Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ihalenin feshi

Yanıt
Old 28-10-2002, 20:06   #1
Armağan Konyalı

 
Varsayılan ihalenin feshi

Sayın Üyeler

Aşağıdaki olay inanılmaz ama gerçektir:

Ortaklığın giderilmesi davasında bir kısım hissedarlarca bir avukata dava vekaletnamesi verilmiş. Bu vekaletnamede satışa katılma, pey sürme yetkisi de verilmiş.

Ortaklığın giderilmesi davası bitmiş. Satış işlemleri bitmiş. Satış günü gelmiş. Avukatın müvekkili olan hissedarlar alıcı olmak istememişler. Avukattan satışa girmesini istememişler.
Ama avukat tüm iyiniyeti ile ‘’müvekkillerinin taşınmaz malı ucuza gitmesin’’ diye müvekkilleri adına arttırmaya katılmış, fakat en yüksek peyi sürdüğü için de, istemediği halde satış müvekkillerinin üzerine kalmış. Müvekkillerinin bu bedeli ödeyecek ekonomik güçleri yok.İhale bedeli ödenmediğinden satış düşecek ve ikinci ihale yapılacak, büyük olasılıkla ihale bedeli birinciden çok daha düşük olacak. Birinci ihale bedeli ile ikinci arasındaki fark müvekkillerinden istenecek. (Örnek: 1 trilyon lira)

SORU:
- Avukatın bu ihalede yetkisiz olduğu iddiası ile ihalenin feshi istenebilir mi?

- Dava vekaletnamesinde verilen ‘satışa katılma yetkisi’ nedeniyle ihalenin feshi talebi reddedilir mi?

- Sorun avukat ile müvekkil arasında bir sorun olarak algılanırsa, avukatın mal varlığının çok üzerinde ortaya çıkacak müvekkillerin zararı nasıl karşılanabilir?

- Yetkisi olmadığı halde işlem yapan avukat iyiniyetli ise, müvekkiller istemedikleri, zarar doğuran bu işlemler nedeniyle üçüncü kişilere karşı savunmasız mı kalırlar? Adaletin terazisi
bu sorunu çözecek kadar 'hassas' mı?

Saygılarımla

Bir Dost
Old 28-10-2002, 20:20   #2
Kıvılcım

 
Varsayılan

Merhaba,

Vekaletname başka bir anlamı ile yetkilendirme belgesidir. vekaletname verilirken '' ......ihaleye katılma, pey sürme, satış yada ihale bedelini ödeme, harçları tediye vs...'' gibi yetkilerle donatılan avukatın, ihaleye girmek için ayrıca yazılı bir yetki çerçevesi çizen belge almak zorunluluğu bulunmamaktadır.. Sırf vekalete dayanarak, ihaleye iştirak eden avukat, sürdüğü pey günün koşullarına, hayatın olağan akışına ters düşmedikçe sorumlu tutulamaz. Esasen, yazılı talimatla bilgilendirilmeyen avukata karşı bu tür bir iddia ''ispat edilemeyen'' bir talep oktasında kalır...

Kaldı ki, avukata yazılı talimat verilmiş olsaydı bile, sırf bu nedenle ihalenin feshini talep etmek mümkün olamayacaktı.. sadece avukat ile müvekkil arasındaki şahsi dava hakkı sözkonusu olacaktı..

Bu nedenle, bana göre ihalenin feshi davası açılsa bile reddedilmeye mahkum bir dava olarak kalacaktır..

Adaletin terazisi bazen hassas, bazen de inanılmaz derecede ''topuzunu kaçıran kantar'' rolündedir..

Kanaatimiz saygı ile arz olunur..

Bir Kıvılcım.. = Bir Hazurun
Old 30-10-2002, 23:17   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Uyeler:

Olayı kabaca inceledikten sonra, zaman darlığı nedeniyle sizlerin yardımını istemiştim. Yardım istediğim konu, adaletin bu kadar açık seçik bir haksızlık karşısında eli kolu bağlı olmadığı yolunda bir bilgi, bir düşünce, bir teselli aramaktı. Ne yazık ki, aradığım teselliyi ne burada, ne de ayrıntılı olarak yaptığım araştırmada bulabildim.

Sonuç aynı: Adalet yeterince ince düşünmüyor. Gözü bağlı meleğin yüreği katı.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 23-06-2004, 12:11   #4
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Üyeler,

İhalenin feshi için vekaletnameden yola çıkmak mümkün olmadı ama başka nedenlerle ihalenin feshi için dava açıldı. Ancak gösterilen nedenler hakim tarafından yeterli görülmeyip dava reddedildi ve 100 milyar para cezası verildi dava açıldığı için.. Neyse ki Yargıtay kararı bozdu ve yeniden verilen kararla ihale feshedildi.

Kısaca anlattığım bu süreç taraflara çok uzun geldi. Dava ihaleden bir buçuk yıl sonra bitti. . Davanın bir tarafını oluşturan sekiz hissedarın tüm mal varlıkları üzerindeki tehdit kalkana kadar bir buçuk yıllık bir gerilim yaşandı.

Adaletin yüreği sandığım kadar katı değilmiş.

Vekil müvekkil ilişkilerinin bu örnek olay vesilesi ile çok iyi düzenlenmesi gereği bir kez daha ortya çıkmış oldu. Avukatlar kendilerine verilen sınırsız sorumluluğu taşımakta olağanüstü özen göstermeliler. Bir beyanları ile müvekkillerinin mal varlığı tümden el değiştirebiliyor.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 23-06-2004, 16:03   #5
sbudak

 
Varsayılan

Şimdi bu başlık için yazılacak bir konu değil diyebilirsiniz, doğru, ama bunu söylemezsem rahatsızlık duyarım. Dilin kullanımındaki bu tür yanlışlıklara karşı bir hassasiyetim vardır eskiden beri. Bu konuda biraz takıntılı olduğum da söylenebilir. İnsan kendi hatasını pek fark etmiyor ama başkalarınınki hemen gözüne batıyor işte. Neyse, konu şu: "Hazır bulunanlar" anlamında kullanılan kelime "hazurun" değil "hazirun" (Osmanlıca da "hâzırûn") şeklinde yazılmaktadır. Osmanlıcada aynı anlamda "hâzır" kelimesinin çoğulu olarak "huzzâr, hâzırin" sözcükleri de kullanılmaktadır. Bu arada şuna da işaret edeyim. "Bir Kıvılcım.. = Bir Hazurun" ifadesi de anlam olarak yanlış. Açıklamaya gerek yok. "Hazirun" çoğul anlamlı bir sözcük. "Bir Kıvılcım.. = Bir Hazır" olabilir.

Affınıza sığınarak belirtmiş olayım.
Old 23-06-2004, 18:08   #6
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayin Sbudak,
Haklisiniz galiba. Ama Kivilcim, rahmetli oldu.
Old 23-06-2004, 18:24   #7
sbudak

 
Varsayılan

Bunu duyduğuma çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin.
Old 23-06-2004, 19:07   #8
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın sbudak,

Uyarınız için teşekkür ederim. Gösterdiğiniz hassasiyeti minnettarlıkla karşılıyorum.

Hazırun olarak kullanılması gerektiği halde bu sözcüğü ''yarı şaka'' yazdığım için, uygulamada kullanıldığı gibi 'hazurun' olarak yanlış yazdım.

Bir arama motoruna HAZURUN yazdığınızda pek çok yerde hatta Yargıtay kararlarında bile bu yanlış biçimi ile kullanıldığını görürsünüz. Türkçe ses uyumuna uygun hali daha çekici her halde.

Ama ne olursa olsun, doğrusunu kullanmak gerekir. Yanlışımı düzelttiğiniz için teşekkür ederim . Bu yanlış benim yüzümden genç kardeşlerimize de ''sirayet'' edebilirdi.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 23-06-2004, 19:46   #9
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Bir Dost ne güzel Ekim 2002 deki arapça "hazurun"dan sonradan kullandığınız "sayın üyeler"e gelmişsiniz.

Durup dururken şimdi neden "sirayet"e geri gidiyorsunuz, "bulaşma" veya "yayılma" varken. Siraeyti tırnak içine aldığınızı fark etmeyenler, arapçaya amma da meraklı diyecekler.

Saygılarımla
Old 23-06-2004, 19:57   #10
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Gemici,

Başkalarından alıntı yaptığımda ne yapıyorsam, araplardan alıntı yaptığımda da onu yapıyorum; tırnak içinde yazıyorum .

Sevgilerimle

Bir Dost
Old 23-06-2004, 21:07   #11
sbudak

 
Varsayılan

Bu ifadeleri Arapça olarak nitelendirmek doğru değil, bunlara Arapça kökenli Osmanlıca kelimeler demek daha doğru olur kanımca. Burada dil tartışması başlatmak istemem ama Osmanlıca (bazı) kelimelerin günümüz Türkçesindeki kelimelerden anlamca daha güçlü olduğuna inanıyorum. Belki "sirayet" için bu söylenemez ama genelde Osmanlıca kelimelerin ifade kabiliyeti daha güçlü. İlle de 'Öz Türkçe' kaygısı pek doğru değil.

Bu kaygıyla "içtihat" yerine "inanç", "mütemerrit" yerine "direngen", "süre" yerine "önel" ... demek ne kadar doğru. Kanunun adını bile değiştirir oldular. İcra-İflas Kanunu (İİK) demek yerine İcra-İflas Yasası (İİY) denir oldu. "Kanun" da mı eski bir sözcük? Sonra pozitif bir hukuk düzenlemesinin adı nasıl değiştirilip de kullanılır? Türk Hukuk Literatürü'ne yerleşmiş bu kavramlar ile oynamanın bize getirisinin olduğuna inanmıyorum. Türkçe için geç de olsa kaygı duyulmaya nihayet başlandıysa önce Türkçe'de olmayan harflerle yapılan ticari tescillerle işe başlanmalı. Tamamen yabancı olan ve her gün her yerde (tabelalarda) gördüğümüz işletme adlarından başlansa daha faydalı olur. Bunlar bitti de sıra dilimize ve hukuk literatürümüze yerleşmiş bu asırlık sözcüklere mi geldi. Sayın Gemici sözüm size değil yanlış anlamayın, sizin sözlerinizden hareketle aklıma gelen gelişmeler bunlar.

Konuyu alıp bir anda nerelere getirdiğimin farkındayım. Bunlara işaret ederek ukalalık yaptığımı lütfen düşünmeyiniz. Bu konudaki heyecanımı da gençliğime veriniz. Saygılarımla.
Old 23-06-2004, 22:04   #12
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın sbudak,

Dil konusunda hassas olmamız konunun uzamasına yol açıyor ama bence bunda bir sakınca yok.

Hazırun sözcüğünün türkçeleşmiş olduğu düşünceniz doğru. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde de yer alıyor.

Arapça sözcükler ile ifadenin güçlendiği de doğru. Sayı olarak biliyordum ama unuttum; Arapça sözcük sayısı Türkçe sözcük sayısı ile karşılaştırılmayacak kadar fazla.

Ama yine de "Türkçeleşmiştir" diye bu yabancı sözcükleri benimseyemiyorum. Bu sözcükleri ödünç olarak kullanıyoruz diye düşünüyorum.

"Türkçe yeterince geliştiğinde Arapça Farsça Fransızca ne kadar yabancı sözcük varsa hepsinden kurtulacağız" umudumu yitirmek istemiyorum.

Kanun sözcüğü yerine yasa sözcüğü gelmeli. Yabancı sözcükleri Türkçeleştirmek diyoruz ama sözcükler dil değiştiremezler. Bu mümkün değil. Sözcükler doğdukları dilin malıdır. Doğuştan Türkçe olan sözcüklerin zihinde yarattığı düşünceler, duygular, yabancı sözcüklerle sağlanamaz.

Uydurma dediğiniz bir sözcüğün Türkçedeki kökleri onları kavramamıza yarar. Çok anlamlı ve tumturaklı da olsa, yabancı sözcükler ile düşünmekle istenen düzeyde anlama olmaz. Almanlar bu konuyu çok iyi biliyorlar; her sözcükleri kendi dillerinden türeme.

Saygılarımla

Bir Dost
Old 24-06-2004, 00:06   #13
Gemici

 
Varsayılan

Sayın Sbudak,
Haklısınız, o kelimeler arapça değil. Tam doğrusunu isterseniz arapçadan osmanlıcaya oradanda günümüz türkçesine girmiş kelimeler. Kökleri arapça o kelimelerin.
Aslında kelime yerine sözcük demek daha hoşuma gidiyor, ama ben otuz seneden fazla bir süredir yaşayan türkçeye biraz uzak düştüğüm için, günümüz türkçesindeki bazı kavramları, hoşuma gitse bile, kullanma alışkanlığı olmadığı için kullanamıyorum. Bundan on ay kadar önce Türk hukuk Sitesi ile tanışmam da hiç olmazsa internet üzerinden bugünkü türkçeye, özellikle hukuk türkçesine yabancılaşmama isteğimden doğdu.

O zamanlar sitede dil konusu, daha doğrusu hukuk dili konusu tartışılıyordu. O zamanki tartışma ve bizim şimdiki tartışmamız bu konudaki ne ilk nede son tartışma. Tartışma önceden de vardı sonradanda olacak. Tartışmaların özünde türk dilinin ve türk hukuk dilinin yabancı kelimelerle özellikle arapça kökenli kelimelerle dolu olduğu iddiası yatıyor. Bu tür tartışmaların sürdürülmesi dilin gelişimi kunusundaki bazı aksaklıkların ve çelişkinin ifadesi bence.

Türk hukuk dilini türkçeleştirmek daha doğrusu sadeleştirmek gayesi ile yapılan çalışmaların başında benim bildiğim kadarı ile İsmet Sungurbeyin altmışlı ve yetmişli yıllardaki çalışmaları geliyor.

Dilin arapça, osmanlıca , türkçe, almanca, ingilizce, rusça veya çince olması ve bir dilin diğer dillerden alınmış sözcükler ve kavramlarla dolu olması beni hiç ama hiç raharsız etmiyor, doğrusunu isterseniz. Hatta bir yerde memnun bile ediyor. Çünkü kendisinden bir çok kelime aldığımız bir yabancı dili öğrenmemiz daha kolay olur. Hele kendisinden bir çok kelime aldığımız dil kürreselleşmenin dili olan ingilizce ise, yahutta yüzyıllar boyu kendilerinden kelime aldığımız farsça ve arapça ise, bu dilleri öğrenmede fazla zorlukla karşılaşmayız.

Yalnız dilin asıl işlevi diğer dilleri rahatça öğrenmemiz değildir. Bir dilin en başta gelen özelliği, o dilin ülkede yaşayan bütün insanlar tarafından anlaşılmasıdır. Bir ülke düşününki aydınları başka dil konuşuyor, halk başka dil. Aslında bizde şimdiye kadar olan da budur. Nasılki kanunlarımızı bizden ileride olduklarına inandığımız batı ülkelerinden aldıysak, dilimizi edebiyatımızıda onlardan, veya o zamanlar kültür bakımından bizden ileride olduğuna inandığımız iranlılardan ve araplardan, aldığımız kelimelerle zenginleştirmaye çalıştık. Yalnız ne farsçadan ne arapçadan nede ingilizce veya fransızcadan aldığımız kelimeler bütün halka maloldu. Bir yanda dışarıdan kelime ithal eden bir elit tabaka, diğer tarafta kırsal kesimlerde konuşulan halk türkçesi. Pardon neredeyse unutacaktım, halkımızda yabancı kelimelere o kadar yabancı değil, televizyon sayesinde, benim bildiğim sadece Ceyar(J.R) kahveleri, bilmediğim başka örnekleride vardır herhalde

Aslında dili bir ağaca benzetebiliriz. Ağacın kökünden dallar, dallardan başka dallar ve yapraklar çıkar. Nasılki bir ağacı ağaç yapan kendi kökünden çıkan dallar ve yapraklardır, bir dili zengin dil yapan da, o dilin kendi kökünden türetilen yeni sözcükler, yeni kavramlardır. Kendi öz kökünden yeni kavramlar ve kelimeler yaratmıyan bir dil kuruyan bir ağaca benzer. Dışarıdan dil ağacına yüklenen kavramlar elma ağacına armut aşılamaya benzer; biraz zor tutar. Birde ağacın dibinden çıkıp onu sarmalıyan ve kurutan sarmaşıklar ve diğer bitkiler var. Alalım “içtihat”ı, alalım “asansör”ü, alalım “aparat”ı, bunlar dilimizin elmalarımı yoksa armutlarımı? Bence armutlarıdır. Bu kavramlardan yeni kavram yaratma olanağımız çok az veya hiç yok. Birde okula giden çocukların bunları öğrenmesi meselesi var. Nereden, hangi kökten geldiğini bilmedikleri bu kelimeleri ancak ezberlemek yolu ile öğrenebilirler, yüksek okullara gitmiyenler başka bir konu. Dilimizde karşılığı bulunmayan birtakım teknik terimleri armutta olsalar kabullenebiliriz bence. Bu gibi terimler bütün dillerde ortak bir yerde.

Ülkede yaşıyan herkesin birbirini anlaması bakımından, dilin sadeleştirilmesi düşüncesindeyim. Yalnız bu sadeleştirmeyi tepeden aşağı yapabileceğimize inanmıyorum. Dil aslında bir sistemdir ve bu sistemin kendisine has bir işleyiş tarzı vardır. Türkiyede şimdiye adar yapılan, özellikle aydınlar tarafından, bu sistemin kendi kendisini organize etmesine çomak sokmak olmuştur. Sistemin kendi kendisini organize edebilmesi için dil olgusunu etkileyen bütün katmanların, yazar çizer, bilim adamı, memur işçi, esnaf bürokrat, hukukçu politikacı ortak çalışmaları gerekir, eğer gelecekte de karşımızdakinin ne demek istediğini anlamak istiyorsak. Buna hukuk dili de dahil tabiiki, hukukun sadece hukuk müneccimleri tarafından değil, ülkede yaşıyan herkes tarafından anlaşılabilir olması gerekir bence, en azından hukuk dilinin.

Saygılarımla
Old 24-06-2004, 14:21   #14
sbudak

 
Mesaj

Sayın Gemici'nin dediği gibi dil konusunda yaşanan bu tartışma ne ilk ne de son. Ama bence böyle de olması lazım. Bu konuda hiçbir zaman son nokta konamayacağına göre tartışama hep olacak, dil yaşayan bir organizma gibi olduğundan, aynı kalmadığından ve sürekli bir değişim geçirdiğinden bu tartışmaların da sürmesi gayet doğal. Örneğin bundan 15-20 yıl önce kimse içtihat, mütemerrit, süre ifadeleri yerine başka bir ifade kullanmayı düşünmüyordu. Oysa bugün var ve var olanlar olduğu için konu üzerinde konuşma ihtiyacı doğuyor.

Yakın zamanda kullanılan Türkçe'de yada bugünkü Türkçe'de yer alan Arapça kökenli Osmanlıca kelimeleri ben "bizim" olarak görüyorum. Bu kelimeleri yabancı kelimeler olarak görmüyorum. Kökenleri farklı olabilir ama artık onlar asırlar içinde bizim oldular Türkleştiler diye düşünüyorum.

Hem dedim ya Osmanlıca ifadelerin bazen anlatımı güçlü bazen kullanımı daha pratik. Bir-iki kelime ile bugünkü Türkçe ile bir cümlede ifade edebileceğiniz anlatımı gerçekleştirebiliyorsunuz. Aklıma gelen bir örnek, "Galat-ı Meşhur" ifadesi. Bu ifadenin sağladığı anlatımı bugünkü Türkçe’de sağlayabilecek bir ifade yok. "Yanlış olduğu halde herkes tarafından kullanılan kelime" diyebilirsiniz ama bununla Galat-ı Meşhur'un yerine geçen bir ifade kullanmış olmaz, sadece onun anlamını tanımlamış olursunuz. Aklıma gelen bir başka örnek "mevzuat" ifadesi. Bu ifadenin yerine günümüz Türkçesi’nden kullanımı olan bir ifade söyleyin lütfen. Örnekleri çoğaltmak mümkün, belki yüzlerce böyle kelime bulmak mümkün. Hemen yine aklıma gelenler "Hakim" (Osmanlıca Hâkim), "Hüküm" (Osmanlıca Hükm), "Mahkum" (Osmanlıca Mahkûm), "Hak" (Osmanlıca Hakk) "Hukuk" (Osmanlıcası aynı), "Mahkeme" ( Osmanlıcası aynı), "Dava" (Osmanlıca Da’vâ), "Fesih" (Osmanlıca Fesh), "İbraz" (Osmanlıca İbrâz), ...

Sayın bir dost, "kanun yerine yasa sözcüğü gelmeli" diyor. Yasa sözcüğü de kullanımı artan bir sözcük. Ancak bizim hukuk dilimizde bugüne kadar hep "kanun" sözcüğü kullanılmıştır ve bu yerleşmiştir. Bugün basılı hukuki eserlerin herhalde %90'ında Medeni Kanun, Türk Ticaret kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ifadeleri ve kısaltmaları kullanılır. Bir yerde, (MK), (TTK), (TCK), (CMUK) kısaltmalarını gördüğünüzde bunların neyin kısaltması olduğunu tereddütsüz bilirsiniz. Oysa şimdi bunlara (MY), (TTY), (TCY), (CMUY) dendiğini düşünün. Sizi bilemiyorum ama ben bu kısaltmaların, ilk kullandığım anlamda kullanıldığını düşünürüm ama tereddütsüz böyle olduğunu söyleyemem. Şimdi, yıllardır bütün hukuki eserlerde bu şekilde kullanılmış ve hukuk dilimize bu şekilde yerleşmiş bu ifadeleri değiştirmenin anlamı ve izahı nedir diye düşünüyorum/soruyorum ama tatmin edici bir cevap veremiyorum/alamıyorum. Üstelik TBMM tarafından yapılan bu düzenlemeler kendilerini "kanun" olarak niteliyor. Bu resmi düzenlemenin adı nasıl değiştirilerek kullanılır. Yarın öbür gün "tüzük" ve "yönetmelik" için birileri "düzence" derse buna ne diyeceğiz. Bu tür kelime türetip kullanmalar başladı bile. Örneğin İngilizce kökenli olmasına rağmen dilimize yerleşen "kampüs" yerine "yerleşke" kullanılmaya çalışılıyor. Özellikle YÖK, Ankara Üniversitesi ve sayın Sezer tarafından sürekli yerleşke ifadesinin kullanılması dikkatimi çekiyor. (Word Programında "yerleşke" yazınca program, yazım hatası olduğunu bildirmek için ifadenin altını kırmızı olarak işaretliyor! Program da ifadeye yabancı!)

Dilin kullanımı konusundaki düşüncelerimi belki kimileri 'tutucu' bulabilir. Ancak doğru olduğuna inandığım yaklaşım budur. Türkçemizi yabancı sözcüklerin istilasına karşı korumalı ve onu zenginleştirmeliyiz fikrine tamamen ve kesinlikle katılıyorum. Ancak bunu kökü mazide olan asırlaşmış kelimelerimize balta vurarak değil yeni yetme yabancı kelimelere dur diyerek yapmalıyız. Bugün Türkçe'yi bilim dili olarak görmeyip bilim için İngilizce'yi olmazsa olmaz gören ve bu dili adeta kutsallaştıran politikalarla mücadele etmek gerekirken yıllardır bize zenginlik katmış, ifade kabiliyetimize güç katmış ve bizden olmuş kelimelere savaş açmanın hiçbir anlamı yoktur diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
Old 24-06-2004, 15:12   #15
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın sbudak,

Bundan sonra gelen kuşakların kavramları anlaması için eskiden beri kullanılan yabancı sözcüklerin de ayıklanması gerektiğini düşünüyorum.

YASAL sözcüğünü anlamak için YASA sözcüğünü kullanmak gerekir. Yoksa kanun sözcüğünü kullanmaya devam edersek gelecekte türeyecek sözcükler de kanundan türemek zorunda kalacak. Böylece Türkçenin zenginleşmesinin önü tıkanacak.


Saygılarımla

Bir Dost
Old 24-06-2004, 16:34   #16
sbudak

 
Mesaj

Sayın bir dost,

Eskiden beri kullandığımız Osmanlıca kelimeleri yabancı kelimeler olarak görmüyorum ben. Onlara Türkçe'ye mal olmuştur artık. Belki günlük kullanılan Türkçe değildir bu, belki zaman içinde "eskimiş" bir Türkçe'dir ama sonuçta Türkçe'dir. Eskime her dilde vardır. 18. yy.'da kullanılan İngilizce bugün kullanılan İngilizce karşısında eskimiştir. 100-150 yıllık bir İngilizce metni bugünün genç kuşağı okuduğunda onlar da artık kullanılmayan yani eskiyen kelimelere sebebiyle anlama zorluğu çekmektedirler. Ne kadar doğrudur bilemiyorum ama okuduğum bu. Yeni kuşak bazı kelimeleri anlamıyor diye İngilizler bu kelimeleri hele bunlardan bazıları hukuk diline yerleşmiş ise kullanmaktan vazgeçerler mi, vazgeçiyorlar mı onu da bilmiyorum. Ama sanmıyorum.

"Kanuni" sözcüğünün kullanılmasında ne gibi bir sakınca var ki ille de "Yasal" sözcüğünü kullanmaya gerek olsun. Bu yaklaşım devam ederse sayın bir dost, bundan 15-20 sonra "yasal" sözcüğü de eskidi diye kaldırılıp yerine daha şimdiden kullanılmaya başlanan "legal" sözcüğü yerleştirilmeye çalışılırsa şaşırmayın. "Hukuk" için de "legalite" deriz herhalde. Sonra dilde, hele de hukuk dilinde yaşanan karmaşayı düşünebiliyor musunuz.
Old 25-06-2004, 08:41   #17
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın sbudak,

Türkçe zenginleşirse ne kanuni kalır, ne legal gelir... Zenginleşmezse ikisinden de kurtulamayız.

Saygılarımla

Bir Dost
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ihalenin feshi davası ve kesin hüküm mslmklvz Meslektaşların Soruları 4 27-08-2012 16:42
ihalenin feshi Av.Ergün Vardar Meslektaşların Soruları 5 28-11-2008 13:01
ihalenin kesinleşmesinden sonra KDV'nin tahsil edilmesi av.remzi sulhan Meslektaşların Soruları 1 23-11-2006 11:04
iş akdinin feshi ozan Meslektaşların Soruları 0 15-09-2006 21:02
İş Akdinin Feshi Mağdure Hukuk Soruları Arşivi 1 13-02-2002 18:45


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06647897 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.