Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

"Bono" Menfi Tespit ve Arabuluculuk

Yanıt
Old 31-01-2020, 12:07   #1
Av.Gümüş

 
Önemli "Bono" Menfi Tespit ve Arabuluculuk

Merhabalar

Kanunda taraflar tacir olmasa bile ticari iş olarak nitelendirilen bonolar için icra takibinden sonra açılacak menfi tespit davasında zorunlu arabuluculuk ile ilgili farklı bölge adliye mahkemesi kararları var.

Son kararlar ağırlıklı olarak her durumda arabulucuya gitmemiz gerektiğini ifade ediyor.

Bu durum ile ilgili uygulamada arabulucuya giden ve gitmeyen meslektaşlarımın görüşlerine ihtiyacım var.

Teşekkürler
Old 31-01-2020, 16:46   #2
gecelerin_yargıcı

 
Varsayılan

Meslektaşım merhaba,

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin menfi tespit davasının da arabulucuya tabi olduğuna dair karar verdiği yönünde söylentiler dolaşıyor ortalıkta ancak henüz yazılmış bir karar yok.

Bana kalırsa siz her ihtimale karşılık arabulucuya başvurun.
Old 01-02-2020, 11:27   #3
Av. Ramazan ŞAHİN

 
Varsayılan

Evet sayın meslektaşım.Dikkat ederseniz Uyap üzerinden bu davayı açarken Arabuluculuğa başvurdunuz mu sorusu ile karşılaşıyorsunuz.İki hafta önce bende borçlu olmadığımızn tespiti için arabuluculuğa başvurdum.Davada hem imzası müvekkile ait olmayan senetler ve bu senetlere rağmen baskı altında icra dosyasının kapatılması için yapılan tapu devri nedeniyle menfi tespit davası açılacak.İstirdat yoluna gitmeyi şuan düşünmedim.İcra dosyası halen derdesttir.Henüz arabuluculuk aşaması kesinleşmedi.
Old 05-02-2020, 08:25   #4
bruce_law

 
Varsayılan

Meslektaşlarım henüz bu yönde Yargıtay kararı görmedim. Ancak Ankara, İstanbul ve Bursa Bölge Adliye Mahkemelerinin son kararları menfi tespit davasının arabuluculuğa tabi olduğu yönünde bilginize...
Old 05-02-2020, 08:29   #5
bruce_law

 
Varsayılan

Birkaç karar ekliyorum...

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
19. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/1734
KARAR NO : 2019/1521

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : OSMAN K..
*ÜYE : SANİYE U..
ÜYE : ÇİĞDEM E..
KATİP : AYŞEGÜL Y..

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2019
NUMARASI : 2019/170 Esas - 2019/197 Karar
DAVACI : SELMA K.. - ..
VEKİLLERİ : Av. AZİZ ..
Av. MEHMET ..
DAVALI : 1 -ATİLLA E.. -
DAVALI : 2 -HİKMET B..
DAVALI : 3 -MEDET A..
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 28/06/2019
KARAR YAZMA TARİHİ : 01/07/2019

İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİnin 28/03/2019 tarihli, 2019/170 Esas, 2019/197 Karar sayılı dosyasında verilen karar istinaf incelemesi için dairemize tevzi edilmekle Dairemiz yukarıda belirtilen esas sırasına kaydı yapıldı.
Dosya incelendi.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Hollanda'da yaşadığını, davalılardan 220.000,00 TL bedelli taşınmaz aldığını, taşınmaz bedelinin 15.000,00 TL ve 85.000,00 TL olmak üzere iki ödeme ile toplamda 100.000,00 TL olarak ödendiğini, geri kalan 120.000,00 TL için ise 25/03/2019 ödeme tarihli 120.000,00 TL bedelli senet verildiğini, nakdi ödeme sonunda taşınmazın tapusunun müvekkili adına tescillendiğini, senedin vadesi gelmeden ödenmesi nedeniyle erken ödeme indirimi yapılarak bedelin 108.000,00 TL karşılığı 18.000,00 Euro olarak davalı Atilla E..l'e ödendiğini, senetin geçersizliğine dair tutanak tutulduğunu, davalı Hikmet B..nın avukatı olduğunu bildirlen Av. Ayşe B..'ın ise müvekkilini arayarak senet bedelinin ödenmesini talep ettiğini aksi halde hukuki işlemlerin başlatılacağını bildirdiğini, senet hakkında tedbir kararı verilmesini, yapılacak yargılama neticesinde de borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 28/03/2019 tarih, 2019/170 Esas, 2017/197 Karar sayılı "7155 Sayılı Kanunun 20'nci maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'na eklenen 5/A maddesi ve 7155 Sayılı Kanunun 23'üncü maddesi ile 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na eklenen 18/A-2 maddesi uyarınca arabulucuya başvurulmadan dava açılmış olması karşısında, davanın Türk Ticaret Kanunu'nun 5/A, 6325 sayılı Kanunun 18/A-2, Hukuk Mahkemeleri Kanunu'nun 114/2 ve 115/2 maddeleri uyarınca dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine," kararı davacı tarafından istinaf edilmiştir.
Davacı, verilen kararın doğru olmadığı gerekçeleriyle istinaf talebinde bulunmuştur.
Dava, taraflar arasındaki alım satım sözleşmesi uyarınca verilen senetten dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 03/01/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5'inci maddesinden sonra gelmek üzere eklenen maddeye göre;
"Madde 5/A - (1) Bu kanunun 4'üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, dava konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
6235 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 3'üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen cümle ile,
"Dava şartı olarak arabuluculuk,
Madde 18/A - (1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılmadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir."
Mahkemece, dava dilekçesi değerlendirilerek davacı yanın arabuluculuğa başvurmadan doğrudan dava açtığı ve dava konusu menfi tespit talebi bakımından zorunlu arabuluculuk söz konusu olmakla davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmiştir.
Davacının istinaf sebeplerinin incelenmesinde, TTK nun 3.kitabında düzenlenen kıymetli evrakla (TTK madde 645-849) ilgili ticari davalar mutlak ticari dava niteliğindedir. Bu davalar tacir olup olmadıklarına ve uyuşmazlığın ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticari dava olarak kabul edilir. Kıymetli evrakla ilgili ticari davaların niteliği gereği, taraflar dava konusu hak üzerinde çoğunlukla serbestçe tasarruf edebilmektedirler. Dava arabuluculuğa el verişli olmakla beraber dava şartı arabuluculuk kapsamında kalabilmesi için uyuşmazlık konusunun para alacağının ödenmesine ilişkin olması ve talep sonucunun tazminat veya alacağa ilişkin olması ya da her ikisini birlikte içermesi gerekir. Çek ve bono ile ilgili ticari davalar ise çoğunlukla menfi tespit talepli olarak ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar davacı eldeki menfi tespit davasında zorunlu dava şartı arabuluculuk kapsamında kalmadığını ileri sürmüş ise de, TTK nun 5/A maddesindeki düzenleme ile talep sonucuna değil dava konusuna açıkça vurgu yapılarak dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olması şartı aranmış olduğu, menfi tespit davalarının esas itibariyle bir miktar paranın ödemesine ilişkin olmaları da dikkate alındığında dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığının kabulü gerekir. Aksinin kabulü halinde hem kanun koyucunun amacına aykırı yorum yapılmış olacak hem de uygulamada büyük bir kargaşa yaşanacağından mahkemece taraflar arasındaki davanın zorunlu dava şartı arabuluculuk kapsamında kabul edilerek dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmuştur.
İstinaf sebepleri ve dosya kapsamında yapılan incelemede verilen karar ve gerekçesi göz önüne alındığında ilk derece mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacının İstinaf talepleri yerinde görülmemiş olup aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davacının istinaf kanun yolu başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
İstinaf kanun yolu başvurusu için alınması gereken harç peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
Davanın ve dosya üzerinde yapılan yargılamanın niteliği ve avukatlık asgari ücret tarifesi göz önünde bulundurularak aleyhine istinaf kanun yoluna başvurulan için vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
İstinaf kanun yoluna başvuru için yapılan yargılama giderlerinin kanun yoluna başvuran davacı üzerinde bırakılmasına, artan kısmın talep halinde ilk derece mahkemesince yatırana iadesine,
Karar tebliği, harç takibi ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde, tarafların ve vekillerin yokluğunda oy birliği ile KESİN olarak verilen karar, açıkça okundu. 28/06/2019


T.C.
BURSA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2019/1100
KARAR NO : 2019/1177

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : MEHMET A..
ÜYE : SELMA Ş..
ÜYE : NEŞE K..
KATİP : DUYGU D..

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2019/274 Esas - 2019/577 Karar
TARİHİ : 04/04/2019 (Dava) - 04/04/2019 ( Karar)
DAVACI : ENGİN S..
VEKİLİ : Av. Sedat K..
DAVALI : S.. A.Ş. -
DAVA : Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ : 18/11/2019
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/11/2019

Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2019/274 Esas - 2019/577 Karar sayılı dosyasından yapılan yargılama sonucunda verilen davanın usulden reddi kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili, müvekkilinin S... Kimya Tekstil End. San. ve Tic. Ltd. Şti'nin tek ortağı ve müdürü olduğunu, uzun yıllardır müvekkilinin sahibi olduğu şirketin davalı şirketten tekstil boya ve kimyasalları alarak piyasaya sattığını, açık cari hesap çalışılan işlerde piyasada mutad bir uygulama olarak, mal veren taraftaki şirketin kendisinden mal alan diğer şirketten teminat olarak bir kıymetli evrak alıp bunu kasasında muhafaza ettiğini, söz konusu ticarette de müvekkili E..l'ın müdürü olduğu şirket adına davalı şirket lehine tanzim edilen 100.000,00 USD bedelli, 13/11/2009 tanzim tarihli bononun davalı şirketin Bursa Bölge Müdürü A..'a teslim edildiğini, bonoda tanzim edenin S... Kimya Tekstil Ltd. Şti olup başkaca bir borçlunun bulunmadığını, bononun müvekkili tarafından aradan geçen uzun yıllarda unutulmuş ise de, Ziraat Bankası şubesinden gelen bir ihbarname ile senedin davalı şirket tarafından tahsile verildiğini öğrendiklerini, evraka göre müvekkili bonoyu şirket namına tanzim ve imza ettiği halde borçlu kısmına müvekkilinin de ismi ve adresi yazılarak senedin borçlusu gibi gösterilmek suretiyle kendisine bono ödeme ihbarnamesi gönderildiğini, davalının eyleminin bedelsiz senedi kullanma suçunu oluştururken aynı anda bono üzerinde yapılan eklemeler sureti ile özel evrakta sahtecilik suçunu da oluşturduğunu, bu suçlarla ilgili Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı hazırlık bürosuna ayrıca suç duyurusunda bulunduklarını belirterek, bono hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmek suretiyle İİK 72/2.md gereğince bononun icrasının durdurulmasına, müvekkilinin borcunun bulunmadığının tespitine ve kötüniyetli davalının bono bedelinin %20'sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP; Mahkemece dosya üzerinden karar verildiğinden davalının davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
YEREL MAHKEME KARARI; Mahkemece, "...Dava; 13/11/2009 tanzim tarihli 100.000 USD bedelli senetten dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine yönelik menfi tespit davasıdır. Bilindiği üzere 19/12/2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 7155 sayılı Yasanın 20. Maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 5. maddesinden sonra getirilen 5/A-maddesine göre: Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Yukarıda anılan 7155 sayılı Yasanın Yürürlük başlıklı 26. maddesinin 1-a) bendine göre 10, 20 ve 21 inci maddeleri 1/1/2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Davacı tarafından açılan eldeki dava ise 04/04/2019 tarihinde yasal düzenleme yürürlüğe girdikten sonra açılmış olup iş bu davaya uygulanması zorunludur. O halde yukarıdaki yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafından davalı hakkında başlatılan icra takibinin davalının itirazı üzerine durması nedeniyle itirazın iptali istemiyle açılan itirazın iptali davasının, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu 792. maddesinde düzenlendiğinden mutlak ticari dava olup, menfi tespit davasının konusunun, para alacağına ilişkin ve eda davası olduğu sabit olup ayrıca davanın taraflarca serbestçe üzerinde tasarruf edebilecekleri işlerden kaynaklandığından davacı tarafından dava açılmadan önce dava şartı olan arabulucuya başvuru zorunludur. Dolayısıyla dava dilekçesi kapsamında arabulucuya başvurulmadığı sabit olduğundan davanın arabulucuya başvuru dava şartı noksanlığı sebebiyle HMK' nın 115/2. maddesi gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiş, sonuç olarak; davanın arabulucuya başvuru dava şartı noksanlığı sebebiyle 6100 sayılı HMK'nın 115/2 maddesi gereğince USULDEN REDDİNE" şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, "Dava konusu olan bononun dava tarihi (04.04.2019) itibarı ile icra takibine konu edilmemiş olup, ihtiyati tedbir açısından İİK 72/2. maddesine tabi olduğunu, mahkemeden dava dilekçesi ile bononun icrasının İİK 72/2. maddesi gereğince durdurulmasının da taraflarınca talep edildiğini, ancak mahkemece 04.04.2019 tarihli tensiben ret (dava şartı) kararında bu taleplerinin sehven değerlendirilmediğini, maddi hata/tavzih dilekçelerine karşı verilen 09.04.2019 tarihli ek kararda ise sehven değerlendirilmeyen ihtiyati tedbir talebinin de 'esas dava reddedilmiş olmakla reddine' karar verildiğini, kanunun istinafla ilgili hükümlerinde ihtiyati tedbirlerin istinaf mahkemesinden istenemeyeceği konusunda bir ayrım yapılmadığını, bu itibarla dosyanın 'görülmekte olan bir dava' olarak yüksek dairenin önünde iken ihtiyati tedbiri de yüksek daireden isteme zorunluluğunun hasıl olduğunu, menfi tespit davasının tensiple birlikte arabuluculuk dava şartı yokluğundan reddedildiğini, öncelikle gerekçede bahsi geçen icra takibi ve itirazın iptali davasının dava konusu olayla maddi vakıa kısmıyla hiçbir ilgisi olmadığının belirtilmesi gerektiğini, arabuluculukla ilgili hüküm bakımından ise; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5-A maddesi '... konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında ...' hükmünü haiz olup, bu maddenin önemli kısmının '...konusu bir miktar paranın ödenmesi olan...' kısmı olduğunu, davalarının konusunun bir paranın ödenmesine ilişkin olmadığını, bir alacak veya tazminat talebi hiç olmadığını, davanın bir menfi tespit davası olduğunu ve menfi tespit davalarının da dava şartı olan arabuluculuk kapsamında olmadığını, kanun koyucunun ticari davalarda arabuluculuk sınırlarını 'konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davaları' olarak koyduğunu, bu sınırın yorum yolu ile genişletilemeyeceği gibi; yorumun eldeki dava tipine kadar uzanmasının ayrıca mümkün olmadığını, davalarının bir eda değil tespit, daha doğrusu menfi tespit davası olduğunu, yerel mahkeme kararının bozularak ortadan kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini" beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
UYUŞMAZLIĞIN TESPİTİ, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, kambiyo senedine dayalı olarak açılan menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiş olup, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bilindiği üzere 19.12.2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan ve 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun'un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 5/A maddesi eklenmiş olup, dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesine eklenen sözkonusu 5/A maddesinde, "Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır." denilmiş, 6325 sayılı Kanuna eklenen 18/A- maddesinde ise, "(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. 2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir." şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6100 sayılı HMK'nın 115/2. maddesinde de mahkemece dava şartı noksanlığı tespit edilirse davanın usulden reddine karar verileceği belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlıktaki dava kambiyo senedine dayalı olarak açılan menfi tespit davası olup, TTK 4/1-a maddesi uyarınca mutlak ticari dava niteliğindedir. Davacı vekilinin istinafında dile getirdiği şekilde gerekçeli kararda davanın itirazın iptali davası olduğuna dair bir cümle geçmiş ise de, kararın bütününde davanın menfi tespit davası olarak değerlendirildiği ve bu şekilde nitelendirildiği açıkça anlaşılmakta olduğundan, maddi hatadan kaynaklı olduğu anlaşılan sözkonusu cümle karar kaldırma nedeni olarak değerlendirilmemiş, ancak kararların özenli yazılması gereğine vurgu yapılarak burada eleştirilmekle yetinilmiştir.
Bilindiği üzere menfi tespit davaları, borçlu tarafından alacaklıya yönelik olarak açılan, borcun bir miktarının veya tamamının davalı alacaklıya ödenmemesi gerektiğine ilişkin davalardır. Dolayısıyla bu tür davalarda davalı alacaklı bakımından alacaklı olunan, kısacası eda edilmesi istenebilecek olan bir paranın kısmen veya tamamen istenememesi sonucunu doğuracak niteliktedir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, ticari davalarda zorunlu arabuluculuğa ilişkin düzenlemelerin getiriliş nedeni ve menfi tespit davalarının hukuki niteliği ve doğurduğu sonuçlar bir arada düşünüldüğünde, ticari davalarda menfi tespit davalarının da zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulü gerekmekte olup, davacının arabuluculuğa başvurmadan dava açtığının sabit olması ve bu hususun HMK'nın 114/2. maddesinde belirtilen "diğer dava şartlarına aykırılık" olarak davanın usulden reddi sebebi olması karşısında yerel mahkemece davanın dava şartı yokluğu nedeni ile reddinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup, davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK 353/1-b-1.madde uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde ihtiyati tedbire ilişkin itiraz ve istemi bakımından yapılan değerlendirmede ise; mahkemece tavzih yolu ile ihtiyati tedbirin reddine dair ek karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, istinaf dilekçesinde de bu yönde Dairemizden talepte bulunulduğu görülmekle; verilen kararın niteliği ve tüm dosya kapsamına göre davacı vekilinin ihtiyati tedbir isteminin de reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2019/274 Esas - 2019/577 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin ihtiyati tedbir isteminin reddine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gerekli istinaf harçları peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 19/11/2019


T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/851
KARAR NO : 2019/1045

TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR

BAŞKAN : Yusuf Ş..
ÜYE : Cemal L..
ÜYE : Melahat Ş..
KATİP : Nazlı H..

İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ : KIRŞEHİR 1 ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/03/2019
NUMARASI : 2019/96 Esas 2019/166 Karar
DAVACI : RAMAZAN S..
VEKİLİ : Av. RAMAZAN Y..
DAVALI : TÜRKİYE CUMHURİYETİ .. ANONİM ŞİRKETİ
VEKİLİ : Av. FATMA S..
DAVA :Menfi Tespit ve istirdat
DAVA TARİHİ : 18/02/2019

KARAR TARİHİ : 19/09/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 27/09/2019
Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı banka şubesinde 2010 yılında Genel Tarımsal Kredi Sözleşmesine kefil olarak imza attığını, söz konusu kredi sözleşmesine ilişkin imzası bulunan dosya kapatıldığı halde, imzasının, beyanının ve kabulünün bulunmayan başka bir dönemsel Genel Tarımsal Kredi sözleşmesine kendisini usul ve yasaya aykırı olarak davalı banka şubesinin kendisinin yükümlülüklerini devam ettirdiğini ve kefil gösterdiğini tespit ettiğini, hatta söz konusu kefillik dosyasından dolayı hakkında Kırşehir İcra Müdürlüğünün 2014/8621 Esas sayılı dosyasında icra takibinde bulunulduğunu ve dosyanın derdest olduğunu, usul ve yasaya aykırı işlem kapsamında maaşından para kesildiğini ve kesilmeye de devam ettiğini, tapuda miras hissesi üzerine de haciz konulduğunu, kendisinin kefillik statüsü olmadığı gibi dosya borcundan yada krediden de sorumlulğunun söz konusu olmadığını, bu nedenlerle davalı banka şubesinin, kendisinin sorumluluğu, kefaleti ve borcu bulunmayan, kendi kusurlarından hak talep etme işlemine dair, genel tarımsal kredi sözleşmesi kefaletine yönelik yaratmış olduğu muarazanın men'i ile tarafının Genel Tarımsal Kredi Sözleşmesi kefilliğinden dolayı sorumlu tutulamayacağına ve Kırşehir İcra Müdürlüğünün 2014/8621 Esas sayılı dosyasında borcunun olmadığının tespitine, kendisinden haksız yere tahsil edilen paranın yasal faizi ile tarafına ödenmesine, fazlaya ilişkin dava ve talep hakkının saklı tutulmasnıa, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın dava dilekçesinde yer alan açıklamaların her türlü kanuni dayanaktan yoksun, mesnetsiz olduğunu, davacının borçlu olduğu 2014/8621 Esas sayılı dosyanın derdest olduğunu, davacıya borcuna binaen ödeme emri gönderildiğini ve takibin kesinleştiğini, şuan dosyanın satış aşamasında olduğunu, yapılmış olan ve devam eden her türlü işlemin usul ve yasaya uygun olduğunu, davacının 2014/8621 Esas sayılı dosyasının ilgili borcunda kefil olarak yer aldığını, dosya borcunun halen mevcut olduğunu, tamamen ödenmediğini, bu sebeple borcun tahsiline ilişkin yapılan icra işlemlerinin yasal olduğunu, takibe konu Genel Tarımsal Krediler Sözleşmesi kapsamında icra işlemlerinin yapıldığını, bu sebeple davacının borcunun ve sorumluluğunun olmadığını iddia etmesinin yersiz ve mesnetsiz olduğunu, davacının haksız ve yersiz şekilde dava açtığını ve kötü niyetli oduğunu,bu nedenlerle davacının haksız ve mesnetsiz sebeplere dayanarak açmış olduğu muraza'nın men'i ile tespit ve istirdat davalarının reddine, %40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin ve sair tüm masrafların davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; Kırşehir İcra Müdürlüğü'nün 2014/8621 takip sayılı dosyasından dolayı davacı borçlu kefilin davalı alacaklı bankaya borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkin iş bu dava açılmış, bankacılık işlemi niteliğindeki tarımsal kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsiline yönelik yapılan ilamsız icra takibinin dayanağı olan tarımsal kredi sözleşmesinde davacının kefilliğinin bulunmamasına dayalı olarak menfi tespit davası açıldığı, Tarımsal Kredi Sözleşmesi'ne dayalı davalar TTK'nın 4/1-f maddesi kapsamında mutlak ticari dava niteliği bulunduğundan görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi olduğu, mahkememiz yargı çevresinde münferit yargılama yapan ticaret mahkemesi bulunmadığından 29/03/2019 tarihli duruşmada davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakıldığı, diğer yandan eldeki davanın 6102 sayılı TTK’nun 5/A maddesi kapsamında dava şartı arabuluculuğa tabi davalardan olduğu anlaşıldığı, davacının dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmadığı, davada davacının dava açmadan önce 6102 sayılı TTK 5/A maddesi kapsamında dava şartı arabulucuya başvurmadan dava açtığının anlaşıldığı, davaya esastan karar verilmediğinden davalının kötüniyet tazminat talebinin reddine, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle ilk derece mahkemesince, usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı tarafın müvekkilinden haksız yere ve kanuna aykırı şekilde para kestiğini, kesintinin halen devam ettiğini, müvekkilinin borçlu olmadığını ve müvekkilinden haksız yere tahsil edilen paranın istirdadını talep ettiklerini, davanın tüketicilik ilişkisinden kaynaklandığını, bu nedenle davaya bakmakla görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğunu, davanın esasına girilip yargılama yapılması gerekirken davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, bu sebeplerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; tarımsal kredi kooparatifine kefillik nedeniyle davacı hakkında başlatılan icra takibinden doğan ve davacı borçlu kefil tarafından davalı alacaklı bankaya karşı açılan menfi tespit ve istirdat davasıdır.
Davacı 2010 yılında genel tarımsal kredi sözleşmesine kefil olarak imza attığını borcun sona ermesine rağmen başka bir dönemsel genel tarımsal kredi sözleşmesi ile ilişkilendirildiğini iddia ederek menfi tespit davası açmıştır.
Davalı bankanın sunduğu sözleşme borçlu Nejat Tekin'e açılan genel tarımsal kredi sözleşmesi olup , davacı kefilin tüm sayfalarda imzası bulunduğu ve 164.000,00 TL limitli kefaletinin geçerli olduğu savunulmuştur.
Dava dayanağı kredi niteliği itibarı ile tüketici kredisi olmadığından TTK. 4/1-f maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliğinde olup TTK. 5. maddesi gereğince ticaret mahkemesi görevli olduğundan davacının buna ilişkin istinaf istemi yerinde değildir.
Taraflar arasındaki ihtilaf borcun kefalet sözleşmesi kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin olup, davalı bankanın çıkardığı muaraza alacağın tahsiline yönelik işlemleri başlatma ve davacının kefil sıfatı ile borçtan sorumlu olduğuna yöneliktir. Anılan hususlardaki muarazının giderilmesi istemi menfi tespit ve istirdat istemi içerisinde eridiğinden (ki başlı başına muarazanın giderilmesi davasına konu edilemez menfi tespit davası olarak açılması gerekir) dava menfi tespit ve istirdat davası olarak nitelendirilmiştir.
Bu nedenle davanın dava şartı arabuluculuk sistemine tabi olup olmadığı tartışılmalıdır.
01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanunla 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa eklenen 5/A maddesi, ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasını dava şartı haline getirmiştir.
Değişikliğe ilişkin genel gerekçede “ 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunuyla işçi ve işveren uyuşmazlıkları bakımından kabul edilen ve 1 Ocak 2018 tarihinden bugüne kadar uygulanan “dava şartı olarak arabuluculuk” kurumunun uygulamada sağladığı başarı ve fayda göz önünde bulundurularak bu kurumun ticari uyuşmazlıklara da teşmil edilmesi yönünde düzenlemeler yapılmaktadır."
Madde gerekçesinde ise " Maddeyle, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4 üncü maddesinde belirtilen davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilerek bu uyuşmazlıkların temelinden, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır."
Açıklamaları yapılmıştır.
Kanunun genel gerekçesine göre taraflar arasındaki uyuşmazlıkların açılabilecek dava türlerinden bağlantısız olarak arabulucuk kapsamında kalmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Madde gerekçesinde ise konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluğu getirilerek bu uyuşmazlıkların temelinden, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır ifadesi kullanılmıştır.
Anayasa Mahkemesi 2017/178 esas 2018/82 karar sayılı kararında İş Mahkemelerine ilişkin dava şartı arabuluculuk hakkındaki iptal davasında; "Uyuşmazlıkların yargı yetkisi kullanılarak devlet tarafından mahkemeler aracılığıyla çözülmesi esas olmakla birlikte her uyuşmazlığın çözümünün mahkemelerden beklenmesi mahkemelerin iş yükünün artmasına ve davaların makul sürelerde bitirilememesine yol açabildiği gibi bu durum tarafların menfaatlerine de ters düşebilmektedir. Yargı görevinin ağır iş yükü altında yerine getirilmesi zorlaştıkça, yargının iş yükünün azaltılması, adalete erişimin kolaylaştırılması ve usul ekonomisi gibi çeşitli nedenlerle yargıya ilişkin anayasal kuralların etkililiğinin sağlanması da gözetilerek uyuşmazlıkların çözümü için arabuluculuk gibi yöntemlere başvurulabilmektedir. Esasen anayasal kurallara uygun olmak şartıyla bu tür yöntemlere başvurulup başvurulamayacağı hususu kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Ancak kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun, hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak kullanması gerekir. " gerekçesine yer vererek iptal isteminin reddine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere hangi uyuşmazlığın arabuluculuk kapsamında kalacağının takdiri anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak belirlenmesi gerekir. Uyuşmazlık kriterinden ayrılınarak dava türüne göre arabulucuk çözümüne yönelme elbette kanun koyucunun takdirinde olmakla birlikte bu durum aynı ihtilaftaki taraflar arasındaki silahların eşitliği prensibi ile birlikte değerlendirilmelidir. (Arabulucukta silahların eşitliği; Medeni Yargılama Hukukunda Silahların Eşitliği, Emel Hanağası, sayfa 201-213) Aynı uyuşmazlığın taraflardan birinin dava açmasını dava şartı arabulucuk dava şartına bağlamak, uyuşmazlığın karşı tarafını ise bu dava şartına tabi tutmamak uyuşmazlığın tarafları arasında silahların eşitliği prensibi karşısında zorlama bir yöntem olacaktır.
Madde gerekçesi taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinin amaçlandığına dikkat çekmekte, uyuşmazlık bazında bir değerlendirme yapmaktadır. Uyuşmazlığın taraflarının davacı ve davalı olmasına ilişkin bir ayrım gözetmemektedir. Madde metninde de "alacak ve tazminat davaları" tabirinden kaçınılarak "...konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava" anlatımı kullanılmıştır.
Bir akti yorumlamak istersek akidlerin ortak rızalarını araştırırız. Kanunda durum bu değildir. Kanunu yorumlamak demek, kanunun ruhunu ortaya koymak demektir. .... Bu durum karşısında hukuk kuralının içinde yatan anlamın, dil tekniğine dayanılarak yüze çıkarılamayacağı açıktır. Hâkimin kanuna bağlı olduğu yolundaki ilke, lafza bağlılık olarak yorumlanmamalıdır. Bize kalırsa yanlış bir ifade tarzı, hatalı bir çeviri, hâkimi bağlayamaz; çünkü bir hükmün yorumlanmasında, sözkonusu olan kelimenin sözlük anlamından çok, o kelime ile kastedilen anlam önemlidir. Bu fikrin doğruluğunu Medeni Kanun'un 1. Maddesi hükmü de teyit eder. ... Demek oluyor ki yorumda, yalnız bu bakımdan kanun koyucunun iradesi; daha doğrusu, onun kanun müzakere edilirken etkisi altında kaldığı etmenler göz önüne alınacaktır. ...Kanun görüşmelerine esas olan tasarılar ve gerekçeleri, ... Komisyon tutunakları, tasarının kabulü hakkındaki karar özetleri özel kaynak grubuna girer. (Pratik Hukukta Metot, Ernst E. Hirş sayfa103-110) ...
Kanun hükmünün yorumunda kullanılan sözcükler esas tutulur. Kullanılan sözcüklerin kanun koyucunun amacına, hükmün ruhuna uygun olması asıldır. Ancak sözün, öze aykırı olduğu yani kanun koyucunun asıl amacına, hakiki maksadına aykırı olduğu sonucuna varılırsa kanun hükmünü ruhuna, kanun koyucunun amacına uygun olarak yorumlamak gerekir. Bu kanunun üstünlüğünün, hâkimin yasama organının kanun şeklinde oluşan iradesine uygun karar verme görevinin sonucudur. Kullanılan deyimler veya üslup yasama organının gerçek iradesinin kolayca anlaşılmasına imkan vermeyebilir. Sözleşmenin yorumunda olduğu gibi kanun hükümlerinin yorumunda da hakiki maksadı (ratio legis) kanun koyucunun gerçek maksadını (amacını) aramak gerekir. (Hukukda Öğretim-Kaynaklar-Metod, Problem Çözme, Yaşar Karayalçın, Aynur Yongalık 7. Baskı sayfa 136)
TMK 1. Maddesinin "Kanun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır" hükmü de kanunun ruhunun uygulamada dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.
Kanun metninin kaleme alınış şekli itibarı ile anlatım ve ifade yerleşiminin tam olmadığı görülse de “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında” dava açılmadan önce denilmek sureti ile kriter olarak alacak ve tazminat talebi öngörülmüştür. Kanun alacak ve tazminat davası ibaresini bilinçli olarak tercih etmemiş bu tür taleplere ait dava türü ayırt etmeksizin arabuluculuğa başvurmayı dava şartı olarak düzenlemiştir. Gerekçeden ve metinden sadece alacak ve tazminat istemli davaların dava şartı arabuluculuk dava şartına bağlandığı sonuç çıkmamakta, alacak ve tazminat istemleri hakkındaki açılacak tüm davaların arabulucuk dava şartına bağlı olduğunun hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
Eda davası veya tespit davası ayrımı arabulucuğa ilişkin anılan düzenlemede yer almamaktadır. İİK.'na tabi menfi tespit davasının anılan düzenlemeden ayrı tutulduğuna dair gerek TTK’da gerekse İİK’da bir hüküm de bulunmamaktadır.
İİK kapsamında kalmayan menfi tespit davaları da olabileceği için menfi tespit davasının ayrıntılı olarak İİK’da düzenlenmesi de dava şartı arabulucuk dava şartından muaf olması için yeterli bir done değildir.
İİK 72. maddesindeki menfi tespit davasının aynı zamanda kendiğilinden istirdata dönüşme ihtimali de gözetilmelidir.
Diğer taraftan ödeme üzerine açılan menfi tespit davasında hukuki yarar bulunup bulunmadığı da Yargıtay'da tartışmalı bir konudur. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ödemeden sonra istirdat davası yerine soyut olarak tespitle yetinilmesini istenilmesi özel düzenlemelerden olmadığı gibi genel biçim koşullarına aykırılık oluşturduğundan davanın reddi gerektiği görüşünde (Baki Kuru Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası sayfa 233 ve devamı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 02/02/1999 gün 7417-428 e-k sayıl kararı) iken Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ise davanın hukuki tavsifin bizzat hakime ait olduğu gerekçesiyle davacı tarafça menfi tespit olarak açılan davanın istirdat davası olarak görülmesi gerektiği kanısındadır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 15/06/1989 6597/3653)
İİK 72. maddesinde düzenlenen istirdat davası niteliği itibarı ile eda davası olmakla birlikte özünde davacı öncelikle ödeme emrindeki alacağın var olmadığı ya da hukuken borçluyu ilzam eder nitelikte bulunmadığı yönlerinin ispatı ile ilgilidir. (Baki Kuru Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası sayfa 233 ve devamı HGK 03,02,1972 3/1347-73)
Arabuluculuk dava şartı bakımından menfi tespit ve istirdat ayrımı yapılır ise eldeki dava gibi ikisinin bir arada istenilmesi durumunda- ki uygulamada sıklıkça yaşanan dava türü bu tiptedir- arabuluculuk dava şartının yorumlanması daha da karmaşık bir hal alacaktır.
Diğer taraftan alacak ve tazminata ilişkin davalarda, davalı menfi tespite ilişkin savunmalarını bu dava üzerinden dile getirmek hakkına sahiptir. Hatta bu durumda ayrı bir menfi tespit davası açmasında hukuki yararı da bulunmamaktadır. Alacak ve tazminat davasından önce başlatılan dava şartı arabulucuk sürecinde, kendisinden alacak ve tazminat talep edilen tarafın borcun doğmadığına ve sona erdiğine veya tutarına ilişkin savunmaları ileri sürmesi engellenemeyeceği gibi bu beyanlar çerçevesinde üzerinde uzlaşılmasına da engel bir hal bulunmamaktadır Yani alacaklı arabuluculuk sürecinde karşı tarafın beyanlarına göre uzlaşma ile alacağının olmadığını veya istediği kadar olmadığını kabul ederse arabuluculuk süreci uzlaşma ile sona erebilecektir. Bu ihtimalde arabulucuk sürecine tabi olan olumsuz tespit dayanaklarının ayrı bir talep olarak tek başına ileri sürülmesi halinde davanın arabuluculuk sürecinin dışında olduğunun kabulü de tarafların sıfatına göre uyuşmazlığın tabi olduğu rejimi değiştirmek olacaktır. Menfi tespit istemine ilişkin başlatılan arabulucuk sürecinde de taraflar aynı uyuşmazlık konusu hakkında uzlaşarak arabulucuk sürecini olumlu sona erdirebilirler.
Yukarıda açıklandığı üzere; kanun metni yoruma muhtaç ifadeler içermesi nedeniyle sırf kanun dili ile sonuca varılamamaktadır. İşin içine yorum katılması gerektiğine göre yorumun kanunun amacına uygun yapılması gerekir. Kanunun amacı ise gerekçesinden ve ruhundan faydalanarak tespit edilmelidir. Somut kanun hükmünün madde metninden olumsuz tespit davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olmadığına dair açık bir düzenleme bulunmadığına göre genel gerekçe ve madde gerekçesinde kullanılan ifadelerden anlaşılan gayeden hareketle yorum yapılmadır. Genel gerekçe ve madde gerekçesi uyuşmazlık kriterine işaret ettiğinden dava türüne göre değil uyuşmazlık türü esas alınarak yapılan değerlendirme sonucunda; eldeki davanın (genel tarımsal kredi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve ödenen tutarların -miktar belirtilmemiş- istirdadı davası) TTK 5/a maddesi gereğince dava şartı arabuluculuğa tabi olduğu sonucuna varılmaktadır.
Davacı, dava açmadan önce arabuluculuğu başvurduğuna dair beyanda bulunmadığı gibi dosya içerisinde de arabuluculağa başvuruya (ve sona ermesine) ilişkin belge de bulunmamaktadır. Bu durumda 6325 sayılı yasanın 18/A-2 maddesine göre davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesinde yasaya aykırı bir hal sözkonusu değildir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gerekli olan 44,40 TL istinaf karar harcı peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay'da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 19/09/2019
Old 30-01-2021, 20:48   #6
hukuksever38

 
Varsayılan

Arabulucuya başvurunun dava şartı olarak kabul edilmesi durumunda, arabulucu sürecinde takip devam edeceğinden borçlu daima haciz baskısı altında olacak, alacaklı ise bir an önce alacağına kavuşmak arzusu ile hacizlere başlayacaktır. Oysa borçlu olmadığını düşünen takip borçlusunun bir an evvel dava açıp takibin devamını önlemek için tedbir talep etmekte menfaati bulunmaktadır. Diğer taraftan arabuluculuk süresince başlatılan veya başlatılacak icra takibinin duracağı yönünde bir hüküm bulunmadığına göre, menfi tespit davası açılmadan önce arabulucuya başvurunun dava şartı olarak kabul edilmesi silahların eşitliği prensibine de aykırılık oluşturacaktır.
Yargıtay 19. HD. 2020/85E. 2020/454K
Old 05-03-2021, 10:14   #7
engonga

 
Varsayılan

Söz konusu Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2020/85 Esas sayılı dosyasında Karar olmasına rağmen, Ankara BAM 22 HD 06.11.2020 tarihli 2020/1223 Esas, 31. HD 05.11.2020 tarihli 2020/1111 E, 22. HD 31.12.2020 tarihli 2020/1351 E kararları sonucunda Kambiyo Senetlerine ilişkin açılacak Menfi Tespit davalarında Arabuluculuğa başvuru şartı Ankara Ticaret Mahkemeleri tarafından zorunlu sayılmaktadır.

Ankara'da dava açacak meslektaşlarıma duyurmak istedim.

Bu arada İstambul'da görev yapan hukukçu meslektaşlarıma sorduğumda ise İstanbul BAM'ın ve İstanbul Ticaret Mahkemelerinin arabuluculuk başvurusunu aramadıklarını öğrendim.

Bu nedenle genelleme olacak ama Bölge İdare Mahkemelerinde yaşanan sıkıntılar Bölge Adliye Mahkemelerinde de yaşanmaya başladığından Ara Mahkeme olan İSTİNAFLARIN Kapatılması, çalışmasından daha yararlı olacak gibi duruyor.
Old 05-03-2021, 10:27   #8
hukuksever38

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan engonga
Söz konusu Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2020/85 Esas sayılı dosyasında Karar olmasına rağmen, Ankara BAM 22 HD 06.11.2020 tarihli 2020/1223 Esas, 31. HD 05.11.2020 tarihli 2020/1111 E, 22. HD 31.12.2020 tarihli 2020/1351 E kararları sonucunda Kambiyo Senetlerine ilişkin açılacak Menfi Tespit davalarında Arabuluculuğa başvuru şartı Ankara Ticaret Mahkemeleri tarafından zorunlu sayılmaktadır.

Ankara'da dava açacak meslektaşlarıma duyurmak istedim.

Bu arada İstambul'da görev yapan hukukçu meslektaşlarıma sorduğumda ise İstanbul BAM'ın ve İstanbul Ticaret Mahkemelerinin arabuluculuk başvurusunu aramadıklarını öğrendim.

Bu nedenle genelleme olacak ama Bölge İdare Mahkemelerinde yaşanan sıkıntılar Bölge Adliye Mahkemelerinde de yaşanmaya başladığından Ara Mahkeme olan İSTİNAFLARIN Kapatılması, çalışmasından daha yararlı olacak gibi duruyor.
Kararları paylaşırsanız sevinirim
Old 05-03-2021, 10:30   #9
engonga

 
Varsayılan

Elimde Ankara Ticaret Mahkemesi tarafından 11.02.2021 tarihli kararı var, bu kararda duruşmada hakim ile yaşadığım görüşme trafiği nedeniyle hakimin gerekçeli kararda belirteceğim dediği için yazıyorum. Sorduğum diğer hakimler de şu an aynı şekilde işlem yapıyorlar imiş.

Hatta duruşmada hakim, Yargıtay 19 HD'nin de görüş değiştireceğini söyledi. Ne kadar doğru bilmiyorum Ancak Yargıtay Kararına değil de BAM Kararına uygun hareket ediyorlar.
Old 05-03-2021, 10:44   #10
hukuksever38

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan engonga
Elimde Ankara Ticaret Mahkemesi tarafından 11.02.2021 tarihli kararı var, bu kararda duruşmada hakim ile yaşadığım görüşme trafiği nedeniyle hakimin gerekçeli kararda belirteceğim dediği için yazıyorum. Sorduğum diğer hakimler de şu an aynı şekilde işlem yapıyorlar imiş.

Hatta duruşmada hakim, Yargıtay 19 HD'nin de görüş değiştireceğini söyledi. Ne kadar doğru bilmiyorum Ancak Yargıtay Kararına değil de BAM Kararına uygun hareket ediyorlar.
BAM da şu anda bir dosyamız var karara çıkmış dosyaya eklendiğinde burdan paylaşayım inşaAllah araburuculuk şartı aranmaz
Old 05-03-2021, 13:22   #11
hukuksever38

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan engonga
Elimde Ankara Ticaret Mahkemesi tarafından 11.02.2021 tarihli kararı var, bu kararda duruşmada hakim ile yaşadığım görüşme trafiği nedeniyle hakimin gerekçeli kararda belirteceğim dediği için yazıyorum. Sorduğum diğer hakimler de şu an aynı şekilde işlem yapıyorlar imiş.

Hatta duruşmada hakim, Yargıtay 19 HD'nin de görüş değiştireceğini söyledi. Ne kadar doğru bilmiyorum Ancak Yargıtay Kararına değil de BAM Kararına uygun hareket ediyorlar.
Sizin davanızın konusu nedir ?
TTK'nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçesindeki talep sonucu, yani neticei talep esas alınarak belirlenir. Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır.
Old 15-03-2021, 17:00   #12
hukuksever38

 
Varsayılan

Maalesef Ankara BAM Yargıtay kararını dinlemiyor arabuluculuk şart diyor bugün karar yazısını gördük
Old 19-03-2021, 08:27   #13
av.tsmr

 
Varsayılan

meslektaşım siz riske atmadan her halükarda arabuluculuk başvurunuzu yapın. süre dışında bir kaybınız olmaz. gördüğünüz üzere oturmuş bir karar yok. diğer türlüsü çok sürüncemede kalırsınız... ankarada biz her türlü arabuluculuk görüşmesini yapıyoruz hak kaybı olmaması açısından.
Old 19-03-2021, 12:29   #14
hukuksever38

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.tsmr
meslektaşım siz riske atmadan her halükarda arabuluculuk başvurunuzu yapın. süre dışında bir kaybınız olmaz. gördüğünüz üzere oturmuş bir karar yok. diğer türlüsü çok sürüncemede kalırsınız... ankarada biz her türlü arabuluculuk görüşmesini yapıyoruz hak kaybı olmaması açısından.

Süre haricinde insanların çok kaybı oluyor icra kesinleştiği için dosyaya % 115 yatırmak gerekecek artık yargıtay bir HGK kararı versede kurtulsak
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
"İş Hukukunda Zorunlu Arabuluculuk" Kitabımız Çıktı... Av.Mustafa Çiçek Ticari Duyurular 0 14-02-2018 23:43
" Devletin Dili ", " Resmi Dil ", " Ortak Dil "... Doç. Dr. Özge Yücel Hukuk ve Türkçe Çalışma Grubu 12 14-11-2012 18:12
bono üzerine "teminat senedidir" kaydının düşülmesinin hükmü nedir? calikusu_kamuran Meslektaşların Soruları 9 26-02-2008 18:05
Matbu bono metni üzerindeki "malen" kelimesinin üzeri çizilerek "nakden" yazılması Av.Özgür Özlem Öngel Meslektaşların Soruları 9 26-02-2008 18:02


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09534502 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.