerle birlikte olduğumuz anlamına gelir. Yalnızlıklarımız da toplumsaldır. Bu yüzden kendimizle ilgili soruların ve problemlerin öteki/lerle ilişkili olarak ele alınması gereklidir. Kendi yüzüne bakan ötekine de bakar, ötekine bakan kendine de bakmış olur, görmese de...

Ben, ötekilerle birlikteyim. Benim için öteki bireyler, birer öteki olduğu gibi, ben de onlara göre bir “öteki” olarak varım. Öteki kim? Annem-babam, kardeşim, arkadaşlarım, sevgilim, eşim, çocuklarım...Bir bakıma benim dışımdaki bütün bireyler ötekidir. Öteki, başkasının varlığını/varoluşunu ifade eden ontolojik bir kavramdır. Ancak bu kavram, etik-politik ve estetik değer yargılarından ve bakış açılarından da bağımsız değildir. Bu nedenle ötekini düşünürken, ona yönelirken ve ona doğru eylerken, “ötekileştirme” tutumundan kaçınmak gerekir. Ama yaşamda sık sık düşeriz, ötekileştirme tuzağına. “Öteki”ne yönelik bilincimizin bulanıklığı/çarpıklığı bu durumun başlıca nedenlerinden biridir.

Ötekini niçin ötekileştiririz? Başkalarının benim gibi olmasını, benim gibi düşünmesini, kısacası bana tabi olmasını ve benden bağımsız özgür ve özgün varoluşuna saygısız davranmayı doğru gördüğümde, ötekileştiririm ötekini. Ötekileştirme, kişiler arasında problemler yarattığı gibi, toplumlar ve kültürler arasında da aynı şey söz konusudur. Çatıştırılmak istenen “uygarlıklar”, aslında önce ötekileştirilmektedir. Batı Doğu’yu ötekileştirmiştir bugüne kadar, AB de bizi ötekileştiriyor, ABD ise bütün dünyayı...

Kendimi anlamam-bilmem ve yaşamam için ötekine ihtiyacım var. İnsan olmak, kişi olmak, ancak ötekilerle birlikte söz konusudur. Ötekileştirme, insanın insan olma kimliğine yabancılaşmasıdır. Köle-efendi diyalektiğini aşamayan bir dünyada, ötekilerle ilişkilerimiz hep kırılgan ve çarpık olacaktır. Ötekileştirme, anlamayı ve diyalogu da imkansız kılar.

Özgürlük bilinci ve mutluluk isteği, hem kendimiz için hem de öteki için, ortak bir yaşama temeli olarak anlaşılıp özümsenmedikçe, yeryüzünün trajedi vadilerinde akan kan ve gözyaşı nehirleri kurumayacaktır.

“Demir Ökçe”nin dünya ve insanlık üzerindeki ayak izleri, küresel masalların silemeyeceği kadar derin değil midir?

Sözler:
“Her insanda insanlığın bütün halleri vardır.” (Montaigne)

Dizeler:
“bir başkasının yaşantısıdır dönüp ardımıza baksak çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tuksak” (Attila İlhan)

YALNIZ VE BİRLİKTE

Bir şiirinde şöyle diyor Ataol Behramoğlu: “Ölümdür yaşanan tek başına/Aşk iki kişiliktir.” Evet belki başkası için yaşayabiliriz, yaşamımızı adayabiliriz, ama başkasının yerine ölmek mümkün değildir. Belki aşk iki kişiliktir ama yine her iki kişi de bu aşkı kendilerince yaşarlar, hissederler ve paylaşırlar. Aşk, sevgi kişiler arsındaki mesafeleri kapatır, sisleri dağıtır ve yakınlaştırır bizi, ama yine de sevgi bile bazen ulaştırmayabilir bizi bir başkasına.

Yalnızlık duygusu ve bilinci, başkalarıyla birlikteyken de duyulabilir. Kimi beraberlikler yalnızlıktan kurtarmayabilir kişiyi. Anlaşılmadığımızı düşündüğümüzde, bir kişi olarak değer görmediğimizi düşündüğümüzde, yalnızlık değil midir hissettiğimiz? İnsan yaşamında kurduğu, kurmaya çalıştığı birliktelikler yalnızlığa bir çare, bir önlem olarak düşünülmemelidir. En büyük birliktelik: toplum. Ama bunun içinde yalnız da olabilmelidir birey. Yalnızlığa hakkı olmalıdır. Ancak bu başkalarından uzaklaşma, onlara yabancılaşma anlamında bir yalnızlık değildir. Kendimizi dinleme ve anlama imkanı bulabilmek ve kendimizi dile getirebilmek için gerekli olan bir yalnızlıktır sözünü ettiğim. Filozofun ya da sanatçının yalnızlıkları gibi yaratıcı bir yalnızlık, insanlardan uzaklaştıran değil, onları anlamaya götüren bir yalnızlık. Yalnız olmayı bilemeyen birlikte olmayı bilebilir mi?

Her beraberliğin içinde yalnızlıkları taşıdığını düşünüyorum. Her yalnızlık da beraberliklerin izlerini taşır içinde. Ne kadar çekilsek de kendi köşemize, kabuğumuza, toplumsallığın renginden ve kokusundan sıyrılamayız. Yalnız olmayı bilmek bir bakıma, birey olmanın, kendi başına varolabilmenin ve kendi aklıyla düşünebilmenin de bir göstergesidir. Bir bakıma yalnızlık özgürlüğün de olanaklarından biridir. Yalnızlığı göze alabilen kişiler değil midir, toplumsal gerçekliği sorgulayan ve karşı duruşunu ortaya koyabilenler? Kimi beraberlikler kendiliğinden oluşur yaşamın akışı içinde. Ama çoğu beraberliği kendimiz yaratırız duygularımızla, düşüncelerimiz ve değerlerimizle. Günümüzde bencilliğin ve bireyciliğin yaygınlaşması, beraberlikleri (sevgi, dostluk vb.) zorlaştırmakta ve kişileri yalnızlaştırmaktadır. Bu, kişiyi kendini arama ve anlama anlamında bir yalnızlık değil, kendi dünyasına kapanma ve sığınma anlamında bir yalnızlıktır. Başkasında kendini göremeyen ve bulamayanlar ya da başka deyişle kendisinde başkasını göremeyenler, yalnızlık kalesine kendini kilitleyenler değil midir? İletişim çağında yalnızlıkların da çoğalması, insanın değerlerindeki bir azalmanın ve çöküşün de işareti değil midir?

Sözler:

“Herkesin yaşamında öyle saatler görülür ki, insan yalnızlığı verip, ne denli yavan ve ucuz olursa olsun bir beraberliği almak ister karşılığında; iyi kötü ilk rastlayacağı kişiyle, en sıradan bir kişiyle sözde birazcık bir anlaşma uğruna yalnızlığı elden çıkarmak ister...” (Rainer Maria Rilke)

Dizeler:

“nedir mi yalnızlık -kendine sor önce-
Bir sabah, erkenden, bir kır çiçeğinin üzerinde
Görünce parladığını bir çiy tanesinin” (Edip Cansever)


Dr.Mustafa GÜNAY


(Alıntı:www.ozgurpencere.com)
Old 10-09-2006, 15:18   #2
yağmurdamlası

 
Varsayılan

Sayın SEHPER,
Hayatta değişen çok şey var deyip duruyoruz ama değişen insanlar ve hayatı değiştiren de...Kimsenin kimseyi düşünmediğini düşünüyorum.Herkes bencil oldu.İçindekileri dışarıya yansıtırken yalan dolu olarak yansıtıyorlar.Belki fazla abartıyor olabilirim ama bunları yaşayınca verdiğin kıymetin karşılığını almak istemekte de var bir bencillik işte alamamak durumundan kaynaklanan bir bencillik bu da heralde...
Ama hep vermek karşılığını alamamak insanı çok üzüyo.Kendini değersiz hissetmeye başlıyosun.AMMMANNNNNNNNNN diyorum artık.Evet önemli olan benim.Önemli olna senin içinde sensin.Sen olmazsan diğer insanların ne önemi kalacak onları önemli yapanda senin varlığın değil mi?
Herkese selammmmmmmm
AMA HAYATTA HERKES BİRAZ BENCİLLLL..
Old 15-01-2008, 01:09   #3
Durdu GÜNEŞ

 
Varsayılan

Mevlana "neyi arıyorsan O'sun" diyor. Hayat bir arayıştır. Nirengi noktamız ve menzilimiz çok önemli hayatta. Bazı şairler aynaya sormuşlar. "Aynalar, söyleyin bana, ben kimim” diye.İnsan bu dünyadaki yalnızlığını unutmaya çalışıp ebedi bir aşkın peşinden koşandır belki.Bu öyle bir soru ki içinde binlerce soruyu barındırır. cevap mı istiyorsun? her insanın yüreğinde ayrı bir cevap yatar. Çünkü insan oğlu bu dünyada çok özel ve özgündür.Her insan dünyaya kendi penceresinden bakarken ruh prizmasında değişik yansımalar olur.
Mutluluk da aşk ta anlam arayışı da bir menzil belirleyip ona doğru yürümektir. Belkide gerçek menzili yoktur bunların. Kim bilir?
Old 19-01-2008, 10:52   #4
Cumok

 
Varsayılan

Merhaba Dostlar,
Sitemin yazarlarından Üstadım Galip Baran'ın (79) Sencillik-Bencillik üzerine onlarca yazısı var Sitemin sayfalarında. Buraya eklemem de sakıncası var mı bu yazıları?
Yoksa sadece böyle adres eklemekle mi yetineyim?

http://www.turkcelil.com/modules/sma...p?categoryid=8

Saygı ile
TürkCelil/Cumok
Old 27-03-2008, 16:50   #5
ulkenm

 
Varsayılan

bencillik: kendinizden bahsederken, bahsettiğiniz kişinin sözlerine "ben..." diye başlaması:"ben de...; benim de...; bana da...; bana göre...; vs." Örnek: "Bugün çok keyifsizim." -"ben de..."

sencillik: kendisinden bahsederken, bahsettiğiniz kişinin sözlerine "sen..." diye başlaması: "sen de...; senin de...; sana da...; sana göre...; Örnek: "Bugün çok keyifsizim." -"sen de bir gün keyifli ol yahu!"
Old 21-04-2008, 22:15   #6
didem kunal

 
Varsayılan

Sen, sen olmadıkça sen, hiçbişeysin aslında.Bu dünyada hiç olarak yaşamak hayatın kıyısında köşesinde kaçamak,korkak yaşamak demektir.Böyle hayata da hayat denmez,sen olmayan sana da kişilik denemez.Kişiliksiz bir hayat da hiç yaşanmamış demektir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Danıştay Saldırısından Ağır Yaralı Olarak Kurtulan Mustafa Birden Göreve Başladı Av.Ayşe Hukuk Haberleri 0 07-09-2006 19:45
Mustafa Kemal ATATÜRK hakkinda bilinmesi gereken 30 ozel $ey obaykan Site Lokali 0 09-07-2006 15:41


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05533504 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.