Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

ZMMS na başvuru zorunluluğu

Yanıt
Old 25-08-2017, 15:17   #31
heidi

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım (Av. V. Gözde Arıkaya);
Ön inceleme duruşması Temmuz ayında yapılacaktı, sigorta şirketi katılmadı, mazeret dil. de göndermedi. Sürücü vekili mazeret gönderdi ve böylece mahkeme ön inceleme duruşmasının Eylül ayında yapılmasına karar verdi. Kısacık bir ara kararla duruşma ertelenmiş oldu.
Dolayısıyla belirsizlik sürmekte..
Old 05-10-2017, 13:20   #32
rodi99

 
Varsayılan Torba Yasa ile Anayasal hakları değiştirmek diye buna denir

Bu hususta Çelik Ahmet Çelik üstadımıza ait bir bilimsel makaleyi bilgilerinize sunuyorum.
Diğer yandan benim de açmış bulunduğum davada ben de dava şartı yokluğu itirazına maruz kaldım.
Meslekdaşlarıma sorum şudur;Foruma katılan veya başkaca meslekdaşlardan,bu itiraz üzerine "giderilebilir dava şartı" değerlendirmesi yaparak davaya devam eden Mahkeme kararı örneği yaşayan var mıdır?
Bana göre bu giderilebilir bir dava şartıdır.Çünkü değişiklik yapan madde içeriğinde müeyyide açıkça belirtilmemiş olup başvuru süresi de sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle dava dilekçesi de T.C Mahkemesi huzurunda bir başvurudur.Olsa olsa Sigorta şirketi olay tarihi ile dava tarihi arasında faiz ödemez..
Sevgi ve saygıyla
Av.Mete

"TRAFİK VE TAŞIMA YASALARINDA 6704 SAYILI YASA İLE YAPILAN DEĞİŞİKLER HAKKINDA

ÖZET:

1) Sigorta şirketlerinin yüksek miktarda tazminat ödedikleri ve zarar ettikleri yakınmalarına çözüm arayışı içinde, Hazine Müsteşarlığı tarafından 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe konulan Trafik Sigortası Genel Şartları’nın (Anayasa’ya, temel yasalara, insan hakları sözleşmelerine ve sorumluluk hukukunun evrensel ilkelerine aykırı olması nedeniyle) Danıştay’da iptal davaları açılması üzerine, bu kez 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ve 17’inci maddesiyle 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek veya kaldırılarak, Anayasa’nın 10-13-19-36-90-138.maddelerine, İnsan Hakları Sözleşmelerine, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkelerine, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun sorumluluklara ilişkin hükümlerine, özellikle 20-53-54-55 maddelerine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesi ile 914.maddesine aykırı düzenlemeler yapılmış; ayrıca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95.maddesi ile 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 6 ve 7.maddeleri gözden kaçırılarak değişen yasaların kendi içlerinde çelişen durumlar yaratılmıştır.

2) Ülkemizde akılalmaz biçimlerde ve çok sayıda trafik kazaları yüzünden, sigorta şirketlerinin tazminat ödemelerinin, onların mali güçlerini aşacak noktaya geldiği doğru olabilir. Ancak bunu önlemenin yolu, trafik kazalarından zarar görenlerin haklarını kısıtlamak ve hiçbir hukuk sisteminde görülmeyen biçimde yasalarda değişiklik yapmak değildir; böyle bir çözüm açıkça yasalara, Anayasa’ya, İnsan Hakları Sözleşmelerine aykırıdır.

3) Kazaları azaltma yönünde girişimlerde bulunmak, akılcı çözümler üretmek, önlemler alınmasını istemek yerine, insan haklarına ve kutsal yaşama hakkına aykırı bir biçimde yasalarda değişiklik yapılarak tazminat haklarının kısıtlanmak istenmesi hiç doğru olmamıştır. Bu bir “insan hakları” sorunudur. Bu bir hukuk ve vicdan sorunudur. Yasalarda değişiklik yapanlar, hukukça korunması gereken en yüce hakkın “yaşama hakkı” olduğunun ayırdına ve bilincine varamamışlardır.

DEĞİŞİKLİKLERİN HANGİ YASALARA AYKIRI OLDUĞU

1) 2918 sayılı KTK’nun değiştirilen 90.maddesinde “Tazminatlar, genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” denilerek, genel işlem şartı (tek yanlı sözleşme) niteliğindeki sigorta genel şartlarına “yasaların üstünde” bir güç tanınmış olup, hiçbir hukuk sisteminde olmayan, hukuk ve adalet ilkelerine aykırı bu düzenleme:



a) Anayasa’nın 19/Son maddesindeki “kişilerin uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre ödeneceği” hükmüne;

b) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55.maddesindeki “destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağına" ilişkin emredici nitelikteki hükmüne;

c) 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1451.maddesindeki "Bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, sigorta sözleşmeleri hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır" hükmüne;

d) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20.maddesi 4.fıkrasındaki kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülüyor olsa dahi, genel işlem şartı niteliğindeki sigorta genel şartlarının yasalara aykırı hükümlerinin geçersiz olacağı hükmüne;

e) Ayrıca tüm haksız fiil sorumluları ile sigorta şirketleri arasında fark yaratılarak ve sigorta sektörünün yüzde doksandan fazlasına sahip olan yabancı şirketlere, Sigorta Genel Şartlarını diledikleri gibi ve çıkarlarına uygun biçimde değiştirtme olanağı sağlanarak (kapitülasyonları geri getirircesine) ayrıcalıklar tanınması, eski deyimiyle “imtiyazlar” verilmesi, Anayasa’nın 10.maddesindeki “eşitlik ilkesine, hiç bir kişiye ve zümreye imtiyaz tanınamayacağına” ilişkin hükmüne;

f) Hazine Müsteşarlığına, Sigorta Genel Şartları yoluyla tazminat ilkelerini ve hesaplama yöntemlerini (bugüne kadar görüldüğü gibi, sigorta şirketlerinin istekleri ve çıkarları doğrultusunda) belirleme yetkisi tanınması, Anayasa’nın 138.maddesindeki hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarına, hiçbir organ ve makamın yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğine, genelge gönderemeyeceğine, telkinde bulunamayacağına ilişkin hükmüne aykırıdır.

2) KTK’nun 97.maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir” koşulu getirilmiş;
99.maddesi 1.fıkrasında yer alan “kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu” ibaresi “zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeler” şeklinde değiştirilmiş;
92.maddesine “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler” biçiminde yeni bir fıkra eklenmiş;

Yapılan bu değişikliklerle:
a) Anayasa’nın 36.maddesine aykırı biçimde“hak arama özgürlüğü” ve “kanıtlama hakkı” kısıtlanmıştır. Anayasa’nın “hak arama hürriyeti”başlıklı 36.maddesine: göre: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

b) Trafik kazalarından zarar görenlerin haklarının “sigorta genel şartları” ile sınırlanması ve kısıtlanması, Anayasa’nın “temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13.maddesine de aykırıdır. Madde hükmüne göre:
“Temel hak ve hürriyetler,özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.”

Anayasa’nın bu hükmüne aykırı olarak, KTK’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişikliklerle, trafik kazalarından zarar görenlerin hakları, “kanunla” değil, keyfi biçimde düzenlenip yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları” ile sınırlandırılarak, Anayasa hükmüne aykırı hareket edilmiştir.

c) Ayrıca yapılan bu değişiklikler, 6100 sayılı HMK’nun 27.maddesindeki “hukuki dinlenilme hakkına” aykırıdır. Özellikle, KTK. 99.maddesi 1.fıkrasına “sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeler” şeklinde bir açıklama konularak, HMK.27.maddesinin 2.fıkrası (b) bendindeki “ispat hakkı” kısıtlanmıştır.

II- YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERLE SİGORTA ŞİRKETLERİNE “AYRICALIK”

TANINMIŞ OLMASI, ANAYASAYA VE YASALARA AYKIRIDIR

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişiklikle, sigorta şirketlerine Anayasa’nın 10.maddesine aykırı olarak “ayrıcalık” tanınmış;
Sigorta şirketlerinin istekleri doğrultusunda düzenlenen ve Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan “sigorta genel şartlarına, hiçbir hukuk sisteminde olmayacak biçimde, yasaların üstünde bir güç tanınmıştır. Bu, hukukun temel ilkelerine ve hukuk sistemine aykırı olup, asla kabul edilemez. Şöyle ki:

1) Anayasa’nın “kanun önünde eşitlik” başlıklı 10.maddesi 1.fıkrasına göre “Herkes kanun önünde eşittir” ve 4.fıkrasına göre “hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.”

2) Yapılan değişikliklerle, yasaların üstünde bir uygulama gücü tanınan “Sigorta Genel Şartları” sigorta şirketlerinin istekleri ve önerileri doğrultusunda,Hazine Müsteşarlığı tarafından her zaman ve her biçimde değiştirilip düzenlenerek yürürlüğe konulacak olmasına ve trafik kazalarından zarar görenler, ancak bu sigorta genel şartlarındaki koşullarla sınırlı olarak hak elde edebileceklerine göre, Hazine Müsteşarlığı’na tanınan bu üstün yetki, Anayasa’nın 10.maddesi 5.fıkrasına aykırıdır. Çünkü:

“Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

Oysa, bir Devlet kurumu olan Hazine Müsteşarlığı, bugüne kadar yayınladığı genelgelerle ve en son (Anayasa’ya, temel yasalara, uluslararası insan hakları sözleşmelerine, sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırı olarak) düzenleyip 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe koyduğu “Trafik Sigortası Genel Şartları” ile trafik kazalarından zarar gören halkımızın yararlarını ve haklarını kısıtlayıp, hep sigorta şirketlerinin çıkarlarını gözeterek, Anayasa’nın 10.maddesi 5.fıkrasındaki “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” hükmüne aykırı hareket etmiştir

3) Sigorta sektörünün yüzde doksandan fazlası “yabancı” sigorta şirketlerinin elinde olduğuna göre, yapılan yasa değişiklikleri ile sigorta şirketlerine tanınan bu “ayrıcalıklar” eski dildeki söylenişi ile “imtiyazlar”, geçmiş dönemin kapitülasyonlarını çağrıştırmakta değil midir?

III- YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER YARGI YETKİSİNE VE YARGININ
BAĞIMSIZLIĞI İLKESİNE AYKIRIDIR

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97-99 maddelerinde yapılan değişiklikle, trafik kazalarından zarar görenlerin tazminat haklarının ve sigorta şirketleri tarafından ödenmesi gereken tazminat miktarlarının, Hazine Müsteşarlığı tarafından (sigorta şirketlerinin istekleri ve önerileri doğrultusunda) keyfi biçimde düzenlenip yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları ve eklerinde” yer alan esaslara göre hesaplanacağına; yasa değişikliğinden önce yürürlüğe konulmuş olan “Trafik Sigortası Genel Şartları” eklerinde açıklandığı üzere, tazminat hesap ilkelerinin (yaşam ve zarar sürelerinin, aktif ve pasif dönemlerin, tazminat hesabına esas kazançların ve parasal değerlerin, hesap formüllerinin vb.) Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceğine;

Başka bir anlatımla, trafik kazalarından zarar görenlere tazminat ödenip ödenmeyeceğinin ve tazminat miktarlarının, Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine, öğretide benimsenen görüşlere, Yargıtay’ın yerleşik ve ilke kararlarına ve Borçlar Kanunu hükümlerine göre değil de, Hazine Müsteşarlığı tarafından konulacak (keyfi) kurallara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeler yargının yetkisine tecavüz niteliğinde ve yargı bağımsızlığına aykırıdır.

1) Anayasa’nın 138.maddesi 1.fıkrasına göre “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Sigorta avukatları, Trafik Yasası’ndaki değişiklikleri ileri sürerek, mahkemeden, Hazine Müsteşarlığı’nın dilediği biçimde düzenleyip yayınladığı “Sigorta Genel Şartları”ndaki esaslara göre tazminat hesaplanmasını, bilirkişi olarak Hazine Müsteşarlığı’nın uygun gördüğü kişilerin görevlendirilmesini istedikleri takdirde, yargıç bağımsızlığına müdahale edilmiş olacaktır.

2) Gene Anayasa’nın 138.maddesi 2.fıkrasına göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde telkinde bulunamaz.”
Anayasa’nın yukardaki hükmüne göre, hakimler, Hazine Müsteşarlığı’nın hazırlayıp yürürlüğe koyduğu “sigorta genel şartlarına” uymak zorunda değillerdir. Eğer uyarlarsa, Borçlar Yasası’nın haksız fiillere ve sözleşmelere ilişkin hükümlerine: Hukuk Yargılama Yasası hükümlerine ve elbette Anayasa’nın yukardaki hükmüne aykırı hareket etmiş olacaklardır.

3) Tazminat hesap ilkeleri, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkeleri doğrultusunda, öğretiden görüşlerle, Yargıtay’ın yerleşik kararlarıyla ve gerektiğinde karşılaştırmalı hukuk yoluyla başka ülkelerin yüksek yargı kararlarından da yararlanılmak suretiyle belirlenmekte olup, yargıçlar bunlara uygun kararlar vermek zorundadırlar. Bu nedenle de, sigorta genel şartları onlar için uyulması zorunlu ve bağlayıcı değildir.

4) Hem, genel olarak haksız fiillerden kaynaklanan tazminat davalarında başka, trafik kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında başka, her biri birbirinden farklı ilkeler ve hesaplama yöntemleri uygulanamaz. Öte yandan işleten ve sürücü hakkında ayrı, sigortacı hakkında ayrı hesaplama ilke ve formülleri söz konusu olamaz. Bütün bunlar Anayasa’nın 10.maddesinde belirtilen “eşitlik” ilkesine aykırı olur.

5) İnsan zararları ve yaşama hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgeleri ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış; bunlar iç hukuka geçmiş, yasa gücü kazanmıştır.
Anayasa’nın 90.maddesi 5.fıkrasına göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Andlaşmalar Kanun hükmündedir.”
Yargıç, Hazine Müsteşarlığı’nın keyfince hazırlayıp yürürlüğe koyduğu Sigorta Genel Şartları’na değil, Anayasa’ya, temel yasalara ve yasa gücündeki uluslararası sözleşmelere uymak zorundadır.

IV-YASA’DAKİ DEĞİŞİKLİKLER, TRAFİK KAZALARINDAN ZARAR
GÖRENLER YÖNÜNDEN BAĞLAYICI DEĞİLDİR.

KTK’nun 90-92-97-99.maddelerinde yapılan değişiklikle, tazminat isteme haklarının ve tazminatın miktarlarının, Hazine Müsteşarlığı tarafından yürürlüğe konulan/konulacak olan “sigorta genel şartları”ında ve eklerinde yer alan esaslara göre belirleneceğine ilişkin düzenlemeler, aşağıda açıklanacağı üzere, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişiler yönünden bağlayıcı değildir. Şöyle ki:

1) Trafik Kanunu’nu, sigortacılar yararına değiştirme işine girişenler, her nasılsa Yasa’nın 95.maddesini gözden kaçırmışlar ya da değiştirmeyi unutmuşlardır. Yasa’nın 95.maddesine göre:
Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller zarar görene karşı ileri sürülemez."

2) Öte yandan uyulması istenilen Sigorta Genel Şartları, 6098 sayılı TBK'nun 20-25 maddelerinde yer alan "genel işlem şartı" niteliğinde tek yanlı düzenlenmiş basılı tip sözleşmelerdendir. 6098 sayılı TBK'nun 20.maddesi 1.fıkrasına göre:

" Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz."

20.maddenin 4.fıkrasına göre:
"Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır."

Bu tespitleri yaptıktan sonra, öğretide neler denildiğine bakalım:
"Sigorta Genel Şartlarının, yasaların emredici hükümlerine aykırı olup olmadığı her zaman yargı makamlarınca incelenebilir. Yasaların emredici hükümlerine aykırı görülürse, genel şartlara göre değil, yasanın emredici hükümlerine göre karar verilir." (Prof.Dr.Haydar Arseven, Sigorta Hukuku, 1991, Beta Yayını, sf.32-33)

"Bakanlıkça onanmış olsa dahi, Genel Şartlar emredici hükümlere aykırı olarak düzenlenmişse geçersizdir." (Işıl Ulaş, Uygulamalı Sigorta Hukuku, Turhan Kitabevi 2.baskı, 1998)
Sonuç olarak, Sigorta Genel Şartları, 6098 sayılı TBK'nun 20-25. maddelerine göre "genel işlem şartı" niteliğinde bir sözleşme türü olmakla, sözleşmenin taraflarını (sigortacı ile sigorta ettireni) bağlarsa da, trafik kazalarından zarar gören üçüncü kişileri bağlamaz. O halde Genel Şartlar ve ekindeki kuralların yasalara aykırı bölümleri üçüncü kişileri bağlamaz ve onlar yönünden geçerli değildir.

V-YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERLE, 6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU’NUN 55.MADDESİ DEVRE DIŞI BIRAKILMAK İSTENMİŞTİR

1) 6098 sayılı TBK'nun 55.maddesine göre "Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır.

Sorumluluk Hukuku ilkeleri, öğretideki görüşlere, evrensel kural ve kuramlara, yerli ve yabancı yargısal inançlara göre belirlenir. Yasa'nın destek tazminatına ilişkin 53.maddesi ile bedensel zararlara ilişkin 54.maddesinin uygulanmasında bu ilkeler gözetilir.

İşte, Trafik Yasası’nın değiştirilen 90-92-97-99.maddeleriyle Sigorta Genel Şartlarına yasaların üstünde bir güç tanınarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun, İnsan Hakları Sözleşmeleri uyarınca düzenlenen 55.maddesi devre dışı bırakılmak istenmiştir.

2) Yapılan değişiklikler, en temel haklardan olan “yaşama hakkına” aykırı ve bir “insan hakları” sorunudur. 6098 sayılı TBK.’nun 55.maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere:
a) İnsan Zararları” olarak da kavramlaştırılabilecek olan bu zararların hesabında Borçlar Kanunu, özellikle yeni 49-55 madde hükümleri, diğer özel yasalar ve sorumluluk hukuku ilkeleri gözetilecektir.

b) Tazminatın önleyici işlevi, insan hakkı karakteri (gözetilerek) zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemlerden kaçınılmalıdır.

c) Tazminat, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 Nolu ek-protokolün 1 inci maddesi kapsamında özel koruma görmektedir (Any.m.90). Yasaya ve hesaplama ilkelerine uygun olarak belirlenen ve denkleştirilen tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın ve nesafet hukukunun mahiyeti ile bağdaşmaz.

d) Hâkim tazminat hesabında temel alınan varsayımları, yöntemleri ve hesap işlemini denetleyebilir. Ayrıca tazminat hesabına ilişkin bilirkişi raporu, diğer davalarda olduğu gibi sorumluluk davalarında da hâkimi bağlamaz.

Yukardaki ilkeler ile Genel Şartlar ekindeki hesaplama kurallarını karşılaştırırsak, yeni düzenlemenin Türk Borçlar Kanunu hükümlerine aykırılığını açıkça görebiliriz.

VI-SORUMLULUK HUKUKU İLKELERİNE AYKIRILIK

1- Her sorumluluk türüne göre ayrı bir hesaplama yöntemi uygulanamaz İnsana verilen zararlar bir bütündür. Trafik kazaları için ayrı, iş kazaları için ayrı, başka sorumluluk türleri için ayrı hesaplama yöntemleri olamaz. Genel Şartlar aracılığıyla sigorta şirketlerinin dayattıkları hesaplama yöntemleri tüm sorumluluk türlerine uygulanamaz Ortak bir yöntemde birleşmek ve kurumlar arası uyum sağlamak zorundayız.

2- Sorumluluk Hukukunun evrensel ilkelerine uyulmalıdır.
a) Hukuk, yalnız yasalarla, tüzük, yönetmelik gibi yasal düzenlemelerle sınırlı değildir. Hukukun evrensel ilkeleri, öğretide oluşan ve genel kabul gören kuramları ve kuralları, yargısal inançları vardır. Hukuk, tarihsel, toplumsal, kültürel, geleneksel kuralların tümevarım yoluyla değerlendirilmesi sonucu oluşan kuramlar, kurallar ve ilkeler bütünüdür. Hukuk bütün bu yollardan geçerek adalete ulaşmaya çalışır. Adalet bir anlamda toplumun vicdanıdır.

Yukardaki tanımların dışına çıkıldığında, yasa koyucunun çıkardığı yasalar ve ülkeyi yönetenlerin uygulamaları, buyrukları, dayatmaları hukuka aykırı olur.

Somut olaya baktığımızda, 2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 6704 sayılı Torba Yasa ile değiştirilen 90-92-97.99.maddeleriyle, Anayasa’nın ve yasaların üstünde bir güç haline getirilmek istenen Sigorta Genel Şartlarını yürürlüğe koyan devlet kurumu (Hazine Müsteşarlığı), yasalara ve hukuka aykırı hareket etmiş olur.

b) Sorumluluk Hukukunun temel ve evrensel ilkelerine göre, haksız ve hukuka aykırı eylemlerde zarar olay tarihinde doğar, gerçek belli iken varsayımlara dayanılamaz, kişiler ve kurumlar yasalar karşısında eşittirler. Kişi ve kurumları koruyup kollayıcı ayrıcalıklar tanınamaz. Yaşama hakkı ve sağlıklı yaşama hakkı hukukça korunması gereken en yüce haklardır; bu hakları kısıtlayıcı ve zarar verenleri ödüllendirici düzenlemeler İnsan Hakları Evrensel Sözleşmelerine ve Anayasalara aykırıdır. Tazminata artırıcı veya azaltıcı yönde bir müdahale, bu hakkın mahiyeti ile bağdaşmaz. Zarar vereni ödüllendirme sonucunu doğuracak yöntemler, Sorumluluk Hukuku ilkelerine aykırıdır.

3) 2918 sayılı KTK’nun değişen maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmezse ve mahkemelerce de uygulanırsa, ölüm ve bedensel zararlar, yalnızca trafik kazalarından kaynaklanmadığına göre, iş kazaları başta olmak üzere tüm haksız fiillerden kaynaklanan insan zararları ile trafik kazalarından kaynaklanan insan zararlarının tazminat olarak değerlendirilmesi birbirinden farklı olacak; çeşitli konularda ve biçimlerde haksız fiillerden zarar görenler arasında eşit olmayan bir durum yaratılacaktır.

4) Bu arada, 6100 sayılı HMK’nun 107.maddesi de işlevsiz kalacaktır. Bu madde, özellikle ölüm ve bedensel zararlarda başlangıçta yoğun bir belirsizlik olduğu için, Alman ve İsviçre Hukuklarındaki uygulamalardan örnek alınarak ülkemizde yasalaştırılmış olup, bu da “insan hakları” ve “yaşama hakkı” konularında adalete ulaşımı sağlayan çok önemli bir düzenlemedir. Eğer Trafik Yasası’nın değiştirilen hükümleri mahkemelerce benimsenip uygulanırsa, 107.maddenin bir anlamı ve işlevi kalmayacaktır.

5) Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat hesaplarında önemli olan formüller değil, “hukuksal gerekçeler”dir. Bu gerekçeler, ikibin yılın ötesinden akıp gelen evrensel kurallarla bütünleşmiş; yüzyıllar boyunca tartışılıp belli kurallar ve kuramlar oluşmuştur. Bunlara, zaman içinde değişen yaşam koşullarına göre yeni kural ve kuramlar eklenmiş; hukuk sistemleri birbirine benzeyen ülkelerin hukukçularının karşılıklı görüş paylaşımları, yüksek mahkemelerin benzer kararlarından karşılaştırmalı olarak yararlanılması suretiyle, insanın değeri kavramına yakışır gerekçeler oluşturulmuştur.

Ancak ne var ki, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun değiştirilen maddeleriyle hukukun temel ilkeleri, yerleşik ilke, kural ve kuramlar, yargısal inançlar, bugüne kadar kitaplarda yer alan ortak bilgiler yerle bir edilecek; hukuksal gerekçelerin yerini Hazine Müsteşarlığı’nın buyrukları alacaktır. Hazine Müsteşarlığı’nın 2010/4 sayılı Genelgesinde dayattığı gibi, tazminat hesaplarının (taraf konumundaki ve hukuk bilgisi olmayan) aktüerler tarafından yapılmasının istenmesi, konunun bir başka olumsuz yönüdür. Ölüm ve bedensel zararlar nedeniyle tazminat haklarının “hukuksal gerekçelerini” belirlemek uzman hukukçuların ve özellikle hakimlerin işidir. Bu, sigortacılara ve aktüerlere bırakılamayacak kadar “yaşamsal” bir konudur. Hem insan zararları, trafik kazalarıyla sınırlı olmadığına göre, sigorta aktüerleri iş kazalarında bilirkişilik yapabilirler mi?

VII-TRAFİK, ULUSLAR ARASI HUKUK SORUNU OLUP, YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLER, BU KURALA AYKIRIDIR

Trafikteki ve buna ilişkin yasalardaki düzenlemeler ulusal ve yerel bağlamda ele alınamaz. Ulaşım ulaslararasıdır. Bu nedenle Karşılaştırmalı Hukuk göz önünde tutulmak ve başka ülkelerle uyumlu düzenlemeler yapmak zorunludur. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 1975 tarihli İsviçre Karayolları Trafik Kanunu’ndan alınmıştır. Yeri geldikçe ihtiyaca uygun değişiklikler yapılmış; bu arada gene sigorta şirketlerinin etkisiyle tedavi giderlerine ilişkin 98.maddesinde (TBK’nun 54.maddesi ile yerleşik içtihada aykırı) olumsuz ve yanlış değişiklikler yapılmıştır.

İşte, 6704 sayılı TorbaYasa’nın 3-6 maddeleriyle değiştirilen KTK’nun 90-92-97-99. maddeleri de, Karşılaştırmalı Hukuk ilkelerine ve Uluslararası Hukuka aykırı, özellikle Avrupa ülkeleriyle uyum yönünden sorunlar yaratacak niteliktedir.

VIII-KARAYOLU TAŞIMA KANUNU’NDAKİ DEĞİŞİKLİKLER HAKKINDA
6704 sayılı Yasa’nın 3-6.maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90-92-97.99.maddeleri değiştirilirken, bununla bağlantılı olarak, adeta gözden kaçırılırcasına, (tasarıda olduğu gibi) 3-6.maddelerin ardına konulmayıp, Torba Yasa’nın daha ilerdeki 17.maddesiyle 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun sigorta sorumluluğuna ilişkin maddelerinin tamamı yürürlükten kaldırılmış; böylece taşımada yolcuları koruyan“Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası” da yok edilmiştir.

4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’ndaki değişiklikler şöyledir:

1) Yasa’nın 3.maddesindeki “sorumluluk” tanımı: “Bu Kanunun 18 inci maddesiyle ihdas edilen zorunlu karayolu taşımacılık mali sorumluluk sigortası” biçiminde iken, 18.madde yürürlükten kaldırıldığı için, sigorta tanımı, 2918 sayılı KTK’nundaki Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası” biçimini almıştır.
Bu hiç doğru olmamıştır. Çünkü:

a) Kaldırılan “Zorunlu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası” taşımacının “yolculara karşı” sorumluluğuna ilişkindir. Bu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yolcu taşımaya ilişkin 914.maddesinin (önceki TTK.806.maddesinin) ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun 6-7.maddelerinin gerektirdiği sigorta türüdür. Çünkü anılan maddelere göre, “taşımacı, taşıdığı yolcuları sağ ve sağlıklı olarak, güvenli bir biçimde gideceği yere ulaştırmakla yükümlü olup, “yolcunun taşıta bindiği yerden başlayarak gideceği yerde ineceği yere kadar araç içinde veya dışında, duraklarda ve mola yerlerinde (yalnız trafik kazalarından değil) başına gelebilecek her türlü zararlandırıcı olaylardan taşımacı sorumludur.

b) Taşımacının, aynı zamanda motorlu araç işleten olarak KTK’nun 91.maddesi uyarınca yaptırdığı “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası-Trafik Sigortası” üçüncü kişiler içindir. Oysa “yolcular” üçüncü kişi değildir ve taşımacı ile aralarında “taşıma sözleşmesi” ilişkisi vardır. Taşıma Sigortası kaldırılmakla, yolcular ile üçüncü kişiler arasındaki fark ortadan kaldırılmış olup, yolcular güvencesiz bırakılmıştır. Değiştirilen maddeler “Zorunlu Koltuk Sigortasını” da kapsıyorsa, o dahi kaldırılacaksa, bu değişikliklere önayak olanların bir vicdan hesabı yapmaları gerekecektir.

2) 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 17 nci, 18 inci, 18 inci, 19 uncu, 20 nci, 21 inci, 22 nci, 23 üncü, 24 üncü ve 25 inci maddeleri ile 26 ncı maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (i) bentleri taşımacının sorumlulukları ve sigortalarla ilgilidir.
Kaldırılan maddelerle ne gibi hatalar yapıldığını göstermek için, bir özet verelim:

a) Yasa’nın “sorumluluk” başlıklı 17.maddesinde:
“Şehirlerarası ve uluslararası yolcu taşımacıları; duraklamalar dahil olmak üzere yolcunun kalkış noktasından, varış noktasına kadar geçecek süre içinde meydana gelecek bir kaza nedeniyle yolcunun ölümü, yaralanması ya da eşyasının zarara uğramasından dolayı sorumludur” denilmekteydi.
Bu madde, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 806.maddesi 1. fıkrasının (yeni 6102 sayılı TTK. 914/1.maddesinin) zorunlu bir tekrarı niteliğinde idi. Kaldırılması doğru olmamıştır.

b) Yasa’nın yürürlükten kaldırılan 18.maddesi, “Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası”na ilişkin idi ve böylece yolcular bir güvenceden yoksun kaldılar.

c) Yasa’nın kaldırılan 19.maddesinin önemli bir işlevi vardı. Yolcunun ölümü veya bedensel zarara uğraması durumunda, zararın (tazminat) miktarının Taşıma Sigortası limitini aşması durumunda, yolcu, ikinci sıradaki Trafik Sigortasına başvurabiliyordu. İşte bunun için diyoruz ki, Taşıma Sigortası kaldırılmakla, taşımacıdan tazminat isteme hakkı, yalnızca trafik kazası ile sınırlı olmayıp, yolculuk sırasında uğradığı her türlü zararları da isteme hakkı olan “yolcu” güvencesiz bırakılmıştır.

d) Yasa’nın kaldırılan 20.maddesinde “Sigorta sözleşmesinden veya sigorta sözleşmesine ilişkin kanun hükümlerinden doğan ve tazminat yükümlülüğünün kaldırılması veya miktarının azaltılması sonucunu doğuran haller hak sahiplerine karşı ileri sürülemez” deniliyordu. Bu da yolcunun “güvencesiz” bırakılması sonucunu doğuracak bir durumdur.

e) Kaldırılan 21-25 maddeler doğrudan Taşıma Sigortasıyla ilgili olup, bu sigorta türü için yukarda söylediklerimiz, kaldırılan bu maddeler için de geçerlidir.

IX- TRAFİK KAZALARINI AZALTMA YÖNÜNDE ÇÖZÜM ARAMAK
YERİNE, TAZMİNAT HAKLARININ KISITLANMASI DOĞRU
OLMAMIŞTIR

1- Trafik kazaları azaltılabilir
a) Ülkemizde akılalmaz biçimde trafik kazaları olmaktadır. Sürücü kusurları son on yılın rakamlarına göre yüzde 90-95 civarındadır. Ölümlü ve yaralanmalı kazaların neredeyse tamamına yakınında "bilinçli taksir" (TCK.m.22/3) söz konusudur. Daha kötüsü, kimi olaylarda sürücünün kusurlu eylemi olası kast" (m.21/2)olarak da nitelenebilmektedir. Tehlikeli araç kullanma (özellikle alkollü araç kullanma) suçları çok yaygındır; büyük bölümü ölüm ve yaralanma ile sonuçlanmaktadır. (TCK. m.179/2-3, m.85-89)

Kazaların oluş biçimlerine baktığımızda, sürücülerin dikkatsizlik ve tedbirsizliğin çok ötesinde, son derece sorumsuz, düşüncesiz, aldırışsız, adeta dengesiz bir ruh hali içinde akılalmaz kazalar yaptıkları görülmektedir. Öyle ki, trafik kazalarını haberleştiren gazetelerin “katliam gibi kaza” veya “korkunç kaza” ya da “trafik canavarı yine can aldı” türünden başlık atmalarını haklı çıkaracak sürücü hataları yapılmakta; daha doğrusu neredeyse “kast” derecesinde “trafik suçu” işlenmektedir.
Kaza nedenlerine şöyle bir baktığımızda, aşırı hızlı araç kullanma, viraja ve kavşağa hız kesmeden girme sonucu direksiyon kontrolunu kaybedip bariyerlere çarpma, takla atıp uçuruma yuvarlanma; kırmızı ışıkta geçerek yayaları ezme veya kırmızı ışıkta duran araçlara hızla gelip arkadan çarpma, kent içinde hız yaparken kontrolu kaybedip kaldırıma çıkarak yayaları çarpma; hatalı sollama sonucu şerit tecavüzünde bulunup karşı yönden gelen araçla çarpışma; fazla miktarda alkol aldıktan sonra güvenli sürüş yeteneğini yitirip tek yanlı veya çok yanlı kazalar yapma; yolcu taşıdığının ve insan yaşamının kutsallığının ayırdına varamayıp kaza yaparak ölümlere ve beden gücü kayıplarına neden olma vb.
Bütün bu akılalmaz “katliam gibi korkunç kazalar”, en son teknolojiden yararlanıp, bunların bir tekini dahi yaratamamış, bu araç ve aygıtların nasıl işlediğini dahi doğru dürüst bilmeyen; son otuz yılda kimlik, kişilik ve kültür yozlaşması içinde sorumluluk duygusu körelmiş, insan yaşamının değerini kavramaktan yoksun ülkemiz insanlarının “sürücü” olduklarında nasıl “canavarlaştıklarının” somut örnekleridir.

b) Uzun yıllardan beri trafik kazalarıyla ve tazminat davalarıyla ilgili konularda araştırmalar yaptığımız, yazılar ve kitaplar yazdığımız için kesin biliyoruz ki, trafik kazalarının en aza indirilmesi hiç te zor değildir. Bunun için Devletin ve ilgili tüm kuruluşların bir araya gelip harekete geçmeleri yeterlidir.
c) Kazaları önleme yönünde alınacak önlemlerin ve uygulanacak yöntemlerin ne olduğunu burada anlatacak değiliz. Ama ilgililer bizimle ilişkiye girdiklerinde kapsamlı bir öneri sunabiliriz.

2- Bu bir insan hakları sorunudur
Şimdilik şunu söyleyelim ki, kazaları azaltma yönünde girişimlerde bulunmak yerine, insan haklarına ve kutsal yaşama hakkına aykırı bir biçimde yasalarda değişiklik yapılarak tazminat haklarının kısıtlanmak istenmesi hiç doğru olmamıştır. Bu bir “insan hakları” sorunudur. Bu bir hukuk ve vicdan sorunudur. Yasalarda değişiklik yapanlar ve yaptıranlar vicdanlarını yoklamalıdırlar.
Evet, şimdilik bu kadar söylüyoruz. Dilerim anlaşılır.

3- Değişen yasaların bir an önce iptali istenmelidir
Yukarda ilgili bölümlerde açıkladığımız gibi, 6704 sayılı Torba Yasa’nın 3-6 ve 17. maddeleriyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilerek ve kaldırılarak Anayasa’nın 10-13-19-36-90-138.maddelerine, İnsan Hakları Sözleşmelerine, Sorumluluk Hukukunun (evrensel) temel ilkelerine, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun sorumluluklara ilişkin hükümlerine, özellikle 20-53-54-55 maddelerine, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 914. ve 1451.maddesine aykırı düzenlemeler yapılmış bulunmakla,
Trafik kazalarında ölen veya yaralanan yurttaşlarımızın mağdur edilmelerini, haksızlığa uğratılmalarını önlemek, en yüce hak olan yaşama hakkını güvenceye almak; sigorta şirketlerine hukuka aykırı olarak tanınan ayrıcalıkları (imtiyazları) ortadan kaldırmak ve bir anlamda ülkemizin bağımsızlığını ve onurunu kurtarmak için, tüm vicdan sahibi milletvekillerimizin en kısa sürede anılan yasaların iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmalarını; yargıçlarımızın da önlerine gelen davalarda değişen yasa hükümleri söz konusu olduğunda hemen Anayasa Mahkemesinde iptal davaları açmalarını istiyoruz, bekliyoruz.*

*Çelik Ahmet ÇELİK, http://www.tazminathukuku.com/trafik...r-hakkinda.htm
Old 05-10-2017, 15:16   #33
avemre

 
Dikkat Alternatif

Sigorta şirketine müracaat zorunluluğunun, sigorta şirketi aleyhine dava açılması durumunda gerektiği kanaatindeyim.

Sigorta şirketine başvuru problemini aşmak adına Asliye Hukuk Mahkemelerinde sadece sürücü ve/veya işleten aleyhine dava açmak çözüm olabilir.

Çünkü burada sigorta şirketi "davalı" değildir. Sigorta şirketine dosyanın ihbar edilmesini talep ettiğimizde onlar da bir şekilde davaya dahil olmuş olacaklar ve sigorta ettirenlerin müracaatları ile dosya borcunu kapatacaklardır.

Bu şekilde Asliye Hukuk Mahkemesine bir dava açtım. Gelişmeleri buradan yazabilirim.

Bu konuda sizlerin de düşüncelerinizi merak ediyorum.
Old 08-11-2017, 20:39   #34
Avukat75

 
Varsayılan

TRAFİK KAZASI SİGORTA • ŞİRKETİNE BAŞVURU
ÖZET:
Maluliyet raporu olmaması davanın görülmesine engel olmaz.
E. 2017/645, K: 2017/464, T. 04.05.2017

Davacılar vekili, müvekllerinin oğlu olan E.Y.’ın 31.12.2015 tarihinde davalı İ.Y.’nin kullandığı araçta yolculuk yaptığı sırada meydana gelen trafik kazası sonucu yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde davalı İ.’in tam kusurluğ olduğunu, müvekkillerinin çocuklarının kaza nedeniyle şu anda %81 oranında engelli durumda bulunduğunu, davalı sigorta şirketinin kaza tarihinde diğer davalının kullandığı aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğunu, davadan önce davalı sigorta şirketine KTK’nın 97. maddesi uyarınca başvuruda bulunduğunu, sigorta şirketininin eksik evrakların tamamlanması halinde taleplerinin değerlendirileceğini bildirerek dolaylı olarak taleplerini reddettiğini, sigorta şirketinin talep ettici kalıcı sağlık raporunu alamıyor olmaları nedeniyle davanın zamanaşımına uğrayabileceğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı İ.Y. kazanın meydana gelmesinde kusurunun olmadığını, aracının sigortalı olması nedeniyle öncelikle tüm tazminatların diğer davalı sigorta şirketinden tahsil edilmesi gerektiğini, kusur ve maluliyet oranları konusunda inceleme yapılması gerektiğini savunarak, advanın reddini istemiştir.

Davalı sigorta şirketi vekili, davadan önce müvekkili şirkete başvuruda bulunulmuş ise de davacının sürekli maluliyetini gösteren asğlık kurulu raporu ibraz edilmediğinden usulüne uygun başvurudan söz edilemeyece- ğini, bu durumda kanunda aranan dava şartının gerçekleşmediğini savunarak, davanın usulden reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece iddia savunma ve tüm dosya kapsamına göre, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. Maddesinde zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı olarak başvuruda bulunması gerektiği, sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar görenin dava açabileceği veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabileceğinin düzenlendiği, yapılan incelemede davacı tarafın ilgili kanun maddesi gereği davalı sigorta şirkete başvuru yaptığı, sigorta şirketi tarafından yapılan başvurunun değerlendirilmesi neticesinde zararın tespiti bakımından sigortalının maluliyetine ilişkin sağlık raporunun sunulması halinde başvurunun tekrar değerlendirileceğinin belirtildiği, ilgili kanun maddesinde dava açılmadan önce ilgili sigorta kuruluşuna başvuru yapılmasının dava şartı olarak öngörüldüğü, davalı sigorta şirketinin başvuru netecesinde vermiş olduğu cevap ile henüz talebin değerlendirme aşamasına geçeilmediği, başvurunun değerlendirilmesi için sağlık ropurunun sunulması gerektiğinin belirtildiği ve bu aşamada ilgili kanun maddesinde verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuzlmazlık olması hususunun oluşmadığı, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine dair karar vermek gerektiği sonucuna varılarak, davanın şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Davacı vekili, yerel mahkemenin sigorta şirketine başvuru yapmalarına ve sigorta şirketince taleplerinin dolaylı olarak kabul edilmemesine rağmen talebe ilişkin uyuşmazlık olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermesinde hukuka uygunluk olmadığını, davanın sigorta şirketi ile birlikte kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olan ve meydana gelen zarardan sigorta şirketi ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olan İ.Y.’ye karşı da yönelttiklerini, gerçek kişi davalı İ.Y. hakkında davanın devam etmesi gerekirken aynı nedenle ona karşı açılan davanın da reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk olmadığını, bu nedenler ve resen gözetilecek nedenlerle kararın bozulmasını ve her iki davalı yönünden de dava şartının gerçekleşmiş olduğu kabul edilerek davanın görülmesine ve davanın kabulüne karar verilmesini istinaf nedenleri olarak ileri sürmekte kararın kaldırılmasını istemiştir.

Dava, trafik kazası sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkin olup, ilk derece mahkesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Mahkemece KTK’nın 97. Maddesi uyarınca davacı tarafından davalı sigorta şirketine dava açılmadan önce yapılan başvurunun anılan maddede belirtilen hususları karşılamadığı, bu nedenle başvuruya ilişkin dava şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş ise de davalı sigorta şirketince davacı tarafça yapılan başvuruya verilen cevabi yazıda belirtilen eksik belgelerin tamamlanması istenmiş olup, belirtilen eksik belgelerden kesin ve sürekli maluliyet oranına ilişkin sağlık kurulu raporunun davacı tarafça kısa sürede tamamlanabilecek bir husus olmadığı, bu durumda davalı sigorta şirketinin isteminin davacının haklarının sürüncemede kalmasına yol açacak nitelikte olduğundan başvurunun sonuçsuz kaldığının kabulü ile anılan maddede düzenlenen dava şartı gerçekleştiğinden uyuşmazlığın esasına girilerek delillerin toplanması gerekirken mahkemece KTK’nın 97. Maddesindeki başvuru şartının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi KTK’nın 97. Maddesindeki başvuru şartı sadece zorunlu mali sorumluluk sigortacısı için getirilmiş bir düzenleme olup, araç sürücüsü diğer davalı İ.Y. hakkındaki davaya devam edilmesi gerekirken anılan davalı için de davalı sigorta şirketi için getirilen düzenlemeye dayalı olarak davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığından yazılı şekilde yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak verilen karar yerinde görülmemiştir.

Bu durumda ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden yazılı şekilde karar verildiğinden HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne ve ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, kaldırma kararının sebep ve şekline göre davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebeplar incelenmeksizin kabulüne,
2- Tavşanlı 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.01.2017 tarih, 2016/609 Esas-2017/43 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Dairemizin kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4- İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan istinaf harcının istek halinde istinaf yoluna başvurana iadesine, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununu’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olmak üzere, 04.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(İstanbul Barosu Dergisi-Sayı 2017/5-Sayfa 723)
Old 14-11-2017, 11:59   #35
Av. V. Gözde Arıkaya

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım, bu karardan benim de bilgim var. Buna dayanarak maluliyet raporu olmadan ticaret mahkemesinde dava açacağım. Karardan çok açık şekilde, -maluliyet raporu istenmesi hakkın sürüncemede bırakılmasıdır- sonucu çıkıyor.

Zaten hukuk mantığıyla düşündüğümüzde de, yaralanmalı trafik kazalarında sigorta şirketine başvuru için maluliyet raporu şartını aramak, kişinin aylarca hakkını alamaması sonucunu doğurur.

Kaldı ki, bir süre bekledik ve maluliyet raporunu aldık diyelim. Bu durumda da, sigorta şirketi, -maluliyetin iyileşme ihtimali vardır, 3 ay sonra tekrar, 6 ay sonra tekrar rapor alınmalı- vs diyerek ödeme yapmaktan yine kaçınacaktır.

En mantıklısı bu karara dayanarak ticaret mahkemesinde dava açmak. Yukarıda diğer bir meslektaşın da belirttiği gibi asliye hukukta açıp, çıkan kararla birlikte sigorta şirketine başvuru yapmak da çözüm olabilir.


Yeni tarihli aksine karar yoktur umarım, bilgisi olan meslektaş paylaşırsa sevinirim.
Old 19-12-2017, 15:24   #36
Av.AyşeNur

 
Varsayılan

Değerli meslektaşlarım, sigorta şirketine başvuru zorunluluğu yalnızca ZMMS için geçerli olan bir durum mudur, müvekkil hayat sigortası yaptırmış, hayat sigortası için de dava açmadan önce sigorta şirketine başvuru zorunluluğumuz var mı? Yardımcı olursanız sevinirim.
Old 25-12-2017, 18:57   #37
Y.Bayrak

 
Varsayılan

ZMMS genel şartlarda düzenleme var hayat siğortası için kloza bakın
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dikkat: Dava Açmadan Önce SGK'ya Başvuru Zorunluluğu Av.Nevra Öksüz İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Çalışma Grubu 8 14-08-2023 22:00
Yeni Düzenleme ile ZMM Sigortaya Başvuru Zorunluluğu Av. İsmail Kısacık Meslektaşların Soruları 6 04-06-2017 04:42
Trafik Kazası/ZMMS/Başvuru zorunluluğu/Taraf Ehliyeti Av.Ömer Meslektaşların Soruları 14 14-12-2016 18:32
Tam Yargı Davasında İYUK 13'e göre Başvuru Zorunluluğu infamis Meslektaşların Soruları 1 09-04-2016 10:33
hmk 3. maddeye göre idare aleyhine tazminat davası açma süresi ve idareye başvuru zorunluluğu av.aka Meslektaşların Soruları 1 14-12-2011 22:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04811001 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.