Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İkrar sayılıp kesin delil oluşturur mu?

Yanıt
Old 10-03-2008, 14:12   #1
av.mustafa.ozdemir

 
Varsayılan İkrar sayılıp kesin delil oluşturur mu?

A kişisi aleyhine yapılan ilamsız icra takibi itiraz sonucu durmuştur. Daha sonra aynı konuyla(aynı alacak) ilgili B kişisi aleyhine ilamsız icra takibi yapılmış,bu takipte itiraz sonucu durmuş,alacaklı süresinde itirazın iptali davası açmıştır. ancak delil olarak sadece B kişisinin bir boşanma davasında tanık olarak dinlenirken "sözkonusu parayı kasaya koydum" şeklindeki beyanlarını göstermiştir. bu beyan farklı bir mahkemede kesin delil teşkil edermi???

cevaplarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Old 10-03-2008, 15:29   #2
üye19870

 
Varsayılan

Hayır, kesin delil mahiyetini teşkil etmez bence. Diğer davada kabule ilişkin beyanı ikrardır, ikrar da ancak kendi mahkemesinde sözkonusu olduğunda mahkemeyi bağlamaktadır.

saygılarımla
Old 10-03-2008, 16:43   #3
halit pamuk

 
Varsayılan

1. Bir başka mahkeme de tarflarca yapılan beyanlar(dava dilekçesi, cevap dilekçesi, replik, düplik) mahkeme içi ikrardır, kesin delildir ve tarafları bağlar.Aynı şekilde doktrinde de Baki Kuru,"bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder" ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 ).

Aşağıda tartışılan içtihatta bu konu HGK tarafından çok güzel bir şekilde anlatılmıştır.

2. Ancak burada taraf olarak değil de tanık olarak dinlenilmiştir. Burada benim kanaatim yapılan ikrar "mahkeme dışı ikrar" dır. Ancak tanık, duruşma zaptını altını imzalamakla yazılı delile dönüşmüştür, iddiasında bulunabilirsiniz.

Gerçi Yargıtay'ın mahkeme dışı ikrar konusunda kararları çelişkili ve birbirinden farklı kararları mevcuttur. Bazı içtihatlarda mahkeme dışı ikrarın takdiri delil olduğunu bu nedenle hazırlık soruşturması, poliste verilen ifadelerin; icra dairesinde mal beyanında bulunurken bildilen beyanların, ancak diğer delil ve emarelerle desteklenmesi durumunda kabul edileceği gerekçesiyle mahkeme kararlarını bozmuştur.

Başka bir karada da Belediye başkanlığına yazılı ve imzalı olarak verilen dilekçenin mahkeme dışı ikrar olduğunu ancak altını imzalamakla kesin delille dönüştüğüne hükmetmektedir.


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2007/14-289
K. 2007/291
T. 23.5.2007
• İNANÇ SÖZLEŞMESİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İddianın Yazılı Delille Kanıtlandığı - Bağımsız Bölümün Davalının Çocukları Tarafından Satın Alındığının Kabulü İle Davacı Çocuğun Payı Oranında Talebin Hüküm Altına Alınması Gerekmesi )
• BAĞIMSIZ BÖLÜMÜN SATIN ALINMASI ( İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasının Yazılı Delille Kanıtlandığı - Davacı Çocuğun Payı Oranında Talebin Hüküm Altına Alınması Gerekmesi )
• DAVA EVRAKINDA YAPILAN İKRAR ( Geçerli Olduğu ve İkrar Eden Aleyhine Başka Bir Davada da Kesin Delil Teşkil Edeceği - İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil )
• BOŞANMA DAVASINDA İBRAZ EDİLEN İMZALI CEVAP DİLEKÇESİNDEKİ BEYAN ( Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olup Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu )
• MAHKEME İÇİ İKRAR ( Davalının Boşanma Davasında İbraz Ettiği İmzalı Cevap Dilekçesindeki Beyanı - Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu )
• YAZILI BELGE ( Davalının Boşanma Davasında İbraz Ettiği İmzalı Cevap Dilekçesindeki Beyanının Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olup Görülmekte Olan Davada Davalı Aleyhine Kesin Delil Teşkil Ettiği ve Yazılı Belge Mahiyetinde Bulunduğu - Tapu İptali ve Tescil )
1086/m.236
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı YİBK

ÖZET : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder. Davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK'nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme iç ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece davacının iddiasını yazılı delille kanıtladığı göz önünde tutularak, dava konusu bağımsız bölümün, davalının çocukları tarafından satın alındığının kabulü ile, davacı çocuğun payı oranında talebin hüküm altına alınması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir Asliye 9. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 09.03.2006 gün ve 2005/409 E. 2006/64 K, sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 19.09.2006 gün ve 6259-9431 sayılı ilamı ile;

( ... Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı, babasını dava ederek 374 ada 50 parsel sayılı taşınmazda bulunan binada 3 numaralı bağımsız bölümün kendi parası ile satın alındığını ileri sürerek davalı adına olan tapusunun iptali ile adına tescilini istemiş, mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hükmü, davacı temyiz etmiştir.

5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesi inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra taşınmazın mülkiyetini ona geçirme borcu altına girer. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla yerine getirilmesi istenebilir. Sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca inanç sözleşmesinin yazılı delille kanıtlanma olanağı vardır.

Somut olayda; Davalı daha önce aleyhine açılan boşanma davasının ( Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/314 Esas 2004/75 Karar sayılı ) yargılamaları sırasında 23.10.2003 tarihli cevap dilekçesinde "... Üzerime kayıtlı ev ise müşterek çocuklarımız tarafından alınmış olup asıl olarak çocuklarımızındır. Tapu kaydının üzerime olmasının sebebi ise emekli olmam nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmak içindir..." şeklinde beyanda bulunmuş ve dava konusu evin çocukları tarafından alındığını ifade etmiştir.

HUMK.nun 236/4 maddesinde "Mahkeme dışındaki ikrarı teyit edecek delalil ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir." hükmü öngörülmüştür. Davalının boşanma davasının yargılamaları sırasında vermiş olduğu imzalı cevap dilekçesindeki beyanı HUMK.nun 236/4 maddesinde düzenlenen mahkeme dışı ikrar niteliğinde olup, davacı yararına kesin delil teşkil eder. Davacı, az yukarıda yazılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iddiasını yazılı delil ile kanıtlamıştır. Bunun aksi ancak aynı şekilde düzenlenmiş yazılı delille kanıtlanabileceğinden davalının yukarıdaki beyanını boşanma davasındaki nafaka ve tazminat taleplerinden kurtulmak için yaptığı yönündeki belgeye dayanmayan savunmasına itibar edilemez. Bu durumda, mahkemece dava konusu evin davalının çocukları tarafından alındığı kabul edilerek, davacı çocuğunun payı oranında istemin hüküm altına alınması gerekirken davanın tümü ile reddi doğru olmadığından hüküm bozulmalıdır... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı Sadettin Kabul vekili; davalının oğlu olan müvekkilinin, annesi ve babasının geçimsizliği dolayısıyla ve babasının da isteğiyle tüm birikimlerini sarf ederek 374 ada 50 parselde bulunan binada 3 numaralı bağımsız bölümü kendi parası ile satın aldığını ve tapusunun da davalı babası üzerine yapıldığını; ancak, eşini bırakıp giden davalının, kendi evinde oturan davacı oğluna da ihtarname keşide ederek fuzuli işgal nedeniyle evi boşaltmasını istediğini; oysa dava konusu dairenin, müvekkilinin parasıyla satın alındığını ve daha önce davacının annesi tarafından açılan boşanma davası sırasında davalının ibraz ettiği cevap dilekçesinde, "dava konusu evin çocukları tarafından alınarak, emekli muafiyetinden faydalanmak üzere tapusunun kendi üzerine yapıldığını" açıkça ikrar ettiğini ileri sürerek, 374 ada 50 parselde 28/424 arsa payı ile davalı adına kayıtlı bulunan 3 nolu meskenin tapusunun iptali ile, müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Tayyur Kabul vekili; müvekkilinin başka bir taşınmazının satışından elde ettiği parayla dava konusu bağımsız bölümü satın almış olup, davacının alım gücü bulunmadığını; boşanma davası sırasında müvekkili tarafından verilen cevap dilekçesinde yer alan beyanların, davalının eşinin nafaka ve tazminat taleplerinden kurtulmak amacına yönelik olduğunu; 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda ön görülen şekilde, davacının iddiasını ispata yarar yazılı delil de bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, "davacının iddiasını yazılı belge ile kanıtlayamadığı gibi, olayın tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte vukuuna delalet edebilecek bir yazılı delil başlangıç niteliğinde belge de bulunmadığı; dava dilekçesinde dayanılan, davalının başka bir mahkemeye vermiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanlarının ise bu bağlamda yazılı bir belge olmayıp mahkeme dışı ikrar niteliğinde kabul edilemeyeceği, taraflar arasında akrabalık ilişkisi bulunmasına karşın inanç sözleşmesine dayalı tapu iptal ve tescil davalarında HUMK. 293. maddesi uyarınca tanık dinlenmesinin mümkün bulunmadığı ve davacının, yemin deliline de dayanmadığının anlaşıldığı" gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Dava konusu, 374 ada 50 parsel sayılı arsa üzerindeki binanın 28/424 arsa paylı A Blok 2. kat 3 nolu mesken, davalı Tayyur Kabul adına kayıtlı olup, 15.5.2003 tarihinde alım suretiyle iktisap etmiştir. Eldeki davanın açılmasından önce; davacının annesi tarafından davalı baba aleyhine Yatağan Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2003/314 K: Esas 2004/75 sayılı dosyasında açılan boşanma davasının yargılaması sırasında, davalı baba Tayyur Kabul tarafından imza ve ibraz edilen 23.10.2003 tarihli cevap dilekçesinde "...Üzerime kayıtlı görünen ev ise müşterek çocuklarımız tarafından alınmış olup asıl olarak çocuklarımızındır. Tapu kaydının üzerimde olmasının sebebi ise emekli olmam nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmak içindir..." şeklinde beyanda bulunulmuş ve o davada cevap dilekçesinin okunduğu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, cevap dilekçesini tekrar ettiklerini bildirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; inanç sözleşmesinden kaynaklanan görülmekte olan davada, davalının boşanma davasının yargılaması sırasında ibraz etmiş olduğu cevap dilekçesindeki beyanının, kesin delil mahiyetinde mahkeme içi ikrar olup olmadığı; buna bağlı olarak, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı delil niteliğinde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, "ikrarın" hukuki niteliği ve konusu ile ispat kuvveti açısından türleri üzerinde durulmasında yarar vardır.

Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir ( YHGK. 9.11.1955 gün E:4-79 K:78; YHGK. 25.6.1975 gün E:4/681 K:879 ).

İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır.

Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir" hükmü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında "Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder" hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır.

Mahkeme dışı ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik değil; ya karşı taraf, yada başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir ( HUMK. m.236/4 ).

Mahkeme içi ikrarın, taraflardan yada onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha ( dava evrakı ) ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usuli Muhakemeleri Kanunun 236/1. maddesinde "dava evrakı" olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 ).

Bu genel açıklamalardan sonra, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davalarda iddianın ispat şeklinin açıklanması gerekmektedir.

Bilindiği üzere; uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözümlenmiştir. Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır. Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunmayacağı, zira Borçlar Kanununun "müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarım ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığı öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan Borçlar Yasasının 18. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile isbatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.

O halde, 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenirliği kabul edilen iddiaların isbatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir.

Somut olayda; davalı, daha önce aleyhine açılan boşanma davasının yargılamaları sırasında verdiği cevap dilekçesinde, üzerine kayıtlı bulunan evin müşterek çocukları tarafından alındığını, asıl olarak çocuklarına ait olduğunu, tapu kaydının üzerinde bulunma sebebinin ise emekli olması nedeniyle vergi muafiyetinden yararlanmasına yönelik bulunduğunu beyan etmiş, o davada cevap dilekçesinin okunduğu 20.11.2003 tarihli oturumda davalı vekili, cevap dilekçesi içeriğini benimseyerek, dilekçeyi tekrar ettiklerini bildirmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder.

Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davalının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı cevap dilekçesindeki beyanının, HUMK.nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme iç ikrar niteliğinde olup, görülmekte olan davada davalı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.5.1992 gün ve E:1992/14-249 K:1992/323 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece davacının iddiasını yazılı delille kanıtladığı göz önünde tutularak, dava konusu 3 numaralı bağımsız bölümün, davalının çocukları tarafından satın alındığının kabulü ile, davacı çocuğun payı oranında talebin hüküm altına alınması gerekirken; yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair verilen önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 10-03-2008, 20:01   #4
masimo

 
Varsayılan

ikrarın söz konusu olması için taraf işleminde kaynaklı olması gerekir.tanık olarak dinlendiğinden ötürü bence ikrar diye nitelendirilemez. Duruşma tutanağının altının imzalanması usuli zorunluluktan kaynaklanıp kannatimce imza daha çok kimliksel işleve sahiptir. Dinlenen(boşanma) mahkemece takdiri delil olarak değerlendirilmesi gereken bir deliin başka mahkemede ayrı bir işleme uğramaksızın (ifadeyi kabul) kesin delil niteliğine düşünmesi bence çelişki yaratır ki HMUK 247/5 madddesinde" Bir tarafın davayı kazanmasında hukuki menfaati olan kimseler, " yeminsiz dinlenir diye hüküm vardır. burada yeminsiz dinlenmesi gereken birinin yeminli dinlenmeside kendi içerisinde çelişki yaratır.
Old 10-07-2009, 13:29   #6
pallanco

 
Varsayılan

Bir tapu iptal tescil davası açtık. Hile nedenine dayalı. Tapudaki işlemin ölünceye kadar bakım olduğunu sanmakta iken bakım sona erince, yapılan işlemin tapuda satış olduğunu öğrenmiş müvekkil. Öğrenmeden itibaren de 1 yıllık süresi içinde dava açıldı.

Yerel mahkeme davayı kabul etti. Ancak, davalı taraf, yıllar önce bir başka davada müvekkilin o zamanki vekilinin bir beyanına dayanarak temyiz etti ve Yargıtay bunu bir ikrar kabul ederek bozdu.

O eski dava, aynı taşınmazla ilgili bir başka davalıya açılan bir inşaat sözlemesinin feshi davasıymış. Dava müvekkil adına açılmış, ancak, tapu kayıtları gelince malikin müvekkil değil de bizim sonradan açtığımız davanın davalısı (A) olduğu anlaşılmış. Avukat da müvekkile sormadan ve bilgi vermeden, duruşmada tapu kaydını gördüğü için ve o kayıtta da satış yazdığı için "müvekkilim yeri A'ya sattı, biz A'dan vekalet alıp davaya onun adına devam edeceğiz" şeklinde bir beyan vermiş. Ama bu beyandan müvekkilin haberi yok. O avukatın da müvekkil ile A arasındaki bakım anlaşmasından haberi yok.

İşte yıllar sonra bu beyan bizim açtığımız davada karşımıza çıktı ve Yargıtay bunu mahkeme içi ikrar kabul etti. Oysa, müvekkilin o beyandan haberi yoktu. Avukat sadece ve sadece tapu kaydına bakarak mahkemeye kendince bilgi vermek istemiş. Yani usulen yeni malik adına davaya takip edeceklerini anlatmak istemiş.

Ben bu kadar basit olmamalı, bu kadar katı bir şekilcilik olmamalı diye düşünüyorum ama Yargıtay'ın kararları karşısında çaresiz kaldım.

Bir yol bilen var mı ?
Old 14-12-2011, 12:21   #7
tiryakim

 
Varsayılan

Davadan önce noterden gönderilen ihtarname kesin delil teşkil eder mi ? Noterden gönderilen ihtarda borç kabul ediliyorsa bu durumda kesin delil durumu söz konusu olur mu ?
Old 14-12-2011, 13:25   #8
pallanco

 
Varsayılan

Kesin delil olur mu bilmiyorum ama bu şekilde bir kabul kesinlikle delil sayılıyor ve bu şekilde kazandığım bir davam var...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kesin süre iç.de delil listesi verilmemis ise ıslah ile delil sunulabilirmi av.mustafapak Meslektaşların Soruları 12 19-02-2009 12:05
kesin süre,delil listesinin sunulması,celb edilecek deliller için masrafın verilmemes av.sinem Meslektaşların Soruları 3 13-07-2007 15:32
kesin süreye rağmen delil bildirme av.medine Meslektaşların Soruları 10 11-04-2007 09:04
Delil bildirmek üzere 2. kez verilen süre kesin süremidir? Av.Yasemin Meslektaşların Soruları 6 05-04-2007 13:03
İkrar Ve Temİnat Senedİ KADİR ALİ OSMAN TÜRE Meslektaşların Soruları 2 04-12-2006 23:31


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03602695 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.